Blog

  • CHP ORDU MİLLETVEKİLİ TORUN: “BOĞAZLIYAN BELEDİYESİ, DEPREM BÖLGESİNE GÖNDERİLMEK ÜZERE TOPLANAN TEMEL İHTİYAÇ MALZEMELERİNİ MARKETLERE ÜCRETSİZ VEREREK SEÇİM ZAMANI GELDİĞİNDE BU MARKETLERİN SEÇMENE YARDIM DAĞITMASINI İSTİY

    CHP ORDU MİLLETVEKİLİ TORUN: “BOĞAZLIYAN BELEDİYESİ, DEPREM BÖLGESİNE GÖNDERİLMEK ÜZERE TOPLANAN TEMEL İHTİYAÇ MALZEMELERİNİ MARKETLERE ÜCRETSİZ VEREREK SEÇİM ZAMANI GELDİĞİNDE BU MARKETLERİN SEÇMENE YARDIM DAĞITMASINI İSTİY

    CHP Ordu Milletvekili Seyit Torun, “Boğazlıyan Belediyesi, deprem bölgesine gönderilmek üzere Boğazlıyan sakinlerinden toplanan, temel ihtiyaç malzemelerini marketlere ücretsiz vererek seçim zamanı geldiğinde bu marketlerin seçmene yardım dağıtmasını istiyor. Belediye deprem yardımlarını, seçim rüşvetine çevirmeye çalışıyor. Duyarlı yurttaşlarımızın şikayetleri ve sosyal medya paylaşımları sayesinde ortaya çıkan bu rezilliğe ilişkin soruşturma devam ediyor. AKP’li Boğazlıyan Belediyesi’nde yaşananlar, AKP anlayışının, AKP vicdansızlığının, AKP belediyeciliğinin kısa bir özetinden ibarettir” açıklamasını yaptı.

    CHP Ordu Milletvekili Seyit Torun, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Yozgat’ta AKP’li Boğazlıyan Belediyesi’nde, Belediye Başkanı’nın da ismin geçtiği ve “depremzedeler için toplanan temel ihtiyaç malzemelerinin seçim rüşvetine çevrilmesi” iddialarına ilişkin açıklama yaptı. Torun, şöyle konuştu:

    “6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında ortaya çıkan insanlık dramına hepimiz şahit olduk. Vergilerle, baskıcı uygulamalarla, ayrımcılıkla, torpille yurttaşını ezen, sömüren hükümetin böylesine acil durumda nasıl aciz kaldığını bir kez daha gördük. Enkaz altında hayatını kaybeden insanların seslerini hepimiz duyduk. Depremzede yurttaşlarımız, hayatla ölüm arasındaki ince çizgide yaşam mücadelesi verirken bölgeye yardım etmeye çalışan muhalefet belediyelerini engelleyen, kavga eden bir yönetim anlayışını gördük maalesef. Bu anlayış, 21 yıllık AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan, afet ortamında dahi vazgeçmediği çatışma anlayışının ta kendisidir. Ama orada bu ülkenin, bu devletin ve bu Meclis’in asıl sahipleri duruma el koydu. Halkımızın her bir bireyi, bütün yurttaşlarımız varıyla yoğuyla depremzedelere sahip çıktı, ekmeğini böldü, her türlü yardımı yaptı.

    “DEPREMZEDELER İÇİN BELEDİYE BÜNYESİNDE TOPLANAN AYNİ YARDIMLAR, BOĞAZLIYAN’DAKİ MARKETLERE SATILMIŞ”

    Depremin üzerinden dokuz ay geçti. Depremzedelerin temel ihtiyaçları maalesef hala sağlanamadı. 300 gün sonra enkaz altından hala cenazeler çıkıyor. Yaklaşık 10 gün önce de Yozgat’ın Boğazlıyan Beldesi’nde ortaya çıkan skandal maalesef artık bizleri şaşırtmıyor. Bilindiği üzere Boğazlıyan Başkanı AKP’li Gökhan Coşar, 6 Şubat depremi sonrasında depremzedeler için belediye bünyesinde toplanan ayni yardımlar, Boğazlıyan’daki marketlere satılmış. Olayın tanıklarının savcılık ifadeleri ise kan dondurucu. 

    “BELEDİYE BAŞKANI GÖKHAN COŞAR’I ARAYARAK İZİN İSTEMİŞLER”

    Toplanan gıda ürünlerini belediye, ağustos ayında ücretsiz olarak esnafa dağıtıyor. Şöyle bir teklifte bulunuyor: Biz şimdi bu mallar için bir ücret almayalım. Seçim zamanı ihtiyaç sahiplerine vereceğimiz karşılığı insanlara bedelsiz mal verin. Depremzedeler için toplanan yardım malzemelerinin üzerine üşüşen yağmacılar, anlaşmazlığa düştükleri konularda doğrudan Belediye Başkanı Gökhan Coşar’ı arayarak izin istemişler. Bir değişle olup bitenlerden Belediye Başkanı’nın haberinin olmamasının ihtimali ve olasılığı kesinlikle yok.

    Yardım mallarını bedava alarak seçim zamanı belediye yardım etme sözü veren esnafın savcılık ifadeleri de olan bitenleri açıkça ifade ediyor. Deprem yardımlarını esnafa pazarlayan belediye çalışanı ile market sahibi arasında geçen konuşmayı, Boğazlıyan Cumhuriyet Savcılığı’na verilen ifadeden aktarmak istiyorum: ‘ Bir belediye çalışanı gelerek deprem zamanı, depremzedelere gönderilmek üzere çok fazla yardım topladıklarını, halen depolarında gıda malzemelerinin bulunduğunu, deprem bölgesine 21 tır gıda malzemesi gönderdiklerini, bölgedeki kurumların kendilerine artık malzeme göndermeyin dediğini ve malzemelerin ellerinde kaldığını söylüyor. Devamında da biz bu malzemeler sana verelim. Vermiş olduğumuz ürünler karşılığında bir fiyat belirleyelim. Sonra zamanı geldiğinde Boğazlıyan’da yaşayan ihtiyaç sahiplerine belirlediğimiz fiyat kadar malı senden alıp ihtiyaç sahiplerine dağıtalım.’ Sonra bu teklifi kabul eden esnaf, malzemeler bozulup israf olmasın diye teklifi kabul ettim diyor ama bozulmasından endişe edilen ürünler şöyle: Bebek maması, yağ, makarna ve salça. Saydığımız ürünler, konserve ve kuru gıda öyle kısa zaman zarfında bozulacak ürünler değil.

    Şimdi vereceğim detayları açıklamak gerçekten zor: Çünkü, deprem bölgesinde insanlarımız olumsuz hava şartlarıyla, açlıkla mücadele ederken belediye deposundan sözünü ettiğim markete tam üç seferde bebek mamaları sevk edilmiş. Yine market sahibinin ifadesini doğrudan aktaracağım: ‘Bu malzemelerden en fazla satılanı, bebek maması oldu. Çünkü, piyasa fiyatının çok daha altında satmıştık. O zamanlar piyasada 169 lira olan mamaların sağlam paketlerini 129 liraya, hasarlılarını 90 liraya, 100 liraya sattık. Belediye temsilcisi ile toplam 40 bin lira skalasında bebek mamalarını 70 liradan hesap etmiştik. Ucuza sattığımız için bebek mamaları çabuk bitti. İlk partiden 10 gün sonra irtibat kurduğum şahsı arayarak bebek mamasının kalıp kalmadığını sordum. O da bana kaldığını söyledi. Bunun üzerine belediyenin aracı ile bana bir parti daha bebek maması gönderdiler. İkinci partiden 10 gün sonra da yine bebek maması geldi. İkinci ve üçüncü seferlerde de bebek mamaları üzerinde sağlı sollu belediye amblemleri bulunan beyaz renkli bir ticari araç ile getirdiler.’ Bunu market sahibi ifade ediyor. Kanımız donuyor arkadaşlar.

    “BAŞKANIM MALLARI YIĞDIK. 26 BİN LİRA BEDEL BELİRLEDİK. BU BEDELİ UYGUN GÖRÜYORSANIZ SATIŞA BAŞLAYALIM”

    Belediyenin deprem yardımları üzerinden yürüttüğü ticareti, tüm çıplaklığıyla anlatan esnaf, sadece Belediye Başkanı’yla telefonda görüşmemiş, WhatsApp uygulaması üzerinden mesaj atarak şöyle ifade etmiş:

    ‘Başkanım malları yığdık. 26 bin lira bedel belirledik. Bu bedeli uygun görüyorsanız satışa başlayalım’ diye Belediye Başkanı’ndan izin istiyor. Mesaja Başkan cevap vermiyor. Esnaf da cevap gelmiyorsa bir sakıncası yoktur diye satışa başlıyor. İlk etapta 26 bin lira olan fiyat, ikinci ve üçüncü partiler ile 40 bin liraya çıkıyor.

    “BELEDİYE ÇALIŞANI DÜKKANINA GELEREK AFAD’A 7 BİN LİRA PARA GÖNDERMESİNİ İSTİYOR”

    Henüz karanlıkta olan bir olay var. Bu esnaf, savcılığa ifade vermeden bir hafta önce bir belediye çalışanı dükkanına gelerek AFAD’a 7 bin lira para göndermesini istiyor. Bu kişinin önceden belediyeden dükkâna mal getirmiş birisi olduğunu söyleyen esnaf bu parayı yatırmadıklarını ifade ediyor. Soruşturmanın ileriki aşamalarında bu konunun da aydınlatılacağını ümit ediyorum. Konunun takipçisiyiz. 

    “YAŞANANLAR, AKP ANLAYIŞININ, AKP VİCDANSIZLIĞININ, AKP BELEDİYECİLİĞİNİN KISA BİR ÖZETİNDEN İBARETTİR”

    Özetlemek gerekirse, Boğazlıyan Belediyesi, deprem bölgesine gönderilmek üzere Boğazlıyan sakinlerinden toplanan temel ihtiyaç malzemelerini marketlere ücretsiz vererek seçim zamanı geldiğinde bu marketlerin seçmene yardım dağıtmasını istiyor. Belediye deprem yardımlarını, seçim rüşvetine çevirmeye çalışıyor. Duyarlı yurttaşlarımızın şikayetleri ve sosyal medya paylaşımları sayesinde ortaya çıkan bu rezilliğe ilişkin soruşturma devam ediyor. AKP’li Boğazlıyan Belediyesi’nde yaşananlar, AKP anlayışının, AKP vicdansızlığının, AKP belediyeciliğinin kısa bir özetinden ibarettir.”

  • ANKARA’DA AVUKATLAR TAHİR ELÇİ’Yİ ANDI: “MAHKEME, BİR YARGILAMA FAALİYETİ YÜRÜTME AMACI İLE HAREKET ETMEMEKTE OLDUĞUNU SİYASİ ATMOSFERİN ETKİSİYLE AHMET DAVUTOĞLU’NUN DİNLENİLMESİNDEN VAZGEÇEREK GÖSTERMİŞTİR”

    Ankara’da avukatlar, 8 yıl önce Diyarbakır’da Dört Ayaklı Minare önünde katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yi ölüm yıl dönümünde Ankara Adliyesi önünde andı. Avukatlar adına açıklama yapan Arzu Kurt, “Açılan dava dosyasında başlayan yargılamada mahkeme, bir yargılama faaliyeti yürütme amacı ile hareket etmemekte olduğunu katılan tarafın maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla talep ettiği tüm talepleri reddederek ve siyasi atmosferin etkisiyle Ahmet Davutoğlu’nun dinlenilmesinden vazgeçerek göstermiştir. Onlarca kişinin gözü ve kameraların önünde yaşanan cinayette, Elçi’yi vuran kişi ve vurulduğu anı gösteren herhangi bir görüntü kaydı bulunamamış ya da bulunmak istenmemiştir. Tüm kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden bu olayın ilk anından itibaren ilgili makamların görevlerini yerine getirmekten imtina ettiği, Elçi’nin failinin bulunamamasında sorumluluklarının bulunduğu açıktır” dedi.

    Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015’te basın açıklaması yaparken silahlı saldırı sonucu öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin ölüm yıl dönümünde, meslektaşı avukatlar Ankara Adliyesi önünde bir araya geldi. Avukatlar adliye önünde Tahir Elçi’nin fotoğrafının bulunduğu ve Türkçe ile Kürtçe yazılmış “Seni Unutmayacağız” yazılı pankart açtı ve açıklama yaptı.

    Avukatlar adına açıklamayı okuyan avukat Arzu Kurt, dönemin Başbakanı, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun suikast dosyası kapsamında dinlenilmediğine vurgu yaptı.

    Kurt açıklamada şunları dile getirdi:

    GEÇEN 8 YIL TAHİR ELÇİ’NİN DİLE GETİRDİĞİ HUKUKSUZLUKLARIN BOYUTUNU, DEMOKRASİ VE MÜZAKERE ÇAĞRILARININ GEREKLİLİĞİNİ ORTAYA KOYMUŞTUR”

    “Bütün bir ömrünü insan hakları ve barış mücadelesine vakfetmiş, Diyarbakır Barosu başkanıyken göz göre göre gelen bir siyasi cinayette yitirdiğimiz Tahir Elçi’nin katledilmesinin üzerinden sekiz yıl geçti. Tahir Elçi’yi ve arkadaşlarını Dört Ayaklı Minare’de açıklama yapmaya götüren süreç; temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, insan hakları ihlallerinin had safhaya ulaştığı, evrensel ilkelerin yok sayıldığı bir süreçtir. Aradan geçen 8 yıl, Tahir Elçi’nin dile getirdiği hukuksuzlukların boyutunu, demokrasi ve müzakere çağrılarının gerekliliğini ortaya koymuştur.

    AHMET DAVUTOĞLU’NUN DİNLENİLMESİNDEN VAZGEÇEREK GÖSTERMİŞTİR”

    Tahir Elçi’nin katledilmesiyle ilgili yürütülen soruşturma dosyasının geldiği aşama bile katliamın faillerine işaret etmeye yeterdir. Tahir Elçi’nin ölümünün üzerinden geçen 8 yılda, dosyasında herhangi bir gelişme olmamış, faillerin bulunmasına yönelik de etkili bir soruşturma yürütülmemiştir. Zira açılan dava dosyasında başlayan yargılamada mahkeme, bir yargılama faaliyeti yürütme amacı ile hareket etmemekte olduğunu katılan tarafın maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla talep ettiği tüm talepleri reddederek ve siyasi atmosferin etkisiyle Ahmet Davutoğlu’nun dinlenilmesinden vazgeçerek de göstermiştir.

    “İLGİLİ MAKAMLARIN GÖREVLERİNİ YERİNE GETİRMEKTEN İMTİNA ETTİĞİ, ELÇİ’NİN FAİLİNİN BULUNAMAMASINDA SORUMLULUKLARININ BULUNDUĞU AÇIKTIR”

    Onlarca kişinin gözü ve kameraların önünde yaşanan cinayette, Elçi’yi vuran kişi ve vurulduğu anı gösteren herhangi bir görüntü kaydı bulunamamış ya da bulunmak istenmemiştir. Tüm kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden bu olayın ilk anından itibaren ilgili makamların görevlerini yerine getirmekten imtina ettiği, Elçi’nin failinin bulunamamasında sorumluluklarının bulunduğu açıktır.

    “REJİM, AVUKATLARA VE AVUKATLIK MESLEĞİNE DÖNÜK; SIYASAL, EKONOMİK TÜM İDEOLOJİK SALDIRILARINI HAYATA GEÇİRDİ”

    Geride kalan sekiz yıl içerisinde, meslektaşımızın bugün aramızda olmayışının siyasal sorumluları; savaş politikasında derinleşirken, hukuku ve tüm yargı mekanizmalarını tekçi yönetim anlayışının en temel enstrümanı olarak belirlediler. Rejim, avukatlara ve avukatlık mesleğine dönük; siyasal, ekonomik tüm ideolojik saldırılarını hayata geçirdi. OHAL, KHK’ları ile yeni bir rejim inşa edilirken; avukatlar olarak hakkımızda açılan sayısız davalarla, müdafi kısıtlılığı, gözaltı ve tutuklama politikalarıyla karşı karşıya kaldık. Pek çok arkadaşımız mesleğini icra edemez hale gelirken, pek çok arkadaşımız da objektif delillerden yoksun bir şekilde aylarca tutuklu kalmış ve hatta haklarında onlarca yılı bulan hapis cezalarına hükmedilmiştir. Siyasi iktidar muhalif avukatları açık hedef haline getirmeye devam etmektedir. Ancak bizler başta Tahir Elçi olmak üzere, katledilen tüm meslektaşlarımızın onurlu yaşamlarını ve mücadelelerini referans alıyor ve mücadelemizden vazgeçmiyoruz.

    Ömrünü faili meçhul dosyaların aydınlatılmasına adayan, cezasızlıkla mücadelede dişiyle tırnağıyla ve son olarak ise hayatıyla mücadele eden Tahir Elçi faili meçhul bırakılmaya çalışılmaktadır. Meslektaşımızın, dostumuzun katledilmesinde sorumluluğu olanların ortaya çıkarılması için davanın takipçisi olacağımızı buradan bir kez daha yineliyoruz.

    “YAŞAM HAKKI İHLAL EDİLENLERİN AVUKATLIĞINI YAPAN MESLEKTAŞIMIZI SAYGI VE MİNNETLE ANIYORUZ”

    Bizler; Tahir Elçi gibi barışı dillendirmekten vazgeçmeyecek, barışın elçisinin yolundan mücadelemize devam edeceğiz. Zulme karşı mazlumun hakkını cesaretle savunan, yaşam hakkı ihlal edilenlerin avukatlığını yapan meslektaşımızı saygı ve minnetle anıyoruz.”

     

  • AKADEMİSYEN DİLEK AMCAOĞLU: “SPORCULAR SİGORTASIZ İŞÇİ DURUMUNDA”

    AKADEMİSYEN DİLEK AMCAOĞLU: “SPORCULAR SİGORTASIZ İŞÇİ DURUMUNDA”

    Akademisyen Dilek Amcaoğlu, profesyonel sporcuların sosyal güvencelerinin olup olmadığını araştırdı ve yüzde 29,3’ünün hiçbir sosyal güvencesinin olmadığını belirledi. Amcaoğlu, “Sporcular; sakatlanma, hastalanma, iş göremezlik ya da ölüm gibi nedenlerden dolayı sağlık güvencesinden yararlanamıyor. Yani sigortasız işçi durumundalar” dedi. 

    İzmir Kavram Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Dilek Amcaoğlu, “Sporcuların Sosyal Güvenlik Bilgi Düzeylerinin İncelenmesi” başlıklı araştırma makalesinde, 181 lisanslı profesyonel sporcu ile görüşerek sosyal güvencelerini inceledi. Sporcuların sosyal güvenceleri hakkında bilgi düzeylerini de ölçen Amcaoğlu, “Sporcuların yüzde 73,5’i ‘yeterli bilgim yok’ ifadesini kullandı. Sporcuların sosyal güvenceleri hakkında yeterli bilgi düzeylerine sahip olmadıkları; aile, kulüp yöneticileri ya da sosyal çevre tarafından da bilgilendirilmedikleri görülüyor” değerlendirmesini yaptı. 

    Dilek Amcaoğlu, araştırmanın sonuçlarına ilişkin şunları kaydetti: 

    “Çalışma kapsamına alınan sporcuların sosyal güvencesi kulüp/federasyon tarafında olanların bu güvence altında nelerden faydalanacaklarını bilmedikleri, yapılan protokollerden haberdar olmadıkları ve neticesinde bu protokolden faydalanmadıkları görülüyor. Sporcuların yüzde 29,3’ünün ise hiçbir sosyal güvencelerinin olmadığı görülüyor. Yani sporcuların sakatlanma, hastalanma, iş göremezlik ya da ölüm gibi nedenlerden dolayı diğer insanlar ya da teknik direktör/antrenör gibi sağlıkları güvence altında değil ve bu kapsamda kurumlardan faydalanamamaktadırlar. Yani sigortasız işçi durumundalar.” 

    HANGİ HAKLARDAN YARALANACAKLARINI BİLMİYORLAR” 

    Bakanlıklar tarafından 2013 yılında imzalanan ortak protokole dikkat çeken Dilek Amcaoğlu, “Protokolü oluşturan maddelerde bir netlik yok. Sporcular ücretsiz olarak tedavisini göremiyor ya da lisansını o dönem vize etmemiş bir sporcuyu koruyacak bir yazı bulunmuyor. ‘Sporcuların tedavilerinin ücretleri daha sonra adreslerine postalanacaktır’ şeklinde ifade bulunuyor. Hangi rahatsızlıklar ya da tedavilerde ne kadar ücret ödeyecekleri ya da indirim yapılacağı hususunda boşluk bulunduğu görülüyor” dedi.  

    Araştırma sonuçlarına göre profesyonel sporcuların sosyal güvencelerinin bulunması halinde ulaşacakları hizmetlerin farkında olmadığını söyleyen Amcaoğlu, “Bu oran, sigortası olan sporcuların hangi haklardan yararlanacaklarını, hangi durumlarda neler yapması gerektiğini bilmemelerine sebep oluyor. Verilen hakların takibini yapmadıkları için de birçok sporcu bu sigorta ya da sosyal güvencelerden faydalanamıyor” değerlendirmesinde bulundu. 

     

  • İBB, İSTİKLAL MARŞI’NIN BESTECİSİ OSMAN ZEKİ ÜNGÖR’ÜN TAHRİP OLMUŞ MEZARINI RESTORE ETTİ

    İBB, İSTİKLAL MARŞI’NIN BESTECİSİ OSMAN ZEKİ ÜNGÖR’ÜN TAHRİP OLMUŞ MEZARINI RESTORE ETTİ

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), birimlerinden İBB Miras, İstiklal Marşı’nın bestecisi Osman Zeki Üngör’ün tahrip olmuş mezarını restore etti. Uzun yıllardır kendi haline terk edilen Türkiye’nin en özel müziğinin sahibinin kabri bakım ve onarımdan geçirilerek koruma altına alındı.

    İstiklal Marşı’nın bestecisi, orkestra şefi ve keman sanatçısı Osman Zeki Üngör, 28 Şubat 1958’de vefatının ardından düzenlenen törende İstiklal Marşı ile uğurlandı ve ardından Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. 65 yıl önce vefat eden en özeli İstiklal Marşı olmak üzere Mustafa Kemal Marşı, Ankara Marşı gibi ölümsüz eserler bırakan Üngör’ün kabri uzun süre hak ettiği saygıdan uzak bir ilgisizlikle baş başa kaldı.

    KORUMA ALTINA ALINDI

    İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı’na bağlı İBB Miras ekipleri, sanatçının Karacaahmet Mezarlığı’nda bulunan kabrinde yılların ihmaline son vermek için başlattığı çalışmayı tamamladı. Çalışmalar kapsamında Üngör’ün kabri mezar bütünlüğüne zarar veren bitkilerden arındırılarak çiçeklendirildi. Mezar taşlarının bakım ve temizlik yapıldı. Gerçekleştirilen bakım ve onarım çalışmalarının ardından koruma altına alındı.

    İLK TÜRK KONSER KEMANCISI OLARAK YETİŞTİRİLDİ

    İstiklal Marşı’nın bestecisi, orkestra şefi ve keman sanatçısı Osman Zeki Üngör 1880 yılında Üsküdar’da dünyaya geldi. Müzisyen bir aileden gelen Üngör, Beşiktaş Askerî Rüştiyesi’ndeki eğitimini tamamladıktan sonra Muzika-i Hümâyun’da büyükbabasının yönettiği “Fasl-ı cedîd” topluluğunda müziğe başladı. Yeteneğiyle Sultan 2. Abdülhamit’in ilgisini çektiği için özel bir eğitime tabi tutuldu. Dönemin tanınan müzisyen ve öğretmenlerinden keman ve müzik bilgisi dersleri alarak ilk Türk konser kemancısı olarak yetiştirildi. Üngör, saray orkestrasında başkemancı ve orkestra şefliğine yükseldi. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Riyaset-i Cumhur Mûsikî Heyeti (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) adını alan yeni orkestranın başkanı oldu. İstiklal Marşı’nın 12 Mart 1921 tarihinde resmen kabul edilmesinden sonra 1930 yılına kadar Ali Rıfat Bey’in bestesi ile marş çalındı. 1930 yılından sonra ise Osman Zeki Üngör’ün bestesi kabul edilerek çalınmaya başlandı. İstiklal Marşı dışında Mustafa Kemal Marşı, Ankara Marşı, Harf Marşı, Gençlik Spor Marşı, Musiki Muallim Marşı ve İlim Marşı da diğer besteleri arasında yer alıyor. Ayrıca 1925 yılında Osmanlı Türkçesiyle ilköğretimde müzik eğitimine kaynak olarak hazırladığı “Çocuklara Teganni Dersleri” isminde bir de kitabı bulunuyor.

  • HEDEP EŞ GENEL BAŞKANI BAKIRHAN: “ASGARİ ÜCRET 25 BİN LİRA OLMALI. YOKSULLUK SINIRININ YARISI KADAR OLMALI VE DÜZENLİ OLARAK ASGARİ ÜCRET, YOKSULLUK SINIRINA GÖRE HER AY DÜZENLİ OLARAK GÜNCELLENMESİNİ TALEP EDİYORUZ”

    HEDEP EŞ GENEL BAŞKANI BAKIRHAN: “ASGARİ ÜCRET 25 BİN LİRA OLMALI. YOKSULLUK SINIRININ YARISI KADAR OLMALI VE DÜZENLİ OLARAK ASGARİ ÜCRET, YOKSULLUK SINIRINA GÖRE HER AY DÜZENLİ OLARAK GÜNCELLENMESİNİ TALEP EDİYORUZ”

    HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “1 Aralık’ta Asgari Ücret Komisyonu yine toplanacak. Biz de asgari ücret konusunda arkadaşlarımızla bir çalışma yürüttük ve HEDEP olarak diyoruz ki: Asgari ücret 25 bin lira olmalı. Yoksulluk sınırının yarısı kadar olmalı ve düzenli olarak asgari ücret, yoksulluk sınırına göre her ay düzenli olarak güncellenmesini talep ediyoruz” dedi.

    HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan bugün TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu. Bakırhan özetle şunları söyledi:

    “Bugün sevgili Tahir Elçi’nin katledilmesinin sekizinci yılı. Onu özlemeye, onu anmaya devam ediyoruz. Halen katilleri bulunmadığı gibi bu siyasi cinayetlerdeki cezasızlık geleneği de devam ediyor. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollardan çözülmesini isteyen Tahir Elçi, insan hakları mücadelesini onurluca yürüten Tahir Elçi’nin yokluğunu her zaman hissediyoruz. Devlet yine fail-i meçhul cinayetlerde olduğu gibi, gerçi bunun faili belliydi. Devlet elindeki kayıtlar henüz açılmadı ama orada bulunan yurttaşlar kimler tarafından ateş edildiğini çok iyi biliyor. Yine bu cinayeti de sümen altı etmeye çalışıyor. Bu davanın takipçisi olacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

    “GÜNLÜK 15 MİLYON LİRA HARCAYAN SARAYIN 11 BİN 400 LİRAYI BU TOPLUMA REVA GÖRMESİ NE KADAR HALKTAN, EMEKÇİDEN YANA OLDUKLARINI BİR KEZ DAHA ORTAYA KOYUYOR”

    Yine asgari ücret çalışmalarının yapılacağı bir döneme girdik. TÜRK-İŞ yapmış olduğu çalışmada açlık sınırını 14 bin lira olarak belirledi. Yani TÜRK-İŞ’in belirttiği 14 bin liranın altında bir asgari ücretle vatandaşlarımızın yarısından çoğu yaşamlarını idame etmek zorunda kalıyorlar. Yine KESK’e bağlı Bes-er Sendikası yoksulluk sınırını 50 bin 750 lira olarak belirledi. Evet her şey ortada 11 bin 400 lirayla geçinmek isteyen bir toplum, 25000 lira açlık sınırının altında yaşamını sürdürmek isteyen asgari ücretlilerin yaşadığı bir ülkede yaşamak istemiyoruz. El insaf diyoruz. Günlük 15 milyon lira harcayan sarayın 11 bin 400 lirayı bu topluma reva görmesi ne kadar halktan, emekçiden yana olduklarını bir kez daha ortaya koyuyor.

    “ASGARİ ÜCRET 25 BİN LİRA OLMALI”

    Evet 1 Aralık’ta Asgari Ücret Komisyonu yine toplanacak. Biz de asgari ücret konusunda arkadaşlarımızla bir çalışma yürüttük ve HEDEP olarak diyoruz ki: Asgari ücret 25 bin lira olmalı. Yoksulluk sınırının yarısı kadar olmalı ve düzenli olarak asgari ücret, yoksulluk sınırına göre her ay düzenli olarak güncellenmesini talep ediyoruz. Gelin hep beraber bu kanun teklifini Meclis’ten geçirelim ve bu talebimizi hem sokakta hem Meclis’te destekleyelim diyoruz.

    “ÖZDAĞ’IN PAYLAŞTIĞI BELGE, 100 YILLIK RET VE İNKAR POLİTİKALARININ AYNI ZAMANDA VESİKASIDIR”

    Seçim öncesi yapılmış bir protokol yayınlandı. Siz de izlediniz. Öncelikle belirteyim Özdağ’ın paylaştığı belge, 100 yıllık ret ve inkar politikalarının aynı zamanda vesikasıdır. Biz halklarımıza inkar ve imha dayatılan bu güncel ve bir kağıt parçası olan vesikayı kabul etmediğimizi bir kez daha dile getirmek istiyoruz. Bu protokol aynı zamanda bir utanç kaydı olarak tarihe bir not olarak düşecektir. Ne halkta karşılığı var ne gerçekle bir bağı bulunmaktadır. Bu kirli ve ırkçı kağıt parçasını bir paçavra olarak gördüğümüzü halklarımızla paylaşmak istiyoruz. Elbette Kürtler yediği ayazı unutmazlar. İradesini yok sayan kayyum zihniyetine sandıkta tokadı vuran Kürt halkı, bu irade gaspını kapalı kapılar ardında devam ettiren ve bu konuda bir çalışma yürütenlere de gerekli dersi vereceğine eminim. HEDEP oldukça ırkçı hayaller gerçek olmayacaktır. 

    “NEYMİŞ EFENDİM? HEDEP İSMİ, HADEP’E BENZİYORMUŞ. TEBRİK EDİYORUZ VALLAHİ ŞAPKADAN TAVŞAN ÇIKARMIŞLAR”

    Biz büyüdükçe iktidar korkuyor. Hiçbir şey bulamadılar bu sefer de tam yerel seçime gideceğimiz süreçte bizi uğraştırmak için HEDEP’in ismine kafayı taktılar. Çünkü, kafaları hukuksuzluktan, adaletsizlikten başka bir şeye çalışmıyor. Neymiş efendim? HEDEP ismi, HADEP’e benziyormuş. Tebrik ediyoruz vallahi şapkadan tavşan çıkarmışlar. Türkiye’de ilk defa mı bir partinin adı ya da kısaltılmış ismi bir başka partiye benziyor? 

    Seçimlerde ittifak yaptığınız Yeniden Refah Partisi’nin adı, Refah Partisi’ne benzemiyor mu? Kaldı ki amblemi de aynısı olan bir parti. Buna benzer onlarca parti olmasına rağmen tabii yargının uğraştığı tek parti olduğumuz için muhtemelen orayı görmüyor.”

     

  • TAHİR ELÇİ, KATLEDİLDİĞİ DÖRT AYAKLI MİNARE ÖNÜNDE ANILDI… TÜRKAN ELÇİ: ACILARDA ÇOĞALAN BİR ÜLKEYE DÖNÜŞTÜRÜLDÜK…ÖZGÜR, HUZURLU, KARDEŞÇE, İNSAN ONURUNA YARAŞIR, ŞİDDETSİZ BİR DÜNYA HAYALİMİZ VAR”

    TAHİR ELÇİ, KATLEDİLDİĞİ DÖRT AYAKLI MİNARE ÖNÜNDE ANILDI… TÜRKAN ELÇİ: ACILARDA ÇOĞALAN BİR ÜLKEYE DÖNÜŞTÜRÜLDÜK…ÖZGÜR, HUZURLU, KARDEŞÇE, İNSAN ONURUNA YARAŞIR, ŞİDDETSİZ BİR DÜNYA HAYALİMİZ VAR”

    Eski Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 8 yıl önce katledildiği Dört Ayaklı Minare önünde anıldı. Tahir Elçi’nin eşi, CHP Diyarbakır Milletvekili Türkan Elçi, “Biz acılarda çoğalan, acılarda bir araya gelen bir ülkeye dönüştürüldük. Ve biz acıda buluşanların, yek vücut olanların gözyaşlarının renginin, etnik kökeninin, dilinin, milliyetinin, ırkının olmadığı da bilinmelidir. Bizi balık gibi susturmak isteyenler biliniz ki biz adalet arayanların, zulme uğrayanların, acı çekenlerin damla damla umutlarından mütevellit, gece gündüz demeden içinde yüzdüğümüz uçsuz bucaksız bir denizimiz var. Bu denizde özgür, huzurlu, kardeşçe, insan onuruna yaraşır, şiddetsiz bir dünya hayalimiz var” dedi.

    Eski Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, sekiz yıl önce katledildiği Dört Ayaklı Minare önünde anıldı. Avukatlar, önce Diyarbakır Adliyesi önünden Dört Ayaklı Minare’ye kadar yürüdü. Basın açıklamasına Tahir Elçi’nin eşi CHP Diyarbakır Milletvekili Türkan Elçi, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile pek çok baro başkanı ve avukat katıldı.

    DİYARBAKIR BARO BAŞKANI EREN: “ADALET YERİNİ BULMAMIŞTIR”

    Dört Ayaklı Minare önündeki açıklamada, Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, şunları söyledi:

    “Her 28 Kasım’da burada bir araya gelen bu kıymetli topluluk; savunduğu, mücadelesini verdiği yaşamına mal olan değerlerin ne denli kıymetli olduğunu göstermektedir. Bu birliktelik; her türlü saldırıya, tehdide ve yargı tacizine rağmen yaşamı savunma cesareti gösterenlerin kararlılığı ve eseridir. Üzgünüz. İnsan hakları rejiminin tesis edildiği, toplumsal kutuplaşma ve nefretin son bulduğu, Kürt meselesinin demokratik değerler ölçüsünde çözüldüğü bir ülke özlemini hala gerçekleştiremedik. Bölgemizde ve dünyanın birçok yerinde devam eden savaşlarda binlerce insan katlediliyor; kültürü, tarihi dokusuyla şehirler yok ediliyor. Bu yıkım ve vahşete karşı uluslararası toplumun sessizliği ise insanlık ve gelecek adına bizleri fazlasıyla kaygılandırmaktadır.

    Tahir Elçi’nin dostları ve yol arkadaşları olarak öfkeliyiz. Bu tarihi mekanda başlayan çatışmalara ve yıkıma herkesin sessiz kaldığı günlerde susmayarak, toplumun bağrında derin yaralar açacak yıkımın ve zulmün pusuda olduğunu duyurmak ve uyarmak isteyen Tahir Elçi, ülkede en üst düzeyde güvenlik tedbirlerinin alındığı kentin şu an bulunduğumuz orta yerinde onlarca kameranın önünde katledildi. Ancak aradan geçen sekiz yıla rağmen failler cezalandırılmamış ve adalet yerini bulmamıştır.

    Dönemin Başbakanı ve Adalet Bakanı’nın faillerin bulunacağı beyan ve taahhüdü her politik cinayette olduğu gibi tipik bir devlet refleksi olarak devreye girmiş ve tetiği tutan eli karanlıkta bırakmıştır.”

    TÜRKAN ELÇİ: “KANIN İZİNİ SİLMEKLE MÜKELLEF MAKAMLAR, ADALETİ TESİS ETMEKLE ZORUNLU OLDUKLARINI BU SESLE İDRAK EDEBİLİYORLAR MI?”

    Türkan Elçi ise şunları söyledi:

    “Günde beş vakit bu minareden, Allah’a sığınmaya çağıran ezan yükselir. Kutsal sayılan bu avlunun bin yıllık kara taşına damlayan kanın izini silmekle mükellef makamlar, adaleti tesis etmekle zorunlu olduklarını bu sesle idrak edebiliyorlar mı? Ezanın bizleri; Allah’a sığınmak kadar fazilete, adalete ve kul hakkına riayete davet ettiğini duyabiliyorlar mı?

    “YİNE BU ÇIKMAZDAYIZ”

    Bizler her yılın tekrarı gibi bu hüzün vaktinde; bir mazlumun yüzündeki masumiyeti, kederi ve kaybımızın ardındaki özlemi ifade eden bu karanfilleri, yerde yatan bir bedenle yeniden buluşturmaya geldik.

    Bugün yine bu çıkmazdayız. Zulme uğrayanların, derin bir uykuya daldıklarını, onların bir daha uyanmayacaklarını ve bir ülkenin karanlığında ışığı aramanın ne demek olduğunu ne yazık ki bizlere bu sokak öğretti. Katillerin korunduğunu, saklandığını, dehlizlerin karanlık ve muhkem olduğunu bizlere bu sokak öğretti. Çocukluğumuzun, gençliğimizin geçtiği şehrimize ait; kültürel, toplumsal, binlerce yıllık tarihsel hafızamızın savaşın acımasız eliyle nasıl yakılıp, yıkılıp, yok edildiğini bu sokak bize öğretti. Siz; avlumuza incir ağacı dikenler, penceremizi ışıksız bırakanlar bize yaşatılan zulmü unutturmak isteyenler, kötülüklerinden mahcubiyet hissetmeyenler biliniz ki aradan yıllar geçse de acımız hala ilk günkü kadar taze. Ve biliniz ki minarenin ayakları altında buluşmalar, bizi günden güne çoğaltacak. Çünkü biz acılarda çoğalan, acılarda bir araya gelen bir ülkeye dönüştürüldük. Ve biz acıda buluşanların, yek vücut olanların gözyaşlarının renginin, etnik kökeninin, dilinin, milliyetinin, ırkının olmadığı da bilinmelidir. Bizi balık gibi susturmak isteyenler biliniz ki biz adalet arayanların, zulme uğrayanların, acı çekenlerin damla damla umutlarından mütevellit, gece gündüz demeden içinde yüzdüğümüz uçsuz bucaksız bir denizimiz var. Bu denizde özgür, huzurlu, kardeşçe, insan onuruna yaraşır, şiddetsiz bir dünya hayalimiz var.

    “‘YAŞAM HAKKI KUTSALDIR’ DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ”

    Acıya, zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa dur diyebilmek için her yıl bu vakitlerde burada bir araya geldiğimizde; uzaklardan bir ses bizi çağırır. Silah, çatışma istemiyoruz diyen bir ses. Zalimleri rahatsız eden, susturulmak istenen bir ses. Bizler, bu sese milyonlarca sesle; ‘kahrolsun savaş’ diyerek karşılık veriyoruz. Hiç durmadan ve usanmadan, ‘yaşam hakkı kutsaldır’ diyor ve demeye devam edeceğiz.”

    ERİNÇ SAĞKAN: “BU VİCDAN AZABI, BEŞ YILDIR YARGILAMA YAPIYORMUŞ GİBİ TİYATRO SERGİLEYENLERİNDİR”

    Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ise şunları söyledi:

    “Sekiz yıldır buradayız. Tam sekiz senedir, kıymetli Baro Başkanımızın tarihi kültürel mirasına sahip çıkmak için can verdiği Dört Ayaklı Minare’nin ayaklarının dibindeyiz. Sekiz yıldır, buraya gelirken girdiğimiz sokağın başından itibaren, adımımı ilk attığım andan itibaren bir utanç, bütün benliğimi sarıyor. Ancak bu utanç, aslında bana ait olmamalı. Bu utanç; gözlerin önünde, kameraların önündeki bir cinayeti bilerek, isteyerek aydınlatmayanların utancıdır, benim utancım olmamalıdır bu utanç.

    Sekiz senedir vicdan azabı çekiyorum: ‘Acaba yeterince mücadele ettim mi, acaba elimden gelen her şeyi yaptım mı? Bir baro başkanımız katledildi; kameraların, gözlerin önünde her şeyi yaptım mı acaba’ diye. Bu vicdan azabı, bana ait olmamalı. Bu vicdan azabı, beş yıldır yargılama yapıyormuş gibi tiyatro sergileyenlerin vicdan azabıdır bu.

    Biz sekiz senedir, başkanımızın yasını tutamıyoruz. Sekiz senedir öldürülen bir baro başkanımızın yasını tutamıyoruz. Biz buraya anmaya gelemiyoruz. Anmak için gereği yapılmış olmalıdır, maddi gerçek ortaya çıkartılmalıdır. Kişiler en ağır ceza ile cezalandırılmalıdır, kamu vicdanı tatmin olmalıdır. Biz ancak o zaman anmaya gelebiliriz. Biz buraya ne için geliyoruz? Vazgeçmeyeceğimizi bilsinler diye geliyoruz. Ne yaparlarsa yapsınlar… Yargılama görünümü altında süreci uzatmaya da çalışsalar vazgeçmeyeceğiz. Hiç umutlanmasınlar vazgeçmeyeceğiz. Biz buradayız; değil sekiz sene, seksen sene de geçse Tahir Elçi’nin katledilmesindeki sorumluların tamamı ortaya çıkartılıp cezalandırılmadığı müddetçe bu mücadeleyi devam ettireceğiz.”

    Açıklamaların ardından Dört Ayaklı Minareye kırmızı karanfiller bırakıldı.

     

  • ATAKUM BELEDİYESİ, EVDE DESTEK HİZMETLERİNİ SÜRDÜRÜYOR

    ATAKUM BELEDİYESİ, EVDE DESTEK HİZMETLERİNİ SÜRDÜRÜYOR

    Atakum Belediye Başkanı Cemil Deveci’nin, 65 yaş üzeri ve dezavantajlı yurttaşlar için oluşturduğu Evde Destek Hizmetleri Birimi ile her geçen gün daha fazla eve dayanışma taşınıyor. Uzman ekipler, evlerde temizlikten tamirata, psikolojik destekten şeker ve tansiyon takibine kadar hem evin hem de ev sahibinin ihtiyaçlarında yanında olmaya devam ediyor.

    Atakum Belediyesi, Başkan Cemil Deveci’nin, “Evdeki ihtiyaçlarınızda, Atakum Belediyesi yanınızda” diyerek duyurduğu Evde Destek Hizmetleri Birimi ile 65 yaş üstü ve dezavantajlı vatandaşların hayatlarını kolaylaştırmaya devam ediyor. Atakum’un dört bir yanına ulaşarak, her geçen gün daha fazla eve dayanışmayı taşıyan Atakum Belediyesi ekipleri, evlerde ihtiyaç duyulan temizlik, yemek, kişisel bakım, psikolojik destek, sağlık ve teknik alanlarında yoğun mesai harcıyor.

    HAYATLARI KOLAYLAŞTIRIYORLAR

    65 yaş üstü ve dezavantajlı vatandaşların hayatlarını kolaylaştıracak çalışmalara imza atan ekipler, ay boyunca rutin olarak ziyaret edilen evlerde yaş almış veya dezavantajlı grupta bulunan Atakumluların evdeki tüm ihtiyaçlarını karşıladı. Ekipler temizlikten tamirata, psikolojik destekten şeker ve tansiyon takibine kadar hem evin hem de ev sahibinin ihtiyaçlarında yanında olmaya devam ediyor. 2021 yılının Haziran ayından itibaren Atakumlu yurttaşların yanında olan Evde Destek Hizmet Birimi ekipleri, bugüne kadar toplamda 4 bin 535 defa evlere destek verdi. Ekipler tarafından, bin 730 kere temizlik hizmeti, bin 460 kere psikolojik destek, 670 kere kuaför/kişisel bakım hizmeti, 245 kere teknik destek, 330 kere ibadethane temizliği, 98 afet durumu temizlik hizmeti verildi iki defa da özel program düzenlendi. 

    UZMAN EKİP SAHADA 

    Evde Destek Hizmetleri Birimi bünyesinde yurttaşlara psikolojik destek sağlamak için iki psikolog, saç bakımı için iki kuaför, evde temizlik işlerini gerçekleştirebilmek için on sekiz temizlik personeli, yaş almış vatandaşların bakımı için iki bakım uzmanı; tansiyon, nabız, şeker ölçümü yapacak bir hemşire ile tamir ve onarım gibi teknik ihtiyaçları karşılayabilmek için iki teknik personel hazır bulunuyor. Evde Destek Hizmetleri Birimi’nden faydalanmak isteyen Atakumlular, 0362 437 43 18 ve 0552 963 02 80 numaralı hattan belediyeye ulaşıp talep oluşturabiliyor. Komisyon incelemesinin ardından Evde Destek Hizmetleri Birimi, belirlenen şartlara uyan yurttaşların yer aldığı listeler doğrultusunda belediye hizmetini kent geneline ulaştırıyor. 

     

  • İDRİS ŞAHİN: “ADAYLIK İÇİN ‘BEN VARIM’ DİYENLERİ 3 ARALIK’TA ANKARA’DA KAMUOYUYLA PAYLAŞACAĞIZ”

    HABER: GÜLARA SUBAŞI / KAMERA: EYLEM LADİN DEĞER

    DEVA Partisi Sözcüsü İdris Şahin, “Biz yerel seçimlere, kendi partimiz ve logomuzla gireceğimizi, açıkladıktan sonraki süreç içerisinde, genel merkezimizde 18 ayrı komisyon kurduk. 81 ili 18 komisyona böldük. Ve 20 Kasım itibarıyla da müracaatlar almaya başladık. 29 Aralık’a kadar da adaylık müracaatlarını alacağız. Ama arkadaşlarımızın ilk gidip illerde yapmış olduğu tespitlerle ortaya çıkan ve genelde teşkilat ağırlıklı olarak güvendiğimiz, bildiğimiz arkadaşlarımız, adaylık için ‘ben varım’ diyenleri 3 Aralık’ta Ankara’da, Yenimahalle’de, İvedik Caddesi’nde bir kapalı salon toplantısıyla kamuoyuyla paylaşacağız. Bunun içerisinde, İstanbul’dan bir kısım ilçe belediyelerimiz var. İl belediyelerimiz var. İlçe belediyelerimiz var. Ve Türkiye’nin her bir bölgesinden sembolik belediye başkan adaylarını, Sayın Genel Başkanımızın da katılımıyla 3 Aralık’ta kamuoyuyla paylaşacağız. Bu, bizim ilk aday tanıtım toplantımız olacak. Yine belirli periyotlar halinde, Türkiye’nin tamamında, 922 ilçe, 51 şehir merkezi ve 30 büyükşehir ve 389 beldede maksimum düzeyde, aday göstermeyi hedefliyoruz. Bu arkadaşlarımızı da peyderpey kamuoyuyla paylaşacağız” dedi. Şahin, yerel seçim ittifakı konusunda ise “ Biz 81 ilin tamamında kendi adaylarımızla gireceğiz. Ancak yerelde iş birliği ancak yerel adayların ve yereldekilerin diyalogları sonrasında oluşabilecek birliktelikler. Bu noktada da bazı beldelerde, ilçelerde ve ilde eğer bir yerel iş birliği talebi gelirse bunları olgunlaştırıp kendi yetkili kurullarımızda da değerlendireceğiz. Özü itibarıyla tamamında kendi adaylarımızla girmeyi arzuluyoruz. Ama yerel iş birliklerine de hafif bir kapı aralık bırakıyoruz” diye konuştu.

    DEVA Partisi Sözcüsü, Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili İdris Şahin, ANKA Haber Ajansı’na partisinin 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinde izleyeceği yol haritasını anlattı. Şahin’in açıklamaları şöyle:

    “MUHALEFET SEÇMENİNİN 14 VE 28 MAYIS’TA ARZU ETTİĞİ NETİCEYİ ALAMASA BİLE YEREL YÖNETİMLERİ ASLA VE ASLA İKTİDAR PARTİLERİNE BIRAKMAYACAK KADAR ARZULU BİR SEÇMEN OLDUĞUNA İNANIYORUM”

    “Öncelikle şunu ifade etmekte fayda var: Yerel seçimin dinamikleriyle genel seçimin dinamikleri çok farklı olur. Genel seçimi de ikiye ayırmak lazım. 14 Mayıs’a kadar muhalefetin izlemiş olduğu kampanya ve 14 Mayıs ile 28 Mayıs arasındaki kampanya sürecini de değerlendirdiğinizde, iki ayrı Millet İttifakı’ndan bahsetmek doğru olabilir. Dolayısıyla genel seçimlerde, elbette ki muhalefetin kaybetmiş olması, muhalefet seçmeni üzerinde bir kırgınlık oluşturabilir. Ancak yerel seçimlerde, her seçim bölgesi bir cumhurbaşkanlığı seçimi gibi değerlendirilmelidir. Çünkü orada göstereceğimiz her aday beldede, ilçede, il belediyesinde, büyükşehirde kendini ortaya koyacak aynı zamanda sandıkta bütünleşmeyi tercih edecektir. O nedenle yerel seçimde, muhalefet seçmeninin daha coşkulu, daha arzulu bir şekilde sandığa gitmesi gerekir. Çünkü şu an itibarıyla ülkemizin yaşadığı durum; genel iktidarda tamamen sorgudan azade kendini kılan, yasamanın ve yargının üzerinde tahakküm kuran bir icra söz konusu. Bunu eğer yerel seçimlerle de perçinletmesi halinde tam manasıyla bir otoriter anlayışa doğru Türkiye kayabilir. O nedenle, muhalefet seçmeninin her ne kadar 14 ve 28 Mayıs’ta arzu ettiği neticeyi alamasa bile; demokrasiye bağlı hukukun üstünlüğünü benimsemiş, özgürlüğüne düşkün ve yerel yönetimleri asla ve asla iktidar partilerine bırakmayacak kadar arzulu bir seçmen olduğuna ben inanıyorum. Ve sandığa da bu bilinçle gideceğini ve yerel seçimler sonrasında da en azından yereldeki iktidarı, mevcut iktidara bırakmayacağını düşünüyorum.

    “81 İLİN TAMAMINDA KENDİ ADAYLARIMIZLA GİRECEĞİZ. AMA YEREL İŞ BİRLİKLERİNE DE HAFİF BİR KAPI ARALIK BIRAKIYORUZ”

    Biz, yerel seçimlerin mantık itibarıyla ittifaka uygun olmadığını biliyoruz ve bu doğrultuda da Tüzük Kurultayı’mızda Sayın Genel Başkanımız, Genel Merkez Yönetim Kurulu’muzun kararını kamuoyuyla paylaştı. Biz 81 ilin tamamında kendi adaylarımızla gireceğiz. Ancak yerelde iş birliği ancak yerel adayların ve yereldekilerin diyalogları sonrasında oluşabilecek birliktelikler. Bu noktada da bazı beldelerde, ilçelerde ve ilde eğer bir yerel iş birliği talebi gelirse bunları olgunlaştırıp kendi yetkili kurullarımızda da değerlendireceğiz. Özü itibarıyla tamamında kendi adaylarımızla girmeyi arzuluyoruz. Ama yerel iş birliklerine de hafif bir kapı aralık bırakıyoruz.”

    “KENDİ ÖZGÜN KİMLİĞİMİZLE, DAHA ÇOK İKTİDAR SEÇMENİNDEN OY KOPARTABİLECEK ADAYLARLA KAMUOYUNUN KARŞISINA ÇIKMAYI HEDEFLİYORUZ”

    Şahin, İYİ Parti içindeki bazı isimlerin, Genel Başkan Meral Akşener’in seçimlere ittifaksız gidileceği yönündeki açıklamalarının ardından partilerinden istifa edip ‘Bu karar, büyükşehirlerin iktidara teslim edilmesi anlamına gelir’ açıklamalarının hatırlatılarak ‘DEVA Partisi’nin de ittifaksız kendi adaylarıyla seçime girmesi durumunda böyle bir eleştiri alırsanız buna karşı cevabınız ne olur” sorusuna şu yanıtı verdi:

    “Ben, DEVA Partisi’nin büyükşehirlerde çıkartacakları adayların Millet İttifakı cephesinden ziyade, iktidar cephesinden daha fazla oy alacağı kanaatindeyim. Bu konuda alandaki gözlemimiz bu yönde ve bunu gittiğimiz her yerde de hissediyoruz ve yaşıyoruz. Zaten seçimler sonrasında da DEVA Partisi’ne yapılan ağır eleştirilerin sebebi, iktidardan oy kopartamadığı noktasındaydı. Eğer siz, CHP ile özdeşleşir ve onun söylemlerini seçim meydanlarında ifade etmeyi arzu ederseniz DEVA Partisi’nden, doğal olarak karşı kitleden bir şey kopartmasını bekleyemezsiniz. Şimdi, biz kendi özgün kimliğimizle, yerelde daha çok iktidar seçmeninden oy kopartabilecek adaylarla kamuoyunun karşısına çıkmayı hedefliyoruz.

    “SİYASETÇİ, SÖZ SÖYLERKEN GEMİCİ DÜĞME ATMAMALI. O NEDENLE BİZ DEVA PARTİSİ OLARAK ÇOK SINIRLI DA OLSA İŞ BİRLİĞİ KAPILARINA AÇIK OLDUĞUMUZU İFADE EDİYORUZ”

    İYİ Parti’den istifalara gelince, bir-iki tane haricinde yapılan istifaların ittifakla birlikte seçime girilme veya girilmeme konusunda verilen kararla bir alakası olduğu kanaatinde değilim. Elbette ki İYİ Parti’nin kendi iç işleyişi ve kendi kararlarına saygı duymak gibi bir yükümlülüğümüz var. Ancak şunu özellikle ifade edebilirim ki 2019’da yapılan birlikteliklerden hem İYİ Parti hem CHP yeterince istifade etti. Bu belediyelerin imkanlarından da onların siyasal gücünden de birlikte yararlandılar. Bundan sonraki süreç içerisinde ne karar verirler, onu net bilemiyorum. Kesin listelerin verilmesi tarihi 15 Şubat ile 20 Şubat arasında bir tarihte olacak. Henüz, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) net tarihi belirlemediği için bu aralığı bırakıyorum çünkü bir önceki seçimlerde, 18 Şubat olarak değerlendirmişlerdi. Bu süreye kadar, belirli iş birliği kanallarının açık olabileceğini düşünüyorum. Geçmiş dönemde de İYİ Parti’den benzer açıklamalar gördük. Ama sona doğru birlikteliklerin yaşandığına da şahit olduk. Bu, iki siyasi partinin kendi arasında ilişkileri düzenleyebilir. Ama siyasetçi, söz söylerken gemici düğme atmamalı. Kesin yargıyı ifade eden cümleler kullanmamalı. Bunu kullandığınız takdirde, geriye dönüşlerinizi çok büyük zarar ve hasar görüyorsunuz. Bu hasardan da birlikte siyaset yaptığınız, birlikte aday gösterdiğiniz bütün siyasi partiler etkileniyor. O nedenle biz DEVA Partisi olarak çok sınırlı da olsa iş birliği kapılarına açık olduğumuzu ifade ediyoruz. Bu süreç içerisinde olgunlaşabilecek birlikteliklere elbette ki yetkili kurullarımızda da karar vererek mutlaka bir yol haritası belirleyeceğiz.

    “ERDOĞAN, YÜZDE 52 OY ALMIŞTI. HEMEN 6 AY SONRA, YEREL SEÇİMLERDE ANKARA, İSTANBUL, ANTALYA, ADANA GİBİ BÜYÜKŞEHİRLERİ KAYBETTİ. ŞİMDİ AYNI SENARYO, MUTLAKA VE MUTLAKA YAŞANACAK”

    Ben, bu yerel seçimin dinamikleri itibarıyla genel seçimlerle asla özdeşleşmeyeceğini bir sefer daha ifade etmek istiyorum. 2019’un Haziranında da cumhurbaşkanlığında Sayın Erdoğan, yüzde 52 oy almıştı. Ama sonrasında, hemen 6 ay sonra, yerel seçimlerde Ankara, İstanbul, Antalya, Adana gibi büyükşehirleri kaybetti. Şimdi aynı senaryo, tekrar mutlaka ve mutlaka yaşanacak. Ben görüyorum. Çünkü iktidar neyi söyledi de doğrusunu yaptı? Bakınız, her alanda aldattı. ‘Demokrasi’ dedi, aldattı. ‘Adalet’ dedi, aldattı. Seçim öncesinde, ‘Faizi yükseltmeyeceğiz’ dedi, aldattı. Dış ilişkilerde, ‘Sisi mi, Mursi mi’ dedi, aldattı. Esad’a dün ‘katil’ dedi, bugün en iyi dostu oldu. ‘Kaşıkçı Cinayeti’nin eli kanlı faili’ dediği Suudi Veliaht Prensi ile sarmaş dolaş hale geldi. ‘Emekliye vereceğim’ dedi, vermedi ve aldattı. Çiftçiyi, esnafı, BAĞ-KUR’luyu ciddi anlamda aldatan bir iktidarla karşı karşıyayız. Millet olarak bu kadar aldatılmayı hak edecek bir toplum değiliz. O nedenle, seçim öncesindeki vaatlerin hiçbirini gerçekleştirmeyen; özellikle gençlere, ‘Bu mülakatı kaldıracağız’ deyip seçim sonrasında daha ağır koşullarda mülakat ortamını getirerek gençleri de aldatan iktidara karşı yerel seçimlerde çok önemli bir ders verileceği kanaatindeyim. Önemli olan, muhalefet blokunun sağlıklı, şehircilikten anlayan, toplumun problemlerini çözecek ve o beldeye yakışır adayları kamuoyunun huzuruna çıkartması. Bu adaylar çıkarsa muhalefet olarak yerelde sorunları hep birlikte çözeceğimize inanıyorum.”

    “3. CEZA DAİRESİ’NİN HAVADAYKEN ARKASINDA DURAN, ‘KARAYA İNİNCE HAKEMLİK YAPACAĞIM’ DİYEN BİR İKTİDARLA KARŞI KARŞIYAYIZ. BİZE HİÇBİR KONUDA SAMİMİ GELMİYORLAR”

    Şahin, 50+1 ve anayasa değişikliği tartışmalarına ilişkin de şu değerlendirmeyi yaptı:

    “Bizim anayasa değişikliğiyle alakalı tutumumuz son derece net. Mevcut Anayasa’ya uygun hareket etmeyen iktidar ortaklarının getireceği bir anayasa değişikliğine asla destek olmayacağız. Çünkü iktidar ortakları, mevcut Anayasa’nın hiçbir maddesini uygulamıyorlar. Kendi aleyhlerine olabilecek her türlü maddede, Anayasa’yı ihlal etmek onlar için meşru bir hal aldı. Anayasal kurum olan Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Başkanını, üyelerini tehdit edebilecek duruma gelmiş bir iktidar ortaklarıyla karşı karşıyayız. Yine Anayasa’nın amir hükmüne rağmen Anayasa 153 son maddesi çerçevesinde; ‘AYM kararları, yasama, yürütme organlarını bağlar. Tüzel ve gerçek kişilerin tamamını bağlar’ hükmüne rağmen 3. Ceza Dairesi’nin havadayken arkasında duran, ‘karaya inince hakemlik yapacağım’ diyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bize hiçbir konuda samimi gelmiyorlar. Biz DEVA Partisi olarak Altılı Masa’nın ortak mutabakatıyla hazırlamış olduğumuz ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş ve Anayasa Değişiklik Paketi’nin uygulanması halinde bunları konuşabileceğimizi ve mevcut iktidarın da var olan Anayasa’ya uygun hareket etmesini beklediğimizi, Anayasa’ya uygun hareket etmesi halinde getirebilecekleri bir değişikliğin anlamlı olabileceğini düşünüyoruz.

    “ERDOĞAN YAŞADIĞI SÜRE BOYUNCA, BAĞIMSIZ YARGI ÖNÜNDE HESAP VERMEKTEN KORKTUĞU İÇİN YAŞADIĞI SÜREÇ İÇERİSİNDE İKTİDARDA KALMAYI ARZULAYACAKTIR”

    50+1 ile alakalı değerlendirmesi, hiç samimi gelmiyor. Sayın Bahçeli ile Sayın Erdoğan arasında 50+1 noktasında büyük bir kaos olduğuna yönelik, fikir ayrılığı olduğuna yönelik iddialar; sıcak gündemi, vatandaşın sofrasındaki fakirleşmeyi, ekonomide çekilen sıkıntıları ve özellikle hayat pahalılığının ayyuka çıkmış olduğu bir dönemde gündem değiştirmeye matuf atılmış adımlardan birisi olarak görüyoruz. Sayın Erdoğan’ın bir tek arzusu var. Bunu, bugün söylemiyor. Sayın Erdoğan, geçmişten bu yana, kendisinin seçilmesi için lazım olan oy -1 ile bir düzenleme yapmayı çok arzu ediyor. Çünkü ölünceye kadar iktidarda kalmayı arzulayan bir yapıyla karşı karşıyayız. Bunun bir tek sebebi var: Uzun süreli iktidar kullananlar, hukuk tanımazlarsa, süreyle sınırlı olmazlarsa çok yanlış işler yapıyorlar, hukuka aykırı eylemlerin merkezi haline geliyorlar ve şu an itibarıyla da hesap vermekten korkuyorlar. Sayın Erdoğan da yaşadığı süre boyunca, bağımsız yargı önünde hesap vermekten çekindiği ve korktuğu için sonsuza kadar yaşadığı süreç içerisinde iktidarda kalmayı arzulayacaktır. Bu nedenle getireceği her türlü değişiklik, kendi iktidarını perçinlemek ve devamını sağlamaya yönelik olacaktır. Bugün, 50+1 tartışılır; yarın, 40+1 tartışılır. Yarın, ‘Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçelim’ de diyebilirler. O takdirde, biz ülkemiz için düzgün ve doğru sistemin güçlendirilmiş parlamenter sistem olduğuna inanıyoruz. Altılı Masa’da mutabakata varılan çerçevede, güçlendirilmiş parlamenter sisteme Sayın Erdoğan destek verirse, buyursun, getirsin, hep birlikte parlamentodan geçirelim. Ama bir tek şartla: Kendisinin tekrar adaylığının önünü açacak bir düzenleme istiyorsa orada ‘Yeter artık Sayın Erdoğan’ dememiz gerekiyor. Hem AK Parti Tüzüğü’nde hem Anayasa’da kendisinin iktidarını perçinlemek için yapmış olduğu değişikliklere Anayasa’da bir kapı açacak düzenlemeye, biz DEVA Partisi olarak asla destek olmayacağız.”

    “ADAYLIK İÇİN ‘BEN VARIM’ DİYENLERİ 3 ARALIK’TA ANKARA’DA, KAMUOYUYLA PAYLAŞACAĞIZ”

    Şahin, 3 Aralık Pazar günü, DEVA Partisi’nin yerel seçimlerle ilgili yapacağı açıklamaya ilişkin de şunları söyledi:

    “Biz yerel seçimlere, kendi partimiz ve logomuzla gireceğimizi, DEVA Partisi’nde gireceğimizi açıkladıktan sonraki süreç içerisinde, Genel Merkezimizde 18 ayrı komisyon kurduk. 81 ili 18 komisyona böldük. Ve 20 Kasım itibarıyla da müracaatlar almaya başladık. 29 Aralık’a kadar da adaylık müracaatlarını alacağız. Ama arkadaşlarımızın ilk gidip illerde yapmış olduğu tespitlerle ortaya çıkan ve genelde teşkilat ağırlıklı olarak güvendiğimiz, bildiğimiz arkadaşlarımız, adaylık için ‘ben varım’ diyenleri 3 Aralık’ta Ankara’da, Yenimahalle’de, İvedik Caddesi’nde bir kapalı salon toplantısıyla kamuoyuyla paylaşacağız. Bunun içerisinde, İstanbul’dan bir kısım ilçe belediyelerimiz var. İl belediyelerimiz var. İlçe belediyelerimiz var. Ve Türkiye’nin her bir bölgesinden sembolik belediye başkan adaylarını, Sayın Genel Başkanımızın da katılımıyla 3 Aralık’ta kamuoyuyla paylaşacağız. Bu, bizim ilk aday tanıtım toplantımız olacak. Yine belirli periyotlar halinde, Türkiye’nin tamamında, 922 ilçe, 51 şehir merkezi ve 30 büyükşehir ve 389 beldede maksimum düzeyde, aday göstermeyi hedefliyoruz. Bu arkadaşlarımızı da peyderpey kamuoyuyla paylaşacağız.

    “DEMOKRASİYİ YAŞATMAK, ONU FİLİZLENDİRMEK, ONU BİR ÇINARA DÖNÜŞTÜRMEK, 85 MİLYONUN ORTAK VAZİFESİ”

    3 Aralık’taki aday tanıtım toplantımıza, tüm kamuoyuna davet ediyoruz. Çünkü orada DEVA belediyeciliğini anlatacağız. Ankara’ya nasıl deva olunacağını, Türkiye’ye nasıl deva olunacağını, Tunceli’ye, İzmir’e, Diyarbakır’a, Manisa’ya, Muğla’ya nasıl deva olunacağını, Sayın Genel Başkanımız, bir yol haritasıyla kamuoyuyla paylaşacak. O nedenle biz aday tanıtım toplantımızda bambaşka bir yol haritası izleyeceğimizi ve temiz belediyeciliğin nasıl ilkelerini de tek tek açıklayarak kamuoyuyla paylaşacağız. Kimsenin demokrasiden umudunu kesmemesini diliyoruz. Demokrasi, bizim anamızın ak sütü gibi helalimiz. Dolayısıyla onu yaşatmak, onu filizlendirmek, onu bir çınara dönüştürmek, 85 milyonun ortak vazifesi. Seçimler, elbette ki bir sınav. Bu seçimlerde, gönül arzu eder ki her daim başarılı olalım. Ama özü itibarıyla bu toplumda huzurlu bir şekilde, refah içinde yaşamak istiyorsak, özgür bir birey olarak adalet ve eşitlik temelinde yaşamak istiyorsak bunun yolu tam demokrasiden geçiyor. Buna hepimizin sahip çıkması gerekiyor.”

     

  • KEMAL KILIÇDAROĞLU: TAHİR ELÇİ’Yİ RAHMETLE ANIYORUM.  KENDİ ŞAHSİ İKBALLERİ İÇİN, ÜLKEMİZİ KARGAŞAYA SÜRÜKLEMEYE ÇALIŞANLAR NE YAPARLARSA YAPSINLAR HİÇBİR ZAMAN BAŞARILI OLAMAYACAKLARDIR

    KEMAL KILIÇDAROĞLU: TAHİR ELÇİ’Yİ RAHMETLE ANIYORUM. KENDİ ŞAHSİ İKBALLERİ İÇİN, ÜLKEMİZİ KARGAŞAYA SÜRÜKLEMEYE ÇALIŞANLAR NE YAPARLARSA YAPSINLAR HİÇBİR ZAMAN BAŞARILI OLAMAYACAKLARDIR

    CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “8 yıl önce bugün, hain bir suikaste kurban giden Diyarbakır Baro Başkanı, barış, demokrasi ve adalet savunucusu Tahir Elçi’yi ve bu saldırı sonucu şehit olan polis memurlarımız Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur’u rahmetle anıyorum. Kendi şahsi ikballeri için, ülkemizi kargaşaya sürüklemeye çalışanlar ne yaparlarsa yapsınlar hiçbir zaman başarılı olamayacaklardır, er ya da geç adalet önünde hesap vereceklerdir” dedi.

    CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin ölüm yıl dönümü dolayısıyla X hesabından paylaşım yaptı. Kılıçdaroğlu’nun paylaşımı şöyle: 

    “8 yıl önce bugün, hain bir suikaste kurban giden Diyarbakır Baro Başkanı, barış, demokrasi ve adalet savunucusu Tahir Elçi’yi ve bu saldırı sonucu şehit olan polis memurlarımız Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur’u rahmetle anıyorum. Kendi şahsi ikballeri için, ülkemizi kargaşaya sürüklemeye çalışanlar ne yaparlarsa yapsınlar hiçbir zaman başarılı olamayacaklardır, er ya da geç adalet önünde hesap vereceklerdir.”

  • EVRENSEL GAZETESİNİN, BASIN İLAN KURUMU’NUN, RESMİ İLAN VE REKLAM YAYIMLAMA HAKKINI İPTALİNE KARŞI AÇTIĞI DAVANIN İLK DURUŞMASI YAPILDI. FATİH POLAT: “MAHKEMENİN BU HUKUKSUZLUĞA DUR DEMESİNİ BEKLİYRUZ”

    Haber- GAYE ŞEYMA CAN/ Kamera- ADEM KARABAYIR

    Evrensel gazetesinin, Basın İlan Kurumu’nun, resmi ilan ve reklam yayımlama hakkını iptal etmesine karşı açtığı davanın ilk duruşması İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nde yapıldı. Duruşma öncesi açıklama yapan Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, “Basın İlan Kurumu’nun, okurlarımızın çeşitli bayilerden birden fazla gazete almasını ilan hakkımızın iptaline gerekçe yapması tamamen hukuksuzdur. Bağımsız bir kurumun yapacağı basit bir inceleme bile iktidara destek veren ve resmi ilan pastasından önemli bir pay alan gazetelerin tirajının mı yoksa Evrensel’in tirajının mı gerçek tiraj olduğunu kolaylıkla ortaya koyabilir. İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nin bugün burada başlayacak davada, bu hukuksuzluğa dur demesini talep ediyoruz” dedi.

    Basın İlan Kurumu’nun, Evrensel gazetesinin resmi ilan ve reklam yayımlama hakkını iptal etmesine karşı açılan davanın ilk duruşması bugün İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nde yapıldı. Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, gazetenin avukatı Devrim Avcı ve gazete çalışanları duruşma öncesinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi önünde açıklama yaptı. Açıklamaya, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri Banu Tuna, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan, EMEP Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, EMEP İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros ve İstanbul il örgütü, Liman-İş Sendikası İstanbul Bölge Başkanı Sinan Ceviz ve Eğitim Sen İstanbul 9 No’lu Şube Başkanı Hüseyin Özev de katıldı.

    AVUKAT DERİM AVCI: DENETİMLERDE BU SATIŞLARLA İLGİLİ YÖNETMELİĞE AYKIRILIK BULUNMAMIŞTIR

    Evrensel gazetesi avukatı Devrim Avcı yaptığı açıklamada Basın İlan Kurumu’nun, kuruluş amacına aykırı olarak fikir ve içerik farkı gözetmeksizin yerine getirmesi gereken resmi ilanların adil bir şekilde gazetelere dağıtılması asli görevini açıkça ihlal ettiğini belirterek, şunları söyledi:

    “Zira siyasi iktidara yakın gazeteler açısından veya diğer tirajı düşük gazeteler açısından herhangi bir aleyhe uygulama olmazken, Evrensel açısından en sert şekilde uygulanmaktadır. Üstelik bu uygulama da kanuna aykırı bir şekilde yapılmaktadır. Evrensel gazetesi, resmi ilan ve reklam almaya başladığı Aralık 2011 tarihinde ve onun öncesindeki 3 yıla yakın süren ön takip-denetim sürecinde ve ilan hakkının durdurulduğu 2019 yılı Eylül ayına kadar geçen süreçte Basın İlan Kurumu tarafından sayısız kez denetlenmiştir. Ve bu denetimlerde de şimdi de gazetenin satışı, tirajı aynıdır. Bu denetimlerin hiçbirinde bu satışlar ilgili yönetmeliğe aykırı bulunmamıştır. Ancak Basın İlan Kurumu, Yönetmeliği ve 195 sayılı Kanunu, kendi istediği şekilde, kendi istediği zamanda, kamu amacı ile değil özel amaçlarla yorumlamakta ve uygulamaktadır. Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz yıl verdiği pilot kararı ile Basın İlan Kurumunun sınırları belirsiz yetki kullandığını ve bunun sistematik bir sorun oluşturduğunu belirtmişti. Bu belirsizlik de yorum yolu ile de Basın İlan Kurumu tarafından Evrensel gazetesi aleyhine bu davada uygulanmaktadır.”

    FATİH POLAT: EVRENSEL BASKIYLA, KUŞATMAYLA SUSTURULAMAZ

    Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat de açıklamasında, “Bizi bugün buraya getiren şey, Anayasa Mahkemesi kararlarının dahi uygulanmadığı bir ortamda yine bir hak ve hukuk ihlalini dile getirmek ve giderilmesini talep etmek” dedi. Polat, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “1961 yılında yasalaşan 195 sayılı ‘Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun’un 32. maddesi şöyle diyor: ‘Resmî ilânlar, fikir ve içtihat farkı aranmaksızın 34’üncü madde mucibince vasıfları tesbit edilecek olan mevkûtelere Basın İlân Kurumu Genel Kurulunun tespit edeceği esaslar dahilinde dağıtılır.’ Basın İlan Kurumu, bu kuruluş gerekçelerini inkar ederek, Evrensel’in resmi ilan ve reklam hakkını 2019 yılının eylül ayında durdurdu, geçtiğimiz yılın Ağustos ayında da tamamen iptal etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişte ifadesini bulan ‘tek adam’ yönetimi sürecinde Basın İlan Kurumu da Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na bağlandı. Bu bizim açımızdan iki yeni durum ortaya çıktı. Bunlardan biri, yapısı iktidara tamamen angaje olacak biçimde değiştirilen Basın İlan Kurumu’nun, halkın haber alma hakkını önceleyen, muhalefetin sesine yer veren gazetelere karşı bir sopaya dönüşmesi.

    “BASIN İLAN KURUMU FAHRETTİN BEY’İ ÜZDÜĞÜMÜZ İÇİN BİZE CEZA VERDİ”

    Basın İlan Kurumu’nun kendisini bir mahkeme yerine koyarak Evrensel’e dair aldığı çok sayıda ceza kararından sadece birini örnek verelim. Evrensel’de 1 Mayıs 2020’de ‘Cumhuriyet kaçak villa haberi nedeniyle ifadeye çağrıldı’ başlığıyla yayımlanan haber, İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Avukatı Sezgin Tunç’un şikayeti üzerine 3 günlük ilan kesme cezasına gerekçe yapıldı. Yani Fahrettin Bey’in başında olduğu İletişim Başkanlığı’na bağlı Basın İlan Kurumu, Fahrettin Bey’i üzdüğümüz için bize ceza verdi. Böyle bir cezadan kurtulmanın koşulu, Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının ifadeye gitmesini görmezden gelmekti. Üstelik bu ceza verildiğinde zaten Basın İlan Kurumu, Evrensel’e resmi ilan akışını durdurmuştu. Yani aldığımız ceza da eğer ilan hakkımızı yeniden kazansaydık, alacağımız ilanlardan mahsup edilecekti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte Evrensel’e uygulanan ikinci ambargo ise çalışanlarının basın kartlarının yıllardır yenilenmemesidir. Bu iki muameleyi yan yana koymak bile Basın İlan Kurumu’nun Evrensel’in resmi ilan hakkını iptal gerekçesinin hukuki değil siyasi olduğunu kanıtlar niteliktedir.

    “GEREKÇE TAMAMEN HUKUKSUZDUR”

    Basın İlan Kurumu’nun, okurlarımızın çeşitli bayilerden birden fazla gazete almasını ilan hakkımızın iptaline gerekçe yapması tamamen hukuksuzdur. Bağımsız bir kurumun yapacağı basit bir inceleme bile iktidara destek veren ve resmi ilan pastasından önemli bir pay alan gazetelerin tirajının mı yoksa Evrensel’in tirajının mı gerçek tiraj olduğunu kolaylıkla ortaya koyabilir. İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nin bugün burada başlayacak davada, bu hukuksuzluğa dur demesini talep ediyoruz.”

    EMEP GENEL BAŞKANI GÜRKAN: EVRENSEL EMEKLE KURULDU DAYANIŞMAYLA YAŞAYACAK

    EMEK Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan da iktidarın basın üzerinde özel bir abluka kurduğunu belirterek şöyle konuştu:

    “Evrensel üzerindeki bu ablukayı, halkın haber alma hakkı üzerinde kurulan ablukanın bir parçası olarak değerlendirmek gerekiyor. Ayrıca Evrensel’e uygulanan ayrımcılığı, halkın haber alma hakkına, basın ifade özgürlüğüne bir müdahale olduğu gibi aynı zamanda emekçi sınıfların, işçi sınıfının sözüne bir müdahale, barış ve demokrasi taleplerine bir müdahale olarak da algılamak gerekir. Eğer bir hukuk varsa, bir adalet varsa buradan Evrensel’le ilgili bu haksız, hukuksuz uygulamaya son verileceğini ümit ediyoruz, son bulması gerektiğini talep ediyoruz. Ancak şunu da biliyoruz, Evrensel emekle kuruldu, dayanışmayla yaşayacak.”

    İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin 15 gün içinde karar vermesi bekleniyor.