Blog

  • AKSARAYLI VETERİNER: “YURT DIŞINDA ŞAP GÖRÜLEN HAYVANLAR KESİME GÖNDERİLMEKTEDİR, TÜRKİYE’DE EKONOMİK ŞARTLARDAN DOLAYI TEDAVİ EDİLMEYE ÇALIŞILMAKTADIR”

     KEMAL ONUR ATALAY

    Aksaray’da veterinerlik yapan Cumali Asal, Yeşilova’da görülen şap hastalığıyla ilgili “Yurt dışında bu hastalık belirti gösterir göstermez hayvanlar kesime gönderilmektedir ancak Türkiye’de ekonomik şartlardan dolayı vitamin, mineral, ağrı kesici antibiyotik gruplarıyla tedavi edilmeye çalışılmaktadır” dedi.

    Veteriner Cumali Asal, Aksaray Yeşilova’da görülen şap hastalığına ilişkin açıklama yaptı.

    “ŞAP HASTALIĞI NADİR GÖRÜLÜR VE KORKULACAK BİR ŞEY DEĞİLDİR”

    Şap hastalığının dünyaca bilinen bir hastalık olduğunu söyleyen Cumali Asal, “Kontrol altına alınılabilecek bir hastalıktır. Bu da koruma metotlarıyla sağlanmaktadır. Şap hastalığı viral bulaşıcı ve zoonoz gruba girebilen, bazen insanlarda çok hafif belirtilerle bile olsa ağızda yaralarla şekillenebilen bir hastalıktır. Ancak nadir görülür ve korkulacak bir şey değildir. Genellikle sığır, koyun, keçi ve domuz gruplarında daha çok görülür” dedi.

    “TÜRKİYE’DE TEDAVİ EDİLMEYE ÇALIŞILMAKTADIR”

    Şap hastalığının belirtilerine değinen Cumali Asal şunları söyledi:

    “Ağızda yara, yüksek ateş, özellikle ayaklarda tırnaklarda çürüme, hayvanların meme ve meme başlarında sulu ödem oluşmaktadır. Viral bir hastalık olmasından dolayı net bir tedavisi olmamakla beraber yurt dışında bu hastalık belirti gösterir göstermez hayvanlar kesime gönderilmektedir, kesime uygun görülmektedir. Ancak Türkiye’de ekonomik şartlardan dolayı vitamin, mineral, ağrı kesici antibiyotik gruplarıyla tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Hastalığın seyri ortalama 15 ile 21 gün içerisinde hayvanlarda belirtilere sebebiyet verir. Akciğer enfeksiyonu ile belirti verirse hayvanların ölümüne kadar sebebiyet vermektedir ve daha da ağır belirti gösteren hayvanlarımızda bazı kronik meme ve tırnak enfeksiyonlarını beraberinde getirmektedir.

    “GENELLİKLE OKSİJENSİZ ORTAMDA DAYANIKSIZ BİR VİRÜS TÜRÜDÜR”

    Genellikle bu tür hayvanlar kesime sevk ediliyor. Belli bir sıcaklığın üzerinde viral şap virüs ölüyor. Yaşama alanı nadirdir, kesime sevk edip daha sonra kavurma pişirme tarzında tüketildiği zaman halkımızın korkacağı bir durum kalmıyor. Genellikle oksijensiz ortamda çok dayanıksız bir virüs türüdür. Şap insana nasıl bulaşır derseniz biz veteriner ve hayvancılık ile uğraşanlarda ağız salyası, kanla irtibat halinde olduğu zaman ağızda belli belirsiz ufak yaralar belirir. Çok korkulacak, insan sağlığını korkutacak bir şey değildir. Şap hastalığının 7 tip hastalığı vardır. Şap 1, şap 2 yoğun görülmektedir. Geçenlerde Yeşilova beldesinde görülmüş ve hemen karantina altına alınarak kontrol altına alınmıştır.”

     

  • ÖZLEM ÇERÇİOĞLU, 2024 YILINDA AYDIN’DA SUYA ZAM YAPILMAYACAĞINI AÇIKLADI

    Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, Aydın Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) Genel Müdürlüğü’nün Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda, su kullanım bedeline 2024’te zam yapmayacaklarını açıkladı.

    Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu bugün ASKİ Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda, 2024 yılında su kullanım bedeline zam yapılmayacağını duyurdu. AKP Grup Sözcüsü Mustafa Arı, Çerçioğlu’nun bu kararını 31 Mart’taki yerel seçim öncesine yönelik bir hamle olarak niteledi. Arı’nın iddialarına cevap veren Çerçioğlu, kararla ilgili şunları söyledi:

    “AKP, ‘ Biz zamlara devam edeceğiz. Elektriğe, mazota zam.’ Zaten para pul oldu enflasyonda. Kendi ağzıyla söylemiş oldu. Buradan yerel seçim öncesi, Aydın’daki ve Türkiye’deki vatandaşlarımızı bir kere daha uyarıyorum, zam yağmuru geliyor. Suya zam yapmıyoruz. Halkımız zaten zamların altında perişan halde, enflasyonun altında ezildi. Zam yok, bunu bir kez daha söyleyeyim ama AK Parti’deki sözcü arkadaşımız bize ‘Neden zam yapmadınız?’ diyor.”

  • CEVDET AKAY, TORBA KANUN TEKLİFİNİ ELEŞTİRDİ: “KAMU GÖREVLİLERİNİN YÖNETİM KURULLARINDAN HUZUR HAKKI ALMAMALARI GEREKİR. ANAYASA’YA AYKIRILIK DEVAM EDİYOR”

    CHP Karabük Miletvekili Cevdet Akay, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda torba kanun teklifi görüşmelerinde; teklifte Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği yönetim ve danışma kurullarında görev alacak kamu görevlilerine huzur hakkı düzenlemesinin yer aldığını belirterek “Kamu görevlileri esasında bir yerden ücret alabilirler, farklı yerlerde görevlendirildikleri zaman 3 maaş, 4 maaş yani huzur hakkı diyelim almamaları gerekir. Burada Anayasa’ya aykırılık yine devam ediyor. Dolayısıyla bu şekilde kanun geçerse yine Anayasa’ya aykırı olmuş olacak. Bir de burada çalışan kişilerin huzur haklarının, aldıkları ücretlerinin asgari ücret tutarı üstündeki kısmı da gelir vergisinden istisna tutuyorsunuz; bu, eşitsizlik yaratıyor” dedi.

    TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, AKP’nin ekonomiye ilişkin düzenlemelerin yer aldığı torba kanun teklifinin görüşmelerine bugün başlandı. CHP Karabük Miletvekili Cevdet Akay, teklife ilişkin özetle şöyle konuştu:

    “MAHALLİ İDARELERİN KİRA SERTİFİKASI İHRAÇLARIYLA İLGİLİ DÜZENLEMENİN SEÇİM SONRASINA BIRAKILMASI ANLAMLI OLACAK”

    “Mahalli idarelerin kira sertifikası ihraçlarıyla ilgili yine Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan izin alınması şartı koşulmuş. Eskiden sadece tahvil ihraçlarıyla ilgili bu izin alınıyordu. Özellikle büyükşehir belediyelerinin finansman sıkıntısı, kaynağa erişmekte sıkıntıları var. Seçimler öncesinde böyle bir kararın uygulamaya geçmesini anlamlı buldum. Niçin seçim sonrası böyle bir uygulamaya en azından geçilmedi çünkü finansman sıkıntılarını gidermekle ilgili bu ihracı yaptıkları zaman Hazine ve Maliye Bakanlığı hızlı bir şekilde izin vermezse bu kaynağa erişmeleri mümkün olmayacak. Bunun seçim sonrasında bir düzenleme şekline döndürülmesi veyahut da eskiden olduğu gibi sadece talil ihraçları için uygulamanın yapılması anlamlı olacaktır.

    “EPDK’NIN KIYMET TAKDİRİ YETKİSİ UMARIM SAĞLIKLI ŞEKİLDE KULLANILIR”

    Naylon fatura uygulaması dediğimiz özellikle akaryakıt sektöründeki EPDK mevzuatı açısından bir AYM kararı vardı şimdi bu tekrar bu kanun metni ile düzenlenmeye çalışmış, burada da baktığımız kadarıyla bütün lisans işlemlerini veya GSM ruhsatı alan şirketlerin bu lisans devrini de yapması mümkün değildi. EPDK’ya bir takdir yetkisi verilmiş 6 aylık süreler itibariyle ilgili kavuşturma ve mahkemelerin takibini yapıp, bu kıymet takdiriyle bu izinleri verebilecek. Bu takdir yetkisinin sağlıklı bir şekilde kullanılması gerekir. Umuyoruz ki öyle kullanılır çünkü esnekliğe müsait bir yapı olduğundan uygulamada farklı sorunları ortaya çıkaracaktır.

    “BAĞLANAN GEMİLERİN SERBEST BIRAKILMASINDA SADECE BANKA TEMİNAT MEKTUBU MU KABUL EDİLECEK”

    İdari para cezalarıyla ilgili denizcilik sektöründe özellikle taşımacılıkla, uluslararası belgelerle ilgili noksanlıklar tespit ettiğinizde buradaki idari para cezalarını artırdınız. Bir de burada gemi bağlama olayı vardı, gemi bağlama olayında da bu cezalar ödenmeden gemi serbest bırakılmıyordu. Burada teminat mektubu verme kaydıyla gemiyi serbest bırakıyorsunuz. Şunu merak ediyorum; sadece banka teminat mektubu mu kabul edilecek yoksa gayrimenkul teminat kabul edilecek mi, nasıl bir uygulama yapılacak? Bu uygulama buradaki alacakların zamanında tahsil edilmemesini, gecikmesine sebep teşkil edecektir. İdari para cezaları caydırıcılığını yitirecektir.

    “DAHA ÖNCE AYM’NİN İPTAL ETTİĞİ KAMU YÖNETİCİLERİNE GETİRİLEN HUZUR HAKKI DÜZENLEMESİ ANAYASAYA AYKIRI”

    70. Maddeyle ilgili Cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenlenen, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen, kamu kurumlarında idareci olarak çalışan kamu yöneticilerinin yani yönetim kurulunda, danışma kurulunda görev alacak kamu görevlileri açısından huzur hakkı olayı var. Şimdi, kamu görevlileri esasında bir yerden ücret alabilirler, farklı yerlerde görevlendirildikleri zaman 3 maaş, 4 maaş yani huzur hakkı diyelim almamaları gerekir. Buradaki Anayasa’ya uygunluk ortadan kalkmış oluyor, giderilmiş olmuyor yani Anayasa’ya aykırılık yine devam ediyor. Dolayısıyla bu şekilde kanun geçerse yine Anayasa’ya aykırı olmuş olacak. Bir de burada çalışan kişilerin huzur haklarının, aldıkları ücretlerinin asgari ücret tutarı üstündeki kısmı da gelir vergisinden istisna tutuyorsunuz; bu, eşitsizlik yaratıyor. Özel sektörde böyle bir şirkette yönetim kurulu üyesi olarak görev yapan, huzur hakkı alan kişilerde bu gelir vergisi kesintisi oluyor; bu da eşitlik ilkesine aykırı bir durum.”

  • CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN, ESKİ AB KOMİSYONU BAŞKANI BARROSO İLE GÖRÜŞTÜ

    CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN, ESKİ AB KOMİSYONU BAŞKANI BARROSO İLE GÖRÜŞTÜ

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Cumhurbaşkanlığı’nda eski Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile görüştü.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Cumhurbaşkanlığı’nda eski AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile bir araya geldi. Cumhurbaşkanlığı sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, eski AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’yu Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde kabul etti” denildi.

  • AVUKAT GÜLBAHAR: “BİZİM İÇİN ÖNEMLİ OLAN BU MAHKEMELERİN VERDİĞİ KARARLAR DEĞİL İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN HER BİR MADDESİNİ BU ÜLKENİN DAĞINA, TAŞINA YAZMAK”

    Haber: NİSANUR YILDIRIM – Kamera: DURSUN ALKAYA

    Kadın örgütlerinin İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı yaptığı iptal başvurusu bugün Danıştay 10. Dairesi’nde görüşüldü. Karar, daha sonra yazılı olarak açıklanacak. Avukat Hülya Gülbahar, “Başkan duruşmadan ayrılırken kararını verdiklerini söyledi. Aslında başkan, Mor Çatı savunmasını yaparken uzman tanık dinlenmesine itiraz etti ve ‘bozma gerekçesi yaparsınız’ diyerek ihsas-ı rey’de bulunmuş oldu. Biz yaklaşık olarak verilecek kararı biliyoruz. Beş celsedir aleyhte karar çıkacağını bekliyoruz ve biliyoruz. Buna rağmen İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıktık. Bizim için önemli olan bu mahkemelerin verdiği kararlar değil İstanbul Sözleşmesi’nin her bir maddesini bu ülkenin dağına, taşına yazmak. Bunun için her gün mücadele ediyoruz. Mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.

    Danıştay 10. Dairesi; Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği, Kadın Dayanışma Vakfı, Kadının İnsan Hakları Derneği ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile çekilme kararının iptaline yönelik başvurusunu bugün görüştü. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, sözleşmeden çekilmenin iptali yönündeki taleplerle ilgili “ret” kararı vermişti.

    Duruşma, bugün saat 09.45’te başladı. 4,5 saat süren duruşmada; mahkeme heyeti kadın örgütlerinin savunmasını ve savcıların mütalaasını almasının ardından kararın daha sonra yazılı olarak tebliğ edileceğini açıkladı. Kadın örgütleri, reddi hakim talebinde bulundu.

    Duruşmanın bitmesinin ardından kadın örgütleri Danıştay’ın önünde basın açıklaması yaptı. Nezahat Demiray ve Özlem Günel Tekşen, EŞİK Platformu adına basın açıklamasını okudu. Açıklama şöyle:

    “DANIŞTAY’DA 220’DEN FAZLA İPTAL DAVASI AÇILDI. BU DAVALARIN 70’TEN FAZLASI DURUŞMALI OLARAK GÖRÜLDÜ”

    “Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz, siyasi bir kararla çıkıldı. Karara karşı Danıştay’da açılan 220’den fazla davadan, duruşması yapılan 70 kadarı reddedildi. Kararın bağımsız ve tarafsız koşullarda verilmesi engellendi. Halen karar verilmeyen davalar mevcut. Bugün bu davaların duruşmaları için bir kez daha Danıştay’dayız. 20 Mart 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanan, İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çıkış kararının ardından; kadınlar, kadın örgütleri, barolar, meslek örgütleri, sendikalar ve siyasi partiler tarafından Danıştay’da 220’den fazla iptal davası açıldı. Bu davaların 70’ten fazlası duruşmalı olarak görüldü. 28 Nisan- 23 Haziran 2022 tarihleri arasında yapılan dört duruşmada görüşülen dosyalara, EŞİK Platformu’nun çağrısıyla toplanan 1000’in üzerinde kadın avukatın yetki belgesi sunuldu. Duruşmalara yüzlerce hukukçu ve kadın hakları savunucusu katıldı. Dünya hukuk tarihine geçecek savunmalar yapıldı.

    “DURUŞMA GÜNÜNÜN 25 KASIM KADINA KARŞI ŞİDDETLE ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ’NÜ TAKİBEN BELİRLENMİŞ OLMASI TESADÜF OLMASA GEREK”

    Bu duruşmaların ardından Danıştay 10. Dairesi, 19 Temmuz 2022 tarihinde 2’ye karşı 3 hâkimin oyu ile duruşmaları yapılan davaları reddetti ve Sözleşme’den çekilme kararını ‘hukuka uygun’ buldu. Yapılan temyiz başvuruları da Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK) tarafından reddedilerek Cumhurbaşkanı’nın kararı ‘hukuka uygun’ bulundu. Bu kararlarla, Anayasa ve ilgili yasalar ülkenin üst mahkemelerinden biri tarafından da açıkça ihlal edilmiş oldu. Danıştay ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin toplu davaları ele alış biçimine ilişkin 6. maddesini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesini ve usul ekonomisi ile ilgili ‘davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir’ diyen 141. maddesini ihlal etti. Mahkemece re’sen ya da talep üzerine delil toplanmayan bu davalarda, Danıştay makul süreyi aşan bir yargılama yaptı ve halen süren davaları dikkate almadan, duruşmalar tamamlanmadan kararını açıkladı. Duruşması yapılmayan, çoğu kadın örgütleri tarafından açılmış olan davaların duruşması bugün yapılıyor. Duruşma gününün 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nü takiben belirlenmiş olması tesadüf olmasa gerek.

    “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ DAVALARI AÇILDIKTAN SONRA, İLK İNCELEMEYİ YAPAN HEYETTEN 2 ÜYE DEĞİŞTİRİLDİ. YERLERİNE BİRİ ESKİ AKP’Lİ BELEDİYE HUKUK MÜŞAVİRİ OLAN İKİ ÜYE ATANDI. BU İKİ ÜYE BAŞKANLA BİRLİKTE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ALEYHİNE KARAR VERDİ”

    Bir kez daha dile getiriyoruz; İstanbul Sözleşmesi, Anayasa’nın 90. maddesi ve 6251 sayılı yasa gereğince yasa hükmündedir ve hala yürürlüktedir. Meclis tarafından kabul edilen Sözleşme’nin onayına ilişkin 6251 sayılı yasa yürürlüğe girdikten sonra, İstanbul Sözleşmesi başta 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere birçok iç hukuk düzenlemesine etki etmiş ve kendisi de iç hukukun bir parçası haline gelmiştir. Temel insan hakları ile ilgili bu sözleşme, kadınlar haklarına sahip çıktıkça yaşayacak ve yaşatacaktır. ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ bir slogandan daha fazlasıdır; kadınların şiddete boyun eğmeyeceklerinin ve eşitlikten vazgeçmeyeceklerinin ifadesidir. Siyaset, İstanbul Sözleşmesi yargılama sürecine çeşitli şekillerde müdahale etti, kararın bağımsız ve tarafsız koşullarda verilmesi engellendi. İstanbul Sözleşmesi davaları açıldıktan sonra, ilk incelemeyi yapan heyetten 2 üye değiştirildi. Yerlerine biri eski AKP’li belediye hukuk müşaviri olan iki üye atandı. Bu iki üye başkanla birlikte İstanbul Sözleşmesi aleyhine karar verdi.

    “DAVALAR SÜRERKEN ‘DAVALI’ SIFATINI TAŞIYAN CUMHURBAŞKANI, DANIŞTAY’I ZİYARET ETTİ”

    Davalar sürerken ‘davalı’ sıfatını taşıyan Cumhurbaşkanı, Danıştay’ı ziyaret etti. Duruşmalarının yapıldığı Danıştay Konferans Salonu’nda, Danıştay hakim ve savcılarının dinleyici olarak katıldığı bir konuşma yaptı. Davalar sürerken Danıştay’a, Davalı Cumhurbaşkanı bir ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üç yeni hakim atadı. Bu yolla hakimler üzerindeki iktidar otoritesi daha da pekiştirildi. Davalar sürerken Davalı Cumhurbaşkanı, Danıştay’ın temyiz mercii olan İdari Dava Daireleri Kurulu’nun (DİDDK) yapısına da müdahale etti. DİDDK üyelerinin görev süresi, 28 Haziran 2022’de yayınlanan Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 31 Aralık 2022’den 31 Aralık 2026’ya dek uzatıldı. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili yürütmenin durdurulması talebini bu Kurul reddetmişti. Bu görev süresi uzatımı ile, Danıştay 10. Daire’nin kararını temyiz mercii olarak inceleyecek ve son sözü söyleyecek olan DİDDK’nın, Cumhurbaşkanlığı’nın Sözleşme’den çıkış işlemini onaylayan mevcut yapısı korundu ve temyiz itirazlarımızın reddedilmesi garantilenmiş oldu.

    “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN HUKUKSUZ ÇIKIŞI VE DANIŞTAY’IN YÜRÜTMEYİ DURDURMA TALEBİNİ RET KARARINI TÜRKİYE’NİN HER YERİNDE PROTESTO EDEN KADINLARA VE LGBTİ ARTILARA KARŞI YOĞUN ŞİDDET UYGULANDI”

    Çok sayıda iktidar yetkilisi, süren davalara rağmen Cumhurbaşkanı’nın işlemini savunan açıklamalar yaptı, yapmaya devam ediyorlar. Anayasa’nın mahkemelerin bağımsızlığına ilişkin 138. maddesini açıkça ihlal eden bu açıklamalar hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Davalar sürerken Davalı Cumhurbaşkanı’nı davada temsil eden iki savunmandan biri, davacıların gözü önünde mahkeme koridorlarında Danıştay 10. Daire Başkanı ile birlikte dolaşıp, sohbet etti. Eşit muamele ilkesi çiğnendi. 28 Nisan 2022 ve 23 Haziran 2022 tarihlerindeki duruşmalar öncesinde gerçekleşen davacılara yönelik kolluk şiddetiyle; ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı, anayasal hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkını ihlal edildi. İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çıkışı ve Danıştay’ın yürütmeyi durdurma talebini ret kararını Türkiye’nin her yerinde protesto eden kadınlara ve LGBTİ artılara karşı yoğun şiddet uygulandı. Kadınlar ve LGBTİ artılar tartaklanarak gözaltına alındı. Bazı yerlerde kadınlara ağır para cezaları kesildi, disiplin cezaları dahil çok çeşitli yaptırımlar uygulandı.

    “İKTİDAR SÖZLEŞME’DEN HUKUKSUZ ÇIKIŞINI HALEN ‘MİLLİ YASALARIMIZ VAR’ DİYEREK SAVUNMAYA ÇALIŞIRKEN BİR YANDAN DA BU SÖZLE KASTETTİĞİ 6284 KADINA ŞİDDETLE MÜCADELE YASASI’NIN AŞINDIRILMASINA GÖZ YUMUYOR”

    İktidar Sözleşme’den hukuksuz çıkışını halen ‘milli yasalarımız var’ diyerek savunmaya çalışırken bir yandan da bu sözle kastettiği 6284 Kadına Şiddetle Mücadele Yasası’nın aşındırılmasına göz yumuyor. Oysa, Sözleşme’nin getirdiği düzenlemelerin birçoğunun iç hukukta karşılığı yok. Örneğin; belediyelere sığınak açma yükümlülüğü getiren düzenlemeye dair bir izleme mekanizması mevcut değil ve ilgili Yasa tam olarak uygulanmıyor. 6284’te eksikler bulunuyor. Yasa’nın 2. maddesinde, bu eksiklere atıfla Yasa’da hüküm bulunmayan hallerde İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanacağı açıkça yazılı. Kaldı ki, İstanbul Sözleşmesi’nin izlenmesi için, Sözleşme ile oluşturulan ulusal ve uluslararası denetim mekanizmasının Türkiye hukukunda ve devlet mekanizmaları içinde bir muadili bulunmuyor. Bugün ve bundan sonra İstanbul Sözleşmesi’ne, Anayasal hukuk düzenine ve insan hakları hukukuna sahip çıkmaya devam edeceğiz. Yukarıda sayılan ve buraya sığmayan nedenlerle tarafsızlığı tartışılır hale gelen, bu durumu hukuka uygun olmayan yorumlarıyla kararlara da geçiren mahkeme üyelerinin bu davadan çekilmesini bekliyoruz, artık bu davaya bakmamaları gerekir. Hayatlarımız, haklarımız ve hayallerimiz üzerinden siyaset yapılmasına izin vermeyeceğiz. İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyeceğiz.”

    Avukat Nagihan Bulduk, şöyle konuştu:

    “BU YARGILAMAYI TARAFSIZ, ADİL, EŞİT, DOĞRULUK VE DÜRÜSTLÜK İLKELERİYLE YAPMAYAN HAKİMLERİ REDDETMİŞ BULUNUYORUZ”

    “İçinde bulunduğumuz süreç ne yazık ki yargının artık Anayasa’yı, AYM’leri tanımadığı bir süreç. Bugün de biz burada daha önce çok sayıda dosyada karar vermiş ve hatta gerekçelerini dahi açıklamış bir heyetin huzurundaydık. Kararının gerekçelerinin ne olduğunu bildiğimiz, eşitlik, tarafsızlık ve adil yargılanma ilkesine, uygun bir yargılama yapmadığını bildiğimiz hakimlerin reddini talep ettik. İçinde bulunduğumuz süreçte, hakimlere hangi düzeyde olursa olsun Bangalor etik yargı ilkelerine uygun bir şekilde yargılama yapmalarını ve İstanbul Sözleşmesi’nin Anayasal hiçbir dayanağı olmayan Cumhurbaşkanı kararnameleriyle ortadan kaldırılamayacağını, bu sözleşmeden çekilemeyeceğini açıkça ifade ettik. İstanbul Sözleşmesi’ni yürütmekle yükümlü ve görevli, yetkili olan makam yürütme organıdır. Yani, Cumhurbaşkanlığıdır. Bu makamın yasama yapma, yasa koyma ya da kaldırma yetkisi yokken sözleşmeyi uygulama yetkisi varken bu yetkiyi yerine getirmeyip ortadan kaldırması Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir. Biz bu sebeple hukuka uygun karar vermeyen ama dahası bu yargılamayı tarafsız, adil, eşit, doğruluk ve dürüstlük ilkeleriyle yapmayan hakimleri reddetmiş bulunuyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ni her düzeyde sahip çıkıyoruz.”

    Avukat Candan Dumrul ise şunları söyledi:

    “HEPİMİZİN HAYATLARININ GÜVENCESİ ANAYASAL HUKUK DÜZENİDİR”

    “Kadın Dayanışma Vakfı olarak bizim açtığımız davanın da duruşması görüldü. Ne acı ki ilk grup davaların aslında doğrudan sahada çalışan kadın örgütlerinin davalarının ilk grupta görülmesi ve geçen sene yapılan yargılamalarda, bizim saha deneyimlerimizi de bu yargılama pratiğine bir şekilde yansıtmamıza imkan verilmesi gerekiyordu. Maalesef bu gerçekleşmedi. Biz Danıştay’ın kararının ne olduğunu bildiğimiz bir ortamda, kerhen yargılama yaptıkları gerçeğini bilerek bu duruşmalara katılmak durumunda kaldık. Ancak içeride de ifade ettik. Söz konusu süreç aslında bir fıkra olabilecek kadar komik. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yayınladığı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığı kararı alma yetkisi verdi. Bu yetkiye dayanarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Bizim bu sözleşmeden çekilme kararına karşı açtığımız davaları da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın atadığı heyet reddetti. Türkiye’de aslında tek başına İstanbul Sözleşmesi davaları bakımından değil bir bütün olarak hukuk sisteminin tamamı, anayasal sistemin bütünü bakımından muazzam bir tehlike olduğuna bu davalar ve yargılamalar çok açık bir biçimde işaret. Biz yetkisini Anayasa’dan alan Danıştay’a, Cumhurbaşkanlığına ve bütün kamu kurumlarına rağmen Anayasa’yı savunmaya devam edeceğiz. Çünkü hepimizin hayatlarının güvencesi anayasal hukuk düzenidir. Bunun yanı sıra ‘İstanbul Sözleşmesi’nden çekildik’ dedikleri için İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz. Biz İstanbul Sözleşmesi’ni yaşatıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ni sokakta mücadelemizle yazmaya devam edeceğiz.”

    Avukat Hülya Gülbahar ise şöyle konuştu:

    “BAŞKAN, MOR ÇATI SAVUNMASINI YAPARKEN UZMAN TANIK DİNLENMESİNE İTİRAZ ETTİ VE ‘BOZMA GEREKÇESİ YAPARSINIZ’ DİYEREK İHSAS-I REY’DE BULUNMUŞ OLDU”

    “İçeride çok sayıda davacı hakimlerin çekilmesini ya da reddini talep etti. Çünkü açıkladıkları ret kararıyla mahkemeye, mahkemenin tarafsızlığına ve bağımsızlığına olan güvenimiz sarsılmıştır. Başkan duruşmadan ayrılırken kararını verdiklerini söyledi. Aslında başkan, Mor Çatı savunmasını yaparken uzman tanık dinlenmesine itiraz etti ve ‘bozma gerekçesi yaparsınız’ diyerek ihsas-ı reyde bulunmuş oldu. Biz yaklaşık olarak verilecek kararı biliyoruz. Beş celsedir aleyhte karar çıkacağını bekliyoruz ve biliyoruz. Buna rağmen İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıktık. Bizim için önemli olan bu mahkemelerin verdiği kararlar değil İstanbul Sözleşmesi’nin her bir maddesini bu ülkenin dağına, taşına yazmak. Belediyesinden siyasi partilerine kadar toplumun bütün alanlarında uygulatmak. Bunun için her gün mücadele ediyoruz. Mücadele etmeye devam edeceğiz.”

    Mor Çatı gönüllüsü Gülsun Kanat, şunları söyledi:

    “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇEKİLMENİN NE KADAR POLİTİK OLDUĞUNU BUGÜN DANIŞTAY’DA, BU DAVADA BİZ KADINLAR YAŞAMIŞ OLDUK”

    “Biz kadınların sesini bu mahkemeye taşımak, yıllardır yapmış olduğumuz tanıklıkları, kadınları şiddetten uzaklaştırmak için verdikleri mücadelede nasıl yalnızlaştırıldıklarını, kılavuzsuz bırakıldıklarını anlatabilmek için gelmiştik. Mahkeme yine erkek anlayışını gösterdi ve dinlemek istemedi. ‘Uzman görüşünü kabul etmiyoruz’ dedi. Avukat arkadaşlarımız itiraz ettiklerinde de ‘bunu bir bozma gerekçesi sayarsınız’ diyerek aslında kararını açıklamış oldu. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin ne kadar politik olduğunu bugün Danıştay’da, bu davada biz kadınlar yaşamış olduk. Burada durmayacağız. Biz yarattık, biz kazandık. Kazanımlarımıza sahip çıkacağız. İstanbul Sözleşmesi yaşıyor, var. Bir gecede alınmadı, alınamaz. Biz bunu bir gecede yapmadık. Uzun mücadeleler sonucunda bütün bu kadınlar yarattık, bir araya getirdik. İlmek ilmek ördük. Yine yapacağız. Birkaç erkeğin sözüyle, bununla değişmeyecek.”

     

     

  • İMAMOĞLU, İBB VE İŞTİRAKLERİNİN 2024  BÜTÇESİNİ 516 MİLYAR LİRA OLARAK AÇIKLADI. İMAMOĞLU: “MIZRAK ARTIK ÇUVALA SIĞMIYOR”

    İMAMOĞLU, İBB VE İŞTİRAKLERİNİN 2024 BÜTÇESİNİ 516 MİLYAR LİRA OLARAK AÇIKLADI. İMAMOĞLU: “MIZRAK ARTIK ÇUVALA SIĞMIYOR”

    Haber: OKTAY YILDIRIM Kamera: ADEM KARABAYIR

    İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, belediye ve iştiraklerinin 2024 yılı yatırım ve hizmet bütçesini İBB Meclisi’ne sundu. İmamoğlu, “Eğer sağlıklı büyüyen, istikrarlı bir ülke ekonomisine sahip olsaydık, biz, bu mega şehri, güzel İstanbul’umuzu kat be kat daha fazla şahlandırırdık. 2018’den beri içinde çalkalandığımız kur krizi ve bu tarihten itibaren tekrarlanan basiretsizliklerle her gün artan ekonomik kriz, hayatın her alanında olduğu gibi Belediyemizin maliyetlerini de çok dramatik biçimde artırdı. Geride bıraktığımız 5 yıl gibi kısa bir sürede tüm mal ve hizmetlerin fiyatları öyle astronomik oranlarda arttı ki, gelişmiş ekonomilerin bir yılda yaşadığı enflasyonu biz bazen haftada, bazen ayda yaşıyoruz. Şimdi dünyada enflasyon düşüş trendine girmişken, bizde artmaya devam ediyor. Hem de ne artış! Eskiden, ‘3 ay sonra tamam, önümüzdeki yılın ortasında düşecek’ denilen enflasyon, resmi raporlarda ve söylemlerde bile “2026’da düşecek” diye değiştirildi. Artık mızrak çuvala sığmıyor” dedi.

    İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, belediye ve iştiraklerinin 2024 yılı yatırım ve hizmet bütçesini İBB Meclisi’nde sundu. İmamoğlu, sunum öncesinde, Meclis’te grubu bulunan CHP, İYİ Parti, AK Parti ve MHP gruplarına nezaket ziyaretlerinde bulundu. Yaklaşık 4,5 yıl önce, yeni nesil belediyecilik anlayışıyla yola çıktıklarını belirten İmamoğlu, “Şehrimizin tüm değerlerine sahip çıkarak, üreten, kültürel ve sosyal hayatı ile 24 saat yaşayan bir İstanbul için, eşit ve adil hizmetler sunmak misyonuyla yola çıkmıştık. Bu yolda kimseyi geride bırakmadan, 16 milyon İstanbullu için çalışacağımızı hep söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda müreffeh bir şehir inşa etmek için azimle çalışacağımıza söz vermiştik. İstanbul’a; ‘adil, yeşil, yaratıcı’ yeni bir başlangıç vaat etmiştik. Bu eşsiz şehre hizmet etmenin sorumluluğuyla hazırladığımız ‘2020-24 Stratejik Planımızda belirlediğimiz hedeflerin ve vaatlerin çok büyük bir bölümünü hayata geçirmenin yüksek huzuruyla karşınızdayım” dedi.

    İmamoğlu, bütçe sunumunda şunları ifade etti:

    “TOPLAM KONSOLİDE BÜTÇEMİZ 516 MİLYAR LİRAYA ULAŞACAK: 2019’dan bu yana toplam 259 milyar 500 milyon lira büyüklüğünde bir bütçe yönettik. İstanbul vizyonumuzu aynı inanç ve motivasyonla, ikinci dönemimizde de sürdüreceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın. Önemle belirtmek isterim ki sizlere sunduğumuz 2024 yılı bütçesi, Türk lirası olarak neredeyse geride bıraktığımız 5 yılın toplam bütçesi büyüklüğünde bir bütçedir. İkinci dönemimizin ilk yılı olan 2024 yılı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bütçemiz özetle şu şekildedir: Toplam bütçe gelirlerimizi 178 milyar 500 milyon lira; toplam bütçe giderlerimizi ise 213 milyar 500 milyon lira olarak tasarladık. Dolayısıyla, 2024 yılında hizmet ve yatırımlarımız için, 35 milyar lira finansmana ihtiyaç duyacağımızı öngörüyoruz. Bunun 15 milyar lirasını nakit ve eurobond mevcudumuzdan karşılayacağız. 20 milyar lirasını ise borçlanmayla finanse etmeyi planlıyoruz. İSKİ ve İETT dahil, 2024 yılı konsolide bütçemizin 294 milyar lira olduğunu belirtmek isterim. İştirak şirketlerimizin 2024 yılı bütçesi ise 222 milyar lira olacak. Dolayısıyla, toplam konsolide bütçemiz, 516 milyar liraya ulaşacak. 2024 yılında iştiraklerimiz dahil, yatırıma 145 milyar lira ayırdık. Böylece, Türkiye’de yerel yönetimler eliyle yapılacak bütün yatırımların dörtte birini, tek başımıza İstanbul olarak yine biz yapacağız.

    2024 YILINDA DA BÜTÇEMİZDE EN BÜYÜK KALEMİ YATIRIM HARCAMALARI OLUŞTURUYOR: Son 5 yılda olduğu gibi, 2024 yılında da bütçemizde en büyük kalemi, elbette ki yatırım harcamaları oluşturuyor. Yatırımlar, bizim ‘demokrasi ve kalkınma’ idealleri üzerine inşa ettiğimiz yeni nesil belediyecilik modelimizin, ‘İstanbul Modeli’nin yapı taşıdır. Yatırımlar; adil, yeşil, yaratıcı İstanbul’a giden dönüşümlerin de hızlandırıcısıdır. Memnuniyetle ifade ediyorum ki bugün İstanbul, ‘Vizyon 2050 Strateji Belgemizdeki’ hedeflerin her birinde önemli yatırımlarını sürdürüyor. Vizyonumuz net, hedeflerimiz belli; yolumuz açık, azmimiz ve gençliğimizin de daim olduğunu her birinizin huzurunda belirtmek isterim. Öyle ki ‘150 Günde 150 Proje’ diyerek başladığımız hizmet maratonumuzu, ‘300 Günde 300 Proje’ ile sürdürdük. Bununla kalmayıp, ‘Yeni Yatırımlar Yani Atılımlar’ sloganıyla, her gün yeni bir temel atma, her gün yeni bir açılışla İstanbul’u yatırımlarla güçlendirmeye ve kalkındırmaya yüksek hızda devam ediyoruz.

    2025 YILI SONUNA KADAR TOPLAM 45,7 KİLOMETRE YENİ METRO HATTINI TAMAMLAYIP İSTANBULLULARIN HİZMETİNE SUNACAĞIZ: Geride bıraktığımız 4,5 yılda gerçekleştirdikleri yıllık metro yapım hızının, İstanbul ve Türkiye tarihinde bir rekor olduğunu belirtmek istiyorum. Göreve geldiğimizden bu yana, toplam 47,3 kilometre metro hattının yapımını tamamladık. 2024 mart sonuna kadar; Çekmeköy-Sancaktepe-Sultanbeyli metro hattının Çekmeköy-Samandra arasındaki 6,5 kilometrelik kısmını ve Ataköy-İkitelli metro hattının Bahariye-Ataköy arasındaki 11,3 kilometrelik kısmını da tamamlayacağız ve vatandaşlarımızla buluşturacağız. Böylece, toplam 17,8 kilometre yeni metro hattını 2024 Mart sonuna kadar hizmete açacağız. Dolayısıyla, ilk dönemimizde 65,1 kilometre uzunluğunda raylı sistem hattının inşasını tamamlayarak, İstanbullu hemşehrilerimizle buluşturmuş oluyoruz. Bu da yıllık ortalama 13 kilometreye tekabül ediyor. Gururla ifade ediyorum ki bizden önceki 25 yılın ortalamasının 4 katından daha fazla metro hattını her yıl İstanbul’a kazandırmış oluyoruz. Bu atılım sayesinde, bugün İstanbul’un toplu ulaşımında yolculuk sayıları bakımından raylı sistemlerin payını yüzde 35’ten yüzde 42’ye çıkardık. Her yıl, yatırım bütçemizin yaklaşık yüzde 40’ını teşkil eden raylı sistem yatırımlarına bugüne dek, fiyat farkları dikkate alınarak, güncellenmiş değerleriyle, toplam 69 milyar lira bütçe ayırdığımızı vatandaşlarımızla paylaşmak isterim. 2024 bütçesinde ise raylı sistem yatırımlarını, bu yıla kıyasla yüzde 55 oranında artırarak, 33 milyar 338 milyon lira kaynak ayırıyoruz. Bu sayede, ikinci dönemimizde de raylı sistemlerde başlattığımız atılımı, hız kesmeden sürdüreceğiz. İkinci dönemimizde yeni açacağımız ilave 80,5 kilometre yeni hat ile İstanbul’a tekrar damgamızı vuracağız. Ümraniye-Ataşehir-Göztepe hattını; Çekmeköy-Sancaktepe-Sultanbeyli hattının Samandra-Sultanbeyli arasını; Kabataş-Mecidiyeköy-Mahmutbey hattının Yıldız-Kabataş arasını ve Kaynarca-Pendik- Tuzla hattının Pendik Merkez-Kaynarca-Fevzi Çakmak arasını 2025 yılı sonuna kadar bitirip, toplam 45,7 kilometre yeni metro hattını tamamlayıp, hızlıca İstanbulluların hizmetine sunacağız.

    HIZRAY, YILDA YAKLAŞIK 550 MİLYON YOLCU TAŞIYACAK: Bu vesileyle ikinci dönemimizin vizyon projelerine de ana başlıklar itibariyle değinmek istiyorum. Yeni nesil, ekspres metro olarak tasarladığımız HIZRAY, tam 74,5 kilometre uzunluğunda olacak ve tümü yeraltı olmak üzere, 13 istasyondan oluşacak. Yüksek hıza sahip olan HIZRAY, Beylikdüzü’nden Sabiha Gökçen Havalimanı’na 55 dakika gibi bir sürede ulaşım sağlayarak, günde ortalama 1,5 milyon, yılda yaklaşık 550 milyon yolcu taşıyacak. HIZRAY, Avrupa ve Anadolu yakasındaki mevcut ve yapımı devam eden metro hatlarını doğu-batı ekseninde birbirine bağlayarak, mevcut metro hatları arası yolcu transferini en kısa ve kolay şekilde sağlayacak. Böylece artık 16 milyon İstanbullunun, şehrin her noktasına hızlı bir biçimde erişimi mümkün olacak. HIZRAY’ın proje çalışmalarını tamamladık, ihale hazırlık çalışmaları ve finansman görüşmelerini de hızlı bir biçimde sürdürüyoruz. En az bunun kadar kıymetli diğer bir projemiz Sefaköy-Beylikdüzü metro hattıdır. Bu proje; Büyükçekmece, Esenyurt, Avcılar, Beylikdüzü, Küçükçekmece ve Bakırköy ilçelerimizden de geçecek ve yaklaşık 4 milyona yakın hemşerimizin kent içi hareketliliğini ve hayat kalitesini artıracak bir projedir. Sefaköy-Beylikdüzü metro hattı, İstanbul’un bugüne kadar hiçbir raylı sistem yatırımı olmayan özellikle batı kesimine yapılacak ilk metro hattı yatırımı olacaktır. Şehrimizin toplam nüfusunun neredeyse dörtte birinin hayatını kolaylaştıracak ve yoğunlaşan trafiği de yüksek oranda rahatlatacaktır. Bu nedenle Sefaköy- Beylikdüzü metro hattına stratejik olarak önem veriyoruz.

    CUMHURBAŞKANLIĞI’NDAN TEK BİR İMZA ALAMADIĞIMIZDAN, DIŞ FİNANSMAN KULLANIMI İÇİN GEREKLİ OLAN SÜREÇ TAMAMLANAMIYOR: İstanbul’un batısında D100 aksı boyunca inşa edilecek toplam 18,5 kilometre uzunluğundaki bu proje, Avrupa Yakası raylı sistem ağının entegrasyonu için de çok büyük öneme sahiptir. Sefaköy-Beylikdüzü metro hattının ivedilikle yapımına başlanması amacıyla, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ile Yeşil Şehir Aksiyon Planı mutabakatı imzalayarak, ön protokol ile dış finansman temin sürecini harekete geçirdik. 2022-23 yılları kamu yatırım programlarına alınması için 3 kere, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’na başvuruda bulunduk. Ancak Cumhurbaşkanlığı’ndan tek bir imza alamadığımızdan, dış finansman kullanımı için gerekli olan süreç ne yazık ki tamamlanamıyor. Hattın, entegre raylı sistem ağımız için önemi ve milyonlarca insan adına sağlayacağı kamu faydası düşünüldüğünde, bir an önce yapımına başlanması ve düşük maliyetli olarak finanse edilebilmesi için Kamu Yatırım Programı’na alınması öncelikli ve acildir. İstanbullular için elzem bir hizmettir. Kamu Yatırım Programı’na alınmamış olmasına rağmen, biz Sefaköy-Beylikdüzü hattının fizibilite ve projelendirme çalışmalarını tamamlayarak, süreci ilerletiyoruz. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’na bir kez de burada, sizlerin huzurunda seslenerek, verilecek onayın İstanbul’a ve İstanbulluya yapılacak bu büyük hizmetin bir parçası olmak anlamına geleceğini ısrarla tekrarlıyor ve önümüzün açılmasını diliyor ve istiyoruz. Bu büyük vizyon projelerine ilave olarak, toplam 36 kilometre uzunluğundaki Üsküdar-Harem nostaljik tramvay hattının; Esenler Cadde tramvay hattının; Üsküdar-Kadıköy- Maltepe tramvay hattının; Eyüp-Bayrampaşa tramvay hattının; Sultanbeyli-Kurtköy metro hattının ve İTÜ-İstinye füniküler hattının fizibilite ve projelendirme çalışmalarını da tamamladık. 2025 ve sonrasında bu hatların teker teker temel atma ve açılışlarını yapacağız. Ayrıca 25 kilometre ve 16 istasyondan oluşan Söğütlüçeşme-Yenidoğan metro hattının proje ihale sözleşmesini bu yıl Mayıs ayında imzaladık; onun da çalışmaları hızla yürüyor.

    METROBÜS İÇİN CUMHURBAŞKANLIĞI İMZASINI BEKLEMEDEN 252 YENİ OTOBÜZ ALIMINI GERÇEKLEŞTİRDİK: Metropol ulaşım stratejilerimizin bir diğer hedefi, metrobüs sisteminin dönüştürülmesidir. İstanbul’un önemli bir yükünü sırtlanan, ancak gerek karbon salınımı gerekse sağladığı kapasite, konfor ve güvenlik seviyesiyle yetersiz olan metrobüs sistemini dönüştürmek için de düğmeye bastığımızı İstanbullularla paylaşmak isterim. Bildiğiniz gibi, kısa vadede vatandaşlarımızı rahatlatmak için metrobüs sayısını artırmak istedik. Zira, 2015’ten itibaren metrobüs alımı yapılmamıştı. Ancak bununla ilgili bulduğumuz finansmanı kullanabilmemiz için gerekli izin Meclis’ten oy birliğiyle geçmesine rağmen, yaklaşık 3 yıldır Cumhurbaşkanlığı’nda imza bekliyor. Biz, bu engellemeye rağmen durmadık ve öz kaynaklarımızla 252 yeni, yüksek kapasiteli metrobüsün alımını gerçekleştirdik. İlave olarak, sözleşmesini imzaladığımız 12 metre uzunluğundaki 150 solo otobüsü ocak ayından itibaren hizmete alacağız. Bu sayede günlük yolcu taşıma kapasitesini yüzde 20 artırdık, ancak bunu yeterli bulmuyoruz. Bu sistemi tamamen dönüştüreceğiz. Yüzde 100 elektrikle çalışan, sıfır emisyon değerine sahip, konfor standartları bakımından metro ile eşdeğerde olan, güvenlik anlamında ise insani hata faktörünü devreden çıkararak otomatik rota takibi yapabilen yeni sistemi çok yakında İstanbul’a tanıtacağız.

    İŞ BAŞINA GELDİĞİMİZDEN BU YANA, TOPLAM 17 MİLYAR 763 MİLYON LİRA SOSYAL BÜTÇE KULLANDIK: Ulaşılabilir İstanbul hedeflerine bugüne kadar Fen İşleri marifetiyle, toplam 5,8 milyar lira ulaşım yatırımı gerçekleştirdik. Söz konusu çalışmalar çevre, yeşil alan ve alt yapı yatırımları, deniz ulaşımı, yerli üretim tekneler ve vagonlar, akıllı şehir uygulamaları, atık yönetimi, ‘yeşil enerji’ yatırımları, İstanbullu çiftçilere tarımsal destek, balıkçılara ve arıcılara malzeme desteği, Bölgesel İstihdam Ofisleri aracılığıyla 152 bin İstanbulluya özel sektörde istihdam sağlanması, ihtiyaç sahibi vatandaşlara farklı alanlarda sağlanan sosyal yardımlar, Enstitü İstanbul İSMEK ile meslek edindirme çalışmaları, üniversite öğrencilerine verilen karşılıksız eğitim desteği, Kurban ve Ramazan Bayramı destekleri, Halk Süt, Eğitim Destek Paketi, Evlilik Destek Paketi, geçmiş dönemde sayıları sıfır olan, yeni dönemde açılan öğrenci yurtları ve Yuvamız İstanbul Kreşleri. Özetle; iş başına geldiğimizden bu yana, toplam 17 milyar 763 milyon lira sosyal bütçe kullandık. 2024 bütçesinde ise, kent yoksulluğu ile mücadele ve ‘Adil İstanbul’ vizyonu alanına, tam 14 milyar 334 milyon lira kaynak ayırdık.

    2024’TE ÇOCUKLARIMIZA 4 MİLYAR, GENÇLERİMİZE 2,6 MİLYAR LİRA BÜTÇE AYIRIYORUZ: İBB tarihinde özellikle çılgın proje kavramını çocuklarımıza yapılan yatırım olarak tanımladığımızı buradan duyurmak isterim. Çocuklarımız için bugüne kadar harcadığımız tutar, 1,3 milyar lira olarak gerçekleşmişken, 2024 yılında bu alana 4 milyar liralık kaynak ayırıyoruz. Aynı şekilde gençlerimizi desteklemek için, bugüne dek 2 milyar 100 milyon liralık bütçe kullandık. 2024 yılında gençlere ayırdığımız bütçeyi 2 milyar 688 milyon liraya çıkarıyoruz. Böylece şu anda faaliyette olan 5.191 öğrenci kapasiteli 14 yükseköğrenim yurdu sayısını hızla artıracağız ve gençlerimize bu ilham verici şehirde yalnız olmadıklarını hissettireceğiz. Diğer yandan tarihimizde ilk kez gençlerimiz ve ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız için 9 Kent Lokantası açtık. Öğrencilerimizin ve ihtiyaç sahibi İstanbulluların sağlıklı, nitelikli yiyeceğe onurlarıyla erişmesine imkân sağladık.”

    DEPREM BÖLGESİ YARDIMLARI

    İBB’nin, 11 ilde yıkıma neden 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde, “Zor anında İBB yanında” anlayışıyla etkin bir yardım seferberliği başlattığına dikkat çeken İmamoğlu şunları söyledi:

    “Bölgeye intikal eden ekiplerimiz, iş makineleri ve hizmet araçlarımızla altyapı iyileştirmeden sosyal hizmet çalışmalarımıza, sağlık hizmetlerinden kent temizliğine kadar çeşitli alanlarda hizmet verdik; vermeye de devam ediyoruz. Ekiplerimiz, arama kurtarma faaliyetleri kapsamında, tam 561 vatandaşı enkaz altından canlı çıkartmıştır. Bölgede 4 ayrı noktada kurduğumuz sağlık merkezlerimiz ve mobil hizmet veren sağlık ekiplerimizle, 100 binin üzerinde depremzedeye hizmet verdik. Hatay ve ilçelerinde geçici barınma alanları, çadır kentler kurduk. Depremzedelere çadır ve konteyner dağıttık. Toplam 2 milyonun üzerinde depremzede vatandaşımıza, üç öğün yemek hizmeti verdik. Antakya’da 201’i konut ve 21’i ticari olmak üzere, toplam 222 birimden oluşan, yaklaşık bin kişinin yaşayacağı ‘KİPTAŞ Antakya Geçici Barınma Alanı’nı hızla hizmete açarak, Hatay Büyükşehir Belediyesi’ne devrettik. Ayrıca, bölgeye toplam 782 bin 277 adet insani yardım kolisi ve 260 ton yakacak gönderdik. İlave olarak, İstanbulluların desteğiyle topladığımız, 704 tır yardım malzemesi ve ekipmanı de depremzedelere ulaştırdık. Bölgedeki çocuklarımızın eğitimi sekteye uğramasın diye mobil ders atölyeleri kurduk; gezici kütüphaneler gönderdik; tiyatro, sinema gösterileri, sosyal etkinlikler yaptık. Yüce Rabbimden bizlere böyle bir acıyı bir daha yaşatmamasını diliyor, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha rahmet diliyorum.” 

    TÜRKİYE GENELİNDE VERİLEN DESTEKLERDEN ÖRNEKLER

    “İstanbul dışına verdiğimiz destek, sadece deprem bölgesiyle sınırlı değil” diyen İmamoğlu, şu bilgileri paylaştı:

    “-Hakkari Yüksekova’da 700 daireli polis lojmanı,

    – Kahramanmaraş İl Emniyet Müdürlüğü hizmet binası,

    – Erzurum’da bin kişilik Çevik Kuvvet hizmet binaları,

    – Siirt İtfaiye İstasyonu ve Mezbahanesi,

    – Rize Fındıklı’da Sosyal Yaşam Merkezi,

    – Bilecik Bozüyük’de Anı Evi ve Seyir Terası,

    – Kars’da Susuz Kazım Karabekir Mahallesi Hayvan Pazarı,

    – Çorum Mecitözü Belediyesi Kültür Merkezi,

    – Bartın Amasra Anı Mekanı ve Cumhuriyet Meydanı,

    – Edirne İpsala’da Cumhuriyet Meydanı,

    – Elazığ Sürsürü Mahallesi Gazi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi,

    – Gümüşhane’de Mustafa Canlı Bilim ve Sanat Merkezi, bu desteklerimizin sadece bir bölümü.”

    İBB Başkanı İmamoğlu, olası İstanbul depremi için yürüttükleri çalışmaları hakkında da bilgi vererek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “4 YIL İÇERİSİNDE 91 ADET NAZIM İMAR PLANI’NI GÜNCELLEDİK: Göreve geldiğimizden bu yana, İstanbul’un bu acil sorunlarının çözülmesi gerektiği bölgelere odaklanarak, deprem öncelikli, bilimsel, katılımcı, şeffaf, sosyal adalet ve kamu yararını ilke edinen bir planlama seferberliğini başlattık. Bütüncül olarak İstanbul’un geleceğini şekillendirecek ‘İstanbul Vizyon 2050 Strateji Belgesi’nden alt ölçekli tüm imar planı çalışmalarına kadar, tarihi bir sürecin başlangıcını yaptık. 4 yıl içerisinde 91 adet Nazım İmar Planı’nı güncelledik, 57 bölgede de halen çalışmalarımız sürüyor. Yüzbinlerce insanımızın yaşadığı bu mahallelerde, nazım ve uygulama planlarının yürürlüğe girmesi ile birlikte vatandaşlarımız, birçok bölgede 40-50 yıldır bekledikleri tapularına kavuştular; depreme dayanıklı yapılaşma süreçlerini başlattılar. Avcılar’dan Pendik’e, Ataşehir’den Ümraniye’ye, 39 ilçemizde başlattığımız bu seferberlik sürecine destek olan tüm Meclis üyelerimize gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Bununla birlikte kentsel dönüşümü desteklemek adına, önemli bir imar düzenlemesini de hayata geçirdik. Biliyorsunuz; vatandaşlarımızın bir kısmı, zamanında imar planına uygun ruhsat alıp yaptıkları binalarını, sonrasında yapılan planlarda imar hakları azaltıldığından dolayı yenileyemiyordu. 36 ilçemizde, vatandaşlarımızın zamanında ruhsatına uygun olarak yaptıkları binaları yenileyebilmeleri için, şayet zemini uygun ve herhangi bir koruma alanı ve kamusal donatı alanında kalmıyorsa, imar haklarını koruyacak ve böylelikle binalarını dönüştürebilecek düzenlemeyi biz yaptık. Bu sayede, senelerdir dönüşemeyen yapılarda dönüşüm sürecini başlattık ve hızlandırdık.

    DEPREM GÜVENLİĞİ SIFIR OLAN 318 BİNADA TAHLİYE VE YIKIM İŞLEMLERİNİ BAŞLATTIK: Dayanıklı ve deprem dirençli bir İstanbul için, 14 daire başkanlığımızın yanı sıra; İSKİ, İGDAŞ, KİPTAŞ, BİMTAŞ, İMAR AŞ ve diğer iştirak şirketlerimizle yürüttüğümüz çalışmalarda, toplam 18,8 milyar lira bütçelik, 52 farklı projemizi tamamlamış bulunuyoruz. 2019 yılından beri hızlı tarama ile bina inceleme yöntemini kullanarak, bina bazında risk tespitleri yapıyoruz ve bu kapsamda 110 bin binayı ziyaret ettik. Çoğu 6 Şubat depremi sonrası olmak üzere, 160 bin yeni başvuru aldık. Ve bunlardan 35 bin binada taramalar yaptık. Hızlı tarama ile yaptığımız incelemelerde, İstanbul genelinde 318 binada deprem güvenliğinin hemen hemen hiç olmadığını belirledik, bu binaların tahliye ve yıkım işlemlerini başlattık. İkinci etapta yer alan bin 238 bina için, Meclis kararımızı aldık ve halen saha çalışmalarımız devam etmektedir. Şimdiye kadar 132 binada resmi işlemler başlattık, yıkım süreçlerini yönetiyoruz. 132 binanın süreci tamamlandığında bin 400 aile tahliye edilmiş olacak. Yıkımı tamamlanan binalarda ve ‘E Sınıfı’ olarak tespit ettiğimiz tüm riskli yapılarda hem mülk sahiplerine hem de kiracılarına aylık 4 bin 500 lira kira desteği biz önerdik ve Meclis’den çıkardık. Hızlı tarama yöntemi ile deprem güvenliği tespit edilecek 115 bin bina için çalışmalarımız devam ediyor.

    ŞEHRİMİZİN TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRASINA DA DAYANIKLILIK KAZANDIRDIK: 1 milyar 545 milyon lira tutarındaki kaynağı, kent estetiği yatırımına dönüştürerek İstanbul’a birbirinden güzel birçok meydan, cadde ve bağlantı yolu kazandırdık. Pandemi boyunca 50’ye yakın noktada yaptığımız alt yapı çalışmalarıyla, onlarca yıldır devam eden su baskınları sorununu şehrimizde kalıcı olarak çözdük. İstanbul’a değer kazandırmaya aynı süratle devam edebilmek için, 2024 yılı bütçesinde Fen İşleri’ne 25 milyar 850 milyon lira yatırım bütçesi ayırdık. Bu doğrultuda ‘Dayanıklı İstanbul’ hedefinde ilerlerken, şehrimizin tarihi ve kültürel mirasına da dayanıklılık kazandırdık. Kültürel mirasın deprem kırılganlığına yönelik önceliklendirme çalışmasını, Kandilli Rasathanesi Deprem Mühendisliği ile beraber hazırladık. Bugüne kadar 62 adet kültür varlığımızın güçlendirilerek restore edilmesi için 2 milyar liralık bütçe kullandık. Devam eden 40 adet restorasyon için ise 1,5 milyar lira bütçe ayırdık.

    İBB MİRAS ELİYLE İSTANBUL’UN BİNLERCE YILLIK GEÇMİŞİNİ İHYA ETMEYE DEVAM EDİYORUZ: İBB Miras eliyle İstanbul’un binlerce yıllık geçmişini ihya etmeye devam ediyoruz. İBB Miras ekiplerimizce bugüne kadar; 180 çeşme, 420 tarihi hazire, 13 tarihi türbe ve 18 anıtın aralarında yer aldığı toplam 680 kültür varlığında bakım ve onarım çalışmaları yürüttük. Aralarında Yerebatan Sarnıcı, Moda, Beşiktaş ve Kadıköy İskeleleri, Cendere Sanat Müzesi, Anadolu Hisarı, Taş Mektep, Yedikule Gazhanesi gibi yapıların bulunduğu 21 miras eserinin kapsamlı restorasyonunu gerçekleştirdik. Rumeli Hisarı, Haldun Taner Sahnesi, Muammer Karaca Sahnesi, Çubuklu Siloları, Taksim Maksemi, St. Pierre Han, Helva-i Yakup Tekkesi, Nafi Baba Haziresi gibi birbirinden değerli 18 ayrı restorasyon çalışmamız da devam ediyor. Bir yandan eşsiz mirasımızı korurken, diğer yandan bunları yeni kültür alanları olarak İstanbul’un hizmetine sunuyoruz. Bunun en güzel örnekleri; Hasanpaşa Gazhanesi’nde hayat bulan Müze Gazhane, İETT Beyazıt Kuvvet Merkezi’ndeki Kütüphane Troleybüs, Cendere Pompa İstasyonu’nda yaptığımız Cendere Sanat, Feshane-i Amire’de hayat bulan Artİstanbul Feshane, Gülhane Parkı Sarnıcı’ndaki Gülhane Sanat, Fener Evleri’ndeki Haliç Sanat, Casa Botter Sanat ve Tasarım Merkezi, Bebek Sarnıcı’nda yer alan Bebek Sanat, Metrohan, Taş Mektep, Anadolu Hisarı Müzesi ve Beyoğlu Sineması’dır. Ecdat yadigârı yapılarımızın bakım ve onarımı için, bugüne dek 2 milyar 14 milyon liralık yatırım gerçekleştirdik. Bu kalem için 2024 bütçesinde 1 milyar 900 milyon lira kaynak ayırdığımızı da bilmenizi isterim. Diğer taraftan müze tefrişatı için 2019’dan bu yana 484 milyon lira yatırım yaptık. 2024 bütçesinde aynı kalem için 1 milyar 815 milyon lira kaynak ayırdık.

    MİLLİ BAYRAMLARIMIZI, İSTANBULLULARIN COŞKUSUYLA KUTLAMAYI ÇOK SEVİYORUZ: Şunu da gururla söylüyorum ki biz, milli bayramlarımızı, İstanbulluların coşkusuyla kutlamayı çok seviyoruz. 16 milyon İstanbulluyla böylesine coşkulu kutlayınca, milli bayramlarımızın tadına çok daha fazla varıyoruz; gururunu çok daha fazla yaşıyoruz. Büyük bir memnuniyetle hatırlatmak isterim ki; göreve geldiğimizden bu yana, İstanbul’da 41 yeni kütüphaneyi hizmete açtığımızı duyurmak isterim. Kütüphanelerin içini kitaplarla doldurduk; gençlerimizi insanlığın bilgi birikimiyle buluşturduk. Kütüphaneleri açtığımızda, aslında her zaman söylediğim bir şey vardı. ‘Bazen bir kişinin hayatını değiştirirsiniz, o bir kişi, bütün dünyanın yaşamını bambaşka bir yere taşıyabilir.’ Çok özel bir hikaye; geçenlerde tesadüfen bir arkadaşımdan dinledim. Sancaktepe Sarıgazi’de açtığımız Yaşar Kemal Kütüphanesi’nde her gününü geçiren Mahir (Mahir Ali Taş) isimli çocuğumuz, 2023 LGS’de 500 tam puan alarak, Kabataş Erkek Lisesi’ne girdi. Dolayısıyla bir belediye yöneticisi için, bir kamu yöneticisi için bundan daha büyük gurur duyulacak başka bir şey yok. O bakımdan çocuklarımızın hayatını değiştirmek, gençlerimiz veya insanlarımızın bu kaynaklardan yararlanmalarını sağlayarak, onları geleceğe hazırlamak; herhalde en büyük hedefimiz olsa gerek. Biz bu projelerimizle sadece kamu hizmetlerine erişimde adaleti ve fırsat eşitliğini sağlamıyoruz, şehrimizin ve ülkemizin geleceğini şekillendirecek yeteneklerin de önünü açıyoruz.

    HİZMET VE YATIRIMLARIMIZLA İSTANBULA ÖZGÜRLÜKÇÜ VE YENİLİKÇİ BİR SOSYAL HAYAT KAZANDIRDIK: Tüm bu hizmet ve yatırımlarımızla, İstanbul’a özgürlükçü ve yenilikçi bir sosyal hayat kazandırdık, kazandırıyoruz. İlk kez bu şehrin çocuklarına kreşleri biz açtık. ‘Süt her çocuğun hakkıdır’ diyerek, ihtiyaç sahibi ailelerin çocuklarına ilk kez ücretsiz Halk Sütü biz ulaştırdık. İlk kez biz, Anne Kart ile 0-4 yaş arası çocuklu annelerin toplu taşıma araçlarından ücretsiz faydalanmasını sağladık. İBB tarihinde ilk kez, üniversiteliler için güvenli, kaliteli ve iyi hizmet veren öğrenci yurtlarını biz açtık. Yüz binlerce üniversite öğrencisine karşılıksız öğrenim desteğini ilk kez biz verdik. Öğrenciler için ders atölyeleri açtık; lise ve üniversiteye hazırlanan öğrenciler için hazırladığımız soru bankalarını ilk kez biz ücretsiz olarak ulaştırdık. Oda Müziği Festivali, Barok Müzik Festivali, Yazı Kültürü Festivali, Gezici Film Festivali, İstanbul Koro Festivali, Semt Festivalleri, Adalar’da Caz Festivali, SİNEMADA, Genç Günler Festivali, Çocuk Hakları Festivali ve Okula Dönüş Festivali gibi festivalleri İstanbul’a kazandırarak, sinema, tiyatro, konser, atölye, söyleşi, şiir dinletisi ve sergiler başta olmak üzere çok geniş bir yelpazede kültürel etkinliği İstanbul’un günlük rutini haline getirdik. Toplumun her kesiminin müziğe ulaşılabilirliğini sağlamak için “Semtimde Orkestra” projesi kapsamında ücretsiz konserlerle ilk kez müziği vatandaşın ayağına kadar götürdük. Olimpik vizyonu şehrimizin vizyonuna eklemlemek amacıyla 2027 Avrupa Oyunları ile 2036 Olimpiyat Oyunları ve Paralimpik Oyunlarını İstanbul’a getirme kararlılığımızı ortaya koyarak ilk kez ülkemizin başarmış insanlarından oluşan Olimpiyat Çalışma Grubunu kurduk; ilgili uluslararası kuruluşlarla görüşmelere başladık. Dar gelirli vatandaşlarımızın kaliteli ve uygun fiyatlı gıdaya ulaşabilmesi için ilk kez biz Kent Lokantaları açtık. Halk Bakkal ile ilk kez biz, hem ekonomik zorluk yaşayan mahalle bakkallarımıza destek olduk, hem de sosyal destek alan vatandaşlarımıza kolay alışveriş olanağı sağladık. Kendi ekiplerimizin tasarladığı İstanbul’un ilk yerli deniz taksilerini yine biz ürettik.

    İSTANBUL’UN İLK KATILIMCI BÜTÇESİNİ İLK KEZ BİZ İSTANBULLULARIN OYLARIYLA HAZIRLADIK: Elektrikli araç şarj sistemleri markamız olan Şarjpark’ı biz hayata geçirdik. İstanbul’un ilk katılımcı bütçesini ilk kez biz İstanbulluların oylarıyla hazırladık; katılımcılığı bütçe dahil hayatımızın her alanının merkezine koyduk. İlk kez bizim geliştirdiğimiz Askıda Fatura ile tüm dünyaya örnek olan bir dayanışma ağı kurduk. Yenidoğan desteği, evlilik desteği, beslenme desteği gibi farklı kesimlerin farklı ihtiyaçlarına hitap eden yardım ve destekleri ilk kez biz vererek dayanışma genini İstanbul’un DNA’sına işledik. İlk kez bizim dönemimizde Özel Gereksinimli Bireyler Eğitim Merkezi ÖZGEM’i açarak, başta otizmli olmak üzere gelişimsel yetersizliği bulunan çocuklarımıza ve ailelerimize eğitim, terapi ve destek hizmetleri sunduk. İlk kez bizim dönemimizde hizmete açtığımız Yaşam Merkezleri ile bölgesel ihtiyaçlara göre içinde spordan eğitime, sağlıktan istihdama farklı hizmetlerimizi tek adreste barındıran sosyal yaşam alanları oluşturduk. Kadın istihdamında ilklere imza atarak, otobüs şoföründen, itfaiyeciye tüm alanlarda kadınlara istihdam sağladık. Türkiye tarihinde ilk kez bizim açtığımız Bölgesel İstihdam Ofislerimizle iş arayanları ve işverenleri buluşturduk; İstanbulluların özel sektörde istihdamına aracı olduk. İstanbul metrolarında hemşerilerimize ücretsiz internet hizmetini ilk biz sağladık. Farklı inanç ve mezhepten vatandaşlarımızın ibadetlerini yerine getirmelerini sağlamak için ilk kez İnanç Masası’nı biz kurduk. Bu şehrin tarihinde ilk kez, vatandaşlarımız son yolculuğunda kendi inancına göre belediyeden eşit hizmet almaya bizim zamanımızda başladı.

    BAŞKANLIK LOJMANLARI OLAN FLORYA’DAKİ 13 VİLLAYI İSTANBULLULARIN KULLANIMINA AÇTIK: 2019’dan önce başkanlık lojmanları olan Florya’daki 13 villayı İstanbulluların kullanımına açtık. Burada ilk kez bizim kurduğumuz İstanbul Planlama Ajansının kapıları geleceği hayal eden herkese açıldı. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada bir ilk olarak hizmete açtığımız şehir süper uygulaması İstanbul Senin’i biz geliştirdik ve hizmete açtık. ‘İstanbul Senin’ ile bir çok belediye hizmetlerine vatandaşın mobil cihazlardan ulaşmasını ve hayatlarını kolaylaşmasını sağladık. Tech İstanbul Girişimcilik merkezlerini ilk kez kurarak teknoloji üreticilerinin, kullanıcılarının ve yatırımcılarının bir araya gelmesinden doğan girişimci ruhu şehrimize biz kazandırdık. Yine ilk kez hayata bizim hayata geçirdiğimiz ‘Söz Senin’ uygulamasıyla, İstanbulluların her konudaki görüş ve fikirlerine başvurduk, beklentilerini hayata geçirdik. Göreve gelir gelmez kurduğumuz İstanbul Kent Konseyi ile şehrimizde yerel demokrasinin gelişmesini ve yaygınlaşmasını biz sağladık. Yerel demokrasinin ana aktörlerinden olan muhtarlarımız için ilk kez bizim kurduğumuz İstanbul Muhtarlar Akademisi ile yönetişim ve yerel yönetim yetkinliklerine yatırım yapmalarına imkân sağladık. Katılımcılık ve şeffaflık ilkemizin bir göstergesi mahiyetindeki Açık Veri Platformunu kurarak, İBB tarihinde ilk defa İstanbul’a ait tüm verileri açık formatta kamuoyu ile biz paylaştık.

    SADECE İSTANBUL’DA DEĞİL, İBB’DE DE BÜYÜK BİR DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜME İMZA ATTIK: Biz, sadece İstanbul’da değil, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde de büyük bir değişim ve dönüşüme imza attık. Bir ilke imza atarak, İstanbul’da ilk defa işçilerin sağlığının korunması amacında birleşen, işçi ve işverenlere hizmet veren İş Sağlığı Güvenliği ve Meslek Hastalıkları Araştırma Merkezini kurduk. Vatandaşlarımızın beklenti ve taleplerine çok daha hızlı ve isabetli cevap verebilmek için, organizasyon yapımızı yeniledik. Muhtarlık İşlerini, Basın Yayın ve Halkla İlişkileri, AKOM’u Daire Başkanlığı düzeyinde organize ederek, bu alanlardaki hizmet kalibre ve kapasitemizi artırdık. İklim Değişikliği Müdürlüğü, Kentsel Ekolojik Sistemler Müdürlüğü, Çocuk Hizmetleri Müdürlüğü, Kalite ve Yönetim Sistemleri Müdürlüğü gibi yeni müdürlükler tesis ederek, bu uzmanlık alanlarında etkinliğimizi artırdık. İş süreçlerimizin otomasyon ve teknoloji altyapısını güçlendirerek, iş verimliliğimizi artırdık. Çalışanlarımızın kişisel ve mesleki gelişimine yatırım yaparak, çalışan haklarını güvence altına alarak, çalışan memnuniyetini ve aidiyetini artırdık. Genç Yetenek Gelişim Programı ile 3 bin 617 genç çalışanımıza hem mesleki hem de kişisel bilgi ve becerilerini artırmaları, iş hayatına hazırlanmaları, ‘Geleceğin Cesur Liderleri’ olmaları için yetenek altyapısı kazandırdık. Genç Liderlik Gelişim Programı ile 2 bin 224 genç yöneticimize, liderlik yeteneklerini keşfederek, Belediyemizin geleceğine yön verecekleri yetkinlik seti kazandırdık.

    İSTANBUL’U DÜNYA ŞEHİRLERİ ARASINDA HAK ETTİĞİ YERE GETİRDİK: Aynı zamanda İstanbul’un dünya şehirleri arasındaki yerini de güçlendirdik. Göreve geldiğimiz günden bu yana dünyanın dört bir yanından belediye başkanları başta olmak üzere yabancı misyon temsilcileri, yerel yönetim örgütleri ve finans kuruluşları ile yakın ilişkiler kurduk, var olan ilişkilerimizi güçlendirdik. Bugüne kadar 95 büyükelçi ve heyeti, 99 başkonsolos ile 3 diplomatik temsilci ve heyetleri ile görüştük. C40 Ağı’yla, ilk kez bizim geliştirip kurucusu ve lideri olduğumuz B40 Ağı’yla da 88 belediye başkanı ve heyeti ile 5 yerel yönetim temsilcisiyle bir araya geldik. Balkanlar’da muazzam bir şehirler arası ilişki tesis ettik. Göreve geldiğimizden beri 554 ayrı faaliyet ile toplamda 3 bin 30 yabancı heyet mensubuyla birebir görüşerek, kırılması zor bir rekora imza attık. Geçen ay gerçekleştirdiğimiz Mega Şehirler Zirvesi ile İstanbul’un dünyanın mega şehirleri arasındaki yerini tescil ettik.

    MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR: Tüm bunları hangi koşullarda başardığımıza da değinmek isterim Göreve geldiğimizden beri bize uygulanan engellemeleri, hak ve mülklerimize el koymaları, önümüze her gün çıkarılan bir başka orantısız vesayet bariyerlerini, her birimize, her bir şirketimize gönderilen ve eşi tarihimizde görülmemiş sayıdaki teftişleri saymıyorum… Aynı zamanda mesnetsiz suçlamalar, çalışanlarına ‘terörist’ yakıştırmaları, şahsıma yapılan bir kısım hukuksuz yargı, karar ve süreçlerini de buradan tekrar sizlere hatırlatmak isterim. Bizim elimizde olmayan ekonomik parametrelerden kaynaklanan zorlukları da özetlemek istiyorum. Eğer sağlıklı büyüyen, istikrarlı bir ülke ekonomisine sahip olsaydık, biz, bu mega şehri, güzel İstanbul’umuzu kat be kat daha fazla şahlandırırdık. 2018’den beri içinde çalkalandığımız kur krizi ve bu tarihten itibaren tekrarlanan basiretsizliklerle her gün artan ekonomik kriz, hayatın her alanında olduğu gibi Belediyemizin maliyetlerini de çok dramatik biçimde artırdı. Geride bıraktığımız 5 yıl gibi kısa bir sürede tüm mal ve hizmetlerin fiyatları öyle astronomik oranlarda arttı ki, gelişmiş ekonomilerin bir yılda yaşadığı enflasyonu biz bazen haftada, bazen ayda yaşıyoruz. Şimdi dünyada enflasyon düşüş trendine girmişken, bizde artmaya devam ediyor. Hem de ne artış! Eskiden, ‘3 ay sonra tamam, önümüzdeki yılın ortasında düşecek’ denilen enflasyon, resmi raporlarda ve söylemlerde bile ‘2026’da düşecek’ diye değiştirildi. Artık mızrak çuvala sığmıyor.

    TÜRKİYE’MİZ DERİN EKONOMİK KRİZLE BOĞUŞUYOR: Hepimiz biliyoruz ki Türkiye’miz bu derin ekonomik krizle boğuşuyor. Görülmemiş bir enflasyon fırtınası, fiyatların her gün bir önceki güne kıyasla artıyor olması, kaçınılmaz olarak bizim bütçemizi de olumsuz etkiliyor. Tüm hizmetlerimizin ve yatırımlarımızın maliyetinin kat be kat arttığı bu süreçte, yatırımlarımızı öz kaynaklarımızla finanse etmenin yanı sıra, doğru borç yönetimi yaparak, 4,5 yılda 7,8 milyar lira iç kredi kullandık. Bunun karşılığında 11,1 milyar lira iç borç geri ödedik. Bu süre zarfında, düşük faizli kredi veren kamu bankaları ve İller Bankası’na sayısız başvuru yapmamıza karşın, aldığımız kredi ne kadar? Sıfır! Kamu bankalarından tek kuruş kullanamadık. Metro inşaatlarına 1,5 milyar euro nakit ödeme yapmanın yanı sıra, önceki dönem alınan krediler için de 1 milyar Euro dış borç ödemesi gerçekleştirdik. 2019 Haziran’ından bu yana, bugünkü kurlarla 79 milyar lira dış borcu geri ödedik. Bununla birlikte hükümet, kendi yaparak bize devrettiği metrolar karşılığında 4,2 milyar lirayı, son 9 ayda olmak üzere, bizden tahsil ettiler.

    GÖREVE GELDİĞİMİZ 2019’DAN BU YANA, 62 MİLYAR LİRA KUR FARKINA MARUZ KALDIK: Tam da bu noktada çok önemli bir hususu daha dikkatinize sunmam gerekiyor. Göreve geldiğimiz 2019 haziranından bu yana, ne kadar kur farkına maruz kaldık biliyor musunuz? Tam olarak 62 milyar lira! Yani 2019 haziranından bu yana, bugünkü kurlarla 79 milyar lira toplam borç geri ödemesi yapmamıza karşın, kur artışından kaynaklı 62 milyar liralık ilave maliyete de maruz kaldık. Yani neredeyse ödediğimiz borç tutarı kadar bir kur maliyeti de sırtımıza binmiş durumda. Üzülerek söylüyorum ki ekonominin bu denli yanlış yönetilmesi sebebi ile uğradığımız bu kur zararı ile bugünkü kurla hesaplansa dahi ne yapardık biliyor musunuz? 45 kilometre daha metro yapardık. Bu, sırf kur artışının bize yüklediği maliyet. Bir de enflasyonun yarattığı fiyat artışından kaynaklanan ilave maliyetler var. Girdi maliyetlerimizde, işçilik maliyetlerimizde, yapım maliyetlerimizde nereden baksanız 4-5 kat artış oldu. Ancak bu anormal seviyedeki kur ve fiyat artışlarına rağmen, akılcı ve basiretli finansal yönetim sergileyerek, İstanbul’un her yanında ciddi ve büyük yatırımlar ve açılışlar yapmaya devam ediyoruz. Üstelik bunu, görev süremiz esnasında merkezi hükümetin 2 ‘tasfiye kararnamesi’ çıkararak kamu müteahhitlerine fesih hakkı vermesine rağmen başardık. İhalelerin yükleniciler tarafından tek taraflı iptal edilebildiği, makro ekonomik belirsizlikler sebebiyle onlarca ihalenin yaklaşık maliyet oluşturulamaması sebebiyle iptal edildiği bir dönemde başardık

    GİRDİ VE ÜRETİM MALİYETLERİMİZ KAT BE KAT ARTTIĞI HALDE, BELEDİYE YÖNETİMİNDE FİNANSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ BAŞARDIK: Bu aşırı yüksek enflasyon ve kur artışı karşısında, gerçekçi bir değerlendirme yapabilmek için, borçluluk durumumuza döviz cinsinden bakacak olursak; Haziran 2019 tarihinde devraldığımız tüm borçların, iç kredi, dış kredi, kamu kurumlarımıza ve yüklenicilere olan tüm borçların, toplam tutarı 4 milyar 57 milyon Euro’ydu. 30 Eylül 2023 itibariyle ise iç, dış, kurum ve yüklenicilere olan tüm borçlarımız, toplam 3,4 milyar euro. Özetle; devlet bankalarının tek kuruş kredi vermeye yanaşmadığı ve her geçen gün yeni bir engelin çıkarıldığı bu dönemde yaptığımız yüzlerce yatırım ve atılıma rağmen, döviz cinsinden hesaplayarak reel rakamlarla bakacak olursak, belediyemizin borçlarını azalttık. Üstelik de ülke yönetiminde ısrar edilen akıl dışı ekonomi politikalarının sonucunda, girdi ve üretim maliyetlerimiz kat be kat arttığı halde, belediye yönetiminde finansal sürdürülebilirliği başardığımız için gurur duyuyorum. Buradan hepinizin huzurunda, bütün yönetici kadromuzu, bütün çalışma ekibimizi, bütün emekçi kardeşlerimizi tebrik ediyor ve onları alkışlamanızı istiyorum.

    HER AŞAMADA BÜTÇE DİSİPLİNİNE SADIK KALDIK, BÜTÇEMİZE BEREKET KAZANDIRDIK: İş başı yaptığımız günden bugüne ne yaptıysak, ‘Stratejik Planımız’ doğrultusunda yaptık. İstanbul’un sorunlarını, İstanbulluların talep ve beklentilerini dikkate alarak çözdük, çözmeye de devam ediyoruz. Ecdadımızdan miras bu aziz şehirde yaşam kalitesini yükseltmek, İstanbulluların yaşamaktan mutlu olduğu bir kent olmasını sağlamak için çalıştık. Bütçe kullanırken, yatırım kararlarımızı fayda-maliyet analizine dayandırarak, kamusal faydası yüksek yatırımlara önem ve öncelik verdik. İsrafa, ihmale ve iltimasa izin vermedik. Her aşamada bütçe disiplinine sadık kaldık, bütçemize bereket kazandırdık. Bu vesileyle sevgili İstanbullulara, ikinci dönemimizde de aynı prensipler ışığında, aynı disiplin ve motivasyonla yatırım ve hizmetlerimize devam edeceğimize, hepinizin huzurunda söz ve teminat veriyorum. 4,5 yıl süren ilk dönemimizde başardığımız tüm işler, bu bereket ve motivasyonun sonucudur. İkinci dönemde tam yol ileri diyerek, bu millete ve benzersiz şehre hizmet etmeye devam edeceğiz. Adil, yeşil ve yaratıcı İstanbul vizyonunda devam edeceğiz. Şehrimizin ve ülkemizin, özgür, mutlu ve müreffeh olmasını sağlamak için, dün olduğu gibi, yarın da büyük bir azim ve inançla çalışmaya devam edeceğiz. Mutlaka ama mutlaka, şehrimizin ve ülkemizin hak ettiği yere ulaşması adına üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz. Bu yolda ekibimize, milletimize ve siz değerli arkadaşlarıma inancım tamdır. Bu vesileyle ikinci dönemimizin ilk bütçesi olan 2024 yılı bütçemizin İstanbul’a hayırlı olmasını diliyor, hepinize teşekkürlerimi sunuyorum.”

    MUHALAFET SIRALARINA “YÜZDE 70’LİK BOŞLUK” GÖNDERMESİ

    İmamoğlu konuşmasını, “2024 bütçesi, halkımıza ait bir bütçedir. Bütçenin hakkını vereceğiz. Yüksek bir inançla ve tam motivasyonla, eksiksiz bu zaman dilimini dinlediğiniz için, motivasyonu düşen ve önümüzdeki yılda muhtemelen sıralarını boşaltacak olan arkadaşlarımızın bu bütçeyi yüzde 70’e yakın eksik bir şekilde dinlemelerini, ikinci döneme olan motivasyonlarının bir göstergesi olarak altını çiziyor, hepinize yürekten teşekkür ediyorum” sözleriyle tamamladı.

  • SAVCI ‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ’ DEDİ, MOR DAYANIŞMA ÜYESİ DİDAR GÜL ‘SUÇ İŞLERİ BAKANI’ İFADESİ NEDENİYLE YARGILANDIĞI HAKARET DAVASINDAN BERAAT ETTİ

    SAVCI ‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ’ DEDİ, MOR DAYANIŞMA ÜYESİ DİDAR GÜL ‘SUÇ İŞLERİ BAKANI’ İFADESİ NEDENİYLE YARGILANDIĞI HAKARET DAVASINDAN BERAAT ETTİ

    SULTAN EYLEM KELEŞ

    Deniz Poyraz davasının karar duruşması sonrası yaptığı açıklamada eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında hakaret davası açılan Mor Dayanışma Üyesi Didar Gül beraat etti. Savcı mahkemeye sunduğu mütalaasında Gül’ün ‘suç işleri bakanı’ sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek beraatini istedi. Mahkeme de savcının mütalaasına uyarak Gül hakkında beraat kararı verdi.

    İzmir’de Deniz Poyraz’ın karar duruşması sonrası Kadınlar Birlikte Güçlü platformunun eyleminde konuşma yapan Mor Dayanışma üyesi Didar Gül, “Tek tek en sorumludan, o suç işleri bakanı olan Süleyman Soylu denen adamdan, hem ondan hem polislerden hem de onu abicim diye karşılayanlardan, hepsinden tek tek hesap soracağız” ifadeleri nedeniyle gözaltına alınmış, hakkında eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya hakaret ettiği gerekçesiyle kamu davası açılmıştı.

    İzmir 27. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bugün görülen karar duruşmasında, Savcı, mahkemeye sunduğu mütalaasında Didar Gül’ün konuşmasında kişiyi işaret eden nitelikte bir hakaret ifadesi kullanmadığını, İçişleri Bakanlığı’na dönük sözlerinin de eleştiri niteliğinde olduğunu, sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek beraatini talep etti. Mahkeme heyeti de Didar hakkında beraat kararı verdi.

  • HUKUKÇU ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU, ÇANKAYA BELEDİYE BAŞKAN ADAYLIĞI İÇİN CHP’YE BAŞVURDU

    Hukukçu Ömer Faruk Eminağaoğlu, Çankaya Belediye Başkan adaylığı için CHP Çankaya İlçe Başkanlığı’na başvurdu. Eminağaoğlu, “Halkımıza hizmeti esas aldığımız için vesayetçi AKP iktidarında bir bedel ödemek gerekse bile bu anlayışımızdan hiçbir koşulda vazgeçmeyeceğiz” dedi.

    Ömer Faruk Eminağaoğlu, bugün CHP Çankaya İlçe Başkanlığı’nda Çankaya Belediye Başkanlığı için adaylık başvurusunda bulunduğunu açıkladı. Eminağaoğlu, ilçe başkanlığında yaptığı konuşmada şunları kaydetti:

    “AKP döneminde hak, hukuk, adalet diyerek verdiğim mücadeleyle halkımın karşısına çıktım. Bu mücadele sırasında ödediğim bedeller benim için onur oldu. Yaklaşık 30 yılı aşkın süredir yaşadığım Çankaya ilçesinde Çankaya Belediye Başkanlığı aday adaylığım nedeniyle huzurlarınızdayım. Hiçbir koşul ve etki altında kalmadan, hiçbir konuda ayrımcılık gözetmeden, rantçı değil halkçı, kamucu belediyecilik anlayışı ile hareket edeceğiz. Bu belediyeciliğimizde demokratik kitle örgütlerimizle uyum içerisinde ve el birliğiyle hizmet anlayışını esas alacağız. Halkımıza hizmeti esas aldığımız için vesayetçi AKP iktidarında bir bedel ödemek gerekse bile bu anlayışımızdan hiçbir koşulda vazgeçmeyeceğiz. Çankaya demek sadece bir ilçe değil, CHP demek, Cumhuriyet demektir. Çankaya demek ulu önder Mustafa Kemal Atatürk demek, devrim demektir. Çankaya Belediye Başkanlığı olarak Cumhuriyet’in her niteliğinin, Cumhuriyet’in her değerinin, kültürel mirasın korunması esas alınacaktır. Tüm bunlar rantçı değil halkçı, kamucu belediyeciliğin varlığı ile olanaklıdır ki, insan odaklı, canlı odaklı, halk odaklı, hizmet odaklı belediyecilik anlayışı ile hareket edilecektir. Büyükşehir Belediyesi içinde yer almak nedeniyle Büyükşehir Belediyemiz ve bu kapsamdaki tüm ilçelerimizle koordineli biçimde çalışarak daha etkin bir biçimde hizmet sunacağız. Planlı, dirençli bir kent anlayışından hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğiz.”

    EMİNAĞAOĞLU KİMDİR?

    Artvin’in Şavşat ilçesinde 1967 yılında doğan Eminağaoğlu, 1988’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1992-2015 yılları arasında çeşitli şehirlerde ve Yargıtay’da yargıçlık ve Cumhuriyet savcılığı görevlerinde bulunan Eminağaoğlu, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) kurucu Başkanlığı da yaptı. Eminağaoğlu hâlen Ankara’da avukatlık yapıyor.

     

     

  • ŞANLIURFA’DAKİ TEKSTİL İŞÇİLERİN EYLEMİNDE İKİNCİ GÜN… İŞÇİ KARATAŞ: “TALEPLERİMİZ NET. İŞTEN ATILAN ARKADAŞIMIZ GERİ ALINSIN, İÇERİDEKİ SARI SENDİKA VE İŞ YERİ YÖNETİMİNİN ÜZERİMİZDE KURDUĞU BASKI SONA ERSİN”

    Şanlıurfa Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Özak Tekstil’de çalışan işçilerin, Öz İplik İş Sendikası’ndan istifa edip BİRTEK-SEN’e üye oldukları için bir kadın işçinin işten atılması ve fabrikadaki baskı ve tehditlerin olması gerekçesi ile başlattıkları eylem, ikinci gününde de devam etti. Tekstil işçisi Halil Karataş, “Mücadelemizin sebebi belli. Taleplerimiz net. İşten atılan arkadaşımız geri alınsın, içerideki sarı sendika ve iş yeri yönetiminin üzerimizde kurduğu baskı sona ersin. Bu talepler karşılanana kadar mücadele edeceğiz. Mücadelemiz büyüyecek” açıklamasını yaptı. HEDEP Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar ise, “Her zaman işçilerimizin yanında olacağız ve işçilerin talepleri kabul edilecek. Bunun başka bir yolu yoktur. İşçiler, burada eylemlerini sürdürdüğü sürece biz de yanlarında duracağız” dedi.

    Şanlıurfa Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Özak Tekstil’de çalışan işçilerin, Hak İş Konfederasyonu’na bağlı Öz İplik İş Sendikası’ndan istifa edip Birleşik Tekstil, Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası’na (BİRTEK-SEN) üye oldukları için bir kadın işçinin işten atılması ve fabrikadaki baskı ve tehditlerin olması gerekçesi ile başlattıkları eylem, ikinci gününde de devam etti.

    Bugün sabah saatlerinde fabrika önünde tepkilerini göstermek için toplanan Özak Tekstil işçilerine CHP, TİP, Emek Partisi Şanlıurfa il örgütleri ve HEDEP Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar destek verdi. İşçiler, “Öz İplik istifa” ve “Direne, direne kazanacağız” sloganları attı.

    MEHMET TÜRKMEN: “ÖZAK İŞÇİLERİNİN MÜCADELESİ, SADECE ÖZAK’TA ÇALIŞAN İŞÇİLERİN DEĞİL; URFA’DA SEFALETE MAHKUM EDİLEN ON BİNLERCE İŞÇİNİN MÜCADELESİDİR”

    BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen şunları söyledi:

    “Umarız ki bugün burada olmayan, işçilerin yanında olmayan; Urfa’da emekten, hukuktan, adaletten yana olduğunu söyleyen herkesi burada görürüz. Çünkü Özak işçilerinin mücadelesi, işçilerinin direnişi sadece Özak’ta çalışan işçilerin değil; Urfa’da aynı köleliğe, aynı baskı düzenine, sefalete mahkum edilen on binlerce işçinin mücadelesidir.

    Bölgeyi ucuz iş gücü cenneti olarak gören, bölge halkını ve işçilerini, ucuz emek sömürüsünün nesnesi olarak gören patronlara ve kapitalist düzene karşı; Urfalı işçilerin ve bölge işçilerinin köle değil, insan olduğunu ve insanca koşullarda yaşamak, insanca bir ücret almak ve haklarına saygı duyulmasını sağlamak için sonuna kadar direneceklerini buradan bir kere daha ilan eden Özak işçilerine teşekkür ediyoruz.”

    TEKSTİL İŞÇİSİ KARATAŞ: “İÇERİDE SORGU ODASI KURMUŞLAR, BİZE MESAİ SAATİ DIŞINDA NE YAPTIĞIMIZI, NEREYE GİTTİĞİMİZİ SORUYORLAR”

    Özak Tekstil işçisi Halil Karataş, yapılan basın açıklamasında şunları kaydetti:

    “Altı senedir Özak Tekstil’de Öz İplik İş Sendikası yetkili. Patronun içeriye soktuğu sendikadan altı senedir kurtulmaya çalışıyoruz. Çünkü, Öz İplik İş Sendikası altı senedir bir kere bile yanımızda durmadı. Çünkü, Öz İplik İş Sendikası altı senedir sözleşme yapıyor mu yapmıyor mu bilmiyoruz. Biz bu yüzden sendikamızı değiştirdik. Gerçek bir sendika ile yol yürüme kararı verdik. Bir ay önce toplu şekilde BİRTEK-Sen’e geçtik. Biliyoruz ki BİRTEK-Sen’i bizim gibi işçiler kurdu. Biliyoruz ki BİRTEK-Sen üyesi olmayan hatta işkolunda olmayan işçiler için bile mücadele ediyor. Biliyoruz ki BİRTEK-Sen biziz. Bunu patron da biliyor.

    O yüzden birliğimizi dağıtmak için, BİRTEK-Sen’in içeriye girmesini engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir aydır Özak Tekstil yönetimiyle Öz İplik İş el ele verdi bizi BİRTEK-Sen’den vazgeçirmeye çalışıyor. İçeride sorgu odası kurmuşlar, bize mesai saati dışında ne yaptığımızı, nereye gittiğimizi soruyorlar. BİRTEK-Sen’den istifa edip Öz İplik İş’e geçmezsek işten atılacağımızı söylüyorlar. Kadın işçilerin özel hayatına burunlarını sokuyorlar. En son kadın bir işçi arkadaşımız BİRTEK-Sen’den istifa etmediği için işten atıldı. Gerekçe üretimin hatalı olmasıymış ama arkadaşımızın elinde işin düzgün çıktığına dair, işin onaylandığına dair belgeler var. Biz de arkadaşımıza sahip çıktık. Aynısı bizim başımıza gelmesin diye mücadele ediyoruz.

    Özak Tekstil dünyaca bilinen marka olan Levis’a üretim yapıyor. Bu marka burada yaşanan haksızlıkları, hukuksuzlukları, işlenen suçları daha duymadıysa bir kez daha sesleniyoruz. Eğer sizin de sorumluluğunuz olan bu baskılar sona ermezse basında isminiz daha çok çıkacak. Markanızın adını sosyal medyada, basında daha çok duyacaksınız. Levis’ın üretildiği fabrikada işçilerin yaşadıklarını her yerde anlatacağız. Mağazalarınızın önü de dahil.

    “TALEPLERİMİZ NET. İŞTEN ATILAN ARKADAŞIMIZ GERİ ALINSIN, İÇERİDEKİ SARI SENDİKA VE İŞYERİ YÖNETİMİNİN ÜZERİMİZDE KURDUĞU BASKI SONA ERSİN”

    Mücadelemizin sebebi belli. Taleplerimiz net. İşten atılan arkadaşımız geri alınsın, içerideki sarı sendika ve iş yeri yönetiminin üzerimizde kurduğu baskı sona ersin. Bu talepler karşılanana kadar mücadele edeceğiz. Mücadelemiz büyüyecek. Milletvekilleriyle, siyasi partilerle, emekten yana güçlerle iletişim içindeyiz. Bugün bizim günümüz, bugün yanımızda durun. Kim haktan, hukuktan yana görelim. Bizim gibi açlık sınırının altında çalışan, iş yerinde her türlü baskıya uğrayan, köle yerine konan Urfa OSB’deki işçi kardeşlerimizi de sesleniyoruz. Bizim kaderimiz bir. Biz kazanırsak siz de kazanacaksınız. Bu mücadeleyi birlikte büyütelim, birlikte kazanalım.”

    TEKSTİL İŞÇİSİ BAKIŞ: “BUNLAR NE DEPREM BİLİYOR NE SEL BİLİYOR NE FELAKET BİLİYOR. BİR TEK ÇALIŞTIRMAYI BİLİYORLAR”

    Özak Tekstil işçisi Funda Bakış ise, şunları söyledi:

    “Deprem döneminde çok büyük bir sıkıntı yaşadık. Evlerimiz yıkıldı, birçok arkadaşımız çok zor bir durumda kaldı. Çadırda kalan arkadaşlarımız oldu. Bize işe zorla getirmeye çalıştılar, BİRTEK-SEN buna müdahale etti. Biz birleştik. Üç gün boyunca dışarıda kalan arkadaşlarımız oldu. Zor zamanlarında konuşmaya çalıştılar ama ifade edemediler. Bir çözüm bulamadılar. Çok fazla zor durumda kaldığımız günlerden biri de deprem zamanıydı, sel felaketiydi. Bunlar ne deprem biliyor ne sel biliyor ne felaket biliyor. Bir tek çalıştırmayı biliyorlar.”

    FERİT ŞENYAŞAR: “HER ZAMAN İŞÇİLERİMİZİN YANINDA OLACAĞIZ”

    Ferit Şenyaşar da işçilerin taleplerini patrona iletmek ve yaşanılan sorunu görüşmek için Özak Tekstil yöneticilerinden randevu talep ettiğini ancak kendisine randevu verilmediğini belirterek şunları söyledi:

    “Halkın vekili olarak her zaman haklının, halkımızın, işçinin ve emekçinin yanında duracağımıza söz verdik. İşçileri sermaye olarak gören patronların karşısında durduk. Bugün Özak işçilerinin eylemi var. Biz de bu eyleme destek için parti il örgütümüz ile beraber buradayız. İşçilerin taleplerini dinledik. Talepleri tamamen anayasal haklarına uygundur. Burada bir eylem var, buradaki eylemi biz büyütmek için değil; makul taleplerin kabul edilerek bitmesi için buraya geldik. Patronla görüşme talebimizi ilettik, bu talebimiz reddedildi. Biz de bu yönetimi, bu patronu reddediyoruz. Her zaman işçilerimizin yanında olacağız ve işçilerin talepleri kabul edilecek. Bunun başka bir yolu yoktur. İşçiler, burada eylemlerini sürdürdüğü sürece biz de yanlarında duracağız. Patrona sesleniyoruz; bu sorun ya çözülür, biz bu eylemi büyütmek için değil; bu sorunu çözmek için buradayız.”

  • SİNOP’TA KYK YURDU İÇİN, İZİN ALINMADAN ARAZİSİNDEN YOL GEÇİRİLEN VATANDAŞ: “SEN BENİM YERİME GİRİP DE TAŞ DÖKÜP ASFALT YAPAMAZSIN”

    SİNOP’TA KYK YURDU İÇİN, İZİN ALINMADAN ARAZİSİNDEN YOL GEÇİRİLEN VATANDAŞ: “SEN BENİM YERİME GİRİP DE TAŞ DÖKÜP ASFALT YAPAMAZSIN”

    MUSTAFA USTA

    Sinop’ta, Seyyid İbrahim Bilal KYK Yurdu’na giden yolun bir kısmının kendi arazisinden izin alınmaksızın, ücret ödenmeksizin geçirildiğini mahkeme kararıyla belgeleyen Ufuk Yalçın, “Ben bir vatandaşım. Yarın başka bir gün başkalarının başına da gelebilir böyle bir olay. Ben bu işlerin çözülmesini istiyorum ama gel gelelim hiç oralı değiller. Ben işin farkındayım. Bu işleri yapanların ceza alması gibi gayretleri yok. Sadece maksat bu olayı ört bas edip işi kapatmak istiyorlar.  Böyle niyetleri var” dedi.

    Sinop’ta ‘tapulu arazimiz’ diyerek Sinop Seyyid İbrahim Bilal KYK Yurdu’na giden yolun bir bölümünü kapatan ve Vallik aleyhine açtığı davayı da kazanan Ufuk Yalçın, Seyit Bilal Kız Öğrenci Yurdunun yolunu kapatmak istedi. Yalçın, “Ben yerimi komple kapatıp, kendi yerime sahip çıkmak istiyorum. Satmak istemiyorum. Satar mısın diye arıyorlar ama satmıyorum ama ben satmıyorum. Ben bu olayın temizlenmesini istiyorum, aydınlığa çıkmasını istiyorum. Bu işleri kim buralara getiriyor, kim var bunların arkalarında” ifadelerini kullandı. Mahkemenin, KYK Yurdu için Ufuk Yalçın’ın da aralarında bulunduğu hak sahiplerine ait 397 metrekarelik alanla ilgili olarak temmuz ayında “haksız el atmanın önlenmesi” kararı verdiği, ancak o tarihten bu yana mağduriyeti giderecek bir gelişme yaşanmadığı bilgisi verildi. Mahkemenin atadığı bilirkişi 2023 yılı başında söz konusu 397 metrekare için 301 bin TL’lik değer tespitinde bulunmuştu.

    “MAĞDURİYETİMİN GİDERİLECEĞİ SÖYLENDİ AMA BENİ HEP OYALADILAR”

    Ufuk Yalçın şunları söyledi:

    “Bu problem 2019 yılının 7. ayında bir dilekçe ile başladı. Yurt inşaatı başlarken oldu. Ben oraya çok gittim geldim ama müteahhiti yakalayamadım, göremedim. Ona, ‘bizim yerimizden geçiyorsun, sana kim izin verdi’ diyecektim. Orada çalışanlara müteahhiti sordum ama bir türlü kendisine ulaşamadım. Sonra baktım ki, iş git gide hızlanmaya başladı. Oraya tekrar gittim ve ‘yerimizden geçiyorsunuz’ dedim. Bana inşaat bitince mağduriyetimin giderileceği söylendi ama beni hep oyaladılar. Herkes evine, malına sahip çıkacak. Burası da benim yerim. Sen benim yerime girip de taş döküp, asfalt yapamazsın. 3- 4 yıldır mahkeme ile uğraştık. Sonunda çok şükür mahkememiz bitti ve kapatmayı aldık.

    “BEN YİNE ORAYA GİTTİM BUGÜN HİÇBİR ÇALIŞMA YOK”

    Kapatmayı aldıktan sonra ben burayı kapatmaya gittim. Kepçeleri de tuttum. Sonra polisler geldi. O gün de Orman Bakanımız Sinop’a gelmişti. O gün bilinçli olarak yaptım bunu, yalan yok. Belki ses getirir diye düşündüm. Dekan geldi ‘dur yapma’ dedi. Polis memurları da ‘valimiz gelecek, bekleyin sakın kazmayın’ diyerek beni tuttular. Ben de ‘tamam beklerim’ dedim. Bakan geldiği için vali bey gelmedi, vali yardımcısı geldi. ‘2 gün bize müsaade edin’ dedi vali yardımcısı. Ona da tamam dedim. ‘Pazartesi günü görüşelim’ dedi. Dün valiliğe gittim. Benim avukatım da vardı. Oturduk, konuştuk. Vali yardımcısı bana ‘sen haklısın yer senin burayı kapatabilirsin. Biz de bir şey diyemeyiz ama vali yardımcısı olarak siz burayı kapatırsanız ben de açarım, açmak zorundayım çünkü yurtta öğrenciler var’ dedi. Ben de ‘burada haksız olan bir tek ben miyim, bunu yapan müteahhite soracaksınız bana değil’ dedim. O da bana ‘doğru söylüyorsunuz, haklısınız’ dedi. En son gelinen noktada bana ‘1 hafta, 10 gün, 20 gün müsaade edin kendi yerini kapatabilirsin’ dediler. Oradan farklı bir yol açacaklarını söylediler. Vali yardımcısı sözünü verdi ama bilmiyorum ben yine oraya gittim bugün hiçbir çalışma yok. Bu süre zarfında eğer bir şey yapmazlarsa ben yine oraya gidip, orayı kapatacağım.

    “BEN BU OLAYIN TEMİZLENMESİNİ İSTİYORUM”

    Ben yerimi komple kapatıp, kendi yerime sahip çıkmak istiyorum. Satmak istemiyorum. Satar mısın diye arıyorlar ama satmıyorum. Ben bu olayın temizlenmesini istiyorum, aydınlığa çıkmasını istiyorum. Bu işleri kim buralara getiriyor, kim var bunların arkalarında? Ben bir vatandaşım.  Yarın başka bir gün başkalarının başına da gelebilir böyle bir olay. Ben bu işlerin çözülmesini istiyorum. Ama gel gelelim, hiç oralı değiller. Ben işin farkındayım. Bu işleri yapanların ceza alması gibi gayretleri yok. Sadece maksat bu olayı ört bas edip işi kapatmak istiyorlar. Böyle niyetleri var.

    “SAVCILIĞA TEHDİT ALIYORUM DİYE DİLEKÇE VERDİM”

    Ben savcılığa tehdit alıyorum diye dilekçe verdim. Ben çok kişiden tehdit aldım fakat bu olaydan sonra çoğu kişiden olumlu dönüşler de aldım. Destek veren arkadaşlarım da çoktu. Benim kimseden korkum yok. Tehdit etsinler önemli değil. Ben sanayide bir esnafım. Yerimiz belli.

    “KENDİ YERİMİ KAPATTIM DİYE BANA CEZA YAZAMAZ Kİ”

    Bir buçuk yıl önce ben burayı demirlerle bir daha kapattım. Eski Gençlik ve Spor İl Müdürü Kazım bey vardı o zaman. O zaman da vali Erol beydi. Ben orayı yaklaşık 10 gün kapalı tuttum. Tuttuktan sonra bana bir evrak geldi bir baktım ki valilikten gelmiş. Vali bey bana ceza yazmış. Ben kimseye bir şey yapmadım ki. Vali bey bana niye ceza kesiyor ki? Ben kendi yerimi savundum. Kendi yerini kapatmak her vatandaşın hakkıdır. Kendi yerimi kapattım diye bana ceza yazamaz ki ama yazdı. Avukatımda evrakları duruyordur, onu da ödedim.”