Kategori: Siyaset

  • 70’lik okçular hedefi 12’den vuruyor

    70’lik okçular hedefi 12’den vuruyor

    Aile ve Sosyal Politikalar Gençlik ve Spor Kulübü Uşak Şube Başkanı Gültekin Tekin, Uşak Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezindeki yaşlıların talebi üzerine 6 ay önce okçuluk takımı kurduklarını söyledi.

    Valilik ve Gençlik Hizmetleri Spor Müdürlüğünün desteğiyle okçuluk antrenörü Eser Çulhaoğlu tarafından takıma eğitim verildiğini aktaran Tekin, 70 yaş ve üzeri yaşlılardan oluşan okçuluk takımının oldukça başarılı olduğunu ifade etti.

    Haftada iki gün antrenman yapan takımın ok atarak yaşama bağlandığını dile getiren Tekin, “Yaşlılarımızın moral ve motivasyonlarını yükseltmek için çeşitli spor dallarında faaliyet düzenliyoruz. Erkek misafirlerimiz ok atmak istediklerini söyledir, bunun sonucunda kulüp bünyesinde okçuluk takımı oluşturduk. İlk zamanlar çok zorlandılar ancak şu an her biri ok atabiliyor.” dedi.

    Tekin, zor olmasına rağmen sporcuların okçuluğa isteklerinin dikkati çektiğini belirtti.

    Antrenör Çulhaoğlu da ilk kez yaşlılara eğitim verdiğini belirterek, “Onların gayreti çok üst düzeyde. Önce yay tutuşu, yay germe ile eğitime başladık ardından hedef ok atmaya başladılar. Şimdilik 10 metreden atış yapıyorlar ilerleyen dönemde daha iyi olacaklar. Hedefi 12’den vuran sporcularımız var.” ifadelerini kullandı.

    Takım sporcularından Fehmi Toma (74), küçüklüğünden kendi yaptığı oklarla mahalle aralarında oyun oynadığını anlattı.

    Okçuluk sporunu çok sevdiğini dile getiren Toma, “Okçuluğa başladığım ilk günlerde zorlandım ama o kritik süreci atlattık. Altı aydır eğitim alıyorum, bir süre sonra müsabakalara katılmak istiyorum, hedefi vurmak bana ayrı mutluluk veriyor. Bu yaşımda ok atmayı öğrendim.” değerlendirmesinde bulundu.

  • Tedavi edilen baykuş ve şahinler doğaya salındı

    Tedavi edilen baykuş ve şahinler doğaya salındı

    Eskişehir’de 3 ay önce yaralı halde bulunan 2 şahin ve bir baykuş, tedavilerinin ardından doğaya bırakıldı.

    Odunpazarı ilçesinde yaralı halde bulunan şahin ile Alpu ilçesine bağlı Çukurhisar köyünde bulunan yaralı şahin ve baykuş, yaklaşık 3 ay önce Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi’ne getirildi.

    Tedavileri tamamlanan ve uçma yeteneklerini yeniden kazanan baykuş ve şahinler, “3 Mart Dünya Yaban Hayatı Günü”nde kafeslerle taşındıkları Alpu ilçesi Çatacık mevkisinde doğaya salındı.

    Milli Parklar Eskişehir Şube Müdürlüğünde görevli orman mühendisi Özge Yaman, yaptığı açıklamada, kızıl şahin ve baykuş gibi yaban hayvanlarının avlanmasının yasak olduğunu söyledi.

    Hayvanların yaşaması için önem arz eden yaban hayatının korunması gerektiğini belirten Yaman, “Bugünün önemi adına tedavileri tamamlanan hayvanları özgürlüğüne kavuşturuyoruz. Şahin ve baykuş gibi hayvanların avlanması kesinlikle yasak. Cezası 7 bin lira. Paradan ziyade onların hayatlarıyla bizim hayatımız arasında hiçbir fark olmadığını bilmeliyiz.” ifadelerini kullandı.

  • Yabani hayvanlar için doğaya yem bıraktılar

    Yabani hayvanlar için doğaya yem bıraktılar

    Orman ve Su İşleri Müdürlüğü Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü ekiplerince, kar yağışı nedeniyle yiyecek bulmakta güçlük çeken yabani hayvanlar için Eleşkirt ilçesine bağlı Hayran Göl köyü kırsalında yemleme çalışması yapıldı.

    Ağrı Orman ve Su İşleri Şube Müdürü Necati Kara, yaptığı açıklamada, “Bugün Dünya Yaban Hayatı Günü olarak kutlanmakta. Bizler de şube olarak yaban hayatına sahip çıkmaktayız. Yaban hayvanları için doğaya 500 kilogram buğday, 150 kilograma yakın sakatat ve benzeri yiyecekleri doğaya bıraktık.” dedi.

    Avcıların, avlanma kurallarına uyması konusunda uyarılarda bulunan Kara, şöyle konuştu:

    “Av koruma ve kontrol faaliyetlerimiz tüm hızı ile devam etmektedir. 26 Şubat itibarıyla ülke genelinde av sezonu kapanmıştır. Bu dönemler yaban hayvanlarının üreme, tüy değiştirme ve eşleşme dönemleri olup av yapılması kesinlikle yasaktır. 2017 yılı içerisinde Avcılık Kanunu’na muhalefetten 7 şahıs hakkında yasal işlem yapılarak cezai işlemler uygulandı.”

  • Kedi miyavlaması sendromlu Zeynep tedavi ediliyor

    Kedi miyavlaması sendromlu Zeynep tedavi ediliyor

    Eskişehir’de kedi miyavlaması sendromu (cri du chat) rahatsızlığıyla dünyaya gelen 7 aylık Zeynep bebek, Sağlık Bakanlığının olaydan haberdar olmasından sonra verilen rapor sayesinde artık tedavi görebiliyor.

    Zeynep bebeğe konulan teşhis sonrası hayatları yıkılan ve çocuklarının iyileşebilmesi için çaba gösteren anne Ezgi ve baba Mehmet Erdoğan’ın yardım talebi Sağlık Bakanlığından karşılık buldu.

    Kedi miyavlamasına benzer şekilde tiz ve yüksek sesli ağlama belirtileri görülen Zeynep bebek, hazırlanan rapor sayesinde Eskişehir’de özel bir fizik tedavi merkezinde hayata tutunuyor.

    Merkezin tıbbi direktörü Uzman Dr. Türkan Tünerir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Zeynep bebeğin ilk geldiği günden bu yana daha iyi ve sağlıklı olduğunu belirterek “Artık bebeğimiz başını tutabiliyor, nesneleri takip edebiliyor. Elbette bu hastalığın iyileşme sürecini zaman belirleyecektir. Fakat Zeynep kızımız şu anda olumlu reaksiyonlar veriyor.” dedi.

    Tünerir, dünyada yaklaşık 50 bin bireyde bir görülen hastalığın fizik tedavi alanındaki tüm özel hastane ücretlerini devletin karşıladığını aktararak şöyle devam etti:

    “Maalesef hastalarımızın aileleri bu konuda tam bilgiye sahip değiller. Sigortalı bir aile, çocuklarının tedavisi için bütün özel fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezlerini kullanabilirler. Devletimiz bu anlamda masrafları karşılıyor. Kedi miyavlaması sendromu olarak bilinen vakaların yüzde 85’i spontane hasarlar sonucu oluşurken, yüzde 15’i ailesel kromozom anomalileriyle alakalı. Ailesel olgularda, tekrarlayan gebeliklerde 5p delesyonlu vakalara yeniden rastlanma ihtimali normal toplumdan çok daha yüksek olan bir hastalık. Tedavisine kurumumuzda devam ediyoruz. Umuyorum ki ailesinin duaları kabul olur ve Zeynep sağlıklı bir birey olarak yaşamını sürdürür.”

    İlk yıl tedavi süreleri 90-120 seans aralığında

    Hastaların ilk yıldan sonraki tedavi sürelerinin değişebildiğini ifade eden Tünerir, şunları söyledi:

    “Bu hastalarda zeka geriliği, uyku problemleri, gevşek kaslar, beslenme problemleri, reflü, salya akması, kabızlık, yuvarlak yüz, birbirinden uzak yerleşimli gözler, şaşılık gibi durumlar görülmektedir. Bu yüzden de hastaların gelişimlerinin devamlılığı için fizik tedavi ve rehabilitasyona ihtiyaçları var. İlk yıl tedavi süreleri 90 ile 120 seans aralığında gerçekleştiriliyor. Daha sonra yine gerekli kurulun hastaya verdiği rapor doğrultusunda seanslar belirleniyor. Burada devletimizin geliştirmesi gerektiği nokta ailelerin rapor peşinde çok fazla yıpranma kısmı. Hastalığın teşhisi sonrası raporun yenilenme sürecindeki prosedürlerin geliştirilmesi gerekiyor.”

    “Tek isteğimiz bize anne, baba diyebilmesi

    Bir fabrikada işçi olarak çalışan baba Mehmet Erdoğan da bebeklerinin mama fiyatlarının dahi yüksek olduğunu dile getirerek şunları kaydetti:

    “Bakımı çok zor bir hastalık. Yemesine içmesine dikkat etmek gerekiyor. İmkanlar dahilinde elimizden geleni yapıyoruz. Tek isteğimiz büyüdüğünde bize anne, baba diyebilmesi. Zeynep bizim için çok kıymetli. Çocuğumuzun durumu yapılan haber aracılığıyla kamuoyuna yansıyınca başta İl Sağlık Müdürlüğü olmak üzere ilgili tüm kurumlardan arandık, belediye başkanlarımız evimizi ziyarete geldi. Herkes elinden geleni yapmak için söz verdi. Şimdi fizik tedavi anlamında Türkan hocamız büyük çaba gösteriyor. Buradaki tüm personeller bizimle çok fazla ilgileniyor. Bu sendroma sahip çocukları olan ailelere tavsiyem geri planda kalmamaları ve kendilerini doğru bir şekilde ifade etmeleridir. Çekinmesinler, utanmasınlar, evlatları için ellerinden gelenin fazlasını yapsınlar. İnşallah herkesin hastalığı şifa bulur.”

  • Kadın polisler gece gündüz görev başında

    Kadın polisler gece gündüz görev başında

    Emniyet Teşkilatında görevli kadın polisler, ailelerine karşı taşıdıkları sorumlulukları yerine getirirken bir taraftan da vatandaşların huzur ve güvenliğini sağlamak için gece gündüz görev yapıyor.

    Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru F.A, Özel Harekat Daire Başkanlığında görevli komiser yardımcısı ile Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünde çalışan polis memuru Leyla Demir, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” öncesinde polislik mesleğinde kadın olmanın olumlu ve zor yanlarını AA muhabirine anlattı.

    TEM Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru F.A, babası ve eşinin de polis memuru olduğunu belirterek, 12 yılını verdiği mesleğinin çocukluk hayali olduğunu anlattı.

    Eşi ile görev yaptığı karakolda tanıştığını söyleyen F.A, kadın olmasının mesleğiyle ilgili herhangi bir sıkıntıya yol açmadığını belirterek, erkek meslektaşlarıyla saygı ve sevgi çerçevesinde görev yaptıklarını ifade etti.

    Polislik ile annelik görevini birlikte yürütmenin zorluklarına değinen F.A, şunları söyledi:

    “Belirli bir mesai saatimiz yok. Görevden sonra eve gidip, ortalığı toplayıp yemek yapmayı, eşine ve çocuğuna zaman ayırmayı planlarsın ama kapıdan girdiğinde telefon çalar, göreve çağrılırsın. Bu esnada evde yemek bekleyen çocuğun ve eşin vardır. Ama görev seni bekler. Aynı mesleği yaptığımız için eşim yaşadığım zorluğun farkında ve her konuda olduğu gibi ev işlerinde de bana destek olur.”

    15 Temmuz darbe girişimi

    15 Temmuz darbe girişimi sırasında mesai arkadaşı başpolis Varol Tosun’un şehit olduğunu, kendisinin de dizinden yaralandığını anımsatan F.A, o geceyi anlatırken gözyaşlarına hakim olamadı.

    Tosun’un şehit olduğunu meslektaşından öğrendiğini kaydeden F.A, yüzünden vurulan şehit Tosun’u saati ve spor ayakkabılarından teşhis ettiğini ifade etti.

    F.A, aldığı “gazilik” unvanının kendisi için onur verici olduğunu vurgulayarak, kalkışmayı gerçekleştiren hainlerin, ailelerine sadece utanç bırakabildiğini belirtti.

    “Çok fazla zorluk çekmiyoruz”

    Güvenlik gerekçesiyle ismi yayınlanmayan Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Daire Başkanlığında görevli komiser yardımcısı ise evli ve iki kız çocuğu annesi olduğunu belirterek, “Biz bu işi severek ve gönüllü yaptığımız için çok fazla zorlandığımızı söyleyemeyeceğim. Hiyerarşi mesleğinde görev yapıyoruz ama bizde kardeşlik bağları, arkadaşlık ilişkileri çok kuvvetlidir. O yüzden çok fazla zorluk çekmiyoruz.” dedi.

    Kendisinde en fazla iz bırakan anının, Fetullahçı Terör Örgütü mensuplarınca 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen hain darbe girişimi sırasında yaşadıkları olduğunu anlatan komiser yardımcısı, çok sayıda mesai arkadaşını şehit verdiklerini, buna inanmanın zor olduğunu kaydetti.

    Kadın trafik polisi Demir

    Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru Leyla Demir de mesleğini severek yaptığını belirterek, “Bize yüklenen sorumluluğu yerine getirerek yapmaya çalışıyoruz. Kadın olarak yapmak daha da zor. Özellikle ekipte çalışıyorsanız bunun zorlukları var tabii ki. Vatandaş sizi bir bayan olarak bu kavşakta gördüğü zaman güzel tepkiler verdiğinde ister istemez hoşunuza gidiyor. O zorluklar da ortadan kalkıyor.” dedi.

    Polisliğin olumlu yanlarının da olduğuna işaret eden Demir, erkek sürücülerin trafikte kendisiyle iletişim kurarken konuşmalarına ve tavırlarına dikkat etmelerinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

  • Eski sandıklardan ‘Kütahya bebekleri’ çıktı

    Eski sandıklardan ‘Kütahya bebekleri’ çıktı

    Kütahya Olgunlaşma Enstitüsü ve Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) işbirliğiyle yürütülen “Kütahya Bebekleri” projesi kapsamında, onlarca yaşlı kadınla görüşüldü, sandıklarından çıkan geleneksel giysiler fotoğraflanıp, desenleri bilgisayar ortamında küçültülerek yapma bebeklere uyarlandı.

    Yüz ve ellerinde yünün iğneyle keçeleştirilmesiyle formlar oluşturulan bebeklerden 5 farklı modelde 60 adet üretildi.

    Projeyi geliştiren DPÜ öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yelda Şener, Kütahya’nın, çok büyük ve çeşitli kültürlerin değerlerini özümsemiş köklü bir tarihi mirasa ev sahipliği yaptığını, kente özgü geleneksel kıyafetlerin, bu zenginliğin kanıtı olduğunu söyledi.

    Şener, proje kapsamında, Kütahya’nın geleneksel kıyafetlerinden esinlenerek hazırladıkları el yapımı bebekleri, turistik bir ürün haline getirmeyi planladıklarını, böylece söz konusu kıyafetlerin nesilden nesile aktarılmasına da katkı sağlayacaklarını ifade etti.

    Yöreye özgü asırlık, geleneksel, orijinal kıyafetlerin sandıklardan çıkarılarak incelendiğini anlatan Şener, “Kütahya’da yaşayan önde gelen onlarca yaşlı kadınla bire bir görüşmeler yaptık. Sandıklarda saklanan ve büyük annelerinden kalan orijinal kıyafetleri inceledik. Bu kıyafetleri fotoğraflayarak desenlerini bilgisayar ortamına aktardık ve modelleri ortaya çıkardık.” ifadelerini kullandı.

    Şener, dikilen geleneksel kıyafetli yapma bebeklerin il dışından gelen ziyaretçilerin uğrak mekanlarında sergileneceğini belirterek, seri üretim konusunda da kararın üniversite yönetimince verileceğini bildirdi.

  • Karda mahsur kalanlara jet hızıyla ulaşacaklar

    Karda mahsur kalanlara jet hızıyla ulaşacaklar

    Kars’ta, kış boyunca yoğun çalışma yürüten Ulusal Medikal Kurtarma Ekiplerine (UMKE), kar nedeniyle mahsur kalan vatandaşlara daha hızlı ulaşabilmeleri için kar motosikleti (snowmobil) kullanma eğitimi veriliyor.

    Kars’ın Sarıkamış ilçesinde 3 günlük “UMKE Kar Motosikleti Kullanma Eğitimi”ne katılacak 50 personelden ilk gruptaki 15 kişi, Osman Yüce Kayak Merkezi’nde bir araya geldi.

    Buradaki eğitimde ekibe, kış şartlarında kar motoru kullanma, arıza durumunda yapılması gerekenler, hasta kurtarma, doğal afetlerde müdahale konularında bilgi veriliyor.

    Kars Sağlık Müdürlüğü Afet Birim Sorumlusu Tahsin Ulu, UMKE 2017 faaliyet planında yer alan kar motoru eğitimiyle, ekiplerin bilgi, beceri ve deneyimlerini artırmanın, afet ve olağan dışı durumlarda her an göreve çıkacak şekilde hazır olmalarını sağlamanın amaçlandığını söyledi.

    Bölgede kış aylarının sert geçtiğini anlatan Ulu, “Kapalı köy yollarında hastaya hızlı şekilde ulaşmak, olası çığ ve afet konularına müdahale için ekibimizin deneyimli eğitmenleriyle, birimimize yeni katılanlarla birlikte bütün personele bu eğitimi veriyoruz.” dedi.

    Personeli bölgede oluşabilecek her türlü afete karşı eğittiklerini vurgulayan Ulu, “Kar motorlarının arızaları, kullanılması ve personelin dağda tek başına kaldığı zaman motorla neler yapacağı konusunda arkadaşlarımızı bilgilendirdik. Bu eğitimleri teorik olarak sürekli veriyoruz ancak pratik olarak yılda bir defa yapıyoruz. Bu eğitimi alan arkadaşlar, motorlarla vakalara müdahale edecek.” ifadelerini kullandı.

    “Vaka olursa rahatlıkla gideriz”

    UMKE’ye gönüllü katılan acil servis hemşiresi Büşra Uluçay da görevleri gereği öğrenmeleri gereken birçok şey olduğunu belirterek, “Kar motorunu kullanmayı öğrendim. Aslında kolay ve heyecanlı. Bunu yapmamız gerekiyor.” diye konuştu.

    Mikail Çiçek ise UMKE’ye 6 ay önce katıldığını, ilk kez böyle bir eğitime tabi tutulduğunu kaydederek, “Motor kullanımından ilk başta korktum ama eğitimini aldıktan sonra bayağı kolay geliyor. Artık kendime güveniyorum, vaka olursa rahatlıkla gideriz.” dedi.

  • Didim ve Marmaris’te ‘deniz sezonu’ açıldı

    Didim ve Marmaris’te ‘deniz sezonu’ açıldı

    Türkiye’nin turizm merkezlerinden Aydın’ın Didim ilçesinde, havaların ısınmasıyla “deniz sezonu” açıldı.

    Hava sıcaklığının gün içinde 20 derece ölçüldüğü ilçede, güzel havayı değerlendirmek isteyen ilçe sakinleri ile yerli ve yabancı turistler, Altınkum sahilinde yoğunluk oluşturdu.

    Sahildekilerden kimisi sadece güneşlenmeyi tercih ederken, kimisi de denize girerek sezonu açtı.

    Özellikle denize giren çocukların, uzun aradan sonra denizle buluşmanın keyfini doyasıya eğlenerek çıkardıkları gözlendi.

    Marmaris

    Güney Ege’nin gözde turizm merkezlerinden Marmaris’te güneşli havayı fırsat bilen bazı vatandaşlar, denizin keyfini çıkardı.

    Marmaris Meteoroloji Müdürlüğünden alınan bilgiye göre, ilçede hava sıcaklığı mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Marmaris’te hava sıcaklığı 22, deniz suyu sıcaklığı da 17 derece ölçüldü.

    Sıcak havayı fırsat bilen bazı vatandaşlar plajda güneşlendi, bazıları da denize girdi. Bazı vatandaşlar oltayla balık avlarken, çocuklar plajda oynadı.

    “Marmaris Duatlonu” için ilçeye gelen Fugan Arık, gazetecilere yaptığı açıklamada, güneşli havada denizin tadını çıkardığını söyledi.

    Marmaris’in “bulunmaz Hint kumaşı gibi” olduğunu belirten Arık, “Doğa, güneş, insanlar çok güzel. Seneye de mutlaka Marmaris’e geleceğim.” dedi.

    Öte yandan, meteoroloji yetkilileri, ilçede sıcak havanın etkisini iki gün sürdüreceğini, salıdan sonra üç gün yağış beklendiğini bildirdi.

  • Madalyalar engelleri unutturdu

    Madalyalar engelleri unutturdu

    Diyarbakır’da sosyalleşmek için başladıkları judoda yeteneklerini keşfeden görme engelli çocuklara, elde ettikleri başarılarla ve kazandıkları madalyalar engellerini unutturdu.

    Dört duvar arasına sıkışmış hayatlarından kurtulmak, yaşamlarına renk katmak ve öz güven kazanmak adına Diyarbakır Anadolu Mezopotamya Engelliler Spor Kulübünde bir araya gelen 12-25 yaş arası 12 görme engelli çocuk ve genç, judo branşında kısa sürede büyük başarı sağladı.

    17-19 Şubat’ta Eskişehir’de düzenlenen Türkiye Görme Engelliler Judo Şampiyonası’ndan 2’si altın 6 madalya ile dönerek kentin gururu olan görme engelliler, hedef büyüttü.

    Milli takıma girerek Avrupa ve dünya şampiyonları ile olimpiyatlarda Türkiye’yi temsil etmek isteyen görme engelliler, Türk bayrağını dalgalandırmak için engel tanımıyor.

    “Hedefim önce milli takıma seçilmek”

    Diyarbakır’da kardeşi Yusuf ile yatılı okulda eğitim gören kulüp sporcularından Mardinli Ruken Adıgüzel (14), yaptığı açıklamada, müsabakalarda 40 kilo ümitler ile yıldızlarda rakiplerini yenerek 2 altın madalya kazanmanın mutluluğunu yaşadığını söyledi.

    Aynı takımda birlikte çalıştığı kardeşinin kendisinden önce spora başladığını ve zaman içinde kardeşinin hayata pozitif bakmaya başladığını fark ettiğini dile getiren Adıgüzel, aynı engeli taşıdığı kardeşinin olumlu durumundan etkilendiğini aktardı.

    Kardeşi gibi yaşamının değişmesini isteyerek judoya başladığını anlatan Adıgüzel, bu branşla ilgilenirken negatif enerjiyi üzerinden attığını ifade etti.

    Spora sadece sosyalleşebilmek için başladığını, Türkiye birincisi olmak gibi bir şeyin aklından hiç geçmediğini vurgulayan Adıgüzel, şöyle devam etti:

    “Bana iki yıl önce ‘Türkiye birincisi olacaksın’ deselerdi asla inanmazdım, hatta gülüp geçerdim. Kendimi artık engelli gibi görmüyorum, hayatıma renk geldi, karamsarlığı üstümden attım. Şimdiki hedefim önce milli takıma seçilmek, sonra da ülkemi en iyi şekilde uluslararası müsabakalarda temsil etmek.”

    “Zorlukları aşmaya çalıştım”

    Müsabakada bronz madalya kazanan Ayşegül Özbaş, spora başlama kararının ardından ailesinin “Sen yapamazsın”, “Sen görmüyorsun”, “Dışarı çıkamazsın” şeklindeki tepkileriyle karşılaştığını belirterek, “Elimden geleni yaptım, zorlukları aşmaya çalıştım. Sonunda spora başladım. Hocalarımla birlikte çalıştım, emeğimin karşılığını Türkiye üçüncüsü gelerek aldım.” dedi.

    Çok mutlu olduğunu vurgulayan Özbaş, şunları söyledi:

    “İnşallah milli takıma da girer, Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil ederim. Beden eğitimi öğretmenliğini çok istiyorum. Milli takıma girdikten sonra engel ortadan kalkacak, inşallah öğretmen olabileceğim. Engelliler dışarı çıksınlar, sporla, müzikle ilgilensinler, benim gibi hayata çelme taksınlar.”

  • Rengi cezbediyor ama tehlikeli

    Muğla’nın Yatağan ilçesinde, termik santralde kullanılan kömür atıklarından oluşan kül dağının kıyısındaki sağlık açısından sakıncalı olduğu belirtilen gölet, mavi ve turkuaz rengiyle doğa fotoğrafçıları ve piknikçilerin çekim merkezi haline geldi.

    Yatağan’da 35 yıldır faaliyet gösteren termik santralde elektrik üretmek için kullanılan kömürlerin kül halindeki atıkları, santrale yaklaşık bir kilometre uzaktaki Kapubağ Mahallesi’nin kırsalına dökülüyor.

    Yöre halkının kül dağı olarak nitelediği atık dökülen sahada yıllardır yağmur sularının birikmesiyle büyük bir gölet oluştu.

    Sağlık açısından tehlike oluşturması nedeniyle belediyenin etrafına uyarı levhaları diktiği gölet, gün ışığına göre farklı saatlerde büründüğü mavi, yeşil ve turkuaz renkleriyle doğa fotoğrafçıları, piknikçiler ve çevredekilerin ilgisini çekiyor.

    “İçeriğinde ağır metaller var”

    Yatağan Belediye Başkan Yardımcısı Tarcan Oğuz, yaptığı açıklamada, görüntüsüyle herkesi kendine çeken Kapubağ Mahallesi’ndeki kül göletinde ağır metaller bulunduğunu, bu nedenle çevresine uyarıcı tabelalar koyduklarını söyledi.

    Göletin suyunun son olarak TÜBİTAK’a yaptırdıkları analizlerde zararlı olduğunun tespit edildiğini vurgulayan Oğuz, “İçilmesi ve suya girilmesi sağlık açısından tehlikeli. Bu yüzden santral yetkilileriyle de çalışma yapıyoruz ve burası koruma altına alınacak. Burada su kanalları yapılması doğrultusunda çalışmalarımız olacak.” dedi.

    Etrafı tel örgüyle çevrilecek

    Yatağan Termik Enerji Üretim AŞ Santral Direktörü Serdar Toprak da göletin kendiliğinden oluştuğunu ve çevreye zarar vermemesi için gerekli önlemleri aldıklarını belirterek şöyle konuştu:

    “Kül depolama sahası, kömürün yanması sonucu oluşan kül ve cürufun depolanması amacıyla 1993 yılında işletmeye alınmış. Santral sahasına yakınlığı coğrafi özellikleri ve zemininin geçirimsiz olması, kül depolama alanı olarak seçilmesinde etkili olmuş. Kül depo sahasında su ile kül serme işlemi yapıldığından zamanla sahanın güney kısmında bir gölet oluşmuş.”

    Toprak, 2018’de planladıkları yatırımla kül depolama sahasının etrafının tel örgüyle çevireceklerini ve kuşaklama kanalı yapılarak yağmur sularının alana girişini önleyeceklerini ifade etti.

    Santral sahasına yapılacak atık su geri kazanım tesisiyle gölette biriken suyun santralde kullanılması ve oluşan göletin kurutulmasının planlandığını da aktaran Toprak, kül depolama sahası çevresinde yer alan kuyulardan düzenli olarak numune aldıklarını bildirdi.

    Toprak, bu sahanın yer altı sularına etkisini takip ederek izleme raporlarını Çevre ve Şehircilik Bakanlığına gönderdiklerini de anlattı.

    Ağaçlar ve otsu bitkiler kuruyor

    Muğla Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Çevre Mühendisi Murat Türköz ise insanların kül göletinin manzarasına aldanmaması gerektiğini vurguladı.

    Kömürün, organik içerikli bir madde olmasına rağmen oluşum aşamalarında içeriğine metal ve ağır metalleri de dahil edebildiğine işaret eden Türköz, şunları söyledi:

    “İçerik olarak bakıldığında ağır metal ihtiva eden küller, su ile temas ettirildiğinde su bünyesine geçebilmektedir. Kül barajının tehlikesi de bu noktada başlamaktadır. Yatağan linyit kömürü içeriğinde radyoaktif veya ağır metal içeriği olduğu bazı bilimsel kaynaklarda geçmektedir. Bu nedenle kül göletini oluşturan su içeriğinde canlıları olumsuz etkileyecek maddeler bulunur.”

    Türköz, yaptıkları incelemelerde, gölet içerisindeki ağaçların ve otsu bitkilerin kuruduğunu gözlemlediklerini de sözlerine ekledi.

    “Yeşil, mavi ve bulutlar harika bir kompozisyon”

    Kül göletine gelerek fotoğraf çeken Marmaris Fotoğraf Dostları Derneği (MARFOD) Yönetim Kurulu Başkanı Koray Ürkmez, fotoğrafçı arkadaşlarının tavsiyeleriyle gölete geldiklerini, burada muhteşem bir manzarayla karşılaştıklarını dile getirdi.