Blog

  • YOZGAT POMEM’DE 861 KADIN POLİS ADAYI MEZUN OLDU, SEVİNÇLERİNİ AİLELERİYLE PAYLAŞTI

    YOZGAT POMEM’DE 861 KADIN POLİS ADAYI MEZUN OLDU, SEVİNÇLERİNİ AİLELERİYLE PAYLAŞTI

    SEYFİ ÇELİKKAYA

    Yozgat’ta 9 aylık eğitimlerini tamamlayan 861 kadın polis adayı için mezuniyet töreni düzenlendi. Rıza Kayaalp Spor Salonu’nda düzenlenen törene polis adaylarının yakınları da yoğun ilgi gösterdi. Mezunlar, mezun olmanın sevincini aileleriyle paylaştı.

    Yozgat Polis Meslek Eğitim Merkezi (POMEM) 29’uncu dönem mezuniyet törenine Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, İYİ Parti Yozgat Milletvekili Lütfullah Kayalar, il yöneticileri ile pols adaylarının yakınları katıldı. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan törende, dönem birincisi yaş kütüğüne plaket çaktı, dereceye giren öğrencilere plaket ve hediyeleri verildi. Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, törende yaptığı konuşmada, “Ülkemizin kurucusu, cumhuriyetimizin kurucusunun yaşattığı ve gelecek yıllarda da yaşadığımız başarıyla beraber olmak üzere şehitlerimizi, gazilerimizi, gazilerimizi minnetle yad ediyoruz. Gerek aklı, gerek ilmi, gerekse medeniyet değerleriyle ülkesine hizmet eden ve hizmet etmiş olan bütün vatan evlatlarını selamlıyor, bugün de bu kutlu günde emeği geçen bütün arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyor, hoş geldiniz diyorum” dedi.

    “GÖZÜNÜ BUDAKTAN SAKINMAYAN, BİNLERCE POLİS YETİŞTİRMİŞ, YETİŞTİRMEYE DE DEVAM EDECEĞİZ”

    POMEM Müdürü Zafer Kişi ise, şöyle konuştu:

    “Okulumuzun kurulduğu günden günümüze emniyet teşkilatına adalet ve hukukun üstünlüğüne inanan, devletine, milletine, bayrağını, vatanına bağlı, ülkesinin bölünmesi günlüğü için gözünü budaktan sakınmayan, binlerce polis yetiştirmiş, yetiştirmeye de devam edeceğiz. Bugün de yine Yozgat Polis Meslek Eğitim Merkezi Müdürlüğü olarak 29’uncu dönem mezunu 861 vatan evladımızı uğurlayacak olmanın heyecanını yaşıyoruz.”

    Konuşmaların ardından mezun olan 861 kadın polis adayı yemin etti ardından da keplerini 29’dan geriye sayarak havaya fırlattı. Öğrenciler, birbirlerine sarılıp, veda eterken gözyaşlarına hakim olamadı. Tribünde bulunan adayların yakınları salona inerek, mezunlara sarılıp, tebrik etti, duygu dolu anlar yaşanıp, sevinç gözyaşları akıtıldı.

  • KESK SAMSUN DÖNEM SÖZCÜSÜ AVCI: “ER YA DA GEÇ EMEK KAZANACAK”

    KESK SAMSUN DÖNEM SÖZCÜSÜ AVCI: “ER YA DA GEÇ EMEK KAZANACAK”

    MEHMET REBİİ ÖZDEMİR

    KESK Samsun Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Erdem Avcı, konfederasyonun kuruluşunun 28. yıldönümünde; “Yürekten inanıyoruz ki, er ya da geç emek kazanacak. İnsanca yaşam mücadelemiz kazanacak. Demokrasi kazanacak, barış ve kardeşlik kazanacak, biz kazanacağız, birlikte kazanacağız” açıklamasını yaptı.

    KESK’in kuruluşunun 28. yıl dönümü Samsun Atakum’da, Hasan Ali Yücel Gençlik, Bilim ve Sanat Merkezi’nde yapılan bir açıklama ile kutlandı. KESK Samsun Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Erdem Avcı, konuşmasına başlamadan önce Nazım Hikmet’in “Yürümek” şiirini okudu. Avcı, şunları söyledi:

    “İnsanca bir yaşam için başlattığımız emek, demokrasi, özgürlük, barış ve eşitlik yürüyüşümüz önümüze konulan, engelleri aşarak devam ediyor. Kamu emekçilerinin mücadele tarihinin yapı taşı hak verilmez mücadeleyle alınır, ilkesine göre Konfederasyonumuz, KESK bugün 28 yaşına bastı. 28. yılımız kutlu olsun. Kutlu olsun, KESK’li olmanın gururunu onurunu taşıyanlara, kutlu olsun zor koşullarda direnenlere, hakları için mücadele edenlere, KESK’in tarihi elbette kuruluşundan bu yana 27 yıldan ibaret değildir.”

    KESK’in tarihi memurun sendikası da mı olur diyenlere kapılarını vurduğu mührü söküp atarak kapı kulu değil, emekçi olduğunu ispatlayanların tarihi olduğunu söyleyen KESK Samsun dönem sözcüsü Erdem Avcı, şöyle dedi.

    “KESK’in tarihi kökleri, emeğin yüzlerce yıllık birikimine dalları Encümeni Muhalifler, TÖS’e, TÖBDER’e, TÜMDER’e, TÜSDER’e uzanan asırlık ulu çınara tabidir. KESK’in tarihi kul anlayışından örgütlü topluma giden yolu açma ve geleceğe taşıma hedefinin talibidir.

    KESK’in tarihi 12 Eylül karanlığını yırtanların sendika yürütme komisyonlarından, kamu çalışanları platformundan, kamu çalışanları sendikaları platformundan bugüne ilmek ilmek ördükleri emek ve demokrasi tarihinin mücadelesinin tarihidir.

    KESK’in tarihi 12 Eylül, faşizmi sonrasında ilk mitingi olan kamu çalışanları sendikal haklar mitingini yaratan, darbe sonrasında ilk kez iş bırakan, önüne konulan barikatları kumdan kaleler gibi yıkarak Ankara Kızılay meydanına akan, 100 binlerin dünden bugüne uzanan direniş destanının tarihidir. KESK’in tarihi memurun sendikası da mı olur diyenlere kapılarını vurduğu mührü söküp atarak kapı kulu değil, emekçi olduğunu ispatlayanların tarihidir.

    KESK’in tarihi fiili meşru mücadeleyle Türkiye’de kamu emekçilerine sendikal örgütlenmeyi kazandıranların tarihidir. KESK’in tarihi birimiz hepimiz, diyenlerin iktidarın baskılarına karşı dayanışmanın, kenetlenmenin, yılgınlığa düşmemenin mayasındaki direnişin tarihidir.

    KESK’in tarihi yandaş sendikaların emekçilerin hak ve çıkarlarını sermayeye iktidara peşkeş çekmesine karşı, emekçilere iyi ki KESK var, dedirten umudun, inancın tarihidir. Emekleriyle ödedikleri bedellerle bizlere bu onurlu tarihi bırakan arkadaşlarımızı emek, demokrasi ve barış mücadelesinde yaşamını yitirenleri bir kez daha minnetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

    KESK sadece sendikaların bir araya gelmesinden oluşmuş bir çatı örgütü bir konfederasyon değildir. KESK en ücra köşesine kadar dayanan 11 koluyla bu ülkenin insanlarının, emekçilerinin insanca yaşam mücadelesi vardır. KESK demokratik, Laik, bilimsel ve ana dilde mücadelesinin adı, karanlığın güneşi ve aydınlatan EĞİTİM-SEN’dir. KESK Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçilerinin sağlıkta dönüşüm ve güvencesizliğe karşı yükselen SES’idir. KESK, Türkiye Kamu Emekçileri tarihinin ilk Toplu Sözleşmeyi armağan eden, yerel yönetim emekçilerinin, evrensel mücadele örgütü TÜM BEL-SEN’dir. KESK vergi dairelerinde, adliye koridorlarında performansa ve angaryaya karşı sürdürülen mücadelenin sigortası BES’tir. KESK, kültüre sanata, düşman karanlıkların sahiplerine karşı mücadele eden emekçilerin Kültür ve Sanat elçisi KÜLTÜR ve SNAT-SEN’dir. KESK, Madendir, madenler satılamaz, elektriğe dokunma şalter atar diyenlerin enerji kaynağı ESM’dir. KESK, yaşanabilir bir doğa mücadelesinin öncüsü emekçilerin geleceği gözetleme kulesi TARIM ORKAM-SEN’dir. KESK, gelecek güzel günlerin haberini sırtındaki posta çuvalıyla taşıyan yalana karşı kamu hizmeti mücadelesinin öznesi HABER-SEN’dir. KESK, yolu özelleştirmeye karşı mücadele edenler arasında köprü kuran YAPI YOL-SEN’dir. KESK, mücadelesi demir ağlarla ören, karanlığı yaran tren düdüğüyle her grevimizin ilk habercisi BTS’dir. KESK, biz halkın emekçisine zulmedenlerin değil, haklı olan ezilenle aynı inancı paylaşıyoruz diyen diyanet sendikası DİVES’tir.

    Bu ülkenin emeğiyle geçinen tüm kesimlerin önünde her zaman zorlu süreçler, çetin mücadeleler olmuştur. Bugün de kelimenin tam anlamıyla bir zulüm döneminden geçiyoruz. Ülkemizin adım adım içine itildiği ekonomik, siyasal, toplumsal bunalım, gittikçe derinleşiyor. İktidarda olanlar, asgari ücretler ülkesine çevirdiği ülkede emeğe daha fazla yoksulluktan, güvencesizlikten başka bir şey vaat etmiyor. Orta Vadeli Plan programında, kalkınma planına bütçesinden torba yasalara kadar uzanan saldırı dalgasıyla bir avuç mutlu azınlığın dışında kalan, herkese hepimize, rol ucuz emek cennetinin katıksız köleleri olma rolü düşüyor. Sağlam hiçbir çarkı kalmayan bu bozuk düzeni enkazı işçisinden kamu emekçisine, asgari ücretlisinden, emeklisine, çiftçisinden, küçük esnafına, halkın yüzde 99’una kırmak isteniyor. Bizler her geçen gün yoksullaşırken, yüzde 1 azınlığın zenginliği büyüyor. Dolayısıyla 28. Yaşımıza girdiğimiz bugün bizim için sadece bir kutlama günü değil, mücadeleyi yükseltme kararlılığımızın, haykırdığımız azmimizi dile getirdiğimiz, umudumuza sımsıkı sarıldığımız gündür. KESK olarak, en başından bugüne Hak Verilmez Mücadeleyle Alınır ilkesinden taviz vermeden yol aldık. Bundan sonra da rüzgâr gücüyle değil, rüzgâra karşı durarak, yükselttiğimiz mücadele bayrağımızı dalgalandırmaya devam edeceğiz. Geçmişten geleceğe uzanan yürüyüşümüzde emeğin ortak mücadelesini yeşertmek için kuruluş ilkelerimize daha sıkı sıkıya sarılacağız. Faşizme karşı demokrasiyi, emperyalizme karşı bağımsızlık, savaşa karşı barış, baskılara karşı özgürlük, ırkçılığa ve şovenizme karşı emeğin birliği, halkların kardeşliği ve gericiliğe karşı laiklik mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Bizi ezen, bir kenara iten, emeğimizi görünmez kılan, bedenlerimizi metalaştıran erkek egemen sistemin çarklarına çakıl taşı olacağız diyen kadınların mücadelesinin en önemli özneleri arasında olmaya devam edeceğiz. Haklı mücadelemizi baskı altına almaya çalışan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamalar karşısında geçmişte olduğu gibi bugün de sessiz kalmayacağız. Bugünden yarına, umudu büyütmeye sürdüreceğiz. Biz bu ülkenin emekçilerinin hak ettikleri özlemini yaşadıkları bir ülkeye ve dünyaya kavuştuklarına olan inancımızı hep koruduk. Bugün de yürekten inanıyoruz ki, er ya da geç emek kazanacak. İnsanca yaşam mücadelemiz kazanacak. Demokrasi kazanacak, barış ve kardeşlik kazanacak, biz kazanacağız, birlikte kazanacağız.”

     

  • ÖĞRENCİLER KARABAĞLAR BELEDİYESİ NASREDDİN HOCA ÇOCUK KÜLTÜR MERKEZİ’Nİ ZİYARET ETTİ

    ÖĞRENCİLER KARABAĞLAR BELEDİYESİ NASREDDİN HOCA ÇOCUK KÜLTÜR MERKEZİ’Nİ ZİYARET ETTİ

    Sadettin Tezcan Özel Eğitim Meslek Okulu’ndan özel öğrenciler İzmir’de Karabağlar Belediyesi Nasreddin Hoca Çocuk Kültür Merkezi’ni ziyaret etti.

    Sadettin Tezcan Özel Eğitim Meslek Okulu’ndan özel öğrenciler İzmir’de Karabağlar Belediyesi Nasreddin Hoca Çocuk Kültür Merkezi’ni ziyaret etti. Karabağlar Belediye Başkanı Muhittin Selvitopu’nun daha önce okula yaptığı ziyaret sırasında davet ettiği öğrenciler ve öğretmenler, Uzay ve Havacılık Sergisi’nin yanı sıra deney istasyonlarını gezdi.

  • CHP’Lİ BAKAN’DAN UZMAN JANDARMALAR GÜNÜ MESAJI: “SÖZÜMÜZÜN ARKASINDAYIZ!”

    CHP’Lİ BAKAN’DAN UZMAN JANDARMALAR GÜNÜ MESAJI: “SÖZÜMÜZÜN ARKASINDAYIZ!”

    CHP İçişleri Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, 9 Aralık Uzman Jandarmalar Günü için yayınladığı mesajda, uzman jandarmaların çözüm bekleyen sorunlarını hatırlattı ve “Sözümüzün arkasındayız” dedi.

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, 9 Aralık Uzman Jandarma Günü ile ilgili mesaj yayınladı. CHP’li Bakan, milletvekili olduğundan beri uzman jandarmaların sorunlarının çözümlerine dair yaptığı çalışmaları hatırlattığı mesajında “Milletvekili olduğum 2015 yılından beri gerek Meclis kürsüsünde gerek komisyonlarda gerek basında dile getirdiğim sorunları çözüm önerilerimizle birlikte bıkmadan, usanmadan sayısız kez anlattım. Kanun teklifleri verdim. Hep takipçisi oldum. Tüm bunları Uzman Jandarmalarımızın bu özel gününde karar vericilere ve kamuoyuna hatırlatmayı görev biliyoruz” dedi.

    Meclis’te 2019 yılında yaptığı bir konuşmayı sosyal medya hesaplarında paylaşan Bakan, uzman jandarmaların statü, hizmet süresi ve orduevlerinden yararlanma haklarına ilişkin taleplerini sıraladı ve “Seçim öncesi duyurduğumuz Uzman Jandarmalarımızın sorunlarına çözüm olacak acil eylem planımızı bir kez daha hatırlatıyor ve sözümüzün arkasında olduğumuzu tekrar belirtiyoruz” ifadesini kullandı.

    CHP’li Murat Bakan’ın mesajı şu şekilde:

    “Bugün 9 Aralık Uzman Jandarmalar Günü. Tüm kahramanlarımızın gününü kutluyor, her birine verdikleri tüm emekler ve yaptıkları tüm fedakarlıklar için bir kez daha teşekkür ediyorum. Uzman Jandarmalarımızın yaşadıkları zorlukları ve yıllardır verdikleri hak mücadelesini hiç unutmadık. Milletvekili olduğum 2015 yılından beri gerek Meclis kürsüsünde gerek komisyonlarda gerek basında dile getirdiğim sorunları çözüm önerilerimizle birlikte bıkmadan, usanmadan sayısız kez anlattım. Kanun teklifleri verdim. Hep takipçisi oldum. Tüm bunları Uzman Jandarmalarımızın bu özel gününde karar vericilere ve kamuoyuna hatırlatmayı görev biliyoruz. Seçim öncesi duyurduğumuz Uzman Jandarmalarımızın sorunlarına çözüm olacak acil eylem planımızı bir kez daha hatırlatıyor ve sözümüzün arkasında olduğumuzu tekrar belirtiyoruz. İçişleri Bakanlığımıza bağlı sadece Jandarma Genel Komutanlığı emrinde görevli emekli ve çalışanı ile birlikte 29 bin 95 mevcudu bulunan Subay ve Astsubaylar gibi 15 yıl mecburi hizmete tabi üç muvazzaf personelden biri olan 3466 sayılı kanuna tabi Muvazzaf Uzman Jandarmalardır.

    1- Statü Değişikliği: 3466 Sayılı Kanuna tabi Muvazzaf Uzman Jandarmaların 2012 yılında Uzman Jandarma Okulu kapatılarak kadrolarının tamamı Astsubay kadrolarına dönüştürülmüştür. Uzman Jandarmaların bir üst statü olan Astsubaylığa (Astsubay Çavuş rütbesi ile) geçirilmelerini sağlayacağız.

    2- Uzman Jandarmaların okulda geçen eğitim sürelerinin fiili hizmet süresi sayılmasını sağlayacağız.

    3- Orduevlerinden yararlanmalarını sağlayacağız. Kahramanlarımızın bu haklı talepleri karşılanana kadar onların sesi olmaya devam edeceğiz. #9AralıkUzmanJandarmalarGünü kutlu olsun.”

  • ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ, ATIL DURUMDAKİ TIR DORSESİNİ “GEZİCİ AFET KOORDİNASYON MERKEZİ”NE DÖNÜŞTÜRDÜ

    ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ, ATIL DURUMDAKİ TIR DORSESİNİ “GEZİCİ AFET KOORDİNASYON MERKEZİ”NE DÖNÜŞTÜRDÜ

    Ankara Büyükşehir Belediyesi atıl durumda olan tır dorsesini “Gezici Afet Koordinasyon Merkezi”ne dönüştürdü. Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı kendi atölyesinde başlattığı projeyi 12 personelle birlikte 60 günde tamamladı. Mobil Koordinasyon Merkezi; 7 Aralık tarihinde başlayan, Altınpark Fuar Alanı’nda düzenlenen “Ankara Kamp ve Karavan Fuarı”nda görücüye çıktı.

    Ankara Büyükşehir Belediyesi atıl durumda olan tır dorsesini “Gezici Afet Koordinasyon Merkezi”ne dönüştürdü. Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı kendi atölyesinde başlattığı projeyi 12 personelle birlikte 60 günde tamamladı. Açılır kapanır hidrolik sisteme sahip olan tır; üstü açıldığında 25 kişilik konaklama alanı, yan bölmeleri açıldığında ise 25 metrekare toplantı salonu ve dinlenme alanlarına sahip.
    Tır içindeki depolama alanlarında, afet durumunda kullanılacak itfaiye ekipmanları, arama kurtarma ekipmanları, arka ve yan cephelerinde bilgilendirme ekranları, cepheye yerleştirilen bölmelerde ise çay ve çorba servis alanları yer alıyor. Çalışma alanlarında ise açılır kapanır sistem ile oluşturulan çatı açıldığında 35 metrekarelik yatakhaneye dönüşüyor.

    Mobil Koordinasyon Merkezi; 7 Aralık tarihinde başlayan, Altınpark Fuar Alanı’nda düzenlenen “Ankara Kamp ve Karavan Fuarı”nda görücüye çıktı. 10 Aralık tarihine kadar açık olacak fuarda yurttaşlar, “Gezici Afet Koordinasyon Merkezi”ne yoğun ilgi gösteriyor.

    Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı’nda mimar olan Beyzanur Yurt şunları kaydetti:

    “Ülkemizde son zamanlarda yaşanan afetlerden sonra Ankara Büyükşehir Belediyesi olarak Gezici Afet Koordinasyon Merkezi yapmaya karar verdik. Atıl durumda bulunan tır dorsesi gerekli donanımlar eklenerek proje kapsamında dönüştürüldü. Açılır kapanır hidrolik sisteme sahip tır, üstü açıldığında 25 kişilik konaklama alanı ile yan bölmeleri açıldığında toplantı salonu ve dinlenme alanlarından oluşmaktadır. tır içerisinde oluşturulan depolama alanlarında, afet durumunda kullanılacak ekipmanlar bulunmaktadır.”

    Mimar Dilan Nergis ise, “Tırın arka ve yan cephelerinde bilgilendirme ekranları bulunmaktadır. Yine cepheye yerleştirilen bölmelerde çay ve çorba servis alanları da vardır. Koordinasyon merkezi Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı atölyesinde, atölye personeli tarafından 60 günde yapılmıştır” diye konuştu. 

  • DEVA PARTİSİ GENEL BAŞKANI ALİ BABACAN, ANNESİ GÜNERİ BABACAN’I KAYBETTİ

    DEVA PARTİSİ GENEL BAŞKANI ALİ BABACAN, ANNESİ GÜNERİ BABACAN’I KAYBETTİ

    DEVA Partisi Genel Başkan Ali Babacan’ın annesi Güneri Babacan, hayatını kaybetti.

    DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın annesi Güneri Babacan vefat etti. DEVA Partisi’nin sosyal medya hesabından; “Genel Başkanımız Ali Babacan’ın kıymetli annesi Güneri Babacan’ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Başta Genel Başkanımız olmak üzere, tüm Babacan ailesine başsağlığı diliyoruz” açıklaması yapıldı.

    Ali Babacan’ın 85 yaşındaki babası Hilmi Babacan da 6 Kasım’da hayatını kaybetmişti.

  • BODRUM BELEDİYESİ, 7. SİVİL STRATEJİ SEMPOZYUMU’NA “AFETLERDE BELEDİYELERİN ROLÜ: BODRUM BELEDİYESİ ÖRNEĞİ” SUNUMU İLE KATILDI

    BODRUM BELEDİYESİ, 7. SİVİL STRATEJİ SEMPOZYUMU’NA “AFETLERDE BELEDİYELERİN ROLÜ: BODRUM BELEDİYESİ ÖRNEĞİ” SUNUMU İLE KATILDI

    Marmara Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen 7. Sivil Strateji Sempozyumu’nda Bodrum Belediyesi, “Afetlerde Belediyelerin Rolü: Bodrum Belediyesi Örneği” sunumuyla katıldı.

    Bodrum Belediyesi, 7-8 Aralık tarihlerinde Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü İbrahim Üzümcü Konferans Salonu’nda düzenlenen 7. Sivil Strateji Sempozyumuna “Afetlerde Belediyelerin Rolü: Bodrum Belediyesi Örneği” sunumuyla katıldı.
    “Afet Sonrası İş Birliği ve Koordinasyon” temasıyla yapılan sempozyumda Bodrum Belediyesi’nden Dr. Özge Demirel’in yaptığı sunum, katılımcılar tarafından ilgiyle takip edildi. Sempozyumda, Bodrum Belediyesi’nin özellikle 6 Şubat depremi olmak üzere çeşitli afetlerde yürüttüğü hizmetler detaylı olarak ele alındı.

    Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, “Afetlerle başa çıkma konusundaki deneyimlerimizi paylaşmak ve diğer belediyelere iyi uygulama örnekleri sunmak, toplumsal dayanışma ve afet yönetiminde daha etkili bir iş birliği için önemli. Dr. Özge Demirel’in böylesine önemli bir sempozyumda gerçekleştirmiş olduğu bu sunum, ülke olarak afet yönetimi konusundaki çalışmalarımızı geliştirmek adına hepimiz için çok değerli” dedi.

     

  • CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI YILMAZ: “BÜTÜN KİMLİKLERE, BÜTÜN YAŞAM TARZLARINA SAYGILIYIZ”

    CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI YILMAZ: “BÜTÜN KİMLİKLERE, BÜTÜN YAŞAM TARZLARINA SAYGILIYIZ”

    Haber: EDDA SÖNMEZ – Kamera: ADEM KARABAYIR 

    Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Eksiklerimiz, yanlışlarımız onları da tabii ki konuşmaya her zaman hazırız, düzeltmeye de hazırız. Bütün kimliklere saygılıyız. Bütün yaşam tarzlarına saygılıyız. Yüzyılların birikimi olan bütün inançlara, bütün yollara, bütün yaklaşımlara saygılıyız. Şuna da inanıyoruz. İnsanlar inandıklarını rahatlıkla ifade ettiklerinde ve hayata geçirdiklerinde hem kendileri daha çok mutlu, müreffeh olurlar hem de topluma daha çok katkıda bulunurlar. Yaşam tarzı bastırılan, kimliği bastırılan toplumlar huzursuz olurlar ve gelişemezler. Rahat bir şekilde hedeflerine ulaşamazlar. Yüz yıllık bir Cumhuriyetimiz var. Büyük birikimlerimiz var. Şimdi de Türkiye Yüzyılı’na adım atıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye Yüzyılı vizyonunu ortaya koymuş durumda. Türkiye Yüzyılı özgürlüklerin, insanların yaşam tarzlarını rahatlıkla istedikleri gibi, inandıkları gibi yaşadıkları ama bir taraftan da farklılıklarını çatışma konusu değil” dedi.

    Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve İstanbul Valisi Davut Gül, Alevi kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle İstanbul Valiliği’nin ev sahipliğinde düzenlenen “Canlar Buluşması” adlı kahvaltı programında bir araya geldi.

    Kahvaltı programında bmir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, şunları söyledi:

    “İNSAN UNSURUNUN ÇOK ÖNEMLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM: Hanımefendiler, beyefendiler. Hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Buraya bu sabah hafta sonu vakit ayırıp teşrif eden herkese yürekten teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun diyorum. Bu vesileyle Sayın Cumhurbaşkanımızın da selamlarını, her birinize iletmek istiyorum. Bugün sayın valimizin organizasyonunda bir araya geldik. Bir sohbet edeceğiz inşallah. Muhabbet edeceğiz. Daha çok sizleri dinleyeceğiz. Farklı konularda fikirlerinizi, görüşlerinizi varsa bize ileteceğiniz önerilerinizi dinlemiş olacağız. Ama ben kısa bir açılış yapmak istiyorum, müsaade ederseniz. Bizim siyasi anlayışımızın özünde her zaman söylüyoruz ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışı var, zihniyeti var. Geçmişimizden tevarüs ettiğimiz bir zihniyet ve her alanda da bunun bizim için bir ölçü olduğunu ifade etmek istiyorum. Kalkınmada da gelişmede de demokraside de uluslararası ilişkilerde de her alanda insanı esas aldığınız zaman birçok mesele kendiliğinden yerli yerine oturuyor zaten. Alevi, Bektaşi canların nasıl tarif edileceği tabii ki beni aşan bir konu. Her biriniz eminim ki burada çok daha fazla ilme, bilgiye sahipsiniz. Ama ben doğrusu insan unsurunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.

    İŞLENEN SAVAŞ SUÇLARINA, İNSANLIK SUÇLARINA KARŞI ÇIKMAK İÇİN BAŞKA BİR KİMLİĞE İHTİYACIMIZ YOK: Alevi Bektaşi anlayışında, yaklaşımında dolayısıyla bu insana yapılan vurgu, insanı merkeze alan anlayış çok çok kıymetli diye ifade etmek istiyorum. Bugün dünyanın geldiği ortamda yaşadığımız hadiselere baktığımızda bunun ne kadar değerli, kıymetli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Dininden, dilinden, çeşitli özelliklerinden bağımsız olarak Eşrefi Mahlukat, yaratılmışların en şereflisi olarak insanı merkeze almak hakikaten hepimiz için bir ölçü olmalı. Bugün Gazze’de yaşananlara baktığımızda da aynı ölçüyle yaklaşılması gerektiğini görüyoruz. Gazze’de İsraillilerin, İsrail yönetiminin Filistinlilere yaptığını kınamak için, ona karşı durmak için Müslüman olmanız gerekmiyor. İnsan olmanız yeter. Orada yapılana karşı olmak için, işlenen savaş suçlarına, insanlık suçlarına karşı çıkmak için başka bir kimliğe ihtiyacımız yok gerçekten. Sadece insan olmamız, insani bir bakış açısıyla yaklaşmamız yeter diye ifade etmek istiyorum.

    AYNI ALLAH’A, PEYGAMBERE, KİTABA İNANAN HZ. ALİ SEVGİSİNİ, EHLİBEYT SEVGİSİNİ PAYLAŞAN BİR TOPLUMUN ÇOK BÜYÜK ORTAKLIKLARI OLDUĞUNU DA GÖRMEMİZ GEREKİYOR: Değerli arkadaşlar, Alevi Bektaşi geleneği bu toprakların en köklü geleneklerinden ve yaklaşımlarından, milyonlarca insanımızın hayatında da gündelik hayatında da çok önemli yere sahip. Ve bizim büyük bir zenginliğimiz. İki yönlü bir mesele yaşadığımıza inanıyorum ben. Bir taraftan farklılıklarımızı ortadan kaldırmaya, birbirimize daha fazla benzetmeye çalışanlar var. Ben bunu doğru bulmuyorum açıkçası. Birbirimizi olduğumuz gibi görmemiz, kabul etmemiz ve bir arada yaşama kültürünü geliştirmemiz çok kıymetli bir şey diye inanıyorum. Bu işin bir tarafı. Diğer taraftan da aslında çok büyük ortaklıklar var. Bu ortaklıkları görmemenin de son derece yanlış olduğunu düşünüyorum. Aynı Allah’a, peygambere, kitaba inanan Hz. Ali sevgisini, ehlibeyt sevgisini paylaşan bir toplumun çok büyük ortaklıkları olduğunu da görmemiz gerekiyor. Bu büyük ortaklıkları, bu büyük paylaştığımız değerleri görerek bir taraftan da farklılıklarımızı da unutmadan onların da bir zenginlik olduğunu görerek bir arada bir olarak, beraber olarak iri olarak, diri olarak yaşamak zorundayız.

    ÜLKEMİZİN HUZURUNU, GÜVENİNİ, İNSANIMIZIN REFAHINI BOZMAYA ÇALIŞANLARA KARŞI DA ÇOK DİKKATLİ OLMALIYIZ: Bunu yapmadığımız zaman bizi düşünmeyen, bizim aslında menfaatimizi, bizim geleceğimizi düşünmeyen başka amaçlarla bu farklılıkları bir çatışma konusu haline getirmeye çalışanlara hizmet etmiş oluruz diye düşünüyorum. İçeride veya dışarıda bu farklılıklarımızı çatışma konusu haline getirmeye çalışan ülkemizin huzurunu, güvenini, insanımızın refahını bu yolla bozmaya çalışanlara karşı da çok dikkatli olmalıyız diye inanıyorum. Bunu söylerken belli bir kesime dönük değil, bütün kesimlerin dikkatli olması gerekir diye inanıyorum. Bu coğrafya büyük bir coğrafya. Çok çeşitli medeniyetlere beşiklik yapmış, tarihi derinliği olan bir coğrafya. Burada özellikle şunu görmemiz lazım. Farklı etnik kökenlerden, farklı diller konuşan, farklı mezheplerden, meşreplerden çok sayıda geleneğimiz var, mirasımız var. Ve bugün insanımızın gündelik hayatına bunların yansımaları var. Bu zengin mirası görmemiz lazım. Ve şu anlayışı biz her zaman savunuyoruz. Millet dediğimiz zaman bu bir ırk, ırkı veya belli bir kesimi, inancı ifade eden bir kavram değil. İşte bütün bu zenginliğimizi kapsayan, kavrayan bir millet anlayışına sahip olduğumuzun altını özellikle çizmek istiyorum.

    EŞİT VATANDAŞLIK KAVRAMIYLA HAREKET ETMEK DURUMUNDAYIZ: Değerli arkadaşlar aynı zamanda tabii bu güçlü geleneğimizin yanı sıra biz demokratik bir hukuk devletiyiz. Ve eşit vatandaşlık kavramıyla hareket etmek durumundayız. Türkiye’de yaşayan kim olursa olsun Müslüman’ı, gayrimüslimi Müslümanlar için de farklı mezhepleri, meşrepleri inananı inanmayanı hangi inanca sahip olursa olsun herkesi bu ülkede demokratik bir ortamda hukukun koruması altında görmemiz ve kucaklamamız gerekiyor. Bu da ülkemizin birliği bütünlüğü açısından gerçekten çok çok kıymetli diye düşünüyorum. Hükümetlerimizin anlayışı ülkemizde kalkınmayla demokrasinin bir arada yürüyeceği şeklinde oldu ve hep bu anlayışla hareket ettik. Bunu da gördük normal baktığınızda 20 yıllık döneme baktığınızda bu kadar ekonomik kalkınma, sosyal refah artışı nasıl başarıldı diye baktığımızda işin özünde aslında kalkınmayla demokrasiyi bir arada görme anlayışı var diye ben altını çizmek istiyorum. Bir yandan işte yollar yaptık, üniversiteler açtık, havalimanları kurduk, sosyal programları geliştirdik, eğitime, sağlığa büyük yatırımlar yaptık. Özellikle bölgesel dengesizlikleri azaltmak için doğuda, güneydoğuda GAP Projesi başta olmak üzere birçok yatırımı hızlandırdık. Bunları yaptık bir taraftan. Diğer taraftan da temel hak ve hürriyetleri arttırmaya çalıştık. İfade özgürlüğünü geliştirmeye gayret ettik. Vesayetçi yapıları tasfiye etmek için elimizden gelen tüm gayreti sarf ettik. Sonuncusu 15 Temmuz’da olmak üzere o vesayetçi yapılardan da ülkemizi çok şükür kurtardık. Ve normal bir demokrasi haline geldi. Ha bu normal bir demokrasi olmak hükümetlerin her şeyi yaptığı anlamına elbette gelmiyor.

    ALEVİ VATANDAŞLARIMIZIN SORUNLARINI KONUŞMAK İÇİN BAŞKA ÖRGÜTSEL YAPILARA, ULUSLARARASI BİRTAKIM YAPILARA İHTİYACIMIZ YOK: Biz kuluz değerli arkadaşlar. Ve her şey kul yapısı olan her şeyde mutlaka bir eksik, bir yanlış, bir hata olur. Ama demokrasinin. Vesayetten uzak demokrasinin güzelliği şu vatandaş size bakar performansınızı, yaptıklarınızı yeterli bulmaz. Seçimlerde değiştirir. Başka bir hükümet getirir. Vesaitcilerin ise zihniyeti böyle değil. Onlar seçim sonuçlarına bakmadan kendileri seçilsin, seçilmesin, bu ülkeyi yönetme hakkını kendilerinde görev kesinler. Bunlara da hiçbir bir şekilde bu millet müsaade etmeyecek diye inanıyorum. Son 20 yılda çukur hadiselerinden 15 Temmuz’a, 17, 25 Aralık’lar birçok hadiseler, işte yine terör örgütleri, PKK gibi, FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadele ede ede de bu noktalara geldim. Ve inşallah demokrasimizi daha üst seviyelere çıkaracağız. Bu süreçte insanlar. Ana dilleriyle ilgili tabular ortadan kaldırıldığı gibi bunlar eskiden ağza bile alınmayan korkulan meselelerken şu anda çok rahat bir şekilde bunları çok şükür. Tapular ortadan kalktı, konuşulmayan şeyler, konuşulmaya başlandı. Ha bütün sorunlar, meseleler halledildi mi? Herkesin beklentilerine karşılık verildi mi? Tabii ki bunu söyleyemem ama insanlar konuşa konuşa anlaşır diye bir güzel sözümüz var. Ve bunu yapmak için de başka bir yapılanmaya ihtiyaç yok diye inanıyorum ben. Bizim Kürt vatandaşlarımız var. Onlarla bizim meselelerimizi konuşmak için başkasının aracılığına ihtiyacımız yok. Alevi vatandaşlarımız var. Onların meselelerini, sorunlarını konuşmak için başka örgütsel yapılara, uluslararası birtakım yapılara ihtiyacımız yok diye düşünüyorum. Bütün bu konularda gerçekten cesur adımlar atıldı. Çeşitli çalışmalar yapıldı. Ve bugün geldiğimiz noktada önemli bir mesafe aldığımızı en azından çok rahatlıkla söyleyebilirim. Alevi, Bektaşi canlarımızla ilgili nedir yapılanlar derseniz,  son dönemlerde özellikle atılan bazı adımları hatırlatmak isterim. Ben Plan Bütçe Komisyonu Başkanıydım geçen dönem. Benim komisyonumda gerçekleşti. Ondan dolayı da hakikaten onur duyduğumu, gurur duyduğumu belirtmek isterim. Cem Evleri kanunu statüsü kazandı. Bu önemli bir adım.

    İLK DEFA GEÇEN YIL YAPTIĞIMIZ DÜZENLEMELERLE CEMEVLERİ KANUNİ BİR STATÜ KAZANMIŞ OLDU: İlk defa geçen yıl yaptığımız düzenlemelerle cem evleri kanuni bir statü kazanmış oldu. Kanunda ifade edildi ve imar planlarından. Yapımına, bakım onarımına aydınlatma giderlerine varıncaya kadar bu konularda ilgili kurumlar yetkilendirilmiş oldu. Bu önemli bir adım. Yasal statü kazanılması bakımından da önemli bir adım. Sadece yapılan hizmetler açısından değil. Diğer taraftan Alevi Bektaşi Kültür ve Cem evi Başkanlığı kurulmuş oldu. Bu başkanlıkta yeni bir başkanlık tabii.  İnşallah çalışmalarını zamanla daha bir derinleştirecek, genişletecek daha güçlü bir şekilde hizmet edecek. Bunları yaparken ben komisyonda da söyledim. Burada da ifade etmek isterim. Yani Sünni anlayışta olanlarda olduğu gibi Alevi, Bektaşi meşrebinde anlayışında olan  Müslümanların da homojen bir grup olduğunu söyleyemeyiz. Burada oturan arkadaşlarımıza herhalde sorsak her biri farklı birtakım fikirler ifade edecektir. Hiçbir topluluk homojen değil. Dolayısıyla bizim devlet olarak, hükümet  olarak görevimiz insanlara bir inancı dayatmak, bir fikri dayatmak, bir anlayışı dayatmak değil, sahip oldukları inancı, anlayışı, geleneği en rahat bir ortamda hayata geçirmek bir ortam hazırlamak. Şartları hazırlamak. Hukuki şartları, fiziki şartları hazırlamak, gerisini de onun içini insanlar nasıl doldurur? Nasıl bir yaklaşım sergilerler o toplumun görevi, sivil toplumun görevi. Bizim bu anlamda hiç kimseye bir inanç dayatmak, bir görüş dayatmak, bir fikir dayatmak gibi bir zihniyetimiz yok.

    VARSA EKSİKLİKLERİMİZ, YANLIŞLARIMIZ ONLARI DA KONUŞMAYA, DÜZELTMEYE HER ZAMAN HAZIRIZ: Yaptığımız şey insanların inandığı gibi yaşamalarının ortamını, şartlarını oluşturmaktır. Varsa burada eksiklerimiz, yanlışlarımız onları da tabii ki konuşmaya, düzeltmeye her zaman hazırız. Zaman içinde bu işler bir süreç dedik. Belli bir zaman içinde gerçekleşiyor. Bunu da  inanıyorum ki sizlerle birlikte başarırız. Şunu söyleyerek tamamlamak istiyorum. Sonra asıl sizi dinlememiz lazım. Bütün kimliklere saygılıyız. Bütün yaşam tarzlarına saygılıyız. Tabii ki zararlı akımları, terörü onları kastetmiyorum. Onları söylememe gerek yok herhalde. Yüzyılların birikimi olan bütün inançlara, bütün yollara, bütün yaklaşımlara saygılıyız. Ve şuna da inanıyoruz. İnsanlar inandıklarını rahatlıkla ifade ettiklerinde ve hayata geçirdiklerinde hem kendileri daha çok mutlu, müreffeh olurlar. Hem de topluma daha çok katkıda bulunurlar. Yaşam tarzı bastırılan, kimliği bastırılan toplumlar huzursuz olurlar ve gelişemezler. Rahat bir şekilde hedeflerine ulaşamazlar. Yüz yıllık bir Cumhuriyetimiz var. Büyük birikimlerimiz var. Şimdi de Türkiye Yüzyılı’na adım atıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye Yüzyılı vizyonunu ortaya koymuş durumda. Türkiye yüz yılı özgürlüklerin, insanların yaşam tarzlarını rahatlıkla istedikleri gibi, inandıkları gibi yaşadıkları ama bir taraftan da farklılıklarını çatışma konusu değil. Zenginlik olarak gördükleri bir dönem olacaktır inşallah.”

  • NAZLIAKA’DAN, “BEN CUMHURİYET KADINIYIM” ŞİİRİNİ OKUYAN CHP’Lİ MECLİS ÜYESİ ÇAKIR’A HAKARET EDEN MHP’Lİ MECLİS ÜYESİNE TEPKİ: “SAMSUN CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA ŞİKAYETTE BULUNULMUŞTUR”

    NAZLIAKA’DAN, “BEN CUMHURİYET KADINIYIM” ŞİİRİNİ OKUYAN CHP’Lİ MECLİS ÜYESİ ÇAKIR’A HAKARET EDEN MHP’Lİ MECLİS ÜYESİNE TEPKİ: “SAMSUN CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA ŞİKAYETTE BULUNULMUŞTUR”

    Samsun’da İlkadım Belediye Meclisi’nin toplantısında MHP’li üye Cemalettin Kola, “Ben Cumhuriyet Kadınıyım” şiirini okuyan CHP’li üye Hatice Çakır’a tepki gösterdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, “Çakır, kamu görevlisi sıfatını taşımaktadır. Hakaret suçu, kamu görevlisine görevinden dolayı işlenmiştir. Toplantıya ilişkin görüntü, ses kayıtları ve meclis tutanakları ile Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunulmuştur” açıklamasını yaptı.

    CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, Samsun’da İlkadım Belediye Meclisi’nin CHP’li üyesi Hatice Çakır, meclis toplantısında “Ben Cumhuriyet Kadınıyım” şiirini okuduğunu, Belediye Meclisi’nin MHP’li üyesinin CHP’li üye Çakır’a hakaret ettiğini belirtti. Nazlıaka’nın konu ile ilgili yazılı açıklaması şöyle:

    SAMSUN CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA ŞİKÂYETTE BULUNULMUŞTUR”

    “Hatice Çakır, İlkadım Belediyesi’nde Belediye Meclis Üyesi olarak görev yapmaktadır. Çakır, belediyenin 1 Kasım 2023 tarihli toplantısında Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı anısına ‘Ben Cumhuriyet Kadınıyım’ şiirini okumuştur. MHP Meclis Üyesi Cemalettin Kola, Çakır’ın onuruna ve saygınlığına saldırı niteliğinde, ‘terbiyesiz kadın, terbiyesiz, ahlaksız, baldırınızı da açın, mini etek de giyin’ sözlerini sarf ederek bağırmıştır.

    Çakır, 5237 Sayılı TCK’nın 6. maddesinin c fıkrasında tanımlanan kamu görevlisi sıfatını taşımaktadır. Hakaret suçu, kamu görevlisine görevinden dolayı işlenmiştir. Toplantıya ilişkin görüntü, ses kayıtları ve meclis tutanakları ile Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyette bulunulmuştur.

    Cumhuriyet bizim kırmızı çizgimizdir. MHP Meclis Üyesi Cemalettin Kola, hukuk düzeninde yaşadığımızı yok saymaktadır. ‘Mini etek de giyin, baldırınızı da açın’ diyerek, kadınların yaşam tercihlerine müdahale etmeye çalışmaktadır. Kadınlar ne giyeceğini, bu zihniyete soracak değil. Kamu görevini icra etmesi gereken ve bu makama uygun davranması gereken zat, haddini bilsin. Yasal süreç başlatıldı. Kendisi ile yargı önünde hesaplaşacağız.”

     

  • SARIBAL, ELAZIĞ’DA ŞEKER FABRİKASI ÖNÜNDE BEKLEYEN ÇİFTÇİLERLE: “ÇİFTÇİ ŞEKER PANCARINI İSTEDİĞİ MİKTARDA, İSTEDİĞİ ANDA TESLİM EDEMİYOR. HALEN TARLALARDA ŞEKER PANCARI VAR”

    CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, şeker pancarını satmak için günlerdir Elâzığ Şeker Fabrikası’nın önünde bekleyen çiftçilerle bir araya geldi. Sarıbal, “Çiftçi şeker pancarını istediği miktarda, istediği anda teslim edemiyor. Halen tarlalarda şeker pancarı var. Buradaki kuyruktan da gördüğünüz gibi ne yazık ki fabrika ya yeterli planlama yapamadığı için ya da gerçekten bilinçli bir şekilde çiftçi adeta zorla muhatap edilmektedir. Artık tarlalar yağmur altında kaldığı için makinayla hasat da yok. 200 lira olan işçilik bugün 500 liraya çıkmış durumda. Oysa Türkiye 2022-2023 yıllarında ciddi anlamda şeker ithalatçısı oldu, ciddi anlamda. Oysa bu ülkenin topraklarında ciddi anlamda şeker pancarı üretimi gerçekleştirildi ve bu mümkün daha da fazlası yapılabilir” dedi.

    CHP Bursa Milletvekili ve Parti Meclisi üyesi Orhan Sarıbal, Parti Meclisi üyesi Berker Esen ile birlikte; Elâzığ Şeker Fabrikası önünde, günlerdir ürünlerini teslim etmek için bekleyen çiftçilerle bir araya geldi.

    Çiftçi Ruhi Ayerdem, “Almıyorlar. Üç gündür burada bekliyorum, ürünü teslim edemiyorum. Tarlaya giremiyoruz, üç gündür burada bekliyorum. Böyle bir sistem olmaz. Ödemesini de en son çiftçi getirdikten sonra yatıracak. Makine bozuldu, bekle” dedi.

    Şeker pancarı üreticisi Mehmet Ali Aslan, maliyetlerin geçen yıla oranla yüksek olduğunu dile getirerek banka ve kooperatiflerden kredi çekme konusunda sıkıntı yaşadıklarını belirtti. “Çiftçi banka ve kooperatiflere değil piyasaya borçlu” diyen Aslan, şunları söyledi:

    “Eğer yağmur falan olmazsa ürünlerimizin çoğunu verebiliyoruz ama çamurda kalırsak ürünlerimizi veremiyoruz. Bizlerden alış fiyatları ucuz bin 700 lira artı polar düşerse 1300-1400’e kadar düşebiliyor. Taban 16 polar bin 700 lira kotayı doldurursa bin 800 lira civarında prim var. Bizim ovada 12,13,14 polar geliyor bu nedenle düşüyor. Bu nedenle bizim fiyatlar 1350-1450 civarı oluyor. Bizler aynı zamanda posalarımızın kullanabildiğimiz kadarını alıp ihtiyaç fazlasını satıyoruz. Fabrikada bin 200 lira ama dışarıda daha uygun. Maliyetler nedeniyle bu yıl perişan olduk. Geçen sene bin 400 liraydı taban fiyat bu sene bin 700 lira, geçen sene bir işçi parası 200 liraydı bu sene 400 lira. Geçen seneye göre 300 lira fazlalaşmış o da bu maliyeti çıkartıyor ortaya. Bu saatten sonra makina işlemez çamur olduğu için işçi lazım. Bu nedenle de maliyet çok artıyor yüzde 100 artıyor. Bu nedenle de iki katına çıkıyor. Ödemelerimizi son ürün geldikten sonra alıyoruz ama aydan aya avans ödemelerimiz yapılıyor. Tohumu, gübreyi onlar veriyor. Bankaya şu anda bir borcumuz yok ama piyasaya var. Çünkü bankalar ÇKS, teminat vb. şeyler istediği için şahıslara borçlanıyoruz.”

    SARIBAL’DAN ÜRETİCİYE: “SAKIN ÜRETİMDEN VAZGEÇMEYİN”

    Ürününü teslim eden bir çiftçi ile konuşan Sarıbal, “Çok şey var. Bin 750 liraya ürünlerini verecekler. Onu dahi veremiyorlar. Posası bin 200 lira bu ürünün. Ama çiftçi kendi ürününün posasını daha ucuza satıyor. Kendi pancarını da satıyor bin 750 lira. Onu da getirip teslim edemiyor. Kaldı ki bu ürünleri 19-20 lira mazot fiyatına göre ürettiniz. Şimdi mazot 38 lira. Gübre üre yüzde 55 arttı. Diğer ortalama gübre yüzde 40 arttı. Ama fiyatı hala sabit. Gerçeğimiz bu. Televizyonlardaki güzellemeler ile çiftçinin gerçeği farklı. Artık bu insanlarımızın sesini duymak lazım. Çocuklarımızın, gençlerimizin, insanlarımızın gıda ihtiyacı buradan karşılamıyor. Şeker pancarı yoksa şeker yok. Son iki yıldır Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük şeker ithalatını yaptı” dedi.

    Sarıbal daha sonra üreticiye seslenerek, “Emeklerinize sağlık. Sakın üretimden vazgeçmeyin” dedi.

    MİLLETVEKİLİ SARIBAL: ‘’GERÇEKTEN BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE ÇİFTÇİ ADETA ZORLA MUHATAP EDİLMEKTEDİR.’’

    Sarıbal, daha sonra şu açıklamayı yaptı:

    “Bugün Elâzığ Şeker Fabrikasının önündeyiz. Bugün aralık ayının hemen hemen ortasına doğru hareket ediyoruz ve Şeker Fabrikasının önünde şeker pancarı taşıyan römorklar sıralı bir şekilde duruyorlar. Şeker pancarı dünyanın şeker ihtiyacını karşılamakta. Bugün burada İl Başkanımız Onur Bey, Parti Meclisi üyemiz Berker Bey ve yönetim kurulu üyelerimiz ile beraber buradayız. Neden buradayız? Çünkü çiftçi şeker pancarını istediği miktarda, istediği anda teslim edemiyor. Halen tarlalarda şeker pancarı var. Buradaki kuyruktan da gördüğünüz gibi ne yazık ki fabrika ya yeterli planlama yapamadığı için ya da gerçekten bilinçli bir şekilde çiftçi adeta zorla muhatap edilmektedir. Ve duyduğumuz çok acı şey şu: ‘Bizim burada çürüyeceğine sizin tarlanızda çürüsün.’ Yani bugün bu saatte Aralık’ın 7’sinde, 8’inde tarladaki pancar elbette kalite olarak da verim olarak da zayıflıyor. Kime yazıyor bu? Çiftçiye. Artık tarlalar yağmur altında kaldığı için makinayla hasat da yok. 200 lira olan işçilik bugün 500 liraya çıkmış durumda. Oysa Türkiye 2022-2023 yıllarında ciddi anlamda şeker ithalatçısı oldu, ciddi anlamda. Oysa bu ülkenin topraklarında ciddi anlamda şeker pancarı üretimi gerçekleştirildi ve bu mümkün daha da fazlası yapılabilir.

    “MAZOTA YÜZDE 100, GÜBREYE YÜZDE 50, İŞÇİLİĞE YÜZDE 150 ZAM GELMİŞ”

    Bugün buradan çiftçinin yaşadığı sorunu en yüksek sesle söylemek istiyoruz. Çiftçinin pancarını en seri şekilde alın. Sadece bu yetmez. Mazota yüzde 100, gübreye yüzde 50, işçiliğe yüzde 150 zam gelmiş. Bin 750 liraya alınan şeker pancarı 16 polara göre yani içindeki şeker miktarına göre alınmakta. Eğer 14 polar, 13 polar, 12 polar çıkarsa bu rakam daha da düşecek. O yüzden bin 750 liranın hemen, acilen 2 bin liranın üzerine çıkarılması lazım. Yoksa gelecek yıl şeker pancarı üreticisi ya üretimden vazgeçecek ya zarar etmeye devam edecek.

    “ÇİFTÇİLERİMİZ KAR KIŞ DEMEDEN, ÜRETTİĞİ ÜRÜNLE REZİL OLMUŞ DURUMDA”

    Biraz önce sorduğumuz çiftçiler ne yazık ki ÇKS vb. sorunlardan dolayı Tarım Kredi ve Ziraat Bankasından da kredi alamıyorlar. Yani bir borç sorunları var. En acısı bu borç kamu bankasına ya da Tarım Kredi’ye değil dışardan kişilere, şahıslara. Dolayısıyla çiftçi ciddi bir sorun yaşamakta.

    Elâzığ’ın çiftçisi kar demeden kış demeden sıcak demeden ürettiği ürünle şimdi rezil olmuş durumda. Bu kapalı havada, yağmurun altında, fabrikanın önünde onlarca römork sıra beklemektedir. Derhal fiyatlar yenilensin. Fiyat bin 750 liradan 2 bin liranın üzerine çıkarılsın, prim arttırılsın, çiftçinin ürünü en seri ve en hızlı şekilde alınsın. Bu fabrika en verimli bir şekilde çalışılacak bir hale getirilsin. Yani çiftçi zorda ama Türkiye şeker ithalatçısı. Bir an önce bu sorunlar çözülsün.  Çiftçinin maliyetleri arttı, rakam arttırılsın ve böylece yeniden şeker pancarı üretecek bir çiftçi yeniden üretmeye devam etsin. Ülkenin de şeker ihtiyacı yabancı ülkelere teslim edilmesin.’’