Blog

  • MURATPAŞA BELEDİYESİ’NİN “ANTALYA LOKANTASI” HİZMETE AÇILDI

    MURATPAŞA BELEDİYESİ’NİN “ANTALYA LOKANTASI” HİZMETE AÇILDI

    Muratpaşa Belediyesi’nin Prof. Dr. Erdal İnönü Kent Parkı’nda yeni işletmesi “Antalya Lokantası” hizmete açıldı.

    Antalya’da Muratpaşa Belediyesi’nin, Prof. Dr. Erdal İnönü Kent Parkı’nda yeni bütçe içi işletmesi “Antalya Lokantası” hizmete açıldı. Antalya Lokantası aynı anda 80 kişiye kadar hizmet veriyor. Lokantadaki yöresel ürünler, Antalya’da kadın kooperatiflerince hazırlanıyor. Her gün saat 09.00-24.00 saatleri arasında açık olan işletme, kahvaltıdan akşam yemeğine uygun fiyatlarla hizmet sunuyor.

    Lokantanın menüsünde ise Antalya’nın coğrafi tescilli lezzetleri de bulunuyor. Antalya usulü piyaz, Muratpaşa Belediyesi’nin tescil ettirdiği tarihi 1950’li yıllara uzanan yöreye özgü “koşma” simidiyle servis edilen Paça Çorbası, Alanya’nın Hülüklü Çorbası ve kabak tatlısı lokantanın menüsünde yer alıyor. Bunun yanı sıra mezeleri, ana yemekleri, atıştırmalık ve içecekleriyle geniş bir menüye sahip lokantada ev yapımı mantı, erişte gibi yöresel kooperatif ürünleri de seçenek olarak sunuluyor.

  • DİSK EMEKLİ-SEN SAMSUN ŞUBESİ: “AKP İKTİDARI EMEKLİLERİ REFAHTA DEĞİL YOKSULLUKTA EŞİTLEDİ”

    DİSK EMEKLİ-SEN SAMSUN ŞUBESİ: “AKP İKTİDARI EMEKLİLERİ REFAHTA DEĞİL YOKSULLUKTA EŞİTLEDİ”

    MEHMET REBİİ ÖZDEMİR   

    DİSK Emekli-Sen Samsun Şube Sekreteri Ayten Kutlu, “AKP iktidarının, bilinçli tercih ettiği ekonomik, sosyal, siyasal politikaları sonucunda, yasama, yürütme ve yargının tek adam iradesine bırakılarak talimatlarla kararların alındığı, ülkenin kaynağı belirsiz kara para cennetine çevrildiği, ülkemizde uluslararası uyuşturucu baronlarının ve mafya çetelerinin cirit attığı, dış politikada neredeyse tecrit edilen bir ülke haline geldiğimiz ve sınırlarımızın yol geçen hanına döndüğü bir süreci hep birlikte yaşayarak görüyoruz” dedi.

    DİSK Emekli-Sen Sendikası Samsun Şubesi, dün akşam İlkadım ilçesi Süleymaniye Geçidi’nde basın açıklaması yaptı. DİSK Emekli-Sen Samsun Şube Sekreteri Ayten Kutlu, şunları söyledi:

    “YERÜSTÜ YERALTI BÜTÜN KAYNAKLARIMIZ PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR”

    “AKP iktidarının, bilinçli tercih ettiği ekonomik, sosyal, siyasal politikaları sonucunda, yasama, yürütme ve yargının tek adam iradesine bırakılarak talimatlarla kararların alındığı, ülkenin kaynağı belirsiz kara para cennetine çevrildiği, ülkemizde uluslararası uyuşturucu baronlarının ve mafya çetelerinin cirit attığı, dış politikada neredeyse tecrit edilen bir ülke haline geldiğimiz ve sınırlarımızın yol geçen hanına döndüğü bir süreci hep birlikte yaşayarak görüyoruz. Yoksullukla, yolsuzlukla ve yasaklarla mücadele etmek için iktidara gelen AKP işçileri asgari ücrete, emekçileri yoksulluk sınırı altında yaşamaya, emeklileri açlığa mahkûm ederek, işçileri, emekçileri ve emeklileri refahta değil yoksullukta eşitlemiştir. Bugün AKP iktidarı denilince akla gelen, Koronavirüs ve Covid-19 salgını, dere yataklarının imara açılmasıyla yaşanan sel felaketleri, 11 ilimizi kapsayan deprem felaketi, güvencesiz koşullarda çalıştırılan işçilerin iş cinayetleri, madenlerde yaşanan katliamlar, derelerimiz, kıyılarımız ve orman arazilerinin bir avuç sermayeye peşkeş çekilmesi, düşüncesinden ve eleştirilerinden dolayı gözaltına alınan, tutuklanan gazeteciler, öğrenciler, akademisyenler ve muhalefet edenler, çocuk istismarları, kadın taciz ve cinayetleri, KYK yurtlarında yaşanan dehşet verici görüntüler, kıdem tazminatının fona devredilmesi, kısaca AKP iktidarı denince aklımıza yağmur gibi yağan zamlar, yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar gelmektedir. Bugün ülkemizde eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik krizin içerisine sürüklenmiştir. Vergilerimiz, yer altı, yer üstü kaynaklarımız cemaat, tarikat ve bir avuç sermayeye peşkeş çekilmektedir. Barış içinde yaşam yerine halk kutuplaştırılmış ve ayrıştırılmıştır. Savaş çığırtkanlığı ve izlenen dış politikalarla ve üretime dayanmayan rantiyeci, dışa bağımlı politikaların yarattığı ekonomik, siyasi krizin faturası işçilere, emekçilere en fazla biz emeklilere ödetiliyor.

    “HAYAT PAHALILIĞI ÇEKİLMEZ OLDU”

    TÜİK’in makyajlı ve gerçeği yansıtmayan, dört işleme takla attıran verilerini ve bırakalım dengeli beslenmeyi, ekmek almaya dahi bütçemizin yetmediği ortadayken, iktidar kılını bile kıpırdatmıyor. Asgari ücretin 11 bin 402 TL olduğu, açlık sınırının 13 bin TL’ye dayandığı, yoksulluk sınırının 45 bin lirayı bulduğu ülkemizde, 7 bin 500 liradan başlayan emekli maaşlarıyla geçinmek imkansızdır. Dul yetim ve malulen maaş alanlar 7 bin 500 liranın altında maaş almaya devam ediyor. Emekliler yoksuldur demek bile imkansızlaştı. Açlık, ölüm sınırında yaşama tutunmaya çalışmak demektir. Aklımıza gelen her şeye, akıl almaz zam yapılırken, emeklilerin hemen hemen yarısı maaşı hiç artırılmamış, geri kalan emeklilerin maaşlarına yüzde 25 artış yapılmıştır. Evet bu pahalılıkla yaşanmaz. Bu maaşlarla geçim sağlanamaz. En düşük emekli aylığı ile ortama ev kiralarının 3’te 2’si ancak ödenmektedir. Sadece bu örnek emeklilerin içinde bulunduğu çıkmazı anlatmaya yeterde artar bile. Bu utanılacak durumun sorumlusu emekliler değildir. Bizzat emekliye bu değeri biçenlerindir. Biz emekli sendikaları olarak, taleplerimizi ısrarla basın yoluyla ve değişik demokratik etkinliklerle meydanlarda dile getirdik. TBMM’ye soru önerge ve kanun teklifi taslakları ile bildirdiğimiz halde, AKP ve MHP oylarıyla hepsi reddedildi. Sadece bir kereye mahsus 5 bin lira ile çocuk kandırır gibi geçiştirdiler. Önce memur emeklilerine müjde verdiler, sonra bütün emeklilere dediler, daha sonrada çalışan emeklilere yok dediler.

    “TALEPLERİMİZ ORTAK VE NETTİR”

    Taleplerimiz ortak ve nettir. Emekli maaşları insanca yaşanacak bir düzeye çekilmelidir. Kamu emekçilerine ödenen 8 bin 77 lira ayrımsız bütün emeklilere ödenmelidir. En düşük emekli aylığı asgari ücret tutarında olmalı ve alt sınır olarak kök ücret kabul edilmemelidir. Asgari ücret belirlenirken yoksulluk sınırı baz alınmalıdır. Her emekli ve hak sahibine yılda 4 defa asgari ücret tutarında yasal ve resmi ikramiye ödenmelidir. Sağlıkta katkı payı kaldırılmalı, şehir içi toplu taşıma emekliler ve hak sahiplerine ulaşım ücretsiz olmalı, özel halk otobüsleri kamulaştırılmalıdır. EYT mağdurlarının yeni mağduriyetleri ortadan kaldırılarak kademeli bir geçiş sistemi kabul edilmeli, emekliler arasındaki uçurumun giderilmesi için acilen intibak yasası çıkarılmalıdır. 2024 yılı bütçesi emeklilerin talepleri dikkate alınarak yapılmalıdır. Emeklilerin sendika kurmaları önündeki engeller kaldırılmalıdır. Hak ettiğimiz insan onuruna yaraşır bir yaşam için, emeklilikte ayrımcılığa, eşitsizliğe ve adalete karşı, 10 Aralık 2023 Pazar günü saat 13.00’te Ankara Anıtpark’ta yapılacak mitinge sendikaları, siyasi partileri, demokratik kitle örgütlerini, oda ve baroları, kadınları, gençleri kısaca emekli olan olmayan bütün halkımızı davet ediyoruz.”         

  • TUNCAY ÖZİLHAN: “ORTALAMA ÜCRET İLE ASGARİ ÜCRET ARASINDAKİ MAKAS GİDEREK KAPANIYOR. ÜNİVERSİTE EĞİTİMİNİN GETİRİSİ DÜŞÜYOR”

    Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, “Bir süredir hapsolduğumuz orta gelir tuzağından kurtulmak ve artık yüksek gelirli ülkeler arasında yer almak zorundayız. Yeni ekonomi yönetimiyle birlikte, piyasaların ekonomi politikalarına güveninin yükseldiği bir döneme girdik” dedi. “Enflasyonla mücadelede mutlaka başarılı olmamız gerekiyor. Merkez Bankamızın para politikasında sıkılaşma yönünde doğru adımlar atmaya başlaması enflasyon sorununun çözüleceğine duyduğumuz umudu pekiştiriyor” diyen Özilhan, “Ortalama ücret ile asgari ücret arasındaki makas giderek kapanıyor. Üniversite eğitiminde nitelik düşüşü ile birlikte üniversite ile lise mezunları arasındaki ücret makası daralıyor. Yani üniversite eğitiminin getirisi düşüyor” görüşünü dile getirdi.

    TÜSİAD, Cumhuriyet’in 100. yılındaki son Yüksek İstişare Konseyi toplantısını bugün Ankara Sheraton Otel’de yaptı. Toplantıya; TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, iş insanları ve akademisyenler katıldı.

    TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, toplantıda şunları söyledi:

    “Zor bir yılı daha geride bırakıyoruz. Bu seneye hepimizi derin bir acıya gark eden depremlerle başlamıştık. Seneyi bitirirken bu kez de İsrail’in Filistin halkına dönük insanlık dışı saldırıları hepimizin içini yaktı. Oysa bu sene Cumhuriyetimizin 100. yılı. Yaşadığımız üzüntüler coşku ve neşeyle kutlamayı umduğumuz 100. yılda hepimizi ister istemez buruklaştırdı. Biliyorsunuz TÜSİAD Cumhuriyetimizin 100. yılı vesilesiyle bu sene özel bir proje gerçekleştirdi.  Az sonra takip edeceğimiz panelde yıl boyunca düzenlenen ‘Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Girerken’ ana temalı çalıştay dizisinin çıktıları aktarılacak. Ben bugünkü konuşmamda Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken Atatürk’ün koymuş olduğu çağdaş uygarlık hedefine ulaşmak için yapmamız gerekenlere odaklanmak istiyorum.  İkinci yüzyılımıza girerken, ilk yüz yılının kazanımlarını değerlendirmeye, eksikliklerimizi tespit etmeye, toplumumuzda kabul gören ve görmeyen ekonomik, sosyal ve siyasi yapıların bilançosunu çıkartmaya ihtiyacımız var. İkinci yüzyılımızın politikalarına bu değerlendirmeler ışık tutmalı.

    “EKONOMİMİZİN TEMEL ÖNCELİĞİ NE PAHASINA OLURSA OLSUN YÜKSEK BÜYÜME SAĞLAMAK OLMAMALI. HEDEFİMİZ İNSANLARIMIZIN MUTLULUĞU, ÖZGÜRLÜĞÜ, REFAH İÇİNDE, ÖZGÜVENİ YÜKSEK BİÇİMDE YAŞAMASI OLMALI”

    Eksik bırakılan, tam gerçekleştirilemeyen, başka türlü olsa daha iyi olacak uygulamaları da açık yüreklilikle ortaya koymalıyız. Çünkü Cumhuriyetimiz rüştünü ispatladı. Son yüzyıla baktığımızda, özellikle yakın coğrafyamızda, devletler yıkılırken, biçim değiştirirken, yerine yenileri kurulurken bizim Cumhuriyetimiz dimdik ayakta durdu. Bu da Cumhuriyetimizin kuruluşunun ne kadar sağlam temeller üzerine oturduğunu gösteriyor. Gurur duymalıyız. Şimdi vazifemiz, korkmadan, sağlam zeminler üzerine kurulmuş olan bu yapıyı tahkim etmek…

    Artık ekonomimizin temel önceliği ne pahasına olursa olsun yüksek büyüme sağlamak olmamalı. Hedefimiz insanlarımızın mutluluğu, özgürlüğü, refah içinde, özgüveni yüksek biçimde yaşaması olmalı. Bu ise kısa vadeli ekonomik kazanımlara değil uzun vadeli olarak bilimde, teknolojide, kültürde, sanatta ve sporda ilerlemeye, sürdürülebilirliğe, kapsayıcılığa, iyi yaşam koşulları sağlayacak istihdam olanaklarını geliştirmeye bağlı.

    “GÜÇLÜ BİR PİYASA EKONOMİSİNİN TEMEL ÖZELLİĞİ GÜÇLÜ BİR KURUMSAL YAPI VE SAĞLAM BİR HUKUK SİSTEMİDİR”

    Bu yolda nasıl ilerleyeceğimizi konuşurken günümüzün gelişmiş ve demokratik toplumlarının tecrübelerinden yararlanmakta fayda var. Güçlü bir piyasa ekonomisinin temel özelliği güçlü bir kurumsal yapı ve sağlam bir hukuk sistemidir. Modern bir hukuk devletinde herkesin can ve mal güvenliği garanti altındadır. Sözleşmeler hukuk sistemi içinde uygulanır. Yargılama adildir; herkes adalet önünde eşittir. Yasalar açık ve nettir; herkese eşit uygulanır. Mahkeme kararlarında çelişki olmaz ve herkes için bağlayıcıdır. Uluslararası normlara ve sözleşmelere riayet edilir. Mevzuat değişikliğinde en iyi uygulamalara bakılır; ilgili tarafların görüşü alınır, etki analizi yapılır. Güçlü piyasa ekonomilerinde yönetim sisteminde ve kararlarda öngörülebilirlik esastır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik güvence altındadır. Güçler ayrılığı ve denge ve denetleme mekanizmaları etkin çalışır.  Çoğunlukçuluğa değil çoğulculuğa önem verilir. Düzenleyici kurumlar özerktir. Atamalarda sadece liyakat etkili olur. Böyle bir ortamda girişimler ekonomik kararlarını alırken geleceğe güven içinde bakarlar. 

    “MODERN BİR HUKUK DEVLETİNİN TÜM KURUM VE KURALLARIYLA ETKİN İŞLEMEDİĞİ BİR ÜLKEYE YABANCI YATIRIMCILAR İLGİ DUYMAZ”

    Güçlü piyasa ekonomilerinde ekonomik kararlarda kliantalizme yer olmaz, sadece ekonomik değişkenlere göre karar alınır. Bu koşulların sağlanamadığı durumda ülkenin risk primi yükselir; yatırımların maliyeti artar, yolsuzluklar ve haksız uygulamalar yaygınlaşır. Modern bir hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla etkin işlemediği bir ülkeye yabancı yatırımcılar ilgi duymaz. Yabancı yatırımlar doğrudan sermaye yatırımları yerine sıcak para biçimini alır. Gelişmenin koşullarından birisi de makroekonomik istikrarın korunmasına verilen önemdir.  Makroekonomik istikrarı sağlamak için genel kabul gören para ve maliye politikaları izlenir. Makroekonomik istikrar ve hukukun üstünlüğü, uzun vadede öngörülebilirlik sağlayarak yatırım kararlarının alınmasını kolaylaştırır. Bu da bilime ve eğitime verilen önemle birleştiğinde teknolojik ilerlemenin önünü açar. Teknolojik ilerleme, verimlilik ve toplumsal refah artışının esas kaynağıdır. Teknolojik ilerlemeye dayanmayan büyüme süreçleri cılızdır, dengesizdir ve devamlı değildir.

    “YENİ FİKİRLER VE ÇAĞI ETKİLEYEN BULUŞLAR, BASKICI TOPLUMLARDAN ÇIKMAZ. YARATICILIĞIN ÖNÜNÜ AÇAN VE BESLEYEN GÜÇLÜ HUKUK DEVLETİ, BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ, KÜLTÜR VE SANATA VERİLEN ÖNEMDİR”

    Verilere baktığımızda, en iyi eğitim kurumlarının, en yaratıcı beyinlerin, en iyi araştırma laboratuvarlarının, milli gelirden Ar-Ge’ye ayrılan en yüksek payın genellikle güçlü piyasa ekonomilerinde olduğunu görürüz.  Biliyoruz ki yeni fikirler ve çağı etkileyen buluşlar, baskıcı toplumlardan çıkmaz. Yaratıcılığın önünü açan ve besleyen güçlü hukuk devleti, demokratik teamüllerin yerleşikliği, en aykırı fikirlerin bile ifade edilmesine gösterilen hoşgörü, basın özgürlüğü, kültür ve sanata verilen önemdir. Ayrıca güçlü piyasa ekonomilerinde gelir dağılımı adaletsizliklerini hafifletmek ve kapsayıcılığı artırmak üzere sosyal güvenlik ağlarının ve sosyal refah programlarının güçlü olduğu da dikkati çeker. Geniş istihdam olanakları, daha dengeli gelir dağılımı, dezavantajlı kesimlerinin desteklenmesi, kapsayıcılığın gözetilmesi ülkedeki mutluluk ve refah düzeyini artırır, toplumsal barışı destekler.

    “BİR SÜREDİR HAPSOLDUĞUMUZ ORTA GELİR TUZAĞINDAN KURTULMAK VE ARTIK YÜKSEK GELİRLİ ÜLKELER ARASINDA YER ALMAK ZORUNDAYIZ”

    Hepimizin aslında gayet iyi bildiği bu çerçeve, Cumhuriyetimizin ilk yüzyılında sağladığımız başarıyı nasıl ileri taşıyacağımızı hatırlamamıza vesile oluyor. Bundan 100 yıl önce Cumhuriyetimiz tam bağımsızlık, laiklik, demokrasi, bilimsel ve ekonomik ilerleme, yurtta ve dünyada barış hedefleri şiar edilerek kurulmuştu. Tam bağımsızlığın siyasi bağımsızlık kadar iktisadi bağımsızlığı da gerektirdiği daha kurtuluş ve kuruluş mücadelesi verilirken idrak edilmişti. Savaşlarda harap olmuş, yokluk ve yoksunluktan bitap düşmüş, her tarafı şehit kanlarıyla sulanmış, memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş, iktisadi olarak bir çöl olan yurdumuzda kısa zamanda modern bir piyasa ekonomisi vücut buldu. Bu kadar olumsuz koşullarda, siyasi ve iktisadi konularda karar alma bağımsızlığımızı koruyarak bir kalkınma modeli uyguladık.  Bu kadar kısa süre içinde elde etmiş olduğumuz başarı ile ne kadar övünsek azdır. Ancak bugün bu başarının üstüne çıkmak, bir süredir hapsolduğumuz orta gelir tuzağından kurtulmak ve artık yüksek gelirli ülkeler arasında yer almak zorundayız.

    “YENİ EKONOMİ YÖNETİMİYLE BİRLİKTE, PİYASALARIN EKONOMİ POLİTİKALARINA GÜVENİNİN YÜKSELDİĞİ BİR DÖNEME GİRDİK”

    Bugün, bu hedeflere ulaşmak konusunda altı ay önceye oranla daha umutlu bir noktadayız.  Yeni ekonomi yönetimiyle birlikte, piyasaların ekonomi politikalarına güveninin yükseldiği bir döneme girdik. Ekonomi politikalarında son 10 yılda öngörülebilirliğin azaldığı ve oynaklığın yüksek olduğu bir dönemin ardından mayıs ayından bu yana, geleneksel politikalara dönüldü. Teoride ve uygulamada performansını iyi değerlendirebildiğimiz bu politikalar yatırımcılar için yatırım ufkunun uzamasını sağlıyor. Seçimlerin öncesinde 900 baz puana dayanmış olan Ülke Risk Priminin 350 baz puana kadar gerilemesi uzun vadeli yatırımların finansman imkanlarını genişletiyor.

    “MERKEZ BANKAMIZIN PARA POLİTİKASINDA SIKILAŞMA YÖNÜNDE DOĞRU ADIMLAR ATMAYA BAŞLAMASI ENFLASYON SORUNUNUN ÇÖZÜLECEĞİNE DUYDUĞUMUZ UMUDU PEKİŞTİRİYOR”

    Ekonomimizdeki bu gelişmeler geçen hafta açıklanmış olan büyüme verileri ışığında daha da dikkat çekiyor. Yüksek enflasyon geçmiş dönemde büyümenin yapısını bozmuştu. Ekonomimiz, ihracat ve yatırıma değil yüksek tüketime dayalı bir patikaya oturmuştu. Şimdi bir dengelenme sürecinin başladığı dikkati çekiyor. Aşırı tüketime dayanan bir büyüme modelinin sürdürülebilir olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu nedenle geçmiş dönemin ekonomik sorunlarının arkasındaki neden olan enflasyonla mücadelede mutlaka başarılı olmamız gerekiyor. Merkez Bankamızın para politikasında sıkılaşma yönünde doğru adımlar atmaya başlaması enflasyon sorununun çözüleceğine duyduğumuz umudu pekiştiriyor. Kademeli şekilde ilerleyen bu süreçle birlikte önümüzdeki yıl fiyat istikrarının sağlanmasında önemli bir aşamaya geleceğimizi umuyoruz.

    “HUKUK SİSTEMİNE DUYULAN GÜVENİ SARSACAK GİRİŞİMLERDEN UZAK DURULMASINI, EKONOMİK PERFORMANSIMIZ AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ BULUYORUZ”

    Ancak uzun vadeli ekonomik performansın artırılmasında para politikasının etkisi hiç şüphesiz sınırlı. Ekonomi yönetiminin başarısı için belki de en belirleyici konu hukuk sistemine duyulan güven. Bu yüzden, hukuk sistemine duyulan güveni sarsacak girişimlerden uzak durulmasını, ekonomik performansımız açısından çok önemli buluyoruz. Umuyorum ki gelecek seneden itibaren makroekonomik istikrarın sağlanması konusunda bir mesafe kat ederiz ve esas gündemimizi yapısal reformlara, sanayi politikalarına, sektörel politikalara, çevre ve iklim politikalarına, istihdam ve eğitim politikalarına ve sosyal yardım politikalarına ayırabiliriz. 

    “İÇİNDEN GEÇMEKTE OLDUĞUMUZ DÖNEMİN ÇOKLU KRİZLER ÇAĞI OLDUĞUNU HEP VURGULUYORUZ. ARTAN EŞİTSİZLİKLERİN YOL AÇTIĞI TOPLUMSAL GERİLİMLER, MERKEZ SİYASETÇİLERİN BU SORUNLAR KARŞISINDA İŞE YARAYAN ÇÖZÜMLER ÜRETEMEMESİ VE BİRÇOK ÜLKEDE AŞIRI RADİKAL SİYASETÇİLERİN POPÜLERİTESİNDE GÖZLEMLENEN ARTIŞ…”

    TÜSİAD olarak içinden geçmekte olduğumuz dönemin çoklu krizler çağı olduğunu hep vurguluyoruz. Bir süredir ivmesi hızlanan teknolojik dönüşüm, artık hepimizin gündelik yaşamlarımızda bile sonuçlarını fark ettiğimiz küresel ısınma ve ekolojik kriz, iki kutuplu küresel sistemin çökmesinden sonra şiddetlenerek devam eden güç mücadeleleri, artan eşitsizliklerin yol açtığı toplumsal gerilimler, merkez siyasetçilerin bu sorunlar karşısında işe yarayan çözümler üretememesi ve birçok ülkede aşırı radikal siyasetçilerin popüleritesinde gözlemlenen artış, göçler, mülteci akınları ve tırmanan kültürler arası çatışma… Bu sorunlar yumağı yoğun bir istikrarsızlık ve belirsizlik yaratıyor. Tüm dünyada, tüm ülkeleri sarsan böylesi bir krizler çağında ülkemizi hep özlemini duyduğumuz muasır medeniyetler seviyesine nasıl taşıyacağız sorusuna cevap verirken iki konunun çok kritik olduğunu düşünüyorum.

    “BUGÜN İŞ DÜNYASINDA, BÜROKRASİDE VE SİYASETTE BİRÇOK KİŞİ, CUMHURİYETİN YA KENDİLERİNE YA DA EBEVEYNLERİNE SAĞLAMIŞ OLDUĞU FIRSAT EŞİTLİĞİ SAYESİNDE BUGÜNKÜ KOLTUKLARINI DOLDURUYORLAR”

    Bunlardan ilki bu kadar çok ve girift sorunun içinden sadece el birliği ile çıkabileceğimiz gerçeği. Yalnızca, bilgi ve tecrübelerimizi bir araya getirerek ve birbirimize inanarak ve güvenerek daha güzel bir geleceğin kapısını açabiliriz. Birbirimizi dinleyerek ve anlayarak, diyalog kanallarını açık tutarak, kendi önceliklerimizi başkalarına empoze etmeyerek, eleştirilerimizde yapıcı davranarak, karşılıklı fedakârlık yaparak bu çalkantılı denizde gemimizi sakin sulara ulaştırabiliriz. Unutmayalım ki mutluluğu kavgada değil, barışta; çatışmada değil huzurda buluruz. İkinci konu ise bilim ve eğitime artık daha fazla oyalanmadan hak ettiği önemi vermemiz gerektiği. Cumhuriyet’in belki de en büyük başarısı eğitimde fırsat eşitliği sağlamış olmasıydı. Eminim ki bu salonu dolduranlarımız dahil olmak üzere bugün iş dünyasında, bürokraside ve siyasette birçok kişi, Cumhuriyet’in ya kendilerine ya da ebeveynlerine sağlamış olduğu fırsat eşitliği sayesinde bugünkü koltuklarını dolduruyorlar. Tabi eğitimde fırsat eşitliği derken herkesin okula gitmesini değil herkesin kaliteli eğitime erişimde engellerle karşılaşmamasını kastediyorum.

    “NİTELİKLİ EĞİTİM OLANAĞI OLMAYAN NİCE PARLAK ÇOCUK MAALESEF HEBA OLUYOR, VASAT BİR İŞE VE VASAT BİR GELİRE MAHKÛM KALIYOR”

    Bugün özel sektörde ve kamuda karar verici konumda olanların ezici çoğunluğu eğitim hayatının en az bir aşamasında kamu kurumlarında okumuştur. Ama bugünün çocukları daha önceki kuşaklar kadar şanslı değil. Kaliteli eğitim için aileler bütçelerinden giderek daha fazla pay ayırmaya başladı. Eğitim harcamalarında özel kaynakların payı açısından Türkiye, tüm OECD ülkeleri arasında en yüksek orana sahip. Bu veri, eğitimde fırsat eşitliği konusundaki dezavantajımıza işaret ediyor. Nitelikli eğitim olanağı olmayan nice parlak çocuk maalesef heba oluyor, vasat bir işe ve vasat bir gelire mahkûm kalıyor.

    “HAZIRLIKLARI DEVAM ETMEKTE OLAN MÜFREDAT DEĞİŞİKLİĞİ ÇALIŞMALARINDA 21. YÜZYILIN GEREKTİRDİĞİ YETKİNLİKLER KONUSUNDA BİR İLERLEME GÖRMEYİ TÜM İŞ DÜNYASI OLARAK HEYECANLA BEKLİYORUZ”

    Birçok araştırma, önümüzdeki dönemde mevcut işlerin neredeyse yarısının otomasyona tabi olacağını söylüyor. Özellikle belli bir rutinde tekrara dayanan görevlerin giderek insanlar yerine makineler veya yapay zekâ tarafından yapılacağı bir süreçteyiz. Başta yapay zekâ uygulamaları olmak üzere teknolojinin gelişim hızı hepimizi şaşırtıyor. Bu koşullar altında çalışanların geçmişten çok farklı becerilere sahip olması gerektiği aşikâr. Aşikâr olan bir başka nokta da bunun ancak eğitim sisteminde merakı, araştırmacılığı, analitik ve yaratıcı düşünceyi ön plana alan köklü bir reformla gerçekleştirilebilir olması. Son 20 yılda eğitimle ilgili 17 kez değişiklik yapılmış. Gündemde yeni bir değişiklik daha var. Hazırlıkları devam etmekte olan müfredat değişikliği çalışmalarında 21. Yüzyılın gerektirdiği yetkinlikler konusunda bir ilerleme görmeyi tüm iş dünyası olarak heyecanla bekliyoruz. Gençlerimizi yeni teknolojilerin gerektirdiği becerilerle donatırken mevcut çalışanlarımızın da becerilerini geliştirecek eğitim programlarına önem vermeliyiz.

    “TÜRKİYE NE YER ALTI ZENGİNLİKLERİNE NE DE BÜYÜK SERMAYE BİRİKİMİNE SAHİP BİR ÜLKE. GÜNÜMÜZDE REFAHIN ASLI KAYNAĞININ BUNLAR DEĞİL NİTELİKLİ İNSAN, BİLİM-TEKNOLOJİ VE SAĞLIKLI İŞLEYEN KURUMLAR VE KURALLAR OLDUĞUNU HEP SÖYLÜYORUZ” 

    Teknolojinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni becerilere sahip eleman ihtiyacı, zaten halihazırda sıkıntı yaşanan nitelikli eleman sorununu daha da ağırlaştıracak. Uzunca bir süredir bin-bir emekle okutup yetiştirdiğimiz nitelikli insan gücümüzü daha cazip ekonomik fırsatlar, sosyal haklar ve yüksek yaşam standartları sunan gelişmiş ülkelere kaybetmeye başlamıştık. Nitelikli insan gücünde görülen sıkıntı son zamanlarda insan kaynaklarının tümüne yayıldı. Geniş işsizlik oranı diyebileceğimiz atıl işgücü oranı yüzde 22’ler bandında dolaşıyor. Ortalama ücret ile asgari ücret arasındaki makas giderek kapanıyor. Üniversite eğitiminde nitelik düşüşü ile birlikte üniversite ile lise mezunları arasındaki ücret makası daralıyor. Yani üniversite eğitiminin getirisi düşüyor. Bir tarafta çalışkan ve başarılı gençlerimizin emeği var, diğer tarafta, yasa dışı yollara sapanların gözler önüne serilen yaşantıları… Hep tekrar ettiğim gibi üretmeden olmuyor. Her işin başı üretim ve adil rekabet. Ekonomi kayıtlı ve kural bazlı olmalı. Rekabet ortamı düzgün çalışmalı. Yolsuzluk ve kara parayla etkin biçimde mücadele edilmeli. Şurası bir gerçek ki Türkiye ne yer altı zenginliklerine ne de büyük sermaye birikimine sahip bir ülke. Aslında zaten günümüzde refahın aslı kaynağının bunlar değil nitelikli insan, bilim-teknoloji ve sağlıklı işleyen kurumlar ve kurallar olduğunu hep söylüyoruz. Ekonomik büyüme için tek dayanağımız çalışanıyla, girişimcisiyle, bilim insanıyla, teknolojik yeniliklere imza atan araştırmacısıyla, erkeğiyle, kadınıyla insanımız. İnsanımızın niteliklerinin çağın gereksinimlerinin gerisine düşmesi ve beyin göçü, orta gelir tuzağını aşmamızın önünde büyük bir engel teşkil ediyor. 

    “21. YÜZYILDA ÇAĞDAŞ UYGARLIĞA GİDEN YOL HUKUK DEVLETİNDEN, DEMOKRATİK STANDARTLARIN YERLEŞİK HALE GELMESİNDEN, LAİKLİK ANLAYIŞININ İÇSELLEŞTİRİLMESİNDEN, BİLİMİN YOL GÖSTERİCİLİĞİNDEN, EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİNDEN GEÇİYOR”

    Konuşmamı bitirirken başlangıçtaki soruma geri dönmek istiyorum. İkinci yüzyılımıza girerken ülkemizi çağdaş uygarlıklar seviyesine yükseltecek ve insanımızı mutlu ettirecek bir programa ihtiyacımız var. 21. yüzyılda çağdaş uygarlığa giden yol hukuk devletinden, demokratik standartların yerleşik hale gelmesinden, laiklik anlayışının içselleştirilmesinden, bilimin yol göstericiliğinden, eğitimde fırsat eşitliğinden, kadınların her alanda eşit katılımından ve sürdürülebilirlikten geçiyor. Bunu gerçekleştirmek için geleceği geçmişin kazanımlarının üzerine inşa edeceğiz. Birinci yüzyılın eksikliklerini tamamlayacağız. Çözülememiş sorunlarımızın üstüne gideceğiz. İyileştirilmesi ve düzeltilmesi gereken boyutları toplumsal uzlaşmayla düzelteceğiz. Karşı karşıya olduğumuz çetrefil sorunları, cumhuriyet değerlerinin sağlam zeminine basarak, egemenliğin kayıtsız şartsız sahibinin millet olduğu bilinciyle, hep beraber seferber olarak aşacağız. Birbirimizi dinleyecek, anlayacak, yapıcı davranacak, en önemlisi de birbirimize güveneceğiz. İkinci yüzyılımızı ayrışarak değil anlaşarak, kavgayla değil barışla inşa etme temennisiyle sözlerime son verirken dikkatiniz için teşekkür ediyor hepinizi saygıyla selamlıyorum.”

     

  • 18. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 16-26 ARALIK ARASINDA ANTALYA’DA İZLEYİCİYLE BULUŞACAK

    18. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 16-26 ARALIK ARASINDA ANTALYA’DA İZLEYİCİYLE BULUŞACAK

    18’nci Uluslararası İşçi Filmleri Festivali; 16-26 Aralık’ta, Antalya’da başlıyor. “Sponsorsuz, Yarışmasız, Ücretsiz, Alternatif bir Festival” sloganıyla yola çıkan Uluslararası İşçi filmleri Festivali, izleyicisiyle ücretsiz buluşacak.

    18’nci Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, 16-26 Aralık 2023 tarihleri arasında Antalya’da ücretsiz düzenlenecek. “Sponsorsuz, Yarışmasız, Ücretsiz, Alternatif bir Festival” sloganıyla yola çıkan festivalde, 100’e yakın uzun metrajlı filmler, kısa filmler ve belgeseller gösterime sunulacak. Festivalin açılışı 16 Aralık Cumartesi akşamı saat 20.00’de Konyaaltı Cemevi Korkmaz Tedik Salonu’nda yapılacak.

    DİSK Akdeniz Bölge Temsilciliği, KESK Antalya Şubeler Platformu, Antalya Tabip Odası ve Antalya Halkevi’nin desteğiyle düzenlenen İşçi Filmleri Festivaline ilişkin dün yapılan ortak basın toplantısında şu bilgiler verildi:

    SİNEMA SALONLARI TEKELİNE KARŞI, ALTERNATİF VE ÜCRETSİZ GÖSTERİMLER YAPMAYA DEVAM EDİYORUZ”

    “18 yıldır çeşitli illerden geçerek yolculuğunu sürdürüyor. 2006 yılında ‘Üretin Gösterelim’ dedik ve ardından yıllardır, dünyadaki İşçi Filmleri Festivallerinin ortak ağıyla ürettiklerinizi gösteriyoruz. Ana akım sinema salonları tekeline karşı, alternatif ve ücretsiz gösterimler yapmaya ve ana akım sinema salonlarında yer bulamamış filmleri izleyici ile buluşturmaya devam ediyoruz.

    İşçi Filmleri Festivali için çalışan, emek veren herkes gönüllüdür. Festivalin düzenlendiği her ilde bu gönüllülerden oluşan bir festival komitesi var. Festival komiteleri, sinemayı seven, sinemanın bir farkındalık ve toplumsal hafıza aracı olduğunu düşünen ve bu amaçla emeğini ortaya koyan insanlardan oluşuyor. Bu komitelerden birinde yer almak için İşçi Filmleri Festivali gönüllüsü olmak yeterli.

    Bu yıl yine dünyanın çeşitli ülkelerinden ve bizden ezilenlerin, sömürülenlerin, direnenlerin öykülerini anlatan 100’e yakın uzun metrajlı ya da kısa filmlerin yanı sıra belgeseller ile de seyircinin karşısında olacağız.

    Açılış gecemizde, gelenek olduğu üzere kentimizdeki emek, özgürlük, doğa ve kent savunularında özellikle son bir yılda emeği geçmiş olan dostlarımıza, mücadelelere verdiğimiz bir plaket töreni olacak. Açılışımızda ‘Kanun Hükmü’ belgeseli yapmaya başladığı ilk günden itibaren baskılara uğrayan, engellenmeye çalışılan, Altın Portakal Film Festivali’nde iktidarın da baskılarının sonucu belgeseli yasaklanan yönetmen Nejla Demirci aramızda olacak. Gala gecemizde, Navnişan (Adres), Don Don Kurşunu, Living Wage (Yasam Ücreti) filmleri seyirciyle buluşacak. Gecemizde ayrıca Eda Dere, Deniz Tanrıverdi ve Hekimhan Hekimoğlu’nun müzik dinletisi yer alacak.

    Ülkemizde son yıllarda çok sayıda festival ve film yasaklandı. Bir replik umut verir, umut yayılır. Bir sahne yüzümüzü güldürür, mutluluk yayılır. Bir müzik hüznünü içimizde tuttuğumuz acılara dokunur, acılar yayılır. Sanat iyileştirir. Bir gerçekle yüzleştirir, yalanın mumu söner. O yüzdendir ki diktatörlüklerde festivaller yasaklanır, müzik engellenir, kitaplar yakılır. Sanatın değiştirici/ dönüştürücü gücüne inanan festival ekibi olarak eşitliğin, adaletin, barışın sesini ve yükselen hakikati gösteren pek çok yapımı seçtik ve sizlerle buluşturuyoruz.”

     

  • ÖZGÜR ÖZEL, KEMAL KILIÇDAROĞLU’NU ZİYARET ETTİ

    ÖZGÜR ÖZEL, KEMAL KILIÇDAROĞLU’NU ZİYARET ETTİ

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu çalışma ofisinde ziyaret etti.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu bugün sabah saatlerinde, Ankara’da çalışma ofisinde ziyaret etti. Görüşme yaklaşık bir saat sürdü. Özel ve Kılıçdaroğlu, görüşmenin ardından açıklama yapmadı. CHP Genel Başkanı Özel’e, CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol eşlik etti.

     

     

  • ORHAN TURAN: “BÜYÜMENİN NİMETLERİ BÜTÜN TOPLUMA YAYILMADIĞI SÜRECE YÜKSEK BÜYÜME HIZLARI BİZİ HAYALİMİZDEKİ TÜRKİYE’YE TAŞIMAYACAK”

    Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, Ankara’da yapılan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında; “Büyümenin nimetleri bütün topluma yayılmadığı sürece salt yüksek büyüme hızları bizi hayalimizdeki Türkiye’ye taşımayacaktır. Sorun sadece gelir, tüketim ve servet eşitsizliklerinin yüksek olması değil. Birçok eşitsizlik iç içe geçiyor. Hayalimizdeki Türkiye’ye ulaşmak için bütün eşitsizlikleri, yani, eğitim, toplumsal cinsiyet, dijital imkânlara erişim, özgürlüklerden faydalanma, ekolojik ve çevresel maliyetleri üstlenme, siyasi karar süreçlerine katılım, yargıda hak arama gibi çok çeşitli alanlardaki eşitsizliklerin hepsini çözmemiz gerekiyor” dedi. 

    TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi, Ankara Sheraton Otel’de toplandı. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, toplantının açılış konuşmalarını yaptı. Orhan konuşmasında şunları kaydetti:

    “BİRÇOK EŞİTSİZLİK İÇ İÇE GEÇİYOR”

    “Asıl amacı söyleşmek olan bu projede ülkemizin önündeki temel ikilemler, dört temel soru altında ele alındı: İkinci yüzyılımıza girerken Cumhuriyeti ve demokrasiyi nasıl güçlendireceğiz, küresel dönüşümlerde ulusal stratejimizi nasıl konumlandıracağız, refahı arttırırken adil dönüşümü nasıl yapacağız, kalkınmayı sağlarken çevreyi nasıl koruyacağız. Türkiye’nin yeni dönemde bu ikilemleri birbiriyle nasıl uyumlulaştıracağı üzerine farklı kesimlerin beraber düşünmesi için bir zemin oluşturduk. Farklı çalıştaylarda ele alsak da aslında konuların birbirinden çok da ayrılmadığını gördük. Ekolojik krizin demokrasi krizinden, ekonomik krizin toplumsal krizden bağımsız düşünülemeyeceği berrak şekilde ortaya çıktı. Sorunların çözümünün kural bazlı ve veriye dayalı yönetim sisteminden, katılımcılıktan, karar süreçlerine yerinde katılımın öneminden, kurumlar arasında iş birliği ve koordinasyonun güçlendirilmesinden geçtiğini gördük.

    Refah ve bölüşüm başlığında büyüme hızı, büyüyen pastadan kimin ne kadar pay aldığı, yoksulluğun derinliği ve gelir dağılımının adaletsizliği enine boyuna tartışıldı. Bu tartışmalar kalkınma yaklaşımında yeni bir bakış açısına ihtiyacımız olduğunu güçlü şekilde gösterdi. Büyümenin nimetleri bütün topluma yayılmadığı sürece salt yüksek büyüme hızları bizi hayalimizdeki Türkiye’ye taşımayacaktır. Sorun sadece gelir, tüketim ve servet eşitsizliklerinin yüksek olması değil. Birçok eşitsizlik iç içe geçiyor. Hayalimizdeki Türkiye’ye ulaşmak için bütün eşitsizlikleri, yani, eğitim, toplumsal cinsiyet, dijital imkânlara erişim, özgürlüklerden faydalanma, ekolojik ve çevresel maliyetleri üstlenme, siyasi karar süreçlerine katılım, yargıda hak arama gibi çok çeşitli alanlardaki eşitsizliklerin hepsini çözmemiz gerekiyor.

    “YÜKSEK ENERJİ VE KARBON YOĞUNLUKLU ÜRETİM YAPICI REKABET GÜCÜMÜZ AÇISINDAN SORUN YARATACAKTIR”

    Bir diğer başlık çevre ve kalkınmaydı. Bu başlığın en önemli çıktısı, Türkiye’nin yaklaşımını değiştirmesi, iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki gayretlerini arttırması gerektiği. Çevre hakkının insan hakları çerçevesinde ele alınması gerektiği de vurgulandı. Doğru çevre, iklim politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması için insan haklarına saygılı bir kamu idaresi ve toplumsal yaşamın önemli olduğunu ayrıca yeşil dönüşüm konusunda iş dünyasına yönelik beklentileri duyduk. Türkiye’de iklim kriziyle mücadelenin gelir kaybına neden olacağı ve kalkınma hedefiyle çelişeceği kanısı yaygın. Oysa geleceğe baktığımızda, yüksek enerji ve karbon yoğunluklu üretim yapısı rekabet gücümüz açısından sorun yaratacaktır.

    21’nci yüzyıla yeşil dönüşüm damga vuracak. Bu yüzden iklim değişikliğiyle mücadele yeni bir kalkınma modeli için olduğu kadar, Türkiye’nin dış politikadaki konumunun güçlenmesi açısından da önemli.

    “CUMHURİYET VE DEMOKRASİYİ DAHA GÜÇLÜ BÜTÜNLEŞTİRMEYE İHTİYACIMIZ OLDUĞUNU ANLADIK”

    Cumhuriyetimizin; egemenliğin ulusa devri, eşit vatandaşlık, eğitim ve fırsat eşitliği, kurumsallaşma, laiklik, kadın hakları gibi çok önemli kazanımları var. Cumhuriyet’in en önemli kazanımlarından laiklik konusunda geniş bir sahiplenme olduğunu da gördük. Çalıştaylarımızda farklı görüşlerden katılımcıların laikliği; cinsiyet eşitliği, eğitim, demokrasi ve eşit vatandaşlık ile ilişkilendirmesi dikkatimizi çekti. Öte yandan, Cumhuriyet’in tüm siyasal, ekonomik ve kurumsal gelişmelere rağmen,  istikrarlı bir demokrasi niteliği kazanamaması sorgulandı. Siyasal hayata katılım kanallarının açıklığı, haklar ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, denge ve denetleme mekanizmaları gibi başlıklardaki kazanımların kısıtlılığı konusunda çalıştaylarda genel bir kanı olduğunu gördük. Dil, din, ırk, etnik köken, cinsiyet ayrımı olmadan, her yurttaşın eşitliği konusunda yol almamız gerektiğini duyduk. Birey-devlet, toplum-devlet ilişkileri üzerine yeniden düşünmek gerekiyor. Farklılıklarla bir arada yaşama farkındalığı, yani farklı kimlik ve fikir gruplarının varlığı ile ilgili farkındalığın, geçmişe göre, daha iyi düzeyde olduğunu gözlemledik.

    Ortak geleceğimiz için cumhuriyet ve demokrasiyi daha güçlü şekilde bütünleştirmeye ihtiyacımız olduğunu anladık.

    Dünyadaki güçler dengesi değişimini, Batı’nın değişen gücünü,  ABD-Çin rekabetini, yeni küresel aktörlerin yükselişini, artan bölgeselleşme eğilimini ve kural bazlı uluslararası sistemin yeniden şekillenmesini dikkatle takip etmeliyiz. Bu süreçler, Türkiye için hem fırsatlar, hem de riskler barındırıyor. Çalıştaylarda Türkiye’nin iç bölünmelerinin  dış politikasına  yansıdığı ve kimlik temelli değerlendirmelerin dış politikayı etkilediği tartışıldı. Dış politikada Türkiye’nin ekonomik refahını artırma hedefinin gözetilmesi konusunda bir uzlaşı olduğunu gördük. İklim, enerji, teknoloji ve göç önemli küresel gündemler olarak tartışıldı. Tartışılan konulardan birisi, Türkiye’nin içinde yer aldığı ittifak sistemiydi. Türkiye’nin ittifaklara dahil olma biçimleri ve stratejik özerkliği ile ilgili katılımcıların görüşleri farklılaşsa da temel uzlaşı Türkiye’nin mevcut ittifaklarından vazgeçmemesi noktasındaydı.

    Dünyadaki çoklu kriz ortamında Avrupa ile ilişkilerin daha da önem kazandığı çalıştaylarımızda değinilen bir diğer konuydu. Nitekim, biz de geçtiğimiz haftalarda Yönetim Kurulu olarak Brüksel ve Berlin’de bir dizi üst düzey temas gerçekleştirdik. Başta Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu ve Almanya’daki muadil örgütümüz olmak üzere, yaptığımız tüm temaslarda AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin güncellenmesini vurguladık. Türkiye’nin AB entegrasyon sürecinin korunması gereğinin altını çizdik.

    “RAPORLA BİRLİKTE AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİN GÜVEN VE UZLAŞI TEMELİNDE GELİŞMESİNİ BEKLİYORUZ”

    Geçen hafta açıklanan ‘AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik, Ticari İlişkilerin Durumu’ raporu, uzun bir aradan sonra  AB’nin yaklaşım değiştirme kararının önemli bir yansıması oldu. Belli ki giderek karmaşıklaşan, zorlaşan jeopolitik ortam, AB’nin güvenliğini güçlendirme arayışları çerçevesinde, Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu bir etki yaratmış durumda. Küresel gelişmeler Türkiye ve AB’yi, birbirine doğru itiyor. İki taraf için de diğerinin vazgeçilmezliği daha iyi ortaya çıkıyor. Bu raporla birlikte AB-Türkiye ilişkilerinin tüm alanlarda güven ve uzlaşı temelinde gelişmesini bekliyoruz. Umuyorum ki, açılan fırsat penceresini, karşılıklı olarak iyi değerlendirebiliriz.

    İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü saldırıların karşısında duyduğumuz derin üzüntüyü tekrar ifade etmek isterim. Sivil kayıpları önlemek için başlatılan girişimlerin bir an önce sonuçlanarak, kalıcı ateşkese ulaşılmasını temenni ediyoruz.

    “İKİNCİ YÜZYILIMIZDA İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ SIÇRAMA İÇİN DEMOKRATİK TARTIŞMA VE TOPLUMSAL DİYALOG KAPILARINI AÇALIM”

    Konuşmak gereken çok fazla konu, her konunun çok fazla ayrıntısı, her ayrıntının çok fazla tarafı var. Üstelik hepsi birbirini ilgilendiriyor. Yani işimiz çok zor ve çetrefilli. Bakış açımızda radikal değişim şart. Bakış açışımızı değiştirdiğimizde göreceğiz ki,  zor sorunlar kolaylaşacak. Çünkü birinin çözümü,  diğerlerini de çözüme yaklaştıracak. Biz biliyoruz ki sorunları çözmek için ihtiyaç duyduğumuz akla, bilgiye ve tecrübeye sahibiz. Tecrübeliyiz. Yüzyılın birikimine dayanıyoruz. Bilgeyiz. Kimlik farklılıkları bizi ayrıştırmaz. Farklılıklarımız ortak gelecek hayalimizi zenginleştirir. Ferasetimiz var. Kazanımlarımızı olduğu kadar eksikliklerimizi de biliriz. Coğrafyamız bir ateş çemberine dönmüşken, dünyada çok çeşitli savrulmalar yaşanıyorken, bir 100 yıl önce yazmıştık, yine destan yazabiliriz. Biz ülkemizin potansiyelinin, çok yüksek olduğuna inanıyoruz. Bu potansiyeli harekete geçirmek için azimliyiz, kararlıyız. Bu noktada iktidarıyla, muhalefetiyle, tüm siyasi aktörlere bir çağrı yapmak istiyorum: Bütün kazanımlarımızı üst üste koyalım, kilitleri açalım, çözüm için yeni yollar bulalım. Bunun için gerekli tartışma ve uzlaşma zeminini sağlama sorumluluğu siyaset kurumuna düşüyor. Gelin, ikinci yüzyılımızda ihtiyaç duyduğumuz sıçrama için, demokratik tartışma ve toplumsal diyalog kapılarını açalım.”

     

  • GAMZE TAŞCIER’DEN BAKAN IŞIKHAN’A: “ASGARİ ÜCRET YÖNETMELİĞİ’NİN HANGİ MADDESİNDE, ASGARİ ÜCRETE YILDA TEK SEFER ARTIŞ YAPILACAĞI YAZMAKTADIR?”

    GAMZE TAŞCIER’DEN BAKAN IŞIKHAN’A: “ASGARİ ÜCRET YÖNETMELİĞİ’NİN HANGİ MADDESİNDE, ASGARİ ÜCRETE YILDA TEK SEFER ARTIŞ YAPILACAĞI YAZMAKTADIR?”

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, asgari ücretin yılda bir kez artırılmasıyla ilgili ‘“Tek zam olacak çünkü yönetmeliğimizde de öyle’ diyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a; “Asgari Ücret Yönetmeliği’nin hangi maddesinde, asgari ücrete yılda tek sefer artış yapılacağı yazmaktadır? Asgari Ücret Yönetmeliği’nin hangi maddesinde, çok zorunlu koşullarda Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla asgari ücrette ikinci artış yapılabildiği yazmaktadır? Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun kanun ve yönetmelikte yer alan yetkisi hangi yasal düzenlemeye dayanarak Cumhurbaşkanınca kullanılmaktadır” diye sordu.

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Kabine toplantısı sonrası gazetecilerin soruları üzerine asgari ücret artışıyla ilgili; “Tek zam olacak çünkü yönetmeliğimizde de öyle. Asgari Ücret Yönetmeliği’nde yılda bir kere. Çok zorunlu koşullarda, deprem gibi geçen yıl Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla asgari ücrete ikinci zammı yaptık” dedi. CHP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, konuyu TBMM gündemine taşıyarak Bakan Işıkhan’ın yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdi. Taşcıer’in önergenin gerekçesiyle ilgili açıklamaları şöyle:

    “AKP’NİN KANUN NİZAM TANIMADIĞINI CÜMLE ALEME İLAN ETMİŞ OLUYORLAR”

    “Sayın Bakan’ın asgari ücrete tek artış yapma kararlarına gerekçe ararken ifade ettiği, ‘Yönetmelikte yazıyor’ iddiasının peşini bırakmıyoruz. Önergede sorduğum sorulara millet adına yanıt bekliyorum. Asgari Ücret Yönetmeliği’nin hangi maddesinde, asgari ücrete yılda tek sefer artış yapılacağı yazıyor? Bu yönetmeliğin hangi maddesinde, çok zorunlu koşullarda Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla asgari ücrette ikinci artış yapılabildiği yazıyor? Bir kere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın söylediği ifadeler, hem doğru değil hem de bir itirafı içeriyor. AKP’nin kanun nizam tanımadığını cümle aleme ilan etmiş oluyorlar. Çünkü asgari ücreti belirleme yetkisi, hem kanunda hem yönetmelikte yazdığı üzere, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nundur. Bu komisyonun emekçinin lehine bir karar alamayacak şekilde kurgulanmış olması bir yana, bu haliyle bile yetkisini gasp etmeyi kendilerine hak görüyorlar. Yönetmelik çok açık şekilde, komisyon kararının kesin olduğunu ve kararı kamuoyuna komisyon başkanının açıklayacağını hüküm altına alıyor. Ama bu kural göz ardı edilerek kararı Erdoğan keyfine göre açıklıyor.

    “BAKAN YA YANLIŞ BİLİYOR YA DA MİLLETİ GÖZ GÖRE GÖRE KANDIRMAYA ÇALIŞIYOR Kİ İKİSİ DE SON DERECE VAHİM”

    Bakanın söylemine göre kaç artış yapılacağına da Cumhurbaşkanı talimatıyla karar veriliyor. Sayın Bakan’dan bunun da cevabını bekliyorum. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun kanun ve yönetmelikte yer alan yetkisi hangi yasal düzenlemeye dayanarak Cumhurbaşkanınca kullanılıyor? Keza yönetmelikte yılda tek sefer artış yapılacağına dair bir ibare var ise 2004, 2007, 2008, 2009, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015, 2022 ve 2023 yıllarında nasıl oldu da yılda iki artış yapıldı? Kanunda ve yönetmelikte açık bir şekilde yazan, ‘Ücret en geç iki yılda bir olmak üzere belirlenir’ ibaresi, Sayın Işıkhan için ne anlam ifade ediyor, merak ediyorum. Bakan ya yanlış biliyor ya da milleti göz göre göre kandırmaya çalışıyor ki ikisi de son derece vahim.”

    “ASGARİ ÜCRET YÖNETMELİĞİ’NİN HANGİ MADDESİNDE, ASGARİ ÜCRETE YILDA TEK SEFER ARTIŞ YAPILACAĞI YAZMAKTADIR”
    Taşcıer, önergesinde Bakan Işıkhan’a şu soruları yöneltti:

    “Asgari Ücret Yönetmeliği’nin hangi maddesinde, asgari ücrete yılda tek sefer artış yapılacağı yazmaktadır? Asgari Ücret Yönetmeliği’nin hangi maddesinde, çok zorunlu koşullarda Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla asgari ücrette ikinci artış yapılabildiği yazmaktadır? Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun kanun ve yönetmelikte yer alan yetkisi hangi yasal düzenlemeye dayanarak Cumhurbaşkanınca kullanılmaktadır? Eğer ifade ettiğiniz üzere Asgari Ücret Yönetmeliği’nde yılda tek sefer artış yapılacağına dair bir ibare var ise 2004, 2007, 2008, 2009, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015, 2022 ve 2023 yıllarında nasıl olmuştur da yılda iki artış yapılmıştır? Asgari Ücret Yönetmeliği’nin 7. maddesinde yer alan ‘Ücret en geç iki yılda bir olmak üzere belirlenir’ ibaresi sizin için ne anlam ifade etmektedir? 4857 sayılı İş Kanunu’nun 39. maddesinde yer alan ‘Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir’ ibaresi sizin için ne anlam ifade etmektedir?”

     

  • ÖZGÜR ÖZEL, CHP KADIN KOLLARI MYK ÜYELERİ İLE BİR ARAYA GELDİ

    ÖZGÜR ÖZEL, CHP KADIN KOLLARI MYK ÜYELERİ İLE BİR ARAYA GELDİ

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Aile ve Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka başkanlığında Kadın Kolları MYK üyeleri ile toplantı yaptı. Toplantıda, Kadın Kolları MYK üyeleri, yürüttükleri çalışmaları aktardı, yerel seçimlere yönelik sorumlu oldukları iller hakkında Özel’i bilgilendirdi.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Aile ve Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka başkanlığında Kadın Kolları MYK üyeleriyle CHP genel merkezinde bir toplantı yaptı.

    CHP Kadın Kolları üyeleri, yürüttükleri çalışmalar ve önümüzdeki yerel seçimlere yönelik sorumlu oldukları iller hakkında Özel’i bilgilendirdi. Kadın Kolları MYK Üyeleri, Gölge Kabine’deki eşitlik politikası için Özel’e teşekkür etti.

    “PARTİMİZDEKİ KADIN TEMSİL ORANINI YÜZDE 37’YE ÇIKARDIK”

    CHP Kadın Kolları’na yönelik SWOT analizi sunumu yapan Nazlıaka, en güçlü yönlerinin örgütlenme çalışması olduğunu belirterek şunları dedi:

    “303 ilçede parti tarihimizde ilk kez Kadın Kolları İlçe Başkanlığını kurduk. Göreve geldiğimizden bu yana yaklaşık 165 bin yeni kadın üye yaparak partimizdeki kadın temsil oranını yüzde 37’ye çıkardık. Yeni kadın üyelerimizin yüzde 72’sini ev kadınları oluşturdu.”

    Nazlıaka, parti içi eğitimler kapsamında her hafta salı günü Demir Leblebi Sohbetleri düzenlediklerini, bugüne kadar 120 eğitim etkinliği gerçekleştirdiklerini, deprem, sel, yangın gibi afetler sonrasında hızla yardımlaşma ve dayanışma ağı kurduklarını aktardı. “Bir bot, bir mont”, “Boş Tencere Eylemi”, “İlk Oy Projesi”, “Gülen 100’ler” gibi projelerle örgütü aktif ve dinamik tuttuklarını anlattı. Nazlıaka, 81 ilde ve 973 eş zamanlı basın açıklaması yaptıklarını, ortalama her ay düzenlenen bu basın açıklamalarıyla kadın kollarının yerel basınla olan bağını güçlendirdiklerini bildirdi.

    “TÜZÜKTE YAPACAĞIMIZ DEĞİŞİKLİK İLE BAŞKANLARIMIZIN OY KULLANMA HAKKINI KAZANMALARINI ÖNCELİYORUZ”

    Özel ise, tüzükte yapılması planlanan hazırlıklara ilişkin, “Kadın Kolları ve Gençlik Kolları Başkanlarımız MYK’nın doğal üyesi oluyor. Maalesef oy kullanma hakları bulunmuyor. Tüzükte yapacağımız değişiklik ile başkanlarımızın oy kullanma hakkını kazanmalarını önceliyoruz” dedi.

    Özel ayrıca, CHP Kadın Kolları’nın kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında hayata geçirdiği YaşamHak projesinin üçüncü yıl dönümü nedeniyle Kadın Kolları yönetimine teşekkür etti.

    Nazlıaka’nın organize ettiği toplantıda Kadın Kolları Genel Sekreteri Mehtap Yücel, Kadın Kolları Genel Saymanı Armağan Akyüz, Kadın Kolları MYK Üyeleri; Necla Kacan, Suzan Çakırbeyli, Fevziye Şahin, Hürmüz Avcı, Nurşen Balcı, Nejla Erdem, Merve Kır, Azize Çeroğlu, Ayten Gülsever, Hatice Semerci, Cansu Bülbül, Yasemin Yılmaz, Füsun Sökmez, Çiğdem Gegeoğlu, Bahar Önal ve Merve Altınbaş Yılmaz katıldı.

     

  • EĞİTİM İÇİN İRLANDA’YI TERCİH EDEN TÜRK ÖĞRENCİLERİN SAYISI ARTIYOR

    EĞİTİM İÇİN İRLANDA’YI TERCİH EDEN TÜRK ÖĞRENCİLERİN SAYISI ARTIYOR

    Dil kursu, üniversite ve yüksek lisans eğitimi için İrlanda’ya olan ilgi giderek artıyor. Türk öğrencilerin de gözdesi olan İrlanda, International Consultants for Education and Fairs (ICEF) verilerine göre, 2022 yılında İngilizce dil eğitimi için en çok tercih edilen dördüncü ülke konumuna yükseldi. Geçen yıl 3 bin 600 Türk öğrenci İrlanda’da eğitim alırken gelecek yıllarda bu sayının giderek artması bekleniyor. 

    Yüksek lisans için gittiği İrlanda’ya yerleşerek ‘Eğitim İrlanda’ şirketini kuran Burak Görbil, Türk gençlerin neden bu ülkeyi seçtiğini, İrlanda’nın avantajlarını anlatarak ülke hakkında bilgiler verdi. Görbil, şunları söyledi: 

    “BU ÜLKEDE 5 YIL ÇALIŞAN VATANDAŞ OLABİLİYOR” 

    “İrlanda’da öğrenciler, eğitimlerine devam ederken part-time, yaz (1 Haziran-30 Eylül) ve yılbaşı (15 Aralık-15 Ocak) dönemlerinde ise tam zamanlı çalışma hakkına sahip olabiliyor. Ayrıca mezuniyetten sonra 2 yıl oturum izni devam ediyor ve öğrenciler bu sürede full-time çalışabiliyor. Yüksek lisans ise İrlanda’da sadece bir yıl sürüyor. Yurt dışında eğitim başta maliyetli gibi görünebilir. Ama harcadığınızın fazlasını kazanacağınızdan, kendiniz için yapabileceğiniz en büyük yatırım diyebilirim. İrlanda saatlik asgari ücret olarak dünyanın en yüksek maaşını veren ülkelerden birisi olduğundan öğrenciler, asgari ücretle part-time mesaiyle bile aylık yaklaşık bin euro civarında para kazanarak yaşam masraflarını karşılayabilir. Öğrenciler, sponsorluk yoluyla bir şirket tarafından desteklendiğinde tam zamanlı çalışma izni alabilir. Kısacası beş yıllık bir kariyerle İrlanda vatandaşı olmak mümkün. 

    “BİLİŞİM FİRMALARININ YENİ MERKEZİ İRLANDA” 

    Büyük bilişim ve teknoloji şirketlerinin Avrupa merkez ofislerinin bulunduğu İrlanda, vergi indiriminden dolayı yüzlerce küresel firmanın tercih ettiği bir ülke. Eğitim İrlanda Dublin Ofisi katkısıyla daha öğrenciyken bu firmalarda network edinerek işe girilebiliyor. Twitter, Google, Microsoft gibi uluslararası boyutta dev şirketlerde çalışmaya başlayan öğrencilerimiz var. İrlanda işgücü açığı olan, nitelikli işgücüne ihtiyaç duyan bir ülke olduğundan iş bulmak, diğer birçok Avrupa ülkesine göre daha kolay.” 

    İrlanda’da eğitim konusunda faaliyette oldukları 13 yıllık süreçte yaklaşık 5 bin öğrenciye danışmanlık yaptıklarını belirten Görbil, İrlanda’nın üniversitelerinin eğitim kalitesiyle ün saldığını vurguladı ve “Eğitim İrlanda, İrlanda’da ofisi bulunan ve sadece İrlanda üzerine uzmanlaşan ilk ve tek şirket olduğundan dolayı vize süreci konusunda uzmanız. İrlanda’nın en prestijli dil okulları ve Trinity College, DCU gibi dünya sıralamasında üst sıralarda yer alan özel ve devlet üniversitelerine öğrenci yerleştiriyor, dil okulu, work and study, lise, üniversite, yüksek lisans ve 11-17 yaş arası için yaz okulu fırsatları sunuyoruz. İrlanda’daki özel, devlet tüm üniversitelerle ve dil okullarıyla partnerliğimiz bulunuyor” dedi. 

    İRLANDA’NIN GÖNÜLLÜ TÜRK ELÇİLERİ 

    Burak Görbil, “İrlanda’da Türk yemeklerini ve Türk kültürünü de tanıtıyoruz. Hepimiz birer elçi olduğumuzun bilinciyle dini ve milli bayramlarda, Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili tüm önemli günlerde çeşitli aktiviteler düzenleyerek bir araya geliyoruz. Ek olarak kariyer etkinlikleri, başarılı insanlarla söyleşiler, halı saha maçları, kahvaltı gibi aktivitelerle öğrencilerin kolayca sosyalleşebilmesi, kendisini yabancı bir ülkede yalnız hissetmemesi açısından sosyal hayatta alternatif sunuyoruz. Öğrencilerimizin süreçlerini İrlanda’ya geldiklerinde Dublin ofisimizde bulunan danışmanlarımızla takip etmeye devam ediyoruz. İrlanda’daki ilk haftalarında sunmuş olduğumuz oryantasyon ile oturum izni, çalışma izni, ev iş bulma ve İrlanda’da yaşam hakkında öğrencimizi bilgilendiriyoruz. Ayrıca öğrencilerimiz, ihtiyaç duyduklarında ofisimize gelerek yardım ve destek alabiliyorlar. Biz, öğrencilerimizi İrlanda’ya göndermiyoruz, onları İrlanda’da karşılıyoruz” açıklamasını yaptı.

    ADVERTORİAL YAYIN

  • GÖKHAN YÜKSEL: KOMŞULARIMIZIN GÖZÜNDEN KARTAL’I DEĞERLENDİRİYORUZ

    GÖKHAN YÜKSEL: KOMŞULARIMIZIN GÖZÜNDEN KARTAL’I DEĞERLENDİRİYORUZ

    Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel, ilçe sakinlerinin istek, öneri ve sorunlarını yerinde dinleyip en hızlı çözümü üretmesi amacıyla kurduğu KİMER (Komşu İletişim Merkezi) Saha Çözüm Ekibi ile birlikte Kartallı komşularıyla buluştu, sorun ve taleplerini yerinde dinledi. 

    BİNLERCE ZİYARET GERÇEKLEŞTİRDİLER

    Başkan Gökhan Yüksel’in öncülüğünde Kartal’da hayata geçirilen ve şimdiye kadar binlerce vatandaşla temas kuran KİMER, bünyesindeki uzman personelden oluşan Saha Çözüm Ekibi ile çalışmalarına aralıksız devam ediyor.

    Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel de çalışmalar kapsamında Saha Çözüm Ekibine eşlik ederek Kartallı esnaf ve vatandaşlarla buluştu. Vatandaşların talep ve sorunlarını ilk ağızdan dinleyen Başkan Yüksel, ekibine notlar aldırarak taleplerin değerlendirileceğini, sorunların ise en kısa sürede çözüme kavuşturulacağını ve konuların takipçisi olacağını söyledi.

    GÖKHAN YÜKSEL: KOMŞULARIMIZA MİSAFİR OLUYORUZ

    Çalışmalarla ilgili de bilgi veren Başkan Yüksel, KİMER’in Kartal Belediyesi ve Kartallılar için önemine dikkat çekerek; “Bu proje, şehrimizin geleceğine, birlikte daha güzel ve yaşanabilir bir Kartal’a ulaşma amacımıza yönelik atılmış önemli bir adım. Adını büyük bir sorumlulukla taşıdığımız ‘Komşu İletişim Merkezi’ ya da kısaca KİMER, komşularımızla daha etkin, daha yakın ve daha hızlı bir iletişim kurma amacını taşıyor.

    KİMER, Kartal’ın dört bir yanında sokak sokak, kapı kapı dolaşan bir saha çözüm ekibiyle hayat buldu. Bu ekip, komşularımızın günlük yaşantısında karşılaştığı sorun, talep ve beklentileri doğrudan dinlemek, anlamak ve çözüme kavuşturmak için var gücüyle çalışıyor.

    Bugüne kadar, binlerce komşumuzun ev ve iş yerlerine konuk olduk, yaşadıkları sorunları yerinde tespit ettik ve çözüm üretme sürecini başlattık. Mahallelerimizi, sokaklarımızı geziyor, evlere konuk oluyor ve komşularımızın gözünden Kartal’ı değerlendiriyoruz. Komşularımızla kurduğumuz bu doğrudan iletişim, belediyemizin hizmetlerini daha etkili bir şekilde planlamamıza ve daha iyi ulaşmamıza katkı sağlıyor. Bu çalışmalarda emeği geçen tüm ekip arkadaşlarıma ve tüm komşularımıza sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.” şeklinde konuştu.

    KİMER, 2019 YILINDAN BU YANA KARTALLILARIN NABZINI TUTUYOR

    2019 yılından bu yana hem 7/24 hizmet veren Çağrı Merkezi ile hem de ev iş yerlerine gerçekleştirilen ziyaretler ile yüzbinlerce Kartallı ile temas kuran Komşu İletişim Müdürlüğü kadroları saha gezilerinde vatandaşların, bulundukları bölgeyle alakalı sorun ve taleplerini dinleyerek tek tek not alıyor.

    Ekipler, sadece son ziyaretlerde 10 mahallede 2 bine yakın esnafa ziyaret gerçekleştirdi. Kartallılar, aynı zamanda, 444 4 578 telefon numarası üzerinden, 7/24 yine sorun ve taleplerini KİMER sayesinde Kartal Belediyesi’ne iletebiliyor.