Blog

  • SERVET MULLAOĞLU’NDAN TORBA KANUN TEKLİFİNDEKİ “BDDK ÇALIŞANLARINA TAZMİNAT” MADDESİNE TEPKİ: “EMEKLİLERİMİZE 5 BİN LİRA İKRAMİYEYİ ÇOK GÖRÜRKEN BU TÜR UYGULAMALARIN OLMASI ASLA KABUL EDİLEMEZ”

    CHP Hatay Milletvekili Servet Mullaoğlu, TBMM Genel Kurulu’nda görüşmelerine başlanan torba kanun teklifinde yer alan BDDK çalışanlarına tazminat düzenlemesiyle ilgili “Emeklilerimize 5 bin lira ikramiyeyi çok görürken bu tür uygulamaların olmuş olması asla kabul edilemez. Bu tazminatın İstanbul’da bulunan finans merkezine taşınan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu personeline İstanbul’da yaşam koşulları daha zor gerekçesiyle ödeneceği belirtilmektedir. İktidar bu kararıyla 7 bin 500 lirayla geçinmek zorunda kalan binlerce emeklimizi, asgari ücretle evinin kirasını bile ödeyemeyen çalışanlarımızı görmezden gelerek geçim koşullarını ne kadar zor olduğunu açıkça itiraf etmektedir” açıklamasını yaptı.

    CHP Hatay Milletvekili Servet Mullaoğlu, TBMM Genel Kurulu’nda görüşmelerine başlanan torba kanun teklifinde yer alan BDDK çalışanlarına  tazminat düzenlemesiyle ilgili açıklama yaptı. Mullaoğlu’nun yaptığı açıklama şöyle:

    “Kış aylarının başladığı şu günlerde Hatay’da hala depremzelerimiz konteyner soğuğunu yaşarken AKP’nin hazırlamış olduğu torba yasada BDDK çalışanlarına aylık 30 bin lira tazminat ödenmesi gibi bir karar alınmıştır. Emeklilerimize 5 bin lira ikramiyeyi çok görürken bu tür uygulamaların olmuş olması asla kabul edilemez. Bu tazminatın İstanbul’da bulunan finans merkezine taşınan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu personeline İstanbul’da yaşam koşulları daha zor gerekçesiyle ödeneceği belirtilmektedir. İktidar bu kararıyla 7 bin 500 lirayla geçinmek zorunda kalan binlerce emeklimizi, asgari ücretle evinin kirasını bile ödeyemeyen çalışanlarımızı görmezden gelerek geçim koşullarını ne kadar zor olduğunu açıkça itiraf etmektedir.

    Eğer vicdan sahibiyseniz İstanbul başta olmak üzere diğer bütün illerimize kiracıların yardım edecek bir düzenlemeyi buyurun getirin birlikte geçirelim. Geliri iyi olanlara, üç beş maaş alanlara, görevlerinin gereği katıldıkları toplantılardan huzur hakkı adı altında haksız kazanç sağlayanlara değil, bu toplumda gerçek ihtiyaç sahiplerine, evine ekmek götüremeyenlere, kirasını ödeyemeyenlere, depremde bütün gelirlerini kaybetmiş insanlara yardım elini uzatmalıyız.”

     

     

     

  • İNAN AKGÜN ALP: “YEREL YÖNETİMLERDE SEÇME SEÇİLME HAKKINI YOK SAYAN KAYYUM UYGULAMALARINA SON VERECEK BİR YASA ÇIKARALIM”

    CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, TBMM Genel Kurulu’nda; iktidarın kayyum uygulamalarıyla ilgili; “Kayyum uygulamaları, vesayetten yakınan ve seçimi kutsayan iktidarın gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Sizin kurduğunuz tek adam sistemi çöktü fakat sizin kurduğunuz kayyum sistemi de çöktü. Eğer siz darbeci değilseniz, şimdi size bir teklifimiz var, hemen şimdi bir yasa yapalım ve seçimle gelenin, seçimle gitmesini güvence altına alacak ve yerel seçim, yerel yönetimlerde seçme seçilme hakkını yok sayan kayyum uygulamalarına son verecek bir yasa çıkaralım” dedi.

    CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, TBMM Genel Kurulu’nda kayyum atamalarıyla ilgili açıklama yaptı. “Hiç lâmı cimi yok, kayyum darbeden beterdir” diyen Alp, “Bunu niye söylüyorum? Çünkü darbeciler bile bu ülkede bir süre sonra koltuklarını terk ettiler fakat siz kayyumlar yoluyla sürekli olarak halkın iradesine el koyuyorsunuz” dedi.

    “KAYYUM UYGULAMALARI, VESAYETTEN YAKINAN VE SEÇİMİ KUTSAYAN İKTİDARIN GERÇEK YÜZÜNÜ ORTAYA ÇIKARDI”

    Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle tek adam rejiminin oluşturulduğunu söyleyen Alp, kayyum yönetimleriyle de tek adam rejiminin yerelde devam ettirildiğini dile getirdi. Van, Mardin ve Diyarbakır’da kayyum yönetimleri hakkında yolsuzluk iddialarının Sayıştay raporlarına yansıdığını hatırlatan Alp, şunları söyledi:

    “İktidar aslında otoriter rejimini kayyumlar yoluyla tahkim ediyor; tek gerçek budur. Kayyum uygulamaları bize neyi gösterdi biliyor musunuz? Kayyum uygulamaları, vesayetten yakınan ve seçimi kutsayan iktidarın gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Doğu ve Güneydoğu’da sizler halkın oylarıyla seçilen belediye başkanları yerine kayyumlar atadınız. Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri her türlü engellemeler ve ceza tehditleri yoluyla iş yapamaz hâle getirdiniz. Sizin kurduğunuz tek adam sistemi çöktü fakat sizin kurduğunuz kayyum sistemi de çöktü.”

    “YEREL YÖNETİMLERDE SEÇME SEÇİLME HAKKINI YOK SAYAN KAYYUM UYGULAMALARINA SON VERECEK BİR YASA ÇIKARALIM”

    AKP grubuna seslenen Alp, “Eğer siz darbeci değilseniz, şimdi size bir teklifimiz var, hemen şimdi bir yasa yapalım ve seçimle gelenin, seçimle gitmesini güvence altına alacak ve yerel seçim, yerel yönetimlerde seçme seçilme hakkını yok sayan kayyum uygulamalarına son verecek bir yasa çıkaralım. Seçilmiş yöneticilerin görevlerine yargı kararı olmaksızın son verilmeyeceğini güvence altına alalım. Seçilme yeterliliğini kaybeden belediye başkanlarının yerine seçilecek kişinin yine belediye meclisinden olmasını sağlayalım. Eğer darbeci değilseniz hodri meydan! Size yeni bir kayyum yasası çıkarılmasını teklif ediyoruz” diye konuştu.

  • ERDOĞAN: “YILBAŞINDA ÇALIŞANLARIMIZIN ÜCRETLERİNDE HEM EKONOMİK DENGEYİ SARSMAYACAK HEM DE KAYIPLARINI TELAFİ EDECEK BİR ARTIŞ YAPILACAK”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı’nın ardından “Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi ile hedefi ile bu süreç yönetilecek” dedi. 

    Cumhurbaşkanlığı Kabinesi, bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplandı. Cumhurbaşkanlığı’nda yapılan toplantının ardından Erdoğan açıklama yaptı. Erdoğan özetle şunları kaydetti: 

    “BİR GECE ANSIZIN GELEREK TÜM SENARYOLARI YIRTIP ATMAKTAN ÇEKİNMEYİZ” 

    “Terörü kaynağında yok etme stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Suriye’nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgede huzur ve güven iklimi hakim. Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği sınırımıza yakın alanları da inşallah eninde sonunda güvenli hâle getireceğiz. Irak sahasında devam eden Pençe harekâtlarımız ile bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Havadan ve karadan gerçekleştirdiğimiz operasyonlarımızla teröristlerin üzerindeki baskıyı sürekli arttırıyoruz. Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. Bundan 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye’yi tamamen kurtarmakta kararlıyız. Buradan bir kez daha ülkemizi terör örgütü eliyle sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum: Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz.  

    Kimin ne yaptığını, kimin kiminle iş tuttuğunu biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi bir gece ansızın gelerek tüm bu senaryoları yırtıp atmaktan çekinmeyiz.  

    Akdeniz çanağında yer alan Türkiye aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerle birlikte iklim krizinin can yakıcı sonuçlarını en çok hisseden ve bundan en çok mağdur olan devletlerin başında gelmektedir. İklim krizi gerçeğiyle ne kadar erken yüzleşirsek ülkemize yansımalarını da o derece hızlı kontrol altına alabiliriz.  

    “SAYGI VE ORTAK ÇIKARLAR TEMELİNDE BÖLGE ÜLKELERİYLE İŞ BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRECEĞİZ” 

    Yarın Yunanistan’a gidiyoruz, ardından 18 Aralık’ta Macaristan’a bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde komşularımızdan başlayarak bölge ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendireceğiz. Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik, ekonomik alanda kat ettiği her mesafe bizi Türkiye Yüzyılı’na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bu anlayışla hem içeride hem de küresel düzeyde belirlediğimiz hedeflere doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. 

    “ENFLASYONU YAVAŞ YAVAŞ KONTROL ALTINA ALIYORUZ” 

    Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Hiçbir ekonomik, mantık ve ahlaki temeli olmayan fiyatlandırma davranışları yerini rasyonel fiyatlamalara bırakmaya başladı. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz. 

    Yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5,9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Böylece 13 çeyrektir süren kesintisiz büyüme trendimizi 14’e çıkardık. 2023’ün ilk 9 aylık döneminde ekonomimiz yüzde 4,6’lık büyüme kaydetti. Kaliteli ve sürdürebilir büyüme hedefimizden en bir küçük sapma yoktur. 

    Son verilere göre istihdam 32 milyona ulaştı. İşsizlik oranı ise yüzde 9,2’lere geriledi. Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı da gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus 5’er bin lirayı süratle yatıracağız. 

    “ÇALIŞANLARIMIZIN ÜCRETLERİNDE HEM GENEL EKONOMİK DENGEYİ SARSMAYACAK HEM DE KAYIPLARINI TELAFİ EDECEK BİR ARTIŞ YAPILACAK” 

    Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı. Daha 10 ay evvel yaşadığımız ve ülkemiz ekonomisine 104 milyar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı, 85 milyonun hiçbir ferdini ihmal etmiyoruz. Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi ile hedefi ile bu süreç yönetilecek. Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma, bir sonraki yıldan itibaren olan dönemi ise atılım süreci olarak görüyoruz.  

    85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza sıkı sahip çıkalım, aramıza fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim. Gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi, ekonomik, beşeri ve askeri bakımından bölgesi ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız. 

    İsrail 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir. Bundan kurtuluş yok. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 Ekim’den bu yana işlediği savaş suçları bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yere sahip olacaktır. 

    “İSRAİLLİ YÖNETİCİLER ER YA DA GEÇ YARGILANACAK, HAK ETTİKLERİ CEZALARI ÇEKECEK” 

    İsrailli yöneticiler er ya da geç, insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. Daha önemlisi, Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerini örten Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır. Şayet, Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız siyasi, askeri, ekonomik destek vermemiş olsa bu terör devletin yöneticileri böylesine pervasız ve acımasız hareket edemezdi. Esasen Batı’nın tarihi bu bakımdan oldukça karanlık, oldukça çirkin, oldukça vahşi, gaddarlık örnekleriyle doludur. Biz bunların tıynetini Bosna’dan, Makedonya’dan, Yunanistan ve Bulgaristan’dan, Çanakkale’den, Ermeni isyanlarından, Filistin’den, Irak’tan, Suriye’den, oralardaki vahşetlerinden, sinsi oyunlarından biliriz. 

    Gazze’deki vahşete ortak olan Batı mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail’e en küçük söz söyletmeyip, Gazze’de yapılanların dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmişlerdir.  

    Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında, Doğu Kudüs’ün başkent olduğu coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız ve egemen Filistin devletinin kurulmasından geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz. 

    “KENTSEL DÖNÜŞÜM KONUSU BEKA MESELESİDİR” 

    6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımız yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. Rabbim deprem şehitlerimizi rahmet eylesin. Bu coğrafyada yaşamak demek deprem gerçeğiyle yüzleşmek, tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek demektir. Önümüzdeki tablonun bize gösterdiği tek çözüm yolu depreme dayanıklı binalar yapmaktır. Yani kentsel dönüşüm dediğimiz adım atmak ve bu adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca bir süre bu toprakların hakkını vermek yerine hakkına giren anlayışla yönetildiği gibi deprem tehlikesi de göz ardı edilmiştir.  

    Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar hayata geçen projelerde Türkiye genelinde 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladık. Halihazırda ülke genelinde yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. Türkiye’de yaklaşık 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. 

    Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü konudur. 

    Maruz kaldığı onca haksız, insafsız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtasıyla şimdiye kadar 1,3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki, attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Akla hayale gelmedik bahanelerle, hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. 

    Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Maalesef bunun acısını depremin yıktığı birçok şehrimizde yaşadık.  

    “KİM AKSİNİ İDDİA EDİYORSA YALANCIDIR” 

    Yeni kanunla getirilen düzenlemelerle herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor demektir.  

    Süreci diğer şehirlerimizde yönetmek nispeten daha kolaydır. Ancak İstanbul’un da içinde yer aldığı Marmara bölgemizde yaşanacak bir felaketin, Allah korusun, tüm Türkiye’ye ağır maliyeti olacaktır. Bu gerçek karşımızdayken başka türlü hareket edemeyiz. Amacımız İstanbul’da her yıl 350 bin konut inşa ederek 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemektir. 

    İnşasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yıl başından önce hak sahiplerine deprem bölgesinde teslim edeceğiz.  

    2024 yılı bütçemizde depremzede şehirlerimizin yeniden inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdık. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde sadece konut yapmakla kalmıyor, bu şehirlere kimliğini veren ticari alanları ve kültürel yapıları da yeniden ayağa kaldırıyoruz. 

    Hiç kimsenin ülkemizi depreme hazırlamadaki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini yavaşlatmasına, sulandırmasına izin vermeyeceğiz. Milletimizin de siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum.” 

     

  • HRANT DİNK’İN KATİLİ OGÜN SAMAST’IN SAVUNMASI 6 MART’TA ALINACAK

    HRANT DİNK’İN KATİLİ OGÜN SAMAST’IN SAVUNMASI 6 MART’TA ALINACAK

    GAYE ŞEYMA CAN

    Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i 19 Ocak 2007’de düzenlediği silahlı saldırıda öldüren ve yaklaşık 3 hafta önce tahliye edilen Ogün Samast hakim karşısına çıktı. 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmada Samast’a, avukatının talebi üzerine savunmasını hazırlamak üzere süre verildi. Samast, 6 Mart’ta savunma yapacak.

    Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 15 Kasım’da cezaevinden salıverilen katili Ogün Samast hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçundan 7 yıl 6 aydan 12 yıla kadar hapis istemiyle hazırlanan iddianame İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilmişti. Samast hakkında açılan yeni dava, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Dink’in öldürülmesine ilişkin FETÖ amaçları doğrultusunda hareket ettikleri iddiasıyla aralarında Yasin Hayal, Ali Fuat Yılmazer ve Erhan Tuncel’in de bulunduğu 11 sanığın yargılandığı dava ile birleştirilmişti. 

    Davaya bugün İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Başka suçtan tutuklu sanıklar, Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Erhan Tuncel, Tuncay Uzundal, Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz bağlı bulundukları cezaevlerinden, tutuksuz sanık Ersin Yolcu ve Adem Sağlam da bulundukları bölgedeki adliyelerden Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemleri (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. 

    OGÜN SAMAST’A SAVUNMA İÇİN SÜRE VERİLDİ

    Mahkeme başkanı, Ogün Samast’ın avukatının yazılı talebinde iddianamenin yeni tebliğ edilmesi nedeniyle savunma yapamayacaklarını belirterek süre istediğini bildirdi. Bunun üzerine söz verilen Samast, iddianamenin bugün duruşmadan önce tebliğ edildiğini söyledi. Savunmasını yapmak için süre talep etti. Talebi kabul eden mahkeme başkanı, “Duruşmadan ayrılabilirsin” dedi. Bunun üzerine Samast ve avukatı SEGBİS bağlantısından ayrıldı.

    ALİ FUAT YILMAZER: BU CİNAYETİ PLANLAYANLAR VE HAZIRLAYANLAR BU DAVADA YOKLAR

    Sanık Ali Fuat Yılmazer savunmasında, “Bizim ısrarımız üzerine İstanbul Emniyeti, Düzce, Bolu ve Ankara’ya yazılan yazı ile tetikçinin fotoğrafını paylaştı. ‘Arkanız sağlam’ diye bu tetikçilerin sırtını sıvazlayanlar belli. İlişkileri belli. Trabzon’da Erhan Tuncel’in Engin Dinç ile ilişkisinin bir başka yerde örneği yoktur. Neden Samsun’da yakalandı da Trabzon’a kadar izlemeye alınmadı? Bu sorular neden sorulmadı? Cinayetin gerçek suçluları tetikçilerden ibaret değil. Onları yönlendirip kullananlar var. Bu cinayeti gerçekten planlayanlar ve hazırlayanlar var ki onlar bu davada yoklar” dedi.

    ERHAN TUNCEL MAHKEME BAŞKANININ TARAFSIZ OLMADIĞINI ÖNE SÜRDÜ

    Tutuklu sanık Erhan Tuncel ise mahkeme başkanının taleplerini sorması üzerine, “Ogün’ün beyanıyla açık şekilde kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı. Ogün Samast’ın beyanının hükmü yok. Millet benim yaptıklarım sayesinde beraat etti ben başkalarının yaptığı şeylerden ceza aldım” dedi. Mahkeme Başkanının tarafsız olmadığını öne süren Tuncel, “Kamuoyu oluşturuldu, ben FETÖ’cü ilan edildim. İddianamenin kabulünden ve kamuoyu oluştuğu için tarafsız olmadığını düşünüyorum” diye konuştu.

    BİR SONRAKİ CELSE SAMAST’IN SAVUNMASI ALINACAK

    Mahkeme heyeti, Ogün Samast hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verdi. Duruşma, Samast’ın savunması alınmak üzere 6 Mart 2024’e ertelendi.

  • ULAŞ KARASU’DAN BAKAN URALOĞLU’NA: DHMİ’DE GÖREVDE YÜKSELME SINAVI AÇMADAN YAPILAN ATAMALARIN TEK BİR AÇIKLAMASI VARDIR. O DA TORPİLDİR. YILLARCA KURUMDA ÇALIŞMIŞ KİŞİLERİN HAKLARINA GİRMEK EN BÜYÜK GÜNAHTIR”

    ULAŞ KARASU’DAN BAKAN URALOĞLU’NA: DHMİ’DE GÖREVDE YÜKSELME SINAVI AÇMADAN YAPILAN ATAMALARIN TEK BİR AÇIKLAMASI VARDIR. O DA TORPİLDİR. YILLARCA KURUMDA ÇALIŞMIŞ KİŞİLERİN HAKLARINA GİRMEK EN BÜYÜK GÜNAHTIR”

    CHP Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Sivas Milletvekili Karasu, DHMİ’deki kurum içi sınavsız atamaları ve bitmemiş havalimanlarına yapılan müdür atamalarını TBMM gündemine taşıdı. Karasu, “Milyonlarca üniversite mezunu genç işsizimiz var. Her üç mezun gençten biri işsiz. KPSS ile atama bekleyen on binlerce gencimiz var. Buna rağmen DHMİ’de görevde yükselme sınavı açmadan yapılan atamaların tek bir açıklaması vardır. O da torpildir. Yıllarca kurumda çalışmış, sınav bekleyen kişilerin haklarına girmek en büyük günahtır” dedi.

    CHP Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Sivas Milletvekili Ulaş Karasu, Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ndeki (DHMİ) sınavsız yapılan atamaları TBMM gündemine taşıdı. Karasu, Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi.

    Karasu, önergesiyle ilgili yaptığı açıklamada 21 yıldır AKP iktidarında bürokraside yozlaşma yaşandığını söyledi. DHMİ’de kadrolaşma için Personel Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği’ndeki boşluğun istismar edildiğini belirten Karasu, “Bu yönetmeliğe göre başmüdür yardımcısı, daire başkan yardımcısı, havalimanı müdürü ve müdür yardımcılığı pozisyonu, yükselme sınava tabi olmayıp idarenin takdirine bırakıldığı için ‘torpilli yandaşlar’ bu yöntemi kullanarak ilk önce havalimanlarına müdür yardımcısı daha sonra sanki alt bir makama getirilmişler gibi sınav ve yeterlilikle gelinebilecek şef, teknik şef ve şube müdürü görevlerine atanıyor. Bunun adı hülledir ve bu durum, Sayıştay’ın önceki yıllardaki raporları ve mahkeme kararlarıyla da sabittir” dedi.

    “YILLARCA KURUMDA ÇALIŞMIŞ, SINAV BEKLEYEN KİŞİLERİN HAKLARINA GİRMEK EN BÜYÜK GÜNAHTIR”

    Sadece Sayıştay ve mahkemelerin değil, Kamu Etik Kurulu’nun da DHMİ’nin bu kayırmacılığına yönelik tespitler yaptığını vurgulayan Karasu, şunları söyledi:

    “Takdir yetkisinin amacı dışında kullanılması ile bazı çalışanların sınavla gelebilecekleri görevlere yasal zorunluluklar aşılarak getirilmesine ve bu suretle kayırmacılığa yol açmaktadır.

    Milyonlarca üniversite mezunu genç işsizimiz var. Her üç mezun gençten biri işsiz. KPSS ile atama bekleyen on binlerce gencimiz var. Buna rağmen DHMİ’de görevde yükselme sınavı açmadan yapılan atamaların tek bir açıklaması vardır. O da torpildir. Yıllarca kurumda çalışmış, sınav bekleyen kişilerin haklarına girmek en büyük günahtır.”

    AÇILMAYAN HAVAALINLARINA MÜDÜR ATANIYOR
    İktidarların gelip geçici olduğunu ancak kurumların kalıcı olduğunu belirten Karasu, DHMİ’nin adını kayırmacılık tarihine altın harflerle yazdıracak bir başka yönteminin ise henüz açılmamış havalimanlarına müdür olarak gönderilmesi olduğunu belirtti. Karasu, “Örneğin, Şef Hakan Çöl, 2020 yılında Isparta-Burdur Havalimanı’na müdür olarak atanmış, bir gün sonra İşletme Şube Müdürü yapılmış, mahkemenin kararı iptal etmesinin ardından göreve iade edilmek yerine henüz açılmamış Yozgat Havalimanı’na Müdür olarak atanmıştır. Yine Hasan Hakan Karakuş, şefken Trabzon Havalimanı’nda başmüdür yardımcısı olarak atanmış, birkaç gün sonra da şube müdürü yapılmıştır. Mahkeme atamayı iptal edince Gümüşhane-Bayburt Havalimanı’na müdür olmuştur” dedi.

    Karasu, önergesinde yanıtlaması istemiyle Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’na şu soruları yöneltti:

    “-Kurumda müdür ve müdür yardımcılıkları için görevde yükselme sınavı en son ne zaman yapılmıştır?

    -Yükselme sınavı olmaksızın atanan kişilerin atama yeterlilikleri nelerdir? Bu kişilerin kişisel ve siyasi bağlantıları nedeniyle bu kadrolara geçirildiği iddiaları doğru mudur?

    -Son iki yılda bu görevlere bu yöntemle atanan kişi ya da kişilerin isimleri ve mevcut görevleri nelerdir?

    -Kadrosu Şube Müdürü, Başmüdür ve Şef olan kişilere aktif görev verilmediği bunun yerine görevlerin memurlar tarafından vekaleten yürütüldüğü iddiası doğru mudur? Kurumda vekaleten görev yapan kaç kişi vardır ve bu kişiler hangi görevlerde bulunmaktadır?

    -Bakan olarak, hukuksuzluğu tespit eden mahkeme kararlara yaptırımsız kalmanızın sebebi nedir? Mahkeme kararları neden esasa yönelik uygulanmamaktadır?

    -DHMİ Genel Müdürlük Özel Kalem Müdürlüğünde kadrosu Başmüdür olan Mehmet KAYA isimli kişinin il dışında yaşadığı ve görev yerine hiç gelmediği doğrumu dur?

    -Açılmamış havalimanlarına müdür atanması konusunda Hukuk Müşavirliği’nin görüşü nedir? Bu konuda, henüz fiziki binası açılmamış başka kamu kurumlarına yapılan atama veya atamalar var mıdır? Var ise bunlar hangileridir?

    -DHMİ’de sıkça dile getirilen ve işe gelmeden maaş alan bankamatik memurları olduğu iddiası doğru mudur? Bu kişilerin, günlük yoklamalarda işe gelmiş gibi gösterildikleri doğru mudur? Bu konuda, son bir yıl içinde kurumda herhangi bir idari işlem yapılmış mıdır? Yapılmış ise içeriği ve sonuçları nelerdir?

    -İşe gelmeden maaş alan kişi ya da kişiler hakkında Cumhuriyet Başsavcılıklarına intikal eden şikayet var mıdır?

    -Kurumda, görevde yükselme ile unvan değişikliği sınavlarında sözlü mülakatların kaldırılmamasının gerekçesi nedir?

    -Henüz açılmamış olan Yozgat Havalimanı ve Gümüşhane–Bayburt Havalimanı’na hülle iptal kararlarını etkisizleştirmek amacıyla, daha önceki atamada adı geçen kişilerin atamalarının hukuki gerekçesi nedir? Henüz açılmamış havalimanlarında müdür olarak atanan kişiler hangi görevleri yapmaktadır?”

     

  • İYİ PARTİ İSTANBUL MİLLETVEKİLİ AYŞE SİBEL YANIKÖMEROĞLU PARTİSİNDEN İSTİFA ETTİ

    İYİ PARTİ İSTANBUL MİLLETVEKİLİ AYŞE SİBEL YANIKÖMEROĞLU PARTİSİNDEN İSTİFA ETTİ

    İYİ Parti İstanbul Milletvekili ve partinin Kurucular Kurulu üyesi Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu, partisinden istifa etti. Yanıkömeroğlu, istifasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Kuruluş amaç ve ilkelerimizden bir süredir uzaklaşmış olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemin çıkarlarına öncelik vererek çalışmalarıma devam edeceğim” dedi.

    İYİ Parti İstanbul Milletvekili ve Kurucular Kurulu üyesi Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu, partisinden istifa ettiğini açıkladı. Yanıkömeroğlu, istifasına ilişkin sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

    “Kurucular Kurulu üyesi olduğum İYİ Parti üyeliğinden istifa etmiş bulunmaktayım. Kuruluş amaç ve ilkelerimizden bir süredir uzaklaşmış olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemin çıkarlarına öncelik vererek çalışmalarıma devam edeceğim.”

  • SAADET PARTİSİ – GELECEK PARTİSİ TBMM GRUBU, GRUP ODALARININ KOŞULLARINA TEPKİ GÖSTERDİ… “17 METREKARELİK BİR YERDE 37 KİŞİ ÇALIŞIR MI”

    Saadet Partisi-Gelecek Partisi TBMM Grubu, grup odalarının çalışma koşullarına ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un çalışma koşullarına ilişkin yazdığı bilgi notuna tepki gösterdi. Grup Başkanı Selçuk Özdağ, “17 metrekarelik bir yerde 37 kişi çalışır mı? Yani neredeyse şuraya getirip bir çadır kuracağız. Sayın Numan Kurtulmuş’u TBMM’nin mehabetine uygun bir şekilde davranmaya davet ediyoruz” dedi. Grup Başkanvekili Bülent Kaya ise, Meclis tören salonunun üst katındaki boş odaları basın mensuplarına gezdirerek, “Bir siyasi parti grubuna yeterince çalışma ortamı sağlamıyorsunuz ama Meclis’te bu kadar yeri boş bırakıyorsunuz” diye konuştu.

    Saadet Partisi-Gelecek Partisi TBMM Grubu, Meclis Genel Kurulu salonunda gruplarına ayrılmış bir yer olmadığı gerekçesiyle, eylem yapmıştı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin devreye girmesi ile MHP sıralarının bir bölümü Saadet Partisi Grubu’na ayrılmıştı.

    Saadet Partisi-Gelecek Partisi Grup Başkanı Selçuk Özdağ, Grup Başkanvekilleri Bülent Kaya; bugün Grup Yönetimi için ayrılan odanın koşulları ile ilgili açıklama yaptı.

    “ONLARIN OTURDUĞU YER 400 METREKARE, BİZİMKİ 32 METREKARE”

    TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un bilgi notu olarak gönderdiği yazıda, tahsis edilen odaların toplamda 70 metrekare olduğu bilgisini eleştiren Özdağ, şunları söyledi:

    “Yaklaşık 5 ay geçti fiziki mekanlarımızın düzeltilmesini istedik. Burada 37 arkadaşımız çalışıyor. Her grubun 38 kişilik çalışma ekibi var. Milletvekillerinin de yüzde 10 da grubun milletvekili sayısı oranında bir artış var. 17 metrekarelik bir yerde 37 kişi çalışır mı? Meselemiz çalışma değil rahat çalışma imkanı. Sayın Numan Kurtulmuş ile her görüşmemizde şunu söyledi bize, ‘hallediyoruz, hallediyoruz, hallediyoruz.’

    Geçmişte de burada mağduriyet yaşamış bir gelenekten geliyorlar kendileri. Ama kendilerinin yaşadığı mağduriyetleri başkalarına yaşatmaktan zevk alıyorlar. Hani hukuk vardı Türkiye’de, hani adalet vardı. Meclisinizde adalet olmazsa sokaklarınızda adalet olur mu? Diğer partilerde eleman çalıştırılıyor. Onların bulunduğu ortam 400-500 metrekare alanda çalışırken bizim oturduğumuz yer toplamda 32 metrekarelik bir yer. Bize buna müstahak görenler, ‘keser döner sap döner bir gün olur hesap döner’ diyoruz. Yani neredeyse şuraya getirip bir çadır kuracağız. Sayın Numan Kurtulmuş’u TBMM’nin mehabetine uygun bir şekilde davranmaya davet ediyoruz. Arkadaşlarımızın çalışma ortamlarını doğru bir şekilde sağlasın.”

    KAYA: MECLİS’TE ODALARI BOŞ BIRAKIYORSUNUZ

    Kendi imkanlarıyla odaların ölçülerini aldıklarını belirten Bülent Kaya ise, Meclis Başkanı Numan Kurutuluş’un bilgi notunda belirttiği gibi odaların 70 metrekare olmadığını söyledi. Kaya, Meclis tören salonunun üst katındaki boş odaları basın mensuplarına gösterdi. Kurtuluş, “‘Partiler demokrasimizin vazgeçilmez unsurudur’ diyoruz. Bir siyasi parti grubuna yeterince çalışma ortamı sağlamıyorsunuz ama Meclis’te bu kadar yeri boş bırakıyorsunuz. Orası özel alan benim orayla ilgili farklı düşüncelerim var gibi sözlerle geçiştiriyorsunuz.

    Sayın Meclis Başkanı lütfedip danışmanları aracılığı ile bir bilgi notu gönderdi. Bu bilgi notunu eminim ki kendisi yazmamıştır. Danışmanları kaleme almıştır ve danışmanları tarafından herhalde yanlış yönlendirilmiş. Hakikati süslü laflarla ya da sayılara yalan söylettirerek izah etmeye gayret etmesin. Bizim TBMM’de demokratik haklarımızı tanısın. Sadece koltukta oturmak, protokol kabullerini yapmak bir Meclis Başkanı’nın görevini ifa etmesi manasına gelmez.”

     

  • ERKAN BAŞ: “GEÇEN SEÇİMLERDE HİÇ KİMSEYLE ADAYLIK PAZARLIĞI YAPMADIK. KARŞILIĞINDA DA NE BİR VEKİLLİK NE BİR MAKAM HİÇBİR ŞEY TALEP ETMEDİK. ESKİ AKP’LİLERİ DE MECLİS’E SOKMADIK. O YÜZDEN ALNIMIZ AK, BAŞIMIZ DİK”

    ERKAN BAŞ: “GEÇEN SEÇİMLERDE HİÇ KİMSEYLE ADAYLIK PAZARLIĞI YAPMADIK. KARŞILIĞINDA DA NE BİR VEKİLLİK NE BİR MAKAM HİÇBİR ŞEY TALEP ETMEDİK. ESKİ AKP’LİLERİ DE MECLİS’E SOKMADIK. O YÜZDEN ALNIMIZ AK, BAŞIMIZ DİK”

    Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, “Biz açık söylüyoruz. İttifaklara da iş birliklerine de açığız. Ama kiminle, ne için ve nasıl sorularına cevap vermemiz lazım. Biz, sermayeden değil emekçiden, tarikatlardan değil halktan, maden patronlarından değil doğadan yana ittifaklara açığız. Geçen seçimlerde de hiç kimseyle adaylık pazarlığı yapmadık. Saray rejiminin kaybetmesi için Millet İttifakı’nı oluşturan partilerden de daha çok çalıştık. Karşılığında da ne bir vekillik ne bir makam ne bir mevki hiçbir şey talep etmedik. Eski AKP’lileri de Meclis’e sokmadık. Bizden Meclis’e giren hiç kimse de AKP ve MHP saflarına geçmedi. O yüzden alnımız ak, başımız dik. Önümüzdeki yüz yıl boyunca da bu iktidarla yan yana gelmeyeceğimizi bütün yurttaşlar biliyor” dedi.

    TİP Genel Başkanı Erkan Baş, bugün TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baş, şunları söyledi:

    “Kölelik, 10-12 bin yıl önce ortaya çıkmış, bir insanın başka bir insanı malı olarak gördüğü, mal gibi alınıp satıldığı bir uygulama. Köle, bildiğiniz gibi insan yerine konulmuyor. Hiçbir hakkı yok. Kendisine verilen her görevi yerine getirmek zorunda. Bunun karşılığında yemek, su, yatacak yer alarak efendisine hizmet etmesi bekleniyor. 10 bin yıl kadar önce, M.Ö. 2000’lerde kölelerden kanunlarda da söz edilmeye başlanıyor. Özetle parası olanın istediği her şeyi yaptırabildiği, kölenin ise sadece çalıştırıldığı akıl dışı bir sistemden söz ediyoruz. Memleketin bu kadar gündemi varken ‘Niye 10-12 bin yıl önceki uygulamalardan söz ediyoruz’ sorusu akla gelebilir.

    “MEMLEKETTEKİ BU ENFLASYONİST ORTAM, BU HAYAT PAHALILIĞI SÖYLENECEK HİÇBİR RAKAMIN ANLAMI KALMADIĞINI GÖSTERİYOR”

    AKP döneminde Türkiye, dünyanın en çok takım elbiseli, kravatlı kölesinin olduğu ülke haline gelmiştir. AKP döneminde, Türkiye’nin bütün fabrikalarında, madenlerde, büyük plazalarda, okullarda, hastanelerde binlerce, milyonlarca köleden farkı olmayan insan çalıştırılıyor. Hatta şöyle söyleyelim. Köleler, elektrik, su faturası parası ödemiyor. Şimdi hem kölelik yapıyorsunuz hem bunun üzerine fatura, kira ödüyorsunuz. Şimdi, asgari ücret tartışmaları başladı. TÜRK-İŞ, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını 14 bin 025 lira olarak açıklıyor. Yoksulluk sınırı ise 45 bin 686 TL. Bunun yanına DİSK-AR’ın bir verisini ekleyelim. Ülkenin yüzde 65’i asgari ücret civarında maaş alıyor. Asgari ücret tartışmaları başlayınca ilk soru şu. ‘Siz ne öneriyorsunuz?’ Ne önerebiliriz ki? Gerçekten ne önerebiliriz? Aralık ayının ortasındayız. Asgari ücret üzerine bir rakam önereceğiz. 1 Şubat’ta ilk asgari ücretli maaşınızı aldığınızda buhar olmuş gitmiş. Memleketteki bu enflasyonist ortam, bu hayat pahalılığı söylenecek hiçbir rakamın anlamı kalmadığını gösteriyor.

    “ASGARİ ÜCRET, EMEKLİ, MEMUR MAAŞLARI TARTIŞILACAKSA GERÇEKTEN KÖLELİKTEN BETER KOŞULLARI TEKLİF EDENLERE YUH OLSUN DİYORUZ”

    Bizim açımızdan mim konulması gereken bir şey. TÜRK-İŞ’in 14 bin 25 lira asgari ücret tartışmalarının başlama noktası demesi. Rakamlar konuşulduğunda pek çok rakam konuşulur ama akıl alır bir şey değil. 4 kişilik bir ailede hem anne hem baba çalışsa yoksulluk sınırının yarısı kadar bile para girmeyecek. Yaptıkları şey şu. Günde 10-12 saat çalışın. Birileri servetlerine servet, yatlarına yatlar katsın. Öbür tarafta biz ay sonu geldiğinde açlık sınırını bile bulmayan maaşlara tamah edelim. Birileri lüks içinde milyonlarını havalara saçsın, şatafat içinde yaşasın. Ama bu değerleri üretenler, emekçiler kölelik koşullarından daha kötü koşullarda yaşamaya mahkum ediliyor. Kölelerin bile birtakım hakları olduğunu biliyoruz. Mesela bugün asgari ücret tartışıyoruz, kölelik koşullarına mahkum ediliyor insanlar, diyoruz. Diğer tarafta bu ülkede köle kadar bile değeri olmayan insanlar olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Mesele emekliler. Devletin belirlediği asgari ücretin altında maaşa mahkum edilen emekliler. Antik Mısır’da bile emeklilik var. Antik Mısır’da, köle emekli olduğunda günde 3 öğün yemeği, içeceği ve barınma hakkı sağlanıyor. Kölenin emekliliğinde 3 öğün yemek, su ve barınma hakkı veriliyor. Bugün emekli maaşıyla siz 3 öğün yemek yiyip, üstüne kira ödediğinizde suya paranız kalmaz. Türkiye’de durum bu kadar vahim bir hale gelmiş durumda. O yüzden net söylüyoruz. Asgari ücret, emekli, memur maaşları tartışılacaksa gerçekten kölelikten beter koşulları teklif edenlere yuh olsun diyoruz. Bunun karşısında en kararlı biçimde duracağımıza da bir kez daha söz veriyoruz.

    “VALİ SEN NİYE İŞÇİNİN KARŞISINA DİKİLİYORSUN? SENİN İŞİN PATRON KOLLAMAK MI”

    Urfa Özak Tekstil’de yaşananlar. Günde 16-17 saat çalıştırılıyorlar. Fazla mesai dayatılıyor. Kendilerine kurtlu yemekler reva görülüyor. Kadın işçilere mobbingle yapılıyor. Tehditin, hakaretin, baskının bini bir para. İşçiler, sendika değiştirip BİRTEKSEN’e üye olmak istiyorlar. Önce sendikasını değiştiren kadınlardan bir tanesi işten atılıyor. Bunun üzerine işçiler, arkadaşlarına sahip çıkıyorlar. Direnişin 3. gününde, Urfa Valiliği eylem ve etkinlik yasağı getiriyor. İşçi hakkını arıyor. Vali sen niye işçinin karşısına dikiliyorsun? Senin işin patron kollamak mı? 4. gün jandarma geliyor, fabrikanın sokağının giriş çıkışını kapatıyor. Bitmeyen senaryo. İşçi hakkını arıyor, vali hemen patronun yanında, jandarma hemen bütün kuvvetiyle işçinin karşısına dikilmiş. 6.gün. Bütün kentte eylem ve etkinlik yasağı var. Meclis Başkanı Bekir Bozdağ, bir açılışa gidiyor. Tabi ona yasak yok. Özak işçileri de Urfalı insanlar olarak gidiyorlar. Ama bu da söz konusu işçi olunca yasak. 7. gün. Artık yasak resmi olarak son bulmuş. İşçiler parktan meydana yürüyüp basın açıklaması yapmak istiyor, yine barikat kuruluyor. Ertesi gün jandarma yine resmi yasaklama kararı olmadan fabrikanın girişini çıkışını kapatıyor. Sendika yöneticilerini gözaltına almak istiyor. Böyle devam ediyor duruyor. Yetmiyor, fabrika yönetimi işçilerin ailelerini arıyor. Ortada sanki bir sendikaya üye olmak suç, yasa dışı bir durum varmış gibi aktarımlar yapıyor. Kadın işçilerin ailelerine onların özel hayatlarıyla ilgili bilgiler aktaracakları konusunda tehdit ediyorlar. Ahlaksızlık dediğimiz şey budur. Bir insan hakkını arıyor, ekmeğine sahip çıkıyor diye onu ailesine gammazlamakla, yalan yanlış bilgilerle ailesiyle kadın işçilerin arasını açmakla tehdit edenler ahlaksızdır.

    “ ÖĞRENCİLER, AYLARDIR DAHA İYİ KOŞULLARDA YAŞAMAK, ARTIK HAYATTA KALMAK, ÖLEN ARKADAŞLARININ HESABINI SORMAK İÇİN SESLERİNİ ÇIKARTIYORLAR. KARŞILARINDA NE VAR? KOSKOCAMAN BİR SESSİZLİK”

    KYK yurtlarında her gün canımızı yakan ayrı bir başlıkla karşı karşıyayız. 15 Ekim’den bu yana 8 genç hayatını kaybetmiş. Öğrenciler, aylardır daha iyi koşullarda yaşamak, artık hayatta kalmak, ölen arkadaşlarının hesabını sormak için seslerini çıkartıyorlar. Karşılarında ne var? Koskocaman bir sessizlik. Hiçbir şey yok. Bu çöküntü hali bize şunu gösteriyor. Devlet, devleti ele geçirmiş olan iktidar nerede hakkını arayan bir öğrenci, emekçi, kadın varsa onun karşısına hemen dikiliyor. Ama sokak ortasında insanlar vurulurken, bankalarda milyonlarca dolar el değiştirip birileri servet sahibi ederken, kara para aklanırken, KYK yurtlarında asansörlerin denetimleri yapılmazken ortalıkta gözükmüyor. Bu artık içinde bulunduğumuz sistemin adı haline gelmiş durumda.

    “KARDEŞLİK GÖRÜNTÜLERİYLE, İSRAİL İLE BAĞLARI KOPARTMAKTAN KORKAN BİR MUHALEFET, İKTİDAR ANLAYIŞINI DA REDDEDİYORUZ”

    Bir iktidar bloğu var. İktidarı eleştiriyoruz. ‘Sözde Filistinci, özde İsrailci’ diyoruz. Geçen hafta bir de kardeş belediyeleri öğrendik. Bu katliam yaşanırken hangi partiden olduğu önemli değil. Açıkça söyleyeceğim. Tel Aviv ile İzmir, Beerşeba ile Adana, Bat Yam ile Antalya, Herzi ile Bursa kardeş şehir. Neyin kardeşliği? Bizim kardeşlerimiz öldürülüyor, katlediliyor şu anda. Siz açıkça katliam yapan politikaları destekleyen belediyelerle kardeşlik… Hangi kardeşlik? Biriniz de çıkın deyin ki ‘Kardeşlik hukukuna sığmaz. Biz böyle kardeşliği reddediyoruz.’ Ticari anlaşmalar sonlanmaz, para ilişkileri devam eder. Öbür tarafta bir de böyle kardeşlik görüntüleriyle, İsrail ile bağları kopartmaktan korkan bir muhalefet, iktidar anlayışını da reddediyoruz.

    “GEÇEN SEÇİMLERDE DE HİÇ KİMSEYLE ADAYLIK PAZARLIĞI YAPMADIK. KARŞILIĞINDA DA NE BİR VEKİLLİK NE BİR MAKAM NE BİR MEVKİ HİÇBİR ŞEY TALEP ETMEDİK. ESKİ AKP’LİLERİ DE MECLİS’E SOKMADIK. O YÜZDEN ALNIMIZ AK, BAŞIMIZ DİK”

    Seçimlere kazanmak için, Cumhur İttifakı’na kaybettirmek için gireceğiz. AKP zihniyetinin Türkiye’de siyasetin tümünü belirlemesine son vermek için gireceğiz. Rantçılığa, kadın ve emek düşmanlığına karşı halkın sesini güçlendirmeye çalışacağız. Temel mesele budur. Bunların siyaset dediği bizim için siyaset değil. Bunların ittifak dediği bizim için ittifak değil. Biz açık söylüyoruz. İttifaklara da iş birliklerine de açığız. Ama kiminle, ne için ve nasıl sorularına cevap vermemiz lazım. Biz, sermayeden değil emekçiden, tarikatlardan değil halktan, maden patronlarından değil doğadan yana ittifaklara açığız. Geçen seçimlerde de hiç kimseyle adaylık pazarlığı yapmadık. Saray rejiminin kaybetmesi için Millet İttifakı’nı oluşturan partilerden de daha çok çalıştık. Karşılığında da ne bir vekillik ne bir makam ne bir mevki hiçbir şey talep etmedik. Eski AKP’lileri de Meclis’e sokmadık. Bizden Meclis’e giren hiç kimse de AKP ve MHP saflarına geçmedi. O yüzden alnımız ak, başımız dik. Önümüzdeki yüz yıl boyunca da bu iktidarla yan yana gelmeyeceğimizi bütün yurttaşlar biliyor.”

  • MALTEPE, MOĞOLİSTAN’IN DARKHAN ŞEHRİYLE KARDEŞ OLDU

    MALTEPE, MOĞOLİSTAN’IN DARKHAN ŞEHRİYLE KARDEŞ OLDU

    Maltepe Belediyesi yurt içinde ve yurt dışında ekonomik ve sosyal ilişkilerini geliştirecek çalışmalarına bir yenisini ekledi. Maltepe Belediye Meclisi’nde, Moğolistan’ın Darkhan Belediyesi’nin kardeş belediye olarak kabul edilmesiyle ilgili öneri, oy birliğiyle kabul edildi.

    Maltepe Belediyesi’nin aralık ayı toplantılarının ikinci oturumu, Maltepe Belediye Meclisi Başkanvekili Yusuf Koçhan Başkanlığı’nda  Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenlendi. Toplantıda Maltepe’nin, Moğolistan Darkhan Belediyesi’yle kardeş belediye olarak kabul edilmesiyle ilgili öneri, meclis üyelerinin oy birliğiyle kabul edildi. Teklifle iki şehir arasında kardeş kent ilişkilerinin kurulması, ekonomik ve sosyal ilişkilerin geliştirilmesi, kültür, sanat ve spor alanlarında faaliyet ve projelerin gerçekleştirilmesi hedefleniyor.

    İSİMSİZ SOKAĞA LADİN SOKAK İSMİ VERİLDİ 

    Toplantıda Altıntepe Mahallesi’nde 15219 ada 26 parsel ile 15129 ada 32 parsele kadar olan isimsiz yola Ladin Sokak isminin verilmesi oy birliğiyle kabul edildi.  Altıntepe Mahallesi sınırları içinde bulunan Cihadiye Caddesi’ndeki aksının kısaltılmasına ve  D-100 güney yan yola kadar aksının uzatılmasına oybirliğiyle karar verildi.

    MALTEPE MEYDANININ TASARIMINA DESTEK

    Maltepe merkez meydan ve çevresi imar planlarının ve kentsel tasarım çalışması ile ilgili İmar Komisyonu’nun teklifi oy birliğiyle kabul edildi.  Projeyle Maltepe meydanının kalitesinin artması ve Anadolu yakasının cazip bir merkezi haline gelmesine katkı sağlayacak çalışmalar yapılacak. Oylamanın ardından konuşan Yusuf Koçhan “Alınan kararla Maltepe çarşısının çok güzel bir çehreye kavuşacak olmasına Belediye Meclisi’nin de oy birliğiyle katkıları çok güzel oldu” dedi. 

  • KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI’NA YENİDEN TALİP OLAN GÖKHAN YÜKSEL: “HEYECANIMIZ YÜKSEK, GENÇLİĞİMİZ VAR”

    KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI’NA YENİDEN TALİP OLAN GÖKHAN YÜKSEL: “HEYECANIMIZ YÜKSEK, GENÇLİĞİMİZ VAR”

    CHP’li Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel, mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerde yeniden aday olmak için başvuruda bulundu. Yüksel, “Heyecanımız yüksek, gençliğimiz var” dedi.

    Kartal Belediye Başkanlığı aday adaylığı başvurusu için CHP Kartal İlçe Başkanlığı’na eşi Sibel Doğan Yüksel ile birlikte gelen Kartal Belediye başkanı Gökhan Yüksel’i, kalabalık bi vatandaş topluluğu karşıladı. Yüksel, CHP Kartal İlçe Başkanı Mert Polat’ın makamına geçerek adaylık için gerekli evrakları teslim etti. 

    Kartal İlçe Başkanı Mert Polat, aday adaylığı başvuru sürecinin artık tamamlandığını, bundan sonra adayların belirlenmesi sürecinin yaşanacağını söyledi. Kartal’ın tüm dinamikleri ile buluşacaklarını ifade eden Mert Polat, Kartal’da seçimi yeniden kazanacaklarını da sözlerine ekledi.

    Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel de 2019 adaylık açıklamasında olduğu gibi büyük bir heyecan duyduğunu ifade etti. Gençliğine ve enerjisine vurgu yapan Yüksel şunları söyledi:

    “Sevgili İlçe Başkanımızın da ifade ettiği gibi burası baba ocağı, ana ocağı… Doğru. Annem ve babam da burada, annem ve babam gibi gördüğüm insanlar da burada. Acısıyla tatlısıyla koca 5 yılı bitirmek üzereyiz, bu 5 yılın içine sığdırdığımız birçok anı da var, birçok acı da var, birçok güzellik de var. 

    ÖZEL ÖDEVLERİMİZ OLDU: Sürecin hemen başında belediye başkanlığını anlamaya çalışırken, yaşadığımız bir pandemi süreci var. Pandemi süreci içinde komşuluk hukukunu korumak ile ilgili yaptığımız bir seferberlik var. Kartal Belediyesi ailesi ile birlikte o 2 yıl boyunca bütün komşularımızın komşuluk hukukunu korumak kaydıyla onlara yetişmeye gayret gösterdik. Ardından yaşanılan depremlerle, yaşanılan yangınlarla, sellerle oluşan sıkıntılı süreçlerin bir şekilde üstesinden gelip, hizmet etme çabasını sürdürüp; aynı zamanda hem yatırım hem hizmet hem komşuluk hukukunu devam ettirmek gibi özel ödevlerimiz oldu.

    TÜRKİYE BİRİNCİSİ KARTAL’DAN ÇIKTI: Bazen öyle ağır süreçler geçirdik ki ağzımınız tadı hiç olmadı sevgili ailem. Dolaysıyla yaptığımız güzel işleri bile paylaşmak bazen içimizden gelmedi. Sadece bir tane örnek vermek istiyorum. Bu dönem lise ve üniversiteye hazırlanan çocuklarımız için Kartal Akademi bünyesinde Mustafa Necati Kurs Merkezi’ni kurduk. Liseye hazırlanan çocuklarımızdan bir tanesi Türkiye birincisi oldu. Türkiye birincisi olarak bu sürece damga vurdu ve sosyal belediyeciliğin bir örneği olarak anlatmak istiyorum. Ekonomik durumu iyi olmayan bir kardeşimizin bizim dershanemize gelerek Türkiye’nin bir numarası olması, omuzlarımızdaki yükü de sorumluluğu da artırdı. Bu ve bunun gibi sizi gururlandıracak birçok iş yaptık.

    BU AİLE, BÜYÜK BİR AİLE: Bu sürecin tamamında ben Cumhuriyet Halk Partisi ailemi yanımda gördüm. Ben de sizlerin başını öne eğecek hiçbir şey yapmadım. Gayretle sorunları çözmeye çalıştım. İyi ki varsınız, iyi ki birlikteyiz. Bugün aday adaylık sürecinin son günü ve ben de evraklarımı teslim ettim. Bu yolda yine aday adayı olan arkadaşlarım var. Bu aile büyük bir aile. Bu ailenin fertleri, bu ailenin bireyleri ortaya bir iddia koyarlar. Bu iddiayı sürdürürler ve sonra hep birlikte el ele kol kola birlikte bu mücadeleyi sürdürmek için yine kucaklaşırlar. Bütün arkadaşlarıma; hem belediye başkan aday adaylarına hem de meclis üyeliği aday adaylarına başarılar dilerim.” 

    İlçe binasındaki konuşmasının ardından dışarıda bekleyen partililere de seslenerek teşekkür eden Kartal Belediye Başkan Gökhan Yüksel, daha sonra çevredeki esnafı tek tek ziyaret ederek onlarla sohbet etti.