Blog

  • ÂŞIK VEYSEL VEFATININ 50. YILINDA ATAŞEHİR’DE ANILACAK

    ÂŞIK VEYSEL VEFATININ 50. YILINDA ATAŞEHİR’DE ANILACAK

    Aşık geleneğinin en büyük temsilcilerinden halk ozanı Âşık Veysel Şatıroğlu, vefatının 50. yılında Ataşehir Belediyesi’nin düzenleyeceği özel bir programla anılacak.

    Büyük halk ozanının anısına 1 Aralık Cuma günü Mustafa Saffet Kültür Merkezi’nde “Yılı Âşık Veysel’i Anarak Bitiriyoruz” ismiyle düzenlenecek anma programında, konferans, resim sergisi ve konser olacak. 

    Âşık Veysel’in vefatının 50. yılı ve “UNESCO Âşık Veysel Yılı” kapsamında düzenlenen anma programı, Ressam Haydar Özay’ın Âşık Veysel’in anısına hazırladığı “Âşık Veysel Resimleri” sergisinin açılışıyla başlayacak.

    Ardından, Müzik Folkloru Araştırmacısı, Yazar Süleyman Şenel tarafından “Cumhuriyet’e Âşık: “İki Veyselimiz Var…” ismiyle saat 19.30’da yine Mustafa Saffet Kültür Merkezi’nde bir konferans düzenlenecek.

    Âşık Veysel’in hayatına saygı duruşu niteliğindeki program, son olarak saat 20.30’da sanatçı Haluk Tolga İlhan’ın, “Âşık Veysel’in Eserlerine Yolculuk” isimli konseri ile sona erecek. Konserde İlhan, müzikseverler ile bir araya gelerek Âşık Veysel’in unutulmaz eserlerini seslendirecek.

     

     

  • TURGUTLU BELEDİYESİ EKİPLERİNDEN DEVRİLEN AĞAÇLARA ANINDA MÜDAHALE

    TURGUTLU BELEDİYESİ EKİPLERİNDEN DEVRİLEN AĞAÇLARA ANINDA MÜDAHALE

    Turgutlu Belediyesi hafta sonu boyunca etkisini sürdüren fırtına ve yağış sebebiyle devrilen ağaçlara anında müdahale ederek herhangi olumsuz bir durumun yaşanmasının önüne geçti.

    Turgutlu Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri hafta sonunda kenti etkisi altına alan fırtına ve yoğun yağışın ardından çalışmalarını gerçekleştirdi. Mehmet Akif ile 2. Çam Sokak, Öğretmenevi, 6 no.lu Aile Sağlığı Merkezi ve çevresi başta olmak üzere kentin pek çok noktasında olumsuz hava koşulları sebebiyle devrilerek can ve mal güvenliğini tehlikeye sokan ağaçlara ekipler tarafından müdahale edildi.

    Konuyla ilgili açıklama yapan Turgutlu Belediye Başkanı Çetin Akın, “Kentimizde meydana gelen ani fırtına ve yağış nedeniyle bazı bölgelerde zarar görerek devrilen ağaçlara, Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekiplerimiz herhangi bir kazaya mahal vermeden anında müdahale etti. Ekiplerimiz herhangi olumsuz bir durumun yaşanmaması adına çalışmalarına devam edecek” dedi.

     

  • YILMAZ BÜYÜKERŞEN’DEN ŞİDDET VE TACİZİ ÖNLEME BELGESİNE İMZA

    YILMAZ BÜYÜKERŞEN’DEN ŞİDDET VE TACİZİ ÖNLEME BELGESİNE İMZA

    Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Cumhuriyet Halk Partisi Yerel Yönetimlerde Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizi Önlemeye Yönelik Politika Belgesi’ni imzaladı.

    İş yerinde şiddetin önlenmesine dair Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi (ILO C190) ve 206 sayılı Tavsiye Kararı’nın maddelerini hayata geçirmek amacıyla Cumhuriyet Halk Partisi tarafından hazırlanan “Yerel Yönetimlerde Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizi Önlemeye Yönelik Politika Belgesi”, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında imza altına alındı.

    CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, Genel Başkan Yardımcıları Gökan Zeybek, Gamze Taşcıer ve Aylin Nazlıaka tarafından Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlıklarına gönderilen politika metninde, “Cumhuriyet Halk Partili yerel yönetimler çalışanları için toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı, şiddet ve tacizden arındırılmış, insan onuruna yakışır bir çalışma ortamı sağlamayı taahhüt eder” ifadelerine yer verildi.

    Başkan Büyükerşen de kadına yönelik şiddetle mücadele ve eşitlik çalışmalarına vurgu yaparak, bu doğrultuda çalışmalarının aralıksız sürdüğünü belirterek, “Yerel Yönetimlerde Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizi Önlemeye Yönelik Politika Belgesi”ni imzaladı.

    Büyükerşen’in imzaladığı politika metninde belediyelerin yükümlülükleri şöyle sıralandı:

    1- Başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve diğer mevzuat hükümlerinin öngördüğü toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik düzenlemeleri esas alır. Her türlü ayrımcılığın karşısında durur. Bu anlayışla, Yerel Eşitlik Eylem Planı hazırlamayı, hayata geçirmeyi ve veri toplamayı kabul eder.

    2- Belediye çalışanlarına farkındalık ve bilinçlendirme amaçlı toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri verilir. Bu eğitimler çalışma süresinden sayılır.

    3- İş yerinde şiddetin ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması için şiddet mağduru çalışanın gözetilmesi esastır.

    4- Kadınlara yönelik cinsel taciz ve cinsel saldırı vakalarında adli makamlara yansıyan durumlar esas kabul edilir ve gerekli her türlü tedbir alınarak konu ivedilikle sonuçlandırılır. Bu süreçte gizlilik esasına göre hareket edilir.

    5- Şiddet mağduru çalışanın talep etmesi halinde; hukuki ve/veya psikolojik destek sağlanır.

    6- Belediye çalışanlarının istihdamında yüzde 50 cinsiyet kotasını hedefler.

    7- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ve Mücadele Günü etkinliklerine katılan kadın üyelere -işi aksatmamak kaydıyla- idari izin verilir.

  • ÖZEL BİREYLERDEN FARKLI RENKLER SERGİSİ

    ÖZEL BİREYLERDEN FARKLI RENKLER SERGİSİ

    Tepebaşı Belediyesi merkezlerinde çalışmalara katılan özel bireylerin elinden çıkan eserler, ‘Farklı Renkler’ isimli sergi ile beğeniye sunulacak.

    Tepebaşı Belediyesi bünyesinde çalışmalarına devam eden özel gereksinimli bireyler, özel karma sergi ile Eskişehirliler ile buluşacak.

    Belediye bünyesinde bulunan Engelli Sosyal Yaşam Merkezi, Gökkuşağı Kafe, Melih Savaş Yaşam Köyü Engelliler Montaj Atölyesi ve Melih Savaş Yaşam Köyü Engelliler Hobi Atölyesindeki özel bireylerin ellerinden çıkan çok sayıda eser, açılacak sergiyle beğeniye sunulacak. Atila Özer Karikatürlü Ev’de düzenlenecek serginin açılışı 4 Aralık Pazartesi günü saat 14.00’te gerçekleşecek.

    Tepebaşı Belediyesi yetkilileri de tüm Eskişehir halkını, sergiyi görmeye davet etti.

     

  • ÇUKUROVA BELEDİYE BAŞKANI SONER ÇETİN SAFALT DENETİMİ İÇİN GİTTİĞİ SALBAŞ’TA DAVUL-ZURNA İLE KARŞILANDI

    ÇUKUROVA BELEDİYE BAŞKANI SONER ÇETİN SAFALT DENETİMİ İÇİN GİTTİĞİ SALBAŞ’TA DAVUL-ZURNA İLE KARŞILANDI

    Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin, asfalt denetimi için gittiği Salbaş’ta davul-zurna ve kurbanlarla karşılandı. Vatandaşların büyük coşkuyla karşıladığı Başkan Soner Çetin, ilçenin birçok noktasında devam eden asfalt çalışmalarına iklim koşulları elverdiği sürece ara vermeden devam edeceklerini söyledi.

    Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin, Salbaş’ta mahalle muhtarı ve vatandaşlar tarafından davul-zurna, kurbanlar ve coşkuyla karşılandı.

    Çukurova Belediye Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri bir süre önce Salbaş’ta asfalt çalışmalarına başladı. Başkan Soner Çetin de çalışmaların son durumunu görmek ve bilgi almak için Salbaş’a gitti. Salbaş’ta büyük bir coşkuya tanık olan Başkan Soner Çetin’i Çukurovalı mahalle muhtarları ve vatandaşlar davul zurna ve kurbanlarla karşıladılar. Başkan Soner Çetin, kendisine gösterilen ilgi ve misafirperverlik için Salbaşlılara teşekkür etti.
    Asfalt çalışmalarını denetleyerek Fen İşleri Müdürlüğü yetkililerinden bilgi alan Başkan Soner Çetin, “Çukurova’nın birçok noktasında asfalt çalışmalarımız devam ediyor. Bu çalışmaların yoğun olarak sürdüğü bölgelerden biri de Salbaş. Bugün buraya çalışmaları yerinde görmek için gelmiştik. Muhtarlarımız ve hemşehrilerimiz bizi büyük bir coşkuyla karşıladılar. Hemşehrilerimizin bize gösterdiği güven ve yakınlık sorumluluğumuzu daha da artırıyor” dedi.

    Başkan Soner Çetin, bütün hizmetler gibi asfalt çalışmalarına da ara vermeden devam ettiklerini belirterek, “Mevsim koşulları elverdiği sürece asfalt çalışmalarını sürdüreceğiz. Çukurova’da asfaltsız yok bırakmayacağız” şeklinde konuştu.

  • KESK, 2 ARALIK’TA İSTANBUL VE DİYARBAKIR’DA MİTİNG YAPACAK… KESK MYK ÜYESİ ZEYNEP KORKMAZ: “İKTİDARIN KENDİ ELİYLE YARATTIĞI ENKAZIN TÜM FATURASINI HALKA YIKMAK İSTEDİĞİ BU BÜTÇEYİ KABUL ETMİYORUZ”

    KESK MYK üyesi ve Hukuk, TİS, Uluslararası İlişkiler Sekreteri Zeynep Korkmaz; 2 Aralık’ta İstanbul ve Diyarbakır’da “Emekten Yana, Demokratik Halk Bütçesi İstiyoruz” sloganı ile yapılacak miting öncesinde “KESK olarak iktidarın kendi eliyle yarattığı enkazın tüm faturasını emekçilere, halka yıkmak istediği bu bütçeyi kabul etmiyoruz” dedi.

    KESK MYK Üyesi Zeynep Korkmaz, bugün Edirne’de 2 Aralık Cumartesi günü İstanbul ve Diyarbakır’da ‘Emekten Yana, Demokratik Halk Bütçesi İstiyoruz’ mitingi yapacaklarını duyurdu. Mitinglere destek çağrısında bulunan Korkmaz, “KESK olarak iktidarın kendi eliyle yarattığı enkazın tüm faturasını emekçilere, halka yıkmak istediği bu bütçeyi kabul etmiyoruz” dedi.

    “YÜZBİNLERCE ÖĞRENCİNİN 1 ÖĞÜN ÜCRETSİZ YEMEĞİNİ BİLE KESTİLER”

    Korkmaz, şunları kaydetti:

    “Bu saldırı dalgası için seçimden hemen sonra düğmeye bastılar. Daha bir yıl önce edilen ‘bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece, faiz her geçen gün, her geçen hafta, her geçen ay inmeye devam edecek’ sözlerini seçimleri kazanır kazanmaz unuttular. Nas söylemini rafa kaldırdılar. KDV’yi ÖTV’yi, harçları, tüm kredilerin faiz oranlarını fahiş oranlarda arttırdılar. Motorlu Taşıtlar Vergisini (MTV) iki kez aldılar. Ardından 1 Trilyon 120 milyarlık ek bütçenin de tüm yükünü vergilerle yine bize yıktılar.  ‘Enflasyonu düşürmek için tüketimi kısmamız, tasarrufu arttırmamız şart’ dediler ama ne uçaklarından, makam arabalarından ne de lüks saray harcamalarından, üç dört yerden aldıkları maaşlarından vazgeçmediler. Ama okul öncesi eğitimdeki yüzbinlerce öğrencinin 1 öğün ücretsiz yemeğini bile kestiler.

    “MİTİNGLERİMİZDE OMUZA OMUZA VERELİM”

    Son seçimden hemen sonra okul öncesi eğitimdeki bir buçuk milyon öğrencinin 1 öğün ücretsiz yemeğini bile kesenlerin yerel seçimlerden sonra ne yapacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek var mı? KESK olarak iktidarın kendi eliyle yarattığı enkazın tüm faturasını emekçilere, halka yıkmak istediği bu bütçeyi kabul etmiyoruz. Halktan, emekten yana bir bütçe için öncelikle bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Diyoruz ki, yüzde 1’in çıkarı için yüzde 99’u yok sayan adaletsizliğe, haksızlığa karşı çaresiz değiliz. Gelin 2 Aralık Cumartesi günü İstanbul ve Diyarbakır’da hayata mitinglerde emeğimize, ekmeğimize, geleceğimize, bütçe hakkımıza birlikte sahip çıkalım. Yoksulluk, işsizlik ve yağma düzenin çarkları arasında öğütülmeye karşı ‘Emekten Yana, Demokratik Halk Bütçesi İstiyoruz’ mitinglerimizde omuza omuza verelim.”

     

  • MERSİN’DE KADINLAR SESLERİNİ BÜYÜKŞEHİR’LE DUYURDU

    MERSİN’DE KADINLAR SESLERİNİ BÜYÜKŞEHİR’LE DUYURDU

     

    Mersin Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Dairesi Başkanlığı, ‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ kapsamında ilçe belediyeleri, Mersin Barosu, üretici kadınlar ve kentteki kadın dernekleriyle birlikte Yoğurt Pazarı’nda farkındalık etkinliği düzenledi.

    Bilgilendirme ve birlik olma amacıyla açılan stantlarda, kadınlara şiddetten korunmak için neler yapabilecekleri, kimlerden destek alabilecekleri ve psikolojik olarak bu durumla nasıl başa çıkabilecekleri anlatılırken, üretici kadınların el emeği ürünleri de sergilendi.

    Kadının toplumdaki konumunun güçlendirilmesi, emeğinin değerlendirilmesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi, kadınların bedensel, ruhsal ve sosyal yönden sağlıklı yaşamalarına katkı sağlamak amacıyla projeler üretmeye devam eden Büyükşehir; sığınma evi, danışmanlık, rehberlik hizmeti ve eğitici programları hız kesmeden sürdürüyor.

    SAHİL: “KADINLARIN SESİNİ DUYURMAK İÇİN FARKINDALIK OLUŞTURDUK”

    Etkinliği, kadın çalışmalarıyla ilgilenen paydaşların katılımıyla gerçekleştirdiklerini dile getiren Kadın ve Aile Hizmetleri Dairesi Başkanlığı’na bağlı Kadın Şube Müdürü Edibe Sahil; kadınlara bilgilendirme broşürünün yanı sıra eğitim materyalleri de dağıttıklarını kaydetti. Kadınlarla birebir konuşma fırsatı bulduklarını da belirten Sahil, hem daha fazla kadına ulaşmak, hem de kadınların sesini duyurmak için farkındalık oluşturduklarını aktardı. Etkinlikte, üretici kadın stantları yer aldı.

    Büyükşehir Belediyesi’nin kadınlarla ilgili uygulamalarına da değinen Sahil, “Hem Otogar’da, hem de çarşı merkezde kadın danışma merkezimiz var. Şiddetin herhangi türüne maruz kalan kadınlar, bu konuda bize gelebilirler. Ayrıca bir de kadın sığınma evimiz var. Kalacak yeri olmayan kadınlar, bu sığınma evlerinde belli bir süre kalabiliyor ve biz bu süreçte kendisine eğitim, sağlık, sosyal yardım ve hukuki yönlendirmeler konusunda destekte bulunuyoruz” dedi.

    BÜYÜKŞEHİR TARAFINDAN KADINLARA PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK HİZMETİ DE VERİLİYOR

    Büyükşehir’in yıl boyunca kadının her konuda yanında olduğunu söyleyen Kadın ve Aile Hizmetleri Dairesi’nde görevli Psikolog Nazlı Cemre Dursun, kadınlara gönülden destek olduklarının altını çizdi. Hem psikolojik, hem de sosyal anlamda hizmetler verdiklerini belirten Dursun, hizmetlerin tanıtımı için 25 Kasım’ın önemli olduğunu vurgulayarak, her türlü şiddetin karşısında olduklarını söyledi.

    Kadın Danışma Merkezi’nin haftanın her günü faaliyette olduğunu belirten Kadın ve Aile Hizmetleri Dairesi’nde görevli Psikolog Deniz Liman Boğa ise “Bir kadın bir problemle ilgili bize her zaman ulaşabiliyor ve onu gerek belediyenin birimlerine, gerek dış birimlere yönlendirerek ihtiyaç duyduğu her konuda yardımcı olmaya çalışıyoruz. Kadını güçlendirmek için psikolojik danışmanlık hizmetleri de veriyoruz. Özellikle şiddete maruz kalan kadına ve maruz kalmasa bile gelmek isteyen her kadına kapımız açık. Bununla birlikte kadınlara sunduğumuz diğer sosyal hizmetlerimiz var. Üretici kadın stantlarımız ile kadını ekonomik olarak güçlendirmeye çalışıyoruz. Çünkü kadını ekonomik olarak güçlendirdiğimiz zaman, kadının şiddetten kaçma gücü daha fazla oluyor” diye konuştu.

    KADINLAR, CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİYLE MÜCADELE İÇİN BİR ARAYA GELDİLER

    Günebakan Kadın Derneği faaliyetlerini yürüten Zübeyde Akpınar da etkinliği hem kadın dernekleri, hem Büyükşehir Belediyesi, hem de üretici kadınlarla birlikte yürüttüklerini söyledi.  Türkiye’de kadına yönelik şiddetin her geçen gün artış gösterdiğini kaydeden Akpınar, “Bu elbette sadece bireysel bir sorun değil. Şiddetin temelinde yatan toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle de mücadele etmek gerekir. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliğini yakalamadan, şiddete karşı bir şey yapamayız. 25 Kasım bir fırsat. Toplumda eşitlik mücadelesini, kadına yönelik şiddeti önlemek ve farkındalık yaratmak için bunu bir fırsat olarak değerlendiriyoruz” dedi.

    Mersin Bisikletli Kadınlar Derneği üyelerinden Aysel Taşkan da şiddetin her türlüsüne karşı olduklarını göstermek adına etkinliğe katıldıklarını dile getirerek, “Ayrımcılığa ve kadına şiddete hayır diyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği adına, biz kadınların da erkeklerle her alanda eşit olması temennimiz. Daha barışçıl, daha eşitlikçi, daha adaletli bir yaşam istiyoruz” diye konuştu.

     

     

  • DÖRT KADIN ÖRGÜTÜNÜN, İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN FESHİNE KARŞI İPTAL BAŞVURUSU YARIN DANIŞTAY 10. DAİRE’DE İNCELENECEK

    DÖRT KADIN ÖRGÜTÜNÜN, İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN FESHİNE KARŞI İPTAL BAŞVURUSU YARIN DANIŞTAY 10. DAİRE’DE İNCELENECEK

    Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği, Kadın Dayanışma Vakfı, Kadının İnsan Hakları Derneği ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı Kararı ile çıkılmasına karşı Danıştay’a yaptığı iptal başvurusunun duruşması yarın yapılacak. Dört kadın örgütü, duruşma öncesinde; “Kadınlara yönelik ayrımcılığı körükleyerek erkeklere hizmet eden yasalara ve karar mekanizmalarına itiraz ediyoruz. Buradayız çünkü kadınların maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddetin en çok kendi hayatlarımızdan tanığıyız ve kadınlar lehine bu hukuk düzenini dönüştürmek için mücadeleye her yerde devam edeceğiz. Sizleri 28 Kasım günü saat 09.00’da yapacağımız basın açıklamasına davet ediyoruz” açıklamasını yaptı.

    Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği, Kadın Dayanışma Vakfı, Kadının İnsan Hakları Derneği ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın İstanbul Sözleşmesi’nin 20 Mart 2021’de Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedilmesine karşı Danıştay 10. Dairesi’ne açtığı kararın iptali başvurusunun duruşması yarın yapılacak. Konuya ilişkin 4 kadın örgütü bugün yazılı açıklama yaptı. Duruşma öncesi yapılacak basın açıklamasına destek çağrısı yapılan açıklamada şunlar kaydedildi:

    TÜRKİYE 20 MART 2021’DE, İLK İMZACISI VE TARAFI OLDUĞU İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN BİR GECE YARISI VE TEK ADAM KARARIYLA İMZA ÇEKTİ”

    “Türkiye 20 Mart 2021’de, ilk imzacısı ve tarafı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı ve tek adam kararıyla imza çekti. Kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadınlara yönelik erkek şiddetine karşı var olan en kapsamlı sözleşme olma özelliği taşıyor. Türkiye bu kararla yalnızca uluslararası bir sözleşmeden çekilmekle kalmadı aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımıyla şiddete karşı mücadele etmekten tamamen uzaklaştı. Sözleşmenin üstüne kurulduğu şiddeti önleme, kadınları şiddete karşı koruma, failleri cezalandırma ve kurumların şiddete karşı koordinasyon içinde çalışması ilkelerini reddetti.

    İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, YILLARDIR KADINA YÖNELİK ŞİDDET SON BULSUN DİYE ÇALIŞAN KADINLARIN BİLGİSİ İLE YAZILMIŞ BİR KILAVUZ METİN”

    Kadına yönelik erkek şiddeti ile yıllardır mücadele eden kadın örgütleri olarak elbette ki ilk günden bu yana sözleşmeden yanayız ve 6251 sayılı Kanun ve Anayasanın 90. maddesi gereğince Sözleşme’nin iç hukukun bir parçası haline geldiğini ve sözleşmeden çekilme kararının hukuksuz olduğunu vurguluyoruz. İstanbul Sözleşmesi, yıllardır kadına yönelik şiddet son bulsun diye çalışan, kadınların deneyimlerinden öğrenerek sistemi kadınlardan yana dönüştürmek için mücadele eden kadınların bilgisi ile yazılmış bir kılavuz metin. Bu nedenle bizler için bir uluslararası sözleşmesi olmanın çok ötesinde, şiddeti sonlandırmak için devletlerin yükümlülüklerini kadınların deneyimlerini esas alarak belirleyen bir metin.

    4 KADIN ÖRGÜTÜ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN İMZA ÇEKME KARARININ YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASI VE İPTALİ İÇİN DANIŞTAY’A BAŞVURDU

    Bu nedenle aralarında biz Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği, Kadın Dayanışma Vakfı, Kadının İnsan Hakları Derneği ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın bulunduğu onlarca kadın ve insan hakları örgütlerinin yanı sıra siyasi partiler ve barolar İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilmesindeki hukuksuzluğu Danıştay’a taşıdı. İptal kararının dayanağı olan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Anayasa’nın Cumhuriyetin nitelikleri (Madde 2), kanun önünde eşitlik (Madde 10), Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü (Madde 11), temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması (Madde 13), milletlerarası antlaşmaları uygun bulma (Madde 90) ve Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri (Madde 104) maddelerine aykırı olduğu için kararın yürütmesinin durdurulması ve iptali için başvurduk.

    BİR KISIM BAŞVURUYU DEĞERLENDİREN DANIŞTAY 10. DAİRESİ CUMHURBAŞKANI KARARININ İPTALİ İSTEMİNİ REDDETTİ

    Danıştay’daki onlarca başvurunun bir kısmı geçtiğimiz yıl görüşüldü ve kadınlar iptal istemlerine dair haklı beyanlarını Danıştay salonunda dile getirdiler. Fakat Danıştay 10. Dairesi, bu hukuksuzluğu sürdürmeye kadar vererek, kadınların taleplerini görmezden gelerek, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının iptal istemini 2’ye karşı 3 oyla reddetti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ise bu kararı oy çokluğu ile kabul ederek Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını onayladı. Bu kesinleşmeden aylar sonra, İstanbul Sözleşmesi’ne dair bir gece yarısı alınan hukuksuz karardan neredeyse 3 yıl sonra, şu ana kadar en az 268 kadının öldürüldüğü 2023 yılının 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nden 3 gün sonra bizlerin başvurusu değerlendirilecek.

    KADINLAR LEHİNE BU HUKUK DÜZENİNİ DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN MÜCADELEYE HER YERDE DEVAM EDECEĞİZ”

    Biz Danıştay’ın kararına rağmen buradayız, çünkü her gün maruz kaldığı şiddetten uzaklaşabilmek için destek arayan kadınlarla dayanışma kuruyoruz. Kadınların şiddetten uzaklaşmak için nasıl çaba harcamak zorunda kaldığını, devletin kadınları şiddetten koruma görevini yerine getiremediğini ve kadınlar için şiddetten uzakta hayat kurabilmenin imkansız hale getirildiğini görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmenin ardındaki toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtlığının nasıl her alana yayıldığını, kadın ve LGBTİ+ düşmanlığının nasıl kışkırtıldığını görüyoruz. İlk günden bu yana İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmenin kadına yönelik şiddetle mücadeleye siyasi iradi olmadığının açık göstergesi olduğunu dile getiriyoruz. Bu iddiamız ise devletin ‘şiddete sıfır toleransı’ olduğu iddiası ve kendi yasalarımız varken uluslararası sözleşmelere ihtiyaç duymadığımız gerekçesiyle yalanlanıyor. Fakat 6284 sayılı Kanun’a, Medeni Kanun’a, Anayasa’ya yöneltilmiş saldırılar bizlere haklı olduğumuzu bir kez daha gösteriyor. Kadınlara yönelik ayrımcılığı körükleyerek erkeklere hizmet eden yasalara ve karar mekanizmalarına itiraz ediyoruz. Buradayız çünkü kadınların maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddetin en çok kendi hayatlarımızdan tanığıyız ve kadınlar lehine bu hukuk düzenini dönüştürmek için mücadeleye her yerde devam edeceğiz. Sizleri 28 Kasım günü saat 09.00’da yapacağımız basın açıklamasına davet ediyoruz.”

     

  • HÜSEYİN BAŞ: “SİZİ FAKİRLEŞTİRMEK, SERVET TRANSFERİ YAPMAK İÇİN FAİZ DÜŞÜRDÜLER. BUGÜN SİZİ FAKİRLEŞTİRMEK, SERVET TRANSFERİ YAPMAK İÇİN FAİZ YÜKSELTİYORLAR. İKİSİ DE AYNI AMACA HİZMET EDİYOR”

    Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, “Bakın sizi bilinçli olarak fakirleştirmek istiyorlar. Dün bu ülkede faizler düştü. Faize bir de şuradan bakalım; faizler önce düştü sonra dolar aldı başını gitti. Bu bir politikaydı. Şimdi bu ülkede o düşen faizler yeniden yükseldi, dolar yine aldı başını gitti. Bu işte bir terslik var. Bunu niye yaptın? Faizi düşürürken de sizi fakirleştirmek için düşürdüler, servet transferi yapmak için fakirleştirdiler, faiz düşürdüler bugün faizi yükseltirken de sizi fakirleştirmek için, servet transferi yapmak için faiz yükseltiyorlar. İkisi de aynı amaca hizmet ediyor” dedi.

    BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, partisinin Antalya’da düzenlenen üye katılım programında konuştu. Programda; sanatçı Ahmet Selçuk İlkan’ın şiir dinletisi de yer aldı. Baş, şunları söyledi:

    “Seçimden önce Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Faizde nas vardır. Benden başka bir şey beklemeyin. Ben bunun dışında bir hareket yapmam’ dedi. Seçimden sonra ise döndü dolaştı yine faizi artırdı. Bakın beni rahatsız eden şeyi söyleyeyim size; ben bir hükümetin faiz indirmesini veya faiz yükseltmesini, ekonomide attığı adımları beğenebilirim, ya da beğenmeyebilirim, bu başka bir konu. Ama sen çıkıp aldığın bir kararı dine bağlayıp, bu konuyu ‘Dini hüküm var, bu yüzden bu kararı alıyorum’ diye anlatıp, sonra dönüp o kararın aksine adım attığında sen bu ülkede yaşayan bütün Müslümanlara, ‘İşinize geldiği zaman Müslüman gibi olun, işinize gelmediği zaman bütün hükümlerini terk edin’ demiş oluyorsun. Yani ‘dindar nesil yetiştireceğiz’ diye yola çıkan sen, dindar neslin ahlakını bozuyorsun. Dindar nesli dürüst olmayan, menfaatine göre iş yapan, dün başka bir şey bugün başka bir şey söyleyen adama çeviriyorsun.

    “BU YOLSUZLUKLAR, HAKSIZLIKLAR VE BU KADAR HIRSIZ ADAM NEREDEN ÇIKTI DİYE DÜŞÜNÜYORSUNUZ”

    Bir başka açıdan da bakarsak, sen bu ülkede dindar olmayan vatandaşa şunu söylüyorsun; ‘Ben öyle bir dine inanıyorum ki bu din tam bir menfaat dini…’ Bu cümlenin okuması budur. Sen, ‘Bu din işime gelince konuşulan, işime gelmediğinde rafa kaldırılan bir dindir’ muamelesi yapıyorsun. Neye? İnandığın dine. Dolayısıyla buradan insanlar, ‘Eğer bu din buysa ben bu dinde yokum’ sonucunu çıkarıyor. Diğeri de şunu çıkarıyor; ‘Ha din böyleymiş çünkü ulü’l emir böyle yaşıyor bu dini. O zaman ben de böyle yaşayabilirim’ diyor. Sonra, bu yolsuzluklar nereden çıktı, bu haksızlıklar nereden çıktı ve bu kadar hırsız adam nereden çıktı diye düşünüyorsunuz.

    “BİZİM İNSANIMIZDA İNANILMAZ BİR MATERYALİST BAKIŞ AÇISI GELİŞTİ”

    Bakınız son 10 yılda, belki 20 yılda ülkedeki en büyük en olumsuz değişimlerden biri nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Bunu ben gençlikte de görüyorum. Bizim insanımızda inanılmaz bir materyalist bakış açısı gelişti. Bunun sebebi nedir biliyor musunuz? Bunun sebebi yoksulluktur, bunun sebebi yokluktur. Sen insanı yokluğa mahkum ettiğin sürece insanlar materyalist, çıkarcı, pragmatist ve hatta oportünist bir hal alıyor.

    “FAİZİ DÜŞÜRÜRKEN DE SİZİ FAKİRLEŞTİRMEK İÇİN DÜŞÜRDÜLER, SERVET TRANSFERİ YAPMAK İÇİN FAKİRLEŞTİRDİLER, BUGÜN FAİZİ YÜKSELTİRKEN DE SİZİ FAKİRLEŞTİRMEK İÇİN, SERVET TRANSFERİ YAPMAK İÇİN FAİZ YÜKSELTİYORLAR”

    Bakın sizi bilinçli olarak fakirleştirmek istiyorlar. Dün bu ülkede faizler düştü. Faize bir de şuradan bakalım; faizler önce düştü sonra dolar aldı başını gitti. Bu bir politikaydı. Şimdi bu ülkede o düşen faizler yeniden yükseldi, dolar yine aldı başını gitti. Bu işte bir terslik var. Bunu niye yaptın? Hani ağa maraba hikâyesinde, ’Biz bu şeyi niye yaptık’ diyor ya… İşte buradaki cambaza bak oyunu bu. Faizi düşürürken de sizi fakirleştirmek için düşürdüler, servet transferi yapmak için fakirleştirdiler, faiz düşürdüler bugün faizi yükseltirken de sizi fakirleştirmek için, servet transferi yapmak için faiz yükseltiyorlar. İkisi de aynı amaca hizmet ediyor.

    “BU ÜLKEDE BİR KARA DELİK VAR. BU KARA DELİK İKTİDARDIR, BU KARA DELİĞİ KAPATMAYA MÜSAADE ETMEYEN DE BU ANA MUHALEFETTİR”

    Bir kumar masası düşünün; her zaman, ‘kumarda hep masa kazanır’ denir ya. Bunlar bir kumar masası kurmuş, hep masa kazanıyor.  Siyasette de aynı, ekonomide de aynı. Bunların kurduğu masa tabiri caizse kumar masasıdır, hep onlar kazanıyor. Faizi düşürüyorsun ben fakirleşiyorum, faizi yükseltiyorsun yine ben fakirleşiyorum. Niye bu böyle? Çünkü istiyorlar ki- bunu da açık açık söylüyorlar- yabancı yatırımcı gelsin. Yabancı yatırımcı senin kara kaşına, kara gözüne mi geliyor zannediyorsun. Niye gelsin istiyorlar? Siz, dünyanın en ucuz iş gücü olun istiyorlar. Siz, Avrupa’nın göbeğinde en iyi lojistik imkânlara sahip bir ülke olarak, üç tarafı denizlerle çevrili yarımadada 300 ila 500 dolar arası bir aylık gelir için çalışan milyonlar olun diye bunu yapıyorlar. Sabah 8’den akşam 6’ya kadar hepiniz çalışıyorsunuz. Haftada 6 gün hepiniz çalışıyorsunuz. Avrupa’da bu tempoda çalışan bir tane ülke vatandaşı yok, ama hepsi bizden zengin. Demek ki bizim çalışmakla ilgili bir sorunumuz yok. Bu ülkede üretim eksiği mi var, bizim üretmekle ilgili de bir eksiğimiz yok. Bu ülkede bir kara delik var. Bu kara delik iktidardır, bu kara deliği kapatmaya müsaade etmeyen de bu ana muhalefettir.”

     

  • TEDMEM RAPORU: TÜRKİYE’DEKİ 18-24 YAŞ ARALIĞINDAKİ GENÇLERİN YÜZDE 67,1’İ EĞİTİM ALMIYOR. 25-29 YAŞ ARASINDAKİ ÜNİVERSİTE MEZUNLARI İÇİNDE NE EĞİTİMDE NE DE İSTİHDAMDA OLANLARIN ORANI İSE YÜZDE 25.6

    TEDMEM RAPORU: TÜRKİYE’DEKİ 18-24 YAŞ ARALIĞINDAKİ GENÇLERİN YÜZDE 67,1’İ EĞİTİM ALMIYOR. 25-29 YAŞ ARASINDAKİ ÜNİVERSİTE MEZUNLARI İÇİNDE NE EĞİTİMDE NE DE İSTİHDAMDA OLANLARIN ORANI İSE YÜZDE 25.6

    Türk Eğitim Derneğinin Düşünce Kuruluşu olan TEDMEM’in, “Bir Bakışta Eğitim 2023: Türkiye Üzerine Değerlendirme ve Öneriler” raporuna göre; Türkiye’deki 25 ile 34 yaş aralığında olan her üç yetişkinden biri ortaöğretim mezunu dahi değil. Raporda “Türkiye’de 18-24 yaş arasında gençlerin yüzde 67.1’i eğitimde değildir. Bir önceki yıla kıyasla bu oran yaklaşık 7 yüzde puan artmıştır. Türkiye, Yeni Zelanda’dan sonra bu oranın en yüksek olduğu ikinci OECD ülkesidir. Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki eğitim dışındaki gençlerin yaklaşık yarısı istihdamdadır” denildi. Raporda, “Türkiye 25-29 yaş aralığındaki yükseköğretim mezunları içinde ne eğitimde ne istihdamda olanların oranının en yüksek olduğu ülkedir. OECD ülkeleri ortalamasında yüzde 9,9 olan bu oran Türkiye’de yüzde 25,6’dır” tespitine de yer verildi.

    TEDMEM, Türkiye’deki kişilerin eğitim süreçleri, eğitim sürecinin ardından iş gücüne katılım, öğrencilerin eğitime erişimine ve eğitime ayrılan finansal kaynaklara ilişkin rapor hazırladı. TEDMEM’in OECD ülkelerindeki rakamları baz alarak hazırladığı “Bir Bakışta Eğitim 2023: Türkiye Üzerine Değerlendirme ve Öneriler” raporunda şu bulgulara yer verildi:

    TÜRKİYE’DE 25-34 YAŞ ARALIĞINDAKİ HER ÜÇ YETİŞKİNDEN BİRİ ORTAÖĞRETİM MEZUNU DAHİ DEĞİL

    “Modern ekonomilerde iş gücüne katılım için en az ortaöğretim mezunu olmak neredeyse bir zorunluluk haline gelmiştir. Buna bağlı olarak da ortaöğretim mezunu dahi olmayan genç yetişkinlerin oranı neredeyse tüm ülkelerde her geçen yıl azalmaktadır. Ortaöğretim mezunu dahi olmayan genç kadınların oranındaki en büyük düşüş ise Türkiye’de gerçekleşmiştir; 2015 yılında yüzde 52,1 olan bu oran 2022 yılında yüzde 33,7’ye gerilemiştir. Ancak ülkemizde ortaöğretim mezunu dahi olmayan genç kadınların oranı hala oldukça yüksektir ve yüzde 12,0 olan OECD ülkeleri ortalamasının neredeyse üç katıdır.

    Benzer şekilde, 2022 yılı verilerine göre ülkemizde ortaöğretim mezunu dahi olmayan genç erkeklerin oranı yüzde 32,3 olup, bu oran yüzde 15,6 olan OECD ülkeleri ortalamasının üzerindedir. Bazı ülkelerde genç yetişkin nüfusun yüzde 90’ından fazlası en az ortaöğretim mezunuyken, ülkemizde hala 25-34 yaş aralığındaki her üç yetişkinden biri ortaöğretim mezunu dahi değildir.

    Bununla birlikte, Türkiye’de ortaöğretim veya ortaöğretim sonrası-yükseköğretim öncesi okullardan mezun genç yetişkinlerin oranı neredeyse sabit kalırken, yükseköğretim mezunlarının oranında ciddi bir artış olduğu görülmektedir. 2015 yılında yüzde 27,5 olan yükseköğretim mezunu genç yetişkinlerin oranı 2022 yılında yüzde 41,2’ye yükselmiştir.

    TÜRKİYE’DE 25-64 YAŞ ARALIĞINDAKİ HER ÜÇ YETİŞKİNDEN BİRİ İLKOKUL MEZUNU

    OECD ülkeleri ortalamasında ortaöğretim mezunu dahi olmayan yetişkinlerin oranı yüzde 19,8’dir. Türkiye için ise bu oran yüzde 53,3’tür. Türkiye OECD ülkeleri arasında Meksika ve Kosta Rika’dan sonra bu oranın en yüksek olduğu üçüncü ülkedir. Türkiye’de 25- 64 yaş aralığındaki her üç yetişkinden biri ilkokul mezunudur. Türkiye’de ortaöğretim mezunu yetişkinlerin oranı ise yüzde 21,7’dir ve Türkiye OECD ülkeleri arasında bu oranın en düşük olduğu ülkelerden biridir.”

    TÜRKİYE’DEKİ GENÇLERİN YÜZDE 67,1’İ EĞİTİMDE DEĞİL

    TEDMEM, OECD verilerinden yararlanarak yaptığı söz konusu araştırma raporunda Türkiye’de; 18 ile 24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 67,1’inin eğitimde olmadığını kaydederek şu bilgilere yer verdi:

    Türkiye dahil pek çok ülkede gençler 18 yaşında ortaöğretimi tamamlamış olmaktadır. Bu nedenle, özellikle 18-24 yaş arası genç nüfusa ilişkin istihdam ve eğitim verilerinin incelenmesi oldukça önemlidir. Türkiye’de 18-24 yaş arasında gençlerin yüzde 67.1’i eğitimde değildir. Bir önceki yıla kıyasla bu oran yaklaşık 7 yüzde puan artmıştır. Türkiye, Yeni Zelanda’dan sonra bu oranın en yüksek olduğu ikinci OECD ülkesidir. Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki eğitim dışındaki gençlerin yaklaşık yarısı (yüzde 67,1’in içindeki yüzde 33,6) istihdamdadır. OECD ülkeleri ortalaması için ise eğitimde olmayan gençlerin oranı yüzde 45,8’dir.

    Ne eğitimde ne istihdamda ifadesi eğitimde olmayan ve -iş arayışı olup olmamasına bakılmaksızın- çalışmayan bireyleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Buna göre, Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 9,4’ü işsiz ve yüzde 24,1’i iş gücüne dahil olmayanlar (inaktif) olmak üzere toplam yüzde 33,5’i ne eğitimde ne istihdamdadır. Geçtiğimiz yıla kıyasla bu oran yaklaşık yüzde 1,3 puan artış göstermiştir. OECD ülkeleri ortalaması için ise bu oran yüzde 14,7’dir. Türkiye OECD ülkeleri arasında ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranının en yüksek olduğu OECD ülkesidir.

    Bununla birlikte Türkiye’de 18- 24 yaş aralığında ne eğitimde ne istihdamda olan kadınların oranı yüzde 44,9 iken erkeklerin oranı yüzde 22,7’dir. OECD ortalamasında ise ne eğitimde ne istihdamda olan aynı yaş grubundaki kadınların oranı yüzde15,5, erkeklerin oranı ise yüzde 14’tür.

    TÜRKİYE’DE YÜKSEKÖĞRETİM MEZUNLARININ YÜZDE 25,6’SI NE EĞİTİMDE NE İSTİHDAMDA

    İstihdamda olmayan ve herhangi bir sebeple iş aramayan kişiler iş gücüne dahil olmayan (inaktif) kişiler olarak ifade edilir. Türkiye’de 25- 34 yaş aralığındaki genç yetişkinlerin iş gücüne dahil olmama oranları da OECD ülkeleri ortalamasının üzerindedir. Ortaöğretim veya ortaöğretim sonrası-yükseköğretim öncesi okullardan mezun genç yetişkinlerin iş gücüne katılmama oranı Türkiye’de yüzde 26,6, OECD ülkeleri ortalamasında ise yüzde 15,9’dur. Yükseköğretim mezunlarının iş gücüne dahil olmama oranı ise Türkiye’de yüzde 17,2 iken OECD ülkeleri ortalamasında yüzde 9,5’tir.

    Türkiye 25-29 yaş aralığındaki yükseköğretim mezunları içinde ne eğitimde ne istihdamda olanların oranının en yüksek olduğu ülkedir. OECD ülkeleri ortalamasında yüzde 9,9 olan bu oran Türkiye’de yüzde 25,6’dır.

    TÜRKİYE’DE ORTAÖĞRETİM MEZUNU DAHİ OLMAYAN YETİŞKİNLER ARASINDA İSTİHDAMDA OLANLARIN ORANI YÜZDE 52’DİR

    Eğitim düzeyi ve istihdam oranları arasındaki pozitif ilişki hem Türkiye hem de OECD ülkeleri verileriyle ortaya koyulmuştur. 25-64 yaş aralığındaki nüfus için belirli bir eğitim düzeyindeki bireyler içinde istihdamda olanların oranı incelendiğinde, eğitim düzeyi arttıkça istihdam edilen bireylerin oranının da arttığı görülmektedir.

    Türkiye’de ortaöğretim mezunu dahi olmayan yetişkinler arasında istihdamda olanların oranı yüzde 52 iken, bu oran ortaöğretim mezunları için yüzde 62,5, yükseköğretim mezunları için ise yüzde 73,5’tir. OECD ülkeleri ortalamasında ise istihdam oranları ortaöğretim mezunu dahi olmayan yetişkinler için yüzde 59,4, ortaöğretim veya ortaöğretim sonrası-yükseköğretim öncesi okul mezunları için yüzde 76,8, yükseköğretim mezunları için ise yüzde 86,4’tür

    Eğitim düzeyi ve istihdam arasındaki pozitif ilişki ne yazık ki Türkiye’deki işsizlik verilerine yansımamaktadır. Türkiye’de 25-34 yaş aralığında ortaöğretim mezunu dahi olmayanlar, ortaöğretim mezunları ve yükseköğretim mezunları arasında işsizlik oranları açısından önemli bir fark bulunmamaktadır. Yükseköğretim mezunları için yüzde 12,7 olan işsizlik oranı, ortaöğretim mezunları için yüzde 12,1, ortaöğretim mezunu dahi olmayanlar için ise yüzde 12,8’dir. Ortaöğretim ve üzeri eğitim düzeyleri için Türkiye’deki işsizlik oranları OECD ülkeleri ortalamasına kıyasla daha yüksektir.”

    TÜRKİYE’DE YÜKSEKÖĞRETİM MEZUNU BİR YETİŞKİN ORTAÖĞRETİM MEZUNU BİR YETİŞKİNE KIYASLA YÜZDE 53 DAHA FAZLA AYLIK KAZANÇ ELDE EDİYOR

    TEDMEM; kişilerin eğitim düzeylerinin gelir durumuna etkisine ilişkin de raporunda şu verilere yer verdi:

    “Eğitim düzeyinin artması istihdam edilebilirliği ve gelir durumunu olumlu etkilemektedir. 25- 64 yaş aralığındaki yetişkinlerin aylık kazancı eğitim durumuna göre kıyaslandığında, Türkiye’de yükseköğretim mezunu bir yetişkin ortaöğretim mezunu bir yetişkine kıyasla yüzde 53 daha fazla aylık kazanç elde etmektedir. 25- 64 yaş aralığındaki ortaöğretim mezunu yetişkinlerin aylık kazancı ortaöğretim mezunu dahi olmayan yetişkinlerle kıyaslandığında ise, Türkiye’de ortaöğretim mezunu yetişkinlerin ortaöğretim mezunu dahi olmayan yetişkinlerin yaklaşık iki katı kadar kazanç elde ettiği görülmektedir.

    Türkiye’de 25- 64 yaş aralığındaki yetişkinlerin arasında ortaöğretim mezunu dahi olmayan kadınlar aynı eğitim düzeyindeki erkeklerin yüzde 74,3’ü, ortaöğretim mezunu kadınlar aynı eğitim düzeyindeki erkeklerin yüzde 79,2’si, yükseköğretim mezunu kadınlar ise aynı eğitim düzeyindeki erkeklerin yüzde 80,5’i kadar kazanç elde etmektedir. OECD ülkeleri ortalamasında ise aynı eğitim düzeyindeki kadınlar ve erkeklerin kazançları kıyaslandığında ortaöğretim mezunu dahi olmayan kadınların erkeklerin yüzde 79,5’i, ortaöğretim veya ortaöğretim sonrası-yükseköğretim öncesi okullardan mezun kadınların erkeklerin yüzde 79,7’si, yükseköğretim mezunu kadınların ise erkeklerin yüzde 77,3’ü kadar kazanç elde ettiği görülmektedir.”

    15-19 YAŞ ARALIĞINDAKİ OKULLAŞMA ORANI TÜRKİYE İÇİN YÜZDE 70,5’TİR

    Raporda Türkiye’deki okullaşma oranına ilişkin ise şu bilgiler verildi:

    “Yaş gruplarına göre okullaşma oranları incelendiğinde, Türkiye’de 6- 14 yaş arasındaki okullaşma oranının yüzde 100 olduğu görülmektedir. İlkokul ve ortaokul dönemlerine denk gelen bu yıllarda Türkiye’de tam okullaşma sağlanmıştır. Ancak ortaöğretim dönemini içine alan 15- 19 yaş aralığındaki okullaşma oranı Türkiye için yüzde 70,5’tir ve yüzde 83,9 olan OECD ülkeleri ortalamasının oldukça gerisindedir. Bu yaş grubunda Meksika, Kolombiya, Kosta Rika ve İsrail’den sonra, Türkiye bu oranın en düşük olduğu beşinci OECD ülkesi konumundadır.

    15- 19 ve 20- 24 yaş grupları için eğitim düzeylerine göre okullaşma oranları detaylı incelendiğinde, Türkiye’deki 15- 19 yaş grubundaki gençlerin büyük çoğunluğunun ortaöğretim düzeyinde olduğu, bu yaş grubundaki gençlerin yüzde 33,5’inin genel ortaöğretime, yüzde 25,2’sinin ise mesleki ortaöğretime devam ettiği görülmektedir.

    Hem Türkiye’de hem de OECD ülkelerinde 20- 24 yaş aralığında olup eğitime devam eden gençlerin büyük çoğunluğu lisans ve üzeri eğitim düzeyindedir. Türkiye’de bu yaş grubundaki gençlerin yüzde 15,7’si ön lisans, yüzde 28,7’si ise lisans ve üzeri eğitim düzeyindedir. Bununla birlikte, bu yaş grubundaki gençlerin yüzde 4,3’ü genel ortaöğretim, yüzde 1,3’ü mesleki ortaöğretim olmak üzere toplam yüzde 5,6’sı ortaöğretime devam etmektedir”

    TÜRKİYE, ÖĞRENCİ BAŞINA YAPILAN EĞİTİM KURUMLARI HARCAMASININ EN DÜŞÜK OLDUĞU ÜÇÜNCÜ OECD ÜLKESİ

    Öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcaması, milli servetten eğitim kurumlarına ayrılan pay ve eğitim kurumlarına yapılan toplam harcamalarda kamu ve özel harcamaların payı göstergelerine ilişkin ise raporda şu bulgulara yer verildi:

    “2020 yılı verilerine göre, tüm eğitim kademeleri birlikte ele alındığında, öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcaması Türkiye’de 5.352 dolar, OECD ülkeleri ortalamasında ise 12.647 dolardır. Buna göre, OECD ülkeleri ortalamasında tüm kademelerde öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcaması neredeyse Türkiye’nin iki katı kadardır. Türkiye bu harcama miktarı ile Meksika ve Kolombiya’dan sonra öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcamasının en düşük olduğu üçüncü OECD ülkesidir.

    OECD ülkeleri ortalamasında öğrenci başına yapılan harcamanın en yüksek olduğu kademe yükseköğretimdir. Türkiye’de yükseköğretim kademesinde öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcaması Ar-Ge faaliyetleri dahil olmak üzere 9.288 dolardır. Her ne kadar bu harcama miktarı diğer kademelere kıyasla oldukça yüksek olsa da 18.105 dolar olan OECD ülkeleri ortalamasının neredeyse yarısına karşılık gelmektedir.

    Türkiye’de eğitim kurumlarına GSYH’den ayrılan pay farklı eğitim kademeleri için ayrı ayrı incelendiğinde; Türkiye’de ilkokul kademesi için yapılan harcamaların GSYH’ye oranının OECD ülkeleri ortalamasına kıyasla oldukça düşük olduğu görülmektedir. Benzer şekilde, okul öncesi kademesinde de Türkiye’de yapılan eğitim harcamalarının GSYH’ye oranı yüzde 0,3’tür ve yüzde 0,7 olan OECD ülkeleri ortalamasından düşüktür.

    Tüm eğitim kademeleri birlikte ele alındığında, öğrenci başına yapılan harcamaların kişi başına düşen GSYH’ye oranı Türkiye’de yüzde 19,1 iken, OECD ülkeleri ortalamasında yüzde 27,2’dir. Türkiye, İrlanda (yüzde 13) ve Meksika’dan (yüzde 17,5) sonra bu oranın en düşük olduğu üçüncü OECD ülkesidir.

    Türkiye’de öğrenci başına yapılan harcamaların kişi başına düşen GSYH’ye oranının en düşük olduğu kademe yüzde 14,4 ile ortaokul, en yüksek olduğu kademe ise yüzde 33,2 ile yükseköğretimdir. Bununla birlikte Türkiye, öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcamasının kişi başına düşen GSYH’ye oranı açısından her eğitim kademesinde OECD ortalamasının gerisinde kalmaktadır.

    OECD ülkeleri genelinde eğitim kurumlarına yapılan harcamaların ana kaynağı kamu harcamalarıdır. Bununla birlikte, özel harcamalar ve uluslararası harcamalar da eğitim kurumları harcaması için kaynak oluşturmaktadır. Türkiye’de özel harcamaların GSYH’ye oranı yükseköğretim öncesi kademeler için yüzde 0.8’dir ve yüzde 0,3 olan OECD ülkeleri ortalamasından yüksektir. Yükseköğretim kademesinde ise özel harcamaların GSYH’ye oranı Türkiye ve OECD ülkeleri ortalaması için birbirine oldukça yakındır.”