Blog

  • KUŞADASI BELEDİYESİ, SAĞANAĞA KARŞI 7 / 24 SAHADA

    KUŞADASI BELEDİYESİ, SAĞANAĞA KARŞI 7 / 24 SAHADA

    Kuşadası Belediyesi kent genelinde etkili olan şiddetli sağanak ve fırtınada teyakkuza geçerek yaşanan tüm olumsuzluklara anında müdahale etti. Cadde ve sokaklar, ekipler tarafından temizlendi. Rüzgar nedeniyle devrilen ağaçlar alınarak yollar sürücüler için güvenli bir hale getirildi. 

    Kuşadası Belediyesi, kentte sabah saatlerinden itibaren başlayan ve zaman zaman etkisini artıran sağanak yağışın, günlük hayatı olumsuz etkilememesi için tüm birimleriyle seferber oldu. Sahaya inen Temizlik İşleri Müdürlüğü’ne bağlı Acil Müdahale ekipleri, yağmur suyu hattı mazgallarında, yollarda ve yol kenarlarında biriken molozları temizledi.
     
    Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri ise yağıştan dolayı hasar gören yol ve kaldırımları onararak tıkanan yağmur suyu hatlarını açtı.
     
    Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne bağlı ekipler yağmur ve şiddetli rüzgar nedeniyle devrilen ağaçlar ile kopan dalları kaldırdı.
     
    Kuşadası Belediyesi tarafından kent genelinde yürütülen alt ve üstyapıyı yenileme çalışmaları sayesinde sağanak yağış ve fırtına kent merkezinde ve ana arterlerde büyük bir olumsuzluğa yol açmadan atlatıldı.
  • ANKARA KADIN PLATFORMU: KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ÖNLEME YÜKÜMLÜLÜĞÜ OLAN DEVLET, KADINLARA YÖNELİK İŞKENCEYE VARAN UYGULAMALARIYLA, YOKSULLAŞTIRMA POLİTİKALARIYL ŞİDDETİ YENİDEN ÜRETİYOR

    Ankara Kadın Platformu’nun 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında bugün Kızılay’da düzenlediği basın açıklamasında; “AKP-MHP ittifakı erkek şiddetine karşı önlem almadığı gibi cinsiyetçi, LGBTİ artı düşmanı ve kadınların yaşamına saldıran politikalarına her gün yenisini ekliyor. Kadına yönelik şiddeti önleme yükümlülüğü olan devlet, kadınlara yönelik işkenceye varan özel savaş uygulamalarıyla, yoksullaştırma politikalarıyla, erkek yargı mekanizmasıyla, hukuksuz uygulamalarıyla şiddeti yeniden üretiyor. Sadece bu sene 347 kadın erkek şiddetiyle katledildi. İktidar failleri koruyor ve cezasızlık politikalarıyla ödüllendirmeye devam ediyor. Tüm bunlara rağmen hayatta kalabilen kadınlar ise erkek yargı tarafından sistematik bir şekilde hedef hâline getiriliyor ve hukuksuzca yargılanıyor” denildi.

    Ankara Kadın Platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında bugün Kızılay’da basın açıklaması düzenledi. Platform adına basın açıklamasını KESK Kadın Meclisi’nden Mukaddes Angay okudu. Açıklamada şunlar kaydedildi:

    “İKTİDAR FAİLLERİ KORUYOR VE CEZASIZLIK POLİTİKALARIYLA ÖDÜLLENDİRMEYE DEVAM EDİYOR”

    “AKP-MHP ittifakı erkek şiddetine karşı önlem almadığı gibi cinsiyetçi, LGBTİ artı düşmanı ve kadınların yaşamına saldıran politikalarına her gün yenisini ekliyor. Kadına yönelik şiddeti önleme yükümlülüğü olan devlet, kadınlara yönelik işkenceye varan özel savaş uygulamalarıyla, yoksullaştırma politikalarıyla, erkek yargı mekanizmasıyla, hukuksuz uygulamalarıyla şiddeti yeniden üretiyor. Sadece bu sene 347 kadın erkek şiddetiyle katledildi. İktidar failleri koruyor ve cezasızlık politikalarıyla ödüllendirmeye devam ediyor. Tüm bunlara rağmen hayatta kalabilen kadınlar ise erkek yargı tarafından sistematik bir şekilde hedef hâline getiriliyor ve hukuksuzca yargılanıyor.

    1420 gündür kaybedilen Gülistan Doku’nun faili erkek devlet tarafından korunmaya devam ediyor. Gülistan Doku’nun, Dilan’ın, Kübra’nın, Hande’nin, Ceren’in ve diğer bütün kız kardeşlerimizin faillerini de failleri cezasızlıkla ödüllendirenleri de tanıyoruz. AKP iktidarı, geldiği ilk günden bu yana kadın ve LGBTİ artı düşmanlığı üzerinden kendini var ediyor. Sözde kutsal aile yapılarını korumak için düzenledikleri nefret yürüyüşleriyle bizleri hedef hâline getiriyorlar. Hayatlarımızı tehlike altına atarak kendi çizdikleri sınırlar içerisinde hapsetmeye çalışıyorlar. Bizler bugün burada kutsal ailenizi de gerici zihniyetinizi de tanımıyoruz. Onur yürüyüşlerine saldıranlara, homofobiye, transfobiye itaat yok, isyan var demek için sokaklardayız.

    Kadın ve LGBTİ artı düşmanlığına karşı bir araya geleceğiz, özgürlük talebimizi büyüteceğiz. Kadınları aileden ibaret gören politikalarıyla tüm kamusal alanları ve özellikle eğitimi siyasal islamcı politikalarla kuşatıyorlar. ‘Tarikatların ve cemaatlerin karanlığına teslim olmayacağız’ demek için sokaklarayız. Kadını aileden görenlere sesleniyoruz: Bizler, çizdiğiniz masum kadın sınırlarını kabul etmiyoruz. Maruz kaldığımız şiddeti görünmez kılan, failleri cezasızlıkla ödüllendiren erkek devleti tanımıyoruz. Ev içi görünmeyen emek sömürüsüne maruz kalan kadınlar olarak emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz üzerinde kurulmak istenen eril tahakküme karşı mücadele ediyoruz.

    “YOKSULLAŞTIRMA VE GÜVENCESİZLEŞTİRME POLİTİKALARINIZI KABUL ETMİYORUZ”

    Cinsiyete dayalı emek sömürüsü bizleri iş yerlerinde taciz, tecavüz ve mobbing olarak karşılıyor. Bir yandan mülteci kadınları sırf düşük maliyet sağlayabilmek için güvencesiz işlerde çalıştırdıklarını ayrımcı politikalarla hedef hâline getirdiklerini de biliyoruz. Biz kadınlar yoksullaştırma ve güvencesizleştirme politikalarınızı kabul etmiyoruz. Barınamıyoruz, geçinemiyoruz, okuyamıyoruz ve artık yaşayamıyoruz diyen üniversiteli kadınlar olarak bugün buradayız. Kapasitesi yetersiz KYK yurtlarında yediğimiz niteliksiz yemeklerle, kadınların yurtlara giriş-çıkış saatlerinin denetlenmesiyle yurt içinde ve dışında yaşam, giyim tarzımızla müdahale edişleriyle bizleri kontrol altına almaya çalıştıkları bu sistemde illa ihmaller sonucu öldürülüyoruz.

    Defalarca ihbar edilmesine rağmen bakımı yapılmayan asansör, Zeren’in ölümüne sebep oldu. İhmaller sonucunda hayatını kaybeden Zeren Ertaş isyanımızdır. İktidarın üniversitelileri yoksullaştırma ve yalnızlaştırma politikaları memleketin ve kendi yarınından kaygı duyan üniversitelileri intihara sürükleniyor. Bu umutsuzluğun karşısında bir araya geleceğiz.

    “İSRAİL’İN 75 YILDIR SÜREGELEN İŞGALİNİ KABUL ETMİYORUZ”

    İktidar, İsrail’in Filistin işgaline ve soykırım girişimine karşı boş söylemlerini sürdürüyor. İsrail ile siyasal ve ekonomik ilişkilerini devam ettiriyor. Sınır ötesi operasyonlar ile yayılımcı bir dış politika izlemeye devam ediyor. İsrail’in 75 yıldır süregelen işgalini, sömürüsünü ve soykırımını kabul etmiyoruz. Kadınlar olarak emperyalist işgalin karşısındayız.

    Mirabal kardeşlerden Mahsa Amini’ye, Rojava’dan Filistin’e bugün katledilen kadınların, çocukların katillerinin kim olduğunu çok iyi biliyoruz. Gücümüzü birbirimizden, sınırları aşan dayanışmamızdan alıyoruz. Savaşa karşı bir araya geleceğiz. Barışın sesini büyüteceğiz. Barışın sesini susturmak için Kürt halkına yönelik operasyonlarını sürdürüyorken Hrant Dink’in katili Ogün Samast ve kadın katilleri iyi hâlden tahliye ediliyor. 2 Temmuz Madımak katliamı davası zaman aşımından düşürülüyor, katilleri serbest kalıyor. Ancak hayatlarını savunan kadınlar, hasta tutsaklar cezaevinde tutulmaya devam ediliyor.

    “DEPREM BÖLGESİNDE KADINLAR EN TEMEL İHTİYAÇLARINA HÂLÂ ULAŞAMIYORLAR”

    6 Şubat depreminin ardından 9 aydan fazla zaman geçti. Deprem bölgesinde kadınlar en temel ihtiyaçlarına hâlâ ulaşamıyorlar. Güvensiz konutlarda, çadır kentlerde, konteynırlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan binlerce kadın türlü sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor. Bakım emeği sırtına yüklenen kadınlar sağlıklı su ve gıda bulmaya çalışıyorlar. Hâlâ adliyesi olmayan veya işlemeyen kentlerde adaleti arıyorlar. Kendilerine şiddet uygulayan erkeklerle yaşamak zorunda kalıyorlar.

    Biz kadınlar bugün, içimizde çığ gibi büyüyen isyanımızı ve öfkemizi haykırmak için buradayız. Her yaşta maruz kaldığımız cinsel şiddete karşı erkekleri teşhir etmek için buradayız. İş yerlerinde, fabrikalarda, okulda, sokakta ve hatta ailede bizleri taciz eden erkeklere karşı sokaktayız. Bedenimiz bizimdir. Kıyafetimiz tacize, cinsel şiddete davetiye değildir diyerek sokaktayız. Erkek devlet şiddetine karşı sokaktayız.”

  • DENİZ YAVUZYILMAZ: “GEMİ MAYIN HASARLI MIYDI? BAKANLIK FİZİKİ KONTROLLERİ BİZZAT YAPTI MI? KAFKAMETLER GEMİSİ ANORMAL BİR ŞEKİLDE BATTI”

    CHP Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz, 19 Kasım’da Ereğli’de batan Kafkametler isimli gemiyle ilgili; “19 Kasım’da Ereğli’de batan Kafkametler adlı Türk bandıralı geminin 5 Ekim 2023’te Karadeniz’de mayına çarparak hasar aldığını Reuters’e dayanarak tespit ettik. Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğü ise o tarihlerde yaptığı açıklamada geminin mayına çarpmadığını ancak 15-20 metre yakınında bir patlama olduğunu açıkladı. Gemi mayın hasarlı mıydı? Bakanlık fiziki kontrolleri bizzat yaptı mı? Diplomatik bir örtbas mı var? Burası karanlık. Kafkametler gemisi anormal bir şekilde battı” açıklamasını yaptı.

    CHP Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz, 19 Kasım’da Ereğli’de batan Kafkametler isimli geminin 5 Ekim’de mayına çarpmasına rağmen seyrine izin verildiğini açıkladı. Yavuzyılmaz’ın açıklamaları şöyle:

    “19 Kasım’da Ereğli’de batan Kafkametler adlı Türk bandıralı geminin 5 Ekim 2023’te Karadeniz’de mayına çarparak hasar aldığını Reuters’e dayanarak tespit ettik. Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğü ise o tarihlerde yaptığı açıklamada geminin mayına çarpmadığını ancak 15-20 metre yakınında bir patlama olduğunu açıkladı. Gemi mayın hasarlı mıydı? Bakanlık fiziki kontrolleri bizzat yaptı mı? Diplomatik bir örtbas mı var? Burası karanlık. Kafkametler gemisi anormal bir şekilde battı. 12 denizcimizi kaybettik, 5’inin naaşına ulaşıldı,7 denizcimiz hala kayıp.

    Yaptığımız araştırmalar ve kaynaklarımızdan aldığımız bilgilere göre Kafkametler gemisi 5 Ekim 2023 tarihinde Romanya’nın Sulina Kanalı yakınlarında bir mayına çarpıyor. Mayının İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir mayın olduğu ifade ediliyor ve geminin yüzdürülmemesi gerekirken yüküyle birlikte Ukrayna’ya yoluna devam ettiği, ardından Türkiye’ye geldiği ve seferlerden çekilmediği anlaşılıyor. Bu şekilde de Ereğli Limanı’na kadar gelen gemi yaşanan fırtınada batıyor.”

  • İSİG MECLİSİ’NDEN ‘KADIN İŞ CİNAYETLERİ’ RAPORU: “2013’TEN BUGÜNE EN AZ 1379 KADIN İŞÇİ, 2023’ÜN İLK 10 AYINDA EN AZ 140 KADIN İŞÇİ İŞ CİNAYETLERİNDE HAYATINI KAYBETTİ”

    İSİG MECLİSİ’NDEN ‘KADIN İŞ CİNAYETLERİ’ RAPORU: “2013’TEN BUGÜNE EN AZ 1379 KADIN İŞÇİ, 2023’ÜN İLK 10 AYINDA EN AZ 140 KADIN İŞÇİ İŞ CİNAYETLERİNDE HAYATINI KAYBETTİ”

    İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde ‘kadın iş cinayetleri raporu’nu yayınladı. Yayınlanan raporda, “Kadın emekçiler, aynı işi yaptıkları erkek işçilerle eşit şartlarda çalışamadığı ve kadın olduğu için ayrımcılığa uğradığı gibi, erkek işçilerle eşit ücret de alamıyor. Kadınlar; aynı düzeyde eğitim aldıkları erkeklerin ortalama ücretinin ancak yüzde 77,8’ini alabiliyor ” tespitine yer verildi. Raporda, “Ayrımcılığın, şiddetin, sömürünün ve yok sayılmanın kıskacında 2013’ten bugüne en az 1379 kadın işçiyi hayatını kaybetti. 2023’ün ilk on ayında en az 140 kadın işçiyi iş cinayetlerinde kaybettik” denildi.

    İSİG Meclisi, bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla ‘kadın iş cinayetleri raporu’nu yayınladı. Raporda şu tespitler yapıldı:

    “CİNSİYETE DAYALI EMEK SÖMÜRÜSÜ, KADINLARIN ÇALIŞMA YAŞAMINDA ŞİDDETE MARUZ KALMASINA VE AYRIMCILIĞA UĞRAMASINA NEDEN OLUYOR”

    “Kadına yönelik şiddet, kadınları yalnızca hane içinde ve sosyal yaşamda değil, çalışma yaşamında da kuşatıyor. Çalışma yaşamında, kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet sistematik bir biçimde ‘bireysel vakalar’ olarak ele alınıyor. Oysa, şiddetin mekânları arasında en az tartışılanı olsa da çalışma yaşamı, hem sınıfsal hem de cinsel eşitsizliğin birleşimi olarak çok daha vahim bir şiddet tablosunun ortaya çıkmasına neden oluyor kadınlar için.

    Çalışma yaşamının erilliği, işyeri ortamı ve tasarımından, işyerlerinin yönetim yapısı, işyerindeki işbölümü ve ilişkilere kadar her yerde kadınlar aleyhine işliyor. Cinsiyete dayalı emek sömürüsü, kadınların çalışma yaşamında fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik ve dijital şiddete maruz kalmasına ve ayrımcılığa uğramasına neden oluyor. Kadınları zaman zaman çalışma yaşamının dışına da itebilecek toplumsal cinsiyet kökenli şiddet ve ayrımcılık, çalışma yaşamının kadınlar için sağlıklı ve güvenli olmamasının da en büyük nedenlerinden birisi. Bu nedenle, işyerinde kadına yönelik cinsel tacizi ve şiddeti de bir işçi sağlığı ve güvenliği sorunu olarak tanımlıyoruz.

    “KADINLAR; AYNI DÜZEYDE EĞİTİM ALDIKLARI ERKEKLERİN ORTALAMA ÜCRETİNİN ANCAK YÜZDE 77,8’İNİ ALABİLİYOR”

    Kadınlar, okumalarına ve çalışmalarına izin verilmeyerek ekonomik şiddete maruz kalıyor. Ücretsiz ev emekçisi kadınların pek çoğu sorumluluklarından kaynaklı ücretli bir işte çalışamıyor. Ekonomik krizlerin en hızlı ve en çok yoksullaştırılan, sosyal güvenlik korumasının dışına çıkartılan, kemer sıkma politikalarının en fazla uygulandığı kesim de kadınlar oluyor. Kadın işsizliği oranı ekonomik kriz etkilerinin en fazla hissedildiği 2009’u aşmış durumda ve işsizlikte kadın ve erkek oranı arasındaki fark giderek açılıyor.

    Türkiye’de, kadınlar istihdamın dışına itilerek ekonomik şiddet gördüğü gibi, istihdam edildiklerinde de bu ekonomik şiddet devam ediyor. Kadın emekçiler, aynı işi yaptıkları erkek işçilerle eşit şartlarda çalışamadığı ve kadın olduğu için ayrımcılığa uğradığı gibi, erkek işçilerle eşit ücret de alamıyor. Kadınlar; aynı düzeyde eğitim aldıkları erkeklerin ortalama ücretinin ancak yüzde 77,8’ini alabiliyor. Çalışma yaşamında kendilerine yer açabilmek içinse herkesten fazla çalışmak ve yük almak zorunda kalıyor.

    “KADIN İŞÇİLERİN ÇALIŞTIĞI ALANLAR TEHLİKESİZ VE BASİT GİBİ ELE ALINIP ÖNLEMLERİN DIŞINDA BIRAKILIYOR”

    Kadın emeği politikaları bir yandan, kadınları giderek daha çok geçici, güvencesiz ve kayıt dışı işlere hapsedip, özel sektörün ardından kamu sektöründe devlet politikalarıyla biçimlenen kadın istihdam alanlarında, kadınlar giderek daha çok ev işlerinin ve bakım emeğinin uzantısı işlerde çalışmaya mahkum ediyor. Bir yandan da, işyerlerinde kadınların 60 yılllık kazanımları bir bir eritiliyor ve kreş hakkı, emzirme odası gibi mücadeleyle kazanılan haklar, kamu işyerlerinde dahi kağıt üzerinde kalan haklara dönüşüyor.

    İşçi sağlığı ve güvenliğini yalnızca mesai saatleri içerisine indirgeyen bakış açısı, emeği yalnızca iş süresi ile sınırlandırıp emekçilere dayatılan yaşam koşullarını göz ardı ederken, bu bakış açısı en çok da kadının yeniden üretim için harcadığı, karşılığı ödenmeyen ‘ücretsiz ev içi emeği’ni yok sayıyor.

    Kadın emeğinin görünmez olduğu koşullarda, kadınların yaşadıkları iş cinayetleri, kadınların meslek hastalıkları ve iş kazaları da görünmüyor. Veriler, erkek işçilerin kadın işçilere göre kaza geçirme olasılığının çok daha fazla olduğunu ve iş cinayetlerinde ölenlerin büyük bir kısmını erkek işçilerin oluşturduğunu söylüyor. Ne var ki bu değerlendirmelerde, istihdamda kadınların ağırlığı, kadın işgücünün ücretsiz ev işçiliği ve kayıt dışı istihdam boyutları görmezden geliniyor.Toplumsal cinsiyet karşısında tarafsız gibi görünen bakış açısında tehlike ve riskler herkes için aynıymış gibi ele alınıyor ve yansıtılıyor. Kadın işçilerin çalıştığı alanlar tehlikesiz ve basit gibi ele alınıp önlemlerin dışında bırakılıyor.

    “GERÇEK; 2013’TEN BUGÜNE EN AZ 1379 KADIN İŞÇİYİ HAYATINI KAYBETTİĞİNİ SÖYLÜYOR. 2023’ÜN İLK ON AYINDA EN AZ 140 KADIN İŞÇİYİ İŞ CİNAYETLERİNDE KAYBETTİK”

    Ama gerçek ayrımcılığın, şiddetin, sömürünün ve yok sayılmanın kıskacında 2013’ten bugüne en az 1379 kadın işçiyi hayatını kaybettiğini söylüyor. İSİG Meclisi verilerimize göre; 2013’te en az 103, 2014’te en az 131, 2015’te en az 121, 2016’da en az 110, 2017’de en az 117, 2018’de en az 120, 2019’da en az 115, 2020’de en az 148, 2021’de en az 165, 2022’de en az 109 ve 2023’ün ilk on ayında en az 140 kadın işçiyi iş cinayetlerinde kaybettik.

    Kadın iş cinayetlerinde en çarpıcı gerçek tarım-orman işkolundaki kadın işçi ölümleri. 2013’ten beri gerçekleşen kadın iş cinayetlerinin yüzde 42’si tarım-orman işkolundaki kadınların ölümleriydi. Tarım-orman işkolundaki ölümleri sağlık işkolu izledi. Özellikle pandemi döneminde yükselen sağlıkçı ölümleriyle sağlık işkolunun kadın iş cinayetlerinin yüzde 15’ini oluşturduğunu görüyoruz. Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolu da bu yıllarda yaşanan kadın iş cinayetlerinin yüzde 13’ünü oluşturdu. Belediye-Genel İşler işkolu ile tekstil ve turizm-konaklama işkolları da kadın iş cinayetleri bakımından öne çıkan işkolları oldu.

    “İŞ CİNAYETLERİNDE YİTİRDİĞİMİZ KADIN İŞÇİLERİN YÜZDE 97’SİNİN ÖRGÜTSÜZ”

    Kadın iş cinayetlerinin yaşandığı işkolları, Türkiye’de kadın istihdamının da kayıt dışı ve güvencesiz kadın işçi gerçeğini göstermesi bakımından da çarpıcı bir tablo. Bu tablonun gösterdiği bir başka gerçek 2013’ten beri yaşamını yitiren kadın işçilerin yalnızca 33’ünün sendikalı olması, başka bir ifadeyle iş cinayetlerinde yitirdiğimiz kadın işçilerin yüzde 97’sinin örgütsüz olmasıdır.

    Türkiye işçi sınıfının bir gerçekliği olarak, ölen kadın işçilerin 79’u göçmen/mülteci işçi olduğunu görüyoruz. Ev içi emeğin ana gövdesini oluşturan göçmen kadın işçilerin çalışma koşulları, kadın istihdamının vahim bir tablosunu yansıtıyor. Pasaportlarına el konulma, kaçak olarak çalıştırılma, ‘işçi kiralama bürosu’ işlevi gören aracı şirketler eliyle çalıştırılma, işyerinde taciz, tecavüz ve şiddet, ücretini alamama göçmen kadın emekçilerin en büyük sorunları.

    “554’Ü EN ÇOK KADIN İŞ CİNAYETİNİN YAŞANDIĞI YAŞ ARALIĞI OLAN 30-49 YAŞ ARASINDA KADIN İŞÇİLER”

    Kadın işçileri öldüren başlıca neden trafik-servis kazaları. Kadın iş cinayetlerinin yarıya yakınını (yüzde 44) oluşturan trafik-servis kazaları özellikle tarım işçisi kadınların ölümlerinde bariz bir biçimde belirleyici. Kadın istihdamındaki güvencesizliğin en çarpıcı boyutu olan çoğu mevsimlik tarım işçisi kadınlar hala tarlalara, tarım arazilerine taşınırken yollarda hayatını kaybediyor. Kadın iş cinayetleri bakımından diğer önemli ölüm nedenleri ise Covid-19 ölümleri (ölümlerin yüzde 11’ini oluşturuyor), ezilme-göçük sebepli iş cinayetleri (ölümlerin yüzde 8’i), şiddet sonucu ölümler (ölümlerin yüzde 7’sini oluşturuyor) ve kalp krizi ve beyin kanaması gibi ani ölümler (ölümlerin yüzde 6’sını oluşturuyor).

    Artan kadın cinayetleri içinde, göz ardı edilen bir boyut olarak iş cinayetlerinin oranı artıyor. Son yıllardaki kadın iş cinayetlerinde de kadına yönelik şiddet sonucu ölümlerin artışı göze çarpıyor. Artan kadın emekçi intiharları da kadın emekçi ölümleri bakımından çarpıcı gerçeklerden birisi. Bu intiharlar, krizin işyerlerinde ve toplumda giderek artan şiddetinin, eşitsizliğin, kadın işsizliğinin ve yoksulluğunun bir göstergesi durumunda. Ancak kadın iş cinayetleri gibi kadın emekçilerin intiharları da kamusal alanda daha az tartışılıyor ve gündem oluyor. Zirai ilaç içme, kendini asma, bileklerini kesme biçiminde gördüğümüz kadın intiharları ‘ev içi’ne itilen intiharlar biçimini alıyor.

    Meclisimiz verilerine göre iş cinayetinde yaşamını yitirenlerin; 50’si, 14 yaş ve altı yaşlarda çocuk işçiler, 51’i 15-17 yaşları arasındaki çocuk/genç işçiler, 317’si kadın iş cinayetlerinin çok yaşandığı yaş aralıklarından biri olan 18-29 yaş arası genç kadın işçiler, 554’ü en çok kadın iş cinayetinin yaşandığı yaş aralığı olan 30-49 yaş arasında kadın işçiler, 242’si 50-64 yaş arası kadın işçiler,
    69’u 65 yaş ve üstü kadın işçiler, 96’sı ise yaşını tespit edemediğimiz kadın işçilerdi.

    “RAPORUMUZU AGROBAY DİRENİŞÇİSİ KADINLARA ATFEDİYORUZ”

    Yıllarca sigortasız çalıştırılan, defalarca iş kazası geçiren ancak hiçbir mekanizma işletilmeyen, tuvalete gitmelerine dahi izin verilmeyen; fıtık, böbrek hastalığı, cilt hastalıkları gibi sayısız meslek hastalıkları olan, yıllarca amirleri tarafından hakaret ve aşağılamaya maruz kalan Agrobay direnişçisi kadınların kararlılığı kadın işçilere dayatılan tüm şiddet sarmalına ve örgütsüzlük dayatmasına umut dolu bir reddediş oldu.

    25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Raporumuzu bu yüzden, kadın işçilerin çalışma koşullarının en kötü olduğu ve en çok kadın iş cinayetinin yaşandığı tarım işkolunda emeğine ve onuruna sahip çıkma kararlılıklarıyla yılgınlığı dağıtan Agrobay direnişçisi kadınlara atfediyoruz.”

     

  • CHP’Lİ 81 İL BAŞKANI: “KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ DE KADIN CİNAYETLERİNİ DE SONLANDIRACAĞIZ”

    CHP’Lİ 81 İL BAŞKANI: “KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ DE KADIN CİNAYETLERİNİ DE SONLANDIRACAĞIZ”

    İstanbul’da toplanan CHP’li 81 il başkanı, “25 Kasım kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” dolayısıyla, “Kadına yönelik şiddeti de kadın cinayetlerini de durduracağız” açıklamasını yaptı.

    Hafta sonu İstanbul Çalıştayı için bir araya gelen CHP’nin 81 il başkanı, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü unutmadı. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında 81 ilde 973 ilçede CHP Kadın Kolları’nın yaptığı basın açıklamasını 81 il başkanı adına Uşak İl Başkanı Sevinç Yazgan bir kez daha okudu.

    “AKP HÜKÜMETİ’NİN YÖNETTİĞİ ÜLKEMİZDE HER GÜN EN AZ İKİ KADIN KATLEDİLİYOR”

    63 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörün devrilmesi için mücadele ederken hayatlarını kaybeden Mirabel Kardeşler’in anıldığı açıklamada, “Bugün, dünyada ve ülkemizin dört bir yanındaki kadınlarla tek yürek olduk: her türlü şiddete, sömürüye ve savaşa meydan okuyoruz. Dünya tarihine “kelebekler” olarak geçen Mirabel Kardeşler’in direnişine sahip çıkıyoruz” denildi.

    AKP döneminin kadın haklarına dönük saldırıların sıralandığı açıklamada şu ifadeler yer aldı:

    “Adında ‘adalet’ olan AKP Hükümeti’nin yönettiği ülkemizde her gün en az iki kadın katlediliyor. Kadın cinayetlerini sadece “sayı” olarak değerlendiren iktidar, çarpıttığı verilerle şiddetin azaldığını iddia ediyor. Hayattan koparılanın bir evlat, bir anne, bir abla, bir kardeş, bir arkadaş, bir dost olduğu gerçeği yok sayılıyor. Cinayetlerin üzeri “şüpheli kadın ölümü” denilerek kapatılmak isteniyor. İstismara uğrayan çocuğun davasında “çocuğun rızası”ndan bahsediliyor. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet uygulayanlar cezasızlık politikası ile ödüllendiriliyor. Kırmızı çizgimiz olan İstanbul Sözleşmesi hukuksuzca feshediliyor. 6284 Sayılı Şiddet Yasası’na göz dikiliyor. Cumhuriyetin biz kadınlar üzerindeki en önemli kazanımlarından olan Medeni Kanun budanmaya çalışılıyor. Kadının insan haklarının en büyük güvencesi olan laik düzen büyük bir tehdit altında. Yeni Anayasa tartışmalarında, kadınlar hedef tahtasına konuluyor. Bakanlığın adından dahi “kadın” ibaresini kaldıran zihniyet, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayıyor. Kadınlar kıyafetine göre ayrıştırılmaya, dayanışma parçalanmaya çalışılıyor. Kadınların istihdama katılımını teşvik edecek politikalar uygulanmak yerine, çalışmak isteyen kadınların işsizliği artırdığı iddia ediliyor. “Kadının fıtratına uygun” işlerde çalışması gerektiğini dahi söyleyenler çıkıyor. Kadınların siyasete aktif katılımı önüne sürekli engeller konulmaya çalışılıyor. Erken yaşta ve zorla evlilikleri meşru kılmak için adeta fırsat kollanıyor.”

    “KADIN HAREKETİYLE SIMSIKI KENETLENEREK OLANCA GÜCÜMÜZLE DİRENİYORUZ”

    “Biz bütün bu uygulamalar karşısında yılmadan, usanmadan, direnmeye ve sesimizi yükseltmeye devam ediyoruz” ifadelerinin yer aldığı açıklamada mücadele vurgusu yapılarak “AKP karanlığını aydınlığa çevirmek için kadın hareketi ile sımsıkı kenetlenerek, olanca gücümüzle direniyoruz. Haklarımızdan, hayallerimizden ve hayatlarımızdan asla vazgeçmiyoruz” denildi.

    AKP’nin kadına yönelik çalışmalarının yetersiz olduğu belirtilen açıklamada şunlar kaydedildi:

    “AKP Hükümeti, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un bir gerekliliği olan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) sayısını artırmıyor. Resmi verilere göre; Türkiye’de sadece 81 ŞÖNİM bulunuyor. 6284’ün yükümlülüklerini yerine getirmeyen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ise yaşlılara, engellilere ve ihtiyacı olduğu düşünülen herkese yönelik hizmet sunan Sosyal Hizmet Merkezleri (SHM) açmakla yetiniyor. Durum bildiğiniz gibi: Bakanlık kadına yönelik şiddetle etkin mücadele konusunda samimi değil.”

    “ALO ŞİDDET HATTI 183 AMACI DIŞINDA KULLANILIYOR”

    ALO Şiddet Hattı 183’ün amacı dışında kullanılmasının eleştirildiği açıklamada, “Bu konuda samimi olsalardı, ALO Şiddet Hattı 183’ü engellilere, gazilere ve yaşlılara da hizmete açılmazdı. Biz engellilerimize, gazilerimize ve yaşlılarımıza hizmet sunulmasın demiyoruz. Bu hizmetin, ölümle burun buruna gelen bir kadının arayacağı ALO ŞİDDET hattı üzerinden verilmesine itiraz ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin yükümlülüğü olan ALO Şiddet hattının amacı dışında kullanılmasını doğru bulmuyoruz” ifadelerine yer verildi.

    “2002 YILINDAN BU YANA KADIN CİNAYETLERİ SİSTEMATİK ARTIŞ GÖSTERİYOR”

    “AKP, kadına yönelik şiddeti önlemek adına hayata geçirdiği politikalarında “mış” gibi yapmaya devam ediyor. Hal böyle olunca da bizler, en temel hakkımız olan yaşam hakkımız için mücadele etmeye mecbur bırakılıyoruz” denilen açıklamada, kadın cinayetlerinin 2002’den beri arttığına şu sözlerle dikkat çekildi:

    “2002 yılından bu yana kadın cinayetleri sistematik bir artış gösterdi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2002 yılında 66 kadın cinayeti işlenmişken, bu yıl 10 ayda 194’ü şüpheli olmak üzere en az 447 kadın öldürüldü. Bir kez daha haykırıyoruz: şüpheli kadın ölümü yoktur, etkin yürütülmeyen soruşturma vardır. Kadın cinayetleri politiktir nokta.”

    “BAKANLIĞIN BÜTÇESİNDEN KADININ PAYINA YOKSULLUK DÜŞTÜ”

    Bakanlık bütçesinin yetersiz olduğuna ve kadının payına yoksulluk düştüğüne vurgu yapılan açıklama şöyle devam etti:

    “Bizler AKP’den medet ummuyoruz. Neden umalım? Çarşamba günü Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bütçesi görüşüldü. Bir daha gördük ki bu bütçede kadını güçlendirme hedefi yok! Bütçede sekiz başlık var. Kadının güçlenmesi başlığı kendine ancak yedinci sırada yer bulmuş. Bu amaçla Bakanlığın bütçesinden ayrılan pay ise sadece binde 8.6. Bütçeden kadının payına yine yoksulluk düştü. Bakanlık verilerine göre; 2018 yılında sosyal yardım alan hane sayısı 3 milyon 494 bin 931 iken 2023 itibarıyla 4 milyon 400 bin haneye ulaştı. Üstelik sosyal yardımlardan yararlandırılan toplam 4,4 milyon haneden 3,5 milyonu ‘düzenli sosyal yardımlar’ kapsamında yer alıyor. Yoksulluktan en çok da çocuklar nasibini alıyor. Ailesi tarafından bakılamadığı için ‘Sosyal ve Ekonomik Destek’ programı kapsamına alınan çocuk sayısı katlanarak artıyor. 2022 yılında SED programında 155 bin çocuk var iken 2023’de bu sayı 163 bin 995’e yükseldi. Bu utanç AKP’nindir.”

    “CHP’Lİ BELEDİYELER ÇALIŞMA HAYATINDA KADINLARIN YANINDA”

    CHP’li belediyelerle “Yerel Yönetimlerde Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizi Önlemeye Yönelik Politika Belgesi”nin paylaşıldığı belirtilen açıklamada, “Uluslararası Çalışma Örgütü’nün ilgili sözleşmesini (ILO 190), iktidar imzalamasa da bizler yerel yönetimlerimizle hayata geçireceğiz” denildi.

    Açıklamada CHP’li belediyelerin çalışma hayatında kadınlara dönük ortaya koyduğu irade şu maddelerle sıralandı:

    “- İstanbul Sözleşmesi’nin yanı sıra Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve diğer mevzuat hükümlerinin öngördüğü toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik tüm düzenlemeleri esas alırız. Her türlü ayrımcılığın karşısında dururuz. Bu anlayışla, Yerel Eşitlik Eylem Planı hazırlamayı, hayata geçirmeyi ve veri toplamayı kabul ediyoruz.
    – Belediye çalışanlarına farkındalık ve bilinçlendirme amaçlı toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri vereceğiz. Bu eğitimleri çalışma süresinden sayacağız.
    – İş yerinde şiddetin ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması için şiddet mağduru çalışanı gözeteceğiz.
    – Kadınlara yönelik cinsel taciz ve cinsel saldırı vakalarında adli makamlara yansıyan durumları esas kabul edeceğiz ve gerekli her türlü tedbiri alarak gerekli adımları ivedilikle atacağız. Bu süreçte gizlilik esasına göre hareket edeceğiz.
    – Şiddet mağduru çalışanın talep etmesi halinde; hukuki ve/veya psikolojik destek sağlayacağız.
    – Belediye çalışanlarının istihdamında yüzde 50 cinsiyet kotasını hedefleyeceğiz.
    – 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ve Mücadele Günü etkinliklerine katılan kadın üyelere işi aksatmamak kaydıyla idari izin vereceğiz.”

    “BİZ KADINLAR VARDIK, VARIZ VE VAR OLACAĞIZ”

    Açıklamanın sonunda şu ifadelerle mücadele çağrısı yapıldı:

    “Budamaya çalıştıkları yasaların etkin uygulanması için örgütlü gücümüzle direneceğiz. Can simidimiz olan İstanbul Sözleşmesi’ni ilk fırsatta yeniden uygulamaya koyacağız. Kıyafetimizden kahkahamıza, kaç çocuk doğuracağımızdan ne zaman evleneceğimize kadar her şeyimize karışanlara geçit vermeyeceğiz. Kadını aile içinde eritmeye çalışanlara, eşit yurttaşlık haklarımıza sahip çıkarak cevap vereceğiz. Kadına yönelik şiddeti de kadın cinayetlerini de sonlandıracağız. Biz kadınlar vardık, varız ve var olacağız. Çok kararlıyız. 63 yıl önce çırpılan kelebeklerin kanatları bugün daha güçlü çırpılıyor. Önümüzde durmaya kimsenin gücü yetmez, yetmeyecek.”

  • ÖZLEM ÇERÇİOĞLU: “KADINA KARŞI ŞİDDETTE İYİ HAL İNDİRİMİ KALDIRILMALI”

    ÖZLEM ÇERÇİOĞLU: “KADINA KARŞI ŞİDDETTE İYİ HAL İNDİRİMİ KALDIRILMALI”

    Aydın Büyükşehir Belediyesi kadına yönelik şiddete dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için Atatürk Kent Meydanı’nda “Şiddete Yer Yok” etkinliği düzenledi. Kadın haklarına dikkat çekilen etkinlikte konuşan Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, “İyi hal indiriminin mutlaka kaldırılması gerekiyor. Bir erkek kravat taktığı için iyi hal indiriminden yararlanıyor; bu kabul edilebilir değil. Yasaların daha da ağırlaştırılması gerekiyor” dedi.

    Çerçioğlu, kadına yönelik şiddete en yüksek sesle “Hayır” dediklerinin altını çizerek, “Bu yılın ilk 10 ayında rakamlar korkunç. 348 kadınımız maalesef erkekler tarafından öldürüldü. Büyükşehir Belediyesi’nin sığınma evinde üç yıl içerisinde binden fazla kadınımıza 700 çocuğuyla birlikte hizmet verdik” dedi. Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin her zaman kadının yanında yer aldığının altını çizen Çerçioğlu “İstihdam politikamızda kadınlarımızın yanında olduk. Eşitler arasında kadını tercih ettik, böyle yapmaya da devam edeceğiz” diye konuştu.

    Etkinlik alanında kadınlar, Büyükşehir Belediyesi’nin psikolog, sosyolog ve sosyal hizmet uzmanları tarafından şiddet türleri konusunda bilgilendirildi. Kadınlara yaşadıkları olumsuz durumlarda neler yapmaları gerektiği anlatıldı.

    Ayrıca etkinlik alanında kadına karşı şiddete dikkati çeken karikatürler sergilendi, Şehir Tiyatroları tarafından da bir oyun sahnelendi. 

    Diğer taraftan Atatürk Kent Meydanı’ndaki havuz, kadına karşı şiddetle mücadelenin bu yılki simgesi olan turuncu renkte ışıklandırılacak.

     

  • ALİ BABACAN: “HUKUK OLMAYINCA, ADALET OLMAYINCA PARA KAÇIYOR”

    DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “200 TL’lik banknot ilk tedavüle çıktığında 134 dolar ediyordu, dün hesap ettik 7 dolar ediyor şimdi. Çünkü bu iş biraz hukukla ilgili, adaletle ilgili. Hukuk olmayınca, adalet olmayınca para kaçıyor” dedi.

    DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, dün Gölbaşı’nda kılınan Cuma namazı sonrası esnaf ve vatandaşlarla bir araya geldi. Bir vatandaş, “Sıkıntı, sıkıntı, hep sıkıntı… Geç şu devletin başına bu milleti kurtar, bu devleti kurtar” dedi. Babacan, vatandaşa; “Doğru. Biz de bunun için çalışıyoruz” karşılığını verdi. “Sizin döneminizde ülkenin ekonomisi çok iyiydi. Şu anda da dünyanın en iyi ekonomisti bizi yönetiyor” diyen vatandaşa ise Babacan, “‘Şer üçgeni ablukaya almış, hareket edemiyoruz’ diyor” ifadelerini kullandı.

    Esnafın daveti üzerine bir çay evine konuk olan, burada sohbet ederek sıkıntıları dinleyen Babacan kendisine sorulan soruları da yanıtsız bırakmadı. Babacan, şunları söyledi:

    “Dün basın toplantısı yaptık. 200 TL’lik banknot ilk tedavüle çıktığında 134 dolar ediyordu, dün hesap ettik 7 dolar ediyor şimdi. Çünkü bu iş biraz hukukla ilgili, adaletle ilgili. Hukuk olmayınca, adalet olmayınca para kaçıyor.”

    Babacan bir vatandaşın, “Çiftçinin tarımı, hayvancılığı bu paranın değeri ne olacak, sizden bilgi almak istiyorum” sözleri üzerine şunları söyledi:

    “Keşke iyi olacak diyebilsek. Bizim şu anki yönetimden fazla bir umudumuz yok. Maalesef çiftçi unutuldu. Sürekli ithalat; buğday ithalatı, et ithalatı… Dışardan hazır almak kolaylarına geliyor. Biz de üzülüyoruz.”

  • ERDOĞAN, KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ’NDE KONUŞTU: “MÜCADELENİN ASIL SOMUT ARAÇLARI 6284 SAYILI KANUN BAŞTA OLMAK ÜZERE HUKUKUMUZA DERCETTİĞİMİZ MEVZUAT İLE ZİHİNLERDE GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ DÖNÜŞÜMDÜ

    Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Programı’nda, “Marjinal grupların ve sapkın akımların istismar malzemesi haline gelen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemizin, kadınların hakları ve onlara yönelik şiddetle mücadeleye en küçük bir olumsuz etkisi olmamıştır. Bu konuda belli çevreler tarafından yürütülen tezviratın hiçbir temeli hiçbir dayanağı yoktur. Çünkü, mücadelenin asıl somut araçları 6284 sayılı kanun başta olmak üzere hukukumuza dercettiğimiz mevzuat ile zihinlerde gerçekleştirdiğimiz dönüşümdür. Bu kanun, kadın hakları ve ailenin korunması açısından spekülasyonlara kurban edilemeyecek kadar mühim bir kazanımdır. Bu kazanımların örselenmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz. Elbette kanunun mahiyetinde ve uygulanmasında sorunlar varsa çözecek, eksiklikler varsa giderecek daha da güçlendirilmesi gereken unsurlar varsa gereğini mutlaka yapacağız” açıklamasını yaptı.

    Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan; İstanbul Haliç Üniversitesi’nde düzenlenen Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Programı’nda konuştu. Erdoğan’ın konuşması özetle şöyle:

    “Her ne kadar yaygınlaşan medya ve sosyal medya üzerinden yürütülen kasıtlı kampanyalarla bu başarıyı gölgelemek isteyenler varsa da hanım kardeşlerimiz hakikati gayet iyi biliyor. Devlet olarak kadına yönelik şiddetle mücadeleyi temel politikamız haline getirdik. Bu amaçla 2011 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızı kurduk. Bakanlığımızın her çalışmasını yakından takip ederek, samimiyetle sahiplenerek hatta gerektiğinde mücadeleyi bilfiil katılarak kadınların yanında yer aldığımızı gösterdik.

    BAZILARI BAKANLIĞIMIZIN ADINDAKİ AİLE KAVRAMINI ÖNE SÜREREK KADINLAR İÇİN YAPTIĞIMIZ HİZMETLERİ UNUTTURMAYA VE GÖLGELEMEYE ÇALIŞIYOR

    Bazıları Bakanlığımızın adındaki aile kavramını öne sürerek kadınlar için yaptığımız hizmetleri unutturmaya ve gölgelemeye çalışıyor. Halbuki aile, kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla, yaşlısıyla toplumumuzu oluşturan o devasa yapının kilit taşıdır. Aile olmadan sadece birey olarak insanın varlığı eksik kalır. Ülkemizde aile kurumumuza yönelik saldırıların, kadınların haklarını savunmakla hiçbir ilgisinin olmadığının hepimiz farkındayız. Bu tür saldırıların gerisinde aileden başlayarak milli bünyemizi çökerterek, milletimizi var eden hasletleri ortadan kaldırma gayesi vardır. Huzurlu, güvenli, üyelerinin birbirine saygı duyduğu aile aynı zamanda kadına yönelik şiddete karşı en muhkem kalemizdir. Kadına veya çocuğa yönelik şiddetin olduğu bir birlikteliğin her şeyden önce aile kavramının ruhuna veya özüne ters olduğu ortadadır. Soruyorum size: Kadının şiddet gördüğü bir beraberliği temelinde karşılıklı şefkatin, merhametin ve hürmetin olduğu aile kavramıyla tanımlayabilir miyiz? Çocuğun fiziki veya psikolojik şiddete maruz kaldığı bir yapının sağlıklı bir yapı olduğunu kim iddia edebilir? Bunu kim söyleyebilir? Biz, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi aileyi yüceltme ve güçlendirme mücadelemizin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Yani, aileye sahip çıkarak şiddet meselesi başta olmak üzere kadınların tüm haklarının da korunmasını sağlamayı amaçlıyoruz.

    KANUNUN MAHİYETİNDE VE UYGULANMASINDA SORUNLAR VARSA ÇÖZECEK, EKSİKLİKLER VARSA GİDERECEK DAHA DA GÜÇLENDİRİLMESİ GEREKEN UNSURLAR VARSA GEREĞİNİ MUTLAKA YAPACAĞIZ”

    Marjinal grupların ve sapkın akımların istismar malzemesi haline gelen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemizin, kadınların hakları ve onlara yönelik şiddetle mücadeleye en küçük bir olumsuz etkisi olmamıştır. Bu konuda belli çevreler tarafından yürütülen tezviratın hiçbir temeli hiçbir dayanağı yoktur. Çükü, mücadelenin asıl somut araçları 6284 sayılı kanun başta olmak üzere hukukumuza dercettiğimiz mevzuat ile zihinlerde gerçekleştirdiğimiz dönüşümdür. Bu kanun, kadın hakları ve ailenin korunması açısından spekülasyonlara kurban edilemeyecek kadar mühim bir kazanımdır. Bu kazanımların örselenmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz. Elbette kanunun mahiyetinde ve uygulanmasında sorunlar varsa çözecek, eksiklikler varsa giderecek daha da güçlendirilmesi gereken unsurlar varsa gereğini mutlaka yapacağız. Nitekim bu amaçla mevzuatımızı sürekli geliştiriyoruz, yeniliyoruz.”

     

  • SAADET PARTİSİ İSTANBUL İL BAŞKANLIĞI, ÇOCUKLARLA FİLİSTİN’E DESTEK AÇIKLAMASI YAPTI, İSLAM ÜLKELERİNİ AYAĞA KALKMAYA ÇAĞIRDI

    SAADET PARTİSİ İSTANBUL İL BAŞKANLIĞI, ÇOCUKLARLA FİLİSTİN’E DESTEK AÇIKLAMASI YAPTI, İSLAM ÜLKELERİNİ AYAĞA KALKMAYA ÇAĞIRDI

    EDDA SÖNMEZ 

    Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı, Eminönü Meydanı’nda “Çocuklarla Filistin’e Destek İçin Buluşuyoruz” sloganıyla basın açıklaması yaptı. Basın açıklaması, Türkçe, İngiliz ve Arapça olarak gerçekleştirildi. Türkçe basın açıklamasını yapan 9 yaşındaki Abdullah Said Bahça “Gazze’de ailesini kaybeden, umutlarını yitiren, gülüşleri çalınan, hayatı karartılan, en acısı da canı elinden alınan, katledilen bütün çocuklar adına sesleniyorum, İslam ülkeleri, ayağa kalkın. Kutsal kitabımız Kur’an-i Kerim’in bizleri kardeş kıldığını bilmez misiniz? Kardeşlerinizin çocukları vahşice katledilirken kınamalarla, yaslarla, mitinglerle oyalanmaktan utanmıyor musunuz” dedi.

    Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı, Eminönü Meydanı’nda “Çocuklarla Filistin’e Destek İçin Buluşuyoruz” sloganıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Ömer Faruk Yazıcı, İl Kadın Kolları Başkanı Zeynep Şule Rıdvanoğlu, çok sayıda partili ile çocuklar katıldı.

    İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından sahneye çıkan çocuklar sıra ile şiir okudu.

    “OYUNCAKLARIYLA İLGİLENMESİ GEREKEN ÇOCUKLAR, BABASININ, KARDEŞLERİNİN CENAZELERİYLE İLGİLENİYOR”

    Ortak basın açıklamasının okunmasından önce kürsüye çıkan Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Ömer Faruk Yazıcı, bugünün asıl sahibinin çocukları olduğunu ifade ederek, “Filistin’de onların kardeşleri öldürülüyor. Oyuncaklarıyla ilgilenmesi gereken çocuklar, babasının, kardeşlerinin cenazeleriyle ilgileniyor. Okula gitmesi gereken çocuklar, terör rejimi İsrail’in saldırısı sonrası ağır yaralı olarak hastaneye gidiyor. Ve acısı belki de, toprakta, çimende koşmasını istediğimiz Filistinli çocuklarımız maalesef toprağın altına giriyorlar” dedi.

    Yazıcı, bu yaşanan vahşet karşısında onlarca yıldır kadın, bebek çocuk demeden 10 binlerce sivili katleden İsrail rejiminin karşısında en güçlü sesin çocuklar olduğunu anlattı.

    “GAZZE’DE ÇOCUKLARIN EVLERİ, OKULLARI, OYUNCAKLARI, ANNELERİ, BABALARI YOK”

    Saadet Partisi İl Kadın Kolları Başkanı Zeynep Şule Rıdvanoğlu da Gazzelilerin 50 gündür insanlık dramı yaşadığını, uluslararası kuruluşların ise bu durumu sadece kınamakla yetindiğini söyledi.

    İnsan kalan herkesin kadınlar, çocuklar için insanca haykırdığı ve haykırmaya devam ettiğini dile getiren Rıdvanoğlu, “Bugün Türkiye’de yükselen ses olmak için buradayız. Burada Gazze’deki çocukların için bir aradayız. Biliyoruz ve görüyoruz ki Gazze’de çocuk olmak zor. Gazze’deki çocukların evleri, okulları, oyuncakları, anneleri, babaları ve kardeşleri yok. Gazze’de çocuklar büyümüyor” diye konuştu.

    BASIN AÇIKLAMASI, TÜRKÇE, İNGİLİZCE VE ARAPÇA OLARAK YAPILDI

    Konuşmaların ardından Türkçe, İngilizce ve Arapça basın açıklaması yapıldı. Açıklamanın Türkçe kısmını 9 yaşındaki Abdullah Said Bahça yaptı.

    Bahça, şunları söyledi:

    “Dünyanın tüm çocukları adına karşınızda bulunuyorum. Tarih boyunca katliamlarda kendilerine kıyılmış saf ve temiz bebekler adına buradayım. Bu kürenin güneyinden kuzeyine, yetim ve öksüz bırakılmış, masumiyetine kıyılıp gözyaşı döktürülmüş tüm yavrular için karşınızdayım. Doğarken ağlasak da bize bu dünyada hep gülmemiz öğütlendi. Acılar çekecek yaşa gelmeden parklarda oynamak, okulda koşturmak, yaşıtlarımızla ağız dolusu kahkahalar atmak istiyorduk. Öyleydik de. Gülüyor, eğleniyor, yaşıtlarımla beraber mutluluk saçıyorduk.

    “İSRAİL DİYE BİR TERÖR ÖRGÜTÜ VARMIŞ…”

    Ancak bir sabah hayatım boyunca unutamayacağım bir şey öğrendim: İsrail diye bir terör örgütü varmış. İsrail terör örgütü, tüm insanlığı kendisine köle etmeye çalışan, Yahudi inancı dışında kalan herkesi kendi inançlarına köle hizmeti gördürmek isteyen, sapık bir inancın temsilcisi; dünya tarihinin gördüğü en alçak rejimmiş. Bu tahrif edilmiş inançlarına da Siyonizm diyorlarmış. Geçmişte, Deir Yasin Köyü’nde, Şabra ve Şatilla’da, El Halil’de, Kudüs’te gerçekleşen katliamlara bu sefer Gazze’de devam ediyorlar. Gazze’de, dünya tarihinin en alçak soykırımını izliyoruz.

    “GAZZE ADETA TOPLU BİR MEZARA DÖNDÜRÜLMEYE ÇALIŞILDI”

    Çocuk hastaneleri bombalandı, yasaklı olan fosfor bombası kullanılarak savaş suçu işlendi, su, elektrik ve internet kesilerek Gazze adeta toplu bir mezara döndürülmeye çalışıldı. Batı ülkelerinde bir çocuğun burnu dahi kanasa uluslararası toplumu harekete geçiren güç odakları, her 10 dakikada bir çocuğun öldüğü Filistin’de üç maymunu oynuyor. Gazze’de ailesini kaybeden, umutlarını yitiren, gülüşleri çalınan, hayatı karartılan, en acısı da canı elinden alınan, katledilen bütün çocuklar adına sesleniyorum, İslam ülkeleri, ayağa kalkın Kutsal Kitabımız Kuran-i Kerim’in bizleri kardeş kıldığını bilmez misiniz? Kardeşlerinizin çocukları vahşice katledilirken kınamalarla, yaslarla, mitinglerle oyalanmaktan utanmıyor musunuz? Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanı oynamak yerine hakikatin tarafında, mazlumların yanında yer almak istiyorsanız. Hemen, bugün, şimdi; harekete geçin.” 

    Açıklamanın ardından kalabalık Filistin ve orada bulunan çocuklar için dua etti.

  • SEVİLAY ÇELENK: 20’Sİ AYNI MANŞETLE ÇIKAN GAZETE, 15’İ AYNI ANDA NAKLEN YAYIN YAPAN TELEVİZYONLAR VAR. BUNLARIN HEPSİ AKP TELEVİZYONLARI, AKP GAZETELERİ

    HEDEP Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk, dün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanlığı 2024 yılı bütçe görüşmelerinde; “Medya kalmadı ki medya patronu kalsın. Ana akım medya kalmadı dediğim zaman bunun anlamı kavranmadığı için, kavranamayacağı için bu cümleler bu kadar rahatlıkla ceplerinizden çıkarılıyor. Medya kalmadı, ana akım medya yok, 20’si aynı manşetle çıkan gazete, 15’i aynı anda naklen yayın yapan televizyonlar var. Bunların hepsi AKP televizyonları, AKP gazeteleri. En çeşitli yayını en geniş kamuya ulaştırması gereken ana akım medya diye bir şey söz konusu değil” dedi.

    TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, bugün Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçeleriyle 2024 yılı Gelir Bütçesi, 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2022 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin maddeleri görüşüldü. Görüşmelerde söz alan HEDEP Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk, şunları kaydetti:

    “EN ÇEŞİTLİ YAYINI EN GENİŞ KAMUYA ULAŞTIRMASI GEREKEN ANA AKIM MEDYA DİYE BİR ŞEY SÖZ KONUSU DEĞİL”

    “Burada o kadar vahim şeyler dile geliyor ki, bir iletişim bilimci olarak gerçekten İletişim Başkanlığı’nın neresinden konuşmaya başlayacağımı bilemez hâldeyim.

    Milletvekili Orhan Yegin diyor ki, ‘Medya patronu kalmadı bizim dönemimizde. Dinç Bilgin, Turgay Ciner, Aydın Doğan kalmadı.’ Gerçekten bravo yani bunu söylemek için sahiden ciddi bir izan sorununun olması gerekiyor. Medya kalmadı ki medya patronu kalsın. Ana akım medya kalmadı dediğim zaman bunun anlamı kavranmadığı için, kavranamayacağı için bu cümleler bu kadar rahatlıkla ceplerinizden çıkarılıyor. Medya kalmadı, ana akım medya yok, 20’si aynı manşetle çıkan gazete, 15’i aynı anda naklen yayın yapan televizyonlar var. Bunların hepsi AKP televizyonları, AKP gazeteleri. En çeşitli yayını en geniş kamuya ulaştırması gereken ana akım medya diye bir şey söz konusu değil.

    “GAZETE PATRONU KALMADI, MEDYA PATRONU KALMADI DİYORSUNUZ. EVET, FAHRETTİN ALTUN VAR ARTIK, BUNLARA GEREK YOK”

    Nasıl bir örnek vereyim size? Şirin Payzın’a tahammül edememiş bir medya yapılanmasıyla karşı karşıyayız. Şirin Payzın başarılı bir televizyonculuk yaptı, herhangi bir şey ima etmiyorum ama olabilecek en az angaje, herhangi bir siyasete en az angaje isimlerden birisi, ona tahammül edilemedi, Cüneyt Özdemir’e tahammül edilemedi. Öyle beğendiğim, özel olarak öne çıkardığım isimler değil. Bunlar yok, bunların olmadığı bir medyadan konuşuyoruz. Sonra da gelip burada böyle cebinizden laflar saçıyorsunuz ortalığa, gazete patronu kalmadı, medya patronu kalmadı. Evet, Fahrettin Altun var artık, İletişim Başkanlığı var, bunlara gerek yok.

    Kendiniz yeniden yapılanırken gerçekten bir kırımdan geçirdiğiniz Anadolu Ajansı’nın başkanını bile tutamadınız.

    1920’de kurulmuş Anadolu Ajansı’nı, 100 yılı aşmış bir kurumu baştan dizayn ederken oradaki bütün yetenekli, gazeteciliğin etik kodlarını, referanslarını oluşturmuş bir gazetecilik pratiğinin eksiğine gediğine rağmen oluşturulmuş bir Ajansı. … Bütün bunları tasfiye ettikten sonra, onu bile tasfiye ediyorsunuz. Bir kurum yönetiyor İletişim Başkanlığı Cumhurbaşkanıyla birlikte, medya böyle bir medya. Dolayısıyla da bu söylediklerinizin hepsini büyük bir talihsizlik olarak görüyorum.

    “47 YILLIK GAZETECİ TUĞRUL ERYILMAZ NASIL BİR GAZETECİLİK YAPIYOR DA BU BİLE İPTAL EDİLİYOR”

    Basın kartları meselesi var. Bir tek örnek vereyim. 70 yaşındaki 47 yıllık gazeteci Tuğrul Eryılmaz’ın basın kartını bile iptal ettiniz. Tuğrul Eryılmaz nasıl bir gazetecilik yapıyor da bu bile iptal ediliyor. Gidip gerçekten bakmanızı isterim, bu isimlerden haberdar olmanızı isterim. Basın kartlarıyla ilgili çok muğlak kriterler, kamu güvenliği gibi, getirdiniz ve buna göre, zaten iş birliği içinde olduğunuz bütün bir yargıyla birlikte kolaylıkla bu kartları iptal ediyorsunuz.

    “YAPILAN ŞEY AKP İKTİDARININ BEKASI İÇİN BU BEKAYI BÜTÜN TÜRKİYE’YE TÜRKİYE’NİN BEKASI OLARAK YUTTURMAK İÇİN MEDYA ALANINI DİZAYN ETMEKTİR”

    Geçen yıl öngörülen bütçesi bu yıl iki katına çıkarılmış olan İletişim Başkanlığı ne yapıyor? Kendisine bakarsanız, afili sözcüklerle kamu diplomasisi yapıyor, işte, Türkiye’yi bir marka yapmaya çalışıyor fakat aslında yapılan şey gerçekten de AKP iktidarının bekası için, bu bekayı bütün Türkiye’ye Türkiye’nin bekası olarak yutturmak için medya alanını dizayn etmektedir ve bu o kadar komplike yollarla yapılıyor ki medyaya TMSF aracılığıyla el konulurken devlet bankalarından 750 milyon dolar gibi paralar çekilip damat Albayrak’a Sabah ve ATV Grubu devrettirilirken, onun CEO’luğunu yaptığı gruba devrettirilirken olan şey budur.”