Blog

  • İZMİR BAROSU’NDAN 25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELE GÜNÜ AÇIKLAMASI: ““HAKSIZLIĞA UĞRAYAN TEK BİR KADIN DAHİ KALMAYANA DEK DİRENECEĞİZ”

    İZMİR BAROSU’NDAN 25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELE GÜNÜ AÇIKLAMASI: ““HAKSIZLIĞA UĞRAYAN TEK BİR KADIN DAHİ KALMAYANA DEK DİRENECEĞİZ”

    İzmir Barosu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında baro önünde basın açıklaması düzenledi. Son 1 yılda 240 şüpheli kadın ölümünün yaşandığı belirtilen açıklamada, “Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddetin önlenmesi, devletin yükümlülüğüdür. Ancak hiçbir koruyucu ve önleyici tedbir, gereği gibi uygulanmamaktadır” denildi.

    İzmir Barosu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle baro önünde basın açıklaması yaptı. Açıklama sırasında, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”, “Boşanmayı değil, şiddeti engelle” sloganlarının atıldığı basın açıklamasında, “Kadın dayanışması yaşatır”, “Şiddete karşı yanınızdayız” dövizleri taşındı.

    “KADINLARA YÖNELİK ŞİDDET HALA YAKICI BİR SORUN”

    Basın açıklamasını okuyan İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi Üyesi Avukat Elif Musluoğlu, şunları söyledi:

    “Bugün 25 Kasım 2023. 1940’tan 1961’e kadar Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten diktatörlüğe karşı mücadele veren Mirabel Kardeşler, 25 Kasım 1960 tarihinde diktatörlüğün askerleri tarafından acımasızca katledilmiştir. Kardeşlerin ölümünden sonra direniş güçlenmiş, bir yıl sonra diktatörlük yıkılmıştır. İnsan hakları ve demokrasi mücadelesinde simgeleşen kadınlar olan Mirabel Kardeşler’in anısına Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1999 yılında, 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslarası Mücadele Günü” ilan etmiştir. O günden bu güne yıllar geçse de, diktatörlüklere ve onların eril zihniyetlerine karşı mücadeleler halen dünyanın her yerinde sürmektedir. Bugün hala kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddet, yakıcı bir sorun olarak karşımızda duruyor. Hala ‘Erkek vuruyor, devlet onu koruyor’ diye bağırmaya devam ediyoruz.

    “KADINLARA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜĞÜDÜR”

    Buna karşılık siyasi iktidar, ‘Aile Şurası’ düzenleyerek ‘Önemli olan ailedir; erkek döver de sever de; kadınlar eşlerini hoş tutmalı, şiddete katlanmalıdır’ mesajları iletmeye devam ediyor. Kadının evlilik birliği içerisinde uğradığı şiddeti yok sayarak bu şiddetten kurtulmasının önünde engel teşkil eden politikalar üreten devlet, tüm bu şiddetin failidir. Boşanma kararı verip kararını hayata geçirmek için adım atan kadının adliye koridorlarında vahşice öldürülmesinin faili olduğu gibi. Çünkü kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddetin önlenmesi, devletin yükümlülüğüdür. Ancak hiçbir koruyucu ve önleyici tedbir, gereği gibi uygulanmamaktadır. Bu yüzden “Boşanmayı değil şiddeti önle” diyoruz.

    “KADINLAR ŞİDDET DÖNGÜSÜNDEN KURTULAMIYOR”

    Evlilik birliği içerisinde yaşanılan ekonomik şiddet, boşanma sonrasında insanca bir yaşam sürme imkânı olmayan miktarda nafakalarla devam ediyor. Bu durumu düzeltmek bir yana, boşanma nedeniyle yoksulluğa düştüğü için nafaka talep eden kadınları açgözlü olarak gören zihniyet besleniyor, nafaka hakkı yok edilmeye çalışılıyor. Böylece kadınlar şiddet içeren evliliklere hapsediliyor, kendi hayatlarına dair karar almalarının önüne geçiliyor ve kadınlar şiddet döngüsünden kurtulamıyor. Evlilik birliği içinde ortak olan velayet boşanma gündeme geldiğinde erkek eş tarafından psikolojik ve ekonomik şiddet unsuru haline geliyor. Çocuklar, üstün yararları gözetilmeksizin velayet sürecinde şiddetin hem öznesi hem nesnesi haline getiriliyor. Velayet talebi bulunan kadınlar şiddet tehdidi ile yıldırılıyor, velayet talebi ortadan kalktığında ise “kötü anne” olmakla suçlanıyor.

    “SON 1 YIL İÇİNDE 240 ŞÜPHELİ KADIN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİ”

    ’Kadın cinayetleri politiktir’ diyoruz. Çünkü biliyoruz; İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığından beri 800’den fazla kadın öldürüldü. Son bir yıl içinde 240 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Siyasi iktidarın kitlesini ve en nihayetinde oylarını konsolide etme çabası, kadınların hayatlarına mal oluyor. Kadınlar her gün İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının verdiği güvenceye dayanan erkekler tarafından sokak ortasında, evde, hatta adliyede öldürülüyor. Failler yargılanması gerekirken yargılanan öldürülen kadınların kadınlığı, anneliği, namusu oluyor. Bu yüzden söylemeye devam ediyoruz: Erkek adalet değil, gerçek adalet istiyoruz.

    “ÖLDÜRÜLEN KADINLARIN HİÇBİRİNİN İSMİNİ UNUTMAYACAĞIZ”

    Eril zihniyetin tozunu bırakmayana dek mücadelemizi sürdürecek, kadın cinayetlerinin politik olduğunu, katledilen kadınların istatistiki veri değil; birer can olduğunu, sadece kadın olmamızdan ötürü öldürüldüğümüzü haykırmaktan geri durmayacağız. Öldürülen kadınların hiçbirinin ismini unutmayacak, eril zihniyete de unutturmayacağız. Biz asıl faillerin kimler olduğunu çok iyi biliyoruz ve susmuyoruz korkmuyoruz itaat etmiyoruz.

    “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ”

    Dün İstanbul Sözleşmesi, bugün Medeni Kanun, yarın ne olacak? Kadını ekonomik olarak güçsüz bırakarak, kadının rolünün ev işleri ve çocuk bakımından ibaret olmasını sağlayacak her ne sebep olursa olsun kadını evliliğini sürdürmeye mecbur kılacak yeni bir toplum modeli dizayn etmeye çalıştığınızın farkındayız. Kadınların kamusal alana çıkmasını engellemek, kadınları ömür boyu sürecek bir şiddet döngüsüne mahkûm etmek için attığınız cinsiyetçi adımları kabul etmeyeceğiz. İstanbul sözleşmesi yaşatır demeye de devam edeceğiz.

    “HAKSIZLIĞA UĞRAYAN TEK BİR KADIN DAHİ KALMAYANA DEK DİRENECEĞİZ”

    İzmir Barosu olarak tüm kadın cinayeti dosyalarında katılma talebinde bulunmaya, taleplerimiz kabul edilmediğinde dahi gözlemci olarak duruşma salonlarında öldürülen kadınların ailelerinin yanında, faillerinin karşısında olmaya; eril zihniyetin ürettiği politikalara karşı dimdik durmaya; 6284’ ü uygula demeye ve uygulatmak için gereken tüm hukuki sorunlarla baş etmeye, çözümler üretmeye devam edeceğiz. Çünkü asla yalnız kalmayacak, yalnız yürümeyeceğiz. Asla yalnız yürümeyeceksin. Haksızlığa uğrayan tek bir kadın dahi kalmayana dek direneceğiz. Yaşasın Kadın Dayanışması!”

     

  • DENİZ YÜCEL: SAYIN TUNÇ SOYER’E YAPILAN HAKSIZLIKLAR, İNCİR ÇEKİRDEĞİNİ DOLDURMAYACAK, UYDURMA SUÇLAMALARLA AÇILAN SORUŞTURMALAR İLK DEĞİL, YENİ DEĞİL…”

    DENİZ YÜCEL: SAYIN TUNÇ SOYER’E YAPILAN HAKSIZLIKLAR, İNCİR ÇEKİRDEĞİNİ DOLDURMAYACAK, UYDURMA SUÇLAMALARLA AÇILAN SORUŞTURMALAR İLK DEĞİL, YENİ DEĞİL…”

    HABER: GİZEM ÇETİNKOL – KAMERA: KERİM UĞUR

     

    CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, “Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Tunç Soyer’e yapılan haksızlıkları görüyorsunuz, incir çekirdeğini doldurmayacak uydurma suçlamalarla açılan soruşturmaları görüyorsunuz. Bu ilk değil, yeni değil, geçmişte de bu tip asılsız iddialarla soruşturmalar açıldığına tanık olduk büyükşehir belediye başkanlarımıza, ilçe belediye başkanlarımıza bu tip soruşturmaların açıldığını gördük. Ancak ne olursa olsun ne belediye başkanlarımızın, ne bizlerin, ne de Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu değişimi Türkiye’de de sağlamasına kimse engel olamayacak” dedi.

    Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel göreve geldikten sonra CHP Urla İlçe Başkanlığı, CHP Güzelbahçe İlçe Başkanlığı ziyaretlerinin ardından bugün de CHP Buca İlçe Başkanlığı’nı ziyaret etti. Kendisini karşılayan kalabalığa seslenen Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yücel, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e yönelik İçişleri Bakanlığının açmış olduğu soruşturmaya tepki göstererek, “Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Tunç Soyer’e yapılan haksızlıklar incir çekirdeğini doldurmayacak, uydurma suçlamalardır. Açılan soruşturmaları görüyorsunuz. Bu ilk değil, yeni değil, geçmişte de bu tip asılsız iddialarla soruşturmalar açıldığına tanık olduk. Ancak ne olursa olsun ne belediye başkanlarımızı ne de Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu değişimi, Türkiye’de sağlamasına kimse engel olamayacak” dedi.

    “BU DEĞİŞİM BİR BAYRAK DEVRİ”

    CHP Buca İlçe Başkanlığı’nda ilçe yöneticileri tarafından karşılanan CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yücel’in konuşması şöyle:

    “Böyle güzel, böyle güçlü, böyle inançlı bir şekilde bizi karşıladığınız için her şeyden önce hepinize teşekkür ediyorum. Siyasi maceramız Buca’da başladı. 2014 yılında belediye meclis üyesi olarak Buca’da aktif siyasete başladık. Bugün İzmir milletvekili, genel başkan yardımcısı ve parti sözcüsü olarak sizlerle beraberim. Buca her zaman bize güç verdi. Partimize güç verdi. Mücadelemize güç verdi ve önümüzdeki gelecekte de güç vereceğini biliyorum. Çok önemli bir süreçte değişimin bir parçası olduk. Bu değişim bir bayrak devri, bayrak teslimi dönemin belli bir kadrodan başka bir kadroya el verilmesi olarak düşünebilirsiniz. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, partimize, ülkemize mücadelemize çok büyük katkılar sağladı ve bu dönem Türkiye’de sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nde görülebilecek şekilde, demokratik bir yarışla bu bayrak devri oldu. Bu devir Mustafa Kemal Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün, Bülent Ecevit’in geçmişte ifa ettiği, Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bu gerçekten Türkiye’nin demokrasi ve siyaset tarihinde yıllarca konuşulacak, yıllarca anlatılacak üzerine kitaplar yazılacak bir süreç ve biz kurultay salonundan el ele, kol kola, omuz omuza çıkmayı bildik.

    “İZMİR’DE DE, BUCA’DA DA BÜYÜK BAŞARILARA İMZA ATACAĞIZ”

    Yine hep beraber Buca örgütümüzle de İzmir İl örgütümüzle de 81 ilde Cumhuriyet Halk Partisi örgütleriyle, bu ülkede 21 yıllık AKP iktidarında yorulan, usanan, ezilen ve bu değişimin Türkiye’de de gerektiğine inanan ve bu mücadeleye destek verecek, omuz verecek tüm yoldaşlarımız var. Tüm yol arkadaşlarımızla önümüzdeki yerel seçimlere birlikte yürüyeceğiz. Şuna inanıyorum; Buca’da da, İzmir’de de büyük bir başarının altına imza atacağız.

    Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Tunç Soyer’e yapılan haksızlıkları görüyorsunuz, incir çekirdeğini doldurmayacak uydurma suçlamalarla açılan soruşturmaları görüyorsunuz. Bu ilk değil, yeni değil, geçmişte de bu tip asılsız iddialarla soruşturmalar açıldığına tanık olduk. Büyükşehir belediye başkanlarımıza, ilçe belediye başkanlarımıza bu tip soruşturmaların açıldığını gördük. Ancak ne olursa olsun ne belediye başkanlarımızın, ne bizlerin, ne de Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu değişimi Türkiye’de sağlamasına kimse engel olamayacak. Bu mücadeleyi bu birlikteliği daha da güçlendirerek partimizi yerel seçimde en güçlü şekilde kazanarak ilk Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve genel seçimlerde bu değişimi Türkiye genelinde de gerçekleştireceğiz. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, inançlı, kararlı, enerjisi ve motivasyonu çok yüksek ve daha da ötesi çok cesur bir genel başkan. Onun o enerjisi ve motivasyonu, onun o inancı ve kararları inanın bize de geçiyor ve tüm örgütümüze de geçiyor. Bu birlikteliği yerel seçimlerde büyük bir başarıyla taçlandırarak değişimi de cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde birlikte sağlayacağız. Eşitliği, özgürlüğü, adaleti ve toplumun tüm kesimlerini kucaklayan ve barıştıran bir yönetimi tüm Türkiye’yi kucaklayacak”

    “GENELDE DE İKTİDAR OLMAYA VAR MISINIZ?”

    İlçe başkanlığında ilçe yöneticileri ile birlikte CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yücel’i karşılayan CHP Buca İlçe Başkanı Çağdaş Kaya, Buca Belediye Başkanı Erhan Kılıç’ın rahatsızlığı nedeniyle toplantıya katılmadığını dile getirerek, iktidar olmaya hazır olduklarının altını çizdi. Başkan Kaya, “Yerel de zaten iktidarız, genelde de iktidar olmaya var mısınız? Ankara’ya var mısınız? Yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi” diye konuştu.

     

  • TİP’Lİ KADINLAR İZMİR’DE ERKEK ŞİDDETİNİ PROTESTO ETTİ: “KATLEDİLEN KADINLARI AKLINIZA MIH GİBİ KAZIYACAĞIZ, ADALETİ SAĞLAYACAĞIZ”

    TİP’Lİ KADINLAR İZMİR’DE ERKEK ŞİDDETİNİ PROTESTO ETTİ: “KATLEDİLEN KADINLARI AKLINIZA MIH GİBİ KAZIYACAĞIZ, ADALETİ SAĞLAYACAĞIZ”

    HABER: SULTAN EYLEM KELEŞ – KAMERA: KERİM UĞUR

    Türkiye İşçi Partisi (TİP) İzmir İl Örgütü üyesi kadınlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında yaptığı basın toplantısıyla erkek şiddetine ve cezasızlık politikasına tepki gösterdi. Açıklama yapan TİP İzmir İl Yöneticisi Aslı Yapar, Türkiye’nin kadınlar için bir şiddet mahalli olduğunu ifade etti. Yapar, “Mirabel kardeşlerden beri sorumluları da sorumlularla yılmadan mücadele etmeyi de biliyoruz. Biz milyonlarız, gücümüz dayanışmamızda, emeğimizde, haklarımızda. Katledilen kadınları aklınıza mıh gibi kazıyacağız, adaleti sağlayacağız” dedi.

    Türkiye İşçi Partisi (TİP) İzmir İl Örgütü üyesi kadınlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü dolayısıyla Alsancak’taki parti binasında basın toplantısı düzenledi.

    “TÜRKİYE KADINLAR İÇİN ŞİDDET MAHALİ”

    Açıklamayı yapan TİP İzmir İl Yöneticisi Aslı Yapar, şunları söyledi:

    Türkiye, kadınlar için şiddet mahali; her gün onlarca kadın evde, işte, sokakta şiddete uğruyor, öldürülüyor. Şiddete uğrayan binlerce kadın korumasız bırakılıyor. Devletin korumasızlık politikaları ve Anayasa’ya müdahale niyeti ile görüyoruz ki bu şiddetin mağduru biz kadınlar bir kez daha görünmez, bir kez daha yok sayılan oluyoruz.

    “ÇALIŞAN HER 4 KADINDAN 1’İ ASGARİ ÜCRET DAHİ ALAMIYOR”

    Şiddet yalnız fiziksel olarak kendini göstermiyor. Kadınların yüzde 70’inin kayıtlı bir işte çalışamadığı, çalışan her dört kadından birinin asgari ücret dahi alamadığı bir ülkede yaşıyoruz. Agrobay’daki işçi kadınları, sendikalı oldukları için işten çıkaran zihniyetle sendikalı olduğu için işvereni tarafından kocasına şikayet edilen ve şiddet görmesine sebep olan zihniyetin aynı amaca hizmet ettiğini biliyoruz. İş yerinde halen eşit işe eşit ücret alamadığımız, sendikal mücadele yollarımızın kapatıldığı, bilinçli olarak eve kapatılma koşullarının yaratıldığı bu sömürü düzenini yıkana kadar mücadelemize devam edeceğiz.

    SAVAŞLARDA TECAVÜZE UĞRAYAN GANİMET SAYILAN YİNE KADINLAR”

    Hatay’da ve tüm deprem bölgesinde hayatta kalma mücadelesi devam ediyor. Tabii ki bu zor koşullarda evinin, çocuklarının, kocasının, yaşlı bakımının sorumlusu olarak görünen deprem bölgesi kadınları hem bunlarla uğraşırken bin kat daha eziliyor hem aile içi şiddete daha fazla maruz kalıyor hem de hijyenik yaşam koşulları sağlanamadığı için çeşitli kadın hastalıklarına yakalanıp bunlarla baş etmeye çalışıyorlar. Binlerce yıldır savaşlarda da en çok zarar gören, tecavüze uğrayan, savaş ganimeti sayılan yine kadınlar. Saldırılarını kesmeyen İsrail, Gazze’de binlerce sivil öldürüyor. Öldürülenlerin yüzde 70’inin ise kadınlar ve çocuklar olduğunu biliyoruz. Bu insanlık suçu derhal bitirilmeli, işgalci İsrail Filistin topraklarından defolmalıdır. Yüreğimiz ve dayanışmamız Filistinli kadınlar ve Filistin halkıyla olmaya devam edecektir.

    “ON YILLARDIR MÜCADELE EDEREK KAZANDIĞIMIZ HAKLARIMIZ YOK EDİLMEK İSTENİYOR”

    Tüm yaşamımızı saran şiddet döngüsü saray rejiminin cezasızlık politikalarıyla azalmak bir yana gün geçtikçe çoğalıyor. On yıllardır mücadele ederek kazandığımız haklarımız yok edilmek isteniyor. Kadın katilleri, tecavüzcüler bir bir salınırken yasaları bile uygulamayanlar daha fazla kadın ve LGBTİ+ düşmanı Anayasa yapmaya cüret ediyor. Bir gece yarısı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanlar, 6284’ü hedef haline getirenler, yoksulluk nafakasını bile tartışmaya açanlar, ‘küçüğün rızası’ söylemini üretenler, imam nikahına, dini makamların arabuluculuğuna onay verenler, yaşadığımız erkek şiddetinin birinci dereceden sorumlusudur. Okul çocuklarına bir öğün yemek sunmayı bile çok görenlerin ‘kutsal aile’ demagojilerini biliyoruz, LGBTİ+ yurttaşlar için cadı kazanı kaynatanları, memleketi kadın mezarlığına çevirenleri bildiğimiz gibi. Mirabel kardeşlerden beri sorumluları da sorumlularla yılmadan mücadele etmeyi de biliyoruz. Biz milyonlarız, gücümüz dayanışmamızda, emeğimizde, haklarımızda. Katledilen kadınları aklınıza mıh gibi kazıyacağız! adaleti sağlayacağız. Yaşasın kadınlar! Yaşasın kadın dayanışması!”

  • CEVDET YILMAZ: DİKTATÖRÜN OLDUĞU ÜLKEDE İKİNCİ TUR SEÇİM OLMAZ. DİKTATÖRLERİN OLDUĞU ORTAMLARDA İSTANBUL GİBİ METROPOLLER PARTİLER ARASINDA EL DEĞİŞTİRMEZ

    CEVDET YILMAZ: DİKTATÖRÜN OLDUĞU ÜLKEDE İKİNCİ TUR SEÇİM OLMAZ. DİKTATÖRLERİN OLDUĞU ORTAMLARDA İSTANBUL GİBİ METROPOLLER PARTİLER ARASINDA EL DEĞİŞTİRMEZ

    Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanlığı 2024 yılı bütçe görüşmelerinde, eleştiri ve soruları yanıtladı. Yılmaz, “Kusura bakmayın, diktatörlerin olduğu bir yerde ikinci tur seçim olmaz. Hiçbir diktatörün olduğu ülkede ikinci tur seçim olmaz. Diktatörlerin olduğu ortamlarda İstanbul gibi büyük metropoller partiler arasında el değiştirmez” dedi. Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı bütçesindeki yüzde 85 oranındaki artışla ilgili de “Deprem önemli bir faktör. Depremin yanı sıra hem EYT hem de bu personel maaşlarında yaptığımız, enflasyona karşı satın alma gücünü korumak için yaptığımız oldukça yüksek oranlı artışlar hem kamu işçilerine hem memurlara yaptığımız, seyyanen verdiğimiz zamlar, yüksek artışlar bir de tabii ilave aldığımız personel bütün bunlar bütçemizde enflasyonun getirdiği tabii rakamlarla da birlikte oldukça önemli bir artış oranı oluşturmuş durumda” diye konuştu.

    TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, bugün Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçeleriyle 2024 yılı Gelir Bütçesi, 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2022 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin maddeleri görüşüldü. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, milletvekillerinin eleştiri ve sorularına yanıt verdi. Yılmaz, özetle şunları kaydetti:

    “SİSTEME ATFETTİĞİNİZ SORUNLARIN ÖNEMLİ BİR KISMININ NEDEN-SONUÇ İLİŞKİSİNDEN KOPUK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”

    “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi birçok arkadaşımız dile getirdi, işte eleştirdi veya destekledi. Doğrusu benim konuşma metninde Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ne kadar iyi olduğu, avantajları, özellikle deprem gibi salgın hastalıklar gibi jeopolitik gelişmeler, ekonomik birtakım sıkıntılar gibi hızlı karar almanın ve uygulamanın önem taşıdığı anlarda ne kadar kıymetli olduğu, siyasi istikrarla ilgili ne kadar önemli olduğuna dair bir bölüm vardı. Ben arkadaşlara dedim ki ‘Çıkalım bu bölümü. Çünkü artık bu tartışma bitti. Yani bu kadar seçim yaşadık, bu yeni normalimiz oldu artık, tekrar tekrar bizim Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini anlatmamızın bir anlamı yok’ dedik. Ama bugün görüyorum ki, bu kadar yaşadığımız seçimlerden sonra halkımız referandumda ‘evet’ demiş, genel seçimler yapılmış muhalefet bunu adeta bir referandum olarak sunmuş, tekrar ‘evet’ demiş, yerel seçimlerde ‘evet’ demiş. Yani artık ne diyeceğimi ben de bilemiyorum doğrusu.  

    Her sistem mutlaka bir eksiklik taşır, eleştirilebilir boyutları vardır. Önemli olan toplumun hangisini tercih ettiği ve ne kadar iyi kullandığıdır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine atfettiğiniz sorunların önemli bir kısmının ben neden-sonuç ilişkilerinden kopuk olduğunu düşünüyorum açıkçası. Bir pandemi yaşamışız, jeopolitik gelişmeler olmuş, dünyada farklı bir dönemden geçmişiz, dünyanın ortalama büyümesinin düştüğü, sıkıntılı bir dönemi sanki Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu sonuçları üretmiş gibi ortaya koymak, neden-sonuç ilişkileri açısından son derece problemli diye düşünüyorum.

    Uyguladığımız sistemin eksikleri olabiliyor, aksayan yönleri olabilir. İyileştirilecek yönleri olabilir. Bunlar da kamuoyunda tartışılıyor. Zaten önümüzdeki dönemlerde burada, Meclisimizin belki yeni yapacağı anayasa çalışmaları kapsamında sistemimizi daha ileriye götürmek, iyileştirme yönünde eminim birçok husus tartışılacaktır. Ama özü itibarıyla bu sistemin, özellikle son dönemlerde yaşanan krizler, salgın hastalıklar, afetler, ekonomi, jeopolitik gelişmeler, bütün buralarda Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ülkemiz için bir avantaj sağladığını ve diğer ülkelere göre daha iyi bu süreçleri yönetmenimizi sağladığını rahatlıkla söyleyebilirim.

    Son 20 yılda çok önemli reformlarla vesayetçi sistem tasfiye edildi. En son FETÖ meselesinden sonra daha öncesinden de başlayarak, çeşitli vesayet odaklarıyla bu ülke mücadele etti. Eğitim düzeyiyle, şehirleşmesiyle, siyasetiyle birçok alandaki ilerlemeleriyle vesayetçi yapılar tasfiye edildi. Bugün sivil bir yönetim var ülkede. Ama bu yönetimin performansını beğenirsiniz, beğenmezsiniz, eleştirirsiniz.

    “GÜÇLÜ SİVİL YÖNETİMİ OTORİTERLİK OLARAK TARİF ETMEK DOĞRU DEĞİL” 

    Bugün güçlü sivil yönetimler var. Güçlü sivil yönetimi otoriterlik olarak tarif etmek hiç doğru bir yaklaşım değil. Güçlü sivil yönetimler tam aksine daha demokratik bir olgunluğa ulaştığımızı gösterir. Ama tekrar ediyorum bu eleştirilemez anlamına gelmez.

    YÖK’ün eski YÖK olmadığı, MGK’nın da eski MGK olmadığı çok açık. Yeni bir içerik kazanmış durumda bu kurumlar. Sivil otoritenin güçlü olduğu bir ortamda sonuçta nihai sözü sivil otoritenin söylediği ve şekillendirdiği bir şekilde işlerini yapan kurumlarımız, çok da önemli görevler icra ediyorlar.

    Seçimlerle ilgili epey tartışma oldu ve Cumhurbaşkanımızın neredeyse meşruiyetini tartışan arkadaşlarımız oldu. Cumhurbaşkanımız yerel seçimlerden başlayarak bütün siyasi hayatını seçimlerle geçirmiş, demokratik olarak seçilmiş bir lider. Birtakım ülkelerle mukayese ettiniz, diplomatik açıdan ben isimlendirmeyi doğru bulmuyorum. Ama her şeyden önce Türkiye‘ye yazık ediyorsunuz o mukayeseleri yapmakla. Tek partilerin olduğu, rekabetin olmadığı ülkelerle Türkiye’deki seçimleri mukayese etmek, bir defa Türkiye’ye haksızlık. Kendimize de haksızlık aslında siz de bu seçimlerle rekabetçi bir şekilde geldiniz. Cumhurbaşkanımızın meşruiyetini tartışıyorsanız hepimizin meşruiyetini tartışmak durumundayız. ‘Türkiye’de seçimler meşru değil’ diyorsanız bu Meclis’i tartışılır hâle getirirsiniz. Bunun ben doğru bir tartışma olmadığını, hiçbir şekilde haklı da olmadığını ifade etmek istiyorum.

    “DİKTATÖRLERİN OLDUĞU BİR YERDE İKİNCİ TUR SEÇİM OLMAZ”

    Türkiye’de özgür seçim var ve kurallara hukuka dayalı bir seçim var. Ben de defalarca seçim yaşadım. Sandıkları bütün partilerimiz gözü gibi koruyorlar. Her partiden temsilcinin olduğu, izlendiği süreçler var. Hukuki olarak nasıl itiraz edileceği, bunun nasıl karara bağlanacağı. Kusura bakmayın, diktatörlerin olduğu bir yerde ikinci tur seçim olmaz. Hiçbir diktatörün olduğu ülkede ikinci tur seçim olmaz. Diktatörlerin olduğu ortamlarda İstanbul gibi büyük metropoller partiler arasında el değiştirmez.

    Demokrasisi gelişmemiş bir ülkede ikinci tur bir başkanlık seçimi yaşandığını hiç duydunuz mu? Böyle bir şey yok.

    Ama kusura bakmayın, bugün İsrail’de yaşanan katliamlara ateşkes çağrısı bile yapamayan birtakım ülkelerin Türkiye’ye dönük algı oluşturan faaliyetlerini burada gerçekmiş gibi ortaya koymak da hiçbir şekilde kabul edilemez.

    “NİYE BU KADAR YÜKSEK BİR ARTIŞ OLDU BÜTÇEMİZDE? DEPREM ÖNEMLİ BİR FAKTÖR”

    Cumhurbaşkanlığı bütçesi yüzde 85 oranında arttı, çok yüksek artış olmuş diye bir değerlendirme yapıldı. Bütçemizin tamamına baktığımız zaman yüzde 150 civarında bir artış var, bütçe genelinde. Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yüzde 85 artışı var. Genel artışın oldukça gerisinde bir artış olduğunu ifade etmek isterim. Niye bu kadar yüksek bir artış oldu bütçemizde? Deprem önemli bir faktör. Depremin yanı sıra hem EYT hem de bu personel maaşlarında yaptığımız, enflasyona karşı satın alma gücünü korumak için yaptığımız oldukça yüksek oranlı artışlar hem kamu işçilerine hem memurlara yaptığımız, seyyanen verdiğimiz zamlar, yüksek artışlar bir de tabii ilave aldığımız personel bütün bunlar bütçemizde enflasyonun getirdiği tabii rakamlarla da birlikte oldukça önemli bir artış oranı oluşturmuş durumda.

    Cumhurbaşkanlığı’nın örtülü ödeneği ile ilgili yorumlar yapıldı. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 24. maddesi gereğince tahsis edilebilecek örtülü ödenek miktarı genel bütçe toplam başlangıç ödeneğinin binde beşi ile sınırlandırılmış olup, yapılan harcamalar kanunda öngörülen sınırlamalar çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.

    Toplam harcama tutarları diğer harcama verileri ile birlikte Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü internet sitesinin genel yönetim mali istatistikleri bölümünde de yayınlanmaktadır. Kimseden kaçırılan bir tutar da söz konusu değil.

    Türkiye’nin geliştirdiği kabiliyetleri arzu etmeyen Türkiye’nin bu alanda hızını düşürmeye çalışan birtakım ülkelerin tavırlarını bu gecikmelerde önemli bir rolü olduğunu ifade etmek isterim. Çok fazla detaya girmek istemiyorum. Önce Alman menşeli güç grubunun tedariğinde birtakım sıkıntılar yaşadık. Ardından Kore güç grubuyla müzakerelere geçildi ve şu anda Altay tankı uyumluluğuna yönelik testler yapıldı. Anılan testlerin başarısına istinaden Kore güç grubu tedarikçi firmalar ile BMC arasında 100 adet güç grubu için seri tedarik anlaşması imzalanmış durumda.

    İlgili sistemlerin kullanıcı makam ile doğrulanmasına müteakip 2025 yılı içerisinde tankların envantere alınması planlanmaktadır.

    İletişim Başkanlığı’nın bütçesi niye çok arttı diye bir eleştiri yapıldı. Burada da depremlerle ilgili özel birtakım çalışmalar yürüttü İletişim Başkanlığımız. Bunun bir etkisi var. Ayrıca, yine bu dönemde kamu diplomasisi ve stratejik iletişim faaliyetleri kapsamında yaptığı organizasyonlardan dolayı bir artış olduğunu ifade edebilir.

    Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlerini anayasal ve yasal çerçevede yürütmektedir. Dünyadaki tüm istihbarat teşkilatları gibi yasal, demokratik istihbarat teşkilatları gibi anayasal ve yasal çerçevede hareket etmektedir. Başka türlüsü hiçbir şekilde düşünülemez. İstihbarat teşkilatı olarak da ülkemizin hak ve menfaatlerini yurt içinde, yurt dışında kanuni bir çerçeve içinde fedakârca sürdürmektedir.

    “TMSF DENETİM DIŞI DEĞİL”

    TMSF’nin denetim dışı olduğuna dair bir iddia ortaya kondu. Hiçbir şekilde denetim dışı değil, Sayıştay denetimine tabi. Ayrıca yıllık hesapları, bağımsız denetim şirketlerince de denetlenmektedir.

    Hak sahipliği çalışmalarımız geçtiğimiz günlerde tamamlandı aşağı yukarı. Bir yargı süreci var, yargıya itiraz edenler oluyor. Dolayısıyla bir yargı süreci yaşanacak ama idari anlamda hak sahipliği süreci tamamlandı. Burada tam sayıyı şu anda hatırlayamıyorum ama 450 bin civarında konut anlamında bir hak sahipliği ortaya çıkmış gibi görünüyor. 200 bin civarında ihale yapıldı zaten TOKİ kanalıyla. 200 bin konutun ihalesi devam ediyor. 200 bin üzerinde de yerinde dönüşüm için başvuran vatandaşımız var. 70-80 bin de kırsalda inşa edeceğimiz konutlar var.

    Diğer taraftan ekonomik sosyal hayatı canlandırmaya gayret ediyoruz. Sadece bu seneki bütçemizde 762 milyar lira deprem için para ayırmış durumdayız. 2024 için bir trilyon 28 milyar lira para ayırdık. Şimdi niye bütçe açığı yükseldi, işte bundan dolayı yükseldi. Bu yılki deprem harcamalarımız milli gelirin yüzde 3’ü civarında.

    Deprem hariç baktığımızda bütçe açığımızın milli gelire oranı oldukça iyi bir seviyede, uluslararası anlamda da düşük ülkeler arasındayız. Bu yıl ve gelecek yıl biraz yükümüz ağır. Elbette bunun getirdiği bütçe açıkları var ama 2025’ten itibaren Türkiye bu anlamda farklı bir döneme girmiş olacak. Bu yılı ve gelecek yılı millet ve devlet dayanışması içinde her türlü fedakarlığı yaparak geçireceğiz.

    Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin ilki 1963 yılında Milli Güvenlik Politikasının Esasları adıyla yazılmış. Belge 1973, 92, 98, 2001 ve 2005, 2010, 2015 ve 2020 yıllarında olmak üzere 8 defa güncellenmiştir. Milli güvenliğe yönelik devlet politikaları ve temel hassasiyetleri içeren milli güvenlik siyaset belgesi kurumların katkılarıyla MGK Genel Sekreterliği tarafından Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve mevcut yasalara uygun olarak hazırlanan bir dokümandır. Belgenin güncelleştirme çalışması MGK Genel Sekreterliği koordinatörlüğünde yine gerçekleştirilmektedir.”

     

  • İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI, SAADETTİN USTAOSMANOĞLU HAKKINDA “SUÇ İŞLEMEYE TAHRİK” SUÇUNDAN SORUŞTURMA BAŞLATTI

    İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI, SAADETTİN USTAOSMANOĞLU HAKKINDA “SUÇ İŞLEMEYE TAHRİK” SUÇUNDAN SORUŞTURMA BAŞLATTI

    İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, sosyal medya platformunda Saadettin Ustaosmanoğlu isimli kişiye ait olduğu belirtilen video içeriğinde sarf edilen sözler ve beyanlar ile ilgili olarak “Suç işlemeye tahrik” suçu kapsamında resen soruşturma başlatıldığını açıkladı.

    İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Twitter (X) isimli sosyal medya platformunda Saadettin Ustaosmanoğlu isimli kişiye ait olduğu belirtilen video içeriğinde sarf edilen sözler ve beyanlar ile ilgili olarak Türk Ceza Kanunu’nun 214. maddesinde düzenlenen “Suç işlemeye tahrik” suçu kapsamında resen soruşturma başlatıldığını duyurdu. Başsavcılık’tan yapılan açıklama şöyle:

    “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından; X (Twitter) isimli sosyal medya plaformunda çeşitli hesaplar tarafından paylaşılan ve Saadettin Ustaosmanoğlu isimli kişiye ait olduğu belirtilen video içeriğinde sarf edilen sözlerin ve beyanlar ile ilgili olarak TCK 214. maddesinde düzenlenen “Suç işlemeye tahrik” suçu kapsamında şüpheli hakkında resen soruşturma başlatılmıştır.”

    İsmailağa cemaatinin ölen lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yeğeni Saadettin Ustaosmanoğlu’nun “İşte burada Hamas’ın kıymetini biliyoruz. Fiziki şartlarda adamlar öyle bir şey gösterdiler ki bize… Biz Türkiye’de bunun idrak boyutuyla alakalı bir hamle yapmak zorundayız” sözlerinin yer aldığı video geçtiğimiz gün sosyal medyada gündem olmuştu.

  • MSB: “IRAK’IN KUZEYİNDEKİ GARA, METİNA, HAKURK VE KANDİL BÖLGELERİNDE BULUNAN TERÖRİST HEDEFLERİNE BUGÜN HAVA HAREKATI İCRA EDİLMİŞ, TOPLAM 17 HEDEF İMHA EDİLMİŞTİR”

    MSB: “IRAK’IN KUZEYİNDEKİ GARA, METİNA, HAKURK VE KANDİL BÖLGELERİNDE BULUNAN TERÖRİST HEDEFLERİNE BUGÜN HAVA HAREKATI İCRA EDİLMİŞ, TOPLAM 17 HEDEF İMHA EDİLMİŞTİR”

    Milli Savunma Bakanlığı (MSB), “Irak’ın kuzeyindeki Gara, Metina, Hakurk ve Kandil bölgelerinde bulunan terörist hedeflerine 24 Kasım 2023 saat 20.00’de hava harekâtları icra edilmiş, icra edilen hava harekâtları ile Bölücü Terör Örgütü (BTÖ) tarafından kullanılan ve içerisinde sorumlu düzeyde teröristlerin de bulunduğu değerlendirilen mağara, sığınak, barınak ve depolardan oluşan toplam 17 hedef imha edilmiştir” açıklamasını yaptı.

    MSB, Irak’ın kuzeyindeki Gara, Metina, Hakurk ve Kandil bölgelerinde bulunan terörist hedeflerine bugün saat 20.00’de hava harekatı düzenlendiğini duyurdu. MSB’den yapılan yazılı açıklama şöyle:

    “PKK/KCK ve diğer terörist unsurları etkisiz hâle getirerek Irak’ın kuzeyinden halkımıza ve güvenlik güçlerimize yönelik terör saldırılarını bertaraf etmek ve hudut güvenliğimizi sağlamak maksadıyla; Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın 51’inci maddesinden doğan meşru müdafaa haklarımız doğrultusunda, Irak’ın kuzeyindeki Gara, Metina, Hakurk ve Kandil bölgelerinde bulunan terörist hedeflerine 24 Kasım 2023 saat 20.00’de hava harekâtları icra edilmiş, icra edilen hava harekâtları ile Bölücü Terör Örgütü (BTÖ) tarafından kullanılan ve içerisinde sorumlu düzeyde teröristlerin de bulunduğu değerlendirilen mağara, sığınak, barınak ve depolardan oluşan toplam 17 hedef imha edilmiştir.

    İcra edilen harekâtlarda azami oranda yerli ve millî mühimmat kullanılarak çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir.

    Asil milletimizin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri, geçmişte olduğu gibi bugün de ülkemizin ve milletimizin beka ve güvenliği için terörle mücadeleye tek bir terörist kalmayıncaya kadar azim ve kararlılıkla devam edecektir. Bu harekâtlar sırasında; masum sivillerin, dost unsurların, tarihî ve kültürel varlıklar ile çevrenin zarar görmemesi için her türlü tedbir alınmıştır.”

  • GENÇLİK ÖRGÜTLERİ İZMİR’DE, GÖZALTI VE TUTUKLAMALARA KARŞI YÜRÜDÜ

    GENÇLİK ÖRGÜTLERİ İZMİR’DE, GÖZALTI VE TUTUKLAMALARA KARŞI YÜRÜDÜ

    SULTAN EYLEM KELEŞ

    Gençlik örgütleri, baskı, gözaltı ve tutuklamalara karşı Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde basın açıklaması düzenledi. Açıklamada “Her zaman olduğu gibi şimdi de yarattığı her türlü krizin faturasını gençliğe kesmeyi kendisine adeta gelenek olarak belirleyen iktidar aynı şekilde baskılar, gözaltılar ve tutuklamalarla gençliği yıldırma politikalarını devam ettirmektedir. Uygulanan bu politikalar açıkça şunu göstermektedir ki; baskılar, gözaltılar ve tutuklamalarla gençliğin her geçen gün biraz daha yükselen öfkesi, direniş azmi korkuya çevrilmeye çalışılmaktadır” denildi.

    İzmir’de gençlik örgütleri, “Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıramaz” demek için Alsancak Halk Bankası önünde toplanıp Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne yürüdü. Öğrenciler, “Yaşasın devrimci mücadelemiz”, “Gençliğin katili saray rejimi”, “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz” sloganlarını attı.

    Grup adına açıklama yapan Veysel İlhan, şunları söyledi:

    Bilindiği üzere 21 Kasım 2023 tarihinde Ankara’da, 22 Kasım 2023 tarihinde Amed’de (Diyarbakır) ve bugün de İstanbul, Amed ve Urfa’da yapılan ev baskınlarında arkadaşlarımıza yönelik gözaltı saldırıları olmuştur. Her zaman olduğu gibi şimdi de yarattığı her türlü krizin faturasını gençliğe kesmeyi kendisine adeta gelenek olarak belirleyen iktidar aynı şekilde baskılar, gözaltılar ve tutuklamalarla gençliği yıldırma politikalarını devam ettirmektedir. Uygulanan bu politikalar açıkça şunu göstermektedir ki; baskılar, gözaltılar ve tutuklamalarla gençliğin her geçen gün biraz daha yükselen öfkesi, direniş azmi korkuya çevrilmeye çalışılmaktadır. Aynı zamanda faşizme, tekçiliğe ve gericiliğe karşı direnen sosyalistlerin, kadınların, Kürtlerin ve gençlerin mücadelesi tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Gençlerin her türlü sorunlarını görmezden gelen, onlara adeta yaşam alanı tanımayan, cinsiyetçi ve egemen güç uygulamaya çalışan AKP-MHP rejimi gençleri bir nevi bu baskılar ve gözaltılarla yıldırabileceğini düşünmektedir. Bizler gençlik örgütleri olarak üzerimizde kurulan bu sistematik tahakkümü kırmanın tek yolunun yine sürekli ve örgütlü gençlik mücadelesini yükseltmekten geçtiğini biliyoruz ve bugün burda bu gözaltılar ve tutuklamaları protesto etme hiçbir zaman dinmeyecek ve yılmayacak olan gençlik mücadelemizi kanıtlamak ve örgütlü gençlik dayanışmamızı büyütmek için toplanmış bulunmaktayız. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın, gençliği almış olduğunuz abluka dağılsın diyor ve her zaman olduğu gibi burdan bir kez daha haykırıyoruz; baskılar, gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıramaz”

     

  • ERDOĞAN: “4 MİLYON 689 BİN EMEKLİMİZİN DE TEK SEFERLİK 5 BİN LİRA ÖDEME İMKANINDAN FAYDALANMALARINI SAĞLAYACAĞIZ”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Emeklilerimizin yükünü hafifletmek amacıyla geçen ay bir kereye mahsus 5 bin lira ödeme kararı almıştık. Açıkçası emeklilerimizin bir kısmının dışarıda bırakılması içimize sinmeyen ve hakkaniyetli bulmadığımız durumdu. Bunun çiftçi ve esnaf emeklilerimizin içinde yer aldığı diğer emeklilerimizde bir gönül kırgınlığına sebep olduğunu üzüntüyle müşahade ettik. İnşallah önümüzdeki hafta teklifimizi Meclisi’mize sunacağız. 4 milyon 689 bin emeklimizin de tek seferlik 5 bin lira ödeme imkanından faydalanmalarını sağlayacağız. Böylece 15 milyon 120 bin emeklimizin tamamına bir defaya mahsus ödeme gerçekleştirmiş olacağız” açıklamasını yaptı.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle İstanbul Kongre Merkezi’nde öğretmenlerle bir araya geldi. Emeklilere bir seferlik verilen 5 bin liralık ikramiyede kapsam dışında kalan çalışan emekliler ile ilgili açıklamalarda bulundu. Erdoğan, bütün emeklilerin 5 bin liralık ikramiyeden yararlanmasının sağlanacağını açıkladı. Erdoğan şunları söyledi:  

    “4 MİLYON 689 BİN EMEKLİMİZİN DE TEK SEFERLİK 5 BİN LİRA ÖDEME İMKANINDAN FAYDALANMALARINI SAĞLAYACAĞIZ”

    “Emeklilerimizin yükünü hafifletmek amacıyla geçen ay bir kereye mahsus 5 bin lira ödeme kararı almıştık. Kanun teklifimiz Meclisimizin onayından geçti ve çalışmayan emeklimizin hesabına ödemeleri yatırıldı. Açıkçası emeklilerimizin bir kısmının dışarıda bırakılması bizim içimize sinmeyen ve hakkaniyetli bulmadığımız durumdu. Bunun çiftçi ve esnaf emeklilerimizin içinde yer aldığı diğer emeklilerimizde bir gönül kırgınlığına sebep olduğunu üzüntüyle müşahade ettik. Çalışma ve Maliye Bakanlarımıza gerekli düzenleme ve düzeltmelerin yapılması talimatı verdik. Bakanlarımız hazırlıklarını bugün itibarıyla tamamladılar. İnşallah önümüzdeki hafta teklifimizi Meclisi’mize sunacağız. 4 milyon 689 bin emeklimizin de tek seferlik 5 bin lira ödeme imkanından faydalanmalarını sağlayacağız. Böylece 15 milyon 120 bin emeklimizin tamamına bir defaya mahsus ödeme gerçekleştirmiş olacağız.

     “EĞİTİM-ÖĞRETİMİN İKİNCİ PLANA İTİLMESİNE MÜSAADE ETMEDİK” 

    21 sene önce aziz milletimizin takdiriyle ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendiğimizde önceliklerimizin en başına eğitim öğretimi koyduk. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi şartları ne olursa olsun, eğitim-öğretimin ikinci plana itilmesine müsaade etmedik. Tüm bütçelerde aslan payını daima eğitim öğretime ayırdık. Şuan 2024 yılı bütçemizde eğitime tahsis edilen tutar ise 1 trilyon 620 milyar liradır. Derslik sayımız, 343 binden aldık, 619 bine, okul sayımızı 50 binden 95 bine yükselttik. Öğretmen kadromuzu yaptığımız 800 bin yeni atamayla tahkim ettik. 2023-2024 eğitim öğretim yılında toplam 1 milyon 203 bin öğretmenimiz ve 19 milyon öğrencimize eğitim ve öğretim hizmeti sağlıyoruz.

     “46 BİN KONUT VE KÖY EVİNİ YILBAŞINDAN ÖNCE HAK SAHİPLERİNE TESLİM EDECEĞİZ

    Deprem bölgesinin yeniden ayağa kaldırılması hükümetimizin birinci önceliğidir. Dün Malatya’da meydana gelen depremler, deprem gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır. Tüm Malatyalı kardeşlerimize geçmiş olsun diyorum. Deprem öncesi 10 bin 977 okul, 119 bin 200 derslikle eğitim hizmetlerimizi sürürdüğümüz bölgede 969 okul, 12 bin 120 dersliğimiz hasar alarak kullanılamaz hale geldi. Planladığımız okul ve derslik sayısına ilaveten deprem sonrası ihtiyaç duyulan 2 bin 571 derslik açtık. Bölgede 45 bin dersliğimizin bakım onarım çalışmalarını tamamladık. Deprem konutları ve köy evlerimizin yakınına devam ediyoruz. Toplam 46 bin konut ve köy evini yılbaşından önce hak sahiplerine teslim edeceğiz. Deprem bölgesinde öğrencilerimizin eğitimi eksik kalmasın diye fedakarca çalışan öğretmenlerimize teşekkür ediyorum. Omuz omuza gönül gönüle vererek bu zor günlerin üstesinden hep birlikte geleceğimize inanıyorum.”

  • OKAN KONURALP: “DİYANETİN EN ÖNEMLİ GÖREVLERİNDEN BİRİ BU SOSYAL MEDYACI SÖZDE DİN ADAMLARINA KARŞI DA MÜCADELE ETMEK; TOPLUMU BUNLARDAN KORUMAK DEĞİL Mİ”

    CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki Cumhurbaşkanlığı 2024 yılı bütçe görüşmelerinde; “Youtube, Tik Tok veya daha geniş bir tanımlamayla sosyal medya imamlarının sayılarının hızla arttığı bir dönem yaşıyoruz. Üstelik bunların büyük bir kısmı doğrudan ve dolaylı olarak Diyanet kurumunun koruması altında. Diyanetin bu çağdaki en önemli görevlerinden biri bu sosyal medyacı; tik tokçu sözde din adamlarına karşı da mücadele etmek; toplumu bunlardan korumak değil mi? Diyanet neden bunların önüne geçecek güçlü tedbirler almıyor? Bunlar neden bu dönemde bu kadar imtiyazlı; bu kadar ayrıcalıklı, dokunulmaz oldular” dedi.

    TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2024 yılı bütçe, kesin hesap ve Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Komisyonda konuşan CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp, şunları dile getirdi:

    “SOSYAL MEDYA İMAMLARININ SAYILARININ HIZLA ARTTIĞI BİR DÖNEM YAŞIYORUZ”

    “Youtube, Tik Tok veya daha geniş bir tanımlamayla sosyal medya imamlarının sayılarının hızla arttığı bir dönem yaşıyoruz. Üstelik bunların büyük bir kısmı doğrudan ve dolaylı olarak diyanet kurumunun koruması altında. Son derece pervasız; son derece ukala ve son derece tehditkar bir üslupla; kendisi gibi düşünmeyen herkese argo tabiriyle ayar vermeye çalışan bir güruhla karşı karşıyayız. Üstelik, sansasyon yaratacağını, tartışma doğuracağını ve hatta infial olacağını bilerek yaptıkları yorumlar sayesinde izlenilirliklerinin artacağını; bu sayede para da kazanacaklarını biliyorlar. Haliyle bu pervasızlıklarını bir kazanç kapısı olarak görmek gibi de gayri ahlaki yaklaşıma sahipler.

    “DİYANETİN EN ÖNEMLİ GÖREVLERİNDEN BİRİ BU SOSYAL MEDYACI SÖZDE DİN ADAMLARINA KARŞI DA MÜCADELE ETMEK; TOPLUMU BUNLARDAN KORUMAK DEĞİL Mİ”

    Yani vaiz, imam, alim diye ortalarda dolaşan bu sosyal medyacıların çoğunun dilinde neden kötülük, nefret, ötekileştirme, hakaret; kendisi gibi düşünmeyeni aşağı görme, küçük görme var? Hiçbirinin yüzünde şefkat, merhamet, bir din görevlisinde, İslamı anlatan bir din görevlisinde olması gereken naiflik, nezaket, içtenlik yok. İnsan merak ediyor; bunlar nerelerde kimler tarafından yetiştirildi? Neden bu kadar kötücüller, neden bu kadar nefret yüklüler? Diyanetin bu çağdaki en önemli görevlerinden biri bu sosyal medyacı; tik tokçu sözde din adamlarına karşı da mücadele etmek; toplumu bunlardan korumak değil mi? Diyanet neden bunların önüne geçecek güçlü tedbirler almıyor? Bunlar neden bu dönemde bu kadar imtiyazlı; bu kadar ayrıcalıklı, dokunulmaz oldular.

    “BUGÜN PEK ÇOK DİNİ GRUP, OLUŞUM KENDİ DİN ANLAYIŞINI PAZARLAMA UĞRAŞINDADIR”

    Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk’ün emriyle kurulan bir Cumhuriyet kurumudur. Yaklaşık 100 yıllık tarihi boyunca son derece saygın din adamları tarafından yönetilmiştir. İlk başkan Merhum Rıfat Börekçi’den günümüze tüm başkanların ortak özelliği kurumun Cumhuriyetle özdeşleşmiş kimliğine zarar vermemiş olmalarıdır. Bugün pek çok dini grup, oluşum kendi din anlayışını pazarlama uğraşındadır. ‘Pazarlama’ ifadesini bilerek kullanıyorum. Çünkü yaptıkları basbayağı sektörleşme ve dini bir rant kapısı olarak görmekten başka bir şey değil. Bunu yaparken de başka gruplar veya dini alanda ismi öne çıkan şahısları saf dışı bırakmaya çalışıyorlar. Bir nevi FETÖ taktiği uyguluyorlar. Özellikle kendilerini Ehl-i Sünnet müdafileri olarak tanıtan bu tiplerin, dillerinden hakaret, tehdit, yalan eksik olmuyor. Örneğin dini bir konuda, ‘Bizim doğru ve sağlıklı gördüğümüz yaklaşım şudur’ demek yerine. ‘Yegane görüş budur; bunun dışındaki her görüş ve anlayış günahtır, batıldır’ gibi son derece baskıcı, tek tipçi bir iklim hızla yayılıyor. Ve diyanet bu iklimin yayılması imkan tanıyor, olanak tanıyor ve hatta destekliyor.İlahiyat fakültelerimizin onlarca değerli hocası, akademisyeni “Bu merdiven altı, tiktokçu zevat tarafından hedef gösteriliyor.”

     

  • TUNCAY ÖZKAN: ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMDE HEPİNİZİN GÖRÜNTÜSÜNÜ KOYACAĞIZ, ‘BUNLAR PKK’LI’ DİYECEĞİZ. ‘BUNLAR PKK İLE İŞ BİRLİĞİ YAPIYORLAR’ DİYECEĞİZ. YAPARSAK NE DERSİNİZ, OLMAZ MI? OLMAZSA BİZE NİYE YAPIYORSUNUZ? NEDEN YAPTINIZ?

    CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, bugün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanlığı 2024 yılı bütçe görüşmelerinde; “Önümüzdeki seçimde İletişim Başkanlığı’ndaki arkadaşlar veya sizlerin her birisini, ‘PKK liderleriyle görüntülerini yayınlayacağız, her birimizin PKK ile ortak olduğunu söyleyeceğiz.’ Buna kampanya der misiniz? Sayın Adalet Bakanı böyle kampanya olur mu? Yaparsak ne dersiniz Sayın Adalet Komisyonu Başkanı, haksızlık olur değil mi? Olur mu? Sayın bürokratlar, İletişim Başkanlığı’ndaki arkadaşlar. Hepinizin görüntüsünü koyacağız, ‘bunlar PKK’lı’ diyeceğiz. ‘Bunlar PKK ile işbirliği yapıyorlar’ diyeceğiz. ‘Bunlar terör örgütünün çocukları’ diyeceğiz. Olur mu? Olmazsa bize niye yapıyorsunuz? Neden yaptınız? Nasıl yaptınız bunu, bu ülkenin bütçesinden? Neden itiraz etmediniz? Bunu nasıl yapıyorsunuz, bu yapılamaz niye demediniz? Biz PKK’lı mıyız? Biz FETÖ’cü müyüz? Biz hangi terör örgütüyle yan yana gelebiliriz? Daha dün yargılıyordunuz Ergenekon diye? Niye Türk bayrağı sallıyorsun diye soruyordu Fethullahçı yargıç. Şimdi PKK’lı olduk, öyle mi? Hepinize PKK yaftası yapıştırırsak, hepinizin görüntülerini koyarsak ne yapacaksınız? O zaman da adliyeniz mi devreye girecek? Polislerimiz mi gelecek? Lanet olsun bu düzene, yıkılsın bu düzen. Kahrolsun oligarşi” dedi.

    TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, bugün Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçeleriyle 2024 yılı Gelir Bütçesi, 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2022 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin maddeleri görüşülüyor. Komisyonda söz alan CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan şunları söyledi:

    “KAZANMAK İÇİN HER YOL MÜBAHSA, ONURLARI AYAKLAR ALTINA ALACAKSA, YOK OLSUN O İKTİDAR”

    “Demokrasi varmış gibi yaparak kaçıncı bütçeyi daha buradan geçireceğimiz konusunda birbirimizle yaşıyoruz. Ama bu bütçe ne halkın, ne Türkiye’nin, ne sizin hayallerinizin hiçbirini gerçekleştirmeyecek. Vergi cehenneminde her yurttaşın gırtlağına basarak aldığınız kuruşlarla beraber sadece çürüyen bir düzeni besliyoruz, o kadar. Bu ülkenin taşına toprağına aşık, bu ülke için her şeyi yapmaya hazır bir yurttaşı olarak söylüyorum, bunun sürdürülebilirliği yoktur.

    HEPİNİZİN GÖRÜNTÜSÜNÜ KOYACAĞIZ, ‘BUNLAR PKK’LI’ DİYECEĞİZ. ‘BUNLAR PKK İLE İŞBİRLİĞİ YAPIYORLAR’ DİYECEĞİZ. ‘BUNLAR TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ÇOCUKLARI’ DİYECEĞİZ. OLUR MU? OLMAZSA BİZE NİYE YAPIYORSUNUZ?”

    Önümüzdeki seçimde İletişim Başkanlığı’ndaki arkadaşlar veya sizlerin her birisini, ‘PKK liderleriyle görüntülerini yayınlayacağız, her birimizin PKK ile ortak olduğunu söyleyeceğiz.’ Buna kampanya der misiniz? Sayın Adalet Bakanı böyle kampanya olur mu? Yaparsak ne dersiniz Sayın Adalet Komisyonu Başkanı, haksızlık olur değil mi? Olr mu? Sayın bürokratlar, İletişim Başkanlığı’ndaki arkadaşlar. Hepinizin görüntüsünü koyacağız, ‘bunlar PKK’lı’ diyeceğiz. ‘Bunlar PKK ile işbirliği yapıyorlar’ diyeceğiz. ‘Bunlar terör örgütünün çocukları’ diyeceğiz. Olur mu? Olmazsa bize niye yapıyorsunuz? Neden yaptınız? Hani siz dezenformasyon ile mücadele edecektiniz? Hani bunları engelleyecektiniz? Kazanmak için her yol mübahsa, onurları, insan haysiyetini ayaklar altına alacaksak yok olsun o iktidar. Yıkılsın bu gök kubbe onun üstüne. İnsanı tutacak ahlak yoksa o zaman herkes herşeyi yapmakta serbesttir. Nasıl yaptınız bunu, bu ülkenin bütçesinden? Neden itiraz etmediniz? Bunu nasıl yapıyorsunuz, bu yapılamaz niye demediniz? Biz PKK’lı mıyız? Biz FETÖ’cü müyüz? Biz hangi terör örgütüyle yan yana gelebiliriz? Daha dün yargılıyordunuz Ergenekon diye? Niye Türk bayrağı sallıyorsun diye soruyordu Fethullahçı yargıç. Şimdi PKK’lı olduk, öyle mi? Hepinize PKK yaftası yapıştırırsak, hepinizin görüntülerini koyarsak ne yapacaksınız? O zaman da adliyeniz mi devreye girecek? Polislerimiz mi gelecek? Lanet olsun bu düzene, yıkılsın bu düzen. Kahrolsun oligarşi. Tekrar bağırıyorum, kahrolsun oligarşi. Bunu hazırlayanlar, buna izin verenler, bunun finansmanını sağlayanlar suçlusunuz. Günü geldiğinde yargılanacaksınız. İnsanların haysiyetleriyle onurlarıyla, insanların yaşamlarıyla bu kadar çabuk oynayamazsınız. Hiçbir seçim buna değmez ve biz size bunun hesabını soracağız. Söz veriyoruz, halkımıza söz veriyoruz.

    “YABANCILAR İÇİN BİR VERGİ CENNETİ AMA TÜRKLER İÇİN BİR VERGİ CEHENNEMİNE ÇEVİRDİNİZ”

    Bir vergi cennetine çevirdiniz, Ruslar için, yabancılar için bir vergi cenneti ama Türkler için bir vergi cehennemi. Her bir lokma, her bir ekmek tanesi bu vergi cehenneminde vatandaşlarımız için bir yük. Bununla ne kadar sürdürülebilir sorusunun yanıtı; bununla sürdürülemez.

    EĞER İLETİŞİM BAŞKANLIĞI’NDA BUNU YAPANLARI CEZALANDIRMAZSANIZ, BİZİM İKTİDARIMIZDA SİZİN İÇİN YAPARLAR”

    Siz neden bu milletin bütçesinden danışman sayısını, aldığı parayı kaçırıyorsunuz? Neden? Yoksul halkın bütçesinden Siz bunları nasıl kaçırırsınız? Nasıl kaçırırsınız bunları, niye söylemiyorsunuz bunları? Niye bizim o projelerin finansman kaynakları açıklanmıyor? Neden? Rahatsız olun arkadaşlar, demokrasicilik oynamaya gerek yok. Ne adaletin terazisi ne bütçenin terazisi. Çürümüş bir düzenin dökülmekte olan evrakı metrukesini konuşuyoruz burada. Ben diyorum ki, hep beraber, hepimizin ahlakına namusuna onuruna saygı göstererek bu süreçleri tamamlamazsak eğer, bunun sonunda ülkenin gideceği bir yer yoktur. Bu oligarşik düzeni yaratanlar, bu oligarşinin emrine girenler hesap verirler. Eğer İletişim Başkanlığı’nda bunu yapanları cezalandırmazsanız, bizim iktidarımızda sizin için yaparlar. Bize de haram, size de haram olsun.”