Blog

  • ABB: “4,5 YILDA 79 BİN 714 SOKAK HAYVANINA KISIRLAŞTIRMA İŞLEMİ UYGULANMIŞTIR. İLÇE BELEDİYELERİNİN UYGULAMALARI İLE BU SAYI 100 BİNİN ÜZERİNE ÇIKMIŞTIR”

    ABB: “4,5 YILDA 79 BİN 714 SOKAK HAYVANINA KISIRLAŞTIRMA İŞLEMİ UYGULANMIŞTIR. İLÇE BELEDİYELERİNİN UYGULAMALARI İLE BU SAYI 100 BİNİN ÜZERİNE ÇIKMIŞTIR”

    Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB), yapılan kısırlaştırma faaliyetleri ile ilgili sosyal medyada yapılan paylaşımlara ilişkin; “Her geçen gün sayısı artmakla birlikte 4,5 yılda 79 bin 714 sokak hayvanına kısırlaştırma işlemi uygulanmıştır. Eski dönemden yaklaşık 3 kat fazla kısırlaştırma yapılmıştır. İlçe belediyelerinin uygulamaları ile toplam sayı 100 binin üzerine çıkmıştır. Bu oranların dışında yer alan tüm paylaşım ve haberler gerçek dışıdır” açıklamasını yaptı.

    Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB), sokak hayvanları için yaptığı kısırlaştırma faaliyeti hakkında bazı sosyal medya hesaplarından yapılan ve manipülasyon içeren paylaşımlar hakkında açıklama yaptı. ABB’ nin sosyal medya hesabı üzerinden yapılan açıklama şöyle: 

    “Ankara Büyükşehir Belediyesi, Özel Hayvan Hastaneleri Derneği (OHHAD) ile imzalanan iş birliği protokolü doğrultusunda Başkent genelinde hizmet veren 13 özel hayvan hastanesiyle birlikte Türkiye’nin en kapsamlı kısırlaştırma çalışmasını yapmıştır. Bu proje, Türkiye’de ilk kez Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilmiştir. İhaleyi alan firma bir yıl sonra ekonomik krizden dolayı zarar ettiği gerekçesiyle sözleşmeden tek taraflı çekilmiştir. Bu konuda yeni ihale çalışmalarına 1 Kasım 2023 tarihinde başlanmış olup 5 Ocak 2024 tarihinde ihalesi yapılacaktır. Bu süreçte Belediye ekiplerimizin çalışması aralıksız olarak devam etmektedir.

    Her geçen gün sayısı artmakla birlikte 4,5 yılda 79 bin 714 sokak hayvanına kısırlaştırma işlemi uygulanmıştır. Eski dönemden yaklaşık 3 kat fazla kısırlaştırma yapılmıştır. İlçe belediyelerinin uygulamaları ile toplam sayı 100 binin üzerine çıkmıştır. Bu oranların dışında yer alan tüm paylaşım ve haberler gerçek dışıdır.”

     

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… ERKAN AKÇAY: “DAR GELİRLİ VATANDAŞLARIMIZIN ENFLASYONA EZDİRİLMEMESİ İÇİN KARARLILIĞIN DEVAM ETMESİNİ DİLİYORUZ”

    TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… ERKAN AKÇAY: “DAR GELİRLİ VATANDAŞLARIMIZIN ENFLASYONA EZDİRİLMEMESİ İÇİN KARARLILIĞIN DEVAM ETMESİNİ DİLİYORUZ”

    MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, TBMM Genel Kurulu’nda; 2024 bütçe kanun teklifinin görüşmelerinde; “Fiyat istikrarının ve finansal istikrarın sağlanması başlıca gündem konumuzdur. Ayrıca dar gelirli vatandaşlarımızın; emekli, memur, işçi ve esnaflarımızın da enflasyona ezdirilmemesi için kararlılığın devam etmesini diliyoruz” dedi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden bahseden Akçay, “Yürütmenin yüzde 50 artı 1 gibi yüksek bir oran temsiliyle seçilebilmesi için milli iradenin meşruiyetini ve gücünü tahkim etmiştir” diye konuştu. MHP Grup Başkanvekili Levent Bülbül ise “Çağın gereklerine uygun bir şekilde, aziz milletimizin ihtiyaçlarına cevap veren, demokratik, kapsayıcı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile uyumlu, Türk ve Türkiye yüzyılının hukuki altyapısını oluşturacak olan sivil bir anayasanın ülkemize kazandırılması gerektiğine inanıyoruz” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 bütçe teklifinin görüşmeleri bugün başladı. Bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde söz alan MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, şunları söyledi:

    “Bütçe, millet malıdır. Bu nedenle bütçe toplumsal gerçekleri kavramalı, Türk milletinin ve sosyal kesimlerin önceliklerine ve beklentilerine ışık tutmalıdır… Dünya; savaşların, çatışmaların, salgınların ve ekonomik buhranların neden olduğu küresel krizlerle boğuşmaktadır. Ülkemizin gündemi de yoğun ve çetindir… Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Türkiye; istikrar içinde, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerine emin adımlarla ilerlemektedir.

    “CUMHURİYET TARİHİMİZİN 72 YILI, ADETA SİYASİ İSTİKRARSIZLIK İÇİNDE GEÇMİŞTİR”

    Siyasi ve demokrasi tarihimiz darbelerle, muhtıralarla, vesayet girişimleri ile hükümet krizleri ile sık sık kesintiye uğramıştır. Siyasi istikrar bir türlü sağlanamamıştı… Cumhuriyet tarihimizin 72 yılı, adeta siyasi istikrarsızlık içinde geçmiştir. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin maruz kaldığı tehdit ve tehlikelere karşı ülkemizin istiklali ve istikbali için Cumhur İttifakı kurulmuştur. Aziz milletimiz, 14-28 Mayıs 2023 seçimleri ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni üçüncü kez teyit ve tescil etmiştir. Cumhurbaşkanı’nı ve milletvekillerini seçen milli iradedir. Bu seçimleri referandum olarak gören ve gösterenlerin hevesleri kursaklarında kalmış, kendi iddialarına yenik düşmüşlerdir.

    Yönetim reformunu içlerine sindiremeyenler; sürekli olarak ‘Tek adam rejimi’, ‘ucube sistem’, ‘despotizm’ diyerek sistemin ve seçimlerin meşruiyetini tartışanlar hem demokrasiyi hem de milli iradeyi maalesef hazmedememişlerdir. Seçimlerde adeta ganimet ve yağma taksimi yaparcasına önüne gelene Cumhurbaşkanı Yardımcılığı sözü verenlerin, imzaladıkları gizli protokollerle birbirlerine bakanlık ikram edenlerin bürokraside binlerce atama listeleri hazırlayanların; demokrasi, milli irade ve istikrar adına ülkemize verebilecekleri bir faydanın olmadığını düşünüyoruz…

    Bağımsız ve güçlü bir devlet olmanın önkoşulu; güvenlik, adalet ve refahtır…  Terörle mücadele Türkiye’nin öncelikli meselesidir. Bir zamanlar terörle anılan il, ilçe ve köylerimiz; huzur beldeleri haline gelmiştir. Dünya yeni bir denge arayışının sancıları içindedir… Mazlum Filistin’de kan ve gözyaşı egemendir… İsrail’in Filistin’deki katliamlarının asıl nedeni Büyük İsrail Projesi’dir. Projenin nihai aşaması ve hedefi Türkiye’dir. Türkiye, bu projeye asla müsaade etmeyecektir. Filistin devleti mutlaka kurulmalıdır. İsrail tazminat ödemeye mahkûm edilmeli, katil Netanyahu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalıdır…

    Türkiye ekonomisi, diğer ülke ekonomilerinden olumlu yönde ayrışmaktadır… 2020-22 döneminde dünya ekonomisi kümülatif olarak yüzde 7 büyürken, Türkiye ekonomisi bu üç yılda yüzde 20 büyümüştür… Küresel enflasyon artışı ile birlikte, ülkemizde de enflasyon yükselmiştir… Fiyat istikrarının ve finansal istikrarın sağlanması başlıca gündem konumuzdur. Ayrıca dar gelirli vatandaşlarımızın; emekli, memur, işçi ve esnaflarımızın da enflasyona ezdirilmemesi için kararlılığın devam etmesini diliyoruz.”

    “MİLLİ VE SİVİL BİR ANAYASANIN, ORTAK MUTABAKAT İLE OLUŞTURULMASINI ARZU EDİYORUZ”

    MHP Grup Başkanvekili Levent Bülbül ise özetle şöyle konuştu:

    “Ekonominin önemli göstergelerinden olan istihdam artmaya devam etmektedir. 2023 yılı ekim ayında işsizlik oranı tek haneye gerileyerek, son 11 yılın en düşük seviyesi olan yüzde 8,5 seviyesine gerilemiştir. Ülkemizin risk primi, mayıs ayından itibaren, 700 seviyesinden 400 puan seviyesine inmiş; Merkez Bankası’nın toplam rezervleri, aralık ayı itibarıyla 140 milyar 149 milyon dolarla tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmıştır.

    Küresel enflasyon, 2022 yılında son 25 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. 2022 yılında ülkemizde yüzde 84 seviyesini gören enflasyon oranı 2023 kasım ayı itibarıyla yüzde 60 seviyelerine gerilemiştir. Enflasyondaki artış hızının, sıkı para ve maliye politikalarının eş güdümlü, kararlı bir şekilde uygulanması neticesinde düşüş eğiliminde olduğu ve olacağı gözlemlenmektedir… Ekonomik refahın giderek artacağına inanıyoruz.

    Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte Türk demokrasisi istikrar ve uzlaşı ortamına kavuşmuştur. TBMM’de çoğulculuk ve temsilde adalet artmıştır. Yürütme ve yasama ayrı ayrı seçilerek, kuvvetler ayrılığına sahip güçlü ve fonksiyonel bir yapıya kavuşulmuştur. Yürütmenin yüzde 50 artı 1 gibi yüksek bir oran temsiliyle seçilebilmesi için milli iradenin meşruiyetini ve gücünü tahkim etmiştir…

    Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tüm kurum ve kuralları ile yerleşik hale gelmesini ve bunun için yeni bir sivil anayasanın gerekliliğini her fırsatta dile getirmekteyiz. Mevcut anayasamız, 12 Eylül 1980 darbesinin bir eseri olmakla beraber, şimdiye kadar 19 değişiklik paketi getirilmiş üzerinde 184 değişiklik yapılmıştır. Çağın gereklerine uygun bir şekilde, aziz milletimizin ihtiyaçlarına cevap veren, demokratik, kapsayıcı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile uyumlu, Türk ve Türkiye yüzyılının hukuki altyapısını oluşturacak olan sivil bir anayasanın ülkemize kazandırılması gerektiğine inanıyoruz. MHP olarak bu doğrultuda, Cumhuriyet’in 100. yılında, 100 maddelik anayasa önerisi taslağımız 4 Mayıs 2021 tarihinde paylaşılmıştır. Milli ve sivil bir anayasanın, ortak mutabakat ile oluşturulmasını ve Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında uygulanmaya konmasını arzu ediyoruz.”

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… ÜMİT ÖZLALE: “SİZ AKILDAN, BİLİMDEN YOKSUN POLİTİKALARI İNSANLARA, VATANDAŞA DAYATIRSANIZ ONUN MALİYETİNİ 2024 BÜTÇESİNDE ÇEKMİŞ OLURUZ”

    İYİ Parti İzmir Milletvekili Ümit Özlale, TBMM Genel Kurulu’ndaki 2024 bütçesinin görüşmelerinde; “Konuşmaya başlamadan önce dolar 28,99 liraydı, bugün eğer 29 liradan 30 liraya çıkarsa bu ülkenin iç borcu 65 milyar lira artıyor. 65 milyar ne demek biliyor musunuz? Bugün eğer dolar 29 liradan 30 liraya çıkarsa -ki çıkabilir- 65 milyar lira daha fazla borçlanıyoruz. 65 milyar lirayla siz bu ülkedeki bütün ilkokul çocuklarına bedava kahvaltı verebilirdiniz. İşte kendini bilmez bir bakanının üç sene, dört sene önce iç borçlanmayı dolar ve altın üzerinden yapmasından dolayı bugün biz çocuk yoksulluğu çekiyoruz; bu kadar basit. Eğer siz akıldan, bilimden yoksun politikaları insanlara, vatandaşa dayatırsanız onun biz bugün maliyetini 2024 bütçesinde çekmiş oluruz” dedi.

    2024 yılı Bütçe Kanun Teklifi’nin görüşmelerine TBMM Genel Kurulu’nda bugün başlandı. Bütçenin tümü üzerine görüşmelerde İYİ Parti Grubu adına konuşan İzmir Milletvekili Ümit Özlale, şunları dile getirdi:

    “BİZİM BİR AN ÖNCE SIFIR BAZLI BİR BÜTÇEYE BAŞLAMAMIZ GEREKİYOR”

    “Bizim acilen sıfır bazlı bir bütçeye ihtiyacımız var. Bundan yaklaşık on sene önce bütçenin hazırlanmasına katkıda bulunmuş bir akademisyen olarak değerli bir bürokratın bana söylediği bir şeyi çok iyi hatırlıyorum: ‘Bir sene öncenin bütçesi kaybolsa biz önümüzdeki senenin bütçesini yapamayız’ demişti. Şimdiki bütçeye de baktığımız zaman, kalemlerdeki oynamaya baktığımız zaman benzer bir yaklaşımı görüyoruz. Türkiye’nin sorunları çok daha farklılaştı, karşımızda yepyeni bir dünya, sorunlar var; bunların çözüm önerileri farklılaşmaya başladı. Bizim bir an önce sıfır bazlı bir bütçeye başlamamız gerekiyor ve bunu bütün siyasi partilerin ortak iradesiyle yapmamız gerekiyor.

    “36 GÜN 218 SAATTE KARŞIMIZA GELEN BÜTÇENİN NEREDEYSE VİRGÜLÜNE NOKTASINA DOKUNDURMADINIZ”

    Yaklaşık 36 gün 218 saatte biz Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bu bütçeyi geçirdik. Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri’ne baktığınız zaman bu yaklaşık sekiz ay sürüyor, sekiz ay boyunca kongrede siyasi partiler bir süre harcama komisyonunda o bütçeyi tartışıyorlar ve daha sonrasında bu bütçe onaylanıyor. Neden? Çünkü iktisadın temelidir bütçe, maliye politikasının temelinde bütçe yatar, bölüşümdür yani siz bir politik iktisadı bütçeden ayrı tutamazsınız. Kimlerden vergi alacağınızı ve nereye harcama yapacağınızı belirlersiniz ve onu da yüce Meclis çatısı altında milletin iradesiyle yaparsınız. Yani 36 gün 218 saatte karşımıza gelen bütçenin neredeyse virgülüne noktasına dokundurmadınız oysa bütün muhalefet partilerinden çok kıymetli öneriler geldi. Oysa orası o bütçenin son olarak revize edileceği yerdi. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu bütçe sürecinin çok daha uzun, çok daha kapsayıcı ve en azından Plan ve Bütçe Komisyonu’nda muhalefetten gelen önerilerin daha fazla dikkate alınır şekilde yürütülmesini umut ediyorum.

    “BİLGİ VE İLETİŞİM PROGRAMI ÖDENEĞİ EN ÇOK AZALAN 5 PROGRAMDAN 1 TANESİ

    Hem Cumhurbaşkanı Yardımcısı hem de bakanlar gelip bütçeyi tartıştıklarında bizler çok ilginç bir durumla karşılaştık, âdeta şizofrenik bir durum. Bakanlar yüksek hedeflerden bahsediyor, sonra benim gibi bütçeyi bilen insanlar bütçedeki rakamlara bakıyorlar ve bakanların koyduğu yüksek hedefler ile bütçenin tamamıyla bire bir uyumsuz olduğunu görüyoruz. Yani sanki Cumhurbaşkanı Yardımcısı ya da bakanlar başka bir veriyle hedefleri koyuyorlar, sonra biz bütçeye bakıyoruz bakanın sunumu ile bütçedeki verilerin neredeyse bire bir zıt olduğunu görüyoruz. Mesela Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. Bakan geldi, dedi ki: ‘Yoksullukla mücadele bütün şiddetiyle devam edecek.’ Doğru, Türkiye’de 7 milyon yoksul çocuk var. Peki, ondan sonra bakıyoruz, yoksullukla mücadele ödeneği en çok azalan programların başında geliyor. Nasıl mücadele bu? Bakan söylüyor, bütçede yeri yok. Millî Eğitim Bakanı geldi ‘Uluslararası eğitim ve iş birlikleri artarak devam edecek’ dedi. Bütçeye baktık, ödeneği en çok azalanlardan bir tanesi uluslararası eğitim ve iş birliği. Çağımız bilgi ve iletişim çağı dedik; bilgi, data geçen yüzyılın petrolü kadar önemli dedik; bilgi ve iletişim programına bakıyoruz, ödeneği en çok azalan 5 programdan 1 tanesi.

    “BURADA HER BAKIMDAN TARTIŞILMASI GEREKEN HEM DE VERİLERLE, GERÇEK VERİLERLE TARTIŞILMASI GEREKEN BİR BÜTÇE VAR”

    Kadının güçlendirilmesi, ödenek artışı ortalamanın altında; istihdam, ortalamanın altında. Bakın, Türkiye’nin kendi grubundaki ülkelere istihdam oranı açısından yetişmesi için 9 milyon yeni işe ihtiyacı var. On İkinci Kalkınma Planı’nı AK Parti’li ve MHP’li arkadaşlar hararetle savunuyor, daha sonra kalkınma odaklı bütün programlara bakıyoruz; tarımdan kırsal kalkınmaya, sanayinin geliştirilmesinden çocukların korunmasına, kadınların güçlendirilmesinden istihdama kadar bütün ayrılan programlar ortalamanın altında kalıyor. O yüzden de buna ben şizofrenik bir durum diyorum. Bakan geliyor başka bir şey anlatıyor, bütçeyi hazırlayanlar belli ki başka bir kafada bakanın dediklerinin tam tersini bütçeye yerleştiriyorlar. Şunu gördük; çocukların korunması ve kadının güçlendirilmesine ayrılan ödenek azaltılmış, onun yerine ailenin korunması ve güçlendirilmesi programında bir artış görüyoruz. Şimdi bu, bana göre yanlış bir zihniyettir. Bizler eğer bugün aile yapısını koruyacaksak, ailenin huzurunu sağlayacaksak çocuklarımızı korumalıyız, kadını güçlendirmeliyiz, çok net. Çocukları korumadan, kadını güçlendirmeden, çocukları ve kadını sadece ailenin bir parçası olduğu sürece değerli kılan bir zihniyet bence ne aileyi koruyabilir ne aileyi güçlendirebilir. Dolayısıyla, burada her bakımdan tartışılması gereken hem de verilerle, gerçek verilerle tartışılması gereken bir bütçe var.

    “SİZ AKILDAN, BİLİMDEN YOKSUN POLİTİKALARI İNSANLARA, VATANDAŞA DAYATIRSANIZ ONUN BİZ BUGÜN MALİYETİNİ 2024 BÜTÇESİNDE ÇEKMİŞ OLURUZ”

    Bugün iç borçlanmayı biz dolar ve altın üzerinden yapmaya başladığımızdan beri geldiğimiz durumu ben size şöyle anlatayım. Konuşmaya başlamadan önce dolar 28,99 liraydı, bugün eğer 29 liradan 30 liraya çıkarsa bu ülkenin iç borcu 65 milyar lira artıyor arkadaşlar; isterseniz hesapları gösterebiliriz. 65 milyar ne demek biliyor musunuz? Bugün eğer dolar 29 liradan 30 liraya çıkarsa -ki çıkabilir- 65 milyar lira daha fazla borçlanıyoruz. 65 milyar lirayla siz bu ülkedeki bütün ilkokul çocuklarına bedava kahvaltı verebilirdiniz. İşte kendini bilmez bir bakanının üç sene, dört sene önce iç borçlanmayı dolar ve altın üzerinden yapmasından dolayı bugün biz çocuk yoksulluğu çekiyoruz; bu kadar basit. Eğer siz akıldan, bilimden yoksun politikaları insanlara, vatandaşa dayatırsanız onun biz bugün maliyetini 2024 bütçesinde çekmiş oluruz. Bizler finans sermayesinin vergilendirmesinden yanayız fakat baktığımız zaman finans sermayesinden daha fazla vergilendiren bir kesim var: Üst orta gelirli beyaz yakalılar, okumuş etmiş insanlar. Bakın, bu ülkenin beşerî sermayesi en değerli hazinesi. Bu ülkede beyaz yakalının üzerindeki vergiler çok yüksek ve beyaz yakalı verdiği vergilerin karşılığını hiçbir şekilde alamıyor. Israrla bilinçli bir şekilde siz bu ülkede eğitimli, okumuş, sadece eğitimiyle ve kazancıyla hayatını sürdüren insanları vergilendirerek bu ülkede yaşamaktan bezdiriyorsunuz.

    “YEDİ SENE ÖNCE MİLLÎ EĞİTİM’İN BÜTÇE İÇİNDEKİ PAYI YÜZDE 17,83’MÜŞ, BU SENE 11,94”

    Her fırsatta ‘AR-GE’ye daha fazla kaynak ayırıyoruz’ dediniz; yalan. Baktığınız zaman on sene önceye göre kamu harcamaları içerisinde AR-GE’nin payı yarı yarıya düşüyor; 0,86’dan 0,45’e düşmüş. Millî gelir içerisinde ARGE’nin payı 1,09; Brezilya’nın altında, Mısır’ın biraz üstündeyiz. O yüzden, kimse bize bugün ‘AR-GE harcamalarını artırarak biz Sanayi 4.0’a hazırlanıyoruz’ demesin, bütçe ve kalkınma planı bunun tam tersini söylüyor. ‘Eğitimin bütçe içindeki payı yükselecek’ dediniz, yalan. Yedi sene önce millî eğitimin bütçe içindeki payı yüzde 17,83’müş, bu sene 11,94; rakamlar orada, eğitimin bütçe içerisindeki payını 17’den 11,94’e düşürmüşsünüz, hem ilkokula giden çocuklarımıza hem de üniversiteye giden çocuklarımıza bütçeden ayrılan payı azaltmışsınız. Sizin sayenizde ev işsizleri diye bir kavram ortaya çıktı. Bugün gençlerimizin üçte 1’i ne bir eğitim kurumuna devam edebiliyor ne de istihdam ediliyor. Bugün gençlerimizin üçte 2’si eğer bir fırsat verilirse yurt dışında şansını denemek istiyor. Eğer böyle kötü bir eğitim politikası, böyle kötü bir yükseköğrenim politikası izlerseniz, günün sonunda, bizim çocuklarımız PISA skorlarında OECD sonuncusu olur, yüzde 70’i 5 tane matematik sorusunu doğru cevaplayamaz, ondan sonra üçte 2’si de eğer bir fırsatını bulursa yurt dışında hayatını devam ettirmek ister.

    “SADECE CUMHURBAŞKANLIĞI’NA MAL VE HİZMET ALIMLARI İÇİN AYRILAN ÖDENECEK 7 BAKANLIĞINKİNDEN FAZLA”

    Sadece Cumhurbaşkanlığı makamına mal ve hizmet alımları için ayrılan ödenek 7 tane bakanlığın mal ve hizmet alım ödeneğinden daha fazla. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı… 7 tane bakanlığın toplam mal ve hizmet alımı bütçesinden tek başına, onlarından toplamından daha fazla biz Cumhurbaşkanı’na mal ve hizmet alımı için ödenek ayırmışız diyorum; bunun size, AK Parti’li arkadaşlara nasıl bir duygu hissettirdiğini merak ediyorum.”

     

     

     

  • DENİZCİLİK MİRASI HALİÇ TERSANESİ 568. YILINI KUTLUYOR

    DENİZCİLİK MİRASI HALİÇ TERSANESİ 568. YILINI KUTLUYOR

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraki Şehir Hatları AŞ’ye bağlı faaliyet gösteren tarihi Haliç Tersanesi 568’inci yaşına girdi. Tersane-i Amire’den bugüne kalan, dünyanın yaşayan ve üreten en eski tersanesi unvanına sahip Haliç Tersanesi, 6 asırlık geçmişiyle Türkiye’nin denizcilik mirasını gelecek nesillere taşımaya devam ediyor.

    Haliç Tersanesi’nin temelleri 11 Aralık 1455 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından atıldı. Tersanenin tüm fonksiyonları durma noktasındayken 4 yıl önce Şehir Hatları’nın çalışmalarıyla yeniden yaşayan ve üreten bir tersane konumuna kavuştu. Tersane-i Amire’den kalan ve en eski tersane unvanına sahip tersane ayrıca, 17 Ocak 1851’de kurulan ve ilk anonim şirket olan Şirket-i Hayriye’ye, bugünkü ismiyle Şehir Hatları’na ev sahipliği yapıyor.

    HALİÇ TERSANESİ ÜRETİM MERKEZİ HALİNE GELDİ

    Şehir Hatları’ndan yapılan açıklamaya göre, son yıllarda en verimli dönemlerini yaşayan Haliç Tersanesi, bu süreçte sadece bir tersane olmanın ötesine geçerek canlandırma çalışmalarıyla bilinen bir üretim merkezi haline geldi. 2019 yılında üretim kapasitesi sıfırken deniz taksiler de dahil olmak üzere toplam 56 yeni inşa gerçekleştirerek üretim kapasitesini artırdı. Ayrıca 5 geminin inşasına daha başlandı. Üç adet tarihi kuru havuz bulunan tersanede 2019 yılının ağustos ayından 2023’ün kasım ayına kadar toplamda 354 gemiye bakım-tutum çalışması yapıldı.

    Tersane cirosu ise 1 milyon TL’den 160 milyon TL’nin üzerine çıkarıldı. Tersanede Şehir Hatları bünyesinde hizmet veren vapurların periyodik bakımları, üretimi ve restorasyonu yapılarak toplu deniz ulaşımının sürdürülebilirliği sağlandı. Denizcilik kültürüne duyduğu saygı ve sorumlulukla İstanbul’un sembolü olan Paşabahçe ve Kızıltoprak Vapurları da Haliç Tersanesi’nde restore edilip yok olmaktan kurtarılarak İstanbullulara kazandırıldı.

    ŞİRKET KARLILIĞI 7 MİLYONDAN 270 MİLYON LİRAYA YÜKSELDİ

    Bir deniz kenti olan İstanbul’da deniz ulaşımını artırma, kaliteli ve konforlu hizmet sunma vizyonuyla çalışmalarını sürdüren Şehir Hatları, 2019 yılında 20 olan hat sayısını 32’ye yükseltti. 81 gemilik filoyu yöneterek günde 891 sefer sayısı ile deniz ulaşımını canlandırıldı. Tüm bu çalışmaların sonucu olarak deniz ulaşımının toplu ulaşımdaki payı yüzde 3’ten 6,1’e çıktı. Bu dönemde şirket karlılığı ise 7 milyon TL’den 270 milyon TL’ye yükseldi.

    Projelerine, İstanbul’da toplu deniz ulaşımını karbonsuzlaştırma hedefini de ekleyen Şehir Hatları, yenilenebilir enerji ile sevk edilen gemilerin inşa edilmesi ve/veya mevcut filonun sevk sistemi dönüşümünün yapılması amacıyla da çalışmalarına başladı. Bu kapsamda Dünya Bankası ile bir fizibilite raporu hazırlanması için iş birliği imzalandı.

    ŞEHİR HATLARI KADIN İSTİHDAMINI YÜZDE 285 ARTIRDI

    Şehir Hatları’nın çizdiği yeni vizyonun odağındaki cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilirlik hedefleri de dikkat çekiyor. Sektörde fırsat eşitliği sağlama konusunda önemli adımlar atan Şehir Hatları, kadın istihdamını yüzde 285 artırdı.

    Denizcilik kültürünü günlük yaşamın içine taşıma hedefi doğrultusunda da Vapur Kafe projesini hayata geçiren Şehir Hatları, iskeleleri kütüphane ve Vapur Kafeleri ile kamusal alanlara dönüştürerek denizcilikle ilgili bilgi ve kültürü geniş kitlelere ulaştırma yolunda önemli adımlar attı. İlk kez basılan kitaplar ve şehrin simgesi olan hediyelik eşyalarla da Vapur Kafe’yi bir marka haline getirdi.

    Sürdürülebilirlik hedefleri kapsamında ise 5’i elektrik hibrit toplam 50 Deniz Taksi, Haliç Tersanesi’nde 1,5 yılda üretilerek 7/24 İstanbulluların hizmetine sunuldu. Çevre dostu bir taşıma alternatifi sunan Şehir Hatları, elektrik hibrit deniz taksileriyle İBB’ye yaklaşık 6,5 milyon euro tasarruf sağladı.

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… KORAY AYDIN: “İKTİDAR İSTEDİĞİ KADAR PEMBE TABLOLAR ÇİZSİN, ATEŞ ARTIK VATANDAŞIN EVİNDEDİR, VATANDAŞ GERÇEK ENFLASYONU CÜZDANINI AÇTIĞINDA ZATEN ÖLÇÜYOR”

    İYİ Parti Grup Başkanı Koray Aydın, TBMM Genel Kurulu’nda 2024 bütçesinin görüşmelerinde; “Memuru, işçiyi, emekliyi enflasyona karşı korumak, onlara enflasyonun üzerinde gerçek bir zam yapmak ve gelir sağlamakla olur. Şimdi iktidar çıkar 2024 yılı Ocak ayında, 2023 yılı Temmuz-Aralık döneminde oluşan enflasyon farkını ek zam diye pazarlamaya çalışır. Şimdiden uyaralım işçinin, memurun ve emeklinin bu yalanlara artık karnı toktur. İktidar istediği kadar pembe tablolar çizsin, ateş artık vatandaşın evindedir, tenceresinin içindedir. Vatandaş gerçek enflasyonu cüzdanını açtığında zaten ölçüyor” dedi.

    2024 yılı Bütçe Kanunu Teklifi’nin görüşmeleri TBMM Genel Kurulu’nda bugün başladı. Bütçenin tümü üzerine görüşmelerde İYİ Parti Grubu adına konuşan Grup Başkanı ve Ankara Milletvekili Koray Aydın, şunları dile getirdi:

    “ORTAK AKLIN VE EKONOMİNİN TEMEL KURALLARINI HİÇE SAYARAK FAZİLERİ AŞAĞI ÇEKMENİZE RAĞMEN NEDEN ENFLASYON DÜŞMEDİ”

    “Bütçe hakkı demokrasilerin temel direğidir, ancak bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile geldiğimiz noktada bu tarihsel haktan mahrum kalmış durumdayız. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına bütçe hakkından mahrum, bütçe teklifinin bir virgülünü dahi değiştiremeyen bir Meclis olarak giriyoruz. Bütçeyi düzenleme bir hakkımız yoksa da Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına söyleyecek sözümüz çoktur. Faiz sebep enflasyon sonuçtur politikanıza ne oldu? Ortak aklın ve ekonominin temel kurallarını hiçe sayarak faizleri aşağı çekmenize rağmen neden enflasyon düşmedi, millet olarak çok merak ediyoruz. Son bir yıldır faizler kademeli olarak artırılırken Cumhurbaşkanının önemle üzerinde durduğu Nas hükümleri askıya mı alındı? Aslında unutuldu gitti.

    “KENDİ İFADELERİYLE FAİZ BİR DÜNYA GERÇEĞİYDİ, SONRA NAS’A TAKILDI ŞİMDİ DE UNUTULDU GİTTİ, NEREDEN NEREYE”

    Erdoğan’ın bu aldanma ve kandırılma kısır döngüsünden milletçe bıktık usandık. Erdoğan aldanıyor, bedelini millet ödüyor. Hükümet saçma sapan bir faiz politikası uyguluyor, sonra yüklü bir fatura ortaya çıkıyor, faturayı hükümet değil millet ödüyor. Dış politikada, ekonomide, terörle mücadelede hep aynı kısır döngü sürüp gidiyor. Kendi ifadeleriyle faiz bir dünya gerçeğiydi, sonra nassa takıldı şimdi de unutuldu gitti, nereden nereye. Faizde nas var da israfta, yolsuzlukta, haaksız kazançta, torpilde nas yok mu? İtibardan tasarruf olmaz safsatasıyla sarayda Lale Devri’ne bürokraside sülale devrine tam gaz devam ediliyor. Buradan Cumhurbaşkanına ve hükümet yetkililerine samimi bir çağrıda bulunuyorum. Cumhurbaşkanı, çeşitli programlarındaki konvoyların görüntülerini televizyondan samimiyetle izlesin sonra da etrafındakilere dönüp aynen şöyle desin; ‘Arkadaşlar bu ne rezalet? Millet geçim sıkıntısı çekerken bu kadar şatafata ne gerek var? Kul hakkıdır, israftır’ desin. Sonra da ülke genelinde israfa, şatafata bir son versin. Tasarrufu, milletten değil devletten yani kendinden başlatsın.

    “İKTİDARIN ANLAYIŞINA GÖRE HAZİNEYİ YAĞMALATMANIN BİR CEZASI YOK, VİCDANİ BİR SORUMLULUK DA HİSSEDİLMİYOR”

    İktidarın ekonomide uyguladığı bir başka vahim hata Kur Korumalı Mevduat (KKM) meselesidir. devleti dövizle borçlandırma bu millete yapılacak en kötü kötülüklerden biridir, bunun sonuçlarını da hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz. KKM’den dolayı rantiyecilere, faizcilere aktarılan kaynağın 700 milyar lira olduğu hesaplanmaktadır. Ondan sonra da diyorlar ki ‘devletin borcu arttı’, bu borçu AK Parti iktidarı artırdı. Erbakan Hoca hayatta olsaydı, ‘Sizi gidi faizciler, rantiyeciler’ der hepinizin kulağını çekerdi. İktidarın anlayışına göre hazineyi yağmalatmanın bir cezası yok, işin daha da vahim olanı vicdani bir sorumluluk da hissedilmiyor. Döviz fiyatları katlanmış, hazine yağmalanmış, israf almış yürümüş, millet perişan olmuş, şu andaki durum hakikaten kimin umurunda.

    “UÇULMAYAN HAVALİMANLARI, GEÇİLMEYEN KÖPRÜLER, GİDİLMEYEN OTOYOLLAR YAPTINIZ”

    İktidar sözcülerine göre Türkiye’de AK Parti’den önce doğru dürüst hiçbir şey yapılmamış. Sanırsınız Türkiye AK Parti öncesi taş devrini yaşıyordu. İktidarın bu inkarcılığını asla kabul etmiyoruz. AK Partili arkadaşlar, sizden önceki hükümetler ne mi yaptı? Sizin sattıklarınızı yaptı, Bu sürede siz ne yaptınız? Uçulmayan havalimanları, geçilmeyen köprüler, gidilmeyen otoyollar yaptınız. Müşteri garantisine asla erişilemiyor bu yüzden de hazine düzenli olarak zarar ediyor. Hazine arazileri şu an itibariyle parsel parsel satılmaktadır. Çevreyi, doğayı ve ormanlarımızı katletme pahasına yer altı ve yer üstü kaynaklarımızın, maden sahalarımızın yabancı ve yandaş şirketlere peşkeş çekildiğini hepimiz biliyoruz. Bunu niye yapıyorsunuz? Çünkü ekonomide deniz bitti gemi geldi karaya oturdu. İYİ Parti olarak yapılanları takdir etmeye yapılmayanları da eleştirmeye devam edeceğiz.

    “İKTİDAR İSTEDİĞİ KADAR PEMBE TABLOLAR ÇİZSİN, ATEŞ ARTIK VATANDAŞIN EVİNDEDİR, VATANDAŞ GERÇEK ENFLASYONU CÜZDANINI AÇTIĞINDA ZATEN ÖLÇÜYOR”

    İktidarın yandaş sendikaların da desteğiyle geliştirdiği bir başka önemli mesele de emekli ve çalışanların, dar ve sabit gelirlilerin enflasyona ezdirilmediği algısıdır. Bu iktidar döneminde memurun, işçinin ve emeklinin enflasyon farkı almadığı bir yıl var mı, yok. Bu ne demek; senin 6 aylık dönemler halinde verdiğin zam birkaç ayda erimiş, dönem sonunda da enflasyon altında kalmış, sen de enflasyon farkı vermişsin demek. Memuru, işçiyi, emekliyi enflasyona karşı korumak, onlara enflasyonun üzerinde gerçek bir zam yapmak ve gelir sağlamakla olur. Şimdi iktidar çıkar 2024 yılı Ocak ayında, 2023 yılı Temmuz-Aralık döneminde oluşan enflasyon farkını ek zam diye pazarlamaya çalışır. Şimdiden uyaralım işçinin, memurun ve emeklinin bu yalanlara artık karnı toktur. İktidar istediği kadar pembe tablolar çizsin, ateş artık vatandaşın evindedir, tenceresinin içindedir. Vatandaş gerçek enflasyonu cüzdanını açtığında zaten ölçüyor.

    “BU ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTLERİ PALAZLANIRKEN, GİZLİ FONCULAR GÖZ GÖRE GÖRE CAYDIRICILIK YAPARKEN İKTİDAR OLARAK SİZ NE YAPIYORDUNUZ”

    İktidar ekonomide sınıfta kaldığı gibi suç ve suçlularla mücadelede de sınıfta kalmıştır. Yürüttüğü algı operasyonlarının altının boş olduğu açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu kadar organize suç örgütü hangi ara organize oldu da fark edemediniz? Hani kuş uçsa haberiniz oluyordu, hani teröristlerin ayakkabı numaralarına kadar biliyordunuz? Bu organize suç örgütleri palazlanırken, gizli foncular göz göre göre caydırıcılık yaparken iktidar olarak siz ne yapıyordunuz? Bu talana, vurguna bilerek mi göz yumdunuz? Operasyon yapılan organize suç örgütlerinin devlet içindeki bürokratik bağlantılarını, siyaset kurumu içindeki destekçilerini ve bunlara yardım ve yataklık eden herkesi yakalayıp adalete teslim etmedikçe bu ülkenin düzelmesi mümkün değildir.

    “AVRUPA BİRLİĞİ İLE İMZALANAN GERİ KABUL ANLAŞMASI VE MADDİ YARDIM TAAHHÜTLERİ İLE TÜRKİYE, BATI’NIN SIĞINMACI HENDEĞİ OLMUŞTUR”

    Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için en büyük beka sorunu sığınmacılar ve kontrolsüz göçtür. AK Parti hükümetlerinin hatalı Suriye ve Afganistan politikaları ülkemizi bir sığınmacı kampına çevirmiştir. Bugün Türkiye, Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü verilerine göre dünyada en çok sığınmacı barındıran ülke haline gelmiştir. İçişleri Bakanımız Ali Yerlikaya’nın son açıkladığı resmi verilere göre çoğunluğu Suriye ve Afganistan’dan gelen yaklaşık 5 Milyon yabancı ülkemizde yaşamaktadır. Bu sayıya biz inanmıyoruz, milletimiz de inanmıyor. Eminim ki, gerçek rakam bunun çok üzerindedir. Avrupa Birliği ile imzalanan geri kabul anlaşması ve maddi yardım taahhütleri ile Türkiye, Batı’nın sığınmacı hendeği olmuştur. Ülkemiz ağır bir sığınmacı ve kaçak istilasıyla karşı karşıyadır. 2011’de tamamen insani bir şekilde başlayan sığınmacı kabulü sürecimiz, doğru yönetilememiştir. Bunun en güzel örneği ise Göç İdaresinin kendisidir. Ülkemizde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Suriyeli sığınmacı akını başladıktan tam 2 yıl sonra 2013’te kurulmuştur yani düğme baştan yanlış iliklenmiştir. Fakirin, fukaranın, işçinin, memurun verdiği vergilerden 40 Milyar doları sığınmacılara harcarken bu iktidarın hiç mi vicdanı sızlamamıştır? 40 Milyar dolar rakamı da en son 2020 yılında açıkladığınız verilere göredir. Kimbilir bugün bu rakam kaç milyar doları bulmuştur? Bunu bilmiyoruz.

    “İKTİDAR SOROS’LA AYNI FİKİRDEDİR ÇÜNKÜ SOROS DA SIĞINMACILARIN TÜRKİYE’DE KALMASINI İSTEMEKTEDİR”

    Türkiye’nin emekle, alın teriyle ve kanla sulanmış topraklarından elde edilen kaynaklarının kontrolsüz bir göç politikasına yem edilmesini asla kabul edemeyiz. Ülkemizdeki Suriyeliler başta olmak üzere bütün sığınmacıların uygun ve insani bir takvim çerçevesinde geri dönüşleri planlanmalıdır. Çünkü Gönüllü Geri Dönüş politikasının hiçbir karşılığı yoktur. Milleti kandırmayın. Kalkınma planında, ‘Türkiye’de bulunan yabancıların sosyal, ekonomik ve kültürel hayata uyumları desteklenecektir’ ifadeleri kullanılmıştır. Hükümetin 5 yıllık kalkınma planında bu ifadelere yer vermesi, Türkiye’de bulunan sığınmacıların önümüzdeki süreçte de Türkiye’den gitmeyeceğinin ve hükümetin entegrasyon politikaları izlediğinin açık bir göstergesidir. İktidar bu tercihiyle kiminle aynı fikirdedir biliyor musunuz? İktidar Soros’la aynı fikirdedir çünkü Soros da sığınmacıların Türkiye’de kalmasını ve maliyetlerinin karşılanmasını istemektedir. Buradan iktidara çağrıda bulunuyorum; Soros’la değil, Türk milletiyle aynı fikirde olun.

    “TÜRKİYE’NİN BİR SIĞINMACI KAMPI OLMADIĞI BİR GELECEK İSTİYORUZ”

    Bizim sığınmacılardan kaynaklanan bu beka sorununa karşı güçlü bir iradeye ihtiyacımız vardır. Bu irade Tunus’un 60 milyon euroluk geri kabul bedelini iade edip sığınmacı almayacağız diyen bir irade gibi olmalıdır. Yani Tunus kadar bile olamadınız? Türkiye’nin bir sığınmacı kampı olmadığı bir gelecek istiyoruz. Eğer nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız bizim bu konudaki projemiz hazırdır. İYİ Parti’nin Milli Göç Doktrini’ni isteyen herkese gönderebiliriz. Türk vatandaşlığı alınıp satılan bir apartman dairesi ayarına asla düşürülmemelidir. Yatırım yoluyla vatandaşlık kazanma şartları acilen ağırlaştırılmalıdır. Bu uygulama bir daha gündeme gelmemek üzere ortadan kaldırılmalıdır. Bu durum Türkiye’yi dünyada dilenci durumuna düşürmüştür.

    “TÜRK KİMLİĞİNİ YIPRATMAYA YÖNELİK SİYASETİNİZİ ASLA KABUL ETMİYORUZ”

    Milletimizin ay sonunu getiremediği bir zamanda Anayasa değişikliği asıl meselemiz olmamalıdır. Ancak bu konuda bazı kırmızı çizgilerimiz olduğunu şimdiden ifade etmek istiyorum. Anayasa’nın başlangıç kısmı ve ilk dört maddesini tartışmaya açılmasını dahi kabul edemeyiz. Aynı şekilde Türk vatandaşlığıyla ilgili 66. Madde de bizim açımızdan tartışmaya kapalıdır. Cumhurbaşkanı milletin çeşitliliğini yansıtan bir Anayasa yapma niyetinde olduklarını söylemiştir. Sizin çeşitlilik hayallerinizi, kimliksiz ve sorumsuz söylemlerinizi, Türk kimliğini yıpratmaya yönelik siyasetinizi asla kabul etmiyoruz.

    “BELEDİYE İŞTİRAKİ YÖNETİR GİBİ DIŞ POLİTİKA YÖNETİLMEZ”

    Türk devleti, her daim hem bölgesinde hem de küresel anlamda hazır ve caydırıcı olmuştur. Ancak AK Parti iktidarları bu caydırıcılığı zedelemiştir. Geçmişte sıfır sorun, değerli yalnızlık gibi safsatalarla dış politikamız rayından çıkarılmıştır. Esad’a kardeşim denilmiş, beraber tatiller yapılmıştı. Sonra düşmanlık yaratılmış ve sonuçlarını kontrolsüz sığınmacı akınıyla ağır bir şekilde yaşamıştık. Rahip Bronson’u milli güvenlik tehdidi olarak nitelemiştik, ver papazı, al papazı demiştik. Ne oldu? Şimdi hepsi yalan oldu? İktidarın dış politikada pusulası şaşmış, rotası bozulmuştur. Dış politika, gelecek nesiller için yapılır, gelecek seçimler için değil. Belediye iştiraki yönetir gibi dış politika yönetilmez. İktidar dış politikada zayıf almış, sınıfta kalmıştır.

    “İYİ PARTİ OLARAK CUMHURİYETİMİZİN İKİNCİ YÜZYILINA SİYASETTE ÜÇÜNCÜ YOLU AÇARAK GİRİYORUZ”

    Türkiye’de milliyetçilikten bahsedeceksek ilk önce kimlik siyasetiyle kutuplaştıran anlayış son bulmalıdır. Türk milleti yeni bir yolun yolcusu ve yeni bir kaderin sahibi olmak durumundadır. İşte bu hedefler için iki yumruk arasında sıkışmış Türk toplumu yeni bir yola ihtiyaç duymaktadır. Bunun için biz, İYİ Parti olarak Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına siyasette üçüncü yolu açarak giriyoruz. Bu yolla, dünya arenasında, tam bağımsız ve egemen bir kudret olarak var olacağız. Milli varlığımızı ve bekamızı her daim koruyacağız. Sanayide sektörel milli şampiyonlar çıkartacak, Türkiye’yi öncelikle bölgesel bir güç haline getireceğiz. Milletlerarası kurum ve standartlarda güçlü ve baskın bir konuma ulaşacağız. Bu yol sancılıdır. Ama mutlaka başaracağız. İşte İYİ Parti’nin ve Türkiye’nin üçüncü yolu budur.”

     

  • KESK’TEN SOMALİ CUMHURBAŞKANI’NIN OĞLUNUN, MOTOKURYENİN ÖLÜMÜNE NEDEN OLDUĞU KAZAYLA İLGİLİ AÇIKLAMA: “BU DAVANIN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ”

    KESK’TEN SOMALİ CUMHURBAŞKANI’NIN OĞLUNUN, MOTOKURYENİN ÖLÜMÜNE NEDEN OLDUĞU KAZAYLA İLGİLİ AÇIKLAMA: “BU DAVANIN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ”

    Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), İstanbul’da, 30 Kasım’da Kennedy Caddesi, Avrasya Tüneli çıkışı Zeytinburnu istikametinde Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud’un kullandığı otomobille arkadan çarparak motokurye Yunus Emre Göçer’in ölümüne neden olduğu kazayla ilgili “Takipçisi olacağız” mesajı yayınladı. 

    Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud’un kullandığı 06 CD 4581 plakalı elçilik otomobili, 30 Kasım’da Kennedy Caddesi, Avrasya Tüneli çıkışı Zeytinburnu istikametinde motokurye Yunus Emre Göçer’in (38) kullandığı motosiklete arkadan çarpmıştı. Kazada, ağır yaralanan Göçer, kaldırıldığı hastanede 6 gün süren yaşam mücadelesini kaybetmişti.  

    Zanlı Mohammed Hassan Shekh Mohamud, kazanın ardından ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmış bu da kamuoyunun tepkisine yol açmıştı. Yunus Emre Göçer’in yaşamını yitirmesinin ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine hakkında yakalama kararı çıkarılmış ancak bu arada zanlı Mohammed Hassan Shekh Mohamud yurt dışına kaçtığı ortaya çıkmıştı.

    “ADALETİN AYAKLAR ALTINA ALINDIĞI GÖZLER ÖNÜNE SERİLMİŞTİR”

    KESK, bugün sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda olayın takipçisi olacaklarını duyurdu. KESK’in açıklamasında şunlara yer verildi:

    “Geçtiğimiz gün Yunus Emre Göçer’in, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu tarafından trafik kazasında öldürülmesi ve sonrasında katilin serbest bırakılıp yurt dışına kaçması adaletin ayaklar altına alındığını, hukukun iktidar erkine/güçlülere/sermaye sahiplerine farklı olarak işletildiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bizler bu hukuksuzluğu ve cezasızlık politikasını, 10 Ekim katliamında, faali meçhul cinayetlerde, Sivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da, Roboski’de, depremlerde hayatını kaybeden onbinlerce yurttaşımızın akıbetinde, Cumartesi İnsanları’nda, barış annelerinde, Çorlu tren kazasında; maden ocaklarında, inşaatlarda, tarımda, fabrikalarda güvencesiz koşullarda çalıştırılan ve iş kazası denilerek iş cinayetlerinde öldürülen binlerce emekçinin davalarında yaşadık. Bu davaların aydınlatılmaması ne yazık ki yeni katliamlara yol vermekte, hukuk ortadan kalkmakta, adalet tesis edilememektedir. Emek, barış, demokrasi, adalet, hak ve özgürlükler mücadelesini sürdüren Konfederasyonumuz KESK bu katliamların/cinayetlerin failleri bulunup gerçek adalet sağlanıncaya kadar bu davanın takipçisi olacaktır.”

  • MAHMUT TANAL: MECLİS’TE BÜTÇE MARATONUNUN BAŞLADIĞI İLK GÜN, GENEL KURUL’DA AKP MİLLETVEKİLİ SIRALARI BOMBOŞ

    CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, 2024 yılı bütçe görüşmeleri başlamasına rağmen AKP sıralarının boş kalmasına tepki gösterdi. Tanal, “İşte AKP’nin bütçe görüşmelerine verdiği önem, değer bu! Halkı düşünmüyorlar, yandaşların cebine girecek parayı hesaplıyorlar” dedi.

    CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, TBMM’deki 2024 yılı bütçe görüşmeleri başlamasına rağmen AKP milletvekillerinin Genel Kurul’da bulunmamasına tepki gösterdi. Tanal, sosyal medya hesabından AKP milletvekillerinin Genel Kurul sıralarını gösteren bir videoyu paylaştı. Tanal, “Meclis’te bütçe maratonunun başladığı ilk gün, Genel Kurul’da AKP milletvekili sıraları bomboş! İşte AKP’nin bütçe görüşmelerine verdiği önem, değer bu! Halkı düşünmüyorlar, yandaşların cebine girecek parayı hesaplıyorlar” paylaşımını yaptı.

     

  • DİSK AR: “MEVSİM ETKİSİNDEN ARINDIRILMIŞ GENİŞ TANIMLI İŞSİZ SAYISI EKİM 2023’TE 8 MİLYON 143 BİN KİŞİ OLARAK GERÇEKLEŞTİ”

    DİSK AR: “MEVSİM ETKİSİNDEN ARINDIRILMIŞ GENİŞ TANIMLI İŞSİZ SAYISI EKİM 2023’TE 8 MİLYON 143 BİN KİŞİ OLARAK GERÇEKLEŞTİ”

    DİSK Araştırma Merkezi (DİSK-AR), ‘İşsizlik ve İstihdamın Görünümü’ raporunu açıkladı. Raporda, “DİSK-AR tarafından TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Ekim 2023’te 8 milyon 143 bin kişi olarak gerçekleşti. TÜİK’e göre pandemi öncesinde, 2019 Ekim’de yüzde 13,5 olan dar tanımlı işsizlik Ekim 2023’te yüzde 8,5 olarak gerçekleşti. Ancak aynı yıllarda geniş tanımlı işsizlik yüzde 18,8’den yüzde 21,3’e yükseldi. Son 1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 547 bin artarak 7,6 milyondan 8,1 milyona yükseldi” denildi.

    DİSK-AR’ın ‘İşsizlik ve İstihdamın Görünümü’ raporu açıklandı. Raporda yer alan saptama ve değerlendirmeler şöyle:

    “MEVSİM ETKİSİNDEN ARINDIRILMIŞ GENİŞ TANIMLI İŞSİZ SAYISI EKİM 2023’TE 8 MİLYON 143 BİN OLARAK GERÇEKLEŞTİ”

    “TÜİK’in Ekim 2023 Hanehalkı İşgücü Araştırması (HİA) sonuçları 11 Aralık 2023’te yayımlandı. Mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 8,5, mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranı (âtıl işgücü) ise yüzde 21,3 seviyesinde gerçekleşti. TÜİK’e göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde dar tanımlı işsiz sayısı (mevsim etkisinden arındırılmış) 2023 Ekim ayında 2 milyon 961 bin oldu.

    DİSK-AR tarafından TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Ekim 2023’te 8 milyon 143 bin kişi olarak gerçekleşti. TÜİK’e göre pandemi öncesinde, 2019 Ekim’de yüzde 13,5 olan dar tanımlı işsizlik Ekim 2023’te yüzde 8,5 olarak gerçekleşti. Ancak aynı yıllarda geniş tanımlı işsizlik yüzde 18,8’den yüzde 21,3’e yükseldi. Son 1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 547 bin artarak 7,6 milyondan 8,1 milyona yükseldi. Covid19 salgını sonrası geniş tanımlı işsizlik oranı 2,5 puan, geniş tanımlı işsiz sayısı ise 7 milyon 731 bin kişi arttı.

    Ekim 2023 döneminde mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik yüzde 8,5 olarak açıklanırken zamana bağlı eksik istihdam ile işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 13,7; işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı yüzde 16,6 ve âtıl işgücü oranı ise yüzde 21,3 olarak açıklandı. Ekim 2019’da 298 bin olan zamana bağlı eksik istihdam sayısı, Ekim 2023’te 1 milyon 806 bin kişiye yükseldi. Ekim 2019’da 1 milyon 744 bin olan potansiyel işgücü sayısı ise Ekim 2023’te 3 milyon 375 bine yükseldi. TÜİK’in âtıl işgücü oranından hareketle yaptığımız hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı Ekim 2023’te 8 milyon 143 bin olarak gerçekleşti.

    “EKİM 2023’TE MEVSİM ETKİSİNDEN ARINDIRILMIŞ DAR TANIMLI İŞSİZLİK ORANI KADINLARDA YÜZDE 11,3 OLARAK GERÇEKLEŞTİ”

    Dünyada kadın işsizliği önemli toplumsal cinsiyet eşitsizliği göstergesi olmaya devam ediyor. Kadınların istihdama erişimi önemli kısıtlılıklar içeriyor. İstihdamda olan kadınların ise çalışma koşulları kötüye gidiyor. Dünya genelinde çalışma çağındaki kadınların yüzde 15’i, erkeklerin yüzde 10,5’i çalışmak istemesine rağmen iş bulamıyor. Bu göstergede fark yoksul ülkelerde kadınlar aleyhine daha da açılıyor. TÜİK tarafından açıklanan dört ayrı işsizlik türünde de kadın işsizliği erkek işsizliğinden oldukça yüksek seyrediyor. Ekim 2023’te mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 7 iken kadınlarda yüzde 11,3 olarak gerçekleşti. Geniş tanımlı işsizlik erkeklerde yüzde 16,6, kadınlarda ise yüzde 29,4 olarak hesaplandı. Geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki fark yaklaşık 13 puandır.

    “İŞSİZLERİN YÜZDE 87,8’İ İŞSİZLİK ÖDENEĞİ ALMIYOR”

    TÜİK’in resmi dar tanımlı işsizlerin ezici çoğunluğu işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor. İşsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarının ağır olması ve işsizlik sigortası kaynaklarının amacı dışında kullanılması sebebiyle işsizlerin büyük çoğunluğu işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor.

    Ekim 2023’te TÜİK toplam dar tanımlı işsiz sayısını 2 milyon 961 bin kişi olarak açıkladı. İŞKUR’un Ekim 2023 verilerine göre ise bu ayda işsizlik ödeneği alabilenlerin sayısı 360 bin civarındadır. Böylece Ekim 2023’te resmi işsizlerin sadece yüzde 12,2’si işsizlik ödeneği alabildi. 2,5 milyonu aşkın işsiz işsizlik ödeneğinden yoksun kaldı. Bu da işsizlerin yüzde 87,8’nin işsizlik ödeneği alamadığı anlamına geliyor.”

     

  • FATİH ERBAKAN: “2,65 TRİLYON LİRA YENİ BORÇ VE 1,25 TRİLYON LİRA FAİZ ÖDEMESİ VADEDEN 2024 YILI BÜTÇE KANUNUNA, ‘HAYIR’ DİYORUZ”

    FATİH ERBAKAN: “2,65 TRİLYON LİRA YENİ BORÇ VE 1,25 TRİLYON LİRA FAİZ ÖDEMESİ VADEDEN 2024 YILI BÜTÇE KANUNUNA, ‘HAYIR’ DİYORUZ”

    Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, TBMM’de, “Denk bütçe şeklinde hazırlanmamış, önce millet anlayışıyla düzenlenmemiş, 2,65 trilyon lira yeni borçlanma ve 1,25 trilyon lira daha faiz ödemesi öneren 2024 yılı bütçesini kabul etmiyoruz. 2,65 trilyon lira yeni borç ve 1,25 trilyon lira faiz ödemesi vadeden 2024 yılı bütçe kanununa Yeniden Refah Partisi olarak, ‘hayır’ diyoruz. Denk bütçe mutlaka yapılmalı, israf önlenmelidir. Borç, zam, vergi ve devlet varlıklarını satmak yerine kaynak üretilmelidir. Milletten toplanan vergiler faiz ödemek için değil; yine millete hizmet için kullanılmalıdır. Sadaka ve sosyal yardım dağıtmak yerine milletimizin alım gücü ve refah seviyesi artırılmalıdır. Borç, zam, vergi, faiz ekonomisi uygulamasından bir an evvel vazgeçilmesi gerekiyor. Üretim, istihdam, ihracat odaklı bir ekonomi modeline mutlaka geçilmesi gerekiyor” dedi.

    Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Erbakan, şunları söyledi:

    “VATANDAŞIN GÜNDEMİ EKONOMİYE ENDEKSLİ BİR DURUMDA”

    “Vatandaşın gündemi ekonomiye endeksli bir durumda. Hem de bugün asgari ücret tespit komisyonu 2024 yılı asgari ücreti tespit etmek üzere toplanıyor. Türk-İş verilerine göre 4 kişilik bir aile için açlık sınırının 14 bin 25 lira olduğu ortaya konmuştur. Yoksulluk sınırı 45 bin 687 lira olarak ortaya konmuştur. Bekar bir çalışanın tek başına yaşama maliyeti aylık 18 bin 240 liraya kadar yükselmiştir. Açlık sınırının 14 bin 25 lira olması 4 kişilik asgari ücretli bir ailenin temel beslenme ihtiyaçları için ayda 14 bin 25 lira harcaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu hesaplamaya göre mevcut asgari ücret 11 bin 400 liralık seviyesiyle 4 kişilik bir ailenin tek bir asgari ücretle bir ayda sadece temel beslenme ihtiyacını, gıda ihtiyacını dahi karşılayamayacağını maalesef ortaya koymaktadır. Bu hesabın içinde kira, elektrik, ulaşım, giyim kuşam, ısınma yok. Bunları da kattığınız da 14 bin liranın üzerine çok daha ciddi bir maliyet çıkıyor ve 11 bin 400 liralık bir asgari ücretin insani yaşama şartlarından son derece uzak olduğu ortaya çıkıyor.

    ASGARİ ÜCRETE YILDA BİRDEN FAZLA ZAM YAPILMASINA İLİŞKİN HUKUKİ BİR ENGEL BULUNMUYOR2

    4 kişilik ailede 2 asgari ücretli olsa dahi 22 bin 800 liralık bir gelire sahip oluyorlar ki bununla dahi 4 kişilik bir ailenin tüm masraflarını karşılayabilmesi mümkün gözükmemektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız asgari ücret zammıyla ilgili yaptığı açıklamada ‘2024 yılı için tek bir zam, bir defaya mahsus yapılacak’ demiştir. Yönetmelikte de bu şekilde belirtildiğini söylemiştir. Ancak yürürlükte olan asgari ücret yönetmeliğinin 7’nci maddesinde; ‘ücret en geç 2 yılda bir olmak üzere belirlenir’ ifadesi yer alıyor. Yani bir senede birden fazla kez asgari ücret artırılmaz diye yönetmelikte herhangi bir ifade bulunmuyor. Dolayısıyla asgari ücrete yılda birden fazla zam yapılmasına ilişkin hukuki bir engel bulunmuyor. Böyle bir engel olsa bile Meclis’te bir kanunla bunun düzeltilebilmesi mümkündür.

    “BİR SEFERE MAHSUS ZAM YAPMANIZ HALİNDE 2024 YILINDA MİLYONLARCA ASGARİ ÜCRETLİYİ AÇLIĞA MAHKUM ETMİŞ OLURSUNUZ”

    Bir yılda 2 kez asgari ücret zammı daha önce de yapıldı. Ak Parti’nin 21 yıllık iktidarı süresince 12 yıl birden fazla, 2 kez asgari ücrete zam yapıldı. 9 yılda ise bir kez asgari ücrete zam yapıldı. Böyle bir enflasyonist ortamda tek bir defa asgari ücrete zam yapmak, asgari ücretlinin aleyhine olacak bir gelişmedir. Zam oranının ise orta vadeli programda hedeflenen enflasyon oranını geçmeyeceği ifade edilmektedir. 2024 yılı enflasyon oranı orta vadeli programda yüzde 36 olarak ifade edilmiştir. Basında gördüğümüz rakamlar da yüzde 36-37 civarlarına işaret etmektedir. Yüzde 25 konuşulmaktadır. En fazla yüzde 50 olur mu diye bir ümit beslenmektedir. Ancak sürekli güncellenen ve daha 2024 yılı gelmeden hedeflerin tutturulamadığı bir asgari ücret hesabıyle 2024 yılı asgari ücretini belirlemek milyonlarca asgari ücretlinin aleyhine bir gelişmedir.

    Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Hanımefendi Mayıs 2024 enflasyon tahminini yüzde 75 olarak ifade etmiştir. Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerinin tutması durumunda açlık sınırı Temmuz 2024’te 18 bin 500 liraya çıkacak. Aralık 2024 ise açlık sınırı 21 bin lirayı aşacak. 2024’ün sonunda açlık sınırının 21 liranın üzerinde olması, yoksulluk sınırının da çok daha yüksek seviyelere geleceğini gösteriyor. Tahmin edilen yüzde 36’lık enflasyon oranında asgari ücrete bir zam yapılmasının asla yeterli olmayacağını açık bir şekilde gösteriyor. 2023 yılında asgari ücrete 2 defa zam yapıldığı halde; asgari ücret bugün gıda ihtiyacını dahi karşılayamayacak noktaya gelmiştir. Yüzde 36’lık bir tahminle ve bir sefere mahsus zam yapmanız halinde 2024 yılında milyonlarca asgari ücretliyi açlığa mahkum etmiş olursunuz.

    “ASGARİ ÜCRETİN 23 BİN LİRA SEVİYESİNE GETİRİLMESİ LAZIM”

    Asgari ücretin basına yansıyan muhtemel zam oranlarıyla güncellenmesinin milyonlarca asgari ücretlinin derdine derman olmayacağı açık bir şekilde ortadadır. Yeniden Refah Partisi olarak Sayın Bakanı ve tüm yetkilileri önce millet anlayışıyla harekete etmeye davet ediyoruz. Yeniden Refah Partisi olarak pek çok sendikanın da ifade ettiği gibi 2 asgari ücretin en azından yoksulluk sınırında olması gerektiğini ifade ediyoruz. Bugünkü yoksulluk sınırını hesap edersek, asgari ücretin 23 bin lira seviyesine getirilmesi lazım ki en azından bir evde, bir ailede 2 asgari ücret alındığı zaman o aile yoksulluk sınırının altında kalmadan hayatını devam ettirebilsin.

    En düşük emekli aylığı en az asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir. Asgari ücretin 22-23 bin liraya çıkartılması iş dünyası ve iş verenler için sıkıntılı bir duruma işaret ediyor ancak burada da bir diğer önerimiz iş dünyasına da gerekli desteklerin yapılmasıdır. 2024 yılı bütçesinde 1 trilyon liralık kurumlar vergisi ve 657 milyar liralık gelir vergisinden devlet vazgeçiyor. Bunun sadece bir kaç holdinge değil iş veren kesimine adil bir şekilde dağıtılması 1 trilyon 657 milyar liradan madem vazgeçildi bunu da iş verene bir teşvik olarak bir destek olarak sağlanması ve asgari ücretinde 22-23 bin liraya getirilmesi; böylece iş verenin de mağdur olmasının önüne geçilmesi ve milyonlarca asgari ücretlinin de mağdur olmasının önüne geçilmesi gerekmektedir.

    “DENK BÜTÇENİN YİNE 20 SENEDEN BERİ OLMADIĞI GİBİ BU SENE DE OLMADIĞI 2024 YILI BÜTÇESİNDE GÖRÜYORUZ”

    2024 yılı bütçesi de bugün Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlandı. Üzülerek ifade ediyorum denk bütçenin yine 20 seneden beri olmadığı gibi bu sene de olmadığı 2024 yılı bütçesinde görüyoruz. Gelirler 8,44 trilyon lira, giderler 11,1 trilyon lira yani arada 2,65 trilyon liralık bir açık var. Neredeyse 100 milyar dolar. Bu 2,65 trilyon liralık açığın net borçlanmayla karşılanacağı, iç ve dış borç alarak bu açığın kapatılacağı da ifade ediliyor. 2023 Mayıs genel seçimleri sonrasında astronomik ölçüde artırılan KDV, ÖTV ve 2 defa alınan MTV’ye rağmen, bütün vergi ve zamlara rağmen hala daha bütçe neredeyse bütçe 100 milyar dolara yakın bir açık veriyor ve bu açığında maalesef borçlanmayla kapatılacağı ifade ediliyor. Burada önemli bir diğer hususa da değinmek gerekir o da; net borçla, brüt borç arasındaki fark. Dışarıdan bir gözle bakıldığında yüzde 5, 10, 20 fark olsun diyor ama öyle değil. 2022 yılında net borçlanma 469 milyar lira, halbuki brüt borçlanma 2,28 trilyon lira oldu. Yani ‘469 milyar lira borçlanacağım’ denilmiş, döviz kuru farklarıyla gerçek borçlanma 2,28 trilyon lira yani netle brüt arasında 4,86 kat fark oluşmuş. Aynı oranda bir fark oluşacak olsa bu seneki borçlanmanın 12-13 trilyon liraya çıkacağı öngörülebilir.

    Türkiye’nin toplam dış borç stoğu 476 milyar dolar. Doların 1 kuruş artması Türkiye’ye 4,76 milyar lira ilave yük getiriyor. Döviz kuru 1 lira artarsa 476 milyar lira ilave yük binecek demektir. 1 kuruş kur artışının merkezi yönetim borç stokuna etkisi 2,25 milyar lira. 1 lira artarsa merkezi yönetim borç stoğunu 225 milyar lira artırıyor. Hükümet tüm uyarılarımıza rağmen kamuyu borçla finanse etmeye devam ediyor. Kamu borçla finanse edilmeye devam ettiği müddetçe ve kurlardaki bu yükseliş devam ettiği müddetçe borçlanma hızının katlanarak artacağını üzülerek ifade ediyoruz. Borçlanma, özellikle de döviz cinsinden borçlanma tam bir felaket. Bu durumdan kurtulmak bugün görüşmelerine başlanan, TBMM’den geçirilmeye çalışılan 2024 yılı bütçesiyle mümkün değildir. Tablo vahimdir, bu gidişatın fren tutmayacağı ortadadır. İktidar yetkilileri her defasında iyi niyetle ‘en kötüsü geride kaldı, gelecek yıl geçen yıldan daha iyi olacak’ deselerde her geçen yıl bir önceki yılı aratıyor ve gelen yıl geçen yıldan daha kötü bir noktaya gidiyor.

    “BU DÜZEN FAİZ LOBİSİNİ BESLİYOR”

    Bu düzen faiz lobisini besliyor. Vergisini hakkıyla veren, üreten, çalışan, alın teri döken milyonlarca insanı da maalesef eziyor. Gelin daha geç olmadan bu gidişe bir son verelim ve artık denk bütçe yapma dönemini başlatalım. Denk bütçe yapmadan bu felaketten, bu faiz canavarından kendimizi kurtarmamız mümkün değildir. 2024 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Teklifi’nde yer alan bütçe dengesini düzenleyen 3’üncü maddenin değiştirilmesini, düzenlenmesini talep ediyoruz. Buradan net borçlanma ifadesini çıkarıp atmamız lazım. Net borçlanma ifadesi yerine denk bütçeyi tanımlamamız lazım. Aksi takdirde ülke ekonomisinin hiçbir şekilde düze çıkması mümkün değildir. Swap anlaşmasıyla, borç bularak, sıcak para getirerek, devlet varlıklarını satarak, millete zamla vergiyle yük yükleyerek daha nereye kadar gideceksiniz? Bugüne kadar yapıldı ama bu kısır döngünün içerisinden bu yöntemlerle kurtulunmuyor. Şu günden itibaren bir kuruş ilave borç almadan, faiz giderlerinin azaltılması ve faiz canavarından kurtulunması gerekmektedir.

    Bütçe teklifinde vergilerin 2024 yılı için 8,33 trilyon liraya yükseltilmiş olduğunu görüyoruz. 8,33 trilyon lira 2022 yılına göre vergilerin 3,5 kat artığını gösteriyor. 2023 yılına göre ise 2 kat daha fazla vergi toplanacağını gösteriyor. Yani vergi artışı maalesef katlanarak devam ediyor. Bu vergilerin dar gelirli vatandaştan daha ziyade toplanacağı ortaya çıkıyor. Çünkü 2023 bütçesinde toplam vergi tahsilatı içerisinde doğrudan vergilerin oranı yüzde 35 iken, 2024’de bu yüzde 33’e düşüyor. Doğrudan vergi; gelir vergisi, kurumlar vergisi. Zenginden alınan vergilerin oranı yüzde 35’ten yüzde 33’e düşüyor. Dolaylı vergiler ise yüzde 63’ten yüzde 65’e çıkıyor. Doğrudan doğruya dar gelirli vatandaştan alınan vergiler artıyor, zenginden alınan vergiler ise oransal olarak düşüyor. Vergiler maalesef faize gidiyor ve her geçen yıl artarak faize giden oran yükseliyor. ‘2024 yılında vergilerin yüzde 15’i faize verilecek’ deniyor. Yapılan orta vadeli programa göre 2025’te vergilerin yüzde 17’si faize gidecek, 2026’da vergilerin yüzde 18’i faize gidecek. Toplanan vergiler her geçen sene daha fazla faize gidiyor. Buna rıza göstermemizin mümkün olmayacağını açık bir şekilde ifade ediyorum.

    “VERGİLERİN ÜLKEYE, MİLLETE HİZMET İÇİN KULLANILMASI GEREKLİDİR”

    Vatandaşın alın teriyle, emeğiyle özellikle de büyük ölçüde dar gelirliden toplanan bu vergilerin ülkeye, millete hizmet için kullanılması gereklidir. Faiz lobisine aktarılmasına asla rıza göstermemiz mümkün değildir. 2024 yılı bütçesi bu haliyle dar gelirliden al faiz lobisine ver bütçesi olarak karşımıza çıkıyor. Dar gelirliye cefa, faiz lobisine sefa bütçesi olarak maalesef karşımıza çıkıyor. Bunun yanında vergilerin bu kadar artırılması yeterli olmuyor ve 2,65 trilyon lira sadece bu sene net borçlanma yapılacak. Vergiler artıyor, borç artıyor, bütçe açığı artıyor ve faizlerde artıyor. Kamunun borçlanması ve bu borçların ana para ve faiz yüklerinin millete yüklenmesi doğmamış çocuklarımızın borçlu olması manasını taşır. Mevcut vergilerin daha da artması manasını taşır. Yeni vergilerin icat edilmesi, dolaylı vergilerin toplam vergi içerisindeki oranının yükselmesi manasını taşır. Vatandaşımızın hak ettiği yaşam standartlarına ve hak ettiği hizmetlere ulaşamaması manasını taşır. Özellikle dış borçlanma devletin, ülkenin dövize olan talebini artıracağı için döviz kurlarının da yükselmesine yol açacak. Döviz kurlarının yükselmesi de bizim gibi ithalata bağımlı bir ekonomi de enflasyonun daha da yükselmesine yol açacak.

    Dış borçlanmanın ve yüksek düzeyde borç içerisinde olmanın diğer bir dezavantajı da ülkemizin dış politika başta olmak üzere farklı alanlarda sözü geçen bir ülke olma şansını kaybetmesidir. Borcu borçla kapatmaya, hatta borç faizini borçla kapatmaya çalışırsanız bütçeniz devamlı açık verirse, yarım trilyon dolarlık bir dış borca ulaşmışsanız o zaman kredi peşinde, swap anlaşması peşinde koşan ülke olursunuz. Böyle olunca da dış politika da müzakere masasında sözünüzü geçirmeniz mümkün olmaz. Bu bütçede en yüksek harcama kaleminin faiz ödemeleri olduğunu görüyoruz. 1,25 trilyon lira devlet faize kaynak aktaracak. 2,65 trilyon lira borç alınacağı ifade edilmişti. Yani alınacak borcun yarısı faiz ödemelerine gidecek. Faiz ödemeleri bir önceki senenin bütçesine göre bu sene yüzde 94 oranında artıyor.

    “ÜRETMEDEN CARİ AÇIKTAN, BORÇLANMAKTAN, DÖVİZİN YÜKSELMESİNDEN KURTULAMAZSINIZ”

    Tarım ve Orman Bakanlığı’na ayrılan para faize ayrılan paranın yüzde 23’ü, kırsal kalkınmaya ayrılan para faize verilecek paranın yüzde 2,4’ü, gençlik programlarına ayrılan para faize verilecek paranın binde 7’si, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na ayrılan bütçe faize verilen paranın yüzde 14’ü. Yani faiz canavarı bir senede 7 tane Gençlik ve Spor Bakanlığı yapıyor. Bu şartlar altında ülkemizde AR-GE’nin teknolojinin gelişmesini beklemek mümkün değil. İstihdam programı için verilecek para faize ayrılan paranın yüzde 19’u. Türkiye OECD ülkeleri içerisinde özellikle genç işsizlik bakımından çok ön sıralarda. Bu işsizliği çare bulmak en önemli işimiz ve görevimiz olmalı ancak böyle önemli bir konuya ayırdığımız paranın 5 katını maalesef faize ayırıyoruz. Sanayinin geliştirilmesi, üretim ve yatırımların desteklenmesine ayrılan para faiz ödemesinin yüzde 6’sı. Üretimin, sanayinin, ihracatının geliştirilmesine kaynak aktarmadan, üretmeden cari açıktan, borçlanmaktan, dövizin yükselmesinden kurtulamazsınız.

    Faize gidecek 1,25 trilyon lira ile tam 1 milyon konut yapmak mümkün. Türkiye’nin 1 senelik konut ihtiyacını fazla fazla karşılamak mümkün. Yani 1 milyon konutu yapıp vatandaşa ücretsiz dağıtmanız bu parayla mümkün. Bu parayla imalat ve tarım alanında 40 bin tane küçük ve orta ölçekli işletme kurup 1 milyona yakın yeni istihdam sağlamanız mümkün. 85 milyon vatandaşın bankalara ve finans kuruluşlarına olan bütün borcunun faiziyle birlikte yarısını ödemek mümkün. Türkiye’de yerel yönetimlerin bütün borcunu 6 defa ödemeniz mümkün. Adeta bir haraç gibi dış güçlere, sermaye sahiplerine, faiz lobisine millete hizmet için ayrılabilecek parayı maalesef vermiş oluyorsunuz. Bu para tam 118 milyon asgari ücret yapıyor yani 10 milyon asgari ücretlinin 1 sene boyunca maaşlarını bu parayla ödeyebilirsiniz. İktidar yetkilileri sürekli olarak çoğu açlık sınırının altında maaş alarak yaşama savaşı veren emeklilerimizin bütçeye yük olduğunu ifade ediyor. Emeklilerin bütçeye getirdiği yüklerden yakınıyor ancak bütçeye, ülkeye, millete asıl yükü emeklilerimiz değil; faiz canavarı getirmektedir. Faiz canavarından kurtulmanın yolu da mutlaka ama mutlaka borçlanmadan denk bütçenin gerçekleştirilmesidir.

    “2024 YILI BÜTÇE KANUNUNA YENİDEN REFAH PARTİSİ OLARAK, ‘HAYIR’ DİYORUZ”

    2024 bütçesi faiz dışı denge bakımından da son derece sıkıntılı bir durumda. 1,4 triyon lira faiz dışı negatif denge var. Yani 1,25 trilyon liralık faiz ödemeleri olmasa bile yılda 1,4 trilyon lira açığımız var. Faiz giderlerimiz olmasa bile gelirlerimiz giderlerimizi yine karşılamıyor. Mutlaka kamudaki israfı önlemek lazım. Mutlaka kaynak paketleri oluşturup borçsuz, zamsız, vergisiz kaynaklar oluşturmak lazım. Bununla ilgili de en güzel referans 54’üncü hükümet dönemindeki milli görüşün ekonomi politikalarıdır. Vergi harcaması kavramıyla ifade edilen muafiyetler yani devletin vergi harcaması demek bu sene almayı planlamadığı vergiler yani ‘2,21 trilyon lira tutarında vergiyi almayacağım’ diyor devlet. Bunun içerisinde özellikle gelir vergisi ve kurumlar vergisi daha ziyade zenginlerden alınan vergilerdir. 1 trilyon 657 milyar liradan devlet vazgeçmiş. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle birlikte bunun hangi şirketlere, hangi kurumlara ne oranda yapılacağını öğrenmek maalesef mümkün olmuyor. Bu vergi muafiyetlerinin kamuda ve özel sektörde maaşlı çalışanlara, emekliye, dar gelirliye yapılmadığı açıktır.

    Denk bütçe şeklinde hazırlanmamış, önce millet anlayışıyla düzenlenmemiş, 2,65 trilyon lira yeni borçlanma ve 1,25 trilyon lira daha faiz ödemesi öneren 2024 yılı bütçesini kabul etmiyoruz. 2,65 trilyon lira yeni borç ve 1,25 trilyon lira faiz ödemesi vadeden 2024 yılı bütçe kanununa Yeniden Refah Partisi olarak, ‘hayır’ diyoruz. Tüm bu gidişata dur demek mümkündür ve bu bizim elimizdedir. Denk bütçe mutlaka yapılmalı, israf önlenmelidir. Borç, zam, vergi ve devlet varlıklarını satmak yerine kaynak üretilmelidir. Milletten toplanan vergiler faiz ödemek için değil; yine millete hizmet için kullanılmalıdır. Sadaka ve sosyal yardım dağıtmak yerine milletimizin alım gücü ve refah seviyesi artırılmalıdır. Borç, zam, vergi, faiz ekonomisi uygulamasından bir an evvel vazgeçilmesi gerekiyor. Üretim, istihdam, ihracat odaklı bir ekonomi modeline mutlaka geçilmesi gerekiyor.”

     

  • MAHKEME BEŞTEPELER DAVASINI REDDETTİ. KONAK BELEDİYE BAŞKANI ABDÜL BATUR: PLANLARIMIZA GÜVENİYORUZ

    MAHKEME BEŞTEPELER DAVASINI REDDETTİ. KONAK BELEDİYE BAŞKANI ABDÜL BATUR: PLANLARIMIZA GÜVENİYORUZ

    İzmir 2. İdare Mahkemesi, Beştepeler 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Revizyonu’nu mahkemeye taşıyan Şehir Plancıları Odası’nın açtığı davayı reddetti. Süreci değerlendiren Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, “Biz planlarımıza güveniyoruz; çünkü planlarımızı halkın yararını azami düzeyde tutarak hazırlıyoruz. Mahkeme kararını vermiştir. Beştepeler yola devam edecek” dedi.

    İzmir 2. İdare Mahkemesi, Konak Belediyesi’nin kentsel dönüşümde Gültepe’nin ardından ikinci büyük adım olarak hazırladığı Beştepeler planlarını mahkemeye taşıyan Şehir Plancıları Odası’nın açtığı davanın reddine karar verdi. 

    Bilirkişi raporunun değerlendirdiği kararda, Beştepeler 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Revizyonu’nda şehircilik ilkeleri, planlama esasları, imar mevzuatı ve kamu yararı çerçevesinde kabul edilebilir teknik ve nesnel gerekçeler bulunduğu ve dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı kaydedildi. Kararda Dayıemir, Dolaplıkuyu, İmariye, Selçuk, Aziziye, Tınaztepe, Duatepe, Kocatepe, Çimentepe, 1. Kadriye, 2. Kadriye, Hasan Özdemir, 19 Mayıs ve Zafertepe mahallelerini kapsayan planın üst ölçekli planlara uygun bulunduğu belirtilirken, alanda yaşaması öngörülen nüfusun tolere edilebilir düzeyde artırılmış olduğu da kaydedildi. Kararda imar hakları fazla artırılmadan taban alanı olarak kamusal kullanımlara ayrılan alanların artırılmasına yönelik olarak belirlenmiş olan yaklaşımın planlama ilkelerine aykırı olmadığı da yazıldı. Planların kişi başına düşen donatı alanlarını artırdığı da vurgulandı.

    “PLANLARIMIZA GÜVENİYORUZ” 

    Süreci değerlendiren Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, Konak Belediyesi’nin uzman ekipleri tarafından hazırlanan Beştepeler 1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planı Revizyonu’nun hem Konak Belediyesi hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi meclislerinden tüm partilerin oybirliğiyle geçtiğini hatırlatarak, “Şehir Plancıları Odası, Gültepe planlarımızı da mahkemeye taşımıştı ama orada da bizim lehimize bir karar çıkmıştı. Şimdi Beştepeler planlarında da mahkeme bizim lehimize karar vermiş oldu. Bu bizim haklılığımızı, meclislerin doğru kararlar verdiğini gösteriyor. Biz planlarımıza güveniyoruz; çünkü planlarımızı halkın yararını azami düzeyde tutarak hazırlıyoruz. Mahkeme kararını vermiştir. Beştepeler yola devam edecek. Bu planlarla sadece Konak’ın değil, İzmir’in geleceğini planlıyoruz. Planlarımız şehrimizin de çehresini değiştirecek” diye konuştu. Batur, yaptıkları çalışmalarda tüm odalarla uyum içinde çalışmak istediklerini de sözlerine ekledi.