Blog

  • AVŞAR’DAN AKP’YE REZERV YAPI ALANI TEPKİSİ: “BU KADAR GENİŞ YETKİYE İHTİYACINIZ YOKSA BU MADDEYİ AFETE KARŞI DİRENÇLİ OLMAYAN YAPI STOĞU VE KAMU ARAZİLERİYLE SINIRLANDIRALIM”

    AVŞAR’DAN AKP’YE REZERV YAPI ALANI TEPKİSİ: “BU KADAR GENİŞ YETKİYE İHTİYACINIZ YOKSA BU MADDEYİ AFETE KARŞI DİRENÇLİ OLMAYAN YAPI STOĞU VE KAMU ARAZİLERİYLE SINIRLANDIRALIM”

    DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Cem Avşar, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’da yer alan rezerv yapı alanı tanımını eleştirdi. Avşar, “Riskli alanla sınırlanmadığını, tüm kentin bu kapsama sokulabileceğini yani istismar edilebileceğini gördük bu maddenin. Yani şehir merkezinde yüksek rantlı alanlar rezerv alan ilan edilebileceği gibi afet riski taşımadığı halde ev ve işyerlerine el konulabilmesi ve mülkiyet haklarının ihlal edilebilmesi söz konusu olabilecektir. Bunun adı fırsatçılıktır. Bu kadar geniş yetkiye ihtiyacınız yoksa gelin bu maddeyi afete karşı dirençli olmayan yapı stoğu ve kamu arazileriyle sınırlandıralım” dedi.

    DEVA Partisi Tekirdağ Milletvekili Cem Avşar, bu akşam TBMM’de basın toplantısı düzenledi. 8 Kasım’da kabul edilen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’un 2. maddesinde yer alan rezerv yapı alanı ilan etme yetkisini gündeme getiren Avşar, şöyle konuştu:

    “KANUN TEKLİFLERİ BİR ZÜMREYİ, AZINLIĞI MUTLU ETMEK ÜZERE YAPILMAKTADIR NE YAZIK Kİ”

    “Anayasalar, kanunlar, yönetmelikler, genelgeler halkın yaşam koşullarını düzenlemek, kolaylaştırmak, gelişimi önündeki problemleri ortadan kaldırmak üzerine yapılır, böyle de uygulamaya konulur. Son zamanlarda yapılan bütün değişiklikler birçok konuyu içeren, çorba olmuş torba yasalar, kanun teklifleri bir grubu, zümreyi, azınlığı mutlu etmek ve aynı kesimin iktidarını hakim kılmak üzerine yapılmaktadır ne yazık ki.

    “YAPI KAYIT MAĞDURLARI DİYE YENİ BİR KİTLE OLUŞTU”

    Bu yaklaşımla iktidarın hazırlayıp önümüze sunduğu kanunlar, düzenlemeler sorunları çözüme götürmüyor. Kendi sorunları çözülüyor ama milletin yepyeni sorunlarla karşılaşmasına neden oluyor ve işi çıkmaza sokuyor. Aynı imar barışı meselesinde olduğu gibi. Toplum bunu yaşadı, deprem döneminde de bu konunun depreme dayanıklı yapıları kapsamamasından dolayı ciddi can kayıpları yaşandı ve de yapı kayıt mağdurları diye yeni bir kitle oluştu. Meclis’te çoğunluğu elinde tutan iktidar muhalefet şerhlerini dikkate almıyor. Bu yasada da biz aynı durumu yaşadık. Bu itirazları hem Genel Kurul’da dile getirdik hem ilgili komisyonda dile getirdik ama bu yasa jet hızıyla geçti.

    “RİSKLİ ALANLA SINIRLANMADIĞINI, TÜM KENTİN BU KAPSAMA SOKULABİLECEĞİNİ GÖRDÜK”

    6 Şubat Kahramanmaraş depremleriyle birlikte afet riski altındaki alanların tespiti ve dönüştürülmesi çok daha önemli ve öncelikli hale geldiği, bunun için mevcut kanunun yetersiz kaldığı, idarenin hareket alanının dar olduğu, uygulama tarafının ağır ilerlediği, kaynak sorunlarının ortaya çıktığı gibi kaygılar dikkate alınarak bu 21 maddelik değişiklik hazırlandı ve kamuoyuna geldi. Baktık ki kanunun ruhunda Anayasa’ya uygun olmayan bir düzenleme var. ‘Riskli alanların dönüşümü’ deniyor buna. Fakat riskli alanla sınırlanmadığını, tüm kentin bu kapsama sokulabileceğini yani istismar edilebileceğini gördük bu maddenin. Yani şehir merkezinde yüksek rantlı alanlar rezerv alan ilan edilebileceği gibi afet riski taşımadığı halde ev ve işyerlerine el konulabilmesi ve mülkiyet haklarının ihlal edilebilmesi söz konusu olabilecektir. Bunun adı fırsatçılıktır.

    “GELİN SINIRLANDIRALIM”

    Biz bu kanun maddesine şöyle bir teklif veriyoruz: Bu kadar geniş yetkiye ihtiyacınız yoksa gelin bu maddeyi afete karşı dirençli olmayan yapı stoğu ve kamu arazileriyle sınırlandıralım. Vatandaş rahat bir nefes alsın, ‘Benim evime el koyulur mu? Bizim apartmanın yeri değerli, ranta kurban gider miyim?’ diye düşünmesin. Bu teklifimiz iktidar için bir samimiyet testidir. Şayet bu konuda samimilerse, amaç tamamen riskli alanların dönüşümüyse buyursunlar teklifimizi desteklesinler.”

     

  • SELÇUK ÖZDAĞ YURTDIŞINDA KİRALANAN TARIM ARAZİLERİNİ MECLİS GÜNDEMİNE TAŞIDI: “VENEZÜELA’DA, NİJERYA’DA HEP BAŞARISIZ OLMUŞ”

    Gelecek-Saadet Grup Başkanı Selçuk Özdağ, yurt dışında kiralanan tarım alanları hakkında araştırma önergesi verdiklerini açıkladı. Özdağ, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla tasfiye edilen, Türk Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Anonim Şirketi’ni anımsattı ve “Venezüella’da, Nijerya’da da yapmışsınız bu işi, hep başarısız olmuş. Peki bu başarısızlığın bir sonu olmayacak mı? Bir Bakan istifa etmeyecek mi? Bu yönetim kurulu üyeleri istifa etmeyecekler mi” diye sordu. 

    Gelecek-Saadet Grup Başkanı Selçuk Özdağ, “Tarım politikaları, TMO başta olmak üzere kurumların şaibeli uygulamaları, yurt dışında kiralanan tarım alanları hakkında” Araştırma Önergesi verdiklerini duyurdu. Özdağ, TBMM Genel Kurul konuşmasında şunları söyledi:

    “BAKAN İSTİFA ETMEYECEK Mİ?”

    “Sudan’da 780 bin 500 hektar yani 7.8 milyon metrekarelik bir arazi kiralamışlar. Türkiye’deki tarım arazilerinin çok iyi şekilde değerlendirilmesi gerekirken buralar imara açılmış ama Sudan’da arazi alınmış, alınabilir ama aradan 10 yıl geçtiği zaman burayı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle iptal ettiniz. Bu yıl içerisinde neler ürettiniz, buraya ne kadar insan gitti? Burada şirketler oluşturulmuş, yönetim kurulları. Bu yönetim kurulları kimler? Bu kişiler kaç para almışlar. Buraya yüzlerce kişi alınmış bu kişiler ne kadar maaş almışlar? Venezüella’da, Nijerya’da da yapmışsınız bu işi, hep başarısız olmuş. Peki bu başarısızlığın bir sonucu olmayacak mı? Bir Bakan istifa etmeyecek mi? Bu yönetim kurulu üyeleri istifa etmeyecekler mi?”

    “AL TAKKE VER KÜLAH”

    Özdağ TMO’nun Manisa’da çiftçiden ucuza alıp işletmelere sattığı üzümden firmaların 2,5 milyar TL kâr ettiğini de belirterek, “Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) sen devletin kurumusun, niye sattın bunu? Karşılıklı al takke ver külah yapıyorsunuz. Türkiye’de elle tutulan kurum kalmamıştır. Sayıştay görev yapamamaktadır” dedi.

     

  • KURYENİN ÖLÜMÜNE NEDEN OLAN SOMALİ CUMHURBAŞKANININ OĞLU HAKKINDA YURT DIŞI ÇIKIŞ YASAĞI KARARI VERİLDİ

    GAYE ŞEYMA CAN

    İstanbul’da, 30 Kasım’da Kennedy Caddesi, Avrasya Tüneli çıkışı Zeytinburnu istikametinde meydana gelen kazada moto kurye Yunus Emre Göçer’in ölümüne neden olan Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud hakkında yurt dışı yasağı kararı alındı.

    Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud’un kullandığı 06 CD 4581 plakalı otomobil, 30 Kasım’da Kennedy Caddesi, Avrasya Tüneli çıkışı Zeytinburnu istikametinde moto kuryeye Yunus Emre Göçer’in (38) kullandığı motosiklete arkadan çarpmıştı. Kazada, ağır yaralanan Yunus Emre Göçer, kaldırıldığı hastanede 6 gün süren yaşam mücadelesini dün kaybetti. Göçer, bugün Maltepe Gülsuyu Mahallesi’nde bulunan cemevindeki cenaze töreninden sonra Başıbüyük Mezarlığı’nda toprağa verildi.

    Öte yandan, motokurye Yunus Emre Göçer’in motosikletine arkadan çarpan Mohammed Hassan Shekh Mohamud, kazanın ardından polis merkezinde ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştı. Bu da tepkilere yol açmıştı. Bir grup motorkurye, 1 Aralık Cuma gün Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı önüne gelerek avukat Iyaz Çimen ile birlikte basın açıklaması yaparak Yunus Emre Göçer için adalet istemişti.

    İMAMOĞLU: ON BİNLERCE MOTOKURYE EMEKÇİ ADINA SONUNA KADAR TAKİP EDECEĞİM

    İBB Başkanı Ekrrem İmamoğlu da bugün sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Somali Cumhurbaşkanının oğlu, motokurye Yunus Emre Göçer’e çarparak ölümüne sebep oluyor ve serbest bırakılıyor. Göçer’e Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum. Bu işin peşini bırakmayacağız. Hukuki süreci, on binlerce motokurye emekçi adına sonuna kadar takip edeceğim” demişti.

    ARAÇ SÜRÜCÜSÜNE YURT DIŞINA ÇIKIŞ YASAĞI VERİLDİ

    Tepkilerin ardından, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine motokurye Yunus Emre Göçer’in ölümüne neden olan Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud hakkında yurt dışı çıkış yasağı kararı verildi.

    İFADEDEN SONRA SERBEST BIRAKILMIŞTI

    Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun polis merkezindeki ifade işlemlerinin ardından serbest bırakıldığı öğrenildi. Olay sonrası Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı önüne gelen moto kuryeler ve Avukat Iyaz Çimen basın açıklaması yapmış,  o gün yoğun bakımda olan Yunus Emre Göçer için adalet istemişlerdi.

  • SİNOPLU VATANDAŞ: “ASGARİ ÜCRETE YILDA 1 KERE ZAM YAPILACAK DİYORLAR O ZAMAN HER ŞEYE YILDA 1 DEFA ZAM YAPILSIN”

    MUSTAFA USTA

    Sinoplu vatandaş Cengiz İnce, “Asgari ücrete yılda 1 kere zam yapılacak diyorlar. O zaman her şeye yılda 1 defa zam yapılsın. Anlayamadık, gitti. Ben 2019 yılında emekli oldum. Aldığım para 206 bin lira paraydı. 206 bin liraya ben tam tamına 1 kilogram altın alıyordum. Aradan geçmiş 4 sene. Hadi şimdi düşünün o 1 kilogram altın ne olmuş? Olmuş 2 milyon. Her şey ortada” dedi. 

    Yeni yılda asgari ücrete yapılacak zam öncesi Sinoplu vatandaşlar geçinemediklerini belirterek, asgari ücret zamlarıyla ilgili beklentilerini dile getirdi.

    “30 BİN LİRA VERSELER BİLE KÖTÜNÜN İYİSİ”

    Sinoplu vatandaş Cengiz İnce, şöyle konuştu:

    “30 bin lira civar bile az gelir. Kurtarmaz. Ev kiraları olmuş 15-20 bin lira. Bu adam 20 bin lira alsak ne olacak? Emekli vatandaşlar çay bahçelerinde miskin miskin oturuyorlar. 10 liraya bize biri çay ısmarlasın diye birbirlerine bakıyorlar. Ama gidip yine onlara oy veriyorlar. Ne olacak şimdi? 30 bin lira verseler bile kötünün iyisi. Vatandaşın 2 de çocuğu olsa ne olacak? Okula gitseler ne olacak? Nerede yol paraları? İşler daha berbat olacak. Asgari ücrete yılda 1 kere zam yapılacak diyorlar. O zaman her şeye yılda 1 defa zam yapılsın. Anlayamadık, gitti. Ben 2019 yılında emekli oldum. Aldığım para 206 bin lira paraydı. 206 bin liraya ben tam tamına 1 kilogram altın alıyordum. Aradan geçmiş 4 sene. Hadi şimdi düşünün o 1 kilogram altın ne olmuş? Olmuş 2 milyon. Her şey ortada. İnsanlar hayatlarına nasıl devam ederlerse etsinler, isterlerse otobüse, isterlerse kayığa binsinler değişen hiç bir şey yok.”

    “ENFLASYON DURSUN, ASGARİ ÜCRETE ZAM GELSİN”

    Bir başka vatandaş Doğancan Altuntepe ise “Asgari ücretin 15-17 belki de 20 bin lira civarlarında olması gerekiyor ama asgari ücrete zam geldikçe diğer ürünlere yiyecek, içecek ve gıda maddelerine de 3 katı zam geliyor. Asgari ücrete zam gelmesini bir yanımız istiyor, bir yanımız istemiyor. Her şey rölantide gitsin biz onu istiyoruz. Enflasyon dursun, asgari ücrete zam gelsin. En azından böyle olunca yaşam kalitemiz artar. Biz de her şeye yetişiyor oluruz. Tek isteğimiz bu” dedi.

    Mert Uslu ise “Asgari ücrete yapılan zamdan sonra hayat pahalığının da ortadan kalkması gerekiyor. Asgari ücrete zam yapılıyor ama insanlar bu asgari ücrete yapılan zamlara sevinemiyor ki. Tekrar peşine zamlar geliyor. Zaten insanların alım gücü yok. Asgari ücrete yapılan zamdan sonra genel olarak zamların bir son bulması gerekiyor” diye konuştu.

     

     

  • EDİRNE’DE KÖY HALKI MERALARINA GÜNEŞ ENERJİ PANELİ KURULMASINI İSTEMİYOR

    Edirne’nin Uzunköprü İlçesine bağlı Bayramlı Köyü sakinleri, meralarının yüzde 10’luk kısmına bir şirket tarafından güneş enerji paneli kurulması kararına tepki gösterdi.  Köy muhtarı Sezer Kırcı, “Enerjiyi her yerde üretebiliriz. Hayvancılığı her yerde yapamayız. Dağda taşta hayvancılık olmaz. Merada da güneş enerji sistemi olmaz. Her şeyin yeri ve zamanı var. Güneş panellerini evlerimizin çatısına kurabiliriz” dedi.

    Bayramlı Köyü sakinleri, meralarına güneş enerji paneli kurulmasını istemiyor. Köylüler, meralarında hayvancılık yaparak üretim yapmak istediklerini dile getirdi. Eski CHP Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu da bugün köy sakinlerinin sorunlarını dinledi.

    GAYTANCIOĞLU: MERALARIMIZI KORUYALIM

    Gaytancıoğlu, şunları söyledi:

    “Arkamda gördüğünüz büyük bir mera, toplam 7 bin dekar. Su kaynağı da var. Uzunköprü’nün Bayramlı Köyü’nün merası. Kötü olan bir şey var. Bu meraya bir şirket güneş enerjisi paneli kurmak istiyor. Hem de meranın yaklaşık yüzde 10-15’ine… Güneş enerjisine hiç karşı değiliz ama meraya kurulmasına tabii ki karşıyız. Çünkü köydeki büyük ve küçükbaş hayvan varlığına yetecek kadar ot, su var. Şimdi güneş enerjisi paneli kurduğumuz zaman mera vasfını yitirecek. Meraya gelmek istemelerinin nedeni bedava olduğu için buraya panelleri rahatlıkla kurabilecekler ama başka yere kurmaya kalktıklarında buna bedel ödemeleri lazım. Buradan yetkilileri uyarıyoruz. Meralar anayasal olarak da güvence altındadır ve hayvanlara tahsis edilmiştir. Meralarımızı koruyalım. Üzerlerine herhangi bir tesis yapma projelerinden artık vazgeçelim. Herkes bu şekilde duyarlı olursa zaten bu tip işlere girişmezler.”

    MUHTAR: “HAYVANCILIĞI HER YERDE YAPAMAYIZ”

    Köy muhtarı Sezer Kırcı, şunları kaydetti:

    “Enerji temel ihtiyacımız olduğu gibi et, süt ihtiyacımız da var. Bunları ithal ediyoruz. Bizim işimiz et, süt üretmek. Biz üretim yapmak istiyoruz. Tamam enerjiye karşı değiliz. Başımızın üstünde yeri var. Mecburiyetimiz de var. Bizim hayvancılık için de enerjiye ihtiyacımız var. Enerjiyi her yerde üretebiliriz. Hayvancılığı her yerde yapamayız. Dağda taşta hayvancılık olmaz. Merada da güneş enerji sistemi olmaz. Her şeyin yeri ve zamanı var. Güneş panellerini evlerimizin çatısına kurabiliriz. Mesela Almanya örneği, devletin hibe desteği var. Güneş enerji panelleri evlerin çatılarına kuruluyor. Merayı gasp etmek, merayı yok etmek bizim üretimimizi baltalamaktadır.”

     

  • TÜLAY HATİMOĞULLARI, DENİZ POYRAZ’IN MEZARINI ZİYARET ETTİ: “BİZLER NE ÖLÜMLE NE TEHDİTLERLE NE TUTUKLAMALARLA BUGÜNE KADAR DİZ ÇÖKMEDİK”

    TÜLAY HATİMOĞULLARI, DENİZ POYRAZ’IN MEZARINI ZİYARET ETTİ: “BİZLER NE ÖLÜMLE NE TEHDİTLERLE NE TUTUKLAMALARLA BUGÜNE KADAR DİZ ÇÖKMEDİK”

    HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, HDP İzmir İl Örgütü’ne yönelik saldırıda hayatını kaybeden Deniz Poyraz’ın mezarını ziyaret etti. Hatimoğulları, “Bu katliamın arkasında sadece o tetikçi yok, bu katliamın arkasında Suriye’de savaş çıkaran, Rojava halkının Suriye’de statü kazanmasını engelleyen, Türkiye’de Kürt halkına çöktürme planını hayata geçirmek isteyen devlet geleneği zihniyeti ve bunun yürütücüsü olan bu iktidarın anlayışı vardır. Burada asıl yargılanması gereken o katilin yanı sıra bu anlayışın ta kendisidir ve Türkiye halklarının yüreğinde, vicdanında, Kürt halkının yüreğinde ve vicdanında zaten yargılanmaktadırlar. Bizler ne ölümle ne tehditlerle ne gözaltılarla ne tutuklamalarla bugüne kadar diz çökmedik, geri adım atmadık” dedi.

    HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, bir dizi temasta bulunmak için geldiği İzmir’de, 17 Haziran 2021 tarihinde HDP İzmir İl Örgütü’ne yapılan saldırıda hayatını kaybeden Deniz Poyraz’ın Buca Kaynaklar’daki mezarını ziyaret etti. Hatimoğullarına; HEDEP İzmir Milletvekilleri Burcugül Çubuk ve İbrahim Akın, Mardin Milletvekili George Aslan ve Hakkari Milletvekili Öznur Bartın ile Poyraz’ın ailesi eşlik etti.

    “DENİZ POYRAZ’I ELİMİZDEN ALMALARINA RAĞMEN DİZ ÇÖKMEDİK, BOYUN EĞMEDİK” 

    Mezar başında konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:

    “Bugün İzmir programı için buradayız ve sevgili Deniz Poyraz’ımızı mezarı başında bir kez daha anıyoruz. Deniz Poyraz’ın katledilişini Türkiye’de yüreği demokrasiden yana olan, yüreği insan haklarından olan, yüreği yaşam hakkından yana olan her insanın çok acı çektiği bir olay olmuştur. Bizler Deniz Poyraz’ın katledildiği günlerde çok acı çektik. Paramiliter güçler ellerini kollarını sallayarak gelip parti il binamıza saldıracak cesareti, parti il binamıza saldırarak Deniz Poyraz’ı katletme cesaretini tek başına o tetikçi değil; o paramiliter güçler ve onun arkasındaki iktidar anlayışı vardır. Deniz Poyraz’ı katledenler zannediyor ki; partimize ve Kürt halkına ve Türkiye’deki demokrasi güçlerine diz çöktürecekler, öyle zannettiler. Ama tam tersi oldu. Deniz Poyraz’ı bütün Türkiye ve dünya sahiplendi. Deniz Poyraz’ın katledilmesinin ne anlama geldiğini Türkiye’deki bütün demokrasi güçleri, Türkiye’deki bütün halklar gayet iyi biliyor. Katilin elini kolunu sallayarak parti binamıza girmesi, aşağıda adeta polisler ve kolluk kuvveti tarafından korunması ve daha sonra yargı sürecinde, adliye koridorlarında ve adliye salonlarında, mahkeme salonlarında yaşananlar bize bir kere daha göstermiştir ki; bu katliamın arkasında sadece o tetikçi yok, bu katliamın arkasında Suriye’de savaş çıkaran, Rojava halkının Suriye’de statü kazanmasını engelleyen, Türkiye’de Kürt halkına çöktürme planını hayata geçirmek isteyen devlet geleneği zihniyeti ve bunun yürütücüsü olan bu iktidarın anlayışı vardır.

    Burada asıl yargılanması gereken o katilin yanı sıra bu anlayışın ta kendisidir ve Türkiye halklarının yüreğinde, vicdanında, Kürt halkının yüreğinde ve vicdanında zaten yargılanmaktadırlar. Bizler ne ölümle ne tehditlerle ne gözaltılarla ne tutuklamalarla bugüne kadar diz çökmedik, geri adım atmadık. Kürt halkı çok ağır bedeller ödedi. 4 parça Kürdistan’da çok ağır bedeller ödedi, diz çökmedik. Çöktürme planının kendisi çökmüştür. Kürt halkı dimdik, 4 parça Kürdistan’da mücadele ediyor. İzmir’de demokrasi güçleri bütün baskılara rağmen dimdik ayakta, mücadele ediyor. Partimiz hakkında açılan kapatma davalarından tutalım da bizleri katletmeye yeltenmelerine rağmen, bizleri katletmelerine rağmen, Deniz Poyraz’ımızı elimizden almalarına rağmen bizler boyun eğmedik, diz çökmedik ve buradan sevgili Deniz Poyraz’a sözümüz olsun ki; bıraktığın bayrak çok daha yükseklere bizlerin vereceği emekle ve mücadeleyle çok daha yükseklerde yerini bulacaktır. Kürt halkının özgürlüğü ve hakları için verdiği mücadele, o yurtseverlik duygunla, umudunla, direncinle bizler bu mücadelenin hep beraber taşıyıcısı olacağız. İsmini aldığın Deniz Gezmiş’in bu topraklarda ektiği sosyalizm ruhunu tıpkı senin adını yaşatacağımız gibi Deniz Gezmişlerin de mücadelesini bu topraklarda, Ege’de, İzmir’de ve Türkiye’nin dört bir yanında yaşatmaya söz veriyoruz. Bu ülkede bütün ezilenler ve sömürülenler özgürleşene dek, bu ülkede adalet tesis edilene dek, Kürt sorunu demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülene dek mücadelemiz devam edecek. Bizler mutlaka başaracağız, mutlaka kazanacağız sevgili Deniz. Bundan hiç şüphen olmasın. Bir kere daha mezarın başında sana söz veriyoruz”

    yoruz”

  • UMUT AKDOĞAN’DAN ADALET BAKANLIĞI’NIN ‘MANSUR YAVAŞ’ KARARINA TEPKİ: “ADALET BAKANLIĞI ANKARA SEÇİMLERİNE MÜDAHALE ETMEK İSTEMEKTEDİR. BU, ANKARA HALKININ İRADESİNE KARŞI YAPILMAK İSTENEN BİR DARBE GİRİŞİMİDİR”

    CHP Ankara Milletvekili Umut Akdoğan, Adalet Bakanlığı’nın Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş’ın Togo Kuleleri hakkındaki röportajına yapılan suç duyurusuna verilen takipsizlik kararı için ‘kanun yararına bozma’ isteminde bulunmasına tepki gösterdi. Akdoğan, “Ankara’nın son çeyrek yüzyılını çalanların hukuk sopasıyla Ankara’nın iradesini katletmelerine izin vermeyeceğiz. Adalet Bakanlığı Ankara seçimlerine müdahale etmek istemektedir. Bu, Ankara halkının iradesine karşı yapılmak istenen bir darbe girişimidir. Bizler ise ABB Başkanımızın iradesinin arkasında duran Ankaralılar olarak bu işin en büyük takipçisiyiz” dedi.

    Adalet Bakanlığı, Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş’ın Togo Kuleleri hakkındaki röportajına yapılan suç duyurusuna verilen takipsizlik kararı için kanun yararına bozma isteminde bulundu. Eski Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün ile eski ABB Başkanı Melih Gökçek’in avukatı Mehmet Ali Alan, röportajla ilgili suç duyurusunda bulunmuş, Bakırköy 2. Sulh Ceza Hakimliği takipsizlik kararı vermişti.

    CHP Ankara Milletvekili Umut Akdoğan, Adalet Bakanlığı’nın ‘kanun yararına bozma’ isteminde bulunmasına tepki gösterdi. Akdoğan, şunları söyledi:

    “NE HİKMETSE, MANSUR YAVAŞ’IN ADAYLIĞI AÇIKLANDIKTAN HEMEN SONRA BAKANLIK ELİYLE YARGIYA MÜDAHALE EDİLİYOR”

    “Adalet Bakanlığı bugün itibariyle Ankara seçimlerine müdahale etmiştir. Bu Ankara halkının iradesine karşı yapılmak istenen bir darbe girişimidir. Siyasallaşmış yargının nasıl işlediğine dair somut bir örneği bugün yaşadık. Bakın durum ne? TOGO kuleleri konusunu hatırlıyor herhalde herkes. Daha çok para kazanmak, daha çok beton dökmek, daha çok rant için gözü dönmüşlerle Mansur Yavaş’ın belki de ilk mücadelesiydi. İşte bu dönemde, 3 sene önce hem Sinan Aygün’ün hem de Melih Gökçek’in avukatı olan bir şahıs, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Mansur Yavaş hakkında, 2019 yılında verdiği bir röportajdan ötürü suç duyurusunda bulunuyor. TOGO Kulelerinin meşhur avukatının bu suç duyurusu hakkında savcılık takipsizlik kararı veriyor. İtiraz ediyor, bu itiraz da reddediliyor ve takipsizlik kararı kesinleşiyor. Buraya kadar her şey normal. Gel gelelim, 3 yıl sonra, on binlerce dosya arasından Adalet Bakanlığı gidip bu dosyada alınan kararı bozma isteminde bulunuyor. Yani ne hikmetse, Mansur Yavaş’ın adaylığı açıklandıktan hemen sonra Bakanlık eliyle yargıya müdahale ediliyor. Yani Ankara seçimine müdahale edilmek isteniyor.

    “ADALET BAKANLIĞI ANKARA SEÇİMLERİNE MÜDAHALE ETMEK İSTEMEKTEDİR. BU, ANKARA HALKININ İRADESİNE KARŞI YAPILMAK İSTENEN BİR DARBE GİRİŞİMİDİR”

    Sayın Adalet Bakanına sesleniyorum; işi gücü bıraktınız da kişisel dosyaların peşine mi düştünüz? Başka işiniz gücünüz yok mu sizin? Siyasi operasyonlarınıza alışığız. Şimdi de hukuk sopasıyla Ankaralıların iradesini mi kırmak istiyorsunuz? Buradan duyuruyorum. Bu sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız. Ankara’nın son çeyrek yüzyılını çalanların hukuk sopasıyla Ankara’nın iradesini katletmelerine izin vermeyeceğiz. Adalet Bakanlığı Ankara seçimlerine müdahale etmek istemektedir. Bu, Ankara halkının iradesine karşı yapılmak istenen bir darbe girişimidir. Bizler ise ABB Başkanımızın iradesinin arkasında duran Ankaralılar olarak bu işin en büyük takipçisiyiz.”

  • ANAYASA MAHKEMESİ; CEZAEVİNDEKİ MİLLETVEKİLİ CAN ATALAY’IN, HAKKINDAKİ İHLAL KARARININ UYGULANMAMASI NEDENİYLE YAPTIĞI İKİNCİ BAŞVURUYU 13 ARALIK’TA GÖRÜŞECEK

    ANAYASA MAHKEMESİ; CEZAEVİNDEKİ MİLLETVEKİLİ CAN ATALAY’IN, HAKKINDAKİ İHLAL KARARININ UYGULANMAMASI NEDENİYLE YAPTIĞI İKİNCİ BAŞVURUYU 13 ARALIK’TA GÖRÜŞECEK

    Anayasa Mahkemesi, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) cezaevindeki Hatay Milletvekili Can Atalay’ın, Yüksek Mahkemenin hakkında verdiği ihlal kararının uygulanmaması nedeniyle yaptığı ikinci başvuruyu 13 Aralık gündemine aldı.

    Anayasa Mahkemesi, Gezi Parkı Davası’nda hakkında 18 yıl hapis cezası kararı verilen Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay’ın bireysel hak ihlali başvurusunu 25 Ekim’de görüşmüştü. Can Atalay’ın “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” hakkı ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine oyçokluğu ile karar verilmişti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, dosyayı Yargıtay’a göndermiş; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı konunun 3. Ceza Dairesi tarafından değerlendirilmesi gerektiği yönünde mütalaa vermiş, Daire ise Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulmamasına hükmedip Atalay hakkında ihlal kararı veren Yüksek Mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar vermişti.

    Cezaevindeki Milletvekili Can Atalay’ın avukatlarının 1 Aralık’ta yaptığı bilgilendirmeye göre; Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması nedeniyle Yüksek Mahkeme’ye ikinci kez başvuru yapılmıştı. Avukatlar Atalay’ın; “Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı”, “adil yargılanma hakkı” ve “kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının” ikinci kez ihlal edildiğinin tespitini ve bu ihlallerin ortadan kaldırılmasını talep ettiği belirtilmişti.

    Anayasa Mahkemesi bugün; Atalay’a ilişkin verdiği hak ihlali kararının yerine getirilmemesi nedeniyle yapılan ikinci başvuruyu 13 Aralık’ta görüşme kararı aldı.

    AYM, “YENİDEN YARGILAMA VE TAHLİYE ZORUNLUDUR” DEMİŞTİ

    Anayasa Mahkemesi’nin ilk ihlal kararının gerekçesi, 27 Ekim’de Resmî Gazete’de yayınlanmıştı. Gerekçeli kararda, “Anayasa Mahkemesi’nce başvurucu hakkında tespit edilen hak ihlallerinin sonlandırılmasına ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik olarak; yeniden yargılamanın başlaması, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması ve ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması, başvurucunun hükümlü statüsünün sona erdirilmesi, yeniden yargılamada durma kararı verilmesi işlerinin yerine getirilmesi zorunludur” değerlendirmesi yapılmıştı.

    İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ DOSYAYI, YARGITAY’A GÖNDERMİŞTİ

    İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyayı Yargıtay’a göndermişti. Mahkeme, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazmıştı. Yazıda, şu ifadeler kullanılmıştı:

    “Anayasa Mahkemesince verilen bireysel başvuruya konu ihlal kararı Mahkememizin kararına ilişkin olmayıp, Yargıtay ilgili Ceza Dairesince verilen tahliye talebinin reddi kararına ilişkin olduğu, dosyanın ilgili Daire önünde bulunduğu sırada başvurucunun milletvekili seçildiği ve bireysel başvuruya konu ihlalin bu Dairenin kararından kaynaklandığı, ayrıca bireysel başvuru yapıldıktan sonra ilgili Ceza Dairesince dosyanın esastan incelendiği ve karara bağlandığı, bu sebeple oluşan yeni hukuki durum karşısında Yargıtay 3. Ceza Dairesince yeni bir değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğu anlaşıldığından dosya Cumhuriyet Başsavcılığınıza gönderilmiştir.”

    Yerel mahkemenin dosyayı Yargıtay’a göndermesine tepki gösteren Can Atalay, “25 Ekim günlü Anayasa Mahkemesi kararının yerine getirilmediği her bir dakikanın bu ülkede yaşayan herkesin hak ve özgürlüğünü korumakla yükümlü devletin niteliklerine zarar verdiği açıktır. Ancak ‘ikili devlet’ anlayışını kabul etmiyoruz. Buna alışmayacağız.  Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasına ilişkin bir ‘irade’ var ise bu iradenin 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkanına ait olamayacağı açık olduğundan hukuka bağlı olmayan devlet hayalinin sahipleri kimlerdir?” açıklamasını yapmıştı.

    YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI, “TAKDİR YÜKSEK DAİRE’NİNDİR” MÜTALAASINI VERMİŞTİ

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tahliye edilmeyen cezaevindeki Hatay Milletvekili Can Atalay’ın durumu ile ilgili mütalaasını, 3 Kasım’da 3. Ceza Dairesi’ne sunmuştu.

    Mütalaada; “Hiçbir, devlet varlığına kasteden bir suçu işlemekle suçlanan bir kimsenin dokunulmazlığını kabul etmez. Aksi bir kabul, adalete olan inancı sarsarak kamu vicdanını da rahatsız eder. … Mahkumiyetine esas sevk ve uygulama maddelerinin Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi kapsamında kalan suça ilişkin olduğu anlaşıldığından, seçimden önce bu madde kapsamında suç işleyen milletvekili, yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır. Hükümlünün mahkumiyetine konu suç ve eylemleri devlet güvenliğine karşı işlenen suçlardandır ve madde kapsamına girmeyeceğini düşünmek mümkün değildir… Tahliye kararının reddi veya kabulü konusunda takdir yüksek Dairenindir” değerlendirmesi yapılmıştı.

    YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ, AYM KARARINA UYULMAMASINA HÜKMETMİŞ, AYM ÜYELERİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMUŞTU

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın mütalaasının ardından Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetmişti.

    Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Daire aynı zamanda Atalay’ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı’na göndermişti.

  • TUNCAY ÖZKAN’DAN, TBMM’DE SUNUM YAPAN TİKTOK TEMSİLCİSİNE “DEZENFORMASYON” TEPKİSİ: “DEZENFORMASYONLA MÜCADELE SİZİN GÖREVİNİZ DEĞİL, KENDİNİZİ TÜRKİYE’DE HUKUKUN YERİNE KOYAMAZSINIZ”

    CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, sosyal medya uygulaması TikTok temsilcisinin sunum yaptığı TBMM Dijital Mecralar Komisyonu’nda; TikTok uygulamasında bazı içeriklerin yayından kaldırılmasına ilişkin “Dezenformasyonla mücadele sizin göreviniz değil, biz bir hukuk devletiyiz. Siz böyle bir görevi yürütme organının çeşitli daireleriyle, başkanlıklarıyla yapamazsınız. Dezenformasyonla mücadele TBMM’nin yetkilendirdiği mahkemelerimiz aracılığıyla olmaktadır. Neyin suç olmasına karar verecek şey hukuktur. Kendinizi Türkiye’de hukukun yerine koyamazsınız. Eğer siz kendinizi yasayı uygulayacak insanlarla değil de idareyle, yürütmeyle yan yana getiriyorsanız, bu oligarşik devlettir, biz oligarşik bürokrasiye karşıyız. Kimsenin diktatörlüğüne, tek adamlığına müsaade etmeyiz” dedi. CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp ise uygulamanın temsilcisinin verdiği rakamlar ile ilgili olarak “16 milyon içeriğin çıkarıldığını söylediniz, yılın ilk 9 ayı itibarıyla. Hatta 12 milyona da daha yayınlanmadan müdahale edildiğini… Aslında siz buraya, size hangi soruların sorulacağını bilerek gelmişsiniz, ama bu soruların hiçbirine yanıt vermediniz. Buraya gelirken sizden beklentim şöyle bir şeydi: En azından 12 milyon, 16 milyon yasaklamanın son derece detaylı bir kategorizasyonunu bize sunabilmeliydiniz… Sanki bunların yanıtlarını vermemek üzere gelmişsiniz buraya” diye konuştu. 

    TBMM Dijital Mecralar Komisyonu, bugün son günlerde yapılan yayınlar ve yayıncıların kazandığı paralarla ülke gündemini meşgul eden TikTok uygulaması ile ilgili toplandı. Toplantıda TikTok’un Türkiye ve Avrasya Bölge Temsilcisi Emir Gelen, uygulamaya ve çalışma şekline ilişkin sunum yaptı ardından komisyon üyelerinin sorularını yanıtladı. Komisyonda söz alan CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan şunları dile getirdi:

    “EĞER BİR AHLAK ÖRGÜSÜ İÇİNDE BAKACAKSAK O TÜKENİŞİN SEBEBİ TİKTOK DEĞİL KÖTÜ YÖNETİMDİR”

    “Bizim seçmen tabanımız telefonlarımızı yıktı, santraller kitlendi ‘TikTok kapatılmasın’ diyor. Çünkü bu TikTok’tan en çok Recep Tayyip Erdoğan yararlanıyor, 601 bin takipçisi var, 10 milyon 200 bin de beğenisi var diyor. Sonra bizim eski genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, 792 bin takipçisi, 12 milyon 2 de beğenisi var TikTok’ta diyor. CHP’nin 171 bin 500 kişi takipçisi, 1.6 milyon beğenisi var. İYİ Parti’nin 14 bin 700 (takipçi), 176 bin 900 de beğenisi var. Siyasetin kullandığı bir mecra. İçerik üreticisi denetlemek yeni dünya düzeninde çok mümkün değil. Asıl istediğimiz şey Türkiye ofisinizin daha çok, bütün illeri kapsayacak ve anında müdahale edecek bir kurulum organizasyonuna ulaşması. Ne yazık ki bu çalışma yeterliliğine ulaşmamışsınız. Yasaklamak, filtrelemek ya da kapatmak… Sizin olumlu etkilerinizden yararlanarak bir sonuca ulaşmak istiyoruz. Çocuklarımızı korumak konusunda sizden beklentilerimiz var ama çocuklarımızı televizyondaki zararlı etkiden de koruyamadık. Toplumumuzun başka kesimlerinde de kültürel bir yozlaşma var. Enflasyonun yüzde 127, 180 olduğu ülkelerde en önce ahlak tükenir. Eğer bir ahlak örgüsü içinde bakacaksak o tükenişin sebebi TikTok değil kötü yönetimdir.

    “BEN YASAKLADIM, TİKTOK’U, İNTERNETİ KAPATTIM… ÖYLE BİR DÜNYA YOK”

    Depremde dezenformasyonla mücadele için hemen İletişim Başkanlığı’na gittik, uzlaştık her şeyi kaldırdık… Neyi kaldırdınız? Gelmiyorlar, araç yok, imdat, beni kurtarın diyen insanların feryatlarını mı kaldırdınız? Niye İletişim Başkanlığı’na koştunuz? İletişim Başkanlığı talimat verdiler interneti kestiler, hangi yasal gerekçeyle? 30 milyon insan tarafından takip edilen bir yapının dijital telif uygulaması konusunda bize bir şey söylemesi lazım. Dijital telif sayısının dışında ürün satışından ne kadar kazanç elde ediyorsunuz ve bundan ne kadar vergi veriyorsunuz? Algoritmanız konusunda da bilgi verin çünkü bizim temel sorunumuz algoritmanın nasıl planlandığı, algoritma yoluyla insanların nasıl yönlendirildiği, bu yönlendirmenin sizin ne elde ettiğinizdir. Mağdurla suçluyu, güzelle çirkini nasıl ayırt ediyorsunuz? Ben yasakladım, TikTok’u, interneti kapattım… Öyle bir dünya yok.

    “DEZENFORMASYONLA MÜCADELE SİZİN GÖREVİNİZ DEĞİL, KENDİNİZİ TÜRKİYE’DE HUKUKUN YERİNE KOYAMAZSINIZ”

    Sorun ebeveynin, okulların denetimi, eğitimi, öğretimi, bunların hepsi tamam ama siz artık sorumlu bir kuruluşsunuz. Biz sizin devamınızı gelecek için çok önemli görüyoruz. Burada karşılıklı sorumlulukların da yerine getirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bir çocuk rüştünü ispat etmeden, sizde ticari faaliyette bulunduğunda, cinsellikle ilgili öğrenmek istediğinde siz onun karşısına bir dehşetengiz açıklık mı sunuyorsunuz yoksa belirli bariyerlerde bir noktaya yönlendirip onun eğitimine ne tür bir katkı sunuyorsunuz? Bunlar sizin algoritmanızda var mı? Dezenformasyonla mücadele sizin göreviniz değil, biz bir hukuk devletiyiz. Siz böyle bir görevi yürütme organının çeşitli daireleriyle, başkanlıklarıyla yapamazsınız. Dezenformasyonla mücadele TBMM’nin yetkilendirdiği mahkemelerimiz aracılığıyla olmaktadır. Neyin suç olmasına karar verecek şey hukuktur. Kendinizi Türkiye’de hukukun yerine koyamazsınız. Eğer siz kendinizi yasayı uygulayacak insanlarla değil de idareyle, yürütmeyle yan yana getiriyorsanız, bu oligarşik devlettir, biz oligarşik bürokrasiye karşıyız. Kimsenin diktatörlüğüne, tek adamlığa müsaade etmeyiz.”

    “SORULARIN HİÇBİRİNE YANIT VERMEDİNİZ”

    CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp, şunları söyledi:

    “Yaptırımın ya da yasaklamanın ya da müdahalenin, içerik çıkarmanın öncesi ya da sonrasından bağımsız olarak 16 milyon içeriğin çıkarıldığını söylediniz, yılın ilk 9 ayı itibarıyla. Hatta 12 milyona da daha yayınlanmadan müdahale edildiğini…

    Başından beri şöyle bir izlenime kapıldım. Aslında siz buraya, size hangi soruların sorulacağını bilerek gelmişsiniz, ama bu soruların hiçbirine yanıt vermediniz. Buraya gelirken sizden beklentim şöyle bir şeydi: En azından 12 milyon, 16 milyon yasaklamanın son derece detaylı bir kategorizasyonunu bize sunabilmeliydiniz. Şiddet ise evet şiddet, çocuğun istismarı ise çocuğun istismarı. Sanki bunların yanıtlarını vermemek üzere gelmişsiniz buraya.

    Diyorsunuz ki, ‘Türkiye’de etik olan bir konu, başka bir yerde olmayabilir…’ Evrensel ilkeler kategorisinde baktığımız zaman; Avrupa’daki evrensel ilkeler ile etik bağlamında Türkiye ne kadar uyumlu. Bu soruların yanıtlarını vermiyorsunuz. Az çok biliyorum, ama bilmiyormuş gibi sorayım. Siz nasıl bir firmasınız ki bugün Avrupa’nın, Kanada dahil Amerika’nın, Avrupa’nın birçok ülkesinde tartışma konususunuz. TikTok merkezli bir tartışma var. Haklı, haksız. Bazı ülkeler, kamuya bilgisayarlarda, telefonlarda kullanımınızı yasaklıyor… Ama aslında ne olduğunuzu siz de anlatmadınız. ‘Nesiniz’ yani?

    Kime göre 16 milyon yasak, kime göre 12 milyon. Avrupa’daki, Almanya’daki 13 ve 13 yaş altındaki çocuk ile Türkiye’deki bir çoçuk arasında bir fark mı var? Oraya uygun olan kriterler, bize uygulanmıyor mu? Bilmiyoruz. Sizden bunun yanıtını almadık.

    “BURAYA RAPORLARINIZLA GELMEK ZORUNDAYDINIZ”

    TikTok tartışması başladıktan sonra, sosyal medyada popüler olan; ülke güvenliğini bile tehdit edecek birtakım videolar var. Mesela onlar sizin hangi akıllı süzgecinizden geçirilerek uygun görüldü de o videolar orada duruyor. Neden duruyor? Bazılarının neden durmadığını da merak ediyorum. ‘Şu, şu, şu kriterlerle biz 16 milyonu kaldırdık. Şu kadar kaldırdık…’ Buna benzer soruların sorulacağını bildiğiniz halde, geçtiğimiz sene bu komisyona gelen bir yönetici olarak; daha hazırlıklı olalım demiyorsunuz. Diyorsunuz ki, ‘Biz size daha detaylı raporlarımızı sunalım.’ Siz buraya raporlarınızla gelmek zorundaydınız. Hepimizin çocuğu var. Meselelere farklı bakabiliriz. Meseleye sadece çocuk üzerinden de bakmayalım. Ben daha detaylı bilgileri istiyorum.

    “NE KADARLIK BİR PARANIN TOPLANMASINA VESİLE OLUYORSUNUZ?”

    Para toplama işi… Ne kadarlık bir paranın toplanmasına vesile oluyorsunuz? Bunun bilgisi mutlaka vardır sizde. O kadın o gün ne kadar para topladı? Hangi anda müdahale ettiniz, nasıl müdahale ettiniz?

    Birileri orada para topluyor. Tamam. Belki de birileri başka bir şey için de para topluyor olabilir. Siz aslında böyle bir nedenden dolayı da davet edildiniz. ‘Bende bu bilgi yok’ diyorsunuz. Olsaydı. Gazze için deprem için ne kadar toplandı? Bir örnekle gelir insan buraya.

    Bu para toplama meselesi… Anlıyorum, mevcut siyasi iktidarın her türlü paraya ihtiyacı olduğu bir dönemden geçiyoruz. TikTok’a da böyle bakıyor olabilir. Ben bir vatandaş olarak da merak ediyorum. TikTok mecrası, sizi neden dünyanın gelişmiş demokrasilerinde, az gelişmiş demokrasilerinde, farklı coğrafyalarında; örneğin Afganistan’da farklı bir parametre ile tartışma konusu yapıyor; Almanya’da, İngiltere’de farklı, burada farklı…”

  • ÜMİT DİKBAYIR: “İYİ PARTİ’DEN ADALETİ, İNANCI, CESARETİ İHRAÇ ETTİLER”

    Bağımsız Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır, “Şimdi, ‘Ümit Dikbayır’ı İYİ Parti’den ihraç ettik’ diyorlar. Aslında Ümit Dikbayır’ı İYİ Parti’den ihraç etmediler. İYİ Parti’den adaleti, inancı, cesareti ihraç ettiler. Biz bu partiyi kurarken milletimizin sorunlarını, dertlerini dile getireceğiz, onlara çözüm olmak için kurmuştuk. Benim Genel Başkan’ın banka hesaplarını incelettiğim, benim belediyelerle ticari iş yaptığım, bir Twitter sayfası açtırdığım, bunun üzerinden partiyi yıprattırdığım gibi iddialar vardı. Şimdi bunların hepsi boşa çıktı. Hani ben Genel Başkan’nın ve ailesinin, özel kaleminin ve eşinin banka hesaplarını inceletmiştim. Niye beni bundan ihraca sevk etmediniz” dedi.

    İYİ Parti’den dün ihraç edilen Bağımsız Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Dikbayır, şunları söyledi:

    “İDDİALARIN ASILSIZ, MESNETSİZ VE DOĞRU OLMADIĞI ORTAYA ÇIKTI”

    “Vatandaşlarımızın sesi olmak için kullanırdık biz bu salonu. Bugün maalesef kendi derdimizi anlatmak için kullanıyoruz. Bundan da son derece üzgünüm. Kurucusu olduğum İYİ Parti’den salı günü itibarıyla ihraç edildim. İhraç edilmemin sebebi, basında partimi yıpratmamdı. MDK’nın ve Genel Başkan’ın iddiaları bu şekildeydi. Bir diğer iddia -o kelimeyi kullanmaktan bile imtina ediyorum- taciz iddiasıydı. Bir diğer sebep de Sakarya mitingine giden malzemelerin parasını benden istediler. Gele gele bu iddiaların asılsız, mesnetsiz ve doğru olmadığı ortaya çıktı. Son olarak geldiğimiz nokta, benim partiyi basın önünde yıpratmış olmam. Ama şunu unutuyorlar: Ben partimi basın önünde hiç konuşmadım. Basın önünde bu açıklamaları ilk defa yapan İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’di. Hem grup toplantısında hem de gittiği yerlerde bunu konuşan, dile getiren kendisiydi. Ben de doğal olarak savunma hakkımı kullandım. Daha sonra TV100 ekranlarına çıktım ama çıktığım zaman zaten ihraca sevk edilmiştim ben. Ben çok çirkin iddialar, iftiralarla karşılaştım. Benim derdim sadece kendimi bu iftiralardan kurtarmaktı.

    “‘ÜMİT DİKBAYIR’I İYİ PARTİ’DEN İHRAÇ ETTİK’ DİYORLAR. ASLINDA İYİ PARTİ’DEN ADALETİ, İNANCI, CESARETİ İHRAÇ ETTİLER”

    Şimdi, ‘Ümit Dikbayır’ı İYİ Parti’den ihraç ettik’ diyorlar. Aslında Ümit Dikbayır’ı İYİ Parti’den ihraç etmediler. İYİ Parti’den adaleti, inancı, cesareti ihraç ettiler. Bunun için de çok üzgünüm. Biz bu partiyi kurarken milletimizin sorunlarını, dertlerini dile getireceğiz, onlara çözüm olmak için kurmuştuk. Bugün geldiğimiz durum budur. Süreç buraya gelinceye kadar, daha önce başka iddialar da atılmıştı. Benim Genel Başkan’ın banka hesaplarını incelettiğim, benim belediyelerle ticari iş yaptığım, bir Twitter sayfası açtırdığım, bunun üzerinden partiyi yıprattırdığım gibi iddialar vardı. Şimdi bunların hepsi boşa çıktı. Şimdi de sorma sırası bende, bundan sonra da sormaya devam edeceğim. Hani ben Genel Başkan’nın ve ailesinin, özel kaleminin ve eşinin banka hesaplarını inceletmiştim. Niye beni bundan ihraca sevk etmediniz? Hani ben belediyelerle ticari iş yapmıştım. Neden beni bundan dolayı disipline sevk etmediniz, başka uydurma iftiralardan beni disipline sevk ettiniz?

    “ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA BİR DİLEKÇE VERDİM. YARIN YALAN BEYAN VE YALANCI ŞAHİTLİKTE BULUNAN İKİ KİŞİYİ DAHA ŞİKAYETTE BULUNACAĞIM”

    Ben baktım, gördüm ki vatandaşlar kulaklarının üstüne yatacaklar. Ben Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir dilekçe verdim. Dedim ki ‘Bu iddiaların devlet yoluyla araştırılması ve kamuoyuna açıklanması…’ Yarın bir dilekçe daha vereceğim. Özellikle taciz iddiasında bulunan vatandaşı, yalan beyandan ve yalancı şahitlikte bulunan iki kişiyi daha şikayette bulunacağım. Sonuna kadar da götüreceğim. Kaldı ki bunlardan bir tanesi partinin MDK’sında avukattır. Kendisini de hem Adalet Bakanlığı’na hem de Ankara Barosu’na şikayet edeceğim.”

    “BU PARTİNİN BÜYÜKLERİ, YÜZDE YÜZ HAKLI OLDUĞUMU BİLE BİLE BENİ SAVUNAMADILAR. MİLLETİN DERDİNİ NASIL SAVUNACAKLAR ONU DA MİLLETİMİZİN TAKDİRİNE BIRAKIYORUM”

    Ümit Dikbayır, gazetecilerin soruları üzerine de şu açıklamaları yaptı:

    “Bu süreçte beni binlerce vatandaşımız aradı, mesaj attı. Bana şunu söyleyen çok oldu: Sen bu partinin kurucularındansın. Bizim orada aynı camiadan geldiğimiz büyüklerimiz var. Koray Aydın var, Müsavat Dervişoğlu var, Cihan ağabey var. Bana diyorlar ki ‘Senin yüzde yüz haklı olduğunu bile bile seni savunamayanlar, bizi nasıl savunacak?’ Ben de buna cevap veremiyorum. Bu partinin büyükleri, benim yüzde yüz haklı olduğumu, bu iddiaların tamamen asılsız olduğunu bile bile maalesef beni savunamadılar. Milletin derdini nasıl savunacaklar onu da milletimizin takdirine bırakıyorum.

    “EVİ CAMDAN OLANLAR, BAŞKASININ EVİNİ TAŞLAMAYACAK”

    Ben TV100 ekranlarına çıktığım zaman, Esma Bekar bir tweet attı saat 22.00’de. ‘Şu an itibarıyla hukuka başvurduk’ diye. Ama bana şu ana kadar gelen herhangi bir tebligat yok, başvuru yok. Ben dört gözle bekliyorum, benim söylediklerim üzerinden bana dava açsınlar ki benim işimi kolaylaştırsınlar. Hesap kitaplarımızı kamuoyunun önüne serelim. 6 yıl önce bu parti kuruldu. 6 yıl önceki benim işim gücüm belli. 6 yıl içinde kazandığım paralar belli. 6 yıl içinde ödediğim vergi belli. Ne mal mülk edinmişim hepsi belli. Evi camdan olanlar, başkasının evini taşlamayacak. Allah’a şükür benim evim kaleden. O kaleyi de koruyan benim Allah korkum ve kul hakkım.

    “İNŞALLAH GENEL BAŞKAN BU PARTİYİ KONGREYE GÖTÜRÜR, BİR GÜVENOYU ALIR”

    Partide bir rahatsızlık olduğunu söyleyebilirim. Sadece ittifaktan ya da seçim iş birliğinden dolayı değil, yaşanan son süreçlerde, yapılan bu haksızlıklarda, iftiralarda sıkıntı çok büyük. İstifalar çok. Ben bu partinin kurucusuyum. Ben şuna çok üzülüyorum: Daha 1 ay, 15 gün öncesine kadar üye yapmak için çırpınan insanlar, bugün kendileri istifa ediyor. Teşkilatlara bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktu. Bu teşkilatlar canla başla çalışıyor. İYİ Parti, Türkiye’ye lazım. İnşallah Genel Başkan bu partiyi kongreye götürür, bir güven oyu alır.

    “BAĞIMSIZ SAKARYA MİLLETVEKİLİ OLARAK YOLUMA DEVAM EDECEĞİM”

    Ben bağımsız Sakarya milletvekili olarak yoluma devam edeceğim. Başta Sakaryalı hemşehrilerim olmak üzere, vatandaşlarımızın sorunlarını, dertlerini Ankara’ya, Meclis’e taşıyacağım. Onların buradaki sesi olmaya çalışacağım. Ben bu şekilde çalışmalarıma devam edeceğim.

    “PARTİLERDE BU TÜR REKABETLER OLUR. AMA REKABETLERİN BU NOKTAYA GELDİĞİNİ BU YAŞIMA KADAR GÖRMEDİM”

    Partilerde bu tür itiş kakışlar, rekabetler olur. Ama bu rekabetlerin ben bu noktaya geldiğini bu yaşıma kadar, hiçbir zaman görmedim. Beni sevmeyenler, bana düşmanlık eden olabilir ama buraya gelmemeliydi. Seçimden 3-4 ay önce Genel Başkan, birkaç sohbetinde bize demişti ki ‘Bana bir bilgi geldi. Benim en yakınlarım üzerinden bana operasyon yapılacak.’ Ben de demiştim ki kendisine, ‘Bu tehlikeli bir bilgi. Eğer böyle bir şey varsa bu sizin çevrenizle olan irtibatı keser, hiç kimseye güvenmezsiniz, kimseyle istişare etmezsiniz, bu tehlikeli bir söylem.’ Belki de onları yaşıyoruz. Benim kızımın 18 yıl önceki ilkokul öğretmeni, kızıma bir mesaj atmış. Demiş ki ‘Neşe kızım, biz sizi biliyoruz. Ailenizi biliyoruz. Sakın kendinizi üzmeyin.’ Bu işler öyle ağır ithamlar ki nereye gideceğini anlayamazsınız.

    “PARTİ İÇİNDE OLAN ŞEYLERE KARŞI ÇIKTIĞIM ÇOK OLMUŞTU. ZATEN BU NEFRETİN SEBEBİ DE ORADAN GELİYOR”

    Ben partideki yöntemlere karşı çıkmıştım. Biz Genel Başkan’ın özel kalemine karışamayız. İstediğini özel kalemi yapabilir. Ama parti içinde olan şeylere karşı çıktığım çok olmuştu. Zaten bu nefretin sebebi de oradan geliyor. Bir özel kalemin bu kadar yetkili olmasını hâlâ doğru bulmuyorum. Hepimizden vazgeçti. Bu partinin çok değerli insanlarından vazgeçti. Ama oradaki birkaç kişiden vazgeçemiyor. Bu da kamuoyunun takdiridir.

    “KİMİN ÜZERİNE BİR ŞEY SÖYLEDİYSEM BENİ MAHKEMEYE VERSİNLER”

    Ben bu partinin kurucularına çok değer veriyorum. 2017 yılında biz bu partiyi kurduğumuz zaman, bu partinin ilçe başkanları, il başkanları, yöneticileri kolay zamanlar değildi. 15 Temmuz darbesinden hemen sonraydı. 2018’de Sayın Meral Akşener cumhurbaşkanı adayı olduğu zaman, adliye koridorlarında imza verdi bu vatandaşlar. Bunlar bizim için çok kıymetli. Bu muameleyi asla hak etmiyorlar. Adnan ağabey şunu söyledi: ‘Bunlar FETÖ yöntemi.’ Ben de ‘Katılıyorum, doğru söylüyor’ dedim. Ama ben bugün kimseye FETÖ’cü diyemem. Bu ülkenin hakimi değilim, savcısı değilim. Ama yöntemler FETÖ yöntemleridir. Benim danışmanıma ajanlık teklif ettiler. Zamanı geldiğinde onları bir bir açıklayacağım. Kimin üzerine bir şey söylediysem Esma Bekar, Sedat Aksakallı, Genel Başkan, oğlu, ailesi beni mahkemeye versinler. Ben bu ülkenin namuslu hakimlerine, savcılarına güveniyorum.”