Blog

  • MERSİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ‘ENERJİ YÖNETİM SİSTEMİ BELGESİ’Nİ İLK TETKİKTE ALDI

    MERSİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ‘ENERJİ YÖNETİM SİSTEMİ BELGESİ’Nİ İLK TETKİKTE ALDI

    Türk Standartları Enstitüsü’nden (TSE) gelen uzmanlar tarafından tetkike tabi tutulan Mersin Büyükşehir Belediyesi, TS EN 50001 Enerji Yönetim Sistemi belgesini ilk tetkikte aldı.

    Mersin Büyükşehir Belediyesi, çalışmakta olduğu 4 yönetim sistemine bir yenisini daha ekledi. TSE’den katılan baş tetkik görevlisi ve uzmanlar tarafından tetkike tabi tutulan Mersin Büyükşehir Belediyesi, TS EN 50001 Enerji Yönetim Sistemi belgesini ilk tetkikte almayı başardı.

    ‘5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu’ ve ‘Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmelik’ ile toplam inşaat alanı 10 bin metrekare veya yıllık enerji tüketimi 250 TEP (Ton Eşdeğer Petrol) ve üzeri olan kamu binaları için, en geç 2023 yılı sonuna kadar TS EN 50001 Enerji Yönetim Sistemi Belgelendirmesi zorunluluğu gereğince, Mersin Şehirlerarası Otobüs Terminali (MEŞOT) TS EN ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi için 2023 yıl içinde çalışmalara başlamış ve Türk Standartları Enstitüsü’ne başvuru yapılmıştı.

    Mersin’i doğal, kültürel, turizm ve çevre değerleri ile daha yaşanılabilir bir kent yapmak için çalışmalarını aralıksız sürdüren Büyükşehir, TSE tarafından 3 gün boyunca dış tetkike tabi tutulmasının ardından, TS EN 50001 Enerji Yönetim Sistemi Belgelendirmesi aldı. Toplantıya Mersin Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Olcay Tok, Genel Sekreter Yardımcısı Ali Rıza Özdemir, TSE Baş Tetkik Görevlisi Mehmet Derviş Zorlu, TSE tetkik görevlileri, Büyükşehir Belediyesi daire başkanları ve şube müdürleri katıldı.

    Mersin Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Olcay Tok, “İlk tetkikte bunu belgelendirmemiz bizim için mutluluk verici bir olay” diye konuştu. Halkın parasının israf edilmemesi, yeniden halka dönebilmesi için yenilenebilir enerji için büyük çalışmalar yaptıklarını söyleyen Tok, “Mersin Büyükşehir Belediyesi olarak birçok enerjiyi kullanıyoruz ve enerjiye çok ciddi bir maliyet ayırıyoruz. Bu enerji yönetimini tam olarak uyguladığımız takdirde, daha ciddi bir tasarruf sağlayacağını düşünüyoruz. Özellikle yenilenebilir enerji üzerinde hassasiyetle duruyor ve onunla ilgili çok ciddi çalışmalar yapıyoruz” dedi.

    TSE Baş Tetkik Görevlisi Mehmet Derviş Zorlu, “Bu Enerji Yönetim Sistemi Belgesi sayesinde, maliyeti optimize edeceğiz. Hem sürdürülebilir, hem de çevresel etkileri azaltacağız. Bu şekilde bu belgenin size daha faydası olacağına inanıyorum” ifadelerini kullandı.

    Büyükşehir Belediyesi Kalite Yönetim ve Kent Araştırmaları Şube Müdürü Ezgi Başer, “Devamlılığı ve sürdürülebilirliği sağlayacağız. Yönetim sisteminin en büyük amacı da, sürdürülebilirliği sağlamaktır. Bu konuda çalışmalarımız devam edecek.” dedi.

  • ODTÜ ÖĞRENCİLERİ, İŞTEN ÇIKARILAN YEMEKHANE İŞÇİSİ DELİBAL’IN İŞİNE İADESİ İÇİN İMZA TOPLADI: “NEREDE MUTLU OLABİLECEĞİMİZ BİR ŞEYLER OLSA ÜZERİMİZDE O SOPAYI HİSSEDİYORUZ”

    DİLAN KUTLU

    ODTÜ öğrencileri, işten çıkarılan yemekhane işçisi Serdar Delibal’ın işine iade edilmesi için topladıkları imzaları rektörlüğe teslim etti. Delibal, “İşe başvuracaktım bir baktım ki kod 46’dan çıkartılmışım. Öyle illet bir şeymiş ki her yerde karşına çıkıyor, işini engelliyor. Ailemin ve yıllarımın rızkı burada, tutup da idarecilere yedirmem. Bunu bilsinler” dedi. ODTÜ öğrencisi Berke Gürcan, “Görüyoruz ki nerede güzel bir şey olsa, nerede insanların mutlu olabileceği bir şeyler olsa kendi üzerimizde o sopayı hissediyoruz” dedi. Felsefe öğrencisi Barış Deniz Kuş ise “Ülkede yozlaşma arşa çıkmış durumda. Buna karşı tepki gösterme potansiyeli olan herkesten korkuyorlar” diye konuştu. 

    ODTÜ’de yemekhanede çalışırken “hırsızlık” iddiasıyla kod 46 ile işten çıkarılan Serdal Delibal’ın mücadelesi sürüyor. Öğrenciler, Delibal’ın işine iadesi için imza topladı. Öğrenciler, topladıkları imzaları; dün rektörlüğe teslim etti.

    ODTÜ Rektörlüğü’nün önünde kendisine destek veren öğrencilerle bir araya gelen Delibal, işten çıkarılmasına karşı açtığı davada, lehine şahitlik yapacak işçilerin üniversitenin başka birimlerinde görevlendirildiğini söyledi.

    ANKA Haber Ajansı’na konuşan Delibal, şunları söyledi: “Hırsızlık olmayan bir şeyi hırsızlık gibi gösterip kumpas kuruldu. Savunmamızı verdiğimizde normalde sadece kendi hazırladıkları savunma. Sendikanın dediğine göre çoğunluk imzaladı gibi bir şey söylendi. Ertesi gün öğrendim ki beni işten çıkartmışlar” dedi.

    Başka işlere başvurduğunda kod 46’dan atıldığını öğrendiğini söyleyen Delibal, “İşe başvuracaktım bir baktım ki kod 46’dan çıkartılmışım. Ben kod 46’yı da orada öğrendim. Öyle illet bir şeymiş ki her yerde karşına çıkıyor, işini engelliyor. Ailemin ve yıllarımın rızkı burada, tutup da idarecilere yedirmem. Bunu bilsinler. Benim için şahitlik yapacak arkadaşlar da var. İsim vermedik ama kimler olabilir diye kameralardan izleyip o insanları bir bahane uydurup başka bölümlere sürüyorlar” ifadelerini kullandı. Delibal, “Biz mesaiden çıkacağımız zaman elimizde ne varsa kapıdaki görevli o poşeti kontrol eder. Madem hırsızlıkla suçluyorlar beni bekleyecekti, çıkarken yakalayacaktı” diye konuştu.

    Delibal’a destek veren ODTÜ öğrencileri ise şöyle konuştu:

    Metalurji ve Malzeme Mühendisi ikinci sınıf öğrencisi Berke Gürcan: “Serdar ağabey, gerek enerjisi gerekse öğrencilerle ilişkisi sebebiyle, öğrencilere yaptığı hem maddi hem manevi destekle kampüste tanınır birisi oldu, simgesel hale geldi kendisi. Görüyoruz ki nerede güzel bir şey olsa nerede insanların mutlu olabileceği bir şeyler olsa kendi üzerimizde o sopayı hissediyoruz. Bu da bunun en ciddi örneklerinden bir tanesi.”

    “ÖĞRENCİYLE TEMAS HALİNDEKİ ÇALIŞANLARIN GÖREV YERLERİ DEĞİŞTİRİLİYOR”

    Felsefe öğrencisi Barış Deniz Kuş: Bu süreci rektörlüğün işçi üzerindeki baskı aracı olarak değerlendiriyoruz. Yıllardır okulda öğrenci ile temas halinde olabilecek yerlerdeki çalışanların görev yerleri düzenli olarak değiştiriliyor. İşçilerle öğrenciler arasında iletişim kurulmasının önüne geçmeye çalışıyorlar. Hatta bunun bir örneği olarak son zamanlarda okula yemekhane gibi önemli yerlere çok fazla işçi açığı olmasına rağmen bu adımlara uyarak okula düzenli olarak güvenlik alımları yapılıyor. Serdal abi yıllardır ODTÜ’de çalışmış emek veren bir insan. Onun hem muhalif karakterinden hem öğrenciyle olan temasından korkuyorlar. Normalde böyle bir durum olduğunda polis çağırıp tutturulması gerekirken Serdal abinin durumunda böyle bir şey yapılmadı. Ülkede yozlaşma arşa çıkmış durumda buna karşı tepki gösterme potansiyeli herkesten korkuyorlar.”

    Biyoloji 3. Sınıf öğrencisi Sabreen Sabha: Son zamanlarda özellikle Verşan Kök’ün gelmesiyle beraber topluluklarda herhangi bir etkinlik filan yapmak çok zorlaştı. Serdal abi 20 yıldır burada çalışıyor yemek dağıtıyor.”

  • YALÇIN KARATEPE: “YATIRIM PROJELERİNİN STRATEJİK ÖNCELİK VE TEKNİK DEĞERLENDİRMESİNE DAİR TEBLİĞ YATIRIM DEĞİL BÜROKRATİK YÜK GETİRECEKTİR”

    YALÇIN KARATEPE: “YATIRIM PROJELERİNİN STRATEJİK ÖNCELİK VE TEKNİK DEĞERLENDİRMESİNE DAİR TEBLİĞ YATIRIM DEĞİL BÜROKRATİK YÜK GETİRECEKTİR”

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan ve bankalar kanalıyla sağlanan finansal imkanlardan yararlanmak için başvuru yapacak projelere ilişkin stratejik öncelik ve teknik değerlendirmelere ilişkin esasları belirleyen tebliği eleştirdi. Karatepe, Yatırım Projelerinin Stratejik Öncelik ve Teknik Değerlendirmesine Dair Tebliğ’in “yatırım” değil “bürokratik yük” getireceğini söyledi.

    Hazine ve Maliye Bakanlığı Gölge Bakanı ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, kısa süre önce uygulamaya başlanan Yatırım Projelerinin Stratejik Öncelik ve Teknik Değerlendirmesine Dair Tebliğ’in “yatırım” değil “bürokratik yük” getireceğini söyledi. Konuya ilişkin yazılı bir açıklama yapan Karatepe’nin açıklaması şöyle:

    TEK SAYFALIK BİR BELGENİN DÜZENLENMESİ İÇİN GEREKSİZ BİR BÜROKRASİ VE KARAR ZİNCİRİ YARATILMIŞTIR”

    Mevcut teşvik sisteminde faiz desteği olarak verilebilecek bir teşvik unsuru, sadece Bakanlığı yoğun ve aktif faaliyette göstermek için yeni bir program oluşturulmuş gibi lanse edilmektedir. Ayrıca Bakanlığın TCMB kaynakları tarafından yıllık 100 milyar TL limitle kullandırılacağı anlaşılan Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi (YTAK) için bankaların yapacağı incelemede herhangi bir belirleyiciliği olmadığı, yatırımın Bakanlık tarafından yapılacak inceleme neticesinde Finansman Programı’na uygun bulunmasının krediyi kullandıracak bankalar açısından hiçbir bağlayıcılığı bulunmadığı Tebliğ’de açıkça belirtilmektedir.

    Bakanlıkça teşvik mevzuatına yapılacak ufak bir ekleme ile yatırımları teşvik tedbirleri çerçevesinde teşvik belgesi alacak yatırımcıların Finansman Programından nasıl yararlanabileceği düzenlenebilecekken, yatırımcının işini zorlaştıracak, gereksiz yere zamanını ve enerjisini harcayacak, çok sayıda bilgi/belge düzenlemesini gerektirecek ve sonuçta Bakanlık değerlendirmesi olumlu görülse bile krediyi kullandıracak bankalar tarafından dikkate alınmayacak tek sayfalık bir belgenin düzenlenmesi için gereksiz bir bürokrasi ve karar zinciri yaratılmıştır.

    Ülke ekonomisi için faydalı olacağı öngörüldüğü için Teşvik Belgesi’ne bağlanması uygun görülen yatırımcı; bu kez de niteliği, değerlendirme kriterleri ve bunların nasıl uygulanacağı belli olmayan mevzuatın, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Ticaret Bakanı, Hazine ve Maliye Bakanı, Strateji ve bütçe Başkanı ve Merkez Bankası Başkanı gibi gündemi son derece yoğun siyasetçi ve üst düzey bürokratlardan oluşacak bir yönlendirme komitesince oluşturulmasını ve zaten Teşvik Belgesi süresince detaylı olarak incelenen/incelenecek yatırımının Bakanlık bünyesindeki başka komitelerce de bir kez daha incelenmesini, değerlendirilmesini bekleyecektir.

    SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI’NIN YATIRIM TEŞVİK BELGESİ DÜZENLENMESİ YETERSİZLİĞİNİN İTİRAFI NİTELİĞİNDEDİR”

    Tebliğ, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın kendi bünyesinde yürüttüğü Yatırım Teşvik Belgesi Düzenlenmesi uygulamasının etkinliğini ve geçerliliğini inkâr etmesi ve yetersizliğinin itirafı niteliğindedir. Bakanlık bünyesindeki teknik komite Teşvik Belgesi düzenlenen bir yatırımın belirlenen şartları karşılayamadığı için Finansman Programına uygun olmadığını belirliyorsa o zaman bu yatırım başka bir genel müdürlük altındaki ve hepsi yıllardır yatırım konularının incelenmesinde ihtisas sahibi uzmanların incelenmesi ile düzenlenen Teşvik Belgesi’ne nasıl sahip olabilecektir?

    Ülke ekonomisin ihtiyacı olan yatırımlar bu Finansman Programının tek sayfalık ve 6 tane kriterden oluşan formuna göre değerlendirilebiliyorsa o zaman neden aynı yatırımcı teşvik belgesi alabilmek için aylar süren bir süreçte bekletilmekte, yatırım konusu bu genel müdürlüğün değerlendirme uzmanları tarafından detaylı olarak incelenmektedir? Madem finansman programıyla Bakanlıkça belirlenen stratejik öncelikli sektörler; teknoloji düzeyi, bu sektörlerin gelişimi için ihtiyaç duyulan kritik ürünler, talep yapısı, rekabet yoğunluğu gibi çok sayıda ve detaylı bir inceleme ile Stratejik Öncelikli Ürün Listesi (284 ürün) belirlenmiş ve bununla da yetinilmeyip ayrıca bir de Teknoloji Alanları Listesi (261 alan) ile ülkenin ihtiyaç duyduğu tüm yatırım alanları tespit edilmişse o halde neden Teşvik Mevzuatı sadece bu sektörlere destek verecek şekilde düzenlenmemektedir?

    Bakanlığın yıllardır uyguladığı Teknoloji Odaklı Hamle Programı’nın sonuçları nedir, bu program ülkenin yatırım ve teknoloji düzeyine ne katkı yapmıştır, bu program çok etkinse, neden halen yürürlükteki bu programdaki ürün listesi ile aynı ürünler için yeni bir destek programı düzenlenmektedir. Bakanlık bugüne kadar Makine, Mobilite, Üretimde yapısal Dönüşüm, Sağlık ve Kimya Ürünleri ve Dijital Dönüşüm alanları olmak üzere 5 adet çağrı yapmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla bu beş çağrı kapsamında 185 projede 65 milyar TL yatırım desteklenmiştir. Asıl yapılması gereken ülke ekonomisinin ve sanayisinin ihtiyaç duyduğu alanlardaki stratejilerin belirlenmesi ve bu stratejik alanların birbirleri ile etkileşimini de dikkate alarak hazırlanacak kapsamlı ve çok boyutlu politika düzenlemeleri ile ülke ekonomisinin güçlenmesini ve gelişmesini sağlayıcı programlar başlatmak olmalıydı.

    GİZLENMEYE ÇALIŞILAN YÜKSEK TEKNOLOJİLİ SEKTÖRLERDEKİ BAŞARISIZLIK ORTADADIR”

    Sadece dış ticaret verileri kullanılarak hazırlandığı belli olan bir ürün ve alan listesi, üstünkörü hazırlanan tebliğ, objektif olarak uygulanması imkânsız olan ve neredeyse tüm ekonomik kavramları arka arkaya sıralayarak oluşturulmuş altı maddelik bir değerlendirme kriterleri tablosu ile ülke sanayisinin rekabetçiliğinin artması, dışa bağımlılığın azaltılması sağlanması amaçlanmaktadır. Ülke açısından en önemli unsur dış ticaret dengesindeki açıkların giderilmesidir. Dış ticaret dengesindeki açıkların temel nedeni de ara malı ve hammadde ithalatıdır. Ağırlıklı olarak düşük ve orta düşük teknolojili ürün üretiminde kullanılan ara malının üretimini desteklemek ve üretim gücünü artırmak öncelikli hedef olması gerekirken halihazırda zaten uygulanmakta olan Hamle Programının daha da genişletilerek kaynakların bu alana tahsis edilmesi dış ticaret açıklarının daha da artmasını teşvik edecektir.

    Bu noktada sürekli atıf yapılan desteklerin ekonomide nasıl bir yüksek teknoloji ve rekabetçilik getirdiğinin de irdelenmediği anlaşılmaktadır. Bakanlık tarafından yıllardır ‘büyük bir başarıyla’ uygulandığı vurgulanan yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli imalat sanayi ürünlerinin desteklenmesinin sonuçları hakkında hiçbir tutarlı bilgi yoktur. TÜİK verilerine göre 2010 yılında 1.6 milyar dolar düzeyinde olan yıllık imalat sanayi Ar-Ge harcaması, 2021 yılında 3.7 milyar dolara ulaşmıştır. Bu harcamalar içinde de yüksek teknolojili sektörler en önemli payı almaktadır. Diğer yandan yüksek teknolojili sektörlerin toplam imalat sanayi üretimi içindeki payı 2010 yılında yüzde 3.5 iken 2021 yılında yüzde 3.1 olmuştur. Yıllardır verilen Ar-Ge destekleri, Bakanlık tarafından büyük başarı öyküsü olarak anlatılan teknoloji odaklı programlar, teşvikler yüksek teknolojili sektörlerin üretim payının artmasını sağlayamadığı gibi azalmasını bile engelleyememiştir. Aynı durum ihracatta da görülmektedir. Orta-Yüksek teknoloji ile birlikte telaffuz edilerek gizlenmeye çalışılan Yüksek teknolojili sektörlerdeki başarısızlık ortadadır.

    ÜRETİM VE İHRACATIN YÜKSEK TEKNOLOJİLİ ÜRÜNLERE KAYDIRILMASI KONUSUNDA SON 20 YILDIR KAYDA DEĞER HİÇBİR BAŞARI GERÇEKLEŞMEMİŞTİR”

    Türkiye’nin Yüksek teknolojili ürünlerinin toplam imalat sanayi ihracatı içindeki payı yüzde 3 ila yüzde 3.5 arasında dalgalanmaktadır ve artış göstermemektedir. Yüksek teknolojili sektörlerin toplam ihracat içindeki payları için dünyaya bakıldığında ise Kore’de yüzde 40’lara yakın, Çin’de yüzde 30, Avrupa ülkelerinde yüzde 25-30 bandında, Hindistan’da bile yüzde 10’un üzerindedir. Türkiye ise son 20 yılda bu konuda yüzde 2’lerden 3’lere çıkma başarısı göstermiştir. Sürekli tekrarlanan ‘yüksek teknolojili sektörleri destekliyoruz ve geliştirdik’ başarı öyküsü nerededir ve neden göremiyoruz? Buradan da Bakanlığın asıl yapması gereken çalışmanın Ar-Ge ve inovasyonun desteklenmesinde mevcut modelinin acilen sorgulanması ve değiştirilmesi olduğu ortaya çıkmaktadır.

    Son yirmi yıldır imalat sanayi yatırımlarının yüzde 70’inden fazlasının düşük ve orta düşük teknolojili sektörlere yapıldığı, üretim ve ihracatın da yüzde 60’ından fazlasının bu sektörlerin gerçekleştirdiği görülmektedir. Böyle bir yapıyla Türkiye’nin nasıl ‘Yüksek Teknoloji Ülkesi’ olacağı izaha muhtaçtır. Üretim ve ihracatın yüksek teknolojili ürünlere kaydırılması konusunda son 20 yıldır kayda değer hiçbir başarı gerçekleşmemiştir, orta yüksek ve yüksek grubunun birlikte değerlendirildiği teknoloji grubunun üretimdeki yüzde 28’lik payının 25’i, ihracattaki yüzde 35 payının da 32’si orta yüksek teknolojili sektörlere aittir. İmalat sanayi ihracatı içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı hiç artmazken, imalat sanayi ithalatı içinde bu ürünlerin payı yüzde 10’lara yükselmiştir. Buradan da sürekli lansmanına maruz kaldığımız yüksek teknoloji destekleme hamlelerinin açık bir şekilde başarısız olduğu, tam tersine yüksek teknoloji ithalatını patlattığı anlaşılmaktadır.

    TEKNOLOJİYİ, ÜRETİM KAPASİTESİNİ GELİŞTİRİCİ POLİTİKALAR BULUNMAMAKTA VE BULUNMAYACAĞI DA ANLAŞILMAKTADIR”

    Diğer yandan hemen her platformda yerli ve milli üretimi desteklendiği propagandası yapan Bakanlığın, değerlendirme formunda en düşük puanı yerli makine kullanımına vermesi bu konudaki samimiyetin bir göstergesi olması yanında, bu programla desteklenecek yatırımların hayata geçmesiyle sermaye malı ithalatını da pompalayacaktır. Stratejik ürün seçiminde kullanıldığı söylenen teknoloji ölçütü GTİP kodları düzeyinde bulunmamakta, çok kaba ve genel bir varsayım kabul edilmiş olmasına rağmen sanki 284 ürün için teknoloji düzeyi ayrıca belirlenmiştir imajı yaratılmaktadır. Bakanlık tarafından verilen Stratejik Ürün Listesi’nde ise 284 tane GTİP düzeyindeki ürünün teknoloji düzeyi belirtilmiş ve Resmi Gazete’de yayınlanan tebliğde de ürün seçim kriteri olarak teknoloji düzeyinin de dikkate alındığı ifade edilmiştir. Bunun gerçekleştirilmesi pratik olarak mümkün değildir.

    Buna göre örneğin gıda sektörünün altındaki herhangi bir ürünün düşük teknoloji sınıfından başka bir yerde sınıflandırılması mümkün değildir ve bu nedenle de Stratejik Ürün Listesi’ne girmesi de mümkün değildir. Aynı durum gıda sektörü yanında Türkiye ekonomisi açısından büyük önem taşıyan tekstil, konfeksiyon, ana metal, metal eşya, kauçuk gibi sektörler ve bu sektörlerin altında yer alan tüm ürünler için geçerlidir. Çünkü Bakanlık tarafından yapılan teknoloji sınıflaması sadece üst sektörlere göre yapılan bir tasnifi otomatik olarak tüm alt sektör ve ürünlerde de geçerli saymak olduğundan istisnaları kapsaması mümkün değildir. O zaman hem Türkiye imalat sanayisinin en büyük ve en önemli sektörleri sürekli kapsam dışında kalmakta hem de bunların içinde gerçekten yüksek teknoloji kullanarak üretim gerçekleştiren ve önemli teknolojik ürünler üreten ürün grupları kapsam içine alınamamaktadır.

    Bu nedenle Bakanlık tarafından hamle programlarında imalat sanayinin üretim değeri, istihdam, işyeri sayısı ve katma değer açısından çok önemli bir bölümünü temsil eden, ihracatın neredeyse yarısını gerçekleştiren gıda, tekstil, konfeksiyon, ana metal, metal eşya, mobilya sektörleri sadece OECD sınıflamasında orta düşük ve düşük kategoride yer aldığı için dışlanmış, bir anlamda bu sektörlerden utanılarak bütün vurgu orta yüksek ve yüksek teknoloji düzeyine verilmiştir. Şimdi yayınlanan Tebliğ ile bu sakıncanın farkına varılmış ve ‘Teknoloji Alanları’ adlandırması ile düşük ve orta düşük teknolojili sektörlerden ürünler de listeye dâhil edilmiş ve ayıp kapatılmaya çalışılmıştır. Oysa Türkiye’nin rekabet gücü olduğu açık olan bu sektörlerindeki yatırım ve yatırımcılarının da desteğe ihtiyacı bulunmakta ve bu destek imalat sanayi geneli açısından çok daha önem arz etmektedir. Toplam imalatın yüzde 3’ünü oluşturan yüksek teknolojili sektörlere ve 1/3’ünü oluşturan orta-yüksek teknolojili sektörlere sürekli destek ve geliştirme programları uygulanmakta ama ekonominin 2/3’ünü oluşturan sektörler yok sayılmakta ve onlara yönelik rekabetçiliği, teknolojiyi, üretim kapasitesini geliştirici politikalar bulunmamakta ve bulunmayacağı da anlaşılmaktadır.”

  • HAKAN FİDAN: AMERİKAN SİYASET SİSTEMİ İSRAİL İLE İLGİLİ KONULARDA ÇARESİZ DURUMDA

    Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Washington’da, ABD’nin Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinde veto ettiği Gazze’de ateşkes tasarısına ilişkin, “Amerikan siyaset sistemi de İsrail ile ilgili konularda artık çaresiz durumda. Dolayısıyla İsrail bu konuda fütursuzca hareket etmekte ve zulmüne devam etmekte. Biz Temas Grubu olarak bu konudaki çalışmalarımızı kesintisiz bir şekilde devam ettireceğiz” dedi.

    Dışişleri Bakanı Fidan, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği Temas Grubu üyeleriyle Washington temasları kapsamında Amerikalı mevkidaşı Antony Blinken ile görüşmesinden sonra değerlendirmelerde bulundu. Temas Grubu’nun akşama doğru ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile bir araya geldiğini belirten Fidan şöyle devam etti:

    “Burada grup üyelerimiz açıkçası Gazze’de yaşanan dramı bütün çıplaklığıyla ve etkilerini dile getirdiler. Esas itibariyle dünya kamuoyunun bu konudaki isyanını neredeyse sözcüsü ve tercümanı olmuş durumda grubumuz. Bunun uluslararası ve bölgesel güvenliğe olan etkilerini, insani dramın hemen son bulması gerektiğini, İsrail’in masumları öldürmesinin son bulması gerektiği konusunun altını defaatle grup üyeleri çizdiler. Artık bu konuda Amerika’nın yalnız kaldığını özellikle bugün BM’de yapılan oylamada bir kez daha arkadaşlarımız dile getirdiler.

    Bugün biliyorsunuz 193 üye ülkenin BM’de 97’sinin sponsorluğunda BM Güvenlik Konseyi’ne insani yardım ile ilgili bir karar tasarısı sunuldu. Bu sadece Amerika’nın vetosuyla reddedildi. BM Güvenlik Konseyi’nde geçici üyeler dahil 15 üyenin 13’ü bu konuda ‘evet’ oyu kullandılar, Birleşik Krallık çekimser kaldı ama Amerika bunu tek başına veto etti. Tabii buradan şunu görüyoruz, biz bugünkü görüşmelerimizde de dile getirdik, Amerikan siyaset sistemi de İsrail ile ilgili konularda artık çaresiz durumda. Dolayısıyla İsrail bu konuda fütursuzca hareket etmekte ve zulmüne devam etmekte. Biz Temas Grubu olarak bu konudaki çalışmalarımızı kesintisiz bir şekilde devam ettireceğiz.”

    “ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA NORDİK ÜLKELERİ İLE BİR ARAYA GELMESİ PLANLANIYOR”

    Temas Grubu’nun Kanada’daki temaslarına ilişkin Fidan, “Temas Grubu olarak Gazze ile ilgili pozisyonumuzu ve çözüm önerilerimizi Kanada’da gündeme getireceğiz. Kanada’dan sonra önümüzdeki hafta Nordik ülkeleri ile bir araya gelmesi planlanıyor, Norveç’te. Yine programda, Cenevre’de BM Mülteciler Toplantısı’nda Temas Grubumuzun temasları olacak” dedi.

    “BUNDAN SONRASI YÜCE MECLİS’İN TAKDİRİNDEDİR”

    Fidan, Blinken ile ikili görüşmesine dair ise şu değerlendirmede bulundu:

    “Gazze‘deki durumla ilgili bizim pozisyonumuzu Amerikalı muhataplarımıza çok net bir şekilde gündeme getiriyoruz. Buradaki durumun ciddiyetini, artık tahammülün kalmadığını ve bu konuda atılması gereken adımların neler olduğunu son derece net bir şekilde altını çizerek kendilerine ifade ediyoruz. Bunun dışında ikili görüşmede gündeme gelen görüşmeler arasında özellikle Amerikan tarafının takip ettiği İsveç’in NATO üyeliği meselesi var, bu konuyu konuştuk. Burada tabii bizim pozisyonumuz belli, yani NATO’da yapılan müzakereler neticesinde üçlü zirvede Vilnius’ta sayın Cumhurbaşkanımızın İsveç Başbakanı ve NATO Genel Sekreteri ile vardığı mutabakat neticesinde alınan kararlar var. Bunun takibi olarak bizim çalıştığımız konular var. Cumhurbaşkanımızın imzasıyla yetki belgesi Meclis’e gönderilmiş durumda. Bundan sonrası yüce Meclis’in takdirindedir ve biz bunu muhataplarımıza ilettik.

    “TÜRKİYE OLARAK AZERBAYCAN-ERMENİSTAN ARASINDAKİ BARIŞ ANLAŞMASINI DESTEKLEDİĞİMİZİ SÖYLEDİK”

    Bunun dışında özellikle Azerbaycan-Ermenistan arasındaki normalleşme ve barış görüşmeleri gündeme geldi. Burada biz Türkiye olarak iki ülke arasındaki barış anlaşmasını desteklediğimizi ve bunun gerçekleşmesi için elimizden gelen tüm çabaları gösterdiğimizi söyledik. Onlar da bu konuda aynı fikirdeler, bölgede normalleşmenin olması bölgenin lehine olacak diye düşünüyoruz.”

  • GERÇEK HAYVANLARIN ANATOMİ SERGİSİNDE 3,2 TON AĞIRLIĞINDAKİ FİL SAMBA, ZİYARETÇİLERİN İLGİ ODAĞI OLDU

    EDDA SÖNMEZ

    İstanbul Ataşehir’de açılan, “Body Worlds: Animal Inside Out-Gerçek Hayvanların Anatomi Sergisi” gördüğü ilgi nedeniyle 2 Şubat’a kadar uzatıldı. Bilim ve sanat çevreleri tarafından dünyanın en kapsamlı hayvan anatomi sergisi olarak tanımlanan sergide, tarihte plastine edilerek korunan ilk fil olan 3,2 ton ağırlığındaki Samba ziyaretçilerin ilgi odağı oldu. 6 metre uzunluğunda zürafa, 200 kilodan fazla ağırlığa sahip gorilin de aralarında bulunduğu 100’den fazla hayvan bedeni yer alan ve 2 ay daha açık kalacak olan sergi, 10.00 ile 20.00 saatleri arasında, her saat başı başlayacak olan seanslarla ziyaret edilebilecek.

    Dünya genelinde 50 milyonu aşkın ziyaretçi rekoruyla anılan, bilim ve sanat çevreleri tarafından dünyanın en kapsamlı hayvan anatomi sergisi olarak tanımladığı “Body Worlds: Animal Inside Out-Gerçek Hayvanların Anatomi Sergisi”, Ataşehir Metropol İstanbul’daki HUPALUPA Expo’da açıldı. Ziyaretçilerin dünyadaki yaşam çeşitliliğine ve benzerliklerin mucizesine tanık olduğu sergi, diğer canlı türlerine karşı daha fazla saygı göstermeye ve bu çeşitliliği korumaya da çağrıda bulunuyor.

    Sergide, Prof. Dr. Gunther von Hagens’in geliştirdiği plastinasyon tekniği ile çürümez hale getirilen hayvan bedenleri sanatsal bir yaklaşımla ortaya konuluyor. Küratörlüğünü Dr. Angelina Whalley’in üstlendiği eşsiz serginin türkiye’deki bilimsel danışmanlığını ise İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa yürütüyor.

    Toplamda bin 200 metrekare alana kurulan sergide, dünyanın en büyük plastinatı olan bir filden, hamile bir keçiye, 6 metre uzunluğundaki zürafadan, yemini ağzında tutan bir köpekbalığına kadar 100’den fazla hayvan figürü yer alıyor. Sergide yer alan tüm eserler, doğal yollarla hayatını kaybeden canlıların plastine edilmesiyle oluşturuldu.

    BODY WORLDS: ANIMAL INSIDE OUT-GERÇEK HAYVANLARIN ANATOMİ SERGİSİ

    Sergi, ziyaretçilere plastinasyon tekniği kullanarak dünyanın en muhteşem varlıklarının karmaşık biyoloji ve fizyolojisini keşfetme, hayvanların iç işleyişini anlama olanağı sunuyor.

    Her yaştan ziyaretçi için tasarlanan sergide ziyaretçiler çeşitli hayvanların, çevrelerinde hayatta kalmak için özgün adaptasyonları nasıl kullandığını, yaşayan organizmaların ve doğal dünyanın evrimi hakkında pek çok şey keşfediyor.

    Sergide yer alan eserler arasında, şimdiye kadar plastine edilen en büyük varlık olan 6×3 metre boyutlarında ve 3,2 ton ağırlığındaki dişi fil Samba, tüm zamanların en uzun plastinatı olan 6 metre boyundaki zürafa, plastinasyonu 6.300 saat süren 2,5 metre boyunda 275 kilogram ağırlığındaki kahverengi bir boz ayı, günlük 27 kilogram yeşillik tüketen 200 kilogramlık goril, dağ keçileri ve ahtapotlar gibi çok sayıda eser bulunuyor.

    “ÇOCUKLARIMIZIN BİYOLOJİ DERSİNDE GÖRDÜĞÜ KONULARI BURADA BULABİLECEKLERİ BİR SERGİ”

    HUPALUPA Expo icra kurulu üyesi İlknur Timurlenk sergi ile ilgili ANKA Haber Ajansı’na şunları söyledi:

    “Bu sene dünyaca ünlü Body Worlds: ‘Animal Inside Out’ sergisini Türkiye’ye getirdik. Sergimiz bin 200 metre alana kurulu bir sergi. 9 mega TIR nakliye ile gelen bir sergi oldukça ilgi görüyor. Hayvanların Anatomi sergisi. Çocuklarımızın okullarda biyoloji dersinde gördüğü konuları burada bulabilecekleri bir sergi. Aynı zamanda televizyonda izledikleri, kitaplardan gördükleri birçok figürü burada görebilirler. Zürafadan file, köpekbalığından gorile kadar birçok büyük figürü de içinde barındırıyor. Ayrıca bir insan figürü de mevcut. Çok etkileyici bir sergi. Şimdiye kadar gelen herkesin çok ilgi gösterdiği, çok beğendiği ve tavsiye ettiği bir sergi. Tüm çocukları, ebeveynleri, yediden yetmişe herkesi bu sergiye bekliyoruz.” 

  • ÖZGÜR ÖZEL, BERLİN’DE SPD EŞ GENEL BAŞKANI LARS KLİNGBEİL İLE BİR ARAYA GELDİ

    ÖZGÜR ÖZEL, BERLİN’DE SPD EŞ GENEL BAŞKANI LARS KLİNGBEİL İLE BİR ARAYA GELDİ

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) olağan kongresine katılmak için gittiği Berlin’de SPD Eş Genel Başkanı Lars Klingbeil’ı ziyaret etti.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) olağan kongresi için geldiği Berlin’de SPD Eş Genel Başkanı Lars Klingbeil ile bir araya geldi. CHP lideri Özel’e, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel eşlik etti.

  • ÖZGÜR ÖZEL, BERLİN’DE ESKİ AVRUPA PARLEMENTOSU BAŞKANI MARTİN SCHULZ İLE BİR ARAYA GELDİ

    ÖZGÜR ÖZEL, BERLİN’DE ESKİ AVRUPA PARLEMENTOSU BAŞKANI MARTİN SCHULZ İLE BİR ARAYA GELDİ

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) olağan kongresine katılmak çin gittiği Berlin’de Friedrich Ebert Vakfı Başkanı ve eski Avrupa Parlementosu Başkanı Martin Schulz’u ziyaret etti.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) olağan kongresi için gittiği Berlin’de Friedrich Ebert Vakfı Başkanı ve eski Avrupa Parlementosu Başkanı Martin Schulz ile bir araya geldi. CHP lideri Özel’e, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel eşlik etti.

  • UTKU ÇAKIRÖZER: “BECERİKSİZ İKTİDARIN YARATTIĞI HAYAT PAHALILIĞININ FATURASININ DAR GELİRLİYE, EMEKLİYE ÇIKARILMASI KABUL EDİLEMEZ”

    CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Meclis’te TOKİ mağdurları için iktidara çağrıda bulundu. Çakırözer, “TOKİ ödeme koşullarını hak sahipleri aleyhine değiştirdi. Peşinat 20 bin liradan 170 bin liraya, taksitler 6 bin, 8 bin liraya çıkarıldı. Sabit ödeme iptal edildi, memur maaş zamlarına endekslendi. Vade 240 aydan 180 aya düşürüldü, üstüne de yüzde 1’lik KDV yüzde 10’a çıkarıldı. Bu yapılan büyük dolandırıcılıktır. Bu beceriksiz iktidarın yarattığı hayat pahalılığının faturasının dar gelirliye, emekliye çıkarılması kabul edilemez. Verilen sözler doğrultusunda konutların 240 ay sabit ödemeyle yüzde 1 KDV oranında teslim edilmelidir” dedi.

    CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, ev hayaliyle TOKİ konutlarından hak sahibi olan dar gelirli vatandaşlara yaşatılan mağduriyeti Meclis gündemine taşıdı. İktidara “verdiğiniz sözleri tutun” çağrısında bulunan Çakırözer, şunları söyledi:

    “AKP iktidarının dar gelirlilere 100 bin konut sözüne kanan vatandaşımız büyük mağduriyetle karşı karşıya. 2 bin 450 konutun yapılacağı Eskişehir ve diğer yerlerde vatandaşa yüzde 0,49 sabit faizle 20 yıl vadede ödeme garantisi verildi. 894 lira, bin 22 lira taksit ödenecekti. Üç yıl sonra şimdi TOKİ ödeme koşullarını hak sahipleri aleyhine değiştirdi. Peşinat 20 bin liradan 170 bin liraya, taksitler 6 bin, 8 bin liraya çıkarıldı. Sabit ödeme iptal edildi, memur maaş zamlarına endekslendi. Vade 240 aydan 180 aya düşürüldü, üstüne de yüzde 1’lik KDV yüzde 10’a çıkarıldı. Bu yapılan büyük dolandırıcılıktır. Bu beceriksiz iktidarın yarattığı hayat pahalılığının faturasının dar gelirliye, emekliye çıkarılması kabul edilemez. Verilen sözler doğrultusunda konutların 240 ay sabit ödemeyle yüzde 1 KDV oranında teslim edilmelidir. Konutsuz bırakılan hak sahiplerinin mağduriyeti de bir an önce giderilmelidir.”

  • TÜM EMEKLİLER SENDİKASI İZMİR ŞUBELERİNDEN 10 ARALIK BÜYÜK EMEKLİ MİTİNGİ’NE ÇAĞRI

    TÜM EMEKLİLER SENDİKASI İZMİR ŞUBELERİNDEN 10 ARALIK BÜYÜK EMEKLİ MİTİNGİ’NE ÇAĞRI

    Tüm Emeklilerin Sendikası İzmir Şubeleri, 10 Aralık Pazar günü Ankara‘da düzenlenecek olan Büyük Emekli Mitingi öncesi İzmir’de yaptığı basın açıklamasıyla emeklileri mitinge davet etti. 

    Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Emekli Sendikası, Emekliler Dayanışma Sendikası ve Tüm Emekliler Sendikası, ‘Emeklilikte ayrımcılığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe’ son demek için 10 Aralık Pazar günü saat 13:00’te Ankara Anıtpark’ta Büyük Emekli Mitingi düzenleyecek. Tüm Emeklilerin Sendikası İzmir Şubeleri, miting öncesi Konak Eski Sümerbank önünde basın açıklaması düzenledi. 

    “Yalanlara teslim olmayacağız” sloganı atan emekliler, “Bizlerin ülkenin gelirlerinden aldığımız pay sürekli alırken, sermayenin aldığı pay ise sürekli arttı. Artık bu yalanlara kanmıyoruz dostlar. Hakların yasalardan önce geldiğini, kimsenin kimseye hak vermediğini, hakların ancak fiili ve meşru mücadeleyle kazanılacağını öğrendik. Haklarımızı almak için örgütlü mücadele yürütüyoruz, haklıyız ve gücümüzü de haklılığımızdan alıyoruz. Bu haklı mücadelemizi engellemek için yönetenler sürekli baskı uygulamaya devam ediyorlar” açıklamasını yaptı.

    10 Aralık Pazar günü Ankara’da düzenlenecek Büyük Emekli Mitingi’ne çağrı yapıldı. 

  • AVUKAT ÖZDEMİR: “EKONOMİK KRİZ HEM İCRA HEM BOŞANMA DOSYALARINI ARTIRDI”

    KEMAL ONUR ATALAY

    Aksaray’da avukatlık yapan Yasemin Turan Özdemir, “Ülkemizde devam eden ekonomik kriz, ekonomik şartlar, yükselen enflasyon icra dosyalarının artmasının yanında boşanma dosyalarının da artmasına sebebiyet verdi. Eğer ki bu ekonomide devam edersek bunun önüne geçmek mümkün görünmüyor. Umarım en kısa zamanda toparlanır” dedi.

    Aksaray’da avukatlık yapan Yasemin Turan Özdemir, icra davaları ve boşanma davalarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Her iki türdeki davaların da arttığını söyleyen Özdemir, iki davaların artmasında da ekonomik krizin büyük etkiye sahip olduğunu belirtti. 

    “HERKES BOÇLANIYOR ANCAK KİMSE ALACAĞINI  TAHSİL EDEMİYOR” 

    Avukat Özdemir, 2021 Ocak ayından 2022 Ocak ayına kadar 11 bin icra dosyası olduğunu, 2022 Ocak-Aralık aralığında ise 13 bin dosya olduğunu, son olarak ise 15 bin dosyayla karşı karşıya kalındığını ifade ederek, her sene icra dosyalarının arttığını söyledi. İcra dosyasının sayısının çok fazla olduğunu ancak tahsilatın aynı oranda artmadığını belirten Özdemir, sözlerine şu şekilde devam etti:

    “Ev haczine daha önce gidebiliyorduk ama bir değişiklik yapıldı. Artık evlere hacze gidemiyoruz. Hacze gidildiğinde bir eşyadan iki tane varsa birini haczedebiliyoruz, diğerini haczedemiyoruz. İş yerlerini, gayrimenkullerini haczedebiliyoruz ama ne yazık ki günümüz ekonomik şartları göz önüne aldığımız zaman tahsilatlar çok düşük, icra dosyalarına artık yüksek tahsilat dosyaları olarak bakamıyoruz. Herkes borçlanıyor ancak kimse alacağını tahsil edemiyor. Hepimiz biliyoruz artan fiyatlardan dolayı insanlar hayatlarını borçlanarak idame ettiriyor veya ticaret yapıyorlar, ama yine her gün değişen fiyatlardan dolayı da ticaretleri istediği gibi gitmiyor. Çekler dönüyor ve tahsilatlar çok zayıflıyor. Bu nedenle insanlar bataklığa sürüklendiği için tahsilat da çok sıkıntıya düşmüş durumda şu anda. İnsanlar artık sürekli kredi ve kredi kartı kullanımına eğilmekte, bu eğilim üzerine de ‘tamam kullanıyoruz bir ay sonra ödeyeceğiz’ gözüyle bakıyoruz. Ama öyle olmuyor. Biz bunu kullanıyoruz ama bir ay sonra ödeyemiyoruz, tekrardan takibe düşüyoruz.”

    “İNSANLAR BUGÜN EVLENEMİYOR, EVLENMEK İÇİN DE BİR EKONOMİ LAZIM” 

    Boşanma davalarının arttığına da dikkat çeken Özdemir, ekonomik sıkıntılar, aldatmak, şiddet gibi nedenlerden dolayı dosyaların yüksek olduğunu belirtti. Evlenme yaşı artarken boşanma sayısının da yükseldiğini ifade eden Özdemir, “Çünkü bugün insanlar evlenemiyorlar, evlenmek için de bir ekonomi lazım. Ancak bu ekonomiye ulaşamadığımız için de ne yazık ki evlilik yaşı da artıyor ve buna bağlı olarak özellikle pandemiden sonra çiftlerin boşanmalarının daha fazla arttığını görüyoruz. Çünkü o dönemde evde kalan birçok kişi işini kaybetti ve buna bağlı olarak artık geçimini sağlayamayan çiftler boşanmaya yönelmekte” ifadelerini kullandı.

    “ÜLKEMİZDE DEVAM EDEN EKONOM,K ŞİDDET BOŞANMALARA DA SEBEBİYET VERDİ” 

    Özdemir, “Aksaray nezdinde baktığımız zaman psikolojik şiddetin çok olduğunu görüyoruz, ekonomik şiddeti görüyoruz, fiziksel şiddeti de görüyoruz. Aldatmalar da tabii ki buna dahil. Boşanmalar bu şekilde günden güne artarak devam ediyor. Ülkemizde devam eden ekonomik kriz, ekonomik şartlar, yükselen enflasyon icra dosyalarının artmasının yanında boşanma dosyalarının da artmasına sebebiyet verdi. Eğer ki bu ekonomide devam edersek bunun önüne geçmek mümkün görünmüyor. Umarım en kısa zamanda toparlanır” dedi.