Blog

  • YILMAZ TUNÇ: “SOMALİ CUMHURBAŞKANININ OĞLUNUN KARIŞTIĞI TRAFİK KAZASI İLE İLGİLİ POLİS MEMURLARI HAKKINDA ADLİ SORUŞTURMA BAŞLATILMIŞTIR”

    YILMAZ TUNÇ: “SOMALİ CUMHURBAŞKANININ OĞLUNUN KARIŞTIĞI TRAFİK KAZASI İLE İLGİLİ POLİS MEMURLARI HAKKINDA ADLİ SORUŞTURMA BAŞLATILMIŞTIR”

    Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Somali Cumhurbaşkanının oğlunun karıştığı trafik kazası ile ilgili olarak kaza sonrası olay yeri incelemesi ve ilk kusur değerlendirmesini yapan polis memurları hakkında adli soruşturma başlatılmıştır. Alınan ikinci rapor üzerine iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesi ve kesin rapor alınması için Adli Tıp Kurumu’ndan rapor beklenmektedir” açıklamasını yaptı.

    Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Somali Cumhurbaşkanı‘nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud’un motokurye Yunus Emre Göçer’in ölümüne sebep olan trafik kazasına ilişkin açıklama yaptı. Tunç’un X hesabından bu akşam yaptığı açıklama şöyle:

    “Somali Cumhurbaşkanının oğlunun karıştığı trafik kazası ile ilgili olarak kaza sonrası olay yeri incelemesi ve ilk kusur değerlendirmesini yapan polis memurları hakkında adli soruşturma başlatılmıştır. Alınan ikinci rapor üzerine iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesi ve kesin rapor alınması için Adli Tıp Kurumundan rapor beklenmektedir. Sıfatı ne olursa olsun herkes kanun karşısında eşit olup şüphelinin yakalanması için uluslararası prosedür dahil tüm süreç titizlikle işletilmekte ve soruşturma tüm yönleriyle sürdürülmektedir.”

    NE OLMUŞTU?

    Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud’un kullandığı elçiliğe ait 06 CD 4581 plakalı otomobil, 30 Kasım’da Kennedy Caddesi Avrasya Tüneli çıkışı Zeytinburnu istikametinde motokurye Yunus Emre Göçer’in (38) kullandığı motosiklete arkadan çarpmıştı. Kazada, ağır yaralanan Yunus Emre Göçer, kaldırıldığı hastanede 6 gün süren yaşam mücadelesini kaybetmişti. Mohammed Hassan Shekh Mohamud, kazanın ardından polis merkezinde ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılması tepkilere yol açmıştı. Tepkilerin ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine motokurye Yunus Emre Göçer’in ölümüne neden olan Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohamud hakkında yurt dışı çıkış yasağı kararı verilmişti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 8 Aralık Cuma günü, şüpheli Mohammed Hassan Shekh Mohamud hakkında yakalama kararı çıkarılmasını ve yakalama anından itibaren 24 saat içinde Cumhuriyet Başsavcılığı’nda hazır edilmesini talep etmiş, nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği de talep doğrultusunda karar vermişti. Ancak Mohammed Hassan Shekh Mohamud’un 2 Aralık’ta tarifeli uçakla Türkiye‘den ayrıldığı ortaya çıktı.

     

  • İNSAN HAKLARI DERNEĞİ: “İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN HAK ARAMA EYLEMLERİ YASAKLANMAMALI, SENDİKALAŞMA, GREV VE TOPLU EYLEM HAKKI GÜVENCEYE ALINMALIDIR”

    İNSAN HAKLARI DERNEĞİ: “İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN HAK ARAMA EYLEMLERİ YASAKLANMAMALI, SENDİKALAŞMA, GREV VE TOPLU EYLEM HAKKI GÜVENCEYE ALINMALIDIR”

    İnsan Hakları Derneği (İHD), 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla “Yıllardır uygulanan borçlanmaya dayalı neoliberal ekonomi politikalarının, savaş ve çatışma harcamalarının sebep olduğu ekonomik kriz ve derin yoksullaşma, yurttaşların hem biyolojik hem de sosyal yaşamlarını sürdürebilmelerini tümüyle imkansız kılan ağır insan hakları ihlalidir. Bu koşullarda işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına dokunulmamalı, enflasyon rakamları manipüle edilmemeli, kıdem tazminatı hakkına dokunulmamalı ve iş cinayetleri önlenmelidir. İşçi ve emekçilerin hak arama eylemleri yasaklanmamalı, sendikalaşma, grev ve toplu eylem hakkı güvenceye alınmalıdır” açıklamasını yaptı.

    İnsan Hakları Derneği (İHD), 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla Ankara Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde açıklama yaptı. İHD tarafından bugün yapılan açıklama özetle şöyle:

    DEPREMİN YOL AÇTIĞI ÖLÜMLER YAŞAM HAKKI İHLALİDİR”

    “6 Şubat 2023 tarihinde, Türkiye’nin de içinde yer aldığı coğrafyanın yakın tarihinde görülen en büyük doğal afetlerden biri yaşanmıştır. Resmi açıklamalara göre en az 50 bin 783 kişi yaşamını yitirmiştir. Türkiye, aktif fay hatlarının bulunduğu bir deprem ülkesidir. Bu gerçekliğe ve geçmişte yaşanan depremlerden çıkarılan acı derslere rağmen siyasal iktidarlar, sorumluluklarını yerine getirmemişler, bilimin gereklerine uygun deprem hazırlıkları yapmamışlar, etkin afet yönetim planları oluşturmamışlardır. Bu kabul edilemez eksikliği/ihmali devletlerin başta yaşam hakkı olmak üzere tüm hak ve özgürlükleri koruma ve geliştirme yükümlülüğü/sorumluluğu ile birlikte değerlendirdiğimizde depremin yol açtığı ölümler yaşam hakkı ihlalidir. Daha da ötesi yıkım ve tahribatın bu denli büyük bir boyuta ulaşmasında insan faktörünün doğrudan etkisi düşünüldüğünde yaşanan deprem bizzat ağır insan hakları ihlalidir.

    İŞKENCE OLGUSU 2023 YILINDA DA TÜRKİYE’NİN EN BAŞAT İNSAN HAKLARI SORUNU OLMUŞTUR”

    Anayasa’nın ve Türkiye’nin de bir parçası olduğu evrensel hukukun mutlak olarak yasaklamasına ve insanlığa karşı bir suç olma vasfına rağmen işkence olgusu 2023 yılında da Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu olmuştur. Resmi gözaltı merkezlerinin yanı sıra kolluk güçlerinin barışçıl toplanma ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık alanlarda ya da ev ve iş yeri gibi mekânlarda, yani resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve gözaltı dışındaki ortamlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları, yeni bir boyut ve yoğunluk kazanmıştır. 6 Şubat depremleri sonrasında bölgede OHAL ilan edilmesi ve gözaltı süresinin uzatılması işkence yasağı ihlallerinde endişe verici bir artışa yol açmıştır. Özellikle son dönemde yetkililerin işkence yasağına aykırı söylemleri, başvurulan işkenceyi meşrulaştırmaya yönelik teşhir edici yöntemler dikkat çekicidir. Denilebilir ki siyasal iktidarın baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu günümüzde tüm ülke adeta işkence mekânı haline gelmiştir.

    TEK KİŞİ YA DA KÜÇÜK GRUP İZOLASYONU/TECRİT UYGULAMALARI ÇÖZÜLEMEYEN KRONİK BİR SORUNA DÖNÜŞMÜŞTÜR”

    Yakın tarihimizin en utanç verici insan hakları ihlallerinden biri olan insanlığa karşı suç niteliğindeki zorla kaçırma/kaybetme vakalarının OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından bu yana yeniden yaşanmaya başlaması son derece endişe vericidir. Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolayımsız göstergesi olan hapishaneler, bugün Türkiye’de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadır. Yaşam hakkı ihlalinden işkenceye, sağlık hakkına erişime kadar ağır ve ciddi ihlallerinin yaşandığı yerlerdir. İmralı Hapishanesi başta olmak üzere tek kişi ya da küçük grup izolasyonu/tecrit uygulamaları çözülemeyen kronik bir soruna dönüşmüştür.

    GAZETECİLER OLMAK ÜZERE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KULLANMAK İSTEYEN HERKESİN ÜZERİNDEKİ BASKI VE KISITLAMALAR DAHA DA ARTMIŞTIR”

    Siyasal iktidarın demokratik toplumun can damarlarından birini oluşturan düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaları, özellikle de basın ve insan hakları savunucuları üzerindeki kaygı verici boyutta artan baskı ve kontrolü 2023 yılında da sürmüştür. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanımı önünde engel oluşturan mevcut yasaların yanı sıra kamuoyunda ‘Dezenformasyon Yasası’ olarak bilinen, 18 Ekim 2022 tarih ve 31987 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Basın Kanunu’nda bazı değişiklikler yapan 7418 sayılı Kanun ile başta gazeteciler olmak üzere ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen herkesin üzerindeki baskı ve kısıtlamalar daha da artmıştır.

    YIL İÇİNDE HER TOPLUMSAL KESİMDEN KİŞİ VE GRUP TOPLANMA VE GÖSTERİ YAPMA ÖZGÜRLÜKLERİNİ KOLLUĞUN FİİLİ MÜDAHALELER SONUCUNDA KULLANAMAMIŞTIR”

    2023, bir önceki yıl gibi toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü açısından kısıtlama ve ihlallerin kural, özgürlüklerin kullanımının ise istisna olduğu bir yıl olmuştur. Yıl içinde her toplumsal kesimden kişi ve grup toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini mülki idare amirlerinin yasakları ve/veya kolluk güçlerinin fiili müdahaleleri sonucunda kullanamamışlardır. Hakikat ve adalet talebiyle Galatasaray Meydanı’na çıkmak isteyen Cumartesi Anneleri/İnsanları, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararına karşın söz konusu yasak ve müdahaleler sonucu haftalarca işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalarak gözaltına alınmışlardır. Benzer şekilde, Anayasa tarafından teminat altına alınmış olan toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini kullanmak isteyen kadınlar, LGBTİ+’lar, barış ve insan hakları savunucuları, öğrenciler, çevreciler, işçi ve emekçiler, muhalif siyasi partilerin üyeleri kolluk güçlerinin zalimane ve utanç verici şiddetine mazur kalmışlardır.

    TTB MERKEZ KONSEYİNİN GÖREVDEN ALINMASI ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ BAKIMINDAN ENDİŞE VERİCİ BİR GELİŞMEDİR”

    Örgütlenme özgürlüğü, demokrasilerin işlemesi için elzem olan temel insan haklarından biridir. Türkiye’de yurttaşlar, toplu olarak bir araya gelip eyleyemedikleri ve düşüncelerini açıklayamadıkları için örgütlenme özgürlüklerini de kullanamamakta, müşterek geleceklerini şekillendirmek üzere sivil ve kamusal alana örgütlü olarak katılamamaktadırlar. 2023 yılında insan hakları örgütlerinin, dernek, vakıf, emek ve meslek örgütleri ile siyasi partilerin çok sayıda üye ve yöneticisi gözaltına alınmış, tutuklanmış, haklarında açılan davalar ile üzerlerinde baskı oluşturulmaya çalışılmıştır. Geçen yıl TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın bir televizyon kanalında yaptığı açıklamalar sonrası başlayan sürecin Merkez Konsey üyelerinin mahkeme kararıyla görevden alınmasıyla sonuçlanması örgütlenme özgürlüğü bakımından endişe verici bir gelişmedir.

    ÇATIŞMALARIN HEMEN ŞİMDİ DURMASINI İSTİYORUZ”

    Kürt sorunu, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en temel engellerden bir olarak varlığını korumaktadır. Sorunun barışçıl, demokratik ve adil çözümüne yönelik esas olarak iktidar tarafından içtenlikli, bütünlüklü adımların atılmaması, yanı sıra Ortadoğu’daki gelişmelerin de etkisi ile 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin hemen ardından başlayan silahlı çatışma ortamı halen sürmekte ve başta yaşam hakkı olmak üzere ağır ve ciddi insan hakları ihlallerine yol açmaktadır. Hak savunucuları olarak bizler, Kürt sorununun her zaman demokratik, barışçıl ve adil çözümünü savunduk. Bunda ısrarlıyız. O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz. Çatışmasızlık ortamının tesisi ile birlikte çatışmasızlık halinin yaşanan olumsuzluklardan da hareketle tahkim edilmiş bir hale getirilerek güçlendirilmesi, izlenmesi ve toplumsal barışın sağlanabilmesi için tüm tarafların içtenlikli, etkin programlar geliştirmesi gerekmektedir.

    SIĞINMACI VE MÜLTECİLER, TOPLUMUMUZ AÇISINDAN GÖRMEZDEN GELİNEN, GÖZDEN ÇIKARILAN HAYATLAR OLDULAR”

    Artık Türkiye toplumunun bir parçası, asli unsuru haline gelen sığınmacı/mülteci/göçmenler, hala her türlü ayrımcılığa ve istismara, nefret söylemine ve ekonomik sömürüye yoğun bir şekilde maruz kalıyorlar. 2023’de de ırkçı ve nefret içerikli şiddet maruz kalan sığınmacı ve mülteciler yaşamlarını yitirdiler. İnsan kaçakçıları tarafından ölüme sürüklendiler. Ülkede yaşanmakta olan ağır krizin fiziksel, ruhsal, sosyal ve ekonomik tüm sonuçlarından en derin şekilde etkilenen sığınmacı ve mülteciler, ne yazık ki toplumumuz açısından görmezden gelinen, hatta gözden çıkarılan hayatlar oldular.

    İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN HAK ARAMA EYLEMLERİ YASAKLANMAMALI, SENDİKALAŞMA, GREV VE TOPLU EYLEM HAKKI GÜVENCEYE ALINMALIDIR”

    Türkiye uzunca bir süredir cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşıyor. Yıllardır uygulanan borçlanmaya dayalı neoliberal ekonomi politikalarının, savaş ve çatışma harcamalarının sebep olduğu ekonomik kriz ve derin yoksullaşma, yurttaşların hem biyolojik hem de sosyal yaşamlarını sürdürebilmelerini tümüyle imkansız kılan ağır insan hakları ihlalidir. Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, güvencesizleşme ve örgütsüzleşme en çok kadınları, çocukları, mülteci ve sığınmacıları vurmaktadır. Bu koşullarda işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına dokunulmamalı, enflasyon rakamları manipüle edilmemeli, kıdem tazminatı hakkına dokunulmamalı ve iş cinayetleri önlenmelidir. İşçi ve emekçilerin hak arama eylemleri yasaklanmamalı, sendikalaşma, grev ve toplu eylem hakkı güvenceye alınmalıdır. Son söz olarak; var oluş nedenleri hak ihlallerinin son bulduğu, adalet, barış ve demokrasinin tesis edildiği bir ülke ve dünyaya ulaşmak olan bizler, dün olduğu gibi bundan sonra da tüm zorluklara karşın ihlalleri belgeleyip, raporlayarak görünür kılmaya, böylelikle önlemeye, cezasızlıkla mücadele etmeye ve insan haklarının kurucu değerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceğiz. İnsan haklarıyla insandır. Görüyoruz, susmuyoruz, mücadele ediyoruz.”

  • EMEKLİLER, DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ’NDE ‘İNSANCA YAŞAM VE MAAŞ’ İÇİN ANKARA’DA MİTİNG YAPTI

    Yurdun farklı bölgelerinden binlerce emekli, pahalılaşan hayat şartlarına rağmen 7 bin 500 TL ile geçinemediklerini duyurmak için Ankara’da bir araya geldi. Tüm Emeklilerin Sendikası, DİSK Emekli Sen ve Emekliler Dayanışma ve Sendikası (EDS) ile bugün Ankara Anıtpark’ta, “Büyük Ankara Mitingi” yaptı. En düşük emekli aylığının asgari ücret düzeyine çıkarılmasını talep eden emekliler, 7 bin 500 TL ücretle geçinemediklerini belirtti. 

    Türkiye’nin farklı bölgelerinden emekliler bugün Ankara Anıtpark’ta bir araya geldi. En düşük emekli aylığının asgari ücret düzeyine çıkarılmasını talep eden emekliler, Büyük Ankara Mitingi’nde alanları doldurdu. Altı Nokta Körler Derneği Ankara Şubesi Sekreteri Hasan Tatar’ın şarkı söylediği mitingde, kürsüde sırayla konuşmalar yapıldı.

    DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu şunları söyledi:

    “Bu ülkede, bu topraklarda, emeğimize ekmeğimize sahip çıkmak için yan yana omuz omuza mücadele veriyoruz. Zorunlu emeklilik mağduru olan arkadaşlarımızla mücadele ediyoruz. Staj ve çırak dönemindeki emeklileri emekliliğe sayılmayan bundan dolayı mağdur olan arkadaşlarımızla birlikte mücadele ediyoruz. Emekli olduktan sonra insanca yaşayacağımız bir ücrete kavuşmak için mücadele ediyoruz. Uydurdukları ucube sistemle hazineden tamamladıkları 7 bin 500 TL emekli maaşı ile yaşamaya çalışan 10 milyon emeklinin olduğu bu ülkede emeklilikte insanca yaşam haktır diye mücadele veriyoruz. Bu ülkenin alın teri olan emeklileri açlık sınırının bile yarısında bir ücretle yaşamaya mahkum edenlere karşı mücadele veriyoruz.”

    TAŞCIER: “EMEKLİLERİN ALDIĞI ÜCRET ÖLÜM BEDELİ”

    CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer de emeklilerin eylemine destek vererek şunları söyledi:

    “Haklıyla haksız karşı karşıya geldiğinde haklıdan yana olacağız. Sermaye ile emek karşı karşıya geldiğinde emekten yana olacağız diyen mücadelenizde Meclis’te, sokakta her yerde yanınızda olacağıma söz veren genel başkanımız Özgür Özel’in selamını getirdim. Bu ülkeyi yöneten AK Parti genel Başkanı diyor ki ben emekliyi, emekçiyi enflasyona ezdirmiyorum. Neden sizler şu anda sıcak evlerinizde oturmak varken neden bugün buradasınız. Türkiye’nin farklı bölgelerinden binlerce emekli, pahalılaşan hayat şartlarına rağmen 7 bin 500 TL ile geçinemediklerini duyurmak için Ankara’da bir araya geldi. Hem de 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde çünkü sizler yıllardır verdiğiniz emeğin karşılığını istiyorsunuz. Bu ülkede şu an emeklilerin aldığı ücret neredeyse ölüm bedeli. Açlık sınırının 3’te 1’i son 5 aylık enflasyon ile bugün bir emeklinin cebine giren gerçek ücret 5 bin lira.”

    “DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜNDE BU ÜLKENİN EMEKLİLERİ SOKAKTA”

    DİSK Emekli Sen Genel Sekreteri Fikri Kalender ise şöyle konuştu:

    “Dünya İnsan hakları Günü’nde bu ülkenin emeklileri sokakta. Tüm sırtı halkın omzuna yükleyerek bütçe hazırlıyorlar. Sermayeyi teşvik bütçesi sağlığın yükünü hastaya e imin yükünü veliye, patronun yükünü işçi ve emekçiye, devletin borcunu emekliye akıtacak bir bütçe. Emeğin meydanından iktidara sesleniyoruz. İnsan yakışır bir emeklilik için mücadelemizin ortak taleplerimizin haklı olduğunu biliyoruz. Ücretlerimizin kamu çalışanlarının en düşük ücretleriyle eşit olmasını ve en düşük emekli aylığı tabanın asgari ücret düzeyine çekilmesini istiyoruz.”

     “VİCDANSIZLIK YAPMAYIN, HAKKANİYETLİ OLUN”

    Emekliler Dayanışma Sendikası Genel Başkanı Mahinur Şahbaz ise “Bizleri görmeyenlere sesimizi duymayanlara sözümü söylemeye geldik. Ekonomik krizi sömürüyü savaşı baskı aracı olarak kullananlara, bizleri yoksullukla, zamlarla imtihan edenlere daha fazla vicdansızlık yapamayın hakkaniyetli olun” dedi.  

     “EMEKLİLER CEBİNDE SON KURUŞU DA HARCAYIP BURAYA GELDİLER”

    Tüm Emekliler Sendikası Genel Başkanı Zeynel Abidin Ergen de “Bu hayat pahalılığında cebinizdeki son kuruşlu da harcayıp açlığa susuzluğa rağmen buralara geldiniz. Ülkeyi ekonomik bataklığa soktunuz laikliği yok ettiniz. Şimdi de Anayasa’dan çıkartmak istiyorsunuz. Sendika örgütlülük engelleniyor. Sendikamıza dava açılıyor. Bütün bu yönetememe krizini emeklilerin emekçilerin sırtına yükleyecek kadar pervasızlık kol geziyor” diye konuştu.

     

  • MUSTAFA YENEROĞLU: “İNSAN HAKLARINI MİLLETİMİZ İÇİN LÜKS GÖREN TÜM ANLAYIŞLARI REDDEDİYORUZ”

    MUSTAFA YENEROĞLU: “İNSAN HAKLARINI MİLLETİMİZ İÇİN LÜKS GÖREN TÜM ANLAYIŞLARI REDDEDİYORUZ”

    DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla “İnsan haklarını milletimiz için lüks gören tüm anlayışları reddediyor ve bu hukuksuz düzeni sona erdirecek, herkes için hukuk ve adalet anlayışını benimseyecek, demokratik ve adil bir düzen içerisinde insan onurunu esas alan ortak bir yaşam kurmak için çalışıyoruz. Adil bir Türkiye ve adil bir dünya için daha fazla çabanın bir alternatifi yok; vakit İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni yeniden canlandırma, kötülüklere karşı daha fazla direnme, daha fazla mücadele etme, insan onurunu ve adaleti yüceltme vaktidir” açıklamasını yaptı.

    DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla bugün yazılı açıklaması yaptı. Yeneroğlu, şunları kaydetti:

    “KİTLESEL KATLİAMLARIN KÜLLERİNDEN DOĞAN İNSAN HAKLARI BİLDİRİSİ BUGÜN DE KİTLESEL KATLİAMLARIN AĞIR SALDIRISI ALTINDA”

    İkinci Dünya Savaşı’nın küllerinden doğan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi bugün, 75 yıl sonra yine kitlesel katliamların ağır saldırıları altında. İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan kitlesel katliamların ardından, dünyanın dört bir yanındaki politikacılar ve entelektüeller, tüm insanların devredilemez haklar kataloğuna ihtiyaç duyduğu inancıyla 75 yıl önce bugün, 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni kabul etti. Sadece birkaç devlet çekimser oy kullandı. Ancak bugün, kabulünden 75 yıl sonra, kutlama yapmak için bir neden yok. Çünkü dünyanın her yerinde insan hakları ayaklar altında eziliyor, milyonlarca kurbanın verildiği savaşlar sürüyor. Tüm dünyada, 1945’ten bu yana görülmemiş düzeyde şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Herkesin gözü önünde son yıllarda Yemen’de yüzbinlerce insan katledildi, haftalardır İsrail Gazze’de ve Batı Şeria’da insanlığa karşı suç işliyor, sivilleri öldürüyor ve tüm yaşam şartlarını yok ediyor. Tüm dünya olan biten vahşeti sadece izliyor; Birleşmiş Milletler ve devletler topluluğu işlevsiz, en fazla kınamakla yetiniyor. Yani kitlesel katliamların küllerinden doğan İnsan Hakları Bildirisi bugün de kitlesel katliamların ağır saldırısı altında. Bunların ötesinde dünyanın her bölgesinde artan gerilimlerle, sosyo-politik kutuplaşmayla, eşitsizliklerle ve iklim krizinin varoluşsal tehdidi ile karşı karşıyayız.

    “İNSAN HAKLARI KAVRAMININ SİYASİ AMAÇLAR DOĞRULTUSUNDA NASIL EĞİLİP BÜKÜLDÜĞÜNE MİLLET OLARAK ŞAHİTLİK EDİYORUZ”

    Türkiye de insan hakları konusunda tarihindeki en kötü dönemlerden birini yaşamaktadır. Adeta her gün, ‘insan hakları’ kavramının siyasi amaçlar doğrultusunda nasıl eğilip büküldüğüne millet olarak şahitlik ediyoruz. Bağlayıcı nitelikte olduğu tartışmasız olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasına müsaade edilmiyor, yine bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi kararları tanınmıyor. Adeta her gün ülkenin farklı bir yerinden ölen, kaybolan, işkence gören, susturulan, protesto hakkını kullanmak isterken şiddete maruz kalan, barınamayan, yoksulluğa mahkûm edilen insanların haberlerini izliyoruz. Adil yargılanma hakkı olmadığı için cezaevinde suçsuz yere yatan sayısız insanın sesini duyuyoruz. Yargıda rüşvet iddialarının ortaya saçıldığı bu dönemde, rüşvet düzenine dahil olanlara dokunulmazlık zırhı sağlanmakta, bunu haberleştiren gazeteciler tek tek gözaltına alınarak konunun kamuoyu gündemine taşınması da engellenmek istenmektedir.

    “İNSAN HAKLARINI MİLLETİMİZ İÇİN LÜKS GÖREN TÜM ANLAYIŞLARI REDDEDİYORUZ”

    Biz DEVA Partisi olarak, insan haklarının olmadığı yerde huzur ve refahın da olamayacağını çok iyi biliyoruz. Zengin ve huzurlu bir ülkeye giden yol sadece adaletten geçmektedir. İnsan haklarını milletimiz için lüks gören tüm anlayışları reddediyor ve bu hukuksuz düzeni sona erdirecek, herkes için hukuk ve adalet anlayışını benimseyecek, demokratik ve adil bir düzen içerisinde insan onurunu esas alan ortak bir yaşam kurmak için çalışıyoruz. Adil bir Türkiye ve adil bir dünya için daha fazla çabanın bir alternatifi yok; vakit İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni yeniden canlandırma, kötülüklere karşı daha fazla direnme, daha fazla mücadele etme, insan onurunu ve adaleti yüceltme vaktidir.”

     

  • ALEVİ STK’LARDAN İSTANBUL’DA MİTİNG: “DEVLETİN ALEVİSİ OLMAYACAĞIZ. DEDELERİMİZİ HÜKÜMETİN MEMURLARI YAPMAYACAĞIZ”

    ALEVİ STK’LARDAN İSTANBUL’DA MİTİNG: “DEVLETİN ALEVİSİ OLMAYACAĞIZ. DEDELERİMİZİ HÜKÜMETİN MEMURLARI YAPMAYACAĞIZ”

    Haber: ÇAĞATAN AKYOL – Kamera: SADIK KARAKULOĞLU

    Alevi sivil toplum kuruluşları İstanbul’daki Kadıköy İskelesi’nde “Laik eğitim, insanca yaşam, demokratik Türkiye” mitingi düzenlendi. Yapılan açıklamada, “Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurarak dedelerimize maaş adı altında rüşvet teklif ediyorlar. Hükümetin asimilasyon üssü haline gelen bu başkanlığı tanımıyoruz, kabul etmiyoruz. Devletin Alevisi olmayacağız. Dedelerimizi hükümetin memurları yapmayacağız” denildi.

    Alevi sivil toplum kuruluşları bugün İstanbul Kadıköy İskelesi önünde, “Laik eğitim, insanca yaşam, demokratik Türkiye” sloganıyla miting düzenlendi. Çok sayıda kurum, kuruluş, dernek, sivil toplum örgütü ile siyasi parti temsilcisinin de yer aldığı mitinge HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, CHP Milli Eğitim Bakanlığından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Suat Özçağdaş ve CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik de katıldı.

    Türkülerin okunmasının ardından söz alan Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Mustafa Aslan, “Bu ülkenin toprakları, Cumhuriyet bizim için değerli ve kıymetli. Bizim bu Cumhuriyetle bir derdimiz var. O da bu Cumhuriyetin demokratikleşmesidir” dedi. Alevilerin ülkeyi bölmek istediğini dillendirenlere de yanıt veren Aslan, “Hadi oradan. Bu ülke bizim. Sizin gibi ırkçı, dinci, hırsız ve şeriatçılara bırakmayacağız. Bu ülkenin demokratikleşmesi için mücadele ediyoruz” diye konuştu.

    Hazırlanan ortak açıklamayı da Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Seher Şengünlü Yılmaz ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe okudu. Geniş halk kesimlerinin selamlandığı açıklamada şunlar dile getirildi:

    “KARANLIĞA TESLİM OLMAYACAĞIZ: Laik eğitim, insanca yaşam, demokratik Türkiye çağrımız, biz Alevilerin özlemini çektiği ve uğrunda sayısız bedeller ödediğimiz, yüreğimizden taşan yüz yıllık çağrımızdır. Laik ve demokratik bir ülkede insanca yaşam için gelin canlar bir olalım, yoksulun hakkını alalım çağrımıza kulak verip bu meydana gelen canlar, sizler bugün 72 millete bir nazarla bakan Alevilere mihman oldunuz. Bizimle birlikte cem oldunuz, siz can dostlarımızla gönülleri birledik. Hoş geldiniz yarenler. Ülkeyi yöneten ve milyonları açlığa, sefalete, işsizliğe mahkum edenlere, toplumu kutuplaştıranlara, halkları ayrıştıranlara, inkarcılara, asimilasyonculara karşı bugün burada hep birlikte itiraz ediyoruz. Birliği, beraberliği, kardeşliği, barışı haykırıyoruz. İnancından, kimliğinden, cinsel yöneliminden ve politik görüşünden dolayı ötekileştirilenler olarak AKP-MHP hükümetinin ve tekçi ve inkarcı siyasal iktidarın baskılarına boyun eğmiyor ve karanlığa teslim olmayacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz.

    MAZLUMUN YANINDA, ZALİMİN KARŞISINDAYIZ: Omuz omuzayız. Zulmün, zorbalığın, yobazlığın, gerici, şeriatçı, ırkçı politikaların, faşizmin tam karşısındayız. AKP ve ırkçı faşist ortaklarının tekçi, dayatmacı, yobaz ve inkarcı politikalarını ancak omuz omuza vererek durdurabiliriz. Ülkemizi karanlığa sürükleyen bu anlayışa karşı birlikte mücadele etmekten başka çaremiz yoktur. Ülkemiz dört bir yandan abluka altına alınmış durumdadır. Suriye başta olmak üzere etrafımız savaş çemberinin tam ortasındadır. Ülkemiz hızla bir Ortadoğu ülkesi haline dönüştürülmektedir. Emperyalizm destekli İsrail siyonizm ile gerici ve şeriatçı Hamas arasında süren savaşın yükünü ve acısını yoksul ve mazlum Filistin halkı çekmektedir. Filistin halkının onurlu özgürlük mücadelesi, bu iki gerici güç tarafından gölgelenmiştir. Biz Aleviler dünyanın neresinde olursa olsun amasız, fakatsız mazlumun yanında, zalimin karşısındayız. Bu nedenle Filistin topraklarında süren kirli savaşa bir an önce son verilmesini talep ediyoruz. Çocukların, kadınların yani mazlumların ölümüne seyirci kalan ve sözde İsrail’i kınayan ama onunla her türlü askeri, ekonomik anlaşmasını devam ettiren bölge hükümetlerini hamasi nutuklardan vazgeçip göreve çağırıyoruz.

    HUKUKÇULARA PARMAK SALLAMAK DARBECİLİKTİR: Suriye’de savaş suçu işleyenler, Orta Doğu’da barış çağrısı yapamazlar. Biz Aleviler, Suriye’ye alkış çalan, Gazze’ye ağıt yakan iki yüzlü bir tutum içinde olmayız. ‘Savaşa hayır, barış hemen şimdi’ demeye devam ediyoruz. Bugün bu meydandan bir kez daha haykırıyoruz. Yaşasın barış, inadına barış. Savaşta ve çözümsüzlükte inat eden siyasal iktidar, halkın oyları ile seçilen belediyelere kayyum atayıp, milletvekillerini cezaevinde tutarak halkın iradesini yok saymaktadır. İnsanlığa karşı işlenen suçların başında gelen Madımak davasını zaman aşımına uğratan, 33 canımızın katillerini serbest bırakan anlayış ile kardeşimiz Hrant Dink’in katilini, kadın düşmanlarını, çocuk tacizcilerini, mafya liderlerini, uyuşturucu baronlarını serbest bırakıp devrimcileri, sosyalistleri, aydınları, gazetecileri haksız ve hukuksuz bir biçimde cezaevlerinde ağır tecrit koşullarında tutsak eden anlayış aynı anlayıştır. Antidemokratik 12 Eylül anayasasına dahi uymayarak Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımayıp hukukçulara parmak sallamak darbeciliktir.

    DEDELERİMİZE MAAŞ ADI ALTINDA RÜŞVET TEKLİF EDİYORLAR: Siyasal iktidar, dağlarımızı, ovalarımızı, akarsularımızı, esen rüzgarı dahi parsel parsel satıyor. Başta Alevi yerleşkelerini yasaların ve yönetmeliklerin arkasına sığınarak yeniden gasp ediyorlar. Kentsel dönüşüm kapsamına alınan mahalleler rezerv alan gibi hukuksuz kararnameler ile talan ediliyor. Bunlara izin vermeyeceğiz. Yaşam alanlarımıza sahip çıkmaya, deremize, ırmağımıza, dağımıza, taşımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. ÇEDES ve benzeri projeler ile çocuklarımızın geleceğini, cinsiyetçi ve şeriatçı kuşatma ile kadınların özgürlüğünü, soygun ve sömürü düzeni ile emekçilerin alın terini, alttakine din iman, üsttekine han hamam siyasetiyle milyonlarca genci işsizliğe mahkûm ediyorlar. Biz Aleviler, bir kez de buradan dostlarımızla birlikte haykırıyoruz. Faşizme geçit vermeyeceğiz. Karanlığa teslim olmayacağız. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurarak dedelerimize maaş adı altında rüşvet teklif ediyorlar. Hükümetin asimilasyon üssü haline gelen bu başkanlığı tanımıyoruz, kabul etmiyoruz. Devletin Alevisi olmayacağız. Dedelerimizi hükümetin memurları yapmayacağız. Retçi, inkarcı ve asimilasyoncu politikalarınızı, gerici, ırkçı, tekçi, dinci eğitim sisteminizi kabul etmiyoruz ve hep birlikte bu saldırılarınızı püskürteceğiz. Laik, demokratik, bilimsel, parasız ve anadilinde eğitim mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.

    DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NI KALDIRIN: Çocuklarımıza zulmediyorsunuz. Zorunlu din derslerini kaldırın. Ülkemizin ve halkımızın alın terlerini, rızalarını almadan dini kurumlara, Diyanet İşleri Başkanlığı’na, cemaatlere ve tarikatlara aktarıyorsunuz. Bilimin ve aydınlanmanın önünde en önemli engel haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldırın. Alevilerden gasp ettiğiniz dergahlarımızı, vakıflarımızı, ibadethanelerimizi gerçek sahipleri olan Alevilere teslim edin. Bu utanç artık size yeter. Madımak Oteli’ni ‘utanç müzesi’ haline dönüştürün ve tüm katliamlarla yüzleşin. Cem ibadetimiz, cemevleri ibadethanemizdir, nokta. Cemevlerimizi ve inancımızı anayasal güvence altına alın. Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi başkanlığını derhal feshedin. Yıllardır mücadele ettiğimiz ve en önemli talebimiz olan eşit yurttaşlık hakkı talebimizi bir kez daha haykırıyoruz.

    AKP-MHP ZULMÜNÜ SAYMAKLA BİTİREMEYİZ: Hükümeti, Türkiye’nin imzaladığı başta İstanbul Sözleşmesi, Çocuk hakları Sözleşmesi olmak üzere bütün uluslararası sözleşmelere uymaya ve uygulamaya, Meclis’i de imzasının arkasında durmaya davet ediyoruz. AKP-MHP ortaklığının zulmünü saymakla bitiremeyiz. Buradan bir kez daha haykırıyoruz. Zulme boyun eğmeyeceğiz, zalime biat etmeyeceğiz. Hak ve hakikat mücadelemizden, laik demokratik Cumhuriyet idealimizden vazgeçmeyeceğiz. Cumhuriyetin birinci yüzyılında ötekileştirilmiş bütün halklar olarak bir araya gelip omuz omuza mücadele edecek ve bu ülkeyi birlikte özgürleştireceğiz. Bugün bu meydanda bunu bir kez daha ilan ediyoruz. Kurtuluş kendi kollarımızdadır. ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz’ diyoruz. Sorumluluğumuz büyük, yükümüz ağır ama umudumuz sonsuzdur.”

  • İSTANBUL BAROSU’NDAN İNSAN HAKLARI GÜNÜ’NDE GAZZE İÇİN ÇAĞRI: “TÜM ULUSAL VE ULUSLARARASI KURULUŞLARI GEREKLİ ADIMLARI ATMAYA ÇAĞIRIYORUZ”

    İstanbul Barosu Başkanı Filiz Saraç, 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı basın açıklamasında Gazze’de yaşanan olaylara dikkat çekerek, “İstanbul Barosu olarak 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nü, Gazze’de başlayan silahlı çatışmalarda ölen çocuklara ithaf ediyoruz. Uluslararası insancıl hukuk ilkeleri gereğince istisna kabul etmeksizin özel koruma hükümlerinin ivedilikle uygulanmasının önünün açılması gayesiyle uluslararası kurum ve kuruluşlar, sürecin gerektirdiği hassasiyeti göstererek barış için adımların atılması yönünde yükümlülüklerini yerine getirmeli ve mücadele etmelidir. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ sözünü yineleyerek 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde tüm dünyada barışın hakim olması için tüm ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşları gerekli adımları atmaya çağırıyoruz” dedi.

    İstanbul Barosu Başkanı Avukat Filiz Saraç, İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi, Kadın Hakları Merkezi ve Çocuk Hakları Merkezi üyeleri ile birlikte 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla basın açıklaması düzenledi. Saraç açıklamada şunları söyledi:

    MEVCUT DURUM GEÇMİŞTE YAŞANAN ACI DENEYİMLERDEN DERS ALINMADIĞINI GÖSTERMEKTEDİR: Bugün 10 Aralık İnsan Hakları Günü. İnsan haklarının uluslararası düzeyde korunmasını hedefleyen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararı ile 10 Aralık 1948 tarihinde kabul ve ilanının 75 yılındayız.Bu bildirge, İkinci Dünya Savaşı’nın doğurduğu acı sonuçlar sonrasında, insanın insan olarak değerinin korunması, insan hak ve özgürlüklerinin etkili bir güvence sistemine kavuşması için benimsenmişti. Ne yazık ki gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde, insan haklarının mevcut durumu geçmişte yaşanan acı deneyimlerden halen ders alınmadığını göstermektedir. Son dönemde Gazze’de dünyanın gözü önünde sivillerin yoğun olarak yaşadığı yerleşim yerleri, hastaneler hedef alınmakta, insanlar ikametlerinden çıkarılmakta veya çıkmak zorunda bırakılmaktadır. Ambargo ve ablukalar ile temel insani ihtiyaçlar karşılanmamaya devam etmektedir ve tüm dünyanın gözleri önünde, büyük çoğunluğu çocuk ve kadın olan siviller öldürülmektedir. Oysaki 1949 Cenevre Sözleşmelerinden biri olan ‘Harp Zamanında Sivillerin Korunmasına İlişkin Cenevre Sözleşmesi’ uyarınca; çocukların her türlü saldırıdan korunmaları gerekliliği ve çatışma taraflarının ihtiyacı durumunda çocuklara gereken yardım ve özeni gösterme yükümlülüğü ihlal edildiği gibi, aynı zamanda sağlık, su, hijyen ve altyapı sistemlerinin hedef alınması, savaşın çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisinin, telafisi mümkün olmayacak boyutlara ulaşmasına neden olmaktadır.

    İSRAİL’İN BU EYLEMLERİ SOYKIRIM SUÇUNU OLUŞTURMAKTADIR: İsrail’in, İnsancıl hukuku ve uluslararası insan hakları hukukunu ihlal eder nitelikte tüm bu eylemleri ‘soykırım’ suçunu oluşturmaktadır. Uluslararası yükümlülükleri bakımından halen İsrail’in sorumluluğuna gidilmemiş olması uluslararası hukukun işletilmediğini de göstermektedir. 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren gelinen noktada, çocukların savaşın tehlikesinden korunması, silahsız ve savunmasız çocukları savaşın tarafı ilan eden, uluslararası toplumun barış ve çözüm çağrılarını duymazdan gelen saldırıları en sert şekilde kınıyoruz. İstanbul Barosu olarak 10 Aralık İnsan Hakları Gününü, Gazze’de başlayan silahlı çatışmalarda ölen çocuklara ithaf ediyoruz. Uluslararası insancıl hukuk ilkeleri gereğince istisna kabul etmeksizin özel koruma hükümlerinin ivedilikle uygulanmasının önünün açılması gayesiyle uluslararası kurum ve kuruluşlar, sürecin gerektirdiği hassasiyeti göstererek barış için adımların atılması yönünde yükümlülüklerini yerine getirmeli ve mücadele etmelidir. Nitekim Gazze’de yaşanan insan hakları ihlalleri nedeni ile ilk günden itibaren Baromuz tarafından tepki konulmuş, tüm dünyadaki hukuk kurumlarına ve barolara bu ihlallere karşı durmak için çağrıda bulunulmuş mektuplar gönderilmiştir. Bu çağrımızı İnsan Hakları Günü’nde yineliyoruz. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ sözünü yineleyerek 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde tüm dünyada barışın hakim olması için tüm ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşları gerekli adımları atmaya çağırıyoruz.”

  • GÖKÇE GÖKÇEN: “İNSAN HAKLARININ BÜTÜNCÜL BİR ŞEKİLDE KORUNDUĞU GELECEK İÇİN BURADAYIZ. 10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ KUTLU OLSUN”

    GÖKÇE GÖKÇEN: “İNSAN HAKLARININ BÜTÜNCÜL BİR ŞEKİLDE KORUNDUĞU GELECEK İÇİN BURADAYIZ. 10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ KUTLU OLSUN”

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla “Eğitimin tarikatların gölgesinde sürdürüldüğü, konut kriziyle barınmanın ve sağlığa erişimin bir lüks haline geldiği, işsiz olanın tek başına bırakıldığı, güvencesiz çalışanın yalnızca nefes aldığı, yaşamadığı bu düzeni değiştireceğiz. İnsan haklarının bütüncül bir şekilde korunduğu gelecek için buradayız. 10 Aralık İnsan Hakları Günü kutlu olsun” mesajını paylaştı.

    CHP Adalet Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla X hesabından açıklama yaptı. Gökçen’in mesajı şöyle:

    “İfade ve basın özgürlüğünün baskılandığı, gazetecilerin cezaevine konulduğu, Gezi’de öldürülen gençlerin katillerinin değil; mesleğini yapan insanların yargılandığı, yaşam tarzlarına müdahalenin konser yasakları ve linç kültürüyle yükseldiği bugünlerde, bir katili serbest bırakırken milletvekilini hapseden karanlığı yırtmak için her zamankinden daha kararlı bir mücadele içinde olmalıyız. Eğitimin tarikatların gölgesinde sürdürüldüğü, konut kriziyle barınmanın ve sağlığa erişimin bir lüks haline geldiği, işsiz olanın tek başına bırakıldığı, güvencesiz çalışanın yalnızca nefes aldığı, yaşamadığı bu düzeni değiştireceğiz. İnsan haklarının bütüncül bir şekilde korunduğu gelecek için buradayız. 10 Aralık İnsan Hakları Günü kutlu olsun!”

     

     

  • SİVAS’TA ÇİFTÇİNİN PANCARI ELİNDE KALDI. ULAŞ KARASU: “BİR AN ÖNCE ÇİFTÇİMİZİN YAŞADIĞI BU REZİLLİĞE SON VERİN. ÇİFTÇİMİZİN MAĞDURİYETİNİ GİDERİN”

    SİVAS’TA ÇİFTÇİNİN PANCARI ELİNDE KALDI. ULAŞ KARASU: “BİR AN ÖNCE ÇİFTÇİMİZİN YAŞADIĞI BU REZİLLİĞE SON VERİN. ÇİFTÇİMİZİN MAĞDURİYETİNİ GİDERİN”

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Ulaş Karasu, Sivas’taki Bostankaya ve Çetinkaya pancar toplama merkezleri kapatıldığı için çiftçinin şeker pancarının elinde kaldığına dikkat çekerek; “Sivas’a 20 yılda şeker fabrikası yaptıramayanların, fabrikayı boş verin, var olan toplama merkezlerine dahi sahip çıkamayanların sonucudur bu. Çiftçimiz önümüzdeki yıl, bir daha şeker pancarını nasıl ekecek? Yetkililere sesleniyorum, bir an önce Kangal’da, Ulaş’ta çiftçimizin yaşamış olduğu bu rezilliğe son verin. Çiftçimizin mağduriyetini giderin” dedi.

    CHP Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Sivas Milletvekili Karasu, Malatya Şeker Fabrikası için çiftçilerin şeker pancarını toplayan Bostankaya ve Çetinkaya pancar toplama merkezlerinin kapatılması nedeniyle nakliye sıkıntısı yaşandığını ve binlerce ton pancarın Sivas’ta tarlada kaldığını duyurdu. Konuya ilişkin bugün açıklama yapan Karasu, şunları dile getirdi:

    BİR AN ÖNCE ÇİFTÇİMİZİN YAŞADIĞI BU REZİLLİĞE SON VERİN. ÇİFTÇİMİZİN MAĞDURİYETİNİ GİDERİN”

    “Sadece bu bölgede değil Kangal’ın, Ulaş’ın farklı köylerinde binlerce ton şeker pancarı tarlada kalmış durumda. Bunun ana nedeni özellikle Malatya Şeker Fabrikası’nın iş bilmezliği. Aralık ayının 10’undayız, buraya kar yağmak üzere. Bu bölge kar yağışının yoğun olduğu bir bölge. Çiftçilerimizin binlerce ton şeker pancarı şu anda tarlada bekliyor. Nakliye araçları gelmiyor, 3-4 gün fabrikada boşaltılmayı beklediğinden dolayı. Fabrika sıra veremiyor, pancarı dökebileceği alan kalmadığı için. Çiftçilerimiz ise bu pancarı başka bir fabrikaya da satamıyorlar, Malatya Şeker Fabrikası ile sözleşmeleri olduğu için. Burada binlerce ton şeker pancarı taşınmayı bekliyor. Zaten çiftçilerimiz artan mazot, gübre fiyatlarıyla birlikte zor şartlarda üretim yapmakta. Defalarca gündeme taşıdım, kapattıklarında karşı çıktım. Bostankaya ve Çetinkaya şeker pancarı toplama merkezleri kapatılmamış olsaydı bugün çiftçimiz yaşamış olduğu bu mağduriyeti yaşamayacaktı. O zaman ‘Herhangi bir mağduriyet yaşamayacak’, ‘Çiftçilerin tarlada ürünü kalmayacak’ diyen yetkililerin bugün sesi soluğu çıkmıyor. Buradan iktidar milletvekillerine sesleniyorum; Sivas’ta kafe açacaklarına gelsin çiftçinin yaşadığı mağduriyeti görsünler. Sivas’a 20 yılda şeker fabrikası yaptıramayanların, fabrikayı boş verin, var olan toplama merkezlerine dahi sahip çıkamayanların sonucudur bu. Çiftçimiz önümüzdeki yıl, bir daha şeker pancarını nasıl ekecek? 2 aydır tarlada bekleyen ürün, fire noktasında da çiftçimize ciddi mağduriyetler yaşatmakta. Ürününü çekmede, tarladan çıkarmakta ciddi sorunlar yaşamaktadır çiftçimiz. Yetkililere sesleniyorum, bir an önce Kangal’da, Ulaş’ta çiftçimizin yaşamış olduğu bu rezilliğe son verin. Çiftçimizin mağduriyetini giderin.”

     

  • İSTANBUL’DA MOTO KURYELER, SOMALİ CUMHURBAŞKANI’NIN OĞLUNUN ÖLÜMÜNE NEDEN OLDUĞU KURYE YUNUS EMRE GÖÇER İÇİN ADALET SÜRÜŞÜ DÜZENLEDİ

    GAYE ŞEYMA CAN

    Yüzlerce moto kurye İstanbul’da, 30 Kasım’da Kennedy Caddesi Avrasya Tüneli çıkışı Zeytinburnu istikametinde meydana gelen kazada hayatını kaybeden moto kurye Yunus Emre Göçer için Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’na ‘adalet sürüşü’ düzenledi. Sürüşe CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik de katıldı. Ailenin avukatı Iyaz Çimen, adliye önündeki açıklamasında “Bugün geldiğimiz noktada, yapılacak yargılamalar neticesinde kimin cezalandırılacağını tüm dünya gibi bizler de merakla beklemekteyiz. Bizler geride kalan bir eş ve biri otizmli iki yetim çocuğun hakkını, başkalarının da olası mağduriyetinin önüne geçebilmek saiki ile birlikte sonuna kadar savunacağız” dedi. 

    Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud’un kullandığı 06 CD 4581 plakalı otomobil, 30 Kasım’da Kennedy Caddesi Avrasya Tüneli çıkışı Zeytinburnu istikametinde moto kurye Yunus Emre Göçer’in (38) kullandığı motosiklete arkadan çarpmıştı. Kazada, ağır yaralanan Yunus Emre Göçer, kaldırıldığı hastanede 6 gün süren yaşam mücadelesini kaybetmişti. 

    Moto kurye Yunus Emre Göçer’in motosikletine arkadan çarpan Mohammed Hassan Shekh Mohamud, kazanın ardından polis merkezinde ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştı. Bu da tepkilere yol açmıştı. Tepkilerin ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine moto kurye Yunus Emre Göçer’in ölümüne neden olan Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud hakkında yurt dışı çıkış yasağı kararı verilmişti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 8 Aralık Cuma günü, şüpheli Mohammed Hassan Shekh Mohamud hakkında yakalama kararı çıkarılmasını ve yakalama anından itibaren 24 saat içinde Cumhuriyet Başsavcılığı’nda hazır edilmesini talep etmişti. Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği de talep doğrultusunda şüpheli hakkında yakalama kararının çıkarılmasına karar vermişti. Ancak Mohammed Hassan Shekh Mohamud’un 2 Aralık’ta tarifeli uçakla Türkiye’den ayrıldığı ortaya çıkmıştı.

    Yüzlerce moto kurye, bugün Zincirlikuyu’da bir araya gelerek Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’na ‘adalet sürüşü’ düzenledi. Sürüşe CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve kazada hayatını kaybeden Göçer’in eşi de katıldı. Adliye önünde yapılan basın açıklamasında Av. Iyaz Çimen, şunları söyledi:

    “TÜM TRAFİK MAĞDURLARININ SESİ OLABİLMEK İÇİN BURADAYIZ: Bugün burada 30 Kasım 2023 Perşembe günü gerçekleşen ve ölümle neti̇celenen trafi̇k kazasında ortaya çıkan mağduriyetimizi̇ bir nebze olsun duyurabilmek ve başkalarının aynı mağduriyeti̇ yaşamaması adına toplanmış bulunmaktayız. Yaşananlara, kaza demeye dilim varmıyor. Son sürat gelen otomobilin, fren dahi̇ yapmadan, arkadan, merhuma çarpması neticesinde işlenen cinayet dolayısıyla sadece merhum için değil tüm trafik mağdurlarının sesi olabilmek amacıyla buradayız. 

    TUTANAK KUSUR MERHUMA ATFEDİLEREK DÜZENLENİYORDU: Şimdi sizlere 30 Kasım’da neler yaşandığından bahsetmek istiyorum. 30 Kasım Perşembe günü, saat 12.55 sularında gerçekleşen cinayet neticesinde müvekkil eks olduğu haberiyle hastaneye kaldırılıyor. 13.40’da yazılan adli raporda, merhumun bilincinin kapalı olduğu, ifade veremeyecek durumda olduğu ve entübe edilerek yoğun bakıma alındığı açıkça belirtiliyor. Merhumun yoğum bakıma alınması suretiyle 6 günlük bi̇r yaşam mücadelesi̇, içeride merhum, dışarıda i̇se ailesi, sevenleri̇ ve tüm kurye meslektaşlarımız için başlıyordu. Aynı anda, sonradan Somali̇ Devlet Başkanı’nın oğlu olduğunu öğrendiğimi̇z, şüphelinin vermi̇ş olduğu tek taraflı, yanlı ve gerçek dışı i̇fadeyi̇ esas alan bir kaza tutanağı, çok tecrübeli olduğunu iddia eden iki trafik polisi tarafından kusur merhuma atfedilerek düzenleniyordu.  

    Tek taraflı beyana dayanarak, düzenlenen tutanağa istinaden günün nöbetçi savcısı saat 17.00 sularında hayati tehlikesi devam eden, entübe edilen, yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren merhumun failinin, ifadesinin alınarak salıverilmesi talimatını, yurt dışına çıkma şüphesi son derece yüksek olan, halihazırda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı dahi olmayan, ne için geçici ikamet izni verildiği belirsiz olan fail hakkında maalesef veriyordu. Bundan 20 dakika sonra saat 17.20’de ilgili karakolda görevli iki polis memuru tarafından tüm dünyanın izlediği kaza görüntüleri inceleniyor ve şüphelinin beyanlarının gerçeği yansıtmadığı olayın yüzde 100 kusurlusunun kaçak devlet başkanının oğlu olduğu tespit ediliyordu. Buna rağmen yine görüntüyü inceleyen polis memurlarınca saat 18.00’da fail gerçeğe aykırı olarak verdiği ifadesi alınarak salıveriliyordu. Şimdi buradan anlıyoruz ki şüpheli salıverildiği anda yüzde 100 kusurlu olduğu zaten kolluk görevlilerince biliniyordu.  

    SUÇUN TÜRÜ ‘TAKSİRLE ADAM ÖLDÜRMEYE’ DÖNÜŞÜYORDU: 30 Kasım’dan 7 Aralık’a 8 gün boyunca dosyaya her gün yazılı olarak ibraz ettiğimiz tutuklama taleplerimiz değerlendirilmiyor, hiçbir adli kontrol tedbiri uygulanmıyor, dosyada herhangi bir ilerleme maalesef kaydedilemiyordu. 5 Aralık akşamı doktorlar tarafından merhumun vefat haberi tarafımıza veriliyor ve sabah 09.00’da ilgili savcıya ölüm bilgisi tarafımızca yazılı olarak bildiriliyordu. Suçun türü ‘taksirle yaralamadan’, ‘taksirle adam öldürmeye’ dönüşüyordu. 

    BAKANIMIZ YILMAZ TUNÇ KONUYA DAİR AÇIKLAMA YAPMIŞTI: Aynı anda Sayın Bakanımız Yılmaz Tunç konuya dair tepkilerin büyümesi üzerine açıklama yapıyor ve ilgili savcılığın gereğini yapacağını ifade ediyordu. Bu açıklama akabinde yaklaşık 24 saat içinde, bir hafta boyunca her gün ibraz ettiğimiz yazılı tutuklama taleplerimize rağmen hiçbir ilerleme kaydedilemeyen dosyamızda, yurt dışı yasağı adli kontrol tedbiri uygulanıyor ve alınan kusur bilirkişi raporunda failin yüzde 100 kusurlu olduğu tespit ediliyordu. 

    Alınan kusur raporuna istinaden, 8 Aralık Cuma günü fail hakkında yakalama emri düzenleniyor ancak failin 2 Aralık Cumartesi günü tarifeli uçuş ile elini kolunu sallayarak yurt dışına kaçtığı belirleniyordu. Üst sınırı 6 sene olan bir suçta dahi şüphelinin kaçması, göz göre göre engellenmemiş oluyordu.  

    Bugün geldiğimiz noktada, yapılacak yargılamalar neticesinde kimin cezalandırılacağını tüm dünya gibi bizler de merakla beklemekteyiz. Bizler geride kalan bir eş ve biri otizmli iki yetim çocuğun hakkını, başkalarının da olası mağduriyetinin önüne geçebilmek saiki ile birlikte sonuna kadar savunacağız.  

    MOTO KURYE MEHMET COŞKUN: “ÖLMEK İSTEMİYORUZ”

    Hayatını kaybeden moto kurye Yunus Emre Göçer’in meslektaşı ve arkadaşı Mehmet Coşkun ise şu ifadeleri kullandı: 

    “İki teker kullanan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bizi yalnız bırakmadılar. Sesimizin daha gür çıkması adına, Yunus için adalet için  herkes burada. Bizi diyoruz ki, ‘Artık ölmek istemiyoruz, trafikte bizi fark edin’ Bizim de evimizde bekleyen bir eşimiz, ailemiz, anamız var. Ölmek istemiyoruz. Bunun için yetkilileri göreve davet ediyoruz.”

     

         

     

     

  • ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI ZEYDAN KARALAR: “DURMADAN ÇALIŞTIK VE 2 MİLYON 651 BİN TON ASFALT DÖKTÜK”

    ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI ZEYDAN KARALAR: “DURMADAN ÇALIŞTIK VE 2 MİLYON 651 BİN TON ASFALT DÖKTÜK”

    Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, “Durmadan, yılmadan çalıştık ve 2 milyon 651 bin ton asfalt döktük” diyerek şu ana kadar yapılan asfalt hizmeti hakkında bilgi verdi.

    Adana Büyükşehir Belediyesi yüksek miktarda asfalt dökerek, kent halkının hizmetine sunuyor.

    Başkan Zeydan Karalar, “Durmadan, yılmadan çalıştık ve 2 milyon 651 bin ton asfalt döktük” dedi. Adana Büyükşehir Belediyesi’nin gerçekleştirdiği asfalt çalışmalarının ilçe ilçe miktarları şöyle: Aladağ 36.032 Ton, Ceyhan 210.703 Ton, Çukurova 216.213 Ton, Feke 46.042 Ton,
    İmamoğlu 199.709 Ton, Karaisalı 61.165 Ton, Karataş 130.898 Ton, Kozan 251.682 Ton, Pozantı 49.233 Ton, Saimbeyli 55.476 Ton, Sarıçam 281.400 Ton, Seyhan 571.677 Ton, Tufanbeyli 79.532 Ton, Yumurtalık 59.530 Ton,Yüreğir 402.378 Ton