Blog

  • BURAK DALGIN: “YUNANİSTAN İLE BULGARİSTAN’IN TOPLAM NÜFUSLARI KADAR VATANDAŞ KİTLEMİZ YETERSİZ BESLENİYOR”

    BURAK DALGIN: “YUNANİSTAN İLE BULGARİSTAN’IN TOPLAM NÜFUSLARI KADAR VATANDAŞ KİTLEMİZ YETERSİZ BESLENİYOR”

    DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Burak Dalgın, “Dünya Gıda Örgütü’ne göre 15 milyon vatandaşımız yetersiz besleniyor. Dile kolay, 15 milyon kişi. Arkadaşlar, 15 milyon kişi ne demek? Yunanistan ile Bulgaristan’ın toplam nüfusları kadar bir vatandaş kitlemiz yetersiz besleniyor” ifadelerini kullandı.. Dalgın ayrıca, “İnsanımızı paryalıktan çıkaracağız; hür, zengin, mutlu ve dünya ile yarışan bir Türkiye’nin vatandaşları olmalarının önünü açacağız” dedi.

    DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Burak Dalgın, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Dalgın şöyle konuştu:

    “20 YILLIK İNŞAAT HAMLESİNİN TÜRKİYE’Yİ GETİRDİĞİ YER BU MU?”

    “İktidar sürekli inşaat hamlesiyle övünüyor. Ben de soruyorum; 20 yıllık inşaat hamlesinin Türkiye’yi getirdiği yer bu mu? Bir şekilde ev sahibi olan insanlarımız da mülksüzleşme riskiyle karşı karşıya. Geçenlerde Ak Parti ve MHP oylarıyla yeni bir kentsel dönüşüm yasası geçti. Bu çok büyük bir keyfiliğe yol açıyor.

    Yani vatandaşımıza bir sabah birisi gelip, ‘Haydi kardeşim bu evden çık git, biz sana 20 kilometre uzakta başka bir ev verdik’ demek yasal hâle geliyor. Tek imzayla bunu yapmak mümkün hâle geliyor. Bunun tehlikesini düşünebiliyor musunuz? Bu iş İstanbul Beyoğlu’ndan başladı, yarın bütün ilçelere yayılabilir, vatandaşımızı mülksüzleştirebilir. Vatandaşımızın mülksüzleştirilmesinin karşısına dikileceğiz, hiç merak etmeyin.
    Kış geliyor, havalar soğuyor. Hatırlarsanız, seçim döneminde ardı ardına doğal gaz rezervi bulunuyordu. İktidara yakınlığıyla bilinen bir isim de ne demişti, ‘Açın kombileri, 2023 yılında kimse doğal gaza para ödemeyecek’, hatırlıyorsunuz değil mi? Gerçekte ne oldu? Doğal gaz 25 metreküplük ücretsiz verildi, yani aylık 125 liralık bir etkisi var bunun. Halbuki Gazbir’in geçen yılki raporuna göre, Türkiye’nin ortalama bir hanesinin tükettiği bunun 6 katı.

    En düşük emekli aylığının 7 bin 500 lira, asgari ücretin 11 bin 400 lira, ortanca ücretin 17-18 bin lira olduğu bir ülkede bunlar çok ciddi rakamlar. Isınma da vatandaşımız için çok ciddi bir maliyet hâline gelmiş durumda.
    Kamu nizami bozuldu. Her gün yeni bir çeteden bahsediliyor. Bazı ilçelerimizin isimleri sürekli asayiş olaylarıyla anılıyor. Trafikte kavga, kadınlara taciz, insanlara saldırı artık günlük bir rutin hâline geldi.

    İşine, okuluna yürüyerek gitmek zorunda kalan, evden erken çıkıp geç dönen vatandaşlarımız bir tedirginlik içinde. Genç arkadaşlarımız da sık sık yazıyorlar, pek çok üniversite kampüsünde de bu ciddi bir problem hâline geldi. Saldırılarda yaralanan, hatta ölen vatandaşlarımız var. Bu meseleyi çözmek zorundayız, bu böyle halının altına süpürülecek mesele değil.

    “DÜNYA GIDA ÖRGÜTÜ’NE GÖRE 15 MİLYON VATANDAŞIMIZ YETERSİZ BESLENİYOR”

    Enflasyonun fakirleşme olduğunu, alım gücümüzü azalttığını hep söyledim. Fakiri daha fakir, zengini daha zengin yaptığını hep söyledim. Bugün de enflasyonun vatandaşlarımızı kalitesiz ve yetersiz beslenmeye mahkum ettiğini söyleyeceğim. Gıda enflasyonunda hem OECD ülkeleri arasında hem Avrupa ülkeleri arasında şampiyonuz. Zaten nerede ters gösterge var, orada şampiyonuz maalesef. İşin kötüsü, dünyada gıda fiyatları yüzde 10 aşağı indi Türkiye’de yüzde 70 yukarı çıktı. Millet Mersin’e gidiyor, biz tersine gidiyoruz. Dünya Gıda Örgütü’ne göre 15 milyon vatandaşımız yetersiz besleniyor. Dile kolay, 15 milyon kişi. Arkadaşlar, 15 milyon kişi ne demek? Yunanistan ile Bulgaristan’ın toplam nüfusları kadar bir vatandaş kitlemiz yetersiz besleniyor.

    “YETERLİ BESLENEMEYEN EVLATLARIMIZ TÜRKİYE’NİN BEKA MESELESİDİR”

    TÜİK’e göre pek çok evladımız et, balık ve tavuk düzenli olarak yiyemiyor. Üçte ikisi de her gün ekmek ve makarna gibi karbonhidrat ağırlıklı besleniyorlar. Bu çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimi Türkiye’nin beka meselesidir, çok açık söyleyeyim. Yeterli beslenemeyen, kaliteli beslenemeyen evlatlarımız Türkiye’nin beka meselesidir. Hiç iktidar ona buna ‘beka meselesi’ demesin, bu meseleye baksın.

    Çalışma saatlerinden bahsetmek istiyorum. Burada da Avrupa şampiyonuyuz. Ortalamanın yüzde 17 üzerindeyiz. Yüzde 17 ne demek, her yıl iki ay daha fazla çalışıyoruz demek. Neticesini görüyor muyuz? Hayır. Doğal sonuç, para da kazanamayınca yorgun argın bir işe daha girmek. Geçen hafta Disk araştırması yayınlandı. 10 vatandaşımızdan 7 tanesi ayda 17 bin liranın altında kazanıyor. Türk-İş’e göre de Ankara’da yaşayan 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı ayda 14 bin lira. Bu iki rakamı birlikte düşünün.

    İktidar aileyi korumak için ne yapıyor? Vatandaşlarımız bugün ne yuva kurabiliyorlar ne yuvalarını ayakta tutabiliyorlar. Maddi yetersizlik sebebiyle gençlerimiz evlenemiyorlar.

    Yuva kuranlar da evliliklerini sürdüremiyorlar. Geçen yıl 180 bin çiftimiz boşandı. Bunun temel sebeplerinden bir tanesi de maddiyat sebepli şiddetli geçimsizlik.

    “UCUZLUĞU, VASATLIĞI VE PARYALIĞI REDDEDİYORUM”

    Evlenemeyen Soner kardeşimin, bayramda memleketine gidemeyen Selim beyin, işinden evine korkarak dönen Aslı hanımın, evinde ısınamayan Rasim amcanın, kirasını karşılayamayan Hilal hanımın, çocuğunun beslenme çantasını dolduramayan Zehra ablanın hikayesi, milyonlarca insanımızın hikayesi. Vatandaşımızın öz yurdunda garip, öz vatanında parya hâline getirilmesinin hikayesi. Açık söyleyeyim; bu, sabredilmesi gereken, kaçınılmaz bir kader değil. Bu, kendiliğinden oluşan doğal afet gibi bir durum değil. Bu, dış güçlerin oyunu da değil. Bu, iktidarın ekonomik ve toplumsal politikalarının doğal sonucu.

    Ucuzluğu, vasatlığı ve bunun doğal sonucu olan paryalığı reddediyorum. Rant yerine üretim, yatırım ve istihdamı koyan, vasatlık yerine dünya ile yarışmaya odaklanan, ucuzculuk yerine katma değer ve markalaşmayı hedefleyen, kontrol kumanda ekonomisi yerine hür teşebbüsü rehber alan ve çıkar lobileri yerine ekonomimizin dinamosu KOBİ’leri destekleyen bir kalkınma seferberliği ile bu paryalık zincirini kıracağız. İnsanımızı paryalıktan çıkaracağız; hür, zengin, mutlu ve dünya ile yarışan bir Türkiye’nin vatandaşları olmalarının önünü açacağız.”

  • KDZ. EREĞLİ, 19 KASIM’DA YAŞANAN FELAKET NEDENİYLE, İLLER BANKASI’NA KREDİ İÇİN BAŞVURACAK

    KDZ. EREĞLİ, 19 KASIM’DA YAŞANAN FELAKET NEDENİYLE, İLLER BANKASI’NA KREDİ İÇİN BAŞVURACAK

    Zonguldak Karadeniz Ereğli Belediye Meclisi, aralık ayı toplantısını yaptı. Meclis üyelerinin, Ereğli’de yaşanan felaketin ardından ilde yaşanan sorunların çözülmesi için İller Bankası’ndan kredi kullanılması talebi AKP ve CHP grubunun oy birliğiyle kabul edildi.

    Zonguldak Karadeniz Ereğli Belediye Meclisi, aralık ayı toplantısını yaptı. Belediye Başkanı Halil Posbıyık’ın şehir dışı programı nedeniyle belediye başkanı yardımcısı Tayyar Mendeş’in başkanlığında AKM Nikah Salonu’nda Meclis üyeleri toplandı.
    Ereğli’de 19 Kasım’da yaşanan fırtına nedeniyle yaraların sarılması ve ilde yaşanan sorunların çözülmesi için İller Bankası’ndan kredi kullanılma talebi AKP ve CHP grubunun oy birliğiyle kabul edildi.

    Meclis toplantısının ikinci oturumu Perşembe günü aynı yer ve saatte yapılacak.

  • BODRUM BELEDİYESİ, KAÇAK YAPILARA KARŞI ÖNLEM ALIYOR: 2019 YILINDAN BUGÜNE KADAR 980 KAÇAK YAPI YIKILDI

    BODRUM BELEDİYESİ, KAÇAK YAPILARA KARŞI ÖNLEM ALIYOR: 2019 YILINDAN BUGÜNE KADAR 980 KAÇAK YAPI YIKILDI

    Bodrum Belediyesi Yapı Kontrol Müdürlüğü’ne bağlı ekipler kaçak yapılaşmaya karşı önlem alıyor. Belediye ekipleri tarafından 2019 yılından bugüne kadar 980 kaçak yapı yıkıldı. Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, “Göreve geldiğimiz günden bu yana kentimizin geleceğini koruyabilmek adına kararlılıkla mücadele ettik, etmeye de devam ediyoruz. Ekiplerimiz tarafından alınan yıkım kararları, hukuki süreçlere uygun bir şekilde yerine getiriliyor” dedi.

    Bodrum Belediyesi ekipleri, ilçede bulunan kaçak yapılaşmaya karşı tespit, suç duyuruları, mühürleme işlemleri, para cezaları ve yıkım kararlarını uyguluyor. Bodrum Belediyesi Yapı Kontrol Müdürlüğü’ne bağlı ekipler tarafından, 2019 yılında başlatılan kaçak yapılaşma ile mücadele kapsamında bugüne kadar 980 kaçak yapı yıkıldı, 6 bin 890 yapıya mühürleme işlemi uygulandı ve 2 bin 772 dosya yıkım programına alındı. Bunun yanı sıra kasım ayı içinde ilgili yasal mevzuatlar gereği 18 milyon 545 bin 449 Lira para cezası kesildi.

    Devam eden çalışmalar kapsamında 2023 yılında bugüne kadar toplam 487 inşaat için yıkım kararı alındı, 131 binaya yıkım kararı uygulanırken 2 bin 350 inşaat durduruldu. Kasım ayında ise 4 inşaata yıkım kararı verildi, 18 binaya yıkım kararı uygulandı ve 125 devam eden inşaat durduruldu.

    Belediye Başkanı Ahmet Aras, kaçak yapılaşmayla mücadele ile ilgili şu açıklamayı yaptı:

    “Belediyemiz, kaçak yapılaşmayla mücadele çalışmalarını hassasiyetle sürdürüyor. Göreve geldiğimiz günden bu yana kentimizin geleceğini koruyabilmek adına kararlılıkla mücadele ettik, etmeye de devam ediyoruz. Ekiplerimiz tarafından alınan yıkım kararları, hukuki süreçlere uygun bir şekilde yerine getiriliyor. İlk günden itibaren bu mücadeleyi sürdüren tüm ekiplerimize teşekkür ediyorum. Belediye olarak yarınlarımız için mücadelemize devam edeceğiz.”

     

  • AHMET DAVUTOĞLU’DAN İSRAİL’E GİDEN GEMİLER İÇİN ÇAĞRI: GEREKİRSE BU LİMANLARA YÜRÜYÜP ORAYA GİDEN MALLARIN ÖNÜNDE ENGEL OLMAYA VAR MISINIZ?

    AHMET DAVUTOĞLU’DAN İSRAİL’E GİDEN GEMİLER İÇİN ÇAĞRI: GEREKİRSE BU LİMANLARA YÜRÜYÜP ORAYA GİDEN MALLARIN ÖNÜNDE ENGEL OLMAYA VAR MISINIZ?

    Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi-Gelecek Partisi TBMM ortak grup toplantısında; “Gazi Meclis’ten sesleniyorum; mazlumların karşısındaki zalimleri destekleyen o limanlardan zalimlere lojistik gönderen iktidara sesleniyorum. Biz bu limanları bu işgalden kurtaracağız. Gerekirse bu limanlara yürüyüp oraya giden malların önünde engel olmaya var mısınız? Bunlar sizi dinlemeyip bu desteği vermeye devam ederlerse Ankara’dan, Mersine; Ankara’dan İzmir’e, İstanbul’a kadar bütün limanlara yürümeye var mısınız? Gençlere, milletvekillerimize sesleniyorum, gidiniz hükümetin bu işlerle yetkili yerlere siyah çelenkler koyunuz. Sesinizi yükseltiniz” dedi.

    Gelecek Partisi Ahmet Davutoğlu, bugün Saadet Partisi-Gelecek Partisi TBMM ortak grup toplantısında konuştu. Davutoğlu, COP28 zirvesi sonrası çekilen aile fotoğrafında Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Hertzog ile aynı kadere olduğu fotoğrafa tepki göstererek, “Nesiller bu resme baktıkça bu resimdekileri kara bir tabloyu anacaklar. İktidar bugün bu resmi görmemek için göstermemek için çaba sarf etse de özellikle gençlere söylüyorum, bu resmi hiçbir zaman unutmayacak unutturmayacaksınız. Bu resimde Gazze’de öldürülen binlerce kardeşimizin kanını elinde tutan bir liderin yanında müslüman liderler duruyorsa ne diyebiliriz, ‘Allah sevdiklerinizle beraber haşretsin mi sizi’ diyelim. Toplantının yapıldığı yer Dubai. İstese ev sahibi çağırmaz. İstese Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan, ‘siz onları çağırırsanız ben gelmiyorum’ diyebilirdi. Evet, ‘iklim zirvesi önemli bir zirve ama insanın ‘olmadığı yerde çocukların katledildiği yerde iklim olmaz’ diyebilirdi Sayın Erdoğan. Demedi arkadaşlar, demedi” dedi.

    ŞU ANA KADAR İSRAİL’E GİDEN TÜRK GEMİ SAYISI 350’Yİ GEÇTİ”

    Türkiye’den İsrail’e gönderilen ürün ve mallarla ilgili videoları grup toplantısında izleten Davutoğlu, “Yüz kızartıcı bir video. Şu ana kadar İsrail’e giden Türk gemi sayısı 350’yi geçti. Bu gemilerin kimlikleri çıkartıldığında birçoğunun AK Partili, iktidarla doğrudan ilişkili iş adamları olduğu ortaya çıkıyor. ‘İsrail’e hiçbir gemi girmiyor’ diyemiyorlar. Bir kelime oyunu üzerinden savunmaya geçmeye çalışıyorlar. Ama bütün dünya ve İsrail televizyonları her gün İsrail’e giden bu ekipmanları, gıdayı, demir-çeliği gösteriyor. Şu anda İsrail’in demir-çelik ihtiyacının üçte biri Türkiye’den gidiyor. Jet yakıtları, gıda Türkiye’den gidiyor. Böylesi bir ikiyüzlü politika görülmedi… Burada dostların sessizliği de yok dostların ihaneti var” diye konuştu.

    “BİZE SELAM VERMEKTEN KORKAN DERFNEK VE VAKIFLAR…”

    Davutoğlu’nun şunları söyledi:

    “Nedir bizi susturan arkadaşlar. O vicdanları susmuş derneklere, vakıflara sesleniyorum. Bize selam vermekten korkan dernek ve vakıflara sesleniyorum. Siz niçin varsınız Allah aşkına? Seçimden seçime iktidara destek istemek için mi varsınız, sesinizi ne zaman yükselteceksiniz? Ne zaman çıkarlarınızla, ceplerinizle, binalarınızla değil de yüreklerinizle konuşacaksınız? Yüreğimiz yanıyor ve riyakar bir ses Batı’ya hesap mı soruyor. Sorun ama ilk önce siz hesap verin. Kendileri hiçbir eylemde bulunmadan, kendileri Filistinliler, Gazzeliler için tek bir müeyyide uygulamadan İsrail’e Batı’ya hesap sormanın anlamı ne? Burada ilk günden beri yalvarıyoruz. Hava sahasını kapatın İsrail’e diye kapattılar mı kapatmadılar. ‘Ticareti durdurun İsrail’e dedik’ durdurdular mı, durdurmadılar. ‘Yakıtı, demir çeliği göndermeyin’ dedik, daha nice tedbirler söyledik, yapmadılar. Çok net söylüyorum, tek bir müeyyide yoktur, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bugün İsrail’e uyguladığı. Varsa söylesinler.

    “İKTİDARIN ÇOCUKLARI BUNU YAPIYOR”

    Yalan söylüyorsak, çıkıp desinler ki ‘bunlar yalan gemiler gitmiyor’ ama dünya artık şeffaf, gemilerin rotaları belli, çıktıkları liman belli. İşin acısı şudur ki iktidarın çocukları bunu yapıyor.

    “TATLI SU SOLCULARI”

    İktidarın sivil toplum kuruluşları böyle de muhalefetinki farklı mı? Türkiye’de devrimci bütün sol mücadelelerin önderlerine bakın Filistin’de doğmuş büyümüş kalkmışlardır hepsi ama şimdi onlara da bakıyorsunuz tatlı su solcularına, muhalefetten gelen seslere de bakıyorsunuz Hamas’la, Filistinlilerle İsrail’e eşit tutan şeyler.

    “GEREKİRSE LİMANLARA GİDİP MALLARA ENGEL OLURUZ”

    Geçen gün bir aydın, mütercim Ayçin Kantoğlu “Gazze dışında her yer işgal altında’ demişti de büyük bir toplumsal dalga oluşmuştu. Doğru, Gazze dışında her yer işgal altında. Bizim limanlarımız da işgal altında. Gazi Meclis’ten sesleniyorum; mazlumların karşısındaki zalimleri destekleyen o limanlardan o zalimlere lojistik gönderen iktidara sesleniyorum. Biz bu limanları bu işgalden kurtaracağız. Gerekirse bu limanlara yürüyüp oraya giden malların önünde engel olmaya var mısınız? Bunlar sizi dinlemeyip bu desteği vermeye devam ederlerse Ankara’dan, Mersine; Ankara’dan İzmir’e, İstanbul’a kadar bütün limanlara yürümeye var mısınız? Meclis’ten duyulması gereken ses bu. Biz de varız. Gençlere, milletvekillerimize sesleniyorum, gidiniz hükümetin bu işlerle yetkili yerlere siyah çelenkler koyunuz. Sesinizi yükseltiniz. Sayılarımızın kaç olduğuna bakmayın.

    “DEPREMDE 800 BİN KARDEŞİMİZ AMPÜTE OLDU”

    Türkiye’de öyle bir nüfus var ki bir kesimden bahsedeceğim size. Yüzde 54’ü hiç okuma yazma bilmiyor. Yüzde 86’sı hiç istihdam edilmemiş, işsiz. Türkiye nüfusunun 8’de 1’i. Bir toplumun refah toplumu olduğunun göstergelerinden biri bu engel tanımayan vatandaşlarımıza ne sağladıklarıyla ilgilidir. Ağır engellilere verilen bakım ücreti 5 bin 98 TL sadece. Bu vatandaşlarımızın bütün haklarını takip etmeye kararlıyız. Bu sene engellilerimiz için çok zor bir sene. 6 Şubat depreminde 800 bin kardeşimiz ampüte oldu. Daha önce önce engelli değildi şimdi engel tanımayanlar arasına girdi. Bunların sostyla düzenslemeleiyle iklgli me yağıldı ne yağtı develt bunlarıfn bütütk bir kısmı çocuk ve genç.

    Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 89. yılı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk çok büyük öngörüyle Avrupa’da verilmeyen bir hakkı erken aşamada kadınlarımıza verdi. Kadınlarımıza şunu ifade etmek istiyorum, yerel seçimlerde inşallah çok düzeyde kadın vatandaşlarımızı belediye başkan adayları ve belediye meclis üyeleri olarak görmek istiyoruz.

    “ASGARİ ÜCRET EN AZ 17 BİN TL OLMALI”

    Bugün Torba Yasa geliyor. Bu torba yasaya zihniyet açısından bakacaksınız. Sadece maddelerden değil. Sayın Mehmet Şimşek demiş ki, ‘Bu torba yasa yapısal reform…’ Yapısal reform filan değil, olan şey çok açık. Maddelere tek tek bakın, hepsine sert muhalefet edersiniz. Yılda iki kez olan asgari ücret düzenlemesini yılda bire indirecekler açıkgözler. Bir yıl boyu enflasyon yüzde 50’lerde 60’larda seyredecek tekrar düzenleme yapmayacaklar. Ama kamu özel işletmelere, köylere özel şartlar getirecekler. Asgari ücret açlık sınırının altında asla olamaz en az 17 bin TL olması şarttır. Daha aşağısı milleti açlığa mahkum etmektir. Asgari ücretin yılda bir kere düzenlemesi zulümdür. 

    “BAZI KESİMLERE DEVLET KASASINDAN ÖZEL İKRAMİYE VERECEKLER”

    Ücretler söz konusu olduğunda her gün yeni yeni engeller çıkaracaklar. Bazı kesimlere de devlet kasasından özel ikramiye verecekler. 200 TL ile bir vatandaş 2009 yılında 500 ekmek alıyordu, bugün 20 ekmek alıyor. 2009 yılında 200 TL ile 92,5 litre mazot alınıyordu. Bugün alınan mazot 5,3 litre. Bu torba yasada Kamu Özel İşletme, köy müteahhitlerine, şu meşhur köprüleri havaalanlarını yapıp da Hazineden teminatları garantileri karşılananlara KDV istisnası 31 Aralık 2028’e kadar bir seçim dönemi için uzatılıyor. Dövizi yurt dışında tutanların yurt dışından hizmet ihraçlarıyla ilgili kazançlarda vergi istisnası yüzde 50’den yüzde 80’ne çıkarılıyor. 

    “İKTİDARIN YEDİ SÜLALESİ TİCARETE GİRMİŞ”

    Kur Korumalı Mevduat (KKM) şu meşhur soygun, büyük tefecilik. 700 milyara mal olan tefecilik, kurumlar arası istisnası 2023’te bitiyordu, şimdi 6 ay daha uzatılıyor ve Cumhurbaşkanına tekrar uzatma yetkisi veriliyor. Yani iş faizciyeyse, sahtekaraysa, iş üretim yapmadan para üzerinden para kazananlaraysa devletin eli cömert. Ona ‘yapısal reform’ diyor ama iş ücretliyeyse, iş emekliyse gençse, çiftçiyse devletin eli sıkı. Neden biliyor musunuz? Bunlar kendileri bu sistemi kurdular, bu fonları kuran bu sistemdir. Sadece futbolcuların fonları değil kurulan bireysel özel fonlar üzerinden nice servet transferleri yapıldı. İbn-i Haldun der ki ‘Sultan eğer ticaret yapmaya başlarsa o devlet yıkılır’ Türkiye’deki sultan hadi bir kişiyi demeyelim bir iktidarsa iktidarın çocukları yedi sülalesi ticaretin içine girmişse orada bereket kalmaz.”

     

  • GÖKAN ZEYBEK: “BUGÜN, SAAT 12.00 İTİBARIYLA GENEL MERKEZİMİZE İL VE İLÇELERİMİZDEN GELMİŞ OLAN TOPLAM BAŞVURU SAYISI 15 BİN 464”

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek, “2 bin 714 belediye başkan adaylığı müracaatımız var. 58 büyükşehir belediye başkan adayımız var. Bugün, saat 12.00 itibarıyla Genel Merkezimize il ve ilçelerimizden gelmiş olan toplam başvuru sayısı 15 bin 464. Ölçme açısından bir bilgi vereyim: 2019 yılında yapılmış olan toplam başvuru sayımız 9 bin 595’ti. Özellikle pazartesi ve salı günü, yaklaşık 6 binin üzerinde başvuru, Genel Merkezimize il ve ilçeler üzerinden iletilmiştir. Hâlâ il ve ilçelerimizden başvurular, Genel Merkezimize düzenli olarak gönderilmeye devam ediyor” dedi.

    CHP Yerel Yönetimler ve Dirençli Kentlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek, bugün parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında belediye başkan adaylarının belirlenmesine yönelik çalışmalarla ilgili verdi. Zeybek, şunları söyledi:

    “MİLLETVEKİLLERİ VE PM ÜYELERİNDEN OLUŞAN HEYETLERİMİZ 70 İLİMİZİ ZİYARET EDECEKLERDİR”

    “CHP Milletvekilleri ve PM Üyelerinden oluşan heyetlerimiz, yaklaşık 70 ilimize ve birden fazla seçim çevresi bulunan illerimizi de ziyaret edeceklerdir. Yarın başlayacak olan ve pazar gününe kadar tamamlanacak olan ziyaretlerle hem o bölgeye ilişkin kimi gözlemlerini raporlaştırdıkları gibi, aynı zamanda adaylık müracaatı yapmış olan belediye başkan aday adaylarımızla da görüşme gerçekleştirip sonra da bunları bir değerlendirme raporuyla birlikte MYK’mıza ileteceklerdir. O nedenle önümüzdeki hafta başlayacak olan bütçe görüşmeleri öncesinde, sahayı bütün milletvekili ve PM üyelerimizle de taramak istiyoruz. Burada milletvekillerimize bir yönergeyle sahadaki çalışmalar da kendilerinden istendi. Her birisiyle ilgili ayrıntılı bir rapor da düzenlenip tarafımıza iletilecektir.

    “BUGÜN, SAAT 12.00 İTİBARIYLA GENEL MERKEZİMİZE İL VE İLÇELERİMİZDEN GELMİŞ OLAN TOPLAM BAŞVURU SAYISI 15 BİN 464”

    CHP’de, aday başvurularının önce 28 Kasım tarihinde tamamlanacağı açıklanmıştı. Biz bunu 5 Aralık tarihine uzattık. Dün bazı basın yayın organlarında CHP’nin başvurularıyla ilgili bazı bilgilerin gerçeği yansıtmadığını tespit ettik. O nedenle ben size saat 12.00 itibarıyla il ve ilçelerden Genel Merkezimize iletilmiş olan toplam başvuru sayılarını belirtmek istiyorum. Gerçek olmayan bilgilerle de kamuoyunun yanıltılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. 2 bin 714 belediye başkan adaylığı müracaatımız var. 58 büyükşehir belediye başkan adayımız var. Toplam başvuru sayımız 15 bin 464. Bugün, saat 12.00 itibarıyla Genel Merkez’imize il ve ilçelerimizden gelmiş olan toplam başvuru sayısı 15 bin 464. Ölçme açısından bir bilgi vereyim: 2019 yılında yapılmış olan toplam başvuru sayımız 9 bin 595’ti. Özellikle pazartesi ve salı günü, yaklaşık 6 binin üzerinde başvuru, Genel Merkezimize il ve ilçeler üzerinden iletilmiştir. Hâlâ il ve ilçelerimizden başvurular, Genel Merkezimize düzenli olarak gönderilmeye devam ediyor. Birkaç gün sonra, toplam başvuru sayısını da iletmiş olacağım.”

    “İYİ PARTİ’NİN İŞ BİRLİĞİ KONUSUNDAKİ AÇIKLAMASININ ARDINDAN CHP KAYIT SİSTEMİNE 6 BİNİN ÜZERİNDE BAŞVURU YAPILDI”

    Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Zeybek, “İYİ Parti’den CHP ile iş birliğine ‘hayır’ kararı çıktı ki bunun akabinde dün Özgür Özel, mesajlar verdi. Şu ifadeleri kullandı: ‘Bundan sonra ittifak arayışımızı toplumsal tabana yayacağız.’ Bu iş birliği toplumsal tabana nasıl yayılacak, bu söylemin yol haritası nasıl olacak” sorusuna şu yanıtı verdi:

    “Yerel seçim, ağırlıklı olarak adayların yarıştığı ve adayların kendi projeleriyle ön plana çıktığı bir seçim. Son 2009, 2014 ve 2019 seçimlerinde de görüldüğü üzere özellikle seçimin en heyecanlı geçtiği büyükşehirlerde yarış, iki aday arasında gerçekleşiyor ve bu iki adayın birbiriyle olan rekabetinde neredeyse oy oranları yüzde 48’lerin üzerine çıkıyor. Yani kazanan aday yüzde 50’ler, kaybeden adayın da yüzde 48’ler seviyesinde oy aldığını görüyoruz. Başta İstanbul, Ankara buna örnek. 2019 seçimlerinde ittifaklarla seçime girmiş olmasına rağmen ittifaksız girilen seçim yerlerinde de benzer bir durumu görüyoruz. İYİ Parti’nin almış olduğu kararı saygıyla karşılıyoruz. Ancak İYİ Parti’nin CHP’nin iş birliği yapma önerisi konusundaki açıklamasının yapıldığı pazartesi gününden sonra -pazartesi akşamı ve salı gününü esas alırsak- CHP’nin kayıt sistemine yapılan başvuru sayısı 6 binin üzerinde. Yani belli ki tabandaki birlikteliğin sağlanması konusunda çok önemli adımlar atıldığını görüyoruz. Ve taban bu birleşmeyi sağlayacak gibi duruyor. Bu başvuruyu yapanlar içinde CHP üyesi olmayıp kayıt yapılırken partiye üye olup aynı zamanda da adaylık müracaatı yapan çok sayıda kadın, genç adayımızın olduğunu da belirtmek istiyorum.”

     

  • GAMZE TAŞCIER: “YAPILMASI GEREKEN TÜRKİYE’DE SÜREGİDEN SİSTEMATİK YOKSULLAŞTIRMA REJİMİNİ DEĞİŞTİRMEKTİR. ASGARİ ÜCRETLİ SAYISINI NASIL AZALTABİLİRİZ BUNLAR KONUŞULMALI”

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, “Yıllardır, asgari ücretin sürekli açlık sınırı altına düşüp yeniden açlık sınırına çekildiği bir kısır döngüyle karşı karşıyayız. AKP iktidarı, asgari ücreti, açlık sınırına adeta kedi fare oyunu oynatıyor. Çalışanlar, bu ülkenin zenginliğinden bir pay alamadığı gibi, modern köleler olarak hayatta kalabilmesi için o seviyenin üzerine hiç çıkarılmıyor. Bu, çok açık bir şekilde yoksullukta ve açlıkta hapsetme rejimidir…Yapılması gereken, Türkiye’de süregiden bu sistematik yoksullaştırma rejimini değiştirmektir. Asgari ücretin kaç lira olup olmayacağı, acaba bir ayda mı yoksa üç ayda mı açlık seviyesinin altına düşeceğini tahmin etmeye çalışmaktansa Türkiye’de asgari ücretli sayısını nasıl azaltırız, bunların konuşulması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

    Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yeni yılda geçerli olacak asgari ücret için ilk toplantısını 11 Aralık Pazartesi günü yapacak. CHP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, bugün parti genel merkezinde konuya ilişkin basın toplantısı düzenledi. Taşcıer, şunları söyledi:

    “TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRET, ADETA BİR NORM ÜCRET HALİNE GELMİŞ DURUMDA”

    “Milyonların dört gözle beklediği asgari ücret tespiti için ilk toplantı, pazartesi günü gerçekleşecek. Aslında öncelikle konuşulması gereken neden tüm Türkiye’nin gözünün bu süreçte olduğudur. Keza asgari ücretin belirlenmesi sadece bu alanların değil, tüm ücretleri de etkilediği için herkesin kaderini belirler nitelikte. Nedeni şu: Türkiye’de asgari ücret ve asgari ücrete çok yakın ücret alanların oranı, 2022’de en az yüzde 40’tı. Avrupa’da bu oran, bize göre kat be kat az olduğu için üzerine çok konuşmaya değer bulmuyorlar. Ama Türkiye’de asgari ücret, adeta bir norm ücret haline gelmiş durumda. Özellikle de gençler arasında, ne mezunu olursa olsun ister kasiyer, ister mühendis, ister öğretmen hemen hemen her biri asgari ücret alıyor.

    “EN ALT ÜCRET ÇİZGİSİNDE BİR KALICILAŞMA SÖZ KONUSU. BUNUN ADI, NESİLDEN NESLE AKTARILAN YOKSULLUKTUR VE TÜRKİYE BU BATAĞA AKP NEDENİYLE SAPLANMIŞTIR”

    Gençler neden geleceğe ümitle bakamıyor, nedeni belli. Son 8 yılda gerçekleşen 20-24 yaş arası istihdam artışında, yüzde 86’sı asgari ücret veya asgari ücrete çok yakın ücret alıyor. Keza 25-39 yaş arasında asgari ücret ödenenlerin sayısı da hızla artıyor. Bir diğer sorun da asgari ücretteki kalıcılık. Bilimsel çalışmalar bize şunu gösteriyor: Asgari ücretle çalışan bir vatandaşın asgari ücretten daha fazla bir ücrete geçme ihtimali çok ama çok düşük. Yani en alt ücret çizgisinden bir üste geçebilme durum çok zor. Dolayısıyla en alt ücret çizgisinde bir kalıcılaşma söz konusu. Bunun adı, nesilden nesle aktarılan yoksulluktur. Ve Türkiye bu batağa AKP nedeniyle saplanmıştır. İşte bu nedenle, Türkiye’nin gözü kulağı asgari ücretin belirlenmesinde. Ama milletimizin görmesini istediğimiz daha büyük bir gerçek var. 2003 yılında, 10,7 milyon çalışan, Gayrisafi Yurt İçi Hasılanın (GSYH) yüzde 25,24’ünü ücret ödemesi olarak alıyordu. Bu oran, bugün, 2022 verileriyle çalışan sayısı 14,4 milyon yani 3,7 milyon artmasına rağmen GSYH’nin sadece yüzde 23,96’sını ücret ödemesi olarak alıyor. Bu, şu demek: Çalışan sayısı artmasına rağmen, GSYH içerisinde emekçinin ücreti olan pay, daralmış durumda. Daha da özetle, emeğini verip karşılığında ücret alan vatandaşlarımız, bu ülkenin gelirinden daha az pay alıyor, yani yoksullaşıyor.

    “BU, YOKSULLUKTA VE AÇLIKTA HAPSETME REJİMİDİR”

    Yıllardır, asgari ücretin sürekli açlık sınırı altına düşüp yeniden açlık sınırına çekildiği bir kısır döngüyle karşı karşıyayız. AKP iktidarı, asgari ücreti, açlık sınırına adeta kedi fare oyunu oynatıyor. Çalışanlar, bu ülkenin zenginliğinden bir pay alamadığı gibi, modern köleler olarak hayatta kalabilmesi için o seviyenin üzerine hiç çıkarılmıyor. Bu, çok açık bir şekilde yoksullukta ve açlıkta hapsetme rejimidir. Biz CHP olarak asgari ücret tespit dönemine girilirken meseleye, daha geniş perspektiften bakılması gerektiğini düşünüyoruz. Biz bu dönem, Türkiye’nin emekçilerine bir gerçeği göstermek, daha doğrusu kendi yaşadıklarını fark ettirmek istiyoruz. Çünkü bu iktidar altında asgari ücret tespiti, on milyonlarca insanın bir açlık seviyesinden bir başka açlık seviyesine geçtiği, yani bordroda yazan sayıların arttığı ama emekçilerin açlık ve yoksulluğunun aynen devam ettiği bir göz boyamadan ibaret olduğunu düşünüyoruz.

    “BİR RAKAM SÖYLEMEMİZİN, BU İKTİDAR DEVAM ETTİĞİ SÜRECE, RECEP TAYYİP ERDOĞAN KAYNAKLI ENFLASYON DÜZENİNDE HİÇBİR ANLAMI KALMIYOR”

    Bugün, asgari ücretin en fazla 17 bin 500 lira olacağı konuşuluyor. Değil 17 bin 500 lira, 21 bin 500 olsa dahi temmuz ayında ek bir artış sağlamadığınız sürece, TÜİK’in en pembe tablolarına, en Polyannacı bakışına rağmen yaptığı öngörülerle bile hesapladığınızda, yılın sonunda yine açlık sınırı altında kalacak bir ücret olacak. Dolayısıyla bizim bir rakam söylememizin, bu iktidar devam ettiği sürece, Recep Tayyip Erdoğan kaynaklı enflasyon düzeninde hiçbir anlamı kalmıyor. Çünkü önemli olan ücretin kaç lira olduğundan ziyade, o ücretin alım gücünün ne olduğudur. Sokakta, vatandaşlara mikrofon uzatıldığında her birimizin duyduğu bir cümle var: ‘Maaşım artmasın ama markette de fiyatlar artmasın.’ İşte anlatmak istediğimizin vatandaşçası tam da bu. 2021 yılının ocak ayında, asgari ücret 2 bin 825 liraydı. O gün, markette süt 6 liraydı. Asgari ücretli o sütten 470 litre alabiliyordu. Ama bugün, aynı markette, aynı ürün 36 lira. Asgari ücretli o sütten sadece 316 tane alabiliyor. Aradaki 154 litre sütü, asgari ücretlinin kursağından çaldılar. Yine 2021 yılında, kıymanın kilosu 40 liraydı. O gün de çok azdı ama asgari ücretli 70 kilo kıyma alabiliyordu. Bugün, asgari ücretli o kıymadan sadece 33 kilo alabiliyor. Bunlar sadece 2 yılda geldiğimiz nokta. Yani sadece asgari ücretin tek başına rakamsal olarak artışını konuşmak çalışanlara hiçbir şey kazandırmıyor. Keza, sadece doğal gazın ağırlığı üzerinden bile kalem oyunlarıyla enflasyonu düşük gösteren bir TÜİK var. On milyonlarca insanın geleceğiyle umarsızca oynayan, ücret artışlarını baskılamak için suç işleyen TÜİK’in enflasyon hesabıyla bile, temmuzda 11 bin 402 lira olan asgari ücretin alım gücü, bugün yani sadece 5 ayda, 3 bin 837 lira eriyerek 7 bin 565 liraya düştü.

    “BİZİM, EMEĞİ SÖMÜREN BU NEOLİBERAL ZİHNİYETİ DEĞİŞTİRMEYE İHTİYACIMIZ VAR. BİZİM, BU İKTİDARI DEĞİŞTİRMEYE İHTİYACIMIZ VAR”

    Bizim, emekçiyi açlığa mahkum eden bu düzeni değiştirmeye ihtiyacımız var. Bizim, emeği sömüren bu neoliberal zihniyeti değiştirmeye ihtiyacımız var. Bizim, bu iktidarı değiştirmeye ihtiyacımız var. Yapılması gereken, Türkiye’de süregiden bu sistematik yoksullaştırma rejimini değiştirmektir. Asgari ücretin kaç lira olup olmayacağı, acaba bir ayda mı yoksa üç ayda mı açlık seviyesinin altına düşeceğini tahmin etmeye çalışmaktansa Türkiye’de asgari ücretli sayısını nasıl azaltırız, bunların konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. Asgari ücret ve iki kat arasında sıkışan ücretlileri, bu cendereden nasıl çıkarırız diye yollar aramak gerektiğini düşünüyoruz. Asgari ücreti sürekli olarak açlık sınırının altına sürükleyen bu enflasyon belasından nasıl kurtulacağız, asıl bizim bunları konuşmamız gerekiyor. Taban ücretindeki kalıcılaşmayı ve nesilden nesle aktarılan yoksulluğu nasıl kırarız, Türkiye bunu konuşmalı. Türkiye’de işçilerin neden sadece yüzde 14,76’sı sendikalı, neden toplu iş sözleşmesinden faydalanabilenlerin oranı bundan kat be kat daha az, bunu tartışmalıyız. Biz, bu ay bunları konuşacağız. Çözüm yollarımızı anlatacağız.

    “CUMHURBAŞKANINA GREV VE LOKAVT ERTELEME HAKKI VEREN MADDE NEDENİYLE, 21 YILDA 20 AYRI GREV ENGELLENDİ. EN TEMEL İŞÇİ HAKKI ÖNÜNDEKİ BU YASAKÇI MADDEYİ, TARİHİN ÇÖP SEPETİNE ATIN”

    İktidardan derhal Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 131 sayılı sözleşmesini imzalamasını isteyeceğiz. Bu sözleşme asgari ücret tespitinde bir kişinin değil, bir ailenin geçim şartlarının göz önüne alınması gerektiğini söylüyor. AKP, bu sözleşmeyi görmezden geliyor. Biz, ‘imzalayın’ diyeceğiz. Avrupa Birliği’nde (AB) ortalama toplu pazarlık kapsama içerisindeki oranı yüzde 60’lardayken Türkiye’de yüzde 5’ler seviyesinde. Asgari ücretleşmeyi beraberinde getiren budur. İşte bu yüzden biz, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 63’üncü maddesinin yürürlükten kaldırılmasını isteyeceğiz. Cumhurbaşkanına keyfi olarak grev ve lokavt erteleme hakkı veren bu madde nedeniyle, 21 yılda 20 ayrı grev engellendi. 200 bine yakın işçinin en temel hakkı olan grev hakkı gasp edildi. En temel işçi hakkı önündeki bu yasakçı maddeyi, ‘Tarihin çöp sepetine atın’ diyeceğiz. DİSK’in ‘vergide adalet’ diyerek açıkladığı talepleri biz de sahipleniyoruz, bunları Meclis’e teklif olarak sunduk, dile getirmeye de devam edeceğiz.

    “CHP OLARAK, EMEKÇİLERİN BU MAKUS TALİHİNİ DEĞİŞTİRMEYE KARARLIYIZ. GÜNÜBİRLİK RAKAMLARLA DEĞİL, TOPYEKÛN BİR KURTULUŞA İHTİYACIMIZ VAR”

    Gelir vergisi ilk dilim oranı ücretlilerde yüzde 10’a düşürülsün diyeceğiz. Vergi tarife dilimleri, en az yeniden değerleme oranı veya asgari ücret artış oranı kadar artsın diyeceğiz. Asgari ücret vergi istisnası, vergiden indirim yoluyla değil, matrahtan indirim yöntemiyle uygulansın diyeceğiz. İşverene sağlanan 5 puan SGK prim desteği, işçilere de sağlansın diyeceğiz. Çağ dışı damga vergisini tümüyle kaldırın diyeceğiz. Çünkü biz CHP olarak, emekçilerin bu makus talihini değiştirmeye kararlıyız. Günübirlik rakamlarla değil, topyekûn bir kurtuluşa ihtiyacımız var. Biz, ‘Yaşamaya evet, hayatta kalmaya hayır’ diyoruz. Vatandaşlarımızın hayatta kalma mücadelesi vermesini değil, insan onuruna yaraşır ücretlerle yaşamasını, yaşamdan zevk alır hale gelmesini istiyoruz. Bu memlekette emeğiyle, alın teriyle geçinen insanların bu ülkenin zenginliğinden hak ettiği payı alsın istiyoruz. Sadece yüzde 1’in kazandığı, yüzde 99’un o yüzde 1’e çalıştığı bir sistemi değiştirmek istiyoruz. CHP, ‘Ne ezen, ne ezilen, insanca, hakça bir düzen’ demişti, bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Birlikte üretiyoruz, birlikte kazanacağız. Hak yemeden, adil bölüşeceğiz.”

    “TEK BAŞINA RAKAM ÜZERİNDEN ASGARİ ÜCRET TARTIŞMANIN SADECE BİR SAYIDAN İBARET OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ”

    Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Taşcıer, “CHP’nin asgari ücret beklentisi nedir” sorusuna şu yanıtı verdi:

    “Konuşmamda da ifade ettim. Bugün gerçekçi rakamların yansıtılmadığı, Merkez Bankası’nın bağımsız olmadığı, TÜİK’in bağımsız olmadığı bir ortamda asgari ücreti açıklamak, bir rakam vermek sadece sayılardan ibaret olacak. Dolayısıyla biz CHP olarak insan onuruna yaraşır bir ücret olması noktasında tüm engellerin kaldırılması, asgari ücretli sayısını nasıl azaltırız, grev hakkının önünü nasıl açabiliriz, sendikalılaşmayı nasıl artırırız bunların her birini bu dönem tartışacağız. Tek başına rakam üzerinden asgari ücret tartışmanın sadece bir sayıdan ibaret olduğunu düşünüyoruz.”

     

     

  • ERDOĞAN’IN ATİNA ZİYARETİ YUNAN BASININDA… PROTO THEMA: “TÜRKİYE’NİN EKONOMİK SORUNLARI, ERDOĞAN’IN ABD VE AVRUPA İLE İLİŞKİLERİNİN BOZULMASI GİBİ BİR DİZİ OLAY, ‘DİYALOĞA’ BİRAZ DAHA ERKEN VARMAMIZ İÇİN KATALİZÖR GÖREVİ G

    ERDOĞAN’IN ATİNA ZİYARETİ YUNAN BASININDA… PROTO THEMA: “TÜRKİYE’NİN EKONOMİK SORUNLARI, ERDOĞAN’IN ABD VE AVRUPA İLE İLİŞKİLERİNİN BOZULMASI GİBİ BİR DİZİ OLAY, ‘DİYALOĞA’ BİRAZ DAHA ERKEN VARMAMIZ İÇİN KATALİZÖR GÖREVİ G

    MELİS YILDIRIM

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Atina ziyareti Yunan basında yer aldı. Proto Thema’da yayınlanan “Erdoğan ile diyalog taviz anlamına gelmiyor” başlıklı köşe yazısında, “Türk-Yunan ilişkilerindeki üç yıllık kötüleşmenin hemen ardından durgunluk dönemine girdik. Depremler, Türkiye’nin ekonomik sorunları, Erdoğan’ın ABD ve Avrupa ile ilişkilerinin dramatik bir şekilde bozulması gibi bir dizi olay, ‘diyaloğa’ biraz daha erken varmamız için katalizör görevi gördü” denildi. Kathimerini gazetesinin İngilizce versiyonu eKathimerini’de yayınlanan haberde ise, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Perşembe günü Atina’ya yapacağı ziyaret için yaklaşık 3500 polisin yaya olarak görev yapması bekleniyor. Trafik düzenlemeleri sabah erken saatlerden itibaren yürürlükte olacak” ifadelerine yer verildi.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, resmi temaslarda bulunmak üzere yarın Yunanistan’ın başkenti Atina’ya gidecek. Erdoğan’ın Atina ziyareti Yunan basında yer aldı. Kathimerini’ye göre iki lider ortak toplantıda basın mensuplarından soru kabul etmeyecekler.

    Öne çıkan haberler şöyle:

    KATHIMERINI: Erdoğan Kathimerini’ye konuştu: Kiryakos, dostum, siz bizi tehdit etmezseniz biz de sizi tehdit etmeyiz

    Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atina’ya varışından 24 saat önce “K” gazetesine verdiği özel röportajda Türk-Yunan ilişkilerini ilgilendiren tüm konulara değinerek “kazan-kazan” ilkesine dayalı “yeni bir sayfa” açılmasını dört gözle beklediğini vurguladı. Yunan Başbakanı’na “Kiryakos, dostum, siz bizi tehdit etmezseniz biz de sizi tehdit etmeyiz” diyeceğini söyleyen Erdoğan, “Karşılıklı iyi niyet temelinde diyalog yoluyla çözemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur” diye ekledi.

    PROTO THEMA: Erdoğan ile diyalog taviz anlamına gelmiyor

    Endişelenmek için bir neden yok, ancak Erdoğan’ın 10 Bakan ile Atina’ya yapacağı ziyaret konusunda da herhangi bir yanılsamaya kapılmamalıyız.

    Ne Türkiye ile sorunlar çözülecek ne de Ege’yi böleceğiz. Ne risk almaya izin var ne de rehavete kapılmaya. Türk-Yunan ilişkilerindeki üç yıllık kötüleşmenin hemen ardından durgunluk dönemine girdik. Depremler, Türkiye’nin ekonomik sorunları, Erdoğan’ın ABD ve Avrupa ile ilişkilerinin dramatik bir şekilde bozulması gibi bir dizi olay, “diyaloğa” biraz daha erken varmamız için katalizör görevi gördü.

    KATHIMERINI: Soru sormak yok

    Perşembe günü Miçotakis ve Erdoğan’ın basın toplantısında gazetecilerden soru almayacakları öğrenildi. Bu karar, Türk liderin Atina’ya yapacağı 5 saatlik ziyaretin tüm programında olduğu gibi, iki taraf arasında istişare edilerek alındı. Resmi olarak soru sorulmayacak olmasının nedeni, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Atina’da birkaç saat kalacak olması. Gayrı resmi nedenlerin de diplomatik olduğu anlaşılıyor.

    TO VİMA: Dilemma ve ulusal çıkar

    Ortada büyük bir diyalog yok ama kırılgan bir köprüyü koruma çabası var.

    Yunanistan Başbakanı ve Türkiye Cumhurbaşkanı birkaç ay içinde üçüncü kez bir araya geliyor. 7 Aralık, Atina ve Ankara arasındaki yakınlaşma sürecinin ilk aşamasının sonuna işaret ediyor ve geçtiğimiz Şubat ayında meydana gelen yıkıcı depremlerin ardından gerilimin düşmesiyle birlikte tasarlanan yol haritasının bir sonraki aşamasının da aynı şekilde sorunsuz geçmesi umut ediliyor. Bu, başlangıçta küçük de olsa sükûnet biriktirmeyi amaçlayan bir süreçtir.

    EKATHIMERINI: Erdoğan ziyaretine pozitif gündem damgasını vuracak

    Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Perşembe günü bazı Türk bakanlarla Atina’ya yapacağı ziyarette “düşük diplomasi” olarak adlandırılan geniş bir yelpazedeki konular gözden geçirilecek. Atina, Başbakan Kiryakos Miçotakis’in geçtiğimiz Temmuz ayında Vilnius’ta Erdoğan ile görüşmesinde kararlaştırılan Yüksek Konsey Toplantısı’nın sadece siyasi tartışma ve güven arttırıcı önlemleri değil, aynı zamanda bir dizi konuda olumlu bir gündemi de teşvik edebileceğine inanıyor.

    EKATHIMERINI: Dronlar, keskin nişancılar ve 3500 polis Erdoğan’ın Yunanistan ziyareti için hazırlık yapıyor

    Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Perşembe günü Atina’ya yapacağı ziyaret için yaklaşık 3500 polisin yaya olarak görev yapması bekleniyor. Trafik düzenlemeleri sabah erken saatlerden itibaren yürürlükte olacak.

  • İBB’NİN AÇTIĞI YAŞAR KEMAL KÜTÜPHANESİ’NDE LGS’YE HAZIRLANARAK BİRİNCİ OLAN MAHİR ALİ TAŞ: “EN BÜYÜK HAYALİM CERN’E GİTMEK”

    İBB’NİN AÇTIĞI YAŞAR KEMAL KÜTÜPHANESİ’NDE LGS’YE HAZIRLANARAK BİRİNCİ OLAN MAHİR ALİ TAŞ: “EN BÜYÜK HAYALİM CERN’E GİTMEK”

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Sancaktepe Sarıgazi’de açtığı Yaşar Kemal Kütüphanesi’nde sınava hazırlanan Mahir Ali Taş, 2023 LGS’de 500 tam puan alıp, Kabataş Erkek Lisesi’ne yerleşti. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, geleceğe dair pek çok planı olduğunu ancak en cok CERN’ev gitmek istediğini söyleyen Mahir Ali’nin başarısı için, “Bir Belediye, kamu yöneticisi için bundan daha büyük gurur duyulacak bir şey yok, göğsüm kabardı” dedi. 

    Mahir Ali Taş, 2009 Sancaktepe doğumlu. İlk ve ortaokulu Sancaktepe’de okudu. Annesi sınıf öğretmeni, babası ise emekli mimar olan Mahir Ali, aslen Malatyalı bir ailenin ikinci çocuğu. Abisi de müzik öğretmenliği son sınıf öğrencisi. Mahir Ali Taş, İBB’nin Sancaktepe ilçesine bağlı Sarıgazi Mahallesi’nde 30 Temmuz 2022 tarihinde hizmete sunduğu Yaşar Kemal Kütüphanesi’nde sınava hazırlanarak, 2023 LGS’de 500 tam puan alıp Kabataş Erkek Lisesi’ne girdi.

    İMAMOĞLU: BENİM İÇİN BÜYÜK GURUR

    İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Mahir Ali’nin başarısı için “çok özel bir hikaye” derken, şunları ifade etti:

    “Göreve geldiğimizden bu yana İstanbul’da 40 yeni kütüphaneyi hizmete açtık. Kütüphanelerin içini kitaplarla doldurduk; gençlerimizi insanlığın bilgi birikimiyle buluşturduk. Kütüphaneleri açtığımızda, aslında her zaman söylediğim bir şey vardı. ‘Bazen bir kişinin hayatını değiştirirsiniz, o bir kişi, bütün dünyanın yaşamını bambaşka bir yere taşıyabilir.’ Çok özel bir hikâye; geçenlerde tesadüfen bir arkadaşımdan dinledim. Sancaktepe Sarıgazi’de açtığımız Yaşar Kemal Kütüphanesi’nde her gününü geçiren Mahir (Mahir Ali Taş) isimli çocuğumuz, 2023 LGS’de 500 tam puan alarak, Kabataş Erkek Lisesi’ne girdi. Dolayısıyla bir belediye yöneticisi için, bir kamu yöneticisi için bundan daha büyük gurur duyulacak başka bir şey yok. O bakımdan çocuklarımızın hayatını değiştirmek, gençlerimiz veya insanlarımızın bu kaynaklardan yararlanmalarını sağlayarak, onları geleceğe hazırlamak; herhalde en büyük hedefimiz olsa gerek. Biz bu projelerimizle sadece kamu hizmetlerine erişimde adaleti ve fırsat eşitliğini sağlamıyoruz, şehrimizin ve ülkemizin geleceğini şekillendirecek yeteneklerin de önünü açıyoruz.” 

    Mahir Ali Taş da sınava hazırlanış sürecinde yaşadıklarını ve hedeflerini şöyle anlattı:

    “KÜTÜPHANEDE ÇALIŞMAK BENİ MOTİVE ETTİ: LGS sınavına hazırlık için 8. sınıfta kursa gitmeye başladım. Sadece kurstaki derslerin sınava hazırlanmamda yeterli olmadığını gördüm. O sıralarda Sancaktepe’de İBB’nin bir kütüphane açtığını duymuştum. Bir gün okul çıkışı ders çalışmak için arkadaşımla beraber Yaşar Kemal Kütüphanesi’ne gittik. O günden sonra dershanenin olmadığı günler devamlı Yaşar Kemal’deydim. Kütüphanede sizin gibi konsantre bir şekilde ders çalışan insanları görünce, ne kadar doğru bir yerde olduğumu anladım. Burası sizi çalışmaya motive ediyordu. 

    DİKKAT DAĞITICI ÖĞELERDEN UZAKTA, RAHAT ÇALIŞTIM: Ayrıca kütüphanede olmak, evde etrafınızda bulunan dikkat dağıtıcı öğelerden uzakta tutuyordu sizi. Örneğin bilgisayar veya cep telefonu. Cep telefonum yoktu ve bunun sınavdan tam puan almamda oldukça etkili olduğunu ifade etmek istiyorum. Çünkü biliyorsunuz günümüzde cep telefonları dikkat dağınıklığı ve zaman kaybına sebep oluyor.

    ÜCRETSİZ VERİLEN TEST KİTAPLARI DA ÇOK FAYDALI OLDU: Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim; Yaşar Kemal Kütüphanesi’nde bize ücretsiz dağıtılan LGS test kitaplarını da ek kaynak olarak kullandım. O da benim için çok yararlı oldu.

    CERN’E GİTMEYİ ÇOK İSTİYORUM: Birinci olduğumu evde ailemle birlikte öğrendim. Aslına bakarsanız sınavdan çıktıktan sonra böyle bir sonucu bekliyordum. Sınav öncesinde girdiğim deneme sınavı sonuçlarım da iyi geliyordu. Her gün düzenli şekilde soru çözmek, mutlaka okumak (kitap, dergi, gazete vb. artık neye ilginiz varsa) ve en önemlisi LGS’yi bir stres kaynağına dönüştürmemek, süreci iyi değerlendirmek… Siz, yeterince ve düzenli şekilde çalıştığınızda sonuç kendiliğinden güzel geliyor. Bunun dışında geleceğe dair ise pek çok planım var. Fakat en çok CERN’e gitmek istiyorum.”

     

  • AKŞENER: “ADINA İTTİFAK DEDİKLERİ MANDA VE HİMAYE TUZAĞINA GEÇİT VERMEYECEĞİZ”

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM grup toplantısında; “İYİ Parti olarak kurulduğumuz günden beri millet iradesine saygı duymayanların nobranlığına, millete parmak sallayanların cüretkarlığına, ‘Devlet benim’ diyenlerle, ‘Ben ne dersem o olur’ diyenlerin, şımarıklığına hiçbir zaman prim vermedik bundan sonra da vermeyeceğiz. Adına ittifak dedikleri manda ve himaye tuzağına geçit vermeyeceğiz. Türk milletine ölümü gösterip sıtmaya razı eden bu maskeli baloya boyun eğmeyeceğiz” dedi. İYİ Parti’nin asgari ücret beklentisini de açıklayan Akşener, “Asgari ücret talebimiz 2024 yılı ocak ayı için 17 bin lira, temmuz ayı için ise 20 bin 500 liradır” diye konuştu.

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Akşener, şunları söyledi:

    “CUMHURİYETİMİZİN YENİ YÜZYILININ TÜRK KADINLARININ OMUZLARINDA YÜKSELMESİNE ENGEL OLAMAYACAKLAR”

    “Dün, Dünya Kadın Hakları Günü’ydü. Yani ülkemizde kadınlar olarak seçme ve seçilme hakkına kavuşmamızın 89’uncu yıl dönümüydü. Türk kadının gücünü gören, değerini anlayan ve hakkını teslim eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüze teşekkürü bir borç biliyorum. Allah, ondan razı olsun. Ruhu şad, mekânı cennet olsun. 1934 yılında batılı ülkelerden bile önce kadınlara seçme ve seçilme hakkını verilmiştir. Hatta aslında pek konuşulmaz Türk kadınına bu hak, ilk kez 1930’da, belediye seçimleri için zaten verilmiş, 1934 yılına giden süreçteyse diğer yasal ve anayasal düzenlemeler tamamlanarak tam kapsamlı halini almıştır. İşte o gün böylesine bir Cumhuriyet vizyonumuz varken; bugün 2023 yılında kadın haklarında Türkiye’yi dünyanın gerisinde bırakan bir büyük vizyonsuzlukla mücadele ediyoruz. Elbette bu duruma razı gelmeyeceğiz. Elbette mücadeleden vazgeçmeyeceğiz çünkü 89 yıl sonra bugün Cumhuriyet kadınları olarak, bizim görevimiz Atatürk’ün açtığı yolda bayrağı daha da ileri taşımak ve Türk kadınının hayatın her alanındaki haklarına kavuşmasını sağlamaktır.

    Kadınların güçlenmesini istemeyenler rahatsız olmaya devam edecek. Kadınların başarılarını çekemeyenler rahatsız olmaya devam edecek. İktidara baskı yapıp İstanbul Sözleşmesi’ni rafa kaldırtan kadın düşmanları rahatsız olmaya devam edecek. Türk kadınının önünü açan Cumhuriyetimizle sorunu olanlar rahatsız olmaya devam edecek. Bizim için hava hoş. İstedikleri kadar rahatsız olabilirler. İstedikleri kadar düşmanlık edebilirler. Ama biz buradayız ve biz burada oldukça ne yaparlarsa yapsınlar Cumhuriyetimizin yeni yüzyılının Türk kadınlarının omuzlarında yükselmesine engel olamayacaklar.

    “ENFLASYON CANAVARI HER GEÇEN GÜN BÜYÜMEYE DEVAM EDİYOR”

    Artık 2023 yılının, son günlerindeyiz. Hatırlıyor musunuz? Sayın Erdoğan geçen sene yine bu zamanlar yani 2022 yılını geride bırakırken bir açıklama yapmıştı. Demişti ki: ‘2023’te herkes hesabını yüzde 20’ler seviyesindeki bir enflasyona göre yapsın.’ Peki ne oldu? Bu haftanın başında enflasyon verileri açıklandı. Sayın Erdoğan’ın 2023 yılı için yüzde 20’ler seviyesinde öngördüğü enflasyon ENAG’a göre yüzde 129’lara, İstanbul Ticaret Odası’na göre, yüzde 74’lere hatta, TÜİK’e göre bile yüzde 62’lere ulaştı. Yani büyük ekonomist Sayın Erdoğan’a inanıp hesabını yüzde yirmilere göre yapanlar her zamanki gibi boşa düştü. Milletimiz ise her zamanki gibi iktidarın iş bilmezliğinin acı sonuçlarıyla baş başa kaldı.

    Enflasyon canavarı her geçen gün büyümeye devam ediyor. Hayat pahalılığı her geçen gün ağırlaşmaya devam ediyor. Ekonomimiz tekeri patlamış kamyon misali her geçen gün savrulmaya devam ediyor. Ama her şey kötüye giderken beceriksizliğinin sonuçlarından yüzü bile kızarmayan iktidar, çözüm üreteceği yerde yeni sorunlar üretiyor. Geçtiğimiz yıllarda enflasyonun durdurulamaz yükselişi karşısında asgari ücret, memur ve emekli maaşlarına yılda iki defa zam yapılıyordu. Hatta buna rağmen yapılan maaş zamları daha bir sonraki aya kalmadan eriyordu. Hatta bu yüzden biliyorsunuz biz de zamların yılda 2 defa değil 4 defa yapılmasını önermiştik. Peki iktidar ne yaptı? Bu sayıyı arttıracağına tam tersine düşürmeyi tercih etti. Biz bu rezaleti ilk olarak Çalışma Bakanı’ndan duymuştuk. Geçen hafta da Sayın Erdoğan yapığı açıklamayla teyit etti. 2024 yılı itibariyle, maaşların 6 ayda bir değil, 12 ayda bir zamlanacağını söyledi. Yine, engin bilgisini konuşturdu; ‘Bir kez verilecek zamla bu iş biter’ dedi. Belli ki bu arkadaşımız çalışanların işini bitirmeye kafayı koymuş.

    “YILDA BİR DEFA YAPILAN MAAŞ AYARLAMASI ENFLASYONUN TEK HANELİ SEVİYELERDE OLDUĞU EKONOMİLERDE OLUR”

    Bu kararı hangi gerekçeyle aldınız Sayın Erdoğan? Geçen seneye göre ne değişti? Enflasyon yüzde 20’lere mi düştü? Hayat pahalılığı mı azaldı? Alım gücümüz mü arttı? Milletimiz rahata mı erdi? Bir de utanmadan çıkıp ‘Biz vatandaşımızı bugüne kadar enflasyona ezdirmedik ve ezdirmeyiz’ diyorsunuz. Yılda bir defa yapılan maaş ayarlaması enflasyonun tek haneli seviyelerde olduğu ekonomilerde olur. Son 6 aylık enflasyon oranı yüzde 40’a yaklaşan fevkalade iyimser bulduğumuz 2024 enflasyon hedefiyse yüzde 36 olan bir ekonomide yılda bir defa enflasyon oranında yapılan maaş artışı kimseyi enflasyona karşı korumaz. Bu kadar basit. Gerçek enflasyonun üzerine yüzde 20, yüzde 30, refah payı vermediğiniz sürece yani kendi makyajlı rakamlarınıza göre bile yüzde 60’ların üzerinde bir maaş artışı yapmadığınız sürece milletimiz, enflasyonun altına ezilmeye aynen devam eder.

    “ASGARİ ÜCRET TALEBİMİZ 2024 YILI OCAK AYI İÇİN 17 BİN LİRA TEMMUZ AYI İÇİN İSE 20 BİN 500 LİRADIR”

    İYİ Parti olarak biz de kendi hesabımızı yaptık. Öncelikle biz asgari ücretin Ocak ve Temmuz aylarında yılda iki defa belirlenmesi konusunda ısrarlıyız. Asgari ücret tespit edilirken de mevcut asgari ücretin değil Türk-İş’in açlık sınırının baz alınması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bize göre milletimiz için açlık sınırı altındaki bir ücret kesinlikle kabul edilemez. Ayrıca iktidarın manşet enflasyon hedefini esas almak asgari ücret tespitinde milletimizin lehine bir sonuç ortaya çıkarmıyor. O nedenle asgari ücret manşet enflasyon hedefiyle uyumlu olacak biçimde gıda enflasyonu esas alınarak belirlenmelidir. Bunun için de genel enflasyonla gıda enflasyonu arasındaki geçmiş yıllardaki ilişkiyi dikkate almak yeterli olacaktır. Sadece enflasyon oranında yapılacak bir artış yetmez. Çalışanlarımıza hiç olmazsa büyüme oranı seviyesinde bir refah payı da mutlaka verilmelidir.

    İktidarın yüzde 36’lık enflasyon hedefiyle uyumlu gıda enflasyon tahmini açlık sınırı tahminimiz ve yüzde 4’lük asgari bir refah artışını esas aldığımızda İYİ Parti olarak hem çalışanlarımızı hem de işverenlerimizi gözeten makul asgari ücret talebimiz 2024 yılı Ocak ayı için 17 bin lira Temmuz ayı için ise 20 bin 500 liradır. Ancak iktidarın müthiş öngörü yeteneğini de hesaba kattığımızda yılın ilk yarısındaki enflasyonun bu arkadaşların hedeflediği oranın üzerinde gerçekleşmesi durumunda oluşacak refah kaybı da Temmuz ayında öngörülen asgari ücret miktarına mutlaka ilave edilmelidir.

    “TÜRK MİLLETİ, AK PARTİ YÜZÜNDEN FAKİRLEŞTİ”

    21 yıllık Ak Parti iktidarının sonucunda bugün maalesef karşımızda yokluğa ve yoksulluğa mahkûm edilen bir Türkiye var. Bugün maalesef karşımızda istikrarsız ve geleceği belirsiz bir Türkiye var. Bugün maalesef karşımızda sadece enflasyon canavarının ezdiği değil iktidarın da çaresiz, kimsesiz ve sahipsiz bıraktığı bir Türk milleti var. Cumhuriyetimizin kimsesizlerin kimsesi olan kapsayıcı vizyonunu yandaşlarının hamisi olan oligarşik bir vizyonsuzluğa terk ettiler. Rantiyeleri üç kuruş zarar etti diye dünyaları yerinden oynatırken milletimizi geçim sıkıntısıyla, borçlarla bir başına bıraktılar. Eşlerini, dostlarını, akrabalarını, ihya ederken; bu milletin evlatlarını görmezden geldiler. İstedikleri kadar suyu bulandırmaya çalışsınlar. Gerçekler ortada. Enflasyon, Ak Parti yüzünden fırladı. Paramız, Ak Parti yüzünden pul oldu. Satın alma gücümüz, Ak Parti yüzünüzden düştü. Kiralar, Ak Parti yüzünüzden patladı. Türk milleti, AK Parti yüzünden, fakirleşti.

    Tüm vahim hatalarının yanında sırf ekonomideki bu durum için bile Ak Parti, bu millete en azından bir telafi borçludur. 2024 yılının zam oranları da iktidarın milletimize yaşattığı tüm bu zorluklara karşı enflasyon altında ezilen milletimize son 5 yılda kaybettiği refahı geri kazandırmalıdır. Buradan iktidara seslenmek istiyorum: Hayatınızda bir kez olsun sorumluluk alın. Bir kez olsun devlet ciddiyetiyle hareket edin. Bir kez olsun kendinizi değil, milletimizi düşünün. Bir kez olsun siz fedakârlık yapın. Önümüzde, bütçe görüşmeleri var. Bir kez olsun saray için değil, millet için bütçe yapın. Milletimizi kendi elinizle soktuğunuz bu girdaptan artık çıkartın.

    “ARTIK AK PARTİ HARAM YEMEYİ MEŞRULAŞTIRMIŞ, SİYASİ GÖRÜNÜMLÜ BİR RANT HAREKETİDİR”

    Geldiğimiz noktada artık Ak Parti haram yemeyi meşrulaştırmış, siyasi görünümlü bir rant hareketidir. İşte bu yüzden de son günlerde ülkece aklanan kara paraları, fonları ve vurgunları konuşuyoruz. Ekonomi yönetimini eline yüzüne bulaştıran iktidar kısa dönemli yatırım ve para ihtiyacını karşılamak için gitti, varlık barışı diye bir garabet çıkarttı. Geçtiğimiz Mart ayına kadar uyuşturucu satana, ‘Getir paranı’ dedi. Kaçakçılık yapana, ‘Getir paranı’ dedi. Türkiye’den para kaçırana, ‘Getir paranı’ dedi. Hırsıza, yolsuza, uğursuza kollarını açtı, ‘Getir paranı’ dedi. Yüzde 1 komisyon karşılığında parayı da suçluları da akladı. Sonuçta ülkemiz kara para ve suç baronları için bir cennet hâline geldi. 2021 yılında ise OECD Mali Eylem Görev Gücü ülkemizi gri listeye aldı. Eğer ki ülkenizde yoğun miktarda para aklanıyorsa, terörist gruplar ülkenizden finansman sağlıyorsa ve siz de bu sorunlara karşı hiçbir mücadele sergilemiyorsanız işte o zaman, Gri Liste’ye girersiniz. İşte Ak Parti koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne böylesine büyük bir utancı yaşatmayı başardı.

    AK Parti ve ekonomi yönetimi son dönemde kapı kapı dolaşıp yatırımcı arıyor. Belli ki bulamıyorlar, belli ki hiçbir itibarlı yatırımcı gri listedeki bir Türkiye’ye, yatırım yapmıyor. İktidar da mecburen sanki Türkiye’nin böyle bir rezaletle anılmasına bizzat kendileri sebep olmamışlar gibi Türkiye’yi gri listeden çıkarmaya çalışıyorlar. Buna elbette bir itirazımız olamaz. Biz de Türkiye’ye itibarını iade edecek her türlü adımı elbette destekliyoruz. Ama bu arkadaşlar her konuda olduğu gibi bu süreci de büyük bir ciddiyetsizlikle yönetiyorlar. Hem işin ucunun kendilerine ve pek sevdikleri yandaşlarına dokunmaması hem de gündemi değiştirip başarısızlıklarını gizleyebilmek için olayı tamamen magazine çevirmiş durumdalar.

    “PARA AKLAYANLAR KONUŞULUYOR AMA PARASI AKLANANLAR NEDENSE KONUŞULMUYOR”

    Türkiye haftalardır güzellik merkezleri üzerinden para aklayanların avrolu bigudilerini konuşuyor. Dolandırılan spor insanlarını, kaptırdıkları milyon dolarları konuşuyor. Hangi fenomenlerin nasıl haksız kazançlar elde ettiğini konuşuyor. Yalnız ilginçtir para aklayanlar konuşuluyor ama parası aklananlar nedense konuşulmuyor. Dolandıranlar, dolandırılanlar konuşuluyor ama dolandırıcılığa yol verenler nedense konuşulmuyor. Haksız kazanç sağlayanlar konuşuluyor ama bu haksız kazançları finanse edenler nedense konuşulmuyor. Cambazlar konuşuluyor ama sirkin sahipleri nedense hiç konuşulmuyor. Biz, bu kirli buzdağının sadece görünen kısmıyla ilgilenmiyoruz. Çünkü buzdağının altında yatanın, yaşanan her türlü ahlaksızlığa zemin hazırlayanın kayıt dışı ekonomi illeti olduğunu, çok iyi biliyoruz. Bugün maalesef ekonomimizin üçte biri kayıt dışında. Rüşvet çarkı kayıt dışıyla dönüyor. Uyuşturucu kaçakçılığı, kayıt dışıyla dönüyor. Sığınmacı sayısının katlanmasına sebep olan kaçak göç ekonomisi kayıt dışıyla dönüyor. Emek hırsızlığı, kayıt dışıyla dönüyor. Vergi kaçırma, kayıt dışıyla dönüyor. Bütün bunların yükünü de alnının teriyle çalışan helal parayla geçinmeye çalışan milletimiz ödüyor.

    İktidar da ortaklarının ve kullanışlı yol arkadaşlarının sus payını bu kirli düzene yıllardır göz yumarak ödüyor. Doyumsuz bir azınlığı tatmin etmek için masum çoğunluğun helal rızkına el uzatıyor. Rant çetelerine peşkeş çekilen parayı ücretli çalışanların kazancından kesiyor. Sığınmacılardan alamadığı vergiyi Türk milletinin sırtına yüklüyor. Bir gün bile israftan geri durulmuyor. Bir gün bile, devletin malına çökenlerden hesap sorulmuyor. Bir gün bile rant şebekelerinin döndürdüğü değirmeninin suyu nereden geliyor diye bakılmıyor. Bugün haberlerde gördüğümüz kepazeliğin temeli sadece ekonomik bir sorun değildir. Bu bir zihniyet sorunudur. Bu bir ahlak sorunudur. Bu bir aidiyet, bu bir vatana sadakat sorunudur. Ve Ak Parti iktidarı da daha ilk günden beri kayıt dışını bir sorun olarak değil; bir fırsat alanı olarak gördüğünden bu sorun düpedüz bir iktidar sorunudur. İşte o nedenle ne zaman ki haram yemeyi günah sayan faziletli insanlar iktidara gelir bu sorunlar o zaman çözülür. Ne zaman ki mafyaların, çetelerin, rantiyelerin değil; milletin çıkarlarını gözetenler, iktidara gelir bu sorunlar o zaman çözülür. Ne zaman ki kendi milletini sığınmacılardan daha çok sevenler iktidara gelir bu sorunlar o zaman çözülür. Yani ne zaman ki İYİ Parti iktidara gelir tüm bu sorunlar işte o zaman çözülür.

    “SUÇUN TEŞVİK EDİLDİĞİ BİR ORTAMDA TÜRKİYE KALKINAMAZ”

    Ülkemizdeki tüm bu rezaletlerin önüne geçmek kayıt dışı ekonomiyi azaltmak, sığınmacı istihdamını gözetim altına almak ve vergide adaleti sağlamak için 2021 yılında Artagan Projemizi tanıtmıştık. Artagan ile vadettiğimiz nakitsiz ekosistem ile bütün bu suçları temelinden yok edecek çözümler sunmuştuk. Madem ki iktidar bugünlerde böylesi bir mücadeleye girişiyor, madem ki Türkiye’yi gri listeden çıkarmaya çalışıyor o zaman buyursunlar Artagan projemizi kullansınlar. Ülkemizdeki bu kirli düzeni magazinleştirerek değil, köküne kibrit suyu dökerek bozsunlar. Biz her zaman aynı şeyi söylüyoruz: İYİ Parti olarak milletimizin ve memleketimizin yararı için getirdiğimiz her çözüm önerisi miri maldır. Buyursun kullansınlar. Hırsıza arsıza göz yumulduğu kayba kaçağa yol verildiği ve adeta suçun teşvik edildiği bir ortamda Türkiye kalkınamaz.

    Eğer ki Türkiye’yi kalkındırmak istiyorsak herkesin geliri oranında eşit katkı sağladığı, herkesin eşit bir rekabet ortamında çalıştığı, herkesin eşit fırsatlara sahip olduğu, dijital teknolojilerin tüm nimetlerini kullanan yeni bir sistemi inşa etmek zorundayız. Cılız adımlarla değil cesur adımlarla yürümek zorundayız. Hasatta gözü olanları değil tarlada izi olanları desteklemek zorundayız. Türkiye’yi hırsızların, arsızların, hayasızların elinden kurtarmak zorundayız. Emin olun bunu er ya da geç İYİ Parti iktidarında mutlaka başaracağız.

    “ÜLKEMİZDE YEREL SORUNLAR DENİNCE AKLA İLK GELEN KONULARDAN BİRİ ŞÜPHESİZ Kİ ULAŞIM SORUNUDUR”

    Siyasetçilerin, milletin derdinin değil; rantın peşinde koştuğu, dertlerimizin değil; dedikoduların gündem olduğu bir büyük siyasi yozlaşmayla, maalesef karşı karşıyayız. Yerel seçimler yaklaşıyor. Ama yereldeki sorunlar yerine suni gündemler konuşuluyor. Siyasi partilerin şehirlerimiz için ürettiği çözümler yerine her gün ortaya atılan yün yumakları tartışılıyor. Projeler yerine, sözde kulisler, vizyonlar yerine dedikodular, milletimizin karşılanmayı bekleyen talepleri yerine aritmetik hesapları yarıştırılıyor. İşte, siyasetin içine düşürüldüğü bu çukurda biz, rekabetimizi, milletimiz ve memleketimiz için ortaya koyduğumuz vizyonumuz, çözümlerimiz ve projelerimizle yapmaya inatla ve ısrarla devam ediyoruz.

    Ülkemizde yerel sorunlar denince akla ilk gelen konulardan biri şüphesiz ki ulaşım sorunudur. Şehirlerimizdeki nüfus yoğunluğu arttıkça ulaşım hizmetleri de belediyelerin en önemli görevlerinden biri hâline geliyor. Ancak buna karşılık ülkemizde özelikle de büyükşehirlerimizde ulaşım hizmetlerinin başarısından söz etmek maalesef pek de mümkün değil. Gelişmiş ülkelerdeki şehirlerle karşılaştırıldığında ulaşım imkanlarımız hem nicelik hem de nitelik bakımından beklentileri maalesef karşılayamıyor. İzlenen yanlış kentleşme politikaları, kısır siyasal çekişmeler, kontrolsüz göç, düzensiz yerleşme gibi faktörler belediyelerin finansal kaynaklardan yoksun bırakılmasıyla birleştiği zaman ulaşım hizmetlerimizdeki yetersizlik yıllar içinde gittikçe derinleşen bir kriz hâline geliyor. Özellikle iktidarın yerel yönetimlere bakışını dikkate aldığımızda aslında bu durum hiç de şaşırtıcı değil. Büyük büyük sözler veriyorlar ihtişamlı propagandalar yürütüyorlar ama buna karşılık küçük işler yapıyorlar. Vergi almayı biliyorlar ama mesele şehir içi ulaşımına gelince çuvallıyorlar.

    “HER ŞEYDEN ÖNCE YAŞANABİLİR ŞEHİRLER İNŞA EDECEĞİZ”

    Her seçimden önce Berlin’i, Paris’i, Kopenhag’ı vadediyorlar ama seçimden sonra insanlarımızı Delhi’nin, Kahire’nin, Cakarta’nın kaosuna mahkûm ediyorlar. İşte bu tablo karşısında biz milletimiz için her şeyden önce yaşanabilir şehirler inşa edeceğiz. Yetkiyi devraldığımız tüm şehirlerimizde toplu taşımayı ön planda tutan, huzurlu, güvenli ve konforlu seyahat imkânı sağlayan zaman kaybına, çevre ve gürültü kirliliğine neden olmayan kalabalıklaşmanın getirdiği artan taleple baş edebilen; değişen şartlara teknolojinin imkanlarını kullanarak uyum sağlayan adil, kapsayıcı ve erişilebilir ulaşım hizmetlerini hayata geçirmeye talibiz. Kazandığımız tüm şehirlerdeki ulaşım hizmetlerini sistemli bir süreç yönetimi anlayışıyla yürüteceğiz. Öncelikle şehirlerimizin mevcut ulaşım envanterini çıkartıp kentsel hareketlilik ihtiyaçlarını, kent jeopolitiğini ve çevresel etki değerlendirmelerini dikkate alan ulaşım talep ve tahmin modelleri oluşturacağız. Bu modeller üzerinden ulaşım hizmetlerini kentsel genişlemeyi, nüfus artış eğilimini ve imar planlarını dikkate alan bütüncül bir yaklaşımla tasarlayacağız. Kentsel hareketliliğin yönetiminde ise yeni nesil bilişim sistemleri akıllı şehir teknolojileri ve coğrafi bilgi sistemleriyle birlikte büyük veri tabanlı ulaşım modelleme araçlarını da etkin şekilde kullanacağız.

    Yönettiğimiz belediyelerde ulaştırma konusunda yetkinliği olmayan kişilerin ulaşım hizmetlerinin yönetiminde karar almasına asla izin vermeyecek. Bu görevler için mesleki bilgiye sahip, donanımlı kadroları istihdam edeceğiz. Yetkiyi aldığımız şehirlerimizin tamamında ulaşım hizmetlerinin kalitesini erişim, yaygınlık, zaman, konfor ve açısından artıracak, toplu taşımayı tüm hemşerilerimiz için cazip hâle getireceğiz. Öğrenci, 65 yaş üstü, engelli, şehit yakını ve gazilerin toplu taşıma hizmetlerinden faydalanmasında ücret düzenlemesi yapacağız. Öğrencilerimize günün belirli saatlerinde ücretsiz ulaşım imkânı sağlayacağız.

    “BÜYÜKŞEHİRLERİMİZDE METRO VE HAFİF RAYLI TAŞIMA AĞLARINI GENİŞLETECEK VE YAYGINLAŞTIRACAĞIZ”

    Büyükşehirlerimizde metro ve hafif raylı taşıma ağlarını genişletecek ve yaygınlaştıracağız. Belediye otobüslerinin hizmet kalitesini ve sefer sayılarını artıracak kapsama alanını da kentin merkezinden uzak noktalara doğru genişleteceğiz. Şehir içi ulaşım ağı ile otogar, tren garı, havalimanı gibi şehir dışı ulaşım merkezlerinin birbiriyle entegrasyonunu sağlayacağız. Ayrıca denize kıyısı olan şehirlerimizde coğrafi koşulların imkân verdiği ölçüde deniz yolu ulaşımını yaygınlaştıracağız. Hastaneler, üniversiteler iş ve ticaret merkezleri, kültür ve spor tesisleri park ve mesire alanları gibi toplumsal çekim merkezlerinin toplu taşıma sistemleriyle bağlantısını geliştireceğiz. Toplu taşıma duraklarını insanlarımızın yaşadığı ve çalıştığı yerlere yaklaştıracak sayılarını arttıracak engelsiz ulaşıma, uygun hale getireceğiz.

    Küçük ve orta ölçekli işletmeler için düşük maliyetli birleşik personel taşımacılığı hizmetlerini destekleyeceğiz. Öğrenci ve personel servisleriyle, toplu taşıma araçlarının planlanmasını da okul, işveren ve çalışan temsilcileri ile birlikte yürüteceğiz. Ayrıca şehirlerimizde homojen bir trafik düzeni sağlayıp trafik yoğunluğunu azaltmak için kademeli mesai saati uygulamasını hayata geçirme yönünde aktif girişimlerde bulunacağız. Ticari taksi, dolmuş ve minibüs taşımacılığını kentsel ulaşım talebine göre yeniden düzenleyecek hizmet kalitesini arttıracağız. Milletimizi şikâyet edilen değil düzenli olarak memnuniyet oranı ölçülen bir ticari taksi ağına mutlaka kavuşturacağız. Bunu yaparken elbette taksici esnafımızın sorunlarını da çözeceğiz. Şehirlerimizdeki taksi sayısını ihtiyaç doğrultusunda artırırken önceliği mevcut taksici esnaflarımıza vereceğiz. Ayrıca; taksi, dolmuş ve minibüs sürücülerine ileri sürüş teknikleri eğitimi, psikolojik destek ve sağlık tarama testleri gibi hizmet kalitesini ve ulaşım güvenliğini arttırıcı hizmetleri ücretsiz olarak sağlayacağız.

    Yetkiyi devraldığımız şehirlerimizde üretim, dağıtım ve tüketim hizmetleriyle kent içi lojistik faaliyetlerini kolaylaştıran alternatif ulaşım imkanları sunacağız. Aynı zamanda şehir içi park sorununa da teknoloji tabanlı alternatif çözümler üretiyoruz. Özellikle iş saatlerinde şehir merkezlerinde yaşanan otopark ihtiyacını karşılayacak projelerimizi süratle devreye alacağız. Yönettiğimiz her şehrimizde, ‘Yürüyen Kentler’ projemizi hayata geçireceğiz. Bu kapsamda özellikle şehir merkezlerinde yayalaştırma çalışmalarına ağırlık vereceğiz. Yaya yollarını genişletecek, bugün olduğu gibi işgal edilmelerine de asla imkân vermeyeceğiz. Ayrıca bisiklet kullanımını ve yeni nesil çevreci bireysel ulaşım çözümlerini de destekleyip yaygınlaştıracağız.

    “SIFIR TOPLAMLI İTTİFAK DÜZENİNE KARŞI BAŞLATTIĞIMIZ KUTLU MÜCADELE ARTIK YENİ BİR AŞAMAYA GEÇTİ”

    Sıfır toplamlı ittifak düzenine karşı başlattığımız kutlu mücadele artık yeni bir aşamaya geçti. Medya operasyonlarıyla, baskılarla, iftiralarla, tehditlerle, beslenip büyütülen iki kutuplu siyasetin karşısında Türkiye’nin, demokratik milli yükseliş yolculuğunu başlatmanın gurur ve mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz. Yerel yönetimleri rant kapısına indirgeyenlere belediyeciliği hizmet değil, iktidar alanı olarak görenlere kayıkçı kavgalarıyla milletimizi oyalayanlara karşı anlamlı ve cesur bir başlangıç yaptık.

    Bugünden sonra da bizi; gül bahçeleri beklemiyor. Tam tersine önümüzde dikenlerle, sırtlanlarla, haşerelerle dolu çetin bir yol var. Bu yolda övgü süsü verilen iftiralar duyacağız. Çiçek demetlerinin ardına gizlenen tehditler alacağız. Yüzümüze gülüp tetikçilerini üzerimize salanları göreceğiz. Dün olduğu gibi bugün de bunların hepsine dişimizi sıkacak göğsümüzü gereceğiz. Çünkü bizim için siyaset, hiçbir zaman bir konfor alanı bir rant kapısı olmadı. Biz hep baskıya karşı baş kaldıranlar olduk. Biz hep dayatmaya karşı direnenler olduk. Biz hep siyaset simsarlarının tekerine çomak sokanlar olduk. Ve biz hep milletin yararına olanı yılmadan savunanlar olduk.

    “ADINA İTTİFAK DEDİKLERİ MANDA VE HİMAYE TUZAĞINA GEÇİT VERMEYECEĞİZ”

    Önümüzdeki süreçte de tüm güçleriyle üzerimize gelecekler. Televizyonlarıyla, kalemşörleriyle, kerameti kendinden menkul kanaat önderleriyle maaşlı yorumcularıyla tekrar tekrar yaylım ateşine tutacaklar. Belediyeleri siyasi rant mecrası görenler milleti güdülecek koyun, yolunacak kaz bilenler öfkeden, nefretten, düşmanlıktan beslenenler; ikiyüzlü bencilliklerini erdem diye pazarlayacaklar. Ama unuttukları bir şey var biz bu filmi daha önce gördük. Biz şerbetliyiz, biz idmanlıyız, biz alışığız. O nedenle tankla da topla da tüfekle de gelseler bize vız gelir, tırıs gider.

    İYİ Parti olarak kurulduğumuz günden beri millet iradesine saygı duymayanların nobranlığına, millete parmak sallayanların cüretkarlığına, ‘Devlet benim’ diyenlerle, ‘Ben ne dersem o olur’ diyenlerin, şımarıklığına hiçbir zaman prim vermedik bundan sonra da vermeyeceğiz. Adına ittifak dedikleri manda ve himaye tuzağına geçit vermeyeceğiz. Türk milletine ölümü gösterip sıtmaya razı eden bu maskeli baloya boyun eğmeyeceğiz.

    “VAKİT, TARİHİ BİR SORUMLULUĞU ÜSTLENME ŞANLI BİR MÜCADELEYİ ZAFERLE TAÇLANDIRMA VAKTİ”

    Tarih, korkakları değil, cesurları yazar, Türk milletini kendilerine mahkum zannedenlerin kurduğu bu tahterevalli düzenine karşı artık yeni bir safhadayız. Artık vakit, tarihi bir sorumluluğu üstlenme şanlı bir mücadeleyi zaferle taçlandırma vakti.

    Ama şunu çok iyi biliyorum ki bu mücadelede sizin omuzlarınız her yükü taşımaz. Mesela sizin omuzlarınız fırsatçıların yükünü taşımaz. Sizin omuzlarınız rantçıların yükünü taşımaz. Sizin omuzlarınız ahlaksızların yükünü taşımaz. Sizin omuzlarınız millete tepeden bakanların yükünü taşımaz. Sizin omuzlarınız Türk’e düşman olanların yükünü taşımaz. Sizin omuzlarınız Türksüz bir Türkiye peşinde koşanların yükünü taşımaz. Sizin omuzlarınız Cumhuriyetle sorunu olanların yükünü taşımaz. Sizin omuzlarınız Atatürk’e alerjisi olanların yükünü taşımaz. Sizin omuzlarınız terörden medet umanların yükünü taşımaz. O nedenle bu mücadeleyi omuzlarımızda sadece ve sadece milletimizin bize yüklediği sorumlulukla vereceğiz.

    Bu mücadeleyi başkasının yazdığı senaryoya figüran olmadan, başkalarının siyasi kariyerlerine zıplama tahtası olmadan başkasının sevabına da günahına da ortak olmadan özü başımıza vereceğiz. Ve bu kutlu mücadelede milletimizden başka kimsenin takdirini beklemeden milletimizden başka kimseye de hesap vermeden hür ve müstakil olarak dimdik yürüyeceğiz. Bize çelme takmak isteyenlere hiç aldırmadan sokaklara ineceğiz, köyleri gezeceğiz, mahalle mahalle dolaşacağız. Kentlisinden, köylüsüne en yakınından en uzağına kadar tüm vatandaşlarımızın kapısına gideceğiz. İnsanımıza yeniden velinimet olduğunu hatırlatacağız. İYİ Belediyecilik vizyonumuzu projelerimizi çözümlerimizi anlatacağız. Türkiye’nin demokratik milli yükselişini gerçekleştirmek için hür ve müstakil olarak milletimizle buluşacağız. Açtığımız bu milli ve erdemli siyaset yolunda rant yok, para yok, ihale yok, kayırma yok. Makam hırsı, mevki kavgası, koltuk sevdası hiç yok. Bu yolda çalışmak var, bu yolda, fedakârlık var. Bu yolda millet var, memleket var. Bu kutlu yolda şanlı vatanımız için ortaya koyduğumuz ideallerimiz, hedeflerimiz, ülkülerimiz var.

    “BİZ TÜRK SİYASETİNDE MİLLETİMİZ İÇİN YEPYENİ BİR YOL AÇTIK”

    Biz sadece siyasi bir tercih yapmadık. Biz Türk siyasetinde milletimiz için yepyeni bir yol açtık. Ve biz biliriz ki çakalların hükmü, kurt ayağa kalkana kadardır. Nitekim bizim için de vakit artık ayağa kalkma vaktidir. Buradan İYİ Parti’nin sadece Genel Başkanı olarak değil aynı zamanda bir neferi olarak ilan ediyorum: Son gücüme kadar kara kışın karşısında güneşi doğurmanın mücadelesini vereceğim. Siz de bu mücadeleyi vermeye hazır mısınız? Hakaretlere, baskılara, tehditlere göğüs germeye; yılmadan, yıkılmadan, yorulmadan milletimiz için çalışmaya hazır mısınız? Nice engelleri aştığımız gibi önümüze dikecekleri her türlü engeli, yıkıp geçmeye hazır mısınız? Allah’ın izni milletimizin de teveccühüyle Türkiye’nin demokratik milli yükselişini gerçekleştireceğimiz bu iktidar yolunda benimle yürümeye hazır mısınız?”

     

  • AĞBABA: “DEVLETİN KASASINI KALPAZANLARA DESTEK FONU HALİNE GETİRDİNİZ. FUTBOLCULAR, DEVLETE VERMEDİĞİ VERGİYİ SEÇİL ERZAN’A VERİYOR”

    CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, TBMM Genel Kurulu’nda; “Devletin kasasını kalpazanlara destek fonu hâline getirdiniz. Şimdi, sporcular için vergi indirimi istisnası 2028’e kadar uzatılıyor, beş yıl daha. Peki, bu futbolcular vergiyi vermiyor, ne yapıyor? Devlete vermediği vergiyi Seçil Erzan’a veriyor” dedi.

    CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, dün; ekonomiye ilişkin torba kanun teklifinin görüşüldüğü TBMM Genel Kurulu’nda konuştu. Ağbaba, şunları söyledi:

    “Yoğun bir plan ve bütçe dönemini geçtik. Plan ve bütçe döneminde arkadaşlarımız geldiler, fikirlerini ifade ettiler, konuştular. Plan ve bütçeden sonra, hemen ardından, Sayın Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Mehmet Muş bir 80 maddelik torba kanunu önümüze koydu. Herhâlde, Türkiye’nin çok ihtiyacı var, fakir fukaranın ihtiyacı var, milletin ihtiyacı var; diye düşündük. Ama hakikaten bu torba yasayı bu Meclis’in huzuruna getirmek biraz utanma ister.

    Bunun içinde ne var? Acaba seçim döneminde taahhüt ettikleriniz mi var ya da söz verdikleriniz mi var? Yok. Ya da depremle ilgili bir çözüm önerisi mi var? Maalesef o da yok.

    Torba yasanın mucidisiniz. Seçimde birçok söz verdiniz. Örneğin, burada 7 bin 500 lirayla geçinmek zorunda kalan emeklilerin olmadığını görüyoruz ya da seçime bir hafta kala anketlerin sayesinde esnafa 7200 emeklilik prim sözü verdiniz, o da yok. Stajyer ve çıraklar yok, taşerondan kadroya geçmeyi bekleyen aynı işi yapan işçiler yok, 3600 ek göstergeyi bekleyen memurlar yok, ücretli öğretmenler yok, atanamadığı için intihar edenler yok, söz verdiğiniz hâlde ev hanımlarına sigorta yok.

    Deprem bölgesine dair herhangi bir şey yok. Ki bu deprem bölgesi bizim de Malatya olarak yoğun yaşadığımız bir süreç ve maalesef bugün olmuş, hâlâ enkazlar kaldırılamamış, hâlâ ağır hasarlı binalar yıkılamamış ve hâlâ millet maalesef konteynerde yaşamak zorunda. Sayın Bakan, konteyner bulanlar çok şanslı; hâlâ konteyner bulamayan insanlar var, hâlâ her gün yüzlerce telefon alıyoruz ‘konteyner, konteyner, konteyner’ diyorlar. Millet evden vazgeçti, millet kalıcı konutlardan vazgeçti. Ama hâlâ maalesef, konteyner problemi devam ediyor. Bununla ilgili bir çözüm var mı? Vallahi yok, billahi yok.

    Peki, hani meydanlara çıkıp Sayın Cumhurbaşkanı dedi ya ‘yerinde dönüşüm.’ Yerinde dönüşümle ilgili bir şey var mı? Yok. Siz müteahhitleri iyi bilirsiniz, parayı iyi bilirsiniz. 1,5 milyona bir dairenin yapılması mümkün mü? Ama TOKİ müteahhitlerine 4 milyon liraya ihale edersiniz, fakir fukaraya ‘1,5 milyon liraya bu evi yap’ dersiniz.

    Torbada bunlar yok ama bu torbada başka şeyler var. Ne var? Huzur hakları var, ihaleler var, yandaşlara vergi indirimleri var, peşkeşler var.

    Şimdi, bir önemli şey var ama onun hakkını verelim. Ne var? Çalışan emeklilere 5 bin TL ikramiye var. Bunu kim veriyor? Vallahi de billahi de CHP veriyor bunu. Cumhuriyet Halk Partisi söylemeseydi, kamuoyu oluşmasaydı; bu 5 bin lirayı verir miydiniz? Şimdi sanki, vermeyen sizsiniz, yalvardık, yapmayın dedik: Bak, ÇKS kaydı olan çiftçilere vermiyorsunuz, çalışan emekliye vermiyorsunuz. Allah aşkına, bir emekli niye çalışır? Bir emekli keyfinden çalışır mı? Yok. Sonra kamuoyunun tepkisini gördünüz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sayesinde verildi.

    “DEVLETİN KASASINI KALPAZANLARA DESTEK FONU HÂLİNE GETİRDİNİZ”

    Devletin kasasını kalpazanlara destek fonu hâline getirdiniz. Şimdi, sporcular için vergi indirimi istisnası 2028’e kadar uzatılıyor, beş yıl daha. Normalde ‘iyi bir şey’ diyebilirdik ama iyi bir şey değil. Süper Lig’de oynayan bir futbolcunun 1,9 milyon liraya kadar olan geliri sadece yüzde 20 vergilendiriliyor. Herhangi bir çalışan 70 bin liranın üstünde yıllık geliri için yüzde 20; 1,9 milyonsa geliri tam yüzde 40 gelir vergisi vermek zorunda. Peki, bu futbolcular vergiyi vermiyor, ne yapıyor? Devlete vermediği vergiyi Seçil Erzan’a veriyor.

    Öyle skandallar var ki bunlarla ilgili rakamları bilmiyoruz. Milyon dolarlar, sizin gördüğünüz ama bizim bilmediğimiz rakamlar havada uçuşuyor. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta var, ne Seçil Erzan ne futbolcu ne para… Dikkat çekilmesi gereken bir nokta şu: Dolandırılan bazı futbolcular Emre Belözoğlu, Arda Turan, Muslera nisan ayında Sayın Cumhurbaşkanıyla görüşüyorlar havaalanında. Sayın Cumhurbaşkanının yanında Sayın Murat Kurum var, Sayın Süleyman Soylu var, Sayın Mustafa Varank var.

    Onları dinleyen Erdoğan, Süleyman Soylu’ya talimat veriyor ‘Bunu çözün’ diyor. Peki, burada Cumhurbaşkanı konumunu ne olarak adlandırabiliriz? Bir dolandırıcılık var, bir kalpazanlık var, bir üçkâğıt var, Sayın Cumhurbaşkanının Allah aşkına buradaki konumu ne? Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir olay göremezsiniz. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir Cumhurbaşkanı sahtekârlar arasında, kalpazanlar arasında ara buluculuk yapamaz. Ne yapıyor? Denizbank’a talimat veriyor, ‘Bunu çözün’ diyor. Bakın, bir şey söyleyeyim: İyi ki Denizbank’ta olay olmuş, Vakıfbank’ta olsaydı, Ziraat Bankası’nda olsaydı, Cumhurbaşkanının talimatıyla bu paralar şakır şakır şakır ödenmiş olurdu.

    “AHLAKI, UTANMAYI YOK ETTİNİZ”

    Elinizi vicdanınıza koyun; bakın, gelişmiş bir ülkede böyle şeyler yaşayamazsınız, niye yaşayamazsınız biliyor musunuz? Orada hukuk var, sistem var. Ne var? Ahlak var; utanma var, ar var. Muhafazakârsınız ya Sayın Abdullah Güler; bu memlekette ekonomi çöker, işsizlik artar, dolar yükselir ama bu memlekette ahlakı yok ettiniz, ahlakı; utanmayı yok ettiniz, arı yok ettiniz.

    Şimdi, hep duyarız ya; Sülün Osman, Raki ya da Parsadan; vallahi bunlar iyi adamlarmış, namuslu adamlarmış; bunları görünce. Thodex vardı. Ne vardı? Çiftlikbank vardı. Seçil vardı. Yeni çıktı, Polat ailesi. Peki, bunların ortak özelliği ne? Hepsinin ortak özelliği, Sayın Bakanın Kabine arkadaşlarıyla resminin olması. Şimdi, peki, bunlara ne oluyor? Vallahi, bunlara bir şey olmuyor. Örneğin, bir gazeteci çıkıyor: ‘Sayın Bakan, bu Amerika tarafından mal varlığına el konulan bir iş adamıyla ilgili sorunu çözelim, 10 milyon euro verelim’ diyor. Ne oluyor? Gazeteci işinden istifa ediyor. Utanma var mı? Hâlâ geziyorlar, kimisi hâlâ siyasetin göbeğinde.

    Bu memlekette nerede namussuz varsa, nerede sahtekâr varsa, nerede hırsız varsa, nerede ‘kokocu’ varsa bir bakanınızla resmi var; ne oluyor, bir şey oluyor mu? Olmuyor. Sayın İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya göğsünü gere gere övünüyor, diyor ki: ‘Bu ülke suç örgütlerinin cenneti olmuştu, suç örgütleriyle mücadele ediyoruz, suç örgütlerinin üzerine operasyon yapıyoruz.’ Adama sorarlar, Ali Yerlikaya; ‘Bundan bir yıl önce İçişleri Bakanı Gökhan Günaydın mıydı, Abdurrahman Tutdere miydi, Cavit Arı mıydı?’ diye sorarlar adama, sorarlar. Yahu, İçişleri Bakanı AK Parti’den, bu memleketi yirmi iki yıldan beri yöneten siz; suç örgütleriyle ne yapıyorlar, mücadele ediyorlarmış. Utanmasalar bunu da CHP’ye bağlarlar.

    “AKP MEMLEKETİ KUMARHANE, VATANDAŞI DA KUMARBAZ YAPTI”

    Dindar nesil yetiştirmek isteyen iktidar ne yaptı biliyor musunuz yirmi iki yılda? Memleket kumarhane oldu, millet de kumarbaz oldu. Kimisi yasal kimisi yasa dışı, bahisten milyonlarca dolar kazanılıyor. Bununla ilgili de bir tedbir var mı, yok. 2023 yılının sadece ilk on ayında şans oyunlarından elde edilen gelir 19,4 milyar lira, 2024’te şans oyunlarından toplanması beklenen para 55 milyar lira. Memleketin hâli bu.

    Dedim ya, memlekette insanlar artık Sülün Osman’a, Raki’ye, Banker Bilo’ya rahmet okuyor, ‘Bunlar temiz insanlarmış, temiz insanlar’ diyor. Sebepsiz zenginleşme, emeksiz zenginleşme, ter akıtmadan zenginleşme maalesef memlekette itibar kazandırıyor. Hırsızlık yapan, namussuzluk yapan, dolandırıcılık yapan bir insanın utandığını ya da ceza aldığını hiç duydunuz mu? Duymadınız. Dolayısıyla yapılması gereken bu memlekete tekrar ahlakı, tekrar utanmayı getirmektir.”