Blog

  • DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANI UYSAL: “NAMUSSUZLARLA KAZANACAKSAK KAYBEDELİM GİTSİN”

    DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANI UYSAL: “NAMUSSUZLARLA KAZANACAKSAK KAYBEDELİM GİTSİN”

    HABER: SULTAN EYLEM KELEŞ – KAMERA: KERİM UĞUR

    Demokrat Parti (DP) İzmir İl Kongresi’nde konuşan DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, “Şimdi bazıların yaptığı gibi ‘Biz demiştik, biz söylemiştik’ demiyoruz. Biz de çok şey söyledik. Bizim meselemiz bir mağlubiyetten kendi adımıza küçük zaferler çıkarmak değil. Konuşmaya gelinirse bizim de elimiz armut toplamıyor, biz de konuşuruz” dedi. Anayasa değişikliği tartışmaları için, “Tayyip Bey’in paşa gönlü istiyor diye aparatı olmayacaklarını” belirten Gültekin, “Namussuzlarla kazanacaksak, kaybedelim gitsin!” diyerek sözlerini tamamladı.

    DP İzmir İl Başkanlığı, 16. Olağan İl Kongresi’ni bugün Karşıyaka Deniz Baykal Kültür Merkezi’nde yaptı. Kongreye Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt, Parti Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş, İzmir Milletvekili Salih Uzun, İzmir İl Başkanı Ozan Demirbaş, Çiğli Belediye Başkanı Utku Gümrükçü, İyi Parti İl Başkan yardımcısı Necdet Kırkpınar, Gelecek Partisi İzmir İl Başkanı Onur Sivaslı, Saadet Partisi İzmir İl Başkanı Mustafa Erduran, Demokrat Parti il, ilçe yöneticileri ile partililer katıldı.

    Saygı duruşunda bulunma ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından kongreye İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de gönderdiği telgraf ile selamlarını iletti.

    Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın kongredeki konuşmasından öne çıkan başlıklar özetle şöyle:

    “Bugün bir hikaye anlatılıyor, dününü yok saydıkları Cumhuriyet’in her türlü imkanından, her türlü imtiyazından yararlananlar bir hikaye anlatılıyor. Sanki bu ülkede Müslümanlık da onlarla beraber geldi, sanki bu ülkede elektrik de onlarla beraber geldi, onlardan öncesi yok, öyle mi? Öyle değil tabii ki. Bütün zorlamalara rağmen, uluslararası konjonktürün bütün kısıtlarına rağmen adeta selin önünden kütük kaparcasına bu ülkenin kurucu altyapısını kurmak için Menderes’i de, Demirel’i de, Özal’ı da bunun mücadelesini vermiştir. Kimilerini dinleyince acaba diyoruz biz hangi aralık bu iktidarı, bu devleti yönettik? Bu isimleri sadece ihtiyaç duydukları kadar bahsetme ihtiyacı hissetsinler, istediklerini yapsınlar hiç önemi yok. Bu büyük hizmetlerin imzasının sahibi olan büyük liderlerimiz de büyük devlet adamları da milletimizin hafızasındadır. Hiç endişemiz yok, bu büyük ülkeyi yarınlara eninde sonunda taşıyacağız.

    “İÇİŞLERİ BAKANI’NIN OPERASYONLARINI KONUŞUYORUZ, ADAMA SORMAZLAR MI BU İŞLER OLURKEN NEREDEYDİNİZ?”

    Allahınızı severseniz şu son 1 hafta, 10 günde yaşananlara baksak Türkiye’de gelmiş fiili iktidarın kurduğu fiili rejimin bütün kimyasını çözebilme imkanımız var. Neyi konuşuyoruz? Birtakım sosyal medya fenomenlerinin ortalığa dökülmüş olumsuzluklarını diyeyim, ben o kadar demeyeyim, nezaketsizlik etmeyeyim. Neyi konuşuyoruz? Kayıt dışı bir ekonomiden olan biten bir teknik direktörün ismiyle anılan bir fonu konuşuyoruz. Neyi konuşuyoruz? Her gün İçişleri Bakanı’nın yaptığı operasyonları konuşuyoruz. Adama sormazlar mı beyim, bu işler olurken siz neredeydiniz diye? Sormazlar mı? Sormamız lazım, neredeydiniz? Bu ülkeyi nitelikli sermayeyi cezbedecek bir ülke haline getiremediğiniz için, nitelikli bir kaynağı çekemediğiniz için ne kadar kirli kaynak var, ne kadar kirli insan var onların yuvası haline getirdiniz. Günümüz geçmiyor ki şöyle bir haber duymadan o günü kapatalım, Sırp mafyası, Gürcü mafyası, Bulgar mafyası, İran… Türkiye’de kamu düzeni sarsılıyor. Adeta Meksika sınırı gibi bir sınırı çizilmiş, sınırın iktidar tarafındaysanız her türlü hak ve imtiyaza sahipsiniz. Sınırın öbür tarafındaysanız müsaade edildiği kadar hakka, müsaade edildiği kadar hukuka rıza göstereceksiniz, mecbur kalacaksınız, maruz kalacaksınız. Peki, kalacak mıyız? Elbette kalmayacağız. Bugünler gelip geçecek.

    “İRADEMİZİN ÜZERİNE HİÇBİR GÖLGEYİ DÜŞÜRMEDİK”

    Günübirlik siyaset yapmıyoruz. Zor zamanları hep beraber yaşayarak geldik ama irademizin üzerine hiçbir gölgeyi düşürmedik. Kolayını seçebilirdik çünkü önümüzde kolayı seçenler vardı. Seçtiğimiz birtakım genel başkanlardan, bakanlarımıza, milletvekillerine bu ganimetten pay alayım diyerek iktidarın safına geçenler var ama biz Uhud okçuları gibi durduğumuz yerde duruyoruz ve durmaya devam edeceğiz

    “SİZİN KAPINIZDAN İÇERİ GİRMEYE NİYETİMİZ YOK, SİZ YETER Kİ İÇERİDEKİLERİ DIŞARI ÇIKARMAYIN”

    Bugünler gelir geçer, gelip geçiyor da zaten ama siyaset; bilerek ve istenerek, yerelde ve genelde pahalı bir faaliyet haline bilerek getirildi. Sebebi kirli kaynaklara erişimi olan iktidar sahipleri. Şimdi bu iktidardan ayrılmış olan kimi tanıdıklarımız var, onlar şöyle diyor; ‘Tayyip Bey bizden sonra yolunu şaşırdı’. Sizden sonra falan şaşırmadı, 1994’ten bu yana bu siyaseti nasıl finanse ettiğini hepimiz biliyoruz. Şimdi dün açıklama yapmış, ‘Bizim kapımızdan içeri giremez’ diyor. Sizin kapınızdan içeri girmeye kimsenin niyeti yok, siz yeter ki içeridekileri dışarı çıkarmayın. Bir organize suç şebekesi haline gelmiş siyasetle karşı karşıyayız. O açıdan mücadelemiz Türk siyasi tarihinde olmadığı kadar zor ve kıymetli. Kamu gücü, kamu kolluğu, kamu kaynakları, aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya bir siyasi parti tüm kamu kaynaklarını yağmalamak için örgütlenmiş. Bunun için bir siyasi parti kurulu mu? Siyaset eliyle bu kaynakları yağmalamak için kurulmuş.

    “ENFLASYONA EZDİRMEYECEĞİZ DİYE BEYLİK LAFI VAR, EZDİRSENİZ HALİMİZ NE OLACAKTI”

    Sayın Erdoğan dün açıklama yapmış. Asgari ücrete bir kez zam yapılacakmış. Bir de beylik lafı var, ‘Vatandaşımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz’ diye. Allah muhafaza bir de ezdirseniz halimiz ne olacaktı! 4 yılda sadece doğalgaza yüzde 384 zam gelmiş. 20 yılda toplumda 3 kesim büyük zorluk yaşadı. Emekliler ve dar gelirliler, çiftçiler ve esnaflar. Türkiye’de bugün enflasyonla mücadele ediyoruz diyorlar. Neymiş ekonomiyi yavaşlayacakmışız, talebi düşürecekmişiz. Tüketimi azaltacakmışız. Tüketim diyince sadece lüks tüketim akla geliyor ama Türkiye’de çarklar durur hale gelmiş. Türkiye’nin çok çıplak bir gerçeği var. Hacimce küçük, katma değerleri büyük malları ithal eden; hacimce büyük, katma değeri küçük malları ihraç eder durumdayız. Bunca zamandır bunu tersine döndürecek hangi adımı attık? Adım atacağımıza, Türkiye’de verimliliği arttıracağımıza, sanayi yatırımının önüne rantı koyarsanız sanayiciler de yatırım yapmaktan vazgeçer.

    “BİZİM DE ELİMİZ ARMUT TOPLAMIYOR, BİZ DE KONUŞURUZ”

    Bu kör koridora bir günde girmediğimiz gibi elbette bir günde çıkış yok. Ama o seçimleri bir eşiğe getirmiş olmamıza rağmen hakemi de yenmek mecburiyetimiz olmasına rağmen, bütün kısıtlamalara ve olumsuzluklara rağmen, başarılı denebilecek bir iklimde olmamıza rağmen birtakım hatalarımız, eksikliklerimiz vardı. Ama şimdi bazıların yaptığı gibi ‘Biz demiştik, biz söylemiştik’ demiyoruz. Biz de çok şey söyledik. Bizim meselemiz bir mağlubiyetten kendi adımıza küçük zaferler çıkarmak değil. Konuşmaya gelinirse bizim de elimiz armut toplamıyor, biz de konuşuruz.

    “FUTBOLCULAR HUKUKTAN YARDIM İSTEYECEĞİNE, TAYYİP BEY’DEN İSTİYOR”

    Türkiye’de hukuk işlese, o meşhur futbolcular hukuktan yardım isteyeceğine Tayyip Bey’den yardım istiyor. Çünkü onlar da biliyor hukuk falan yok, hukukun sahibi bu arkadaş. Sonra referandum dönemlerinde bu arkadaşların çektiği videoları hatırlıyorsunuz, değil mi? İşte bu kirli işleri kapandığı için… Popülermiş, ünlüymüş falan yok, yanlış yapan kimse onun hesabını verecek. Ülkede kayıt dışı siyasetin bedelini bu ülke ödedi. Darbeler, ara dönemler… Kayıt dışı bir dini alanın bedelini 15 Temmuz’da FETÖ’nün darbe teşebbüsü eliyle ödendi. Kayıt dışı ekonomik işlerin, olumsuzlukların, faaliyetlerin bedeli çok ağır. Bu ülkede İstanbul’da bir Başsavcı çıkıp ‘Bu adliyede yolsuzluklar oluyor’ diye bas bas bağırdı. Dünyanın başka bir ülkesinde olsa herhalde, başka işler olurdu.

    “BİZ TAYYİP BEY’İN PAŞA GÖNLÜ OLSUN DİYE APARATI OLMAYIZ”

    O kadar çok kanıksadığımız mesele var ki; anayasa değişikliğinden başlayalım. Demokrat Parti olarak tercihimiz çok net; bu milletin ortak müştereği olmuş ilk 4 madde ile ilgili tartışmayı ve konuşmayı hiçbir zaman zaten kabul etmeyiz. Eğer muhalefetten bir teklif istiyorlarsa, 6 siyasi parti olarak hazırladığımız Anayasal değişimi de merkeze alan teklifimiz ortada duruyor. İstiyorlarsa bakabilirler. İstemiyorlarsa Tayyip Bey’in paşa gönlü olsun diye onun aparatı olmayız, olacakların da yolları açık olsun. Zaten Tayyip Bey’i kurtaracak hiçbir demokratik formül, düzen yok. Ancak demokrasiyi, hukuku eğip bükerek, tehditler savurarak, PKK’yla iş birliği yapıp muhalefeti suçlayarak, ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ dediği gibi birtakım manipülasyonlarla, birtakım çok iyi bildikleri oyunlarla milletin hakkını ve oyunu gasp ederek, yanlış enflasyon rakamlarıyla milletimizin sofrasındaki ekmeği çalarak bu işi yapabilirler. Ama biz inandığımız yoldan sonuna kadar yürüyeceğiz. O yüzden namussuzlarla kazanacaksak, kaybedelim gitsin!”

    DEMOKRAT PARTİ’DEN İZMİR HEDEFİ

    Demokrat Parti İzmir Milletvekili Salih Uzun da Demokrat Parti ile İzmir’i birbirine benzeterek şu ifadeleri kullandı:

    “Demokrat Parti Türkiye’de makul siyasetin zemin bulduğu partidir, aynı İzmir gibi. İzmir de çünkü öyledir. İzmir makul siyasetin neşet ettiği yerdir. Makul siyaset nedir peki? Makul siyaset çağdaşlığı hedefleyen siyasettir. Mustafa Kemal Atatürk’ün muasır medeniyet hedefini en başta, en birinci hedef olarak koyan siyasettir makul siyaset. Makul siyaset; ayrıştırmayan, bölmeyen, tam tersine kucaklayan, buluşturan, kapsayan siyasettir. Aynı İzmir gibi, aynı İzmir’in havası gibi, aynı İzmir’in sosyal havası gibi, siyasal iklimi gibi. Onun için çok önemlisiniz. Demokrat Parti İzmir’de çok önemli. Demokrat Parti’nin İzmir’de performansının yükselmesi, Türk siyasetinde Demokrat Parti’nin performansının yükselmesini sağlar… Demokrat Parti İzmir’de dirençliyse makul siyaset Türkiye’de alan kazanır.”

    Demokrat Parti İzmir İl Başkanı Ozan Demirbaş ise “Seçimlerde iddialıyız. Çünkü biz Demokrat Parti olarak milletin derdini de çözümlerini de en iyi bilenlerdeniz”dedi.

    “AKLA VE MANTIĞA YATAN YERLER OLURSA DEĞERLENDİRİLİR”

    Kongrenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Salih Uzun’un Büyükşehir Belediye Başkan adayı olacağına ilişkin iddialar için şunu söyledi:

    “Şu anda verilmiş bir kararımız yok. Kongremizi burada icra ediyoruz, arkasından İnşallah bu hafta Çarşamba günü Genel İdare Kurulu’muz var. Belirli kararları alacağız, olgunlaştıkça paylaşacağız.”

    Gültekin, “Prensip olarak bütün arkadaşlarımızın, kurullarımızın kararı Türkiye’de aday çıkarmak. Her siyasi parti kendi mücaelesini verecek. Elbette önceliğimiz AKP iktidarının kaybetmesidir. Onun dışında böyle bir işbirliğinin akla mantığa yattığı yerler olursa hem yerelde hem genelde arkadaşlarımız değerlendirilir” dedi.

    Gültekin, CHP’nin adayına bağlı ‘koşullu ittifak’ sorusuna ise “Varsayım üzerine bir değerlendirme yapmak istemem” yanıtını verdi. 

    GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

    1.VİDEO

    DP GENEL BAŞKANI GÜLTEKİN UYSAL’IN KONUŞMASI

    2.VİDEO

    KONGREDEN DETAY GÖRÜNTÜ

    DP İZMİR İL BAŞKANI OZAN DEMİRBAŞ’NIN KONUŞMASI

    DP İZMİR MİLLETVEKİLİ SALİH UZUN’UN KONUŞMASI

     

  • KILIÇDAROĞLU: AK PARTİ ARTVİN GENÇLİK KOLLARI BAŞKANI DOĞUKAN İSLAMOĞLU’NA, TOLGAHAN TOPUZ’A VE NUHCAN ÇEVİK’E ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM

    KILIÇDAROĞLU: AK PARTİ ARTVİN GENÇLİK KOLLARI BAŞKANI DOĞUKAN İSLAMOĞLU’NA, TOLGAHAN TOPUZ’A VE NUHCAN ÇEVİK’E ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM

    CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçirdiği trafik kazası sonucu yaşamlarını yitiren AKP Artvin Gençlik Kolları Başkanı Doğukan İslamoğlu, Tolgahan Topuz ve Nuhcan Çevik için taziye mesajı yayınladı.

    Kemal Kılıçdaroğlu, Samsun’un Çarşamba ilçesinde meydana gelen kazada yaşamlarını yitiren AKP Artvin Gençlik Kolları Başkanı Doğukan İslamoğlu, Tolgahan Topuz ve Nuhcan Çevik için bu akşam X hesabından taziye mesajı yayınladı. Kılıçdaroğlu’nun mesajı şöyle: 

    “Yaşanan elim trafik kazası sonucu yaşamlarını yitiren AK Parti Artvin Gençlik Kolları Başkanı Doğukan İslamoğlu’na, Tolgahan Topuz’a ve Nuhcan Çevik’e Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum. AK Parti camiasının başı sağ olsun.”

  • ÖZGÜR ÖZEL, ÇALIŞMA VE DEĞERLENDİRME TOPLANTISININ ARDINDAN MİLLETVEKİLLERİ İLE HATIRA FOTOĞRAFI ÇEKTİRDİ

    ÖZGÜR ÖZEL, ÇALIŞMA VE DEĞERLENDİRME TOPLANTISININ ARDINDAN MİLLETVEKİLLERİ İLE HATIRA FOTOĞRAFI ÇEKTİRDİ

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Antalya Manavgat’ta düzenlenen CHP TBMM Grubu Çalışma ve Değerlendirme Toplantısının kapanış konuşmasının ardından, milletvekilleri ve aileleri ile hatıra fotoğrafı çektirdi.

    CHP’nin Antalya’da düzenlediği TBMM Grubu 28’inci Dönem 1’inci Çalışma ve Değerlendirme Toplantısı bugün sona erdi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, toplantının kapanış konuşmasının ardından milletvekilleri ve aileleri ile hatıra fotoğrafı çektirdi.

  • İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ENGELLİLER İÇİN DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ KURUYOR

    İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ENGELLİLER İÇİN DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ KURUYOR

    İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Buca Sosyal Yaşam Kampüsü’nde İzmir’in ilk Engelli Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi kuruluyor. 3 bin metrekare alanda, haftanın yedi günü 24 saat çalışacak merkez bu alanda çok önemli bir açığı kapatmış olacak.

    İzmir Büyükşehir Belediyesi engelliler ve aileleri için büyük sorun oluşturan bir konuda daha adım attı. İzmir’deki ilk Engelli Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nin kuruluş izni alındı ve hazırlıklara başlandı. Eşrefpaşa Hastanesi bünyesinde, engelli ve engelsiz bireyler ile ailelerine hizmet verecek Buca Sosyal Yaşam Kampüsü içerisindeki 3 bin metrekare alana sahip merkez haftanın yedi günü 24 saat çalışacak. 3 ameliyathanesi, 10 diş tedavi ünitesi ve yatakları ile engelli bireylerin tedavilerinin yapılacağı merkezin çalışmaları son aşamaya geldi. Merkezde genel anestezi altında engelsiz bireylerin de diş tedavileri yapılabilecek.

  • CHP’NİN MİLLETVEKİLİ KAMPI SONA ERDİ. BURCU KÖKSAL: 90 MİLLETVEKİLİ BU HAFTA 40 İLE GÖREVLENDİRİLECEKLER. BU 40 İLDE ADAY ADAYLARI İLE MÜLAKATLAR YAPACAKLAR

    CHP’NİN MİLLETVEKİLİ KAMPI SONA ERDİ. BURCU KÖKSAL: 90 MİLLETVEKİLİ BU HAFTA 40 İLE GÖREVLENDİRİLECEKLER. BU 40 İLDE ADAY ADAYLARI İLE MÜLAKATLAR YAPACAKLAR

    CHP’nin Antalya’da iki gün süren milletvekili kampı sona erdi. CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal, kampın sona ermesinin ardından yaptığı açıklamada yerel seçimlere ilişkin, “90 milletvekili arkadaşımız bu hafta 40 ile görevlendirilecekler. Bu 40 ilde de, o ilde, ilçelerinde, kasabalarında aday adayı olan arkadaşlarımız ile mülakatlar yapacaklar. Örgütümüzle, sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri, halk ile görüşerek en doğru adayın tespiti açısından ellerinden geleni yapacaklar. Daha sonra geri kalan illerimize de aynı şekilde milletvekili görevlendirmelerimiz devam edecek. 31 Mart akşamı Erdoğan çok üzülecek. Çünkü bizim elimizden 11 büyükşehiri alamayacağı gibi biz AKP’nin elinde bulunan belediyeleri de alacağız” dedi.

    CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal CHP’nin Antalya’da 2 gün süren milletvekili kampının ardından basın açıklaması yaptı. Köksal, kampta konuşulan konulara ilişkin bilgi vererek, “Dün 37 milletvekili arkadaşımız görüş ve önerilerini bildirdiler, daha sonra yargıda oluşan darbeye ilişkin Genel Başkan Yardımcımız Gökçe Gökçen’in bir sunumu yapıldı. Bu konuda atacağımız adımlarla ilgili milletvekili arkadaşlarımızın görüş ve önerileri alındı. Bildiğiniz üzere TBMM Genel Kurulu’nda 21 gün 500 saat süren bir adalet nöbetimiz vardı. O adalet nöbetini sonlandırarak bu toplantıya geldik. Yargı krizi ile ilgili önümüzdeki süreçte CHP olarak nasıl bir adım atacağımıza ilişkin kararımızı da kısa sürede vermiş olacağız. Gölge kabine üyesi arkadaşlarımız ile milletvekili arkadaşlarımızın birlikte çalışması konusunda da bir takım kararlar alındı. Her açıdan son derece faydalı ve verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Genel Başkanımız Özgür Özel’in başkanlığında bir bütün olarak hep beraber yerel seçim mücadelesine bu kamptan sonra topyekun başlamış olacağız” dedi.

    Köksal, 31 Mart yerel seçimlerine yönelik çalışmalara ilişkin de bilgi vererek, “90 milletvekili arkadaşımız bu hafta 40 ile görevlendirilecekler. Bu 40 ilde de, o ilde, ilçelerinde, kasabalarında aday adayı olan arkadaşlarımız ile mülakatlar yapacaklar. Örgütümüzle, sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri, halk ile görüşerek en doğru adayın tespiti açısından ellerinden geleni yapacaklar. Daha sonra geri kalan illerimize de aynı şekilde milletvekili görevlendirmelerimiz devam edecek. Milletvekillerimiz belediye başkan adaylarımızın belirlenmesi sürecinde belirli standartlar dahilinde bu mülakatları yapacaklar. Bu mülakatlara ilişkin de bugün bir sunum gerçekleştirildi. Objektif kriterlerle bu mülakatların yapılmasına ilişkin milletvekillerimize de bir bilgilendirme yapıldı bugünkü toplantımızda. Bizim amacımız, 4 ay sonra gerçekleşecek yerel seçimde en fazla belediyeyi kazanmak, en fazla oyu alabilecek şekilde mücadelemizi sürdürmek” diye konuştu.

    Köksal, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Erdoğan ‘muhalefetin adayı kim’ diye soruyordu, bugün yerel seçim yaklaşırken İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Mersin gibi büyükşehirlerde bırakın kazanmayı, CHP adaylarının karşısında daha az nasıl fark yiyebilirim şeklinde aday belirlemeye doğru evrildiğini görüyoruz Erdoğan’ın. 31 Mart akşamı Erdoğan çok üzülecek. Çünkü bizim elimizden 11 büyükşehiri alamayacağı gibi biz AKP’nin elinde bulunan belediyeleri de alacağız. CHP’ye tarihi bir zaferle yerel seçimlerden çıkacağız. 1 Nisan’da Türkiye’de her şey çok güzel olacak. CHP’li belediyelerle, daha önce CHP’nin tanışmadı illerde, ilçelerde ve kasabalarda da halk derman belediyecilikle, CHP’li belediyecilikle tanışacak” diye konuştu.

  • ESKİŞEHİR EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU: “YILDA ENAZ 4 KEZ ASGARİ ÜCRET ARTIŞI SAĞLANMALIDIR”

    ESKİŞEHİR EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU: “YILDA ENAZ 4 KEZ ASGARİ ÜCRET ARTIŞI SAĞLANMALIDIR”

    MELTEM KARAKAŞ

    Eskişehir Emek ve Demokrasi Platformu, “Yüksek enflasyon koşullarında yılda bir veya iki kez asgari ücret belirlenmesi çalışanları açlığa, yoksulluğa mahkûm etmek anlamına geliyor. Yılda en az 4 kez asgari ücret artışı sağlanmalıdır. Asgari ücret artışlarında TÜİK’in gerçek dışı, baskılandırılmış enflasyon oranları değil; en az 4 kişilik bir ailenin aylık insani ihtiyaçlarının karşılanması ölçüt olmalıdır. Aynı anlayışla en düşük emekli aylığı da asgari ücretten düşük olmamalıdır” açıklamasını yaptı.

    Eskişehir Emek ve Demokrasi Platformu, Hamamyolu Caddesi’nde bulunan Yediler Parkı’nda halk buluşması düzenleyerek asgari ücretle ilgili basın açıklaması yaptı.

    “ASGARİ ÜCRET ORTALAMA ÜCRET OLMUŞTUR”

    Platform adına açıklamayı yapan DİSK Eskişehir Bölge Temsilcisi Zeynep Kaya, şunları söyledi:

    “Resmi verilere göre Türkiye’de ücretli çalışan sayısı 15 milyon civarındadır. Çalışanların en az yüzde 50’si asgari ücretle veya asgari ücrete yakın ücretlerle çalışmaktadır. Bu orana kayıt dışı olarak asgari ücret altında çalışmak zorunda kalanları; ezici çoğunluğu asgari ücretin altında maaş alan 16 milyon emekliyi de eklediğimizde asgari ücretin toplumsal yaşamda ne anlama geldiği anlaşılacaktır. Her geçen gün görece daha iyi ücret alan emekçilerin ücretleri de asgari ücrete yakınlaştırılıyor. Artık asgari ücret ülkemizde en düşük ücret olmaktan çıkıp ortalama ücret olmuştur. Türkiye hızla daha fazla açlar ve yoksullar ülkesine dönüşmüştür. Bu nedenle asgari ücret milyonların meselesidir. Asgari ücret tespitinde bu gerçek dikkate alınmalıdır.

    “ADALETSİZ VERGİ VE KESİNTİ YÜKÜ ÇALIŞANLARIN ÜCRETLERİNİ DURMADAN KEMİRİYOR”

    Son yıllarda yaşanan yüksek enflasyon, düşük ücret politikaları ile ücretlilerin ciddi bir alım gücü kaybı yaşadığı gerçeği göz ardı edilmek isteniyor. Yılların ikinci yarılarında artan vergi ve kesinti yükleriyle alım gücü daha da düşüyor. Bir yandan pahalılık bir yandan adaletsiz vergi ve kesinti yükü çalışanların ücretlerini durmadan kemiriyor.

    “TEMSİLDE ADALETİN OLMADIĞI BİR KOMİSYONDAN İNSANİ YAŞAMA DENK BİR ARTIŞ ÇIKMAZ”

    Türkiye’de asgari ücret üç taraflı bir mekanizma olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirleniyor. Komisyonda beş hükümet, beş işveren ve beş işçi temsilcisi yer alıyor. İşçi ve işveren temsilcileri en çok üyeye sahip işçi ve işveren örgütleri tarafından saptanıyor. Komisyon kararları kesin olup itiraz edilemiyor. Asgari ücret tespit sürecinde toplu pazarlık sürecinde olduğu gibi uyuşmazlık prosedürü işlemiyor ve kararlara itiraz edilemiyor. Komisyonda asgari ücret hükümet ve işveren temsilcileri çoğunluğu ile belirleniyor. Temsilde adaletin olmadığı bir komisyondan insani yaşama denk bir artış çıkmayacağı açıktır.

    “EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞI DA ASGARİ ÜCRETTEN DÜŞÜK OLMAMALIDIR”

    Yüksek enflasyon koşullarında yılda bir veya iki kez asgari ücret belirlenmesi çalışanları açlığa, yoksulluğa mahkûm etmek anlamına geliyor. Yılda en az 4 kez asgari ücret artışı sağlanmalıdır. Asgari ücret artışlarında TÜİK’in gerçek dışı, baskılandırılmış enflasyon oranları değil; en az 4 kişilik bir ailenin aylık insani ihtiyaçlarının karşılanması ölçüt olmalıdır. Aynı anlayışla en düşük emekli aylığı da asgari ücretten düşük olmamalıdır.

    “BÜYÜK SERMAYE GRUPLARINA VERGİ AFFI GETİRMEKTEN VAZGEÇİN”

    Baskılandırılmış Kasım 2023 verilerinde 4 kişilik bir aile için açlık sınırı aylık 14 bin 025 TL; yoksulluk sınırı 45 bin 686 TL; yalnız yaşayan bir çalışanın aylık yaşam maliyeti 18 bin 239 TL olarak ilan edilmiştir. Bu gerçeklik üzerinden yoksulluk sınırı gözetildiğinde, iki ay sonra alınacak asgari ücret en az aylık 50 bin TL’den aşağı olmamalıdır. Kaynak mı yok diyeceksiniz, söyleyelim! Büyük sermaye gruplarına vergi affı getirmekten vazgeçin. Vergide adalet uygulayarak az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alın. Yandaş, eş dost kayırmaktan, memleketin kaynaklarını yağmalamaktan ve yağmalatmaktan vazgeçin. Kaynağın var olduğunu hep birlikte göreceğiz.”

     

     

     

     

  • İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI TUNÇ SOYER’DEN İKTİDARA “YATIRIM” TEPKİSİ: “HANGİ KEYFİYETLE İZMİR’E 26 MİLYAR AYIRIYORSUNUZ?”

    İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI TUNÇ SOYER’DEN İKTİDARA “YATIRIM” TEPKİSİ: “HANGİ KEYFİYETLE İZMİR’E 26 MİLYAR AYIRIYORSUNUZ?”

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Sosyal Demokrasi Derneği tarafından organize edilen Yerel Yönetimler Çalıştayı’nın açılışını yaptı. Açılışta konuşan Soyer, İzmir’den devletin 5 yılda 890 milyar lira vergi toplamasına karşın merkezi yönetimden 26 milyar liralık yatırım aldığını hatırlatarak, “Hangi keyfiyetle siz İzmir’e 26 milyar liralık bütçe ayırıyorsunuz. Derdi olmadığı için mi? Yatırım yapacak, para harcanacak alanı olmadığı için mi” dedi.

    Sosyal Demokrasi Derneği (SSD) ve Cumhuriyet Halk Partisi tarafından İzmir, Mersin, Eskişehir, İstanbul ve Ankara’da düzenlenecek “2. Yüzyılda Sosyal Demokrat Yerel Yönetim Çalıştayı”nın ilki İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde İzmir’den başladı. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde yapılan çalıştayın açılış törenine İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, ilçe belediye başkanları, SDD Genel Başkanı Sami Doğan, SDD İzmir Şubesi Başkanı Cengiz Onur, eski dönem il ve ilçe belediye başkanları, siyasi parti temsilcileri, akademisyenler ve çok sayıda yurttaş katıldı.

    SOYER: NASIL BİR KENT SORUSUNA CEVAP ARAYACAĞIZ

    Çalıştayın açılış töreninde konuşan Tunç Soyer, sosyal demokrasinin insanlığın en büyük inovasyonlarından biri olduğunu belirterek, çalıştayda nasıl bir kent sorusuna cevap aranacağını söyledi. Konuşmasında demokrasinin önemine değinen Soyer, “Thomas More diyor ki; otoriter iktidarlarda korku iki yanlı büyür. Bir, toplumun iktidarın gazabına uğramaktan korkusu ve bir de iktidarın iktidarı kaybetmesinin korkusu. Bu iki korku birbirini büyütür ve toplumu çürütür. Uluslararası alanda demokrasinin krizinden bahsediliyor. Demokrasinin krizi diye bir şey söz konusu değil. Demokrasinin sadece uygulanmasında kriz yaşanıyor olabilir. Demokrasinin değerleri ve erdemlerinde hiçbir kriz yok. Demokrasi 5 yılda bir sandığa gitmek değildir. Demokrasi, eşitlik, özgürlük, hukukun üstünlüğüdür. Ama demokrasinin teknolojiyle ilişkisinde, demokrasinin hayata uyarlanmasında zafiyetler olabilir. Bunları gidermek de yerel yönetimlerin borcudur. Yani nasıl kent sorusunun en önemli cevaplarından biri sosyal demokrasinin uygulandığı kent olmalıdır” ifadelerini kullandı.

    “SOSYAL DEMOKRASİ TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİL”

    Sosyal demokrasinin ekonomik ve ekolojik demokrasiyle güçlendirilmesi gerektiğini söyleyen Soyer, “Sosyal demokrasi tek başına yeterli değil. İki yeni kavram daha var. Biri ekonomik demokrasi. Aslında bunu 1970’lerde Bülent Ecevit ifade ediyor. Diyor ki; ekonomik demokrasi halkın örgütlenerek üretim öznesi haline gelmesidir. Biz bunu en çok kooperatifçilik faaliyetleriyle biliyoruz. Ama bunu sadece tarımla sınırlı tutmamak lazım. Hayatın birçok alanında uygulanabilir olmalıdır. Yani halkın örgütlenerek üretim öznesi haline gelmesi ekonomik demokrasi olarak ortaya çıkıyor. Diğeri de ekolojik demokrasi. Biz kainatın 1,5 derece ısınmasıyla birlikte aslında hasta bir gezegende yaşamaya başladık. Bu gezegen iyileşmeden bizim iyileşmemiz mümkün değil. Bizim doğayla uyumlu tarım politikaları, doğayla uyumlu ekonomi politikaları, doğayla uyumlu turizm politikaları gibi. Yani hayatın her alanında attığınız adımın doğayla uyumlu olup olmadığını sorgulamalıyız. Yani sosyal demokrasi, ekonomik demokrasi ve ekolojik demokrasinin bir arada olduğu bir demokrasiden bahsediyoruz. Nasıl bir kent sorusunun cevabı bu üç konuda saklı” diye konuştu.

    “890 MİLYAR LİRADAN İZMİR NEDEN 26 MİLYAR LİRAYI HAK EDİYOR?”

    Merkezi hükümetin İzmir’e yatırımlarını hatırlatan Soyer, “Geleceğin dünyası kentlerin dünyası. Bugün nüfusun yüzde 57’si kentlerde yaşamaya başladı. Hayat yerelde akıyor, yerelde üretilen çözümler insanların dertlerine derman oluyor. O nedenle yerelin öneminin daha çok anlaşıldığı bir dünyayı konuşmamız gerekiyor. Türkiye’nin de buna hazırlık yapması gerekiyor. 2019 yılından beri, 5 yıl içinde İzmirliler 890 milyar lira vergi ödemiş devlete. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu verginin yüzde 6’sını almış, 44.7 milyar lira. 890 milyarın sadece 26 milyar lirasını devletimiz İzmir’e harcamış. İki tane sorum var. Birincisi yüzde 6 oranı geleceğin dünyası şehirler dünyası diyorsak büyükşehirlere aktarılan rakam olarak yetersiz kalan bir rakamdır. İkincisi yine hükümetin keyfiyetine bırakılmış, 890 milyar liranın sadece 26 milyar lirası İzmir’e yatırım olarak aktarılmış. İkinci sorunsal burada. Hangi keyfiyetle siz İzmir’e 26 milyar liralık bütçe ayırıyorsunuz? 890 milyar lira topladığınız bir bütçeden neden sadece 26 milyarı hak etmiş oluyor İzmir? Derdi olmadığı için mi? Yatırım yapacak, para harcanacak alanı olmadığı için mi? O nedenle Türkiye’nin hızla aklını başına toplayıp, yerel iktidarları güçlendirecek, yerel iktidarların maddi kaynaklarını güçlendirecek çözümler üretmesi lazım” dedi.

    “MÜCADELE ETMEZSNEİZ BİR GÜN GELİR BİRİ ELİNİZDEN ALIR”

    Soyer konuşmasının son bölümünde şu ifadeleri kullandı: “Bütün bunların demokrasilerin hayata geçirilmesi için çok temel bir şeye ihtiyaç var; dayanışma. Demokrasiyi korumanın tek bir yolu var, insanların dayanışması. Eğer burada bir zafiyet varsa emin olun ki sizin de demokratik haklarınız bir gün elinizden alınacaktır. Çünkü demokrasi de, barış da, huzur da bütün bunların hepsi insana hem çok iyi gelir hem de rehavete sokar. Onlar için mücadele etmek zorunda olduğunuzu unutursunuz ve eğer onlar için mücadele etmediğiniz anda bir gün gelir biri onları elinizden alır. Tek çare dayanışma. Ve son olarak asla kaybetmemiz gereken şey; güler yüzlü siyaset. Bu olmazsa kimsenin yüzünü güldüremezsiniz. Biliyorum ki sosyal demokrasi er ya da geç kazanacak.”

    DOĞAN: TEMEL HAREKET NOKTAMIZ NASIL BİR KENT İSTEDİĞİMİZDİR

    SDD Genel Başkanı Sami Doğan, “Cumhuriyetin ikinci yüzyılında sosyal demokrasinin ilkeleri ışığında ülkemizin değişen sosyo-ekonomik koşullarında sosyal demokrat yerel yönetim politikalarının yeniden belirlenmesi doğrultusunda kavramın gerektirdiği yerel yönetim anlayışının hayata geçirilmesini, kucaklayıcı bir yerel yönetim anlayışını sunmak amacıyla birinci çalıştayı İzmir’den başlatıyoruz. Eğer gerçekleştirebilirsek önümüzdeki süreçte Mersin’de Eskişehir’de ve İstanbul’da bu toplantıları tekrarlamak istiyoruz. Son olarak Ankara’da yapacağımız toplantıda ise ikinci yüzyılda sosyal demokrat yerel yönetim politikalarını kamuya açıklamayı düşünüyoruz. Mart 2024 seçimlerinde ülkemiz yeni bir sınav verecek. Bu seçimi cumhuriyetin temel değerlerinin yükseltildiği, taşıyıcı kolonlarının güçlendirildiği ve yerel demokrasi ilkelerinin daha net bir şekilde açığa çıktığı bir sürece dönüştürebiliriz. Temel hareket noktamız nasıl bir kent istediğimizdir. Sosyal belediyecilik anlayışı yalnızca fiziksel değişimleri yapmak için çalışmaz. Aynı zamanda insan düşüncesinin ve yaşam tarzlarının değişmesi için de sorumluluk yüklenir. Çünkü sosyal demokrasinin çıkış noktası insandır. Sosyal demokrasinin iktidara gelmesinde yerel yönetimlerin rolü çok büyüktür” şeklinde konuştu.

    SDD İzmir Şube Başkanı Cengiz Onur ise, “Kentlerin havası iki türlü değişir, biri o kentte oksijen kalitesi artar ve insanlar daha rahat nefes alır. İki, çağdaş, yenilikçi ve insana yakışır demokrasi oksijeniyle soluklanırız. Böylece kentlerdeki insanların yurttaşlık bilincinin ve demokrasi kültürünün gelişmesine neden olur. İnsanlarda bu bilinç artıkça sorgulama artar ve siyasi tercih değişimi başlar. Bu iki havayı da değiştirecek anlayış sosyal demokrat belediyecilik anlayışıdır. Biz de bugün burada tam da bunu tartışacağız” ifadelerini kullandı.

    Görüntü Dökümü

    -Genel ve detay görüntüler

    -Konuşmalar:

    SDD İzmir Şube Başkanı Cengiz Onur

    SDD Genel Başkanı Sami Doğan

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer

  • SEZGİN TANRIKULU’DAN ENGELLİ YURTTAŞLARIN SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ İÇİN MECLİS ARAŞTIRMA ÖNERGESİ

    CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, engelli yurttaşların hayata eşit bir şekilde katılması için gerekli tüm düzenlemelerin ivedi olarak yapılarak, yaşadıkları hak ihlallerinin bir an önce son bulması, insan hakları bakımından gerekli tüm yasal düzenlemelerin yapılması ve hayata geçirilmesi için TBMM’ye araştırma önergesi verdi.

    TBMM Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu engelli yurttaşların sorunlarının çözümü ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için Meclis araştırması açılmasını istedi. Tanrıkulu TBMM Başkanlığı’na verdiği araştırma önergesinde Türkiye’de kesin olmayan verilere göre yaklaşık 12-14 milyon arası engelli yurttaşın olduğuna dikkat çekti.

    Tanrıkulu, önergesinde şunları ifade etti:

    Engelli vatandaşlarımızın yaşadığı birçok sorun bulunmaktadır. Türkiye’de yaklaşık 729 bin 821 kişinin engelli aylığı aldığı ancak yüzde 40-69 engelli olan vatandaşlarımıza 2023 yılı Temmuz ayı itibariyle 1594 TL verildiği göz önüne alındığında bu tutar ile insanlık onuruna yakışır bir şekilde yaşanamayacağı aşikardır.

    Engelli aylığı bağlama şartı olarak engelli kişinin ailesinin gelir durumu kriteri uygulamasından vazgeçilerek, engelli aylıklarının temel insan hakları gözetilerek en az asgari ücret seviyesine çıkarılması gerekmektedir.

    Ayrıca bir diğer husus ise, evde engelli kişi ya da kişilerin bakımını çoğu kez anneler üstlenmektedir. Bir anne günlük belli saatler aralığında değil, 24 saat bakım vermekte ancak 2023 yılı itibariyle evde bakım veren anneye sadece 5098 lira bakım aylığı ödenmektedir.

    1997 yılında çıkan 572 sayılı KHK ile başlayan ve 2005 yılında çıkan 5378 sayılı yasada bulunan erişilebilirlikle ilgili ‘tüm yaşam alanlarının engellilerinin erişebilirliğinin sağlanması için planlama, tasarım, inşaat, imalat, ruhsatlandırma ve denetleme süreçlerinde erişilebilirlik standartlarına uygunluk sağlanır. Özel ve kamu toplu taşıma araçlarının engellilerin erişebilirliğine uygun olması zorunludur. Bilgilendirme hizmetleri ile bilgi ve iletişim teknolojisinin engelliler için erişilebilir olması sağlanır.’ hükmü 26 yıldır büyük ölçüde yerine getirilmemiştir. AKP Hükümetleri bu konuda sürekli erteleme yoluna giderek, en son 5 Temmuz 2022 tarihli torba yasaya ilgili yasadaki 4 rakamı yerine 8 rakamı yazılarak 4 yıl daha sürüncemde kalması sağlanmıştır.

    Tüm yaşam alanlarının engelli vatandaşlarımızın erişimine uygun hale getirilmesi için gerekli çalışmalar ivedi tamamlanmalıdır.  Engelli kişilerin hayatların kolaylaştıracak ortez, protez, tekerlekli sandalye, işitme cihazları ve diğer tıbbi cihazlar ÖTV ve KDV’den muaftır. Engelli vatandaşlarımızın yaşamlarını kolaylaştırma amaçlı aldıkları diğer motorlu araçlar da KDV’den muaf tutulmalıdır. Bunların temininde sabit kur uygulamasından vazgeçilmelidir.

    Türkiye’de ilkokuldan yüksek öğrenime kadar toplumsal bir gerçeklik olan engelliliğin yadsındığı ya da ihmal edildiği görülmektedir. Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesinin 24. Maddesiyle, Anayasanın 10. ve 42. Maddeleriyle güvence altına alınan eğitim hakkı ülkemizde bütün öğrenciler için özellikle de engelli öğrenciler için büyük ölçüde kağıt üzerinde kalmaktadır. Türkiye yüzde 60 ile AB ülkeleri içinde ilkokuldan sonra engellilerin okul bırakma oranının en yüksek olduğu ülkedir. Zihinsel, işitme, görme, ortopedik ve öğrenme güçlüğü çeken diğer nöro-çeşitli engellilerin eğitim hakları sistematik bir şekilde İhlal edilmektedir. İlköğretim düzeyindeki okula giden öğrenciler içinde özel eğitim kapsamındaki öğrencilerin oranı yüzde 0.3 düzeyindedir. Milli Eğitim Bakanlığı 2022 yılı istatistiklerine göre kaynaştırmada 357 bin 319, özel eğitim okuluna devam eden 60 bin 192, özel eğitim sınıflarında ise 55 bin 175 olmak üzere örgün eğitime devam eden 472 bin 636 engelli öğrenci bulunmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığının bir milyondan fazla öğretmen içerisinde özel eğitim öğretmenleri toplam öğretmenlerin sadece yüzde 1.4’nü oluşturmaktadır.

    Kreş sürecinden başlanarak üniversite dönemini de kapsayacak şekilde eğitim materyalleri her engel grubuna özgü hazırlanmalıdır.

    2022 yılı Temmuz Ayı verilerine göre özel ve kamuda çalışan 140 bin 632 işçi ve 65 bin 662 memur olmak üzere toplam 206 bin 294 engelli vatandaşımız bulunmaktadır. Resmi verilere göre 4 milyon 905 bin 15 engelli kişi hiçbir temel yaşamsal hakka sahip değildir. Türkiye’de iş gücüne katılım oranı yüzde 53 iken, engelli vatandaşlarımızın katılım oranı yüzde 22.1’dir. Bu oran kadın engellilerde yüzde 12.5 düzeyindedir. 4857 Sayılı Yasanın 30. Maddesinde ifadesini bulan engelli çalıştırma zorunluluğu kotası yüzde 6 olarak düzenlenerek, kamu ve özel sektördeki boş kadrolar derhal doldurulmalıdır.”

  • DEVA PARTİSİ, 51 BELEDİYE BAŞKAN ADAYINI TANITTI. BABACAN: “BU YEREL SEÇİMLERDE, DEVA’YA YAKIŞAN BİR SONUÇ ALALIM Kİ İKTİDAR, GENEL SEÇİME KADAR İKİ ELİNİN ARASINA BAŞINI ALIP BİRAZ DÜŞÜNSÜN, KENDİNE GELSİN”

    DEVA Partisi bugün 51 belediye başkan adayını açıkladı. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Biliyoruz ki bu kafayla, bu hukuksuzluk ve adaletsizlikle bu iktidar sonuç üretemeyecek. Onun için bu yerel seçimlerde diyorum ki ‘Gelin, sarı kartı gösterelim.’ Ama genel seçimlerde de hep beraber kırmızı kartlarımızı hazırlayalım ve genel seçimlerde de artık kırmızı kartı gösterip bu görevi beraberce sona erdirelim. Sarı kartı gösterelim ki dikkat etsinler. Sarı kartı gösterelim ki hukuktan, adaletten saptıklarının farkına varsınlar. Bu yerel seçimlerde, DEVA’ya yakışan bir sonuç alalım ki iktidar, genel seçime kadar iki elinin arasına başını alıp biraz düşünsün, kendine gelsin. Nasıl genel seçimlerde o 52/48 sarstıysa, bir rasyonalite arayışına az da olsa girdilerse bu yerel seçimlerde bizim iyi sonuç almamız, genel seçimlere kadar da ülkenin daha iyi yönetilme çabasını bir miktar oluşturabilir. Sarı kartı gösterelim ki pervasızlıktan, vurdumduymazlıktan vazgeçsinler. DEVA Partisi buna hazır. Belediyecilik anlayışımızla hazırız” dedi.

    DEVA Partisi bugün, Genel Başkan Ali Babacan’ın katılımıyla Ankara’da, Belediye Başkan Adayları Tanıtım Toplantısı düzenledi. Toplantıda 51 belediye başkan adayı kamuoyuna tanıtıldı. Babacan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

    “İLK ETAPTA, ‘BEN VARIM, BURADAYIM’ DİYEN 51 BELEDİYE BAŞKAN ADAYIMIZI KAMUOYUNA TANITACAĞIZ”

    “81 ilde, yüzlerce ilçede, gecesini gündüzüne katarak Türkiye için çalışan değerli yol arkadaşlarım; ekonomik krizlerle, hukuk skandallarıyla, yargı darbeleriyle geleceği karartılmaya çalışan ülkemize biraz olsun nefes aldırabilmek için çaba gösteren; her bir köşeye, herkese yetişmek için kimi zaman ailesinden, kimi zaman arkadaşlarından uzak kalmayı sevgili DEVA’lı arkadaşlarım; en büyük teşekkür sizlere. Bugün sizler sayesinde; ailenizden, işinizden, aşınızdan yaptığınız fedakarlıklar sayesinde buradayız. Bugün burada, sizlerin gözünüzün içine baktığımda bir kez daha anlıyorum ki ülkeyi değiştirecek kararlılık yine sizlerde var. Sadece DEVA’da var. 30 Eylül’de yaptığımız tüzük kongremizde açıklamıştık. DEVA Partisi olarak yerel seçimlerde kendi adaylarımızla, kendi ismimizle girme kararı aldığınızı söylemiştik. Derhal komisyonlarımızı kurduk. Aday tespit çalışmalarımızı başlattık. Bugün ilk etapta, ‘Ben varım, buradayım’ diyen 51 belediye başkan adayımızı kamuoyuna tanıtacağız. Ve aynı zamanda, bugün partimizin yerel yönetimler ve şehircilik anlayışını, politikalarımızı, hedeflerimizi sizlerle paylaşacağız. Ayrıca partimizin belediye yönetimiyle alakalı Etik Kurallar Bildirgesini de kamuoyuna yine bugün, buradan duyuracağız. 30 büyükşehrimiz için, 51 ilimiz için, 922 ilçemiz ve 389 beldemiz için, tüm Türkiye için hayırlı olsun diyorum.

    “ENGELLİ VATANDAŞLARIMIZA ENGELSİZ BİR TÜRKİYE ÜMİT EDİYORUM”

    3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü anmakla başlamak istiyorum. Engelli vatandaşlarımızın sıkıntılarını, beklentilerini çok iyi biliyoruz. Eğitimle ilgili, istihdamla ilgili, erişilebilirlikle alakalı çok ciddi sorunlar var. Hepsinin farkındayız. Biz diyoruz ki engelli her vatandaşımızın aslında güçlü olduğu, yetenekli olduğu pek çok alan var. İster doğuştan olsun, küçük yaşta olsun, ister hayatın farklı evrelerinde, engelli olan vatandaşlarımızın işte o imkanı olan alanlarda, yetenekli olduğu alanlarda çok iyi eğitilmeleri gerekiyor. Ve o alanlarda istihdam edilmeleriyle alakalı, istihdam imkanlarının oluşmasıyla da alakalı yine çok ciddi programlar, tedbirler gerekiyor. Bunların hepsi inanın çok kolay. Yeter ki siyasi irade olsun. Yeter ki iyi hazırlanmış, iyi düşünülmüş programlar olsun. Yine erişilebilirlik, erişilebilir şehirler… Özellikle engelli vatandaşlarımız için, tekerlekli sandalye kullanan vatandaşlarımız için şehirlerin, kaldırımların, mekanların erişilebilir olması, uygun olması. Bunlar gerçekten öyle çok para tutan işler değil, maliyetli işler de değil. Yeter ki irade olsun. Ben bu vesileyle tekrar 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü anmak, hatırlatmak, şu andaki iktidarı da özellikle bu noktada dikkatlerini çekmek istiyorum. Ve engelli vatandaşlarımıza engelsiz bir Türkiye ümit ediyorum, umut ediyorum.

    “GİTTİĞİMİZ BİR PAZARDA, BİR KAHVEDE YA DA KAFEDE BİR EV HANIMIYLA, BİR GENÇLE SOHBET EDERKEN RASTLADIĞIM ORTAK DUYGU İNSANLARIN BİZE, PARTİMİZE DUYDUĞU GÜVEN”

    Ekonomik krizin iyiden iyiye kendini gösterdiği bir dönemdeyiz. Vatandaşlarımızla yaptığımız sohbetlerde, ortak bir nokta hep dikkatimi çekiyor. DEVA’lı olsun veya olmasın. Gittiğimiz bir pazarda, bir kahvede ya da kafede bir ev hanımıyla, bir gençle sohbet ederken rastladığım o ortak duygu ne biliyor musunuz? İnsanların bize, partimize duyduğu güven. İnsanlar bizlere duydukları güveni ifade etmekten çekinmiyorlar. Ama ne yapıyorlar? Bunu eğilip kulağımıza sessizce söylüyorlar. Diyorlar ki ‘Gönlümüz sizinle. Yolunuz açık olsun. Kurtulalım artık.’ Bir kısmı, güvenini dile getirdikten sonra, ‘Keşke ikinci bir oyum olsa’ diyor. Bazısı, ‘Keşke tek başına seçime girseydiniz’ diyor. Kendisini ideolojik açıdan bizimle farklı bir noktada gören, kimi yerlerde az da olsa bize tepki gösterenler de oldu. Bunların hepsi doğru. Fakat doğru olan bir şey daha var. Makul hiç kimse, ‘Siz bu işi beceremezsiniz. Siz devlet yönetemezsiniz’ demiyor. Kimse, ‘Siz gelirseniz ekonomi daha kötü olur. Hukuksuzluklar artar’ demiyor. Kimse, ‘Çalıp çırparsınız. İhaleleri yandaşlarınıza verirsiniz’ demiyor. Hiç kimse, ‘Mülakatlarda, kamu ihalelerinde sizden olanlara torpil geçersiniz’ demiyor. Biz yerel seçimlere kendi ismimizle, kendi adaylarımızla girmeye karar verirken bizi, en çok motive eden bütün bu saha çalışmalarımızdı. Siyasi görüşü ne olursa olsun her kesimden insanın, ‘Bunlar iyi insanlar, dürüst insanlar’ demesi, çok şükür bize nasip oluyor DEVA’ya nasip oluyor. En büyük mutluluğumuzdur, hamdolsun.

    “HER KESİMİN BİR OTOKRATI VAR. İDEOLOJİK OLARAK TÜKENMİŞ OLDUKLARINI FARK EDİYORLAR, ONUN İÇİN ÖFKELİLER”

    Bu seçimlere kendi ismimizle, kendi adaylarımızla girmek istememizin bir başka sebebi de şu: Biz demokrasi anlayışımızı, dar ideolojik mevzilere hapse istemiyoruz. Yerel seçimlerden önce, ortak listelerin açıklanmasıyla beraber başlayan seçimlerden sonra da aylarca devam eden ithamları şöyle bir hatırlayın. Bize söylenen sözleri, yapılan hakaretleri, maruz kaldığımız haksızlıkları şöyle bir hatırlayın. Arkadaşlarımızın sokak sokak, mahalle mahalle dolaşarak, insanlarla tek tek sohbet ederek alanlarının teriyle, helalinden hak ettikleri sonuçların kimileri tarafından nasıl küçümsenmek istediğinin farkındayız. Bunun sebeplerini de çok iyi biliyoruz. Hiç kimse, bu milleti aldatmaya çalışmasın. Tüm bunların DEVA’ya, DEVA üzerinden de bir siyasi görüşe ve duruşa karşı da yapıldığının da gayet iyi farkındayız. Olay şu: Her kesimin bir otokratı var. Otokrat zihniyet, sadece iktidarda yok. Her kesimin otokratları var. İşte o otokratlar, bir sopayı ele geçirmeye görsünler. Amaçları iktidarı ele geçirip, sopayı ele geçirip başkalarını dövmek. Öfkelerinin sebebi, o sopaya sahip olmamaları, olamamaları. Kendilerinden olmayana, kendileri gibi görünmeyene tahammül etmeye mecbur kaldılar ya. Bu Altılı Masa falan derken işte onun için öfkeliler. Öfkeleri aslında, kaybetmiş olmalarına ama aynı zamanda ideolojik olarak tükenmiş olduklarını da fark ediyorlar, onun için öfkeliler. Onu da biliyoruz.

    “BİR ARADA OLMAYI HOŞGÖRÜ OLARAK GÖRÜYORLAR. BİZ BİR ARADA, EŞİT VATANDAŞ OLARAK VAR OLMANIN İDDİASINDAYIZ”

    DEVA Partisi; demokrasiye inanan, insanları dış görünüşleriyle yargılamayan, hukuku araçsallaştırmayı etik dışı bulan, medyanın özgür olması gerektiğini düşünen, farklılıkların zenginliğimiz olduğuna inananların partisi. Bunlara bakarsanız kendinden olana, kendine benzeyene demokrat olmak kolay. İşte şu salona bakıyoruz, farklı kesimlerden yüzlerce insan, aynı çatının altında. Demokrasi budur. Bıkmadan, usanmadan anlatacağız. Sayfalarca yazdık, yine yazacağız. Özellikle şuraya dikkat çekmek istiyorum: Biz, onlara birbirine karşı kibirle değil, tahammül ederek değil, hoş görerek hiç değil; beraberce, eşit birer vatandaş olarak, birbirimize saygıyla yaşamamız gerektiğini anlatıyoruz ve anlatacağız. Bunlar, bir arada olmayı hoşgörü olarak görüyorlar. Bunlar bir arada olmayı, tamir etmek olarak görüyorlar. Biz bir arada, eşit vatandaş olarak var olmanın iddiasındayız. Onun için buradayız, bu salondayız. Uzun lafın kısası, biz gerçek demokrasiyi, tam demokrasiyi öğreteceğiz onlara. DEVA’nın uygulamalarıyla öğrenecekler.

    “HUKUK VE ADALET OLMADAN DİĞER ALANLARDA NE YAPMAYA ÇALIŞIRSANIZ ÇALIŞIN, İSTEDİĞİNİZ KADAR ALİ BABACAN’IN ESKİ ARKADAŞLARINI İŞ BAŞINA GETİRİN, YAPAMAZSINIZ”

    Mevcut iktidar, insanlara umut vadetmeyi bırakalı çok uzun zaman oldu. Kimsenin iktidara güveni yok. Bakmayın, son seçimlerde destek veren yüzde 52 var ya. O 52 içerisinde, en az 15-20 puan kerhen verdi o desteği. Ama ‘Bu iktidar, bu ülkenin sorunlarını çözer’ diyerek o güvenle, umutla vermedi. Şimdi soruyorsunuz, ‘İşler kötü’ diyorlar. ‘İyiye gider mi’ diye soruyorsunuz. ‘Hayır, daha da kötüye gidecek’ diyorlar. İşte bunun tüm toplum farkında. İşin ilginç yanı, şöyle bir iktidardakilere baktığımızda, bunların birbirlerine güveni bile yok. Yanlışlıkla şu koltuktan kalksam, ben gelene kadar acaba birisi gelir, oturur mu diye korkuyorlar. İktidara bakıyoruz. ‘O bana bir şey yapar mı? Şu yerime geçmeye mi çalışıyor? Bilmem kim şu kadar almış, ben nereden, neyi alırım’ hesapları bitmiyor. Birbirlerine güvenmeyen, birbirlerine sırtını dönemeyen insanlar, bu ülkeye bir şey veremezler. Ekonomiyi toparlayacaklarmış, toparlayamazlar. Hukuku, adaleti tesis edeceklermiş, edemezler. Eğitim sistemini düzelteceklermiş, düzeltemezler. Çünkü dürüst ve ehil kadrolar olmadan bu ülkenin hiçbir sorunu çözülmez. Hukuk ve adalet olmadan diğer alanlarda ne yapmaya çalışırsanız çalışın, istediğiniz kadar Ali Babacan’ın eski arkadaşlarını iş başına getirin, yapamazsınız. Çünkü asıl ülkeyi yöneten siyasi irade, hukukun üstünlüğüne inanmıyor. Ülkeyi, tek imzayla yönetme yetkisine şu anda sahip olan, kendini anayasayla, kanunlarla bağlı hissetmiyor. Hukukun olmadığı, adaletin olmadığı bir ülkede ekonomi düzelmez. Hukuk, bu ülkede ekmek kadar, su kadar ihtiyaçtır. Olmadan olmaz. Onun için olmayacak diyorum. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak, içim kan ağlayarak bunu söylüyorum. Bir yandan ülkemiz daha iyiye doğru gitsin diye dua ediyorum. Ama bir yandan da biliyorum ki maalesef olmayacak.

    “BU İKTİDARIN ÜLKEMİZE VERECEK HİÇBİR ŞEY KALMADI. SON KULLANMA TARİHİ DE ÇOKTAN GEÇTİ”

    İşte bunun içindir ki bu iktidarın ülkemize verecek hiçbir şey kalmadı. Son kullanma tarihi de çoktan geçti. Gençlerimiz, bilim insanı olmanın hayalini kurmaları gerekirken; kendilerine verilen, sonrasında da faiziyle geri alınan kredilerle, üç kuruş parayla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar bu ülkede. Zamanında başörtülü oldukları için üniversiteye alınmayan genç kızlarımız, çok şükür artık mezun oluyorlar. Ama şimdi de borçlarını ödemek için iş arıyorlar, bulamıyorlar. 28 Şubat’larda Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde yargılananlar, adliyelerden çıkamayanlar çok şükür o günleri geride bıraktı. Ama şimdi onlar ev sahipleriyle davalık oluyorlar. Oğullarının yemin törenine alınmayan yaşlı teyzelerimiz, şimdi gidebiliyorlar. Ancak emekli maaşları, kiralarına dahi yetmediği için sokaklara atılıyorlar. Hayal ettiğimiz bu muydu? İHA’larımız var, SİHA’larımız var ama sokaklar çetelerle dolu. Uçak gemimizle gurur duyuyoruz ama insanlar, birileri gelip çökecek diye küçük bir dükkan açmaya dahi korkuyorlar bu ülkede. Hukuk güvenliği diye bir şey yok. Yargıda rüşvetler, gruplaşmalar, çeteleşmeler almış başını gitmiş. Bunu biz söylemiyoruz, bunu yargının en üst makamındakiler, başsavcılar söylüyor, yazılı olarak şikayet ediyor. Oralardan öğreniyoruz bunları.

    “ÜLKEYİ YÖNETENLER, EĞER SÜREYLE SINIRLANMAZSA VE HUKUKLA SINIRLANMAZSA GÜÇ O YÖNETENLERİ YOZLAŞTIRIYOR. GÜÇ ZEHİRLENMESİ OLUYOR”

    Sanata katkınız, vatandaşlarınıza ve yandaşlarınıza yazdırdığınız kitaplardan ibaret. Bilime katkınız, ülkeye sokulan uyuşturucuların kimya mühendislerinin dahi çözemeyeceği muhteviyatından ibaret. 1990’ların üstümüze karabasan gibi çöken karanlığını dağıtacağına inandığımız hareketin, o zulme, o baskıya ‘dur’ diyeceğine inandığımız bir yönetim anlayışının geleceği yer, bu olmamalıydı. 20 yılın sonunda dönüp dolaşıp geldiğiniz, insanları getirdiğiniz yer bu işte. Niye biliyor musunuz? Sebep çok basit. Çok temel bir yönetim ilkesi var. Ülkeyi yönetenler, en üst noktada ülkeyi yönetme iradesine, yetkisine sahip olanlar, eğer süreyle sınırlanmazsa ve hukukla sınırlanmazsa güç o yönetenleri yozlaştırıyor. Güç zehirlenmesi oluyor. Hele hele mutlak güç, mutlaka yozlaştırıyor. Asıl sebep budur. İşte bunun içindir ki biz şunun bilincindeyiz: Bize duyulan güven, geçtiğimiz seçimlerde bizi iktidara getirmek için yetmedi. Ancak doğru olana, dürüst olana, liyakatli, işinin ehli olana gösterilen teveccüh; iktidar nezdinde de yeni bir politikayı zorunlu kıldı. Baktılar ki iş tehlikeye bindi. Baktılar ki seçimi uç uca kazandılar. Hem de aldatarak montaj videolarla, insanlara gerçekleri değil, yalanları göstererek söyleyerek kazandılar. Kazandılar ama helalinden kazanmadılar.

    “DEVA PARTİSİ, DOĞRUYU SÖYLEMENİN RİSKLİ OLDUĞU ANLARDA DAHİ DOĞRULARI YÜKSEK SESLE HAYKIRMASINI BİLEN BİR PARTİ OLMUŞTUR”

    Ve uç uca kazandıkları seçimlerden sonra da bir rasyonalite arayışına girdiler. Arayışı diyorum çünkü rasyonelite dediğimiz kavram, ancak ve ancak ülkenin en tepesindeki siyasi iradede varsa aşağılara doğru yansır. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ diye 5 yıl boyunca, bu ülkede döviz kurunu patlatan Sayın Erdoğan’ın kendisi olmadı mı? Son 6 aydır Merkez Bankası, 6 kere faiz artırdı. Hiç konuşuyor mu? Bu konudan hiç bahsediyor mu? Hesap verebilen anlayışa, zihniyete sahip olan bir cumhurbaşkanı, bu konuları böylesine pas geçer mi? Bir çık, anlat ki ‘Evet yanlış yapmışım. Aldatılmışım.’ Daha önce dedin, gene çık, söyle ki güven olsun. Sen 5 yıl boyunca iddia ettiğinin tam tersini, 6 aydır ekonomide uygula, uygulat ve bunu konuda hiç konuşma. Ondan sonra da güven oluşacak da ülkeye sermaye gelecek. Çok beklersiniz çok. Herkes neyi bekliyor? Dur bakalım, bu ne kadar gidecek? Acaba Sayın Erdoğan ne zaman u dönüşü yapacak? O kadar çok u dönüşü yaptı ki her alanda; ekonomide, dış politikada. Acaba bu kadroyu ne zaman lafı mı dinlemiyorlar diye görevden alacak, atacak? Dolayısıyla öngörülebilirlik olmadan, güven olmadan, hukuk ve adalet olmadan ekonomi olmaz. İşte bunun içindir ki DEVA Partisi, doğruyu söylemenin riskli olduğu anlarda dahi doğruları yüksek sesle haykırmasını bilen bir parti olmuştur.

    “BİZ DEVA PARTİSİ’Nİ YENİ BİR İKTİDARI MÜMKÜN KILMAK İÇİN KURDUK”

    Çok şükür bizim alnımız açık, başımız dik. Onun için DEVA Partisi’ni kurduk. Onun için cesaretle ‘Biz varız ve buradayız’ dedik. Onun için yanlışlara yanlış, doğrulara doğru diyoruz ve bunu cesaretle söylüyoruz. Hiçbir şeyden korkmadan söylüyoruz. Biz, çok şükür Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayız. Ve inanın, azimle, iradeyle çalışalım; ‘Doğacaktır vadettiği günler hakkın. Belki yarın belki yarından da yakın.’ Ama çok çalışacağız. Çok çalışmak da yetmez. Doğru değil, dosdoğru çalışacağız. DEVA Partisi yanlışın, haksızlığın, hukuksuzluğun karşısında korkmadan dik durabilen kadrosuyla ve yeni bir siyaset anlayışıyla yola çıktı. Kolay değil. Bu salondaki yüzlerce teşkilat mensubumuz, Türkiye’nin dört bir tarafında yüz binlerce DEVA’lı, gidip ıslak imzasıyla ‘Ben DEVA Partisi’nin üyesiyim’ diye korkmadan, çekinmeden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın parti üyeliğine, o kütüğe ismini yazdıran arkadaşlarımız. Bunların hepsi tek tek birer kahraman. Birer demokrasi kahramanı, hukuk ve adalet kahramanı, özgürlük kahramanı. Hepiniz kahramanlarsınız. Böyle bir ortamda kolay değil. İnsanları çok korkutuyorlar. Kimine havuç, kimine sopa… Hangisi kimin üzerinde işe yarıyorsa. Kendisiyle de değil, çocuğuyla çoluğuyla korkutuyorlar. Gerçekten yazık. Bizler DEVA Partisi’ni, sadece yeni bir siyaseti mümkün kılmak için kurmadık. Biz DEVA Partisi’ni yeni bir iktidarı mümkün kılmak için kurduk. Ve bu yüzden yola çıktık.

    “VATANDAŞLARIMIZA DEVA BELEDİYECİLİĞİNİ TANITMAK, ONLARI BAŞKA BİR BELEDİYECİLİĞİN DE MÜMKÜN OLDUĞUNA İKNA ETMEK ZORUNDAYIZ”

    Biz kendimizden emin olduğumuz sürece, dimdik, alnımız açık yürüdükten sonra bizimle yürüyenlerin sayısı her gün çoğalacaktır. Yüz binler, milyonlar her ay, her yıl bu harekete katılacaktır. Bizimle beraber olacaktır. Genel seçimlerde topladığımız takdiri, farkındalığı bilinirliği yerel seçimlerde, insanları yeniden DEVA Partisi’ne ikna ederek taçlandırmak zorundayız. Dolayısıyla yerel seçimler bizim için çok çok önemli. Yerel seçimler bizim için ilk defa bir seçmen tabanı oluşturacak. İlk defa DEVA Partisi’ne ‘evet’ mührünü basacak bir vatandaş kitlesi oluşturacak. ‘Ben DEVA’lıyım’ diye hiçbir zaman yüzü yere eğilmeyecek bir seçmen, bir vatandaş grubu olacak Türkiye’de. Ve inşallah o nüvenin üzerine aynı kartopu nasıl büyürse bir sonraki genel seçimlere kadar o kartopunu büyüte, büyüte, yürüyeceğiz. Vatandaşlarımıza DEVA Belediyeciliğini tanıtmak, onları başka bir belediyeciliğin de mümkün olduğuna ikna etmek zorundayız. Ve bunu hep beraber yapacağız. Gerçekleştireceğiz. Buradan tüm vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum: Önümüzdeki yerel seçimler, bu iktidara bir sarı kart göstermenin en önemli fırsatıdır. Sarı kart, bir uyarıdır, ‘Hatalarının farkındayım. Ona göre ayağını denk al’ demektir. Bu hükümetin icraatlarından memnun değilsiniz, onları da uyarmak istiyorsanız gelin, bu seçimlerde hep beraber sarı kartı gösterelim.

    “BU YEREL SEÇİMLERDE, DEVA’YA YAKIŞAN BİR SONUÇ ALALIM Kİ İKTİDAR, GENEL SEÇİME KADAR İKİ ELİNİN ARASINA BAŞINI ALIP BİRAZ DÜŞÜNSÜN, KENDİNE GELSİN”

    Biliyoruz ki bu kafayla, bu hukuksuzluk ve adaletsizlikle bu iktidar sonuç üretemeyecek. Hiçbir alanda başarı üretemeyecektir. Onun için bu yerel seçimlerde diyorum ki ‘Gelin, sarı kartı gösterelim.’ Ama genel seçimlerde de hep beraber kırmızı kartlarımızı hazırlayalım ve genel seçimlerde de artık kırmızı kartı gösterip bu görevi beraberce sona erdirelim. Sarı kartı gösterelim ki dikkat etsinler. Sarı kartı gösterelim ki hukuktan, adaletten saptıklarının farkına varsınlar. Bu yerel seçimlerde, DEVA’ya yakışan bir sonuç alalım ki iktidar, genel seçime kadar iki elinin arasına başını alıp biraz düşünsün, kendine gelsin. Nasıl genel seçimlerde o 52/48 sarstıysa, bir rasyonalite arayışına az da olsa girdilerse bu yerel seçimlerde bizim iyi sonuç almamız, genel seçimlere kadar da ülkenin daha iyi yönetilme çabasını bir miktar oluşturabilir. Sarı kartı gösterelim ki pervasızlıktan, vurdumduymazlıktan vazgeçsinler. DEVA Partisi buna hazır. Belediyecilik anlayışımızla hazırız.

    “DEVA BELEDİYECİLİĞİ; ÖZ KAYNAKLARINI GELİŞTİRECEK, MERKEZİ YÖNETİME BAĞLI OLMADAN DA İŞ VE HİZMET ÜRETECEK KURUMSAL YAPIYA SAHİP YENİ VE GÜÇLÜ BİR BELEDİYECİLİK ANLAYIŞIDIR”

    Daha önce, Yerel Yönetimler ve Şehircilik Eylem Planımızı açıkladık. Ve orada çok detay var. O eylem planınız hem merkezi hükümetin hem de belediyeler eliyle yapılması gerekenlerin kapsamlı çalışması. Bu yerel seçimlere özel, iktidarda olmasak dahi, yani şu andaki iktidar devam etse dahi bir sonraki seçimlere kadar bizim belediyelerimizin neler yapacağını ‘DEVA Belediyeciliği’ adı altında böyle bir kitapçıkta topladık. DEVA Belediyeciliği; öz kaynaklarını geliştirecek, merkezi yönetime bağlı olmadan da iş ve hizmet üretecek kurumsal yapıya sahip yeni ve güçlü bir DEVA belediyeciliği anlayışıdır. Ayrıca, haksız kazanca ve yolsuzluğa geçit vermeyen bir DEVA belediyeciliği anlayışı getireceğiz. Katılımcı ve çoğulcu demokrasiyi işleten bir DEVA belediyeciliği anlayışı getireceğiz. İnsan odaklı ve eşitlikçi kentler kuran bir DEVA belediyeciliği anlayışı getireceğiz. Geleceğin şehirlerini kuracak, ulaşım ve erişim sorunlarını çözecek bir DEVA belediyeciliği anlayışı getireceğiz. Çevre, kültür ve spor dostu şehircilikle hayat kalitesini yükseltecek bir DEVA belediyeciliği anlayışı getireceğiz.

    “HER KADEMEDEKİ BELEDİYE BAŞKAN ADAYIMIZDAN DEVA BELEDİYECİLİĞİ ETİK KURALLARINA BAĞLI KALACAKLARINA DAİR İMZALI BİR TAAHHÜTNAME İSTİYORUZ”

    Biz, DEVA Partisi olarak erdemli ve ahlaklı siyasetin en temel önceliğimiz olduğunu zaten hep söylüyoruz. Ve bu anlayışla da bir ilki gerçekleştiriyoruz. Her kademedeki belediye başkan adayımızdan daha seçimlere girmeden önce Deva Belediyeciliği etik kurallarına bağlı kalacaklarına dair imzalı bir taahhütname istiyoruz. Bu Türkiye’de ilk, daha önce böyle bir şey hiç olmadı. Bu, DEVA Partisi’nin temiz yönetim anlayışı konusunda lafta değil, sözde değil, özde ne kadar samimi olduğunun işte en önemli belgesidir. Ve bütün adaylarımıza diyoruz ki ‘Bunları okuyun. Dürüst belediyeciliğin ne olduğunu şimdiden gelin, vatandaşlarımıza arz edelim.’ Ve bu çerçevede belediye başkan adaylarımız dürüstlük, şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebiliklik, adalet ve eşitlik, ayrımcılık yapmama ve liyakati esas alma, çıkar çatışmasını önleme, hediye ve menfaat kabul etmeme, kamu yararını üstün tutma, kamu kaynaklarını koruma, siyasetin finansmanını belediye yoluyla önleme, gizli bilgileri ifşa etmeme ve kişisel amaçla kullanmama konusunda bütün bu ilkeleri kabul, beyan ve taahhüt ettiklerine dair bu belgeyi bizim adaylarımız imzalayacaklar. Ve bu sözle, bu taahhütle milletimizin karşısına çıkacaklar.

    “PARTİ OLARAK BELEDİYELERİMİZİN KURALLARA UYUP UYMADIĞINI DENETLEYECEĞİZ. HER BİR BELEDİYEMİZİN KARNESİNİ KAMUOYUYLA PAYLAŞACAĞIZ”

    Biz de parti olarak yetkili organlarımız aracılığıyla bu etik kurallara uyulup uyulmadığını düzenli olarak izleyeceğiz, denetleyeceğiz ve her bir belediyemizin bu konudaki karnesini de şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşacağız. Yani belediyelerimizin objektif performans kriterlerine göre kendi kendimize karnesini oluşturacağız ve belediyemizin bu karnelerini toplumla paylaşacağız. Bu da yine Türkiye’de bir ilk olacak. Şimdi size yıllar önce yaşanmış gerçek bir olaydan bahsetmek istiyorum. Ekran başındaki vatandaşlarımız, umutsuzluğa kapılan, çözümü yurt dışına gitmekte bulan gençlerimiz, pazara giderken korkarak giden, evine bir misafir çağırmadan önce hesap kitap yapmak zorunda kalan ev hanımlarına, tüm vatandaşlarımıza sesleniyorum: Uzak bir coğrafyada, yıl 1972. Uruguay Hava Yolları’na ait bir uçak, And Dağları’nda karın üzerine düşer. Mevsimlerden kış. Kazadan kurtulanlar olur. Fakat arama-kurtarma çabaları bir türlü sonuç vermez. İnsanlar orada, dağların orta yerinde, çaresizce beklerler. Her taraf kar, uçak beyaz, bulması da zor. Düşünürler; burada beklesek mi, yoksa gidip yardım mı çağırsak? Beklemeye karar verirler. Bir gün geçer, üç gün geçer, günler hafta olur. Derken uçağın içinde bir radyo bulurlar. İçlerinden üç kişiyi radyonun çektiği yüksek bir noktaya gönderirler. Ve derler ki ‘Siz bir haber almaya çalışın.’ Bu üç kişi o tepeye ulaşır, radyoyu açar ve haberleri dinlemeye başlarlar. Haberleri dinlerler ki arama-kurtarma çalışmaları, ümitsizlikle sona erdirmiş ve arama-kurtarmadan vazgeçilmiş. Yani artık onları kurtarmaya gelecek hiç kimse yoktur. Bu üç kişi, haberi arkadaşlarına nasıl söyleyeceklerini düşünerek çaresizce, umut içinde bekleyen uçak enkazının yanındaki diğer arkadaşlarının yanına giderler. Haberi dinleyenlerden birisi arkadaşlarının yanına varınca söze girer ve diğer arkadaşlarına der ki ‘Arkadaşlar, size iyi bir haberim var. Arama-kurtarma çalışmalarından artık vazgeçmişler.’ Diğerleri, telaş içinde ağlayanlar, üzülenler demişler ‘Bu nasıl iyi bir haber?’ O üç kişiden o genç yanıtlar: ‘Çünkü buradan kurtulmak artık bize kaldı.’

    “ARKADAŞLAR, HABERLER İYİ. BU İKTİDARDAN KURTULMAK BİZE KALDI. İŞ BAŞA DÜŞTÜ”

    Bazen başımıza gelen musibetlerden kurtulmak için kimsenin sizi kurtarmayacağını anlamak ve kabullenmek iyi bir haberdir. Şimdi burada duran, gözlerimin içine bakan değerli yol arkadaşlarıma, ekranları başında izleri izleyen yurttaşlarıma sesleniyorum: Arkadaşlar, haberler iyi. Bu iktidardan kurtulmak bize kaldı. İş başa düştü. Şimdi, sizlere sormak istiyorum. DEVA olarak Türkiye’nin dört bir yanında, elimizin ulaşmadığı tek bir hane kalmayana kadar mücadele edecek miyiz? İl il, ilçe ilçe, belde belde, mahalle mahalle ayaklarınızın altı su toplayıncaya kadar her bir kenara, her bir köşe başına ulaşacak mıyız? Ev hanımlarına, çocuklara, gençlere, kirayı ödeyemediği için evinden atılan o yaşlı teyzelerimize, dedelerimize, evladını şehir dışında okutmak için ek iş yapmak zorunda kalan, ilave gelir peşinde koşan memurlara çaresiz olmadıklarını, çözümün DEVA Partisi’nde olduğunu söyleyecek miyiz? Hangi kesimden olursa olsun, tüm vatandaşlarımıza birbirimizden korkmamamız gerektiğini çünkü DEVA Partisinin burada olduğunu anlatacak mıyız? Asansöre binmekten korkan gençlere anlatacak mıyız? Sevdiğiyle evlenmek için para biriktiren gençlere anlatacak mıyız? Kapı kapı anlatacağız. Bıkmadan, usanmadan anlatacağız. Biraz daha sabır. Ama sabır oturduğumuz yerden bekleyerek sabır değil, çalışarak sabır, aktif olarak sabır.

    “BU SEÇİMDE LAMI CİMİ YOK; DAMGA DAMLAYA, OYLAR DEVA’YA”

    Değerli vatandaşlarımız, çektiğiniz zorlukların her birinin farkındayız. Çektiğiniz sıkıntıları çok iyi biliyoruz. Adaylarımız da farkında. Bu yüzden, gittiniz her yerde adaylarımıza rastlayacaksınız. Daha bugün ilk programımız. Bugün, sadece 51 adayımızı açıklıyoruz. Benzer programlarla Ankara’da veya yerelde, daha yüzlerce adayımızı vatandaşlarımıza tanıtacağız ve vatandaşlarımızın desteğini isteyeceğiz. Değerli vatandaşlarımızdan ricam, bir yerde DEVA’lı görürseniz gidin, selam verin, derdinizi anlatın. Çünkü DEVA’lılar sadece konuşan siyasetçiler değil, DEVA’lılar aynı zamanda çok iyi dinleyen siyasetçiler. Dinliyorlar, anlıyorlar ki çalışıp çözüm üretelim. Sizler anlattıkça biz daha çok çalışacağız. Başkan adaylarımız, Türkiye’mize hayırlı olsun. Ben kendilerini tebrik ediyorum. Bugün açıklayacağımız adaylar, hiç sağa sola bakmadan ‘Ben buradayım ve belediye başkanı adayıyım’ diye ortaya çıkan ilk kahramanlar, ilk neferler. Arkadan dalga dalga gelecek. Bu seçimde lamı cimi yok; damga damlaya, oylar DEVA’ya.”

    51 BELEDİYE BAŞKAN ADAYI TANITILDI

    DEVA Partisi’nin açıkladığı belediye başkan adayları ve şehir/ilçeleri şöyle:

    “Adana, Pozantı – Mehmet Emin Kaya. Adıyaman, Çelikhan – Mahmut Şahin. Afyonkarahisar, Çay – Mahmut Duman. Ankara, Etimesgut – Süleyman Demir. Ankara, Mamak – Muhammed Hanifi Özhan. Antalya, Aksu – Hakan Halim Okudan. Ardahan, Merkez – Halil Kaçar. Balıkesir, Bigadiç – Cemal Mehmet Nalça. Balıkesir, Edremit – Tevfik Çelik. Balıkesir, Erdek – Murat Sever. Bilecik, Bozüyük – Burak Sel. Bilecek, Merkez – Kadir Emre. Bursa, Karacabey – Yasemin Tuna. Denizli, Beyağaç – Mehmet Özdemir. Diyarbakır Büyükşehir – Cenap Ekinci. Erzurum, Hınıs – Rahim Aydın. Erzurum, Palandöken – Emre Okumuş. Gaziantep, Araban – Ferit Karataş. Gaziantep, Oğuzeli – Mehmet Bozkurt. Gaziantep, Şehitkamil – Okan Kısacık. Giresun, Şebinkarahisar – Hakan Gargun. Gümüşhane, Merkez – Hamza Çakır. İstanbul, Avcılar – Erkan Uzun. İstanbul, Bakırköy – Gökhan Yılmazer. İstanbul, Büyükçekmece – Ekrem Yılmaz. İstanbul, Sancaktepe – Mutalip Geçer. İstanbul, Tuzla – Ceylan Yalçın. İstanbul, Beyoğlu – Cemil Kara. İzmir, Karabağlar – Abdullah Kaya. İzmir, Seferihisar – Emin Yüce. İzmir, Menderes – Gülhan Akyol. Karabük, Eflani – Mustafa Uğur Ceylan. Kayseri, Özvatan – Şahin Çağrı. Kayseri, Pınarbaşı – Fazıl Demircioğlu. Konya, Ahırlı – Hüseyin Geçer. Konya, Saray Önü – Mahpeyker Feryal Karça. Konya, Doğanhisar – Hasan Aksoy. Kırıkkale, Keskin – Esra Yılmaz. Mersin, Mut – Fatma Çelik Kovan. Muş, Korkut – Nimetullah Demirtaş. Samsun, İlkadım – Ender Çıkla. Siirt, Pervani – Refik Öztürkan. Tekirdağ, Ergene – İsa Kalaycı. Şırnak, Güçlükonak – Sebahat Aktuğ. Trabzon, Köprübaşı – Muhammet Yamakoğlu. Trabzon, Beşikdüzü – Ali Öztürk. Tunceli, Merkez – Veysel Güler. Uşak, Banaz – Murat Ahmet Gündüz. Van, Çaldıran – Mehmet Reşat Yıldırım. Van, Bahçesaray – İbrahim Tiryak.”

  • BURCU KÖKSAL: “BİZ 31 MART AKŞAMI ERDOĞAN’I ÇOK DAHA FAZLA ÜZECEĞİZ, ÇÜNKÜ O 11 BÜYÜKŞEHRİ BİZ YENİDEN ALACAĞIZ”

    HABER: TAMER ARDA ERŞİN- KAMERA: MEHMET MEHMETLİOĞLU

    CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal, “Dün, Erdoğan’ın bir açıklaması olmuş ‘İstanbul yeniden’ diye ve büyükşehirleri de alacağını ifade ediyor. Biz 31 Mart akşamı Erdoğan’ı çok daha fazla üzeceğiz çünkü o 11 büyükşehri biz yeniden alacağız. Kendisini Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce muhalefete ‘Adayınız kim’ diye soruyordu. Şimdi görüyorum ki İstanbul’da, Ankara’da, Mersin’de, Adana’a bırakın aday çıkarmayı CHP’den nasıl daha az fark yemeyip de rezil olmayız diye aday belirlemeye çalışıyor. Çünkü o şehirleri alamayacağını o da çok iyi biliyor. O akşam Erdoğan’ı çok daha fazla üzeceğiz” dedi.

    CHP’nin Antalya’daki TBMM Grubu 28’inci Dönem 1’inci Çalışma ve Değerlendirme Toplantısı, bugün sona eriyor. CHP Grup Başkanvekili ve Afyonkarahisar Milletvekili Bucu Köksal, Antalya kampını ANKA Haber Ajansı’na değerlendirdi.

    CHP’nin tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay için yeni bir eylemlilik süreci başlatacağını belirten Köksal, şunları söyledi:

    “Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararını tanımaması, uygulamaması ve bu kararı veren üyeler hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla başlayan yargıda darbe olarak nitelendirdiğimiz büyük bir yargı krizi var. Buna ilişkin CHP olarak 21 gün, 500 saat adalet nöbeti tuttuk, TBMM Genel Kurulu’ndan ayrılmadık.

    TOPLUMUN HER KESİMİNE YAYARAK ETKİLİ BİR EYLEM PLANINI ORTAYA KOYMAK ADINA MİLLETVEKİLLERİMİZ GÖRÜŞLERİNİ İFADE EDİYORLAR”

    Şimdi de önümdeki süreçte bu adalet nöbetini, yargıya yapılan darbeye karşı CHP’nin göstermiş olduğu tepkiyi daha çok kitleselleştirerek, toplumun her kesimine yayarak etkili bir eylem planını ortaya koymak adına milletvekillerimiz görüşlerini ifade ediyorlar.

    Önümüzde bir bütçe var, 11 Aralık’ta Meclis Genel Kurulu’na gelecek. 11-24 Aralık bir bütçe maratonumuz var. Bir taraftan milletvekillerimizin bütçe görevlendirmeleri ve akabinde de yerel seçimlere ilişkin aday belirleme yöntemleriyle ilgili illere görevlendirilecek milletvekilli arkadaşlarımız var. Önümüzdeki yol haritasını birlikte sayın Genel Başkanımız Özgür Özel’in başkanlığında çizmeye çalışıyoruz.

    BİZ 31 MART AKŞAMI ERDOĞAN’I ÇOK DAHA FAZLA ÜZECEĞİZ ÇÜNKÜ O 11 BÜYÜKŞEHRİ BİZ YENİDEN ALACAĞIZ”

    Dün, Erdoğan’ın bir açıklaması olmuş ‘İstanbul yeniden’ diye ve büyükşehirleri de alacağını ifade ediyor. Biz 31 Mart akşamı Erdoğan’ı çok daha fazla üzeceğiz çünkü o 11 büyükşehri biz yeniden alacağız. Kendisini Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce muhalefete ‘Adayınız kim’ diye soruyordu. Şimdi görüyorum ki İstanbul’da, Ankara’da, Mersin’de, Adana’a bırakın aday çıkarmayı CHP’den nasıl daha az fark yemeyip de rezil olmayız diye aday belirlemeye çalışıyor. Çünkü o şehirleri alamayacağını o da çok iyi biliyor. O akşam Erdoğan’ı çok daha fazla üzeceğiz.”