Blog

  • KESK’TEN İZMİR’DE BÜTÇE PROTESTOSU: “İNSANCA BİR YAŞAM, GÜVENCELİ BİR İŞ, GÜVENCELİ BİR GELECEK…”

    KESK’TEN İZMİR’DE BÜTÇE PROTESTOSU: “İNSANCA BİR YAŞAM, GÜVENCELİ BİR İŞ, GÜVENCELİ BİR GELECEK…”

    HABER: SULTAN EYLEM KELEŞ – KAMERA: KERİM UĞUR

    Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), İzmir’de 2024 bütçesini protesto etti. KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Mustafa Güven, “Bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Vergide adalet istiyoruz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınmasını istiyoruz. Emeğe kölelik dayatan politika ve uygulamalara son verilmesini istiyoruz. İnsanca yaşamaya yetecek, yoksulluk sınırı üzerinde bir ücret istiyoruz” dedi.

    Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) İzmir Şubeler Platformu, ‘Emekten yana, demokratik halk bütçesi istiyoruz’ talebiyle Alsancak Halk Bank önünde bir araya geldi. Hükümetin hazırladığı 2024 bütçesini protesto eden KESK üyeleri, bütçe taleplerini sıraladı.

    Basın açıklamasını okuyan KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Mustafa Güven, şunları söyledi:

    ADALET YOKSA, SAĞLIK YOKSA; MÜCADELE HAKTIR”

    Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na, KESK’e bağlı sendikaların üyeleri olarak, sadece kendimiz için değil, bu ülkede insanca bir yaşamayı hak eden tüm yurttaşlarımız için ‘Emekten yana, demokratik bir halk bütçesi istiyoruz’ demek için alanlardayız. Ancak açıklamamıza geçmeden önce biliyorsunuz 29 Kasım Perşembe Günü bu ülkede hukuk bir kez daha ayaklar altına alındı. Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB) hedef alan dava Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınması ile sonuçlandı. Hekimlik mesleğinin toplumsal sorumluluğunu yürekten hissedenler, pandemide ve 6 Şubat depreminde halkın yanında yer alarak gecesini gündüzüne katanlar hukuksuz bir kararla cezalandırıldı. TTB’nin de altını çizdiği üzere, eşitlik yoksa, özgürlük yoksa, demokrasi yoksa, adalet yoksa, sağlık yoksa; mücadele haktır! Bu mücadeleyi hep birlikte sürdüreceğiz. Bu mücadelenin bir parçası olarak bugün başta İstanbul Kartal Meydanı ve Diyarbakır İstasyon Meydanındaki mitinglerimiz olmak üzere Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a tüm memlekette omuz omuzayız.

    NUTUK ATANLAR, İSRAİL DEVLETİ İLE İLİŞKİLERİNİ ASKIYA ALMAYA BİLE YANAŞMIYOR”

    Yaklaşık bir aydır TBMM’de 2024 bütçe kanun teklifi görüşülüyor. Ancak mevcut iktidar bu teklifin içyüzünü halkın, emekçilerin öğrenmesini, bütçe hakkına sahip çıkmasını istemiyor. Her şeyin kapalı kapılar ardında kalmasını, 11 Aralık’ta TBMM Genel Kuruluna getirilecek olan bütçe teklifinin alelacele kabul edilmesini istiyor. Cambaza bak oyunu ile dikkatleri başka yöne çekmek, gündemini değiştirmek için elinden geleni yapıyor. Bir gün anayasa değişikliği tartışmaları ile uyanıyoruz. Ertesi gün 50+1 tartışmalarıyla. Sonraki gün ‘İsrail terör devletidir’ nutuklarına şahit oluyoruz. Ama bu nutukları atanlar İsrail devleti ile siyasi, ticari, askeri ilişkilerini askıya almaya bile yanaşmıyor. Türkiye limanlarından İsrail devletine gıda, hammadde, akaryakıt, demir çelik sevkiyatı sürüyor. Dolayısıyla buradan bir kez daha altını çiziyoruz. İsrail polisinin Filistin halkına ateş açtığı silahın çeliğinin bile bizim ülkemizden, bizim limanlarımızdan gitmeye devam ettiği koşullarda bu hamaset nutukları buza yazı yazmaktan öteye gidemez.

    YAŞADIĞIMIZ ENFLASYON TÜİK’İN SANAL RAKAMLARINI İKİYE KATLIYOR”

    21 yılı aşkın bir süredir ülkeyi yönetenler sadece Filistin konusunda değil, ülkenin geleceği hakkında da yıllardır hep nutuk attılar, masallar anlattılar. ‘2023’te kişi başına milli gelir 25 bin dolar olacak, işsizlik yüzde 5’e, enflasyon tek basamaklı rakamlara inecek. Türkiye dünyada ilk 10 ekonomi arasına girecek’ dediler. Ama her geçen gün düne göre daha yoksullaştık. Daha güvencesiz hale geldik. Geldiğimiz noktada, işsizlerin sayısı 9 milyona yaklaştı. Neredeyse her evde bir işsiz var. İşsizlik en çok kadınları ve gençleri vuruyor. Her 5 gençten biri, her 3 kadından biri işsiz. Zamlar yağmur gibi yağmaya devam ediyor. TÜİK’in takla attırılan rakamları bile Türkiye’nin dünya enflasyon sıralamasında beşinci sırada olduğunu gösteriyor. Yaşadığımız gerçek enflasyon ise TÜİK’in sanal rakamlarını ikiye katlıyor. Bir bardak çay bile 10 TL. Bir simit bile 10 TL. Dört kişilik bir aile 3 öğün kişi başına 1 çay 1 simit tüketse dahi aylık 7 bin 200 TL ediyor. En düşük ev kirası asgari ücreti aşıyor. Açlık sınırı 16 bin TL’ye, yoksulluk sınırı 49 bin TL’ye dayandı. Bu koşullarda ülkede milyonlarca emekli 7 bin 500 TL’ye, çalışanların yarısı ise 11 bin 402 TL’lik asgari ücrete mahkûm edilmiş durumda. Milyonlarca kamu emekçisi maaşı bugün emekliliğine yansıtılmayan 8.077 TL’lik ‘ilave seyyanen ödenek’ ile birlikte yoksulluk sınırının yarısına ulaşmıyor. Asgari ücretlisi, emeklisi, işçisi, kamu emekçisi ile 85 milyonluk nüfusun 50 milyonu açlık sınırı altında, 80 milyonu yoksulluk sınırının altında bir yaşam savaşı veriyor. Tüm bunlara rağmen iktidar sözcüleri hiç sıkılmadan ‘Ülkemizde aşırı yoksulluk veya açlık sınırı içinde yaşayan kişi yok’ diyorlar. ‘İşçiyi, memuru, emekliyi enflasyona ezdirmedik. 2023 için vaat ettiğimiz hedeflere inşallah 30 yıl sonra ulaşacağız’ diyerek halkla dalga geçiyorlar.

    KENDİLERİ UÇAKLARINDAN, MAKAM ARABALARINDAN VAZGEÇMİYORLAR”

    Ülkedeki hayat pahalılığının, artan yoksulluğun mimarları düne kadar ‘Bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece, faiz her geçen gün, her geçen hafta, her geçen ay inmeye devam edecek’ diyorlardı. ‘Düşük faiz Nas’ın gereğidir’ diyorlardı. Ancak seçimleri kazanır kazanmaz tüm bunları rafa kaldırdılar. Şimdi seçimden sonra geçtikleri ekonomi modelini ‘yeni’, ‘rasyonel’ diye cilalıyorlar. ‘Enflasyonu düşürmek için halkın tüketimini kısmamız, ücret artışlarını sınırlamamız, tasarrufu arttırmamız şart’ diyorlar. Ama kendileri ne uçaklarından, makam arabalarından ne lüks saray harcamalarından ne de üç dört yerden aldıkları maaşlarından vazgeçmiyorlar. Ama okul öncesi eğitimdeki yüz binlerce öğrencinin 1 öğün ücretsiz yemeğini kesmeyi tasarruftan sayıyorlar. Bu da yetmezmiş gibi ‘yeni’ ekonomi modeli adı altında başlatılan yeni saldırı dalgası ile elimizde kalan son haklarımıza da göz koyuyorlar. Orta Vadeli Program, Kalkınma Planı ve bütçe kanun teklifinden oluşan bu ‘yeni’ Bermuda Şeytan Üçgeniyle, ücretlerimizi-maaşlarımızı gerçekleşen enflasyona göre değil, hedeflenen enflasyona göre artırmayı, böylece enflasyon farkı ödemesini kaldırmayı hedefliyorlar. Emekli olma yaşını yükseltmek, emekli aylıklarını daha da düşürmek istiyorlar. Sosyal harcamalara, eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerine yapılan harcamaları daha da kısmayı, özelleştirmeleri tüm hızlıya sürdürmeyi hedefliyorlar. ‘Vergi reformu’ adı altında çalışanlara ve halka daha çok vergi, ‘esnek çalışma’ adı altında daha çok sömürü dayatmak, kıdem tazminatını ortadan kaldırılmak istiyorlar.

    MECLİS’TE GÖRÜŞÜLEN TORBA YASA İLE TEŞVİKLERE TAKVİYE YAPILACAK”

    2024 bütçe yasa teklifi işte bu ‘yeni’ ekonomi modele dayalı saldırı dalgasının ürünüdür. Dolayısıyla bu bütçe teklifinde kamu emekçileri, emekliler, işçiler, asgari ücretliler, çiftçiler, esnaflar, kadınlar, gençler yine yok. Kısacası bu bütçe de halk yok. Peki, bu bütçede ne var? Sermayeye, patronlara bol kepçe vergi istisnası, muafiyeti, teşvik var. Faizden beslenenlere, silah tekellerine, rantiyecilere kıyak, yandaş müteahhitlere dolar kuru üzerinden Hazine garantisi var. Devletin her 100 TL’lik giderinin 89 TL’sinin halktan alınacak vergilerden karşılanması var. Bu bütçede; 2024 yılı için ücretlerimizin hedeflenen enflasyona yani yüzde 36’ya göre arttırması ama ödeyeceğimiz vergilerin bunun dört beş katı arttırılması var. Örneğin ÖTV’de yüzde 175, maaşlarımızdan-ücretlerimizden kaynakta kesilen Gelir Vergisinde ise yüzde 140 artış var. Yine KDV’de yüzde 120, Damga Vergisi’nde yüzde 160 artış var. Bu bütçede devlet toplayacağı her 100 TL verginin 25 TL’sinden ‘vergi harcaması’ adı altında sermaye, patronlara getirdiği muafiyet ve istisnalarla vazgeçilmesi var. Kısacası bu bütçede halk, çalışanlar vergi yükü altında ezilirken koca koca holdinglerin, şirketlerin, firmaların çalıştırdıkları asgari ücretli kadar dahi vergi ödememesi var. Üstüne bunlara birde 300 Milyar TL teşvik dağıtılması var. Bu da yetmemiş olacak ki Mecliste görüşülen torba yasa ile bu teşviklere takviye yapılacak.

    ASLAN PAYI TEŞVİK OLARAK SERMAYEYE, PATRONLARA GİDECEK”

    Yükü yine bizim omuzlarımıza yıkılan bu vergiler nereye, kimlere harcanacak? Toplanacak her 100 TL verginin, 17 TL’si iktidarın yurt dışından ve içinden aldığı borçların sadece faiz ödemesine,16 TL’si savunma ve güvenlik harcamalarına, 5 TL’si ‘teşvik’ olarak büyük patronlara, sermayeye, 3 TL’si hizmet alsak da almasak da müşteri garantili şehir hastanelerine, yol, köprü, havaalanı, tünel inşaatı müteahhitlerine gidecek. 2006 yılında yüzde 40 olan genel kamu hizmetlerine ayrılan pay ise bu bütçede yüzde 29’a indiriliyor. Üstelik eğitime ayrılan bütçenin bir bölümü CEDES gibi projelerle tarikatlara, cemaatlere, hısım akraba çevresinin kurduğu vakıflara, Diyanet’e aktarılacak. Sağlığa ayrılan bütçenin 84 Milyar TL’si yani günlük 229 milyonu hasta garantisi verilen şehir hastanelerine gidecek. Sonuç olarak bütçeden aslan ne eğitime ne sağlığa gidecek. Çünkü aslan payı istisna, muafiyet, teşvik olarak sermayeye, patronlara gidecek. Ülkenin ekonomisini göz göre göre çökertenlerin yarattığı borçların faizine gidecek. Savunma ve güvenlik adı altında silah tekellerine gidecek. Bütçeden milyonları yakından ilgilendiren sorunlara ayrılan pay ise tirajı komik seviyelerde kalacak. Çünkü toplanacak her 100 TL verginin sadece 4 TL’si yoksullukla mücadeleye, 4 TL’si tarım ve ormancılığa, 3 TL’si istihdama, 2,7 TL’si hukuk ve adalete ayrılıyor. Sadece 400 kuruşu kırsal kalkınmaya, 360 kuruşu çocukların korunmasına ayrılıyor. Toplanacak her 100 TL verginin sadece 120 kuruşu bağımlılıkla mücadeleye, 53 kuruşu ise kadının güçlendirilmesine ayrılıyor.

    BÜTÇE HAKKIMIZIN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİN KALDIRILMASINI İSTİYORUZ”

    İşte bu bütçe yasa teklifi 11 Aralık’ta TBMM Genel Kurulu’na gelecek. 11 gün sonra ise “bütçeyi oylarınıza sunuyoruz, kabul edenler…” denilerek oyalanacak. Hepimizin bir yılı TBMM’de vekillerin bir iki dakikalık oylama ile belirlenecek. Biz de buradan vekillere değil, asillere, sizlere, vatandaşlara soruyoruz. Bu bütçeyi kabul ediyor musunuz? KESK olarak iktidarın kendi eliyle yarattığı enkazın tüm faturasını emekçilere, halka yıkmak istediği bu bütçeyi kabul etmiyoruz. Halktan, emekten yana bir bütçe için öncelikle bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Vergide adalet istiyoruz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınmasını istiyoruz. Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına, tasfiyesine, özelleştirme soygununa son verilmesini istiyoruz. Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını istiyoruz. Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesini istiyoruz. Başta depremzedeler ve öğrenciler olmak üzere tüm dar gelirlilere kamusal, güvenli ve sağlıklı barınma olanaklarının sağlanmasını istiyoruz. Eğitimin her kademesindeki çocuklarımız için 1 öğün ücretsiz, sağlıklı yemek istiyoruz. Emeğe kölelik dayatan politika ve uygulamalara son verilmesini istiyoruz. İnsanca yaşamaya yetecek, yoksulluk sınırı üzerinde bir ücret istiyoruz. Bütçeden engellilere yönelik kamu hizmetlerinin geliştirilmesi için ayrılan payın arttırılmasını, kamuda engelli istihdamının arttırılmasını istiyoruz. Yoksulluğu önleyici, dar gelirlileri koruyucu tedbirlerin hayata geçirilmesi için Temel Gelir Güvencesi istiyoruz. Diyoruz ki, yüzde 1’in çıkarı için yüzde 99’u yok sayan bu haksızlığa karşı çaresiz değiliz. Gelin emeğimize, ekmeğimize, geleceğimize, bütçe hakkımıza birlikte sahip çıkalım. Yoksulluk, işsizlik ve yağma düzenin çarkları arasında öğütülmeye karşı ‘Emekten yana, demokratik halk bütçesi istiyoruz’ diyerek omuza omuza verelim. İnsanca bir yaşam, güvenceli iş, güvenli bir gelecek için ortak mücadeleyi birlikte örelim”

     

  • DEVA PARTİLİ ÖSEN’DEN BAKAN GÖKTAŞ’A: “REHABİLİTASYON MERKEZLERİNDE SUNULAN ŞARTLAR ENGELLİ BİREYLERİMİZİN HAYATLARINI ÖZGÜRCE YAŞAYABİLMELERİNE İMKÂN SAĞLAMAKTA MIDIR?””

    DEVA PARTİLİ ÖSEN’DEN BAKAN GÖKTAŞ’A: “REHABİLİTASYON MERKEZLERİNDE SUNULAN ŞARTLAR ENGELLİ BİREYLERİMİZİN HAYATLARINI ÖZGÜRCE YAŞAYABİLMELERİNE İMKÂN SAĞLAMAKTA MIDIR?””

    DEVA Partisi İzmir Milletvekili Seda Kaya Ösen, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü kapsamında, engelli vatandaşların sorunlarını Meclis gündemine taşıdı. Seda Kaya Ösen, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’a “Evde bakım hizmeti ya da özel/resmi rehabilitasyon merkezlerinde sunulan şartlar engelli bireylerimizin hayatlarını özgürce yaşayabilmelerine imkân sağlamakta mıdır” diye sordu.

    DEVA Partisi İzmir Milletvekili Seda Kaya Ösen, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü kapsamında, engelli vatandaşların sorunlarını Meclis gündemine taşıdı. Seda Kaya Ösen, Meclis’e sunduğu soru önergesinde şunları kaydetti:

    Bakım hizmetleri ve sosyal yardımların yeterliliğiyle ilgili toplum tarafından aydınlatılmayı bekleyen hususlar bulunmaktadır. Bakım merkezleri yerine kendi evlerinde kalmak isteyen fakat maddi durumu yardımcı bir personel istihdam etmeye yetmeyen bakıma muhtaç engelli bireylerin aile bireylerine bağımlı kalmadan ve diğer insanlarla eşit koşullarda hayatına devam etmek istemesi en doğal haklarıdır.

    Engelli bireyler için evlerin hapishane olmaya zorlanmadığı bir hayatı kurmak için toplumsal paradigma değişimine ihtiyaç vardır. Yalnızca 3 Aralık günü değil, yılın her günü engelli yaşamı üzerine kafa yorulmalıdır.”

    Ösen, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’a şu soruları sordu:

    -Mevcut resmi-özel rehabilitasyon ve bakım merkezlerinde bakıma muhtaç engelli bireylere destek olmak için çalışan personel sayısı kaçtır? Personeller hangi şartlar altında bakıma muhtaç engelli bireylerin ikametgahlarında doğrudan hizmet sunmaktadır?

    -İçinde bulunduğumuz yıl, mevcut resmi-özel rehabilitasyon ve bakım merkezleri tarafından görevlendirilmiş kaç personel kaç haneye doğrudan hizmet götürmüştür? Personeller, haftanın kaç günü, kaç saatlik sürelerde ve hangi hizmetleri sunmaktadır?

    -Yararlanabilecek uygun bakım merkezi bulamayan ve maddi durumu yardımcı bir personel istihdam etmeye yetmeyen bakıma muhtaç engelli bireylerin aile bireylerine bağımlı kalmadan ve diğer insanlarla eşit koşullarda hayatına devam etmek istemesi durumunda gündelik hayatlarına destek vermek amacıyla hangi çalışmalar yürütülmektedir?

    -1948 yılında ülkemizde de kabul edilmiş İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 28. Maddesinde yer alan ‘Herkesin bu bildirgede ileri sürülen hak ve özgürlüklerin tam olarak gerçekleşebileceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır’ ibaresinde sunulmuş toplumsal şartlar, ülkemizde engelli bireylerimiz için sağlanmış mıdır? Evde bakım hizmeti ya da özel/resmi rehabilitasyon merkezlerinde sunulan şartlar engelli bireylerimizin hayatlarını özgürce yaşayabilmelerine imkân sağlamakta mıdır?”

  • İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI TUNÇ SOYER, ALTINTAŞ SAKİNLERİNİN KONUĞU OLDU

    İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI TUNÇ SOYER, ALTINTAŞ SAKİNLERİNİN KONUĞU OLDU

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Altıntaş Mahallesi sakinlerinin düzenlediği kaynaşma kahvaltısına katıldı. Mahallelilerle sohbet eden Başkan Soyer, “Güler yüzünüzü korumak için elimizden geleni yapacağız” dedi.

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Konak Altıntaş Mahallesi sakinlerinin her yıl düzenlediği kaynaşma kahvaltısının konuğu oldu. Konak Altıntaş Mahallesi’ndeki Dr. M. Kemal Gürol Parkı’nda düzenlenen kahvaltıya Başkan Tunç Soyer, eşi Neptün Soyer ile katıldı. İmece usulüyle hazırlanan kahvaltıda Başkan Soyer, mahalle sakinleriyle sohbet etti, taleplerini dinledi.

    Mahallede yaşayan yurttaşlar arasındaki dayanışmadan çok etkilendiğini söyleyen Başkan Soyer, “Burayı görünce içim açıldı.  O kadar mutlu oldum ki. Burada küçücük parkta siz bambaşka bir şey yapmışsınız.  Çocuklarımız, büyüklerimiz bir araya gelmişsiniz.  Birlikte dayanışma içinde güler yüzle, sağlıkla bir aradasınız. Çok kıymetli. Herkes sonunda bir lokmayı boğazından geçiriyor ama bunu birlikte yapmak, dertleri sevinçleri paylaşmak çok kıymetli. Hepinizi tebrik ediyorum. Siz böyle güler yüzle bir araya geldikçe, biz İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak sonuna kadar sizlerin yanında olacağız. Gücümüz yettiğince sağlığınızı, güler yüzünüzü korumak için elimizden geleni yapacağız”  diye konuştu.

    “BAŞKANIMIZI BİR DÖNEM DAHA BAŞKAN OLARAK GÖRMEK İSTİYORUZ” 

    Altıntaş Mahallesi Muhtarı Selda Arslan ise katılımlarından dolayı Başkan Soyer’e teşekkür ederek, “Bütün mahallem adına çalışmalarınızdan dolayı size teşekkür ediyoruz. Yürütülen altyapı çalışmalarını biliyoruz. Eskiden kokudan pencerelerimizi açamıyorduk. O kokuyu kaldırdı başkanımız, emek verdi. Şimdi işin makyajı kaldı. Biz Tunç Başkanımızı bir dönem daha başkan olarak görmek istiyoruz” dedi.

  • ESKİ BORNOVA BELEDİYE BAŞKANI OLGUN ATİLLA, İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI İÇİN ADAY ADAYI OLDU… ATİLLA: “HER TÜRLÜ YARIŞA HAZIRIM, HODRİ MEYDAN”

    ESKİ BORNOVA BELEDİYE BAŞKANI OLGUN ATİLLA, İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI İÇİN ADAY ADAYI OLDU… ATİLLA: “HER TÜRLÜ YARIŞA HAZIRIM, HODRİ MEYDAN”

    HABER: SULTAN EYLEM KELEŞ – KAMERA: KERİM UĞUR

    Eski Bornova Belediye Başkanı Olgun Atilla, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adaylık başvurusunda bulundu. Aday adayı Atilla, “Siyaset bir iddia işidir. Önümüzdeki süreçle ilgili anket, eğilim yoklaması, önseçim gibi seçenekler var. Biz hepsine hazırız, buradan ‘Hodri meydan’ diyorum. Sizden aldığım güven ve kararlılıkla her türlü yarışa girmeye hazır ve kararlı olduğumu bir kere daha ifade etmek istiyorum” diye konuştu.

    Eski Bornova Belediye Başkanı Olgun Atilla, 31 Mart yerel seçimleri öncesi İzmir Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı oldu. Atilla, bugün CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu’na adaylık başvurusunu teslim etti.

    Atilla’nın adaylık başvurusu için CHP İzmir İl Başkanlığı önünde toplanan kalabalık, İl Başkanlığı binasının karşısına “İzmir’in Olgun’laşma vakti’ pankartı astı. İl Başkanlığı önünde kurulan kürsüde konuşan CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu “Çok önemli bir yerel seçime doğru gidiyoruz. Bu yerel seçim sadece belediye başkanlarını belirleyeceğimiz bir seçim olmanın ötesine geçti. Demokrasiye sahip çıkacağımız, demokrasinin kaleleleri olan yerel yönetimleri belediyeleri korumaya çalışacağımız bir seçim olacak. Bu seçimde 30 ilçenin 30’unda ve Büyükşehir Belediyesi’nde Cumhuriyet Halk Partisi bayrağını dalgalandırmak için hep birlikte çalışacağız. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı aday adaylığı için yola çıkan Olgun Başkanımız bildiğiniz gibi daha önce 5 yıl başarılı bir şekilde Bornova Belediye Başkanlığımızı yapmıştır, yol arkadaşlığımızı yapmıştır. İyi bir CHP’li, örgütün yanında, örgütüyle birlikte çalışan bir başkandır. Kendisine çıktığı bu yolda başarılar diliyorum, yolunuz açık olsun” dedi.

    Aslanoğlu’na teşekkür eden Olgun Atilla, şu ifadeleri kullandı:

    “Sevgili dostlarım, duygu insanın en önemli özelliğidir. İnsanlar hisleriyle yaşarlar, insanlar duygularıyla yaşarlar, insanlar kalpleriyle yaşarlar. Önemli olan o duygulara hitap edebilmektir. Siyasetin ve politikanın birinci şıkkı kalpleri fethetmektir, o da duygularla olur. Değerli hemşehrilerim diyoruz ki; nerede kalmıştık? Doğduğum, büyüdüğüm, çocuklarımı büyüttüğüm, sokaklarında oyunlar oynadığım güzel İzmir’imizde kutlu bir yola çıkmış bulunuyoruz. Az önce İl Başkan’ımıza Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Aday Adayı olarak müraacatımızı yaptık ve şimdi hep birlikte yeni bir yola çıkıyoruz, yeni bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu yolculukta bizlerle birlikte olmaya var mısınız? Var mısınız? Var mısınız?

    “YAPTIKLARIMIZ, YAPACAKLARIMIZIN TEMİNATIDIR”

    Bu yolculukta sizlerle birlikte yol yürümek benim için çok büyük bir onurdur. 5 yıl Büyükşehir Belediye Meclis üyeliği, 5 yıl Bornova’da belediye başkanlığı yapma onurunu yaşadım. Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır. Güzel Bornova’mızda hep birlikte, ortak akılla sosyal ve fiziki projeleri ortaya koyduk. Stadyum Spor Kompleksi, Kültür merkezi, Dost Market, Down Cafe ve pek çoklarını birlikte gerçekleştirdik ve bu projelerimizin hizmetindedir. Şimdi Bornova’da bir sloganımız vardı; ‘Bornova bizim evimiz’. Şimdi diyoruz ki; ‘İzmir bizim evimiz’. Evimizin 30 tane birbirinden değerli ilçesi var. Ödemiş’inden, Tire’sinden, Beydağ’dan, Karşıyakası’ndan, Konak’ından, Bornova’sından, Kemalpaşası’ndan Kınık’ından hepsi bizim canımız, hepsi bizim ciğerimiz. 30 ilçenin bütün sokaklarında, bütün mahallelerinde bizi göreceksiniz. Biz her zaman sokakta olmaya çalıştık ve bunu böyle yaptık. Benim telefonum 7/24 saat açık. Burada Bornova dışından çok kıymetli hemşehrilerimiz var. Buca’dan, Karabağlar’dan, Konak’tan, bütün İzmir’in güzel insanları, Bornova’da tanıdıkları varsa onlara bizi sorsunlar, onlar bizim kefaletimizdir. Şimdi

    İzmir’imizin sorunlarını biliyoruz. Ulaşım sorununu çözmek, güvenli yapılar oluşturmak, turizm potansiyelini arttırmak, yapı sorununu güçlendirmek, dirençli kentler ortaya koymak, deprem, sel, iklim krizi gibi krizlere karşı planlamalar yapmak, tarım ve hayvancılığı kalkındırmak, sanayimizi güçlendirmek için hep birlikte sivil toplum örgütlerimizle, üniversitelerimizle, meclis üyelerimizle, kent konseylerimizle, muhtarlarımızla kısacası bütün hemşehrilerimizle birlikte kenti yönetmeye talibiz. Bizim projelerimiz hazır ama bugünden itibaren 30 ilçeye gideceğiz. İzmir’in sokaklarını, sivil toplum örgütlerini, muhtarlarımızı, örgütteki parti temsilcilerimizi, ilçe başkanlarımızı, geçmişte görev yapan bütün büyüklerimizi ziyaret edeceğiz ve projelerimizi hep birlikte güçlendirerek daha fazlasını da sizlerden aldığımız destekle bunları geliştireceğiz, var gücümüzle çalışacağız.

    Siyasette katılım ve katılımcılık ilkesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ben buradan yerel seçim sürecinde, aday adayı olan, meclis üyesi aday adayı olan, ilçe belediye başkan aday adayı olan, büyükşehir belediye başkan adayı olan, muhtar adayı olan bu güzel ve önemli yolculukta yarışa giren ve katılacak olan bütün arkadaşlarımıza, dostlarımıza buradan yürekten başarılar diliyorum. Bu yolculukta gençlerimizle ve kadınlarımızla en ön safta değişim süreci başlamış bulunuyor. Mevlana’nın şu güzel sözünü kendimize şiar edinmeliyiz; ‘Mum olmak kolay değildir, ışık saçmak için önce yanmak gerekir’. Yine Nazım Hikmet’in şu sözünün bizim için önemli olduğunu düşünüyorum; ‘Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?’ Yine çok değerli devlet adamımız, 2. Cumhurbaşkanımız İsmet Paşa’nın söylediği ve benim de gittiğim her yerde söylediğim sözü burada da söylemek istiyorum; ‘Siyaset dostlara tavsiye edilmeyecek kadar zor ve meşakatli ama düşmanlara bırakılmayacak kadar da önemli bir iş’. O yüzden herkesi siyaset yapmaya davet ediyorum.

    “İZMİR HOŞGÖRÜNÜN, UZLAŞININ, KÜLTÜRÜN BAŞKENTİDİR”

    İzmir’imiz hoşgörünün, uzlaşının, sevginin ve kültürün başkentidir. İzmir’imize herhangi bir kentten gelen değerli yurttaşlarımız, çok kısa bir süre zarfı içerisinde İzmir’in atmosferine ve hoşgörü ortamına alışmakta ve burada -dünya görüşü ne olursa olsun- kardeşçe ve huzur içinde yaşamaktadır. Bu bir İzmir duruşudur ve bu duruşu hiç kaybetmeyeceğiz ve sonuna kadar sahip çıkacağız. İzmir özgürdür, İzmir çağdaştır, İzmir Cumhuriyet’tir, İzmir Atatürk’tür ve İzmir’de hiçbir zaman 9 Eylül ruhunu unutmayacağız.

    Çok kısa süre önce Cumhuriyet Halk Partimiz büyük kurultayı yaparak parti içinde bir değişimi başlattı. Bu değişim, Türkiye’deki değişim hareketinin de öncüsüdür. Sayın Genel Başkanımız Özgür Özel’in başlatmış olduğu kendi gibi genç, liyakatli, çalışkan ve genç arkadaşlarımızla birlikte onun yoldaşı olmak ve hep birlikte kararlılıkla yürüyeceğimizin buradan sözünü veriyorum.

    “ANKET, EĞİLİM YOKLAMASI, ÖNSEÇİM… BİZ HEPSİNE VARIZ”

    Sevgili ailem, İzmirli hemşehrilerim; siz bizi hiç yalnız bırakmadık. Ben Bornava’nın sokaklarından yetmiş İzmir’in bir evladıyım ve sizin sayenizde ve partim sayesinde belediye meclis üyesi olarak sizi temsil ettim. Belediye meclisinde pek çok görevi onurumla, şerefimle tamamladım. Sonra da yine partim ve sizlerin desteğiyle Bornova’mızda 5 yıl belediye başkanlığı yapma onurunu yaşadım.. Bu benim ve ailem için en büyük onur. 2019 yılında o günkü şartlarda bütün anketlerde en yüksekte olmamıza rağmen, İzmir’in en başarılı belediye başkanı gösterilmemize rağmen aday olmadım ama küsmedim, hep sizlerle beraber oldum, hep partim için çalıştım. Milletvekili adayı olmadım, bütün milletvekillerinden daha çok çalışmaya özen gösterdim, bütün arkadaşlarımla beraber. Siyaset bir iddia işidir. Önümüzdeki süreçle ilgili anket, eğilim yoklaması, önseçim gibi seçenekler var. Biz hepsine hazırız, buradan ‘Hodri meydan’ diyorum. Sizden aldığım güven ve kararlılıkla her türlü yarışa girmeye hazır ve kararlı olduğumu bir kere daha ifade etmek istiyorum.

    “İZMİR’DE REKOR OYLA 30 İLÇEYİ ALMA SÖZÜNÜ VERİYORUM”

    Sizlerden bir isteğim ve istirhamım var; birlikte yol yürüyecek miyiz? O zaman şu saat ve şu dakika itibariyle hepinizden destek ve dualarınızı istiyorum ve hepiniz bir insan bir dünya. Hepinizin sosyal medyası, telefonu var. Şimdiden canlı yayınları başlatarak bütün İzmir’i ayağa kaldırmanızı istiyorum. Önümüzdeki 2024 seçimleri, sadece bir yerel seçim değil. Aynı zamanda 2028 genel seçimin de hazırlığı. Dolayısıyla bu bilinçle hareket etmeliyiz. 2024 seçim koşulları, 2019 seçim koşullarından daha zor. Ama biz ümitsizliğe kapılmıyoruz, bu şartları hep birlikte daha güçlü bir duruma getirebiliriz. Ben buradan adayda işbirliği diyorum ve toplumun, İzmir’in bütün renklerini, din,dil, ırk ayrımı yapmadan, bütün görüşlerini kucaklayarak, güzel bir İzmir fotoğrafı koyarak İzmir’de rekor oyla, 30 ilçeyi alacağımıza, güçlü bir meclis tablosu ortaya koyacağımızın da buradan sözünü veriyorum.

    KADINLARA, GENÇLERE VE ENGELLİLERE POZİTİF AYRIMCILIK SÖZÜ

    Türkiye için yeni bir siyaset anlayışı ortaya koymamız gerekiyor. 1. yöntem; bütün kararlarımızı ortak akılla vereceğiz. Biz böyle yaptık. Bir kişinin değil, toplumun bütün kesimlerinin sürece katıldığı, ortak akılla, hızlı karar vererek, en az hata, en hızlı çözümle, en üretken projeleri ortaya koymak istiyoruz. Şunun da altını çizmek istiyorum. Bundan 10 yıl önce Bornova Cumhuriyet Meydanı’nda bir söz vermiştim. Bizim pozitif ayrımcılığımız, kadınlarımıza, gençlerimize ve engelli kardeşlerimize olacak. Buradan bu sözü bir kere daha tekrarlıyorum. Her zaman şehitlerimiz, gazilerimiz ve aileleri bizim baş tacımızdır, onurumuzdur, onları her zaman başımızın üstünde taşıyacağız.

    “MANİSA’DA BİZİM EVİMİZ, GENEL BAŞKAN’IMIZIN EVİ”

    İzmir bizim evimiz. Evimizin her köşesinin pırıl pırıl olması, çocuklarımızın daha iyi eğitim alması, kültür, sanat ve her alanda daha güçlenmesi için hep birlikte aile bireyleri olarak kentimize ve evimize sahip çıkmak durumundayız. İzmir bizim evimiz diyoruz ama Manisa da bizim evimiz, Genel Başkan’ımızın evi. İzmir’den yarattığımız enerji ve ışığın, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve ilçelerine de katkı sunacağına yürekten inanıyorum. Çünkü Turgutlu, Kemalpaşa, Bornova, Manisa, bütün Salihli ve Akhisar’lı kardeşlerimize selam olsun. Genel Başkan’ımızı Türkiye Cumhuriyeti’nde daha önceki liderler gibi Manisa’nın Özgür Özel’i noktasında iddiamızı ortaya koymamız lazım.

    “İZMİR 9 EYLÜL RUHUNU HİÇ UNUTTURMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ”

    Burada görüyorum, hepimizin enerjisi çok yüksek. Gençliğimiz var ve her şeyin çok güzel olacağına yürekten inanıyorum. 2028 seçimlerine de buradan Türkiye’nin her yerine büyük katkılar sunacağız. Burada yaratılan ışık Manisa’dan Balıkesir’e, Balıkesir’den Bursa’ya, Denizli’ye ve Orta Anadolu’ya da gideceğine yürekten inanıyorum.

    Sözlerimi tamamlarken Cumhuriyet’imizin kurucusu ulu önderimiz Mustafa Kemnal Atatürk ve silah arkadaşlarını da rahmet ve minnetle anıyorum. Her projemizde, her izimizde Cumhuriyet ve Atatürk olacak. Bunu çocuklarımıza öğretmek durumundayız. İzmir 9 Eylül ruhunu hiç unutmadık, unutturmayacağız. 9 Eylül İzmir’dir, 9 Eylül Cumhuriyet’tir diyorum.”

  • 9. İZMİR ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI GÜNLERİ BAŞLADI

    9. İZMİR ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI GÜNLERİ BAŞLADI

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, EÇEV tarafından düzenlenen 9. İzmir Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Günleri’nin açılışını yaptı. Bu yıl “cesaret” temasıyla düzenlenen etkinliğin açılışında konuşan Başkan Soyer, “Bugün cesaret en çok eksikliğini hissettiğimiz bir şey. Cesaretiniz arttıkça özgürleşirsiniz” dedi.

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Ege Çağdaş Eğitim Vakfı (EÇEV) tarafından bu yıl 9’uncu kez düzenlenen Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Günleri’ne katıldı. Bu yıl “cesaret” temasıyla düzenlenen etkinlik, Özel İzmir SEV Okulları ev sahipliğinde yapıldı.

    İzmir Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Günleri’nin açılış töreninde konuşan Başkan Tunç Soyer, “Cesaret sözcüğünü görünce benim aklımda bir zincir canlanır. Empatiyle başlayan özgürlükle son bulan bir zincirdir bu. Empati yapmaya başlarsanız vicdanınız canlanmaya başlar. Vicdanınız canlandıkça merak etmeye başlarsınız. Merak ettikçe öğrenmeye, okumaya başlarsınız. Okudukça, öğrendikçe cesaretiniz artar ve mümkün olduğunu görmeye başlarsınız. Cesaretiniz arttıkça özgürleşirsiniz. Bugün cesareti konuşacaksınız. Çok eksikliğini hissettiğimiz bir şey. Umarım ki onu canlandırmak mümkün olur. Çocukların ve gençlerin edebiyatla buluşmasıyla zenginleşeceklerini biliyorum. Buraya emek veren herkesi kutluyorum. Umuyorum ki tüm bu katkılar çocuklarımız ve genlerimiz için deniz feneri olur” diye konuştu.  

    “BÜYÜKŞEHİR ELİNİ BİZDEN HİÇ ÇEKMEDİ” 

    EÇEV Yönetim Kurulu Başkanı Yıldız Ünsal ise, “İzmir Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Günleri’yle çocuklarda okuma hevesi yaratmak, hayatları boyunca iyi bir okur olma alışkanlığı kazandırmak ve gençlerimizi edebiyatın kocaman dünyasıyla tanıştırmak istedik. Bir diğer amacımız ise çocuklarımızın rehberi olan öğretmenlerimize de yeni yollar ve yeni fikirler sunmaktır. İzmir Büyükşehir Belediyesi bu yolculukta bizi hiç yalnız bırakmadı. Bu yıl da elini, desteğiniz bizden çekmedi” ifadelerini kullandı.

    Konuşmaların ardından EÇEV Başkanı Ünsal, Başkan Soyer’e katkılarından dolayı plaket verdi.

  • CUMARTESİ ANNELERİ’NİN GALATASARAY MEYDANI’NDAKİ EYLEMİNE AP TÜRKİYE RAPORTÖRÜ NACHO SANCHEZ AMOR DA GÖZLEMCİ OLARAK KATILDI

    CUMARTESİ ANNELERİ’NİN GALATASARAY MEYDANI’NDAKİ EYLEMİNE AP TÜRKİYE RAPORTÖRÜ NACHO SANCHEZ AMOR DA GÖZLEMCİ OLARAK KATILDI

    OKTAY YILDIRIM

    Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini öğrenmek ve faillerin yargılanması için adalet talebiyle 975’inci kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un gözlemci olarak katıldığı eylemde, 30 yıl önce gözaltındayken kaybolan Hüseyin Taşkaya’nın akibeti soruldu. Eylemin ardından İnsan Hakları Derneği’nde (İHD) bir basın açıklaması yapan Amor, “Türkiye, haklarınızın polis memurlarının elinde olduğu bir ülke olarak görüldüğü sürece, Anayasa Mahkemesi’nin koruması altında olmadığı bir ülke olarak görüldüğü sürece asla saygı duyulmayacak bir ülke olarak anılacak” dedi. 

    Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 1995 yılından bu yana İstanbul Taksim’deki Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri, 975’inci haftada basın açıklaması yaptı. AP Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un da gözlemci sıfatıyla katıldığı eylemde yapılan basın açıklamasında, 6 Aralık 1993 tarihinde amcasının Siverek’teki evine 30 araçlık bir konvoyla gelen asker, polis ve Bucak aşiretine mensup korucular tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden haber alınamayan Hüseyin Taşkaya’nın akıbeti soruldu.

    “HÜSEYİN TAŞKAYA’NIN AKİBETİ KARANLIĞA BIRAKILDI, FAİLLERİ CEZASIZLIKLA KORUNDU”

    Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

    “Akrabalarının ve tüm mahallenin tanıklığında gözaltına alınmış olmasına rağmen, savcılık konuya ilişkin suç duyurusunu ailenin soyut iddiası olarak değerlendirdi ve dosyada takipsizlik kararı verdi. Hüseyin Taşkaya’nın akıbeti karanlıkta bırakıldı, failleri cezasızlıkla korundu. Ailesi dört kuşaktır Hüseyin Taşkaya’yı aramayı sürdürüyor. 975. haftamızda adli ve siyasi makamlara sesleniyoruz: gözaltında kaybetme suçunun devam eden ihlal niteliği taşıdığını dikkate alın. Hüseyin Taşkaya’nın akıbetini açığa çıkartacak ve faillerin yargılanmalarını sağlayacak etkinlikte bir soruşturma ve kovuşturma yapma yükümlülüğünüzü yerine getirin. Kaç yıl geçerse geçsin; Hüseyin Taşkaya için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.”

    Cumartesi Anneleri’nin eyleminin ardından İHD’ye geçen AP Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, burada bir basın açıklaması yaptı. Amor,  şunları söyledi: 

    “CUMARTESİ ANNELERİ’NİN TEMEL AMACI KAYBEDİLEN SEVDİKLERİNİN AKIBETİNİ SORMAK, ADALET İSTEMEK: Burada, Cumartesi Anneleri/İnsanları ile dayanışmamı ifade etmek için bulunuyorum. Bundan önce de Anayasa Mahkemesi kararlarına riayetle ilgili burada bulunuyorum. Cumartesi Anneler’ini gözlemlemekle birlikte, mekana dair koşulları da gözlemleme imkanım oldu. Civarda Atatürk’e ait birçok fotoğraf vardı ve Cumhuriyet’in 50. yılına ait heykelin çevresinde birçok polis bulunuyordu. Bu durum Türkiye’de insan hakları için oldukça anlamlı bir tabloyu ifade ediyordu. Atatürk’ün kurduğu modern Cumhuriyet ve bu düzeni ifade eden Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i ifade eden heykelin çevresinde birçok polis bulunuyordu. Cumartesi Anneleri/İnsanları anayasal haklarını kullanmak için oradalardı. Anayasa’nın ilgili maddesi her Türkiye vatandaşının daha önceden izin almadan gösteri yapma hakkını garanti altına alıyor bu doğru. Fakat Cumartesi Anneleri’nin varoluş amacı barışçıl toplantı yapsalar da gösteri yapmak değil. Cumartesi Anneleri’nin temel amacı kaybedilen sevdiklerinin akıbetini sormak, adalet istemek ve sevdiklerini kaybedenlerin yargı önüne çıkması gerektiğini dile getirmek. 

    YARGITAY’IN, AYM ÜYELERİNİ YARGILAMAYA YÖNELİK ADIMLAR ATMASI TÜRKİYE’DE YARGININ İÇİNDE OLDUĞU UYUŞMAZLIĞIN VE SORUNUN BAMBAŞKA BİR GÖSTERGESİ: Barışçıl toplanma ve gösteri hakkına gelirsek, benim ziyaretim yeni şartlar altında gerçekleşti. Nispeten normal şartların yaratılmasını memnuniyetle karşılıyorum. Yeni şartların yaratılmasında İçişleri Bakanı’nın katkısının olduğunu, pozitif bir şey olduğunu kabul ediyorum. Barışçıl toplanma hakkı deyince de tabii ki bu örnek üzerinden AYM açık bir şekilde dile getirildi. Türkiye vatandaşlarının temel haklarını kullanmaları için AYM’nin aldığı bu olumlu kararları da övgüyle karşılıyorum. Ama tabii ki AYM’nin mülki idareye verdiği doğrudan talimat ve emre rağmen kararlarının uygulanmadığı ortada. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diğer kararları referans göstererek ‘Bu Türk yargısının kararıdır’ dediği örnekleri hatırlıyoruz. Ama burada Türk yargısının bir kararı var ve bu karar açıkça Cumartesi Anneleri’nin haklarını, anayasal haklarını ifa etmelerinin hiçbir engel olmadan yerine getirilmesi gerektiğini söylüyor. Türkiye’deki yargının içinde olduğu uyuşmazlığın en temel, en açık örneklerinden birisi Cumartesi Anneleri örneği. Yargıtay’ın, AYM’yi hedef alan akıl almaz hareketi ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunarak yargılanmalarına yönelik adımlar atması Türkiye’de yargının içinde olduğu uyuşmazlığın ve sorunun bambaşka bir göstergesi. Böyle tartışmaların, böyle münakaşaların bir ülkenin imajı için ne kadar yaralayıcı olduğunu tahmin bile edemezsiniz. 

    TÜRKİYE, AYM’NİN KORUMASI ALTINDA OLMAYAN BİR ÜLKE OLARAK GÖRÜLDÜĞÜ SÜRECE ASLA SAYGI DUYULMAYACAK BİR ÜLKE OLARAK ANILACAK: Ben okuduğum raporlardan birinde Cumartesi Anneleri meydana çıkmaya çalışırken bir polis memurunun AYM  kararlarını artık tanımayarak, ‘Artık idare poliste’ dediğine de ne yazık ki tanık oldum. Bu durumda sormak istiyorum haklarınızı kim koruyor? Yargınız mı, mahkemeleriniz mi yoksa AYM kararlarını açıkça ihlal eden her bir polis mi? Tabii burada sizin de bir toplum olarak hepinizin ‘Benim haklarım kimin garantisi altında? Beyoğlu Kaymakamı, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü, Beyoğlu’nun idare amirleri mi benim anayasal haklarımının üzerinde yoksa AYM’nin verdiği kararlarla garanti altına alınan haklar mı daha üstün’ sorusunu sormasını istiyorum. Türkiye, haklarınızın polis memurlarının elinde olduğu bir ülke olarak görüldüğü sürece, AYM’nin koruması altında olmadığı bir ülke olarak görüldüğü sürece asla saygı duyulmayacak bir ülke olarak anılacak.

    TÜRKİYE’DE BİRÇOK HAK İHLALİ VAR: Ben Cumartesi Anneleri’nin eylemine tanık olabildiğim ve gözlemleme fırsatı bulabildiğim için şahsen mutluyum. Çünkü Cumartesi Anneleri, vatandaş olmak ne dememin mükemmel bir örneği. Türkiye’de gözlemleyebileceğim birçok hak ihlali var. Bu hakları ihlal eden birçok grup var. Ama Cumartesi Anneleri’ni seçmemin bir sebebi var. O da Cumartesi Anneleri, demokratik hakların korunması, demokratik hakların el üstünde tutulması gibi görevi ifade ediyor. Mutlak bir ısrarı, iradeyi gösterdiği için Cumartesi Anneleri ile birlikteyim. Çünkü Cumartesi Anneleri ile durmak, Cumartesi Anneleri ile dayanışmak, hukukun üstünlüğünü savunmak, insan haklarını savunmaktır. Türkiye vatandaşlarının haklarını kullanma özgürlüğü ortadadır. Cumartesi Anneleri’nden bahsettiğimizde, toplanmanın, barışçıl, sakince, memurlara hiçbir sıkıntı çıkarmadan olduğu ortada. Bu miktarda polisin şehrin birçok noktasında bulunması gerekliliği ortada. Mutlak şekilde barışçıl ve sakince ilerleyen bu gösterinin mülki idare için ya da Cumhuriyet için nasıl bir tehdit oluşturabileceğini hiçbir şekilde hayal bile edemiyorum. Cumhuriyetin 50. yılını temsil eden heykelin etrafından hiçbir polis olmadan, barışçıl bir şekilde toplantı yapma özgürlüklerini kullanabilmelidirler Cumartesi Anneleri. Burada olma, burada gözlemleme imkanı için oldukça mutluyum tekrar gelmeyi çok isterim. Tekrarlıyorum, burada Avrupa Birilği’ni, değerlerini, Avrupa Birliği üyelik sürecini savunmak için bulunmuyorum. Sizin haklarınızı savunmak için bulunuyorum.”

  • BODRUM BELEDİYE BAŞKANI ARAS, MUHTARLARLA BULUŞTU

    BODRUM BELEDİYE BAŞKANI ARAS, MUHTARLARLA BULUŞTU

    Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras ve CHP Bodrum İlçe Başkanı Tuna Işın, mahalle muhtarlarının düzenlediği kahvaltı organizasyonuna katıldı.

    Muhtarlar Derneği Başkanı ve Cumhuriyet Mahallesi Muhtarı Ahmet Cemil Gündüz ile ilçede görev yapan mahalle muhtarları tarafından Akyaka’da düzenlenen kahvaltı programına, Belediye Başkanı Ahmet Aras, CHP Bodrum İlçe Başkanı Tuna Işın, mahalle muhtarları ve aileleri katıldı.

    Sohbet ortamında geçen kahvaltıda, Belediye Başkanı Ahmet Aras ile CHP İlçe Başkanı Tuna Işın, muhtarlardan gelen talepleri dinledi.

    Kahvaltı programının sonunda tüm mahalle muhtarları ve aileleri ile diğer katılımcılar hatıra fotoğrafı çektirdi.

      

  • ERDOĞAN’DAN “ASGARİ ÜCRET” AÇIKLAMASI: “ASGARİ ÜCRET ARTIŞI YIL İÇİNDE BİR KEZDİR. BİR KEZ VERİLECEK ZAMLA BU İŞ BİTER”

    ERDOĞAN’DAN “ASGARİ ÜCRET” AÇIKLAMASI: “ASGARİ ÜCRET ARTIŞI YIL İÇİNDE BİR KEZDİR. BİR KEZ VERİLECEK ZAMLA BU İŞ BİTER”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dünya İklim Eylemi Zirvesi’ne katılmak üzere gittiği Dubai dönüşünde; “Bütün mesele tarafları mağdur etmeden bir neticeye varabilmek. Asgari ücret artışı zaten biliyorsunuz yıl içinde bir kezdir. Bir kez verilecek zamla bu iş biter. Bunun da sorumlusu birinci derecede Çalışma Bakanımız Vedat Işıkhan’dır. Biz vatandaşımızı bugüne kadar enflasyona ezdirmedik ve ezdirmeyiz” açıklamasını yaptı.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28’inci Taraflar Konferansı kapsamında düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi’ne katılmak üzere gittiği Dubai dönüşünde basın mensuplarının sorularını yanıtladı. İletişim Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre Erdoğan’ın değerlendirmelerinden öne çıkanlar şöyle:

    BARIŞ FIRSATI YAKALANMIŞTI VE BU FIRSATI İSRAİL’İN UZLAŞMAZ YAKLAŞIMIYLA ŞİMDİLİK KAYBETTİK: Şu ana kadar Gazze’deki İsrail saldırılarının sona ermesi ve kalıcı ateşkesin sağlanması için nasıl her mahfilde çabamızı gösterdiysek, bundan sonra da yine aynı istikamette bu gayretleri göstermeye devam edeceğiz.

    İsrail’in hukuk tanımaz yaklaşımı neticesinde gelinen durum, endişelerimizde haklı olduğumuzu bir kez daha gösterdi. Burada bir barış fırsatı yakalanmıştı ve bu fırsatı maalesef İsrail’in bu uzlaşmaz yaklaşımıyla şimdilik kaybettik. Ancak ‘bundan sonrası da böyle olacak, barış fırsatları heba edilecek’ yaklaşımı içerisinde değiliz, umudumuzu yitirmeyelim. İnşallah tekrar beklediğimiz kalıcı barış fırsatını yakalarız. Barışın peşini bırakmayacağız. Bu tabloda dahi, ‘Durmak yok, yola devam.’ diyoruz. ‘Ateşkesle ilgili hangi adımları atar ve nereleri zorlarsak, kalıcı barış fırsatını yeniden yakalarız?’ bunun arayışı içerisindeyiz. Devlet ve hükümet başkanlarıyla irtibatlarımızı devam ettiriyoruz. Nitekim bugün yaptığımız görüşmelerde de muhataplarımıza bu düşüncemizi ifade ettik. Onlarla birlikte bu gayreti devam ettirerek inşallah bir netice alalım istiyoruz.

    MİLLETVEKİLİMİZ CÜNEYT YÜKSEL LAHEY’DEKİ GÖRÜŞMELERİN BAŞARILI GEÇTİĞİNİ İFADE ETTİ: (Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yapılan başvuru ile ilgili soru üzerine) Oradan beklentimiz, Netanyahu başta olmak üzere suçüstü yakalanan bu soykırımcıların, bu Gazze kasaplarının gereken cezayı almalarıdır. Temennimiz odur ki verilecek kararla adaleti bekleyenler, ‘İşte şimdi oldu’ desinler. Bizler bu davanın üst seviyede takibini yapacağız. Milletvekilimiz Cüneyt Yüksel Lahey’deki görüşmelerinin başarılı geçtiğini ifade etti. Beklentimiz verdiğimiz belgeler, bilgilerle beraber Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde inşallah olumlu neticeler alma istikametinde. Peşini bırakmayacağız, takipçisi olacağız. Biz bu soykırımda parmağı olan tüm İsrail yöneticilerinin yargılanıp ceza almasını istiyoruz. Bunun için dünyaya görev düşüyor. Hem rahmetli Aliya’nın dediği gibi ‘Unutulan soykırım tekrarlanır.’ Biz bu soykırımı unutmayacak ve unutturmayacağız. Er ya da geç, mutlaka İsrail bunun hesabını verecek. Buna sessiz kalmanın utancını, dilini zalime uzatmaya çekinenler muhakkak yaşayacak. ‘Bizim kimseye borcumuz yok’ derken bunu söylüyorum.

    SİZ PKK’YI, YPG’Yİ, FETÖ’YÜ ÖDÜLLENDİRİRKEN KALKIP DA HAMAS’I BU ŞEKİLDE YORUMLAMAMIZI BEKLEYEMEZSİNİZ: (ABD Hazine Bakanlığı Müsteşarı Brian Nelson’ın açıklamalarına dair soru üzerine) Ben Amerika’ya daha ilk seyahatimde orada Jewish Community ile toplantı yapmıştım. 20 yıl önce bana orada Hamas’ı sormuşlardı. Ben de demiştim ki ‘Hamas bir terör örgütü değildir. Onlar sadece 1947’den şu ana kadar elde tutabildikleri bir avuç toprakta mücadelelerini sürdüren insanlardır.’ Şu anda ben aynı yerdeyim. Hamas’ı, kim ne derse desin, bir terör örgütü olarak asla kabul edemem. Böyle de tasvir edemem. Siz PKK’yı, YPG’yi, FETÖ’yü ödüllendirirken, hatta hatta bunları Oval Ofis’te ağırlarken, kalkıp da Hamas’ı bu şekilde yorumlamamızı bekleyemezsiniz. Ben bunu ne inancım ne vicdanımla bağdaştırırım.

    BAŞTA ABD OLMAK ÜZERE BİRİLERİ BİZİ BİRBİRİMİZE DÜŞÜRMENİN GAYRETİNDE: (7 Aralık’taki Yunanistan ziyareti sorusu üzerine) Bunları ikili görüşmemizde de kendisine çok açık net, bundan önce söylediğim gibi, yine söylemekte fayda olduğuna inanıyorum. Çünkü Türkiye’den seslendiğiniz zaman Kos Adası’ndan o ses duyuluyor. Arasındaki mesafe bu kadar yakın, bu kadar geçmişi itibarıyla iç içe olan iki ülkenin hâlâ düşmanlığı körükleyen seslerle yürümesi doğru değil. Bir diğer taraftan da bizi kızıştıran kim? Bu noktada baktığımız zaman Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere birileri bizi birbirimize düşürmenin gayreti içerisinde. Parasını ödediğimiz halde bize F-16’larımız verilmezken Yunanistan’a hâlâ F-16’ları gönderiyor, mühimmatını gönderiyor. Amerika böyle yapıyor diye bizim de herhalde geri çekilecek bir halimiz yok. Yanı başımızdaki komşumuza ziyaretimizi yaparız, oturur konuşuruz. Eğer birbirimizin çıkarlarına zarar verecek tutumlar içerisine girmiyorsak mesele yok. Yolumuza aynen devam ederiz. Tabii ki görüş ayrılıklarımız var ve çözümü bir çırpıda mümkün olmayan derin meseleler bulunuyor. Fakat hemen çözebileceğimiz ve iş birliği zeminini genişletecek başlıklar da yok değil. Yeni bir dönem başlatır, verilen sözleri tutar ve dış etkilerden arındırılmış bir düzlemde bu ilişkileri geliştirebilirsek eminim ki kazançlı çıkarız. Bizim dış politika anlayışımız ‘hep ben kazanayım karşıdaki kaybetsin’ değildir. Biz ‘kazan-kazan’ anlayışı ile Atina’ya gideceğiz. Orada yeni dönemin ruhuna yakışır kararlar almak için hem ikili ilişkilerimizi hem Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini ele alacağız.

    CHP İLE İYİ PARTİ VEYA HEDEP NE YAPAR? BİZİM BUNLARLA UĞRAŞMAK GİBİ BİR DERDİMİZ YOK: (Özel’in Akşener’i ziyaretine ilişkin soru üzerine) Büyükşehirlerle ilgili arkadaşlarımız şu anda yoğun bir çalışmanın içerisindeler. 30 büyükşehrin dışında da 51 normal il belediyesi ile ilgili değerlendirmeleri yine Cumhur İttifakı olarak yapacağız. Buradaki değerlendirmelerle birlikte de yola çıkacağız.

    Şu anda seçim işleri başkanlarımız, MHP’den üç arkadaşımız ve AK Parti Genel Başkanvekilimiz Efkan Ala ile görüşmeleri yapıyorlar. 6 kişilik komisyon bu çalışmaları tamamlayıp birkaç gün içinde de bizim üst kurulumuza getirecekler, orda da çalışmalarımızı sürdüreceğiz. CHP ile İYİ Parti veya HEDEP ne yapar? Bizim bunlarla uğraşmak gibi bir derdimiz yok. Biz kendi işimize bakacağız. Bizim altılı masa, on altılı masa vesaire gibi masalarımız yok. Sadece Cumhur İttifakımız var. Bu Cumhur İttifakımızı da en uygun şekilde çalıştırmanın gayreti içerisinde olacağız. Biz yolumuza bakarız. Kimin kiminle görüştüğüne, kimin kimi nerede aday gösterdiğine bakmayız. Karşımıza kim çıkarsa en son seçimde olduğu gibi milletimizin desteğiyle dersini verir ve kendi iç buhranları ile onları baş başa bırakırız. Yeniden masa kurma çabaları varsa kurabilirler. Milletimiz zaten masadan kalkanları, sonra tekrar oturanları, birbirlerini hançerleyenleri, Cumhurbaşkanlığına layık gördüklerini kısa süre sonra Genel Başkanlık koltuğuna layık görmeyenleri çok iyi biliyor. Biz uzun zamandır bu partilerin ne dediğiyle söylemleri birbirini tutmadığı için ilgilenmiyoruz. Ne yaptıkları da bizi ilgilendirmiyor. Biz millete hakkıyla hizmet etmenin, ülkemizi güçlendirmenin, şehirlerimizi kalkındırmanın derdindeyiz. Biz şehirlerimizi en iyi şekilde yönetecek adaylarımızı oluşturmakla, projelerimize son halini vermekle meşgulüz. Onların atacağı ya da atmayacağı hiçbir adım bizi etkilemez.

    BİZİ MAHCUP EDECEK İSİMLERİ MİLLETİMİZİN ÖNÜNE KOYMAYIZ: İstanbul’da da, Ankara’da da parti teşkilatımın içerisinde görevli olan arkadaşlarım çalışmalarını yürütüyorlar. Çalışmaları belli bir noktaya getirdikten, müracaat süreleri bittikten sonra biz de açıklamamızı yaparız. Şu an itibariyle bu tür açıklamayı yapmamız asla doğru olmaz. Bırakalım çalışmalar devam etsin. Belli bir noktaya gelsin. Açıkladığımız zaman da mesele bitmiştir. Hepiniz zaten bunları gayet güzel bir şekilde öğreneceksiniz. Ama bizleri mahcup edecek isimleri Allah’ın izniyle biz milletimizin önüne koymayız. Bizim belediyecilik anlayışımız dillerde destandır.

    FUTBOLCU ARKADAŞLARLA İLGİLİ DE AYNI ŞEKİLDE SÜREÇ DEVAM EDİYOR. KISA ZAMANDA NETİCELERİ ALACAĞIZ: (Bir bankanın şube müdürünün saadet zinciri yöntemiyle para toplaması sorusu üzerine) Türkiye hukuk devletidir ve kim hukuksuzluk yapıyor ise cezasını çeker. Konu yargıdadır ve yargı bununla ilgili gerekli araştırmasını yapmaktadır. Vatandaşlarımız kolay para vaadiyle, kısa zamanda yüksek kar sunan dolandırıcıların türlü tuzaklarına düşmemelidir. Devlet tabii ki bunların peşindedir ve oyunları bozmaktadır. Ancak bu illegal fon vaatlerine, yasal olmayan yollarla elde edileceği söylenen karlara karşı halkımız çok dikkatli olmalıdır. Bu konularla ilgili kararlar inanıyorum ki yargı tarafından en ideal şekilde verilecektir. Buradan sakınma diye bir şey söz konusu değil. Bu olayda adı geçen şüphelilerle ilgili araştırmalar devam ediyor. Futbolcu arkadaşlarla ilgili de aynı şekilde süreç devam ediyor. Bankanın en üst düzey yöneticileri ile ilgili de şu anda bütün soruşturmalar devam ediyor. Öyle zannediyorum ki kısa zamanda burada da inşallah neticeleri alacağız.

    BİR KEZ VERİLECEK ZAMLA BU İŞ BİTER: (Yeni asgari ücretin belirlenmesi sorusu üzerine) Bütün mesele tarafları mağdur etmeden bir neticeye varabilmek. Asgari ücret artışı zaten biliyorsunuz yıl içinde bir kezdir. Bir kez verilecek zamla bu iş biter. Bunun da sorumlusu birinci derecede Çalışma Bakanımız Vedat Işıkhan’dır. Biz vatandaşımızı bugüne kadar enflasyona ezdirmedik ve ezdirmeyiz. Ekonomi yönetimimiz bir yandan da enflasyonu dizginleyici adımlar attı, bunlar da sürüyor. İşaretler olumlu, yakında enflasyonun kalıcı bir şekilde dizginleneceğini göreceğiz. Enflasyon sorununu da tarihe karıştıracağız.”

     

  • KESK’TEN İSTANBUL’DA “BÜTÇE” MİTİNGİ… MEHMET BOZGEYİK: “14 VE 28 MAYIS SÜREÇLERİNDEKİ YENİDEN KAYBETMEYİ YAŞAMAK İSTEMİYORSAK ORTAK MÜCADELEYİ BÜYÜTMEK ZORUNDAYIZ”

    KESK’TEN İSTANBUL’DA “BÜTÇE” MİTİNGİ… MEHMET BOZGEYİK: “14 VE 28 MAYIS SÜREÇLERİNDEKİ YENİDEN KAYBETMEYİ YAŞAMAK İSTEMİYORSAK ORTAK MÜCADELEYİ BÜYÜTMEK ZORUNDAYIZ”

    Haber: ÇAĞATAN AKYOL – Kamera: ADEM KARABAYIR

    Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), “Emekten yana, demokratik halk bütçesi istiyoruz” sloganıyla İstanbul’un Kartal ilçesinde miting düzenledi. KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, “Başlatmış olduğumuz bu mücadeleyi eğer biz büyütemezsek, birleştiremezsek yine kaybeden bizler olacağız. Eğer 14 ve 28 Mayıs süreçlerinde yaşamış olduğumuz bu motivasyon eksikliği ve kaybetmeyi yeniden yaşamak istemiyorsak, daha fazla birleşmek, daha fazla yan yana gelmek, amasız, fakatsız, asgari müştereklerde ortak mücadeleyi daha fazla büyütmek zorundayız” dedi.

    KESK, “Emekten yana, demokratik halk bütçesi istiyoruz” sloganıyla İstanbul’un Kartal ilçesinde bugün miting düzenledi. Yüzlerce kişinin katıldığı mitingde konuşan KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, iktidarın baskı politikalarının her geçen gün emekçiler, işçiler üzerinde artarak devam ettiğini belirtti. Bozgeyik, şunları söyledi:

    “ANAYASASIZLIK SÜRECİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ: Adeta bir açık faşizmle, bir anayasasızlık süreciyle karşı karşıyayız. Sendikal haklarımıza, toplu sözleşme hakkımıza, grev yapma hakkımıza, örgütlenme özgürlüğümüze, düşünce özgürlüğümüze yönelik her geçen gün antidemokratik uygulamalar artarak devam ediyor. Son yıllarda hayata geçirilmeye çalışılan antidemokratik uygulamalar, sivil darbe niteliğindeki uygulamaların yarattığı siyasi kriz, kaçınılmaz olarak ülkemizde kriz ortamına neden olmuştur. Yıllardır devam eden krizle, hayatımızın her hücresine nüfus eden bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Krizin en önemli nedeni, kapitalist sömürü düzeni ve bu düzenin devam ettirilmesi için uygulanan bölgesel, genel savaş politikaları, militarist politikalar, çatışma politikaları nedeniyle kapitalist sistem tıkanmış ve kendini yeniden organize etmeye açısından savaş politikalarını geliştiriyor. İşte biz KESK, işçiler, emekçiler olarak bu dönemde barıştan yanayız. Bu nedenle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de demokrasiden, eşitlikten yana politikalarımızı artırarak devam ettiriyoruz.

    TTB’YE YARGI DARBESİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ: Siyasi kriz ekonomik krizi, ekonomik kriz ekolojik krizi, ekolojik kriz ise siyasi krizi ülkemizde, dünyada derinleştirmiştir. Şimdi de yeni bir yargı darbesine yönelerek anayasa tartışmaları ile özledikleri ve inşa etmeye çalıştıkları yeni rejimin eksik kalan taşlarını da döşeyerek ülkemizde faşizmi tam olarak kurumsallaştırarak tüm demokratik, siyasi hakları ortadan kaldırmayı hedefliyorlar. İşte daha dün bu ülkede, ‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ diyen Türk Tabipleri Birliği (TTB), yine pandemide yaşatma mücadelesi yürüten hekimlerin, sağlık emekçilerinin mücadelesine tahammül edemeyeler, Türk Tabipleri Birliği’ne yönelik açmış oldukları hukuksuz, Anayasa’ya aykırı davayla Merkez Konseyi görevden alınarak yerlerine kayyum atayarak bir yargı darbesi gerçekleştirmişlerdir. Buradan Türk Tabipleri Birliği’nin Merkez Konseyi üyesi yoldaşlarımızın, yol arkadaşlarımızın mücadelesinin yanında olduğumuzu, bu hukuksuzluğa karşı tüm emekçilere demokrasiden, barıştan, eşitlikten yana olan herkesi birlikte ortak mücadele etmeye, buradan KESK olarak davet ediyoruz.

    YÖNETEMEME HÂLİ İÇERİSİNDELER: Bugün dünyanın birçok bölgesinde devam eden savaşlar, işgal ve soykırım politikaları artarak devam ediyor. İsrail’in Filistin halkına yönelik işgal ve soykırım politikaları yine ülkemizde uzun süreden beri çözümsüzlük politikalarıyla Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı savaş, baskı ve kayyum politikaları; ekonomik, siyasi, ekolojik krizi yani kısaca çoklu krizi derinleştirmekle demokratik haklarımıza yönelik baskıları her geçen gün daha fazla artırmaktadır. Ne kadar inkar ederlerse etsinler, artık bir yönetememe hâli içerisindedirler. Günübirlik ve baskıcı politikalarla bu gerçeği örtbas etmeye çalışsalar da artık mızrak, çuvala sığmaz olmuş. Her geçen gün oligarklarla, mafyalarla, çetelerle, AKP-MHP iktidar blokunun içerisine girmiş olduğu kirli ilişkiler, her gün basında sayfalarca yer alıyor. Artık emekçiler, halkımız hayatı çekilemez, nefes alamaz bu baskı politikaları nedeniyle her türlü haklarımıza yönelik saldırıların arttığı bir dönemde bugün sizlerle birlikte İstanbul Kartal Meydanı’nda, Amed İstasyon Meydanı’nda ve Türkiye’nin her yerinde emekten, demokrasiden, haklardan yana, toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin oluşturulması için bu mücadeleyi örgütlemeye, sizlerle birlikte büyütmeye çalışıyoruz. O nedenle bugün her yerde alanlardayız, sokaklardayız.

    31 MART’TA YAPILACAK SEÇİM BÜTÇESİ OLDUĞUNU DA GÖRÜYORUZ: Bu siyasi iktidar, militarist, cinsiyetçi, milliyetçi, dinci ve savaş politikalarına sarıldıkça kaybeden bizler, yani emekçiler, halkımız, 7,5 bin TL’ye mahkûm olan 9 milyon emekli oluyor. Yine geçinememe sorunu yaşayan asgari ücretliler oluyor. Öğrenci yurtlarında barınma sorunu olan öğrenciler, yaşamış oldukları sorunlar nedeniyle intihar eden öğrencilerin olduğu bir ülkede hep birlikte demokratik bir Türkiye’nin yaratılması için ortak bir mücadele yürütüyoruz. Şimdi Aralık 13’te Meclis Genel Kurulu’na gelecek yeni bir bütçeyle karşı karşıyayız. Bu bütçeye baktığımızda geçmiş yıllarda olduğu gibi yine iktidar, tercihini sermayeden yana yapan, yandaştan yana yapan ve tercihlerini faizden yana kullanan bir politikayı, neoliberal politikaları kamuyu tamamen tasfiye ederek sermayenin, tekellerin insafına bırakan bir politikayı bütçede ortaya çıkartmaya çalışıyor. Bu bütçeye baktığımızda aynı zamanda 31 Mart’ta yapılacak bir seçim bütçesi olduğunu da görüyoruz.

    GERGİNLİĞİ OYA DÖNÜŞTÜRMEYE YÖNELİK POLİTİKALARI TERCİH EDİYORLAR: Nasıl ki 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde bütçeye cari transferler adı altında kamu kaynaklarını kendi yandaşlarına aktararak kendi seçmenini konsolide etmeye yönelik bütçe harcamalarımızı, bizden toplanan vergilerini kendi iktidarlarının geleceği için kullanmışlardır. Bugün Türkiye’deki bu ekonomik krizi daha fazla derinleştirdiklerini görüyoruz. Sarayın bütçesine baktığımızda bütçe hakkımızın tamamen yok edildiğini görüyoruz. Yine bu bütçede vergi adaletsizliğinin daha fazla derinleştiğini, emekçilerin, işçilerin, çiftçilerin, esnafların üzerindeki vergi yükünün daha fazla arttığını görüyoruz. Yine emeğin, milli gelirden almış olduğu payın daha da düştüğünü görüyoruz. Yine bu bütçede her zaman olduğu gibi toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin göz ardı edildiğini görüyoruz. Yine bu bütçede 21 yıldır olduğu gibi dini referanslarla yönetilen bir toplumu inşa için kaynakların Diyanet’e, kendi yandaş cemaat ve tarikatlara ayrılarak inanç özgürlüğü inanç özgürlüğü ve laiklik açısından da anayasal haklarımızın ihlal edildiğini ve dini referanslarla toplumu inşa etmeye yönelik, kutuplaştırmayı, gerginliği oya dönüştürmeye yönelik politikaları bu bütçede tercih ettiklerini görmekteyiz.

    İŞSİZLİK, İZLENEN POLİTİKALAR NEDENİYLE KRONİK HÂLE GELDİ: Eğer bu bütçe parlamentoda, aralık ayı içerisinde kabul edilirse önümüzdeki dönem halkımızı, emekçileri bekleyen birçok tehlikeyle karşı karşıyayız. Özellikle bu bütçeyle tamamlayıcı emeklilik sistemi adı altında emeklilerin yaşadığı açlık ve yoksulluğun katmerleşmesinden, kıdem tazminatının fona devredilerek tasfiyesinden söz ediyorlar. Yine emekli aylıklarının giderek daha fazla düşürülmesinden bahsediyorlar. Kendi sahte TÜİK rakamlarıyla hazırlamış oldukları orta vadeli programa göre, hedefledikleri enflasyona göre ücretlerimizi artırmayı düşünüyorlar. Yine ülke topraklarının, madenlerimizin, ormanlarımızın haraç mezat yerli ve yabancı sermaye gruplarına peşkeş çekilerek satılmasını hedefliyorlar. Bu nedenle hayat pahalılığı ve işsizlik, ülkemizde izlenen bu politikalar nedeniyle kronik bir hâle gelmiştir.

    ASLAN PAYI SERMAYEYE AYRILDI: Türkiye, asgari ücretliler ülkesi hâline dönüştürülmüştür. Emeğin milli gelirden aldığı pay giderek daha fazla düşürülmüştür. Kamu hizmetleri alanı piyasalaştırma, özelleştirme, yatırımların kısılması yönüyle alabildiğine daraltılmıştır. Yine vergi adaletsizliği derinleşmiş, aslan payı sermayeye, patronlara, savunma ve güvenlik adı altında çatışma ve savaşa ayrılmıştır. Bugün temel sorun, krizin faturasının kimler tarafından ödeneceği sorunudur. Ülkeyi yönetenler, her zaman olduğu gibi bugün de yaşanan bu krizin faturasını ücretli kesimlere, kadın emekçilere, genç işsizlere, emekliler başta olmak üzere yoksul halkın sırtına yüklemeye çalışıyorlar. Ülkede yaşanan krizin faturası, sömürü, yağma ve baskı düzeninden beslenen yüzde 1’e değil; bu düzenin mağduru olan yüzde 99’a kesilmek isteniyor. Bizler derin bir yoksulluğa sürüklenirken sermayedarlar, bankalar, yabancı şirketler kârlarına kâr katarak kendi servetlerini ikiye, üçe katlamaya devam ediyorlar.

    HALK, DERİN YOKSULLUĞA SÜRÜKLENİYOR: Bu kriz içerisinde halk, giderek derin bir yoksulluğa sürükleniyor. En temel ihtiyaç maddelerinin yüzde 100 zamlandığı bir geçinememe, barınamama krizinin giderek daha fazla derinleştiğini, 2024 yılında bu krizin daha fazla artacağını ifade edebiliriz. En önemlisi; kriz, emeğe yönelik saldırıların fırsatı hâline getiriliyor. Kamu emekçilerinin iş güvencesinin son kırıntılarının esnek, performansa dayalı çalışmayla, kamusal emeklilik ve sosyal güvenlik hakkımızın ortadan kaldırılmak istendiği bir orta vadeli programı, 2024 yılı bütçesi ile karşı karşıyayız. İzlenen bu baskı politikaları, bu kamu hizmetlerinin özelleştirme politikaları ve gerekli önlemler alınmadığı için 6 Şubat depreminde yitirdiğimiz yüz binlerce insanımızın yaşamı; 10 ayı geçmesine rağmen hâlâ bu kışı çadırlarda, konteynerlerde, sağlıksız ortamlarda suya, gıdaya erişememe sorunuyla karşı karşıyalar. Ucuz emek sömürüsü derinleştirilerek göçmenler üzerinde emek sömürüsü artırılmakta. Ülke, yabancı sermaye açısından uzun bir emek cenneti hâline getirilmek isteniyor. Göçmenlere, mültecilere yönelik saldırı, cinayet, ötekileştirme, düşmanlık politikaları artarak devam ediyor.

    FATURA HEP EMEKÇİLERE KESİLİYOR: Bugün ülkemizde ekmek kadar ihtiyacımız olan demokrasinin, hukukun, adaletin, barışın sağlandığı bir ülke özlemimizi bastıran, hak arama yollarımızı kapatan, güvenlikçi politikalarla, insan hakları ihlalleriyle, darbelerle, sıkı yönetimlerle, KHK’lerle, OHAL’le, OHAL’i kalıcı hâle getiren otoriter, baskıcı rejimle fatura hep biz emekçilere, yoksul halkımıza kesiliyor. Sendikal hak ihlalleri, OHAL KHK’leriyle sorgusuz sualsiz, ihraçlar, açığa almalar, sürgünler, emekçileri biat etmeye zorlamaktadırlar. Bugün özgürlüğü ve bağımsızlığı elinden alınmak istenen özne bile sayılmayan, üretimde sömürülen, hiçe sayılan, işsiz bırakılan kadınlara en ağır fatura bu krizde çıkarılmaya çalışılıyor. İşte bugün burada, 81 ilde başlatmış olduğumuz bu mücadeleyi eğer biz büyütemezsek, birleştiremezsek yine kaybeden bizler olacağız. O açıdan da hepimize önemli görev ve sorumlulukların düştüğünü buradan KESK olarak tekrardan hatırlatmak, altını çizmek istiyoruz.

    BİZİ BÖLMEYİ HEDEFLEYEN OYUNLARI BOŞA ÇIKARALIM: Eğer 14 ve 28 Mayıs süreçlerinde yaşamış olduğumuz bu motivasyon eksikliği ve kaybetmeyi yeniden yaşamak istemiyorsak fazla birleşmek, daha fazla yan yana gelmek, amasız, fakatsız asgari müştereklerde ortak mücadeleyi büyütmek zorundayız. Hepimiz biliyoruz ki üzerimize çöken karanlık bulutları dağıtarak emeğin, barışın, kardeşliğin dünyasını yakınlaştıracak laik, demokratik bir ülkeyi kuracak yegane güç bizleriz. Emeğimizi hedef alan saldırıların dalga dalga kıranı bizleriz. Emeğin birliği ve halkların kardeşliği için akıldan, bilimden yana, aydınlık bir gelecek için bugün umut biziz. Yeter ki kol kola, omuz omuza olalım. Yeter ki dünyanın en büyük toplumsallığı olarak bizi bölmeyi, parçalamayı hedef alan oyunları boşa çıkaralım. Birbirimize daha fazla kenetlenelim diye ifade etmek istiyorum. Yeter ki yaşadığımız bu ülkeye özlenen baharı, beklenen aydınlığı getirmek için birlikte mücadele edelim.

    DEMOKRASİ MÜCADELESİNİ HEP BERABER BÜYÜTELİM: Bu karanlığı dağıtarak demokrasi, adalet ve barış mücadelesini hep birlikte büyütelim. Bu kışı bahara çevirecek olan tüm emekçileri buradan, yeniden selamlıyorum. Selam olsun demokrasi ve barış için mücadeleyi büyütenlere. Selam olsun bu topraklarda tüm baskılara rağmen özgürlük ve adalet mücadelesini yürütenlere. Selam olsun sendikal hak, özgürlükler mücadelesi verdikleri için sorgusuz sualsiz işinden, ekmeğinden edilen, ihraç edilen, sürgün edilen, tutsak edilen tüm kamu emekçilerine. Demokrasi mücadelesi yürüten tüm toplumsal kesimleri buradan KESK adına tekrardan selamlıyorum. Hoşça kalın, umutla kalın, mücadeleyle, sevgiyle kalın. Eğer biz birleşirsek başaracağız. Umudu, mücadeleyi, güveni yeniden büyütme zamanı diyorum.”

    FİNCANCI: BİZİ GÖREVDEN ALDIKLARINI ZANNEDİYORLAR

    Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin önceki gün üyelerinin görevden alınmasına karar verdiği Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı da mitingde yaptığı konuşmada şunları dile getirdi:

    “Amaç dışı faaliyet nedeniyle bizi görevden aldıklarını zannediyorlar. Oysa bizim tarihimiz, onların bize tanımladığı amacın çok çok ötesindedir. Biz, tarih boyunca onlara göre amaç dışı faaliyetlerle yoğurulmuş bir meslek örgütüyüz. Çünkü ‘Özgürlükten tasarruf edilmez’ diyen abilerimiz, ablalarımız var bizim. Birlikte mücadele ettiğimiz, ‘Sağlıktan tasarruf edilmez’ diyenlerimizle beraber bu yollarda yürüdük. Özgürlük, adalet, demokrasi olmadığında toplumun sağlıklı olabilme olanağının olmadığını biliyoruz. O nedenle biz, bize tanımlanan o amaçların ötesinde halk sağlığını koruma görevimizin bilinciyle özgürlükler için de mücadele ediyoruz. Demokrasi için de mücadele ediyoruz. Adalet için de ve en başta barış için de mücadele ediyoruz. Barış olmadan insanların hayatta kalabilmesi, insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi olanağı yok. İşte gözümüzün önünde Gazze’de olup bitenleri hep birlikte görüyoruz. Bunları izlemek değil, bunlar için mücadele etmek hepimizin sorumluluğudur.”

  • BODRUM BELEDİYE BAŞKANI ARAS, BODTO MECLİSİNE KATILDI

    BODRUM BELEDİYE BAŞKANI ARAS, BODTO MECLİSİNE KATILDI

    Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, Bodrum Ticaret Odası Kasım Ayı Olağan Meclis Toplantısı’na konuk oldu.

    30 Kasım Perşembe günü gerçekleşen toplantıya, Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, CHP Bodrum İlçe Başkanı Tuna Işın ve CHP Bodrum İlçe Kadın Kolları Başkanı Umut Anıl Özdoğan konuk oldu.

    Bodrum Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Serdar Kocadon, yaptığı açılış konuşmasında, Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, CHP Bodrum İlçe Başkanı Tuna Işın ve CHP Bodrum İlçe Kadın Kolları Başkanı Umut Anıl Özdoğan’a toplantıya katılımlarından dolayı teşekkür etti.  Başkan Kocadon, Kasım ayı faaliyetlerini anlatırken Bodrum Belediyesi ile iş birliği halinde 7-9 Aralık arasında, Fuarizmir’de gerçekleşecek olan 17’nci TTI İzmir Uluslararası Turizm Ticaret Fuar ve Kongresi’ne katılacakları bilgisini verdi.

    Toplantıda Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, Belediye’nin 4,5 yıllık çalışmaları hakkında bilgiler verdi. Başkan Aras, konuşmasında pandemiyle birlikte artan yapılaşma ve yaşanan göç dalgasının da sorunları tetiklediğini belirtti.

    “KURAKLIK ÖNÜMÜZDEKİ EN BÜYÜK GERÇEK”

    Bodrum’daki su krizinden de bahseden Başkan Aras, su sorunu ilgili çözüm önerileri hakkında bilgilendirmede bulundu. Yeraltı suyu kullanımının bir süreye kadar devam edebileceğine ve sorunu daha etkin çalışmalarla çözmek gerektiğini belirten Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, “Kuraklık önümüzdeki en büyük gerçek” dedi.

    Konuşmaların ardından Başkan Aras, BODTO Meclis Üyelerinin sorularını cevapladı.