Blog

  • DİSK EGE TEMSİLCİLİĞİ’NDEN 15 ARALIK BÜYÜK İŞÇİ YÜRÜYÜŞÜ İÇİN ÇAĞRI: “ZAFER MASADA DEĞİL, SOKAKTA KAZANILIR”

    DİSK EGE TEMSİLCİLİĞİ’NDEN 15 ARALIK BÜYÜK İŞÇİ YÜRÜYÜŞÜ İÇİN ÇAĞRI: “ZAFER MASADA DEĞİL, SOKAKTA KAZANILIR”

    HABER: SULTAN EYLEM KELEŞ – KAMERA: KERİM UĞUR

    İzmir’de 15 Aralık’ta “Gelirde adalet, vergide adalet, insanca yaşanabilir ücret” sloganıyla düzenleyecekleri büyük işçi yürüyüşüne katılım çağrısı yapan DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, “Asgari ücrette açlık sınırı çizgimizdir diyen sendikaya inat masada olmayacağımızı, sokakta olacağımızı İzmir kamuoyuyla paylaşıyoruz. Buradan çağrımız; bu düşük ücretlerle, 7 bin 500 lira olan emekli maaşlarına karşı, asgari ücretin insanca yaşanabilir bir ücret olması için, önümüzdeki toplu sözleşme süreçlerinde insanca bir ücret belirlemek için DİSK işçileri, temsilcileri, yöneticileri, üyeleri cuma günü gövde gösterisi yapmak için sokakta olacağız. Zafer masada değil, sokakta kazanılır diyoruz” dedi.

    Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Ege Bölge Temsilciliği, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun katılımıyla 15 Aralık Cuma günü “Gelirde adalet, vergide adalet, insanca yaşanabilir ücret” sloganıyla, Basmane Meydanı’ndan Cumhuriyet Meydanı’na ‘Büyük İşçi Yürüyüşü’ düzenleyecek. DİSK Ege Bölge Temsilciliği, yürüyüş için bugün DİSK Ege Bölge Temsilciliği’nde basın toplantısı düzenledi. Toplantıya DİSK Ege Temsilcisi Memiş Sarı ve şube başkanları katıldı.

    “İKTİDARIN ASGARİ ÜCRETE BİR DEFAYA MAHSUS ZAM YAPMASI, BİZİ TEKRAR SOKAKLARA DÖKME PLANI İÇERİSİNE İTTİ”

    Toplantıda konuşan DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, şunları söyledi:

    “Biz bugün buraya ayın 15’inde yapacağımız İzmir’in büyük yürüyüşünü basınla, kamuoyuyla, işçiler ve emekçilerle paylaşmak için geldik. Biliyorsunuz bundan 1 hafta önce ve yaklaşık 2-3 aydır bütün bölgelerde ‘Gelirde adalet, vergide adalet’ yürüyüşü başlatmıştık. Tam aralık ayına geldiğimizde İstanbul’dan Ankara’ya konfederasyonumuzun yine ‘Gelirde ve vergide adalet’ adı altında 1 haftalık yürüyüşü olmuştu. Aralık ayına geldiğimizde yine asgari ücretin belirlenme sürecinin hükümet, işveren ve masaya oturan sendikacılarla bir pazarlık söz konusu olduğunu hepimiz kamuoyu ve basından takip etmekteyiz. O yüzden DİSK, 7 bölgede 7 büyük yürüyüş adı altında asgari ücretle, zamlarla, enflasyonlarla, emeklilerin sorunlarıyla ilgili eylem ve etkinlik kararı aldı ve ayın 15’inde, saat 13:00’te Basmane Meydanı’nda yarım gün iş bırakarak İzmir’deki büyük yürüyüşü gerçekleştireceğiz. Bu yürüyüşte başta ‘Gelirde adalet, vergide adalet ve insanca yaşanabilir bir ücret’ talebiyle alanlarda ve sokaklarda olacağız. Biz şunu çok iyi biliyoruz ki; müzakere mutlaka önemli. Asgari ücret görüşmeleri toplu sözleşme görüşmelerine dönüşmediği müddetçe bu müzakerelerin de havada kalacağını hepimiz bilmekteyiz ki bunun örneğini geçtiğimiz yıllarda gördük. İktidarın asgari ücreti bir defaya mahsus zam yapacağını ifade etmesi bizi tekrar sokaklara dökme planı içerisine itti. İşte o yüzden ülkede yaşadığımız zamlara, baskılara, adaletsizliğe, gelirde ve vergideki adaletsizliğe karşı Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu bütün şubeleriyle, başta Genel-İş şubeleriyle, Birleşik Metal, Lastik-İş, Sosyal-İş, Dev Turizm-İş, Maden-Sen, İzmir’de örgütlü bulunan Dev Sağlık-İş gibi bütün şubeleriyle yarım gün iş bırakarak Basmane Meydanı’nda toplanıyoruz, Cumhuriyet Meydanı’na asgari ücret ve hayat pahalılığıyla ilgili sokakta olduğumuzu, masada bu işin kazanılamayacağını, masada oturanlara da sokağa davet etme çağrımızı hep birlikte yineleyeceğiz.

    “ASGARİ ÜCRET MİLYONLARIN MESELESİDİR, MEMLEKET MESELESİDİR”

    Yüksek enflasyon karşısında alım gücümüz hızla eriyor. Bu da yetmiyor adaletsiz vergilerle ekmeğimiz küçülüyor. Bu şartlar altında 2024 asgari ücreti belirlenecek. Konfederasyonumuz masada olmamasına rağmen insanca yaşanabilir bir ücret için, gelirde adalet, vergide adalet için mücadele ediyor. Asgari ücret, sadece asgari ücret alanların meselesi değildir. Asgari ücret, işçi sınıfının meseledir, milyonların meselesidir. Asgari ücret, memleket meselesidir. Çünkü asgari ücret, diğer tüm ücretleri belirlemektedir. İşsizlik sigortasından kıdem tazminatına kadar birçok hakkımız asgari ücretten etkilenmektedir. Türkiye’deki ücretler insanca yaşamaya yetmemektedir. Açlık sınırı 13 bin, yoksulluk sınırı 45 bin liradır. Asgari ücret ise açlık sınırının bile altında kalmaktadır. Asgari ücrette açlık sınırı çizgimizdir diyen sendikaya inat masada olmayacağımızı, sokakta olacağımızı İzmir kamuoyuyla paylaşıyoruz. Buradan çağrımız; bu düşük ücretlerle, 7 bin 500 lira olan emekli maaşlarına karşı, asgari ücretin insanca yaşanabilir bir ücret olması için, önümüzdeki toplu sözleşme süreçlerinde insanca bir ücret belirlemek için DİSK işçileri, temsilcileri, yöneticileri, üyeleri cuma günü gövde gösterisi yapmak için sokakta olacağız. Zafer masada değil, sokakta kazanılır diyoruz. Hepinizi cuma günü eyleme davet ediyoruz. İşçi havzalarında, sokaklarda bildirilerimizi dağıtarak cuma günkü büyük eylemi, konfederasyonumuzun Genel Yönetim Kurulu Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve genel yöneticileri, genel sekreteri ile birlikte bu şanlı yürüyüşü cuma günü başlatıyoruz. Kamuoyunun bilgisine”

    “ÇAĞRIMIZ HERKESEDİR”

    Basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Sarı, “Türk-İş’e de çağrınız var mı” sorusuna şu yanıtı verdi:

    “Biz bunu her dönem söylüyoruz, zaten biraz önce de ifade ettim. Bir mücadele tabii ki müzakereyle olmalı. Ama müzakere bir toplu sözleşme sürecinde olur. Eğer asgari ücret görüşmeleri bir toplu sözleşmesi görüşmesi değil, toplu pazarlık sözleşmesiyse, bir kişinin iki dudağı arasındaysa masada değil sokakta olmaları gerektiğini ifade ediyoruz. Bizim asgari ücret alan üyelerimiz yok. Bizim üyelerimizin hepsi asgari ücretin 2 katı ya da 2,5 katı ücreti alıyordur. Ama asgari ücret bütün her şeyi belirlediği için, kıdem tazminatı, insanca yaşam koşullarını belirlediği için direnişin sokakta olduğunu, sokakta mücadeleyle kazanılacağını ifade ettiğimiz için tabii ki çağrımızda buna katkı sunacak sendikalı, sendikasız, işçi, işveren, iş arayan, işsiz dahil olmak üzere tüm herkesedir”

    “ARALIK AYINDA BELİRLENEN ASGARİ ÜCRET, ŞUBAT AYINDA YÜZDE 30 ERİYOR”

    Sarı, DİSK’in talep ettiği asgari ücretle ilgili soru üzerine de “Biz bu dönem rakam açıklamıyoruz çünkü aralık ayında belirlenen asgari ücret belirlendiğinde, şubatın 1’inde eline geçiyor. O iki aylık süreçte bile, açıklanan asgari ücret yüzde 30 eriyor. O yüzden bir asgari ücret rakamı belirlemiyoruz, insanca yaşanabilir bir ücret diyoruz. İkincisi de, yılda 1 defa değil, 4 defa asgari ücretin belirlenmesi için komisyonun toplanması gerektiğini ifade ediyoruz” diyerek yanıt verdi. 

     

  • NARLIDERE BELEDİYE BAŞKANI ALİ ENGİN, ÖZ MAVİKENT KONUT YAPI KOOPERATİFİ SAKİNLERİ İLE GÖRÜŞTÜ

    NARLIDERE BELEDİYE BAŞKANI ALİ ENGİN, ÖZ MAVİKENT KONUT YAPI KOOPERATİFİ SAKİNLERİ İLE GÖRÜŞTÜ

    Narlıdere Belediye Başkanı Ali Engin, arsa sahipleri ile yaşadıkları anlaşmazlık sebebiyle uzun zamandır hukuk mücadelelerini sürdüren Öz Mavikent Konut Yapı Kooperatifi sakinleri ile görüştü. Başkan Engin, göreve geldikleri günden bu yana konunun yapıcı yaklaşım ve uzlaşı ile çözümü için ellerinden gelen çabayı gösterdiklerini ifade etti.

    Narlıdere Belediye Başkanı Ali Engin, yaklaşık 35 yıldır hukuk mücadelelerini sürdüren Öz Mavikent Konut Yapı Kooperatifi sakinleri ile görüştü. Öz Mavikent sitesi sakinleri ve arsa sahipleri arasındaki hukuki anlaşmazlığın uzun zamandır devam ettiğini ifade eden Başkan Engin, “Sorunun yapıcı yaklaşım ve uzlaşıyla çözülebileceğine inanıyoruz. Göreve geldiğimiz günden bu yana bu konuda elimizden gelen çabayı gösteriyoruz” diye konuştu.

    “KİMSEYİ MAĞDUR EDEMEYİZ”

    Narlıdere Belediye Başkanı Ali Engin, Öz Mavikent Sitesi sakinleri ve arsa sahipleri arasında yaklaşık 35 yıldır bir hukuki itilaf bulunduğunu ifade ederek, “Narlıdere Belediyesi olarak biz her zaman yapıcı yaklaşımdan, uzlaşıdan yanayız. Vicdanları rahatsız etmeyecek şekilde bu sorunun çözülebileceğine inanıyoruz. Barınma maliyetlerinin giderek yükseldiği, ev almanın bu kadar zorlaştığı bir dönemde insanları mağdur edemeyiz. Yaşanan mağduriyetin olabildiğince ortadan kaldırılması için elimizden geleni yapıyoruz. Öz Mavikent Sitesi’nde yaşayan vatandaşlarımız yaklaşık 35 yıldır süren bu süreçte gerek maddi gerekse psikolojik olarak zor günler geçirdiler. Bu süreçte açılan davalar, tahliye kararları var. Biz bu sorunun çözümü için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Hiçbir vatandaşımızın mağduriyet yaşamasını istemiyoruz” diye konuştu.

    Narlıdere’de Özmavikent Konut Yapı Kooperatifi ile 1986 yılında 5 blok halinde inşa ettirdiği sitenin kurulu olduğu arazi sahibi arasında 42 daireyle başlayan anlaşmazlık yaklaşık 35 yıldır devam ediyor. Arsa sahibinin, inşaatta hatalar olduğu iddiasıyla daireleri teslim almaması ile başlayan süreç, açılan davalar ve mahkemelerin verdiği çeşitli kararlarla yıllardır sürüyor.  

  • TBMM BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… DENİZ DEMİR: “HÜKÜMETİN ENERJİYLE İLGİLİ TEK POLİTİKASI VARDIR O DA ZAMDIR. VATANDAŞI MÜŞTERİ OLARAK GÖREN ZİHNİYET DEĞİŞMEDİKÇE BU SORUNLAR BİTMEZ”

    CHP Ankara Milletvekili Deniz Demir, TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinde; “14 Mayıs seçimleri öncesi 19 lira olan motorin fiyatı bugün itibarıyla 40 liraya dayanmış durumda. İki yıl önce 140 lira olan 12 kilogramlık mutfak tüpü bugün itibarıyla 562 lira. Vatandaşın mutfağı alev alev yanıyor. Bir ülkede doğal gaz ve elektrik borcu nedeniyle hanelerde kesinti yapılıyorsa o ülke, vatandaşları için yaşanacak bir ülke olmaktan çıkmıştır. Türkiye Yüzyılı diye sabah akşam slogan atanların ülkeyi getirdiği nokta yüz binlerce ailenin elektrik ve doğal gaz faturasını ödemediği hazin bir tablo olmuştur. Hükümetin enerjiyle ilgili tek politikası vardır, o da zamdır. Vatandaşı müşteri olarak gören zihniyet değişmedikçe bu sorunlar bitmez” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan CHP Ankara Milletvekili Deniz Demir, şunları dile getirdi:

    “HÜKÜMETİN ENERJİYLE İLGİLİ TEK POLİTİKASI VARDIR O DA ZAMDIR”

    “Her seçim öncesi olduğu gibi, 31 Mart 2024 yerel seçimleri öncesinde de büyük puntolarla ‘Petrol bulduk, doğal gaz bulduk’ haberleri gazete ve internet haber sitelerinin manşetlerini süslüyor. Keşke bu haberler gerçek olsa buna en çok biz seviniriz. Neden mi? 14 Mayıs seçimleri öncesi 19 lira olan motorin fiyatı bugün itibarıyla 40 liraya dayanmış durumda. İki yıl önce 140 lira olan 12 kilogramlık mutfak tüpü bugün itibarıyla 562 lira. Vatandaşın mutfağı alev alev yanıyor. Enerji, insan yaşamı için vazgeçilmez bir unsurdur; enerji fiyatları ise bir toplumun refah seviyesini gösteren en önemli göstergedir. Bir ülkede doğal gaz ve elektrik borcu nedeniyle hanelerde kesinti yapılıyorsa o ülke, vatandaşları için yaşanacak bir ülke olmaktan çıkmıştır. 2023 yılının ilk altı ayında 122 bin abonenin doğal gaz borcu nedeniyle gazının kesildiğini, yine aynı dönemde yaklaşık 70 bin abonenin de borcundan dolayı elektriğinin kesildiğini hatırlatmakta fayda var. Türkiye Yüzyılı diye sabah akşam slogan atanların ülkeyi getirdiği nokta yüz binlerce ailenin elektrik ve doğal gaz faturasını ödemediği hazin bir tablo olmuştur. Siz kabul etmeseniz de yüksek enerji maliyetleri toplumun her kesimini sarsmıştır. Hükümetin enerjiyle ilgili tek politikası vardır, o da zamdır. Vatandaşı müşteri olarak gören zihniyet değişmedikçe bu sorunlar bitmez.

    “KAMU MÜHENDİSLERİNİN MAĞDURİYETLERİ GİDERİLMELİ”

    2023 itibarıyla kamuda mühendis ve mimarı olarak çalışan kişi sayısı 70 bin civarında. Oturduğumuz evden kullandığımız elektronik cihazlara, yediğimiz yemekten giydiğimiz kıyafete, tüm altyapı, otoyol, köprü, baraj, hastane, okul, demir yolu, aklınıza gelebilecek her alanda onların imzası var. Aylardır sosyal medya üzerinden yetkililere çağrıda bulunuyorlar. Tabii, bir mühendis olarak ben de bu çağrıları görüyorum, duyuyorum. 2023 yılı verilerine göre kamu mühendislerinin elde ettikleri ortalama gelir 18 bin lira; evet, yanlış duymadınız 18 bin lira, yoksulluk sınırının altında. Kamu mühendislerinin mağduriyetlerinin giderilmesi, mesleki gelişimin teşvik edilmesi, bilgi ve tecrübelerinin ödüllendirilmesi için mühendislik meslek kanununun çıkartılmasını sağlamamız gerekiyor.

    “MTA’NIN USULSÜZ İŞLEMLERİNİN SAYISI USULÜNE UYGUN İŞLEMLERİNDEN DAHA FAZLA”

    Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün Sayıştay raporlarına bakalım. Kurum hakkında 57 sayfa rapor hazırlanmış. Kurumun usulsüz işlemlerinin sayısı usulüne uygun işlemlerinden daha fazla. MTA mali hesaplarını düzgün tutmamakta, ihale alım, satım ve diğer ticari işlemlerinde ilgili yönetmeliklere aykırı davranmaktadır. Diğer kurumlarda da durum farklı değildir.

    “SAYENİZDE TOPLUMDA ‘GÜN YÜZÜ GÖRMEYEN İNSANLAR’ DİYE BİR KAVRAM OLUŞTU”

    2016 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla kış saati uygulaması kaldırıldı, yaz saati kalıcı hale getirildi. Bu uygulamadan eminim ki sizler de bizim kadar şikayetçisiniz ama ne yazık ki sesiniz çıkmıyor. Öğrencilerin çoğu ilk derste uyuyor, öğretmenler de gün aydınlanmadığı için ilk derslerden verim alınmadığını söylüyor. Veliler ise sokak köpekleri, madde bağımlıları nedeniyle çocuklarının zifiri karanlıkta sokağa çıkmasını istemiyor ve yurttaşlarımız sabah işe giderken güvenlik kaygısı yaşarken uygulamanın tek kazananı her zamanki gibi elektrik dağıtım şirketleri oluyor. Bu yapılanlar zulüm değil de nedir? Milyonlarca insan yıllardır size yalvarıyor. Nedir bu inat? Herkes sayenizde depresyona girdi. Bu uygulamanın tasarruf sağlamadığı açık ve son derece anlamsız olduğu ortaya çıkmış iken neden kimse konuşmuyor? ‘Tasarruf edeceğiz’ diyorsunuz. Karanlık havada kalkan bir aile lambasını açmıyor mu? Tasarruf yerine tüketim oluyor, faturalara yansıyor. Sayenizde toplumda ‘gün yüzü görmeyen insanlar’ diye bir kavram oluştu. İnsanlar karanlıkta uyanıyor, karanlıkta evlerine dönüyor, yazıklar olsun. Bir kez daha söylüyorum, gelin, bu inadınızdan vazgeçin, kendi ellerimizle depresif, mutsuz bir toplum yaratmayalım.”

     

  • TBMM BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… GÜLCAN KIŞ: “21 YILLIK İKTİDARDA OLAN AKP HÜKÛMETİ, ENERJİ POLİTİKALARINDA ENERJİ YOKSULLUĞU İÇİNDE BİR TOPLUM YARATMIŞTIR”

    CHP Mersin Milletvekili Gülcan Kış, TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinde; “21 yıllık iktidarda olan AKP hükümeti, enerji politikalarında enerji yoksulluğu içinde bir toplum yaratmıştır. Halkın enerjiye rahat ve ucuz ulaşımını sağlayacak politikalardan uzak, sadece sermaye gruplarının çıkarını gözeten bir siyasi anlayışın hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Enerji sektörü özelleştirilmiş, enerji üretim ve dağıtım tamamıyla kâr-zarar hesabına indirgenmiştir. Çünkü AKP iktidarı plansızlık ve kuralsızlığı kendisine şiar edinmiştir. AKP her fırsatta ‘millî ve yerli’ olduğunu söylüyor ama gelin görün ki enerjide de dışa bağımlı bir yol izlenmektedir” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan CHP Mersin Milletvekili Gülcan Kış, şunları söyledi:

    “21 YILLIK İKTİDARDA OLAN AKP HÜKÛMETİ, ENERJİ POLİTİKALARINDA ENERJİ YOKSULLUĞU İÇİNDE BİR TOPLUM YARATMIŞTIR”

    “21 yıllık iktidarda olan AKP hükûmeti, enerji politikalarında enerji yoksulluğu içinde bir toplum yaratmıştır. Halkın enerjiye rahat ve ucuz ulaşımını sağlayacak politikalardan uzak, sadece sermaye gruplarının çıkarını gözeten bir siyasi anlayışın hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Enerji sektörü özelleştirilmiş, enerji üretim ve dağıtım tamamıyla kâr-zarar hesabına indirgenmiştir. Çünkü AKP iktidarı plansızlık ve kuralsızlığı kendisine şiar edinmiştir. AKP her fırsatta ‘millî ve yerli’ olduğunu söylüyor ama gelin görün ki enerjide de dışa bağımlı bir yol izlenmektedir.

    “AKKUYU NÜKLEER SANTRAL ANLAŞMASI HUKUKEN TARTIŞMALI BİR METİNDİR

    Buna en büyük örnek Mersin’deki Akkuyu Nükleer Güç Santrali’dir. 2010 yılında Rusya’yla milletler arası anlaşma imzalanmış, bu anlaşma neticesinde ‘yap-işlet-sahip ol’ modeliyle dünya üzerinde ikinci örneği olmayan bir modelle Akkuyu Nükleer Santrali inşa ediliyor. Anlaşma hukuka aykırı bir şekilde yapılmıştı yani Akkuyu’daki nükleer santral iç hukukta bulunan kanun ve yönetmelikler yoluyla değil de bir milletlerarası anlaşmayla imza edilmek istenmiştir. Akkuyu Nükleer Santral anlaşması hukuken tartışmalı bir metindir. Yani bu durum toplumun gözü önünden, denetlemeden, hukuktan ve yargıdan kaçırılmıştır. Bütçe görüşmelerinde ise AKP tarafından ısrarla Akkuyu Nükleer Santrali’nin önemli bir yatırım olduğundan, ülkeye enerji politikaları yönünden yaratacağı faydalardan söz edilmiştir. Santral için öngörülen altmış yıllık süre içerisinde 200 milyar dolar Rusya’nın kasasına para girecektir. Ayrıca, santralin söküm maliyetleri de ayrı bir tartışma konusudur.

    “TÜM DÜNYA NÜKLEER ENERJİDEN UZAKLAŞIRKEN BİZ NÜKLEERDE NEDEN BU KADAR ISRAR EDİYORUZ”

    Sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları ısrarla uyarıyor; Akkuyu Nükleer Santrali’nin kurulduğu bölgedeki zeminin uygun olmadığı, kurulacak alanın 30 kilometre yakınından geçen fay hattı sebebiyle deprem riskinin bulunduğu değerlendirmeleri yapılmaktadır. Yine, deniz suyunun sıcaklığının artmasıyla binlerce deniz canlısının yaşamı zarar görecektir. Tüm dünya nükleer enerjiden uzaklaşırken biz nükleerde neden bu kadar ısrar ediyoruz, bunu da buradan sormak istiyorum.

    “AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ SADECE MERSİN İÇİN DEĞİL, ÜLKEMİZ İÇİN CİDDİ BİR TEHDİTTİR

    Ülkemizde nükleer alanında ilk adım 1956’da Atom Enerjisi Komisyonu’nun kurulmasına giden sürece dayanmaktadır. Aradan geçen onca zamana karşın ne yapılmış diye bir bakarsak ne bir nükleer enerji strateji belgesi var ne bir yol haritası var ne de bir eylem planı vardır. Hatırlarsanız, 2022 yılında, Nükleer Düzenleme Kanunu görüşmelerinde, Hükûmet kamuoyunu yanıltıcı bilgilendirmeler yapmış, nükleer santral yapınca nükleer teknolojiyle tanışılacağı gibi son derece hayalperest yorumlarda bulunulmuştur. Kısacası Akkuyu Nükleer Santrali sadece Mersin için değil, ülkemiz için ciddi bir tehdittir. Ekonomik bağımsızlığımız gibi enerjide de bağımsızlığımızın tehlikede olduğunu söylemek istiyorum.

    “CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILINA GİRERKEN ENERJİ POLİTİKALARIMIZ GÜVENİLİR, ULAŞILABİLİR, UCUZ, KALİTELİ OLMALIDIR

    Ülkemizin enerji verimliliği potansiyelini kullanarak ve yenilenebilir enerji politikalarıyla güvenli, ucuz ve temiz enerji üretmek mümkündür. Bu nedenle, Türkiye dünyada hızla değişen, dönüşen enerji düzlemini vakit kaybetmeden yakalamalıdır. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken enerji politikalarımız güvenilir, ulaşılabilir, ucuz, kaliteli, çevreyle dost, sürdürülebilir bir şekilde önceliğimiz olmalıdır.”

     

  • GENÇ SAĞLIK SENDİKASI, EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ AYYILDIZ’I ZİYARET ETTİ

    GENÇ SAĞLIK SENDİKASI, EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ AYYILDIZ’I ZİYARET ETTİ

    Genç Sağlık Sendikası Genel Başkanı Osman Kaya ve sendika yöneticileri, Emniyet Genel Müdürü Erol Ayyıldız’ı ziyaret etti.

    Genç Sağlık Sendikası Genel Başkanı Osman Kaya, Emniyet Genel Müdürü Erol Ayyıldız’ı ziyaret etti. Kaya’ya ziyarette; Genel Sekreteri Furkan Ali Çiftçioğlu, Genel Başkan Yardımcıları Arif Camgöz, Fatih Çekirge ve GençSam Başkanı Mehmet Günok da eşlik etti.

    Kaya, sağlık çalışanlarının işyerlerindeki emniyeti ve sağlıkta şiddet olaylarını gündeme getirdi. Ziyarette, sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet olaylarına ilişkin çözüm önerileri ve projeler hakkında görüş alışverişinde bulunuldu.

  • İMAMOĞLU: “KANAL HAYALLERİYLE İSTANBUL’U MAHVETMEYE HİÇ KİMSE İZİN VERMEDİ, VERMEYECEK”

    İMAMOĞLU: “KANAL HAYALLERİYLE İSTANBUL’U MAHVETMEYE HİÇ KİMSE İZİN VERMEDİ, VERMEYECEK”

    Haber: OKTAY YILDIRIM Kamera: ADEM KARABAYIR

    İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, turizmde yeni nesil iletişim stratejileri kapsamında “Visit İstanbul” web portalını, “İstanbul Creators Club Platformu” ve “dünyanın ilk yapay zeka rehberi uygulaması”nı kamuoyuna tanıttı. İmamoğlu, “Bugün tanıtımını yaptığımız Visit İstanbul, İstanbul’un dünyaya açılan kapısıdır. Bazen çölün ortasında insanlar bir hayal kurabilir ve gözünde canlandırdığı bir şehri betonlarla, kanallarla var edebilirler. Bu da bir başarıdır. Ama İstanbul öyle bir şehir ki binlerce yıldır insanların taş üstüne taş koyarak, kendi kültürlerini birbirine karma hale getirerek bize öyle bir medeniyet bırakmışlar ki… Burada öyle kişisel beton hayalleriyle, kanal hayalleriyle İstanbul’u mahvetmeye hiç kimse izin vermedi, vermeyecek” dedi.

    İBB, turizmde yeni nesil iletişim stratejileri kapsamında “Visit İstanbul” web portalını hayata geçirdi. Visit İstanbul ile birlikte, “İstanbul Creators Club Platformu” ve dünyanın ilk yapay zeka rehberi uygulaması da İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımıyla, bir otelde düzenlenen etkinlikle tanıtıldı. Bilgilendirici video gösterimleriyle başlayan tanıtım toplantısında ilk olarak, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Rızvanoğlu ve Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Dr. Yeliz Yücel tarafından, “Kültürel Mirasa Engelsiz Erişim” konulu sunum gerçekleştirildi. Sunumun ardından konuşan İmamoğlu, şunları söyledi: 

    “YEREL ORTAKLIKLARA ÖNEM VERİYORUZ: Bizler, İBB olarak, turizm vizyonumuzda 2029 yılına dek hedefimiz; kentimize gelecek turist sayısını artırırken her bir ziyaretçinin İstanbul’da geçirecekleri zamanı uzatmak, böylece şehrimizin ekonomisine de katkı sağlamak. Bu hedefe ulaşmak için turizm sektörü ile iletişimimizi güçlendirmemiz gerektiğini düşünerek, 2019 yılında İstanbul Turizm Platformu’nu kurduk. Turizm Platformumuzun sektörle yaptığı birebir çalışmalar yanında, Turizm Müdürlüğümüz de belediye içinde güçlü bir mekanizma olarak plan ve programlarına devam ediyor. Bunun yanı sıra yerel ortaklıklara da önem veriyoruz. Bu doğrultuda 11 büyükşehir belediyesi olarak bir araya gelip, turizm konusunda çalıştaylar da düzenliyoruz. Bu çalıştaylar sonucunda eko-turizme ve kırsal turizme yatırım yapmamız gerektiğini gördük. İstanbul, kültür turizmi konusunda dünya ölçeğinde benzersiz bir konumda yer alıyor. İBB Miras tarafından şehre kazandırdığımız kültürel mirasımız hem İstanbullulara hem de yabancı ziyaretçilere zengin bir içerik sunuyor. İstanbul’un kültürüne ve sanatına yaptığımız yatırımlar artarak devam edecek, ancak alternatif turizm türlerini de geliştirmemiz gerektiğini görüyor ve bu konuda çalışmalar yürütüyoruz. Spor, sağlık, kongre ve eğitim turizmi konusundaki yatırım planları da çalışmalarımız arasında.

    VİSİT İSTANBUL, İSTANBUL’UN DÜNYAYA AÇILAN KAPISIDIR: Bugün tanıtımını yaptığımız Visit İstanbul, İstanbul’un dünyaya açılan kapısıdır. Bu platform ile birlikte, tarihin bu büyüleyici kentinin turizm ekosistemini sürdürülebilir, nitelikli ve ortak akılla inşa etmenin heyecanını paylaşıyor, tüm sektör paydaşlarımızla İstanbul’un hikâyesini en yaratıcı ve özgün biçimde anlatmayı hedefliyoruz. Visit İstanbul hesapları, ‘Creators Clup’, yapay zekâ uygulaması da tıpkı İBB Miras uygulaması gibi, ‘Bosforus’ gibi, ‘İstanbul Card’ gibi İstanbul’un turizmini yeniden canlandıracak nitelik çalışmalarımızdan olacak. İstanbul’un, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin turizm hedeflerini hayata geçirerek, kentimizi hak ettiği marka şehir değerine hep birlikte kavuşturacağımızdan eminim. 

    MERKEZDEN ALINAN KARARLARLA İSTANBUL’UN TANITIMININ YAPILAMAYACAĞINI GÖRÜYORUM: Şişli Belediye Başkanımız burada. Şişli, Beşiktaş, Kadıköy, Üsküdar veya Fatih, Beyoğlu veya Eyüpsultan… Sayamayacağımız kadar her ilçesi, aslında dünya ölçeğinde özel bir yere sahip olabilecek kabiliyete ve kimliğe sahip. Yerelde çok güçlü politikalar üretmek ve yerelde birlikte düşünmek, birlikte karar almak… Kaldı ki turizm sektörünün her temsilcisini, her yöneticisini tanıdığımda, gerçekten bu şehirle bir kez daha gurur duyuyorum. Çünkü çok atılımcı, girişimci ve kendi alanında çok özenli başarılara imza atmış insanlardan oluşan muazzam bir sektöre sahibiz. Her daim merkezden, yani Ankara’dan İstanbul turizmine şekil verecek kararların alınması veya bu yönde adımların atılmasının yerine, İstanbul’da daha özgün bir yapının kurulması, İstanbul’da daha güçlü bir kimliğin ortaya konulması, daha yerelden, valiliğinden ve bütün kurumlarından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, yerel yönetimlerinden, yani 39 ilçesinden sivil toplum kuruluşlarına, meslek örgütlerine varıncaya kadar muazzam bir iş birliğinin dünyada benzeri olmayan, inanın en özel başarılara imza atacak bir seviyeye İstanbul turizmine taşıyacağını ben yürekten biliyorum. Bu bağlamda bir yöntem eksikliği olduğunun da ve bu şekilde merkezden alınan kararlarla İstanbul’un tanıtımının da yapılamayacağını, İstanbul’da güçlü adımlar da atılamayacağını ve ne yazık ki yoğun bir biçimde güncel siyasetin bir parçası haline gelebileceğini görüyorum.

    İSTANBUL GİBİ BİR NİMETE SAHİBİZ: İstanbul’un bu yönüyle özel olarak ele alınması ve belki de bu pilot uygulamanın başka kabiliyetli şehirlere, örneğin Muğla gibi, örneğin Antalya gibi ve buna benzer şehirlere de taşınmasının Türkiye turizmi açısından vazgeçilmez bir öncü planlama olacağını hepinizin huzurunda duyurmak isterim. Gerçekten dünyada eşi benzeri olmayan, hiçbir zaman tüketilmeyecek de bir kaynak olduğunu bildiğim; yani doğaya zarar vermeyen, bir fosil yakıt gibi olmayan, petrol gibi olmayan ve karşılığının bedeli yüzyıllar, bin yıllar geçse bile ödenemeyecek bir zenginliğe sahip olan, tarihi ve kültürüyle, medeniyetiyle, insanıyla ve tarifi çok zor olan İstanbul gibi bir nimete sahibiz. Bazen çölün ortasında insanlar bir hayal kurabilir ve gözünde canlandırdığı bir şehri betonlarla, kanallarla var edebilirler. Bu da bir başarıdır. Ama İstanbul öyle bir şehir ki, binlerce yıldır insanların taş üstüne taş koyarak, kendi kültürlerini birbirine karma hale getirerek bize öyle bir medeniyet bırakmışlar ki… Burada öyle kişisel beton hayalleriyle, kanal hayalleriyle İstanbul’u mahvetmeye hiç kimse izin vermedi, vermeyecek. Bu bakımdan biz, bu şehre dair çölün ortasında kurulmuş bazı şehirlerden ilham alarak, burada hayal kurmayı kendine vazife edinenlerle değil, bu şehirde binlerce yıllık kültürün, biriken insanlığın ortaya koyduğu eserlerle gurur duyan ve İstanbul’da hayallerini güçlendiren, İstanbul’la birlikte hayal kuran yeni bir akılla bu şehri yönettik ve yönetmeye devam edeceğiz. Bizim en derin aklımız, İstanbul’da bulunan 16 milyon kıymetli İstanbullunun aklıdır. Biz, o akla itibar ediyoruz. Turizm sektörü konusunda olsun, diğer alanlarda olsun, ortak aklın bizim en başarılı, en sihirli olduğunu belirtiyor, turizmi de bu anlamda ileriye taşıyacak o haritanın da onların aklıyla ortaya çıkmasını önemsiyoruz.”

    Konuşmaların ardından İmamoğlu, aralarında Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin, eski Turizm Bakanları Algan Hacaloğlu ve Bahattin Yücel’in de bulunduğu katılımlarla toplantı anısına fotoğraf çektirdi. 

    VİSİT İSTANBUL

    İstanbul’un dünyaya açılan yüzü ‘Visit İstanbul’ web portalı, şehri ziyarete gelenleri turist olmaktan çıkarıp İstanbulluya dönüştürecek. Gelenekselin ötesine geçerek, yenilikçi bir yaklaşımla turizm iletişimini sıkıştığı ritüelden kurtarmayı hedefleyen ve herkesin deneyimini erişilebilir kılan Visit İstanbul, şehrin kaynaklarını ve kültürünü tüketmeyip besleyen bir yaklaşıma sahip. Ayrıca İstanbullunun aidiyetini ve duyarlılığını da arttıracak olan çalışma, ortak akılla İstanbul’un sesini tüm dünyaya duyururken, dünyanın en fazla takip edilen ve etkileşim gösteren şehir hesabı olmayı, dünyanın en katılımcı dijital ortamını sunmayı amaçlıyor.  

    YAPAY ZEKA

    Proje ile İstanbul’un yapay zeka rehberinin tanıtımı da yapılacak. Şehrin ziyaretçilerine, yolculukları boyunca sesli şekilde rehberlik edecek. Şubat 2024’te hayata geçirilecek yapay zeka uygulaması, dünyada bir ilk olma özelliği taşıyor.

    ISTANBUL CREATORS CLUB

    İstanbul’un tüm dünyaya tanıtılmasında benzersiz bir topluluk modeli olarak ortaya çıkan ‘Istanbul Creators Club’; her bir içerik üreticinin kendi gözünden İstanbul’u anlattığı içeriklerin, Visit İstanbul aracılığı ile dünyayla buluşturulmasını sağlar. Bu toplulukta yer alan her bir birey kendi yetenekleri ve kabiliyetleri dağarcığında katkıda bulunabilecekleri ve kendileri için de değer yaratabilecekleri projelere katılma fırsatı yakalayacaklar.

  • TEMETTÜ NEDİR?

    TEMETTÜ NEDİR?

    Temettü nedir, Türk Dil Kurumu’nun belirlediği karşılığa göre kazanç anlamına gelmektedir. Temettü hissesi ise kar payıdır. Kar payı, bir şirketin bir dönemde elde ettiği net karın, işletme maliyeti ve giderleri çıkarıldıktan sonra kalan paranın sermayedarlar arasında paylaştırılması durumudur.

    Bu paylaşım, her bir hissedarın hisse oranı büyüklüğüne göre dağıtılır. Borsadaki yatırımcılar için ve ana ortaklar için ayrı ayrı açıklansa da genellikle aynı oranda bir dağıtım uygulanır.

    NEDEN TEMETTÜ HİSSESİ ALINIR?

    Temettü hisselerini almak için pek çok sebebiniz olabilir. Bu sebepleri başlıklar altında inceleyebiliriz

    TEMETTÜ EMEKLİLİĞİ

    Temettü emeklisi olmak için düzenli temettü ödeyen şirketlerden düzenli hisse almanız gerekmektedir. Ancak bir şirketin düzenli olarak temettü ödeyip ödemediğini ve aklınızdaki daha fazla sorunun cevabını temettunedir.com üzerinden öğrenebilirsiniz.

    Düzenli temetü ödeyen firmalar, ödediği temettü oranı nispetince borsada değer kaybeder. Çünkü aslında şirket değerinden bir ödeme yapmıştır. Siz ise temettü emeklisi olmak istiyorsanız, dağıtılan temettü paylarından da aynı hisse senedinden alarak daha fazla avantaj elde edebilirsiniz.

    Bu esnada, şirketin borsadaki fiyat hareketlerinden de etkilenirsiniz. Zaman içinde hisse senedi değerlenirse, daha sonra daha fazla temettü geliri elde edebilirsiniz.

    Temettü emekliliğinin temel anlamı, gençken düzenli olarak temettü hissesi ödeyen şirketlere yatırım yaparak, emeklilik çağı geldiğinde, tıpkı emekli maaşı alır gibi temettü geliri elde etmektir. Böylece zaman içinde hisse senedi sayınız artacağı için dağıtılan kar payından daha fazla nemalanabilirsiniz.

    ŞİRKET GÜVENİLİRLİĞİ

    Temettü ödemesi yapan şirketler daima daha güvenilir şirketler olarak öne çıkmaktadır. Elde ettiği karın yatırımcıyla paylaşılması, o şirketin paylaşımcı yönünü ön plana çıkarır. Yatırımcılarına güven verir. Aynı zamanda sağlam bir mali yapısı olduğunun da bir göstergesi olarak kabul edilir. Dönem dönem temettü ödeyen şirketler, bir dönem temettü ödemezlerse bu güvenilirliklerini yitirebilirler.

    Temettü ödeme kararı şirketlerin genel kurullarında görüşülerek kabul edilir. Bu sebeple her yıl şubat ayında düzenli takip ederek, bu yıl elinizdeki hisse senedinin temettü ödeme planı olup olmadığını takip edebilirsiniz. Bu sayede eğer temettü ödemeyecekse veya vereceği temettü oranı beklentilerinizin altında kalırsa kararınızı revize edebilirsiniz.

    UZUN VADELİ YATIRIM

    Eğer borsadaki birikimlerinizi uzun vadeli değerlendirmek istiyorsanız, temettü hisselerine bakmanızda yarar var. Temettü hisseleri, uzun vadeli yatırımlarda genellikle yavaş ama istikrarlı büyüyen bir yapıya sahiptirler. Ancak borsanın getiri kadar zarar ihtimali de olduğunu bilerek, yatırım yaptığınız şirketin haberlerini takip ederek pozisyonunuzu gözden geçirmeniz gerekmektedir.

    Uzun vadeli yatırımcılar, temettü emeklisi de olabilirler. Ancak temettü emekliliği planı uzun değil, çok uzun bir yatırım kararı olabilir. Mesela Warren Buffet, 30 yaşında yüzde 70 risk alabilecekken, 70 yaşında yüzde 30 risk almanızı önermektedir. Bu durum elbette 30 yaşındaki ve 70 yaşındaki gelir düzeylerinizle de doğrudan ilgilidir.

    BEDELSİZ BÖLÜNME İLE TEMETTÜ ARASINDAKİ FARKLAR

    Bedelsiz bölünme de bir çeşit temettü yöntemidir. Ancak verilecek temettüyle siz hisse senedi almıyorsunuz. Bunun yerine şirket size daha fazla hisse senedi veriyor.

    Bedelsiz bölünmede ve temettüde ortak bir yön var, bedelsiz bölünmede şirketin borsadaki değeri bedelsiz oranı kadar düşüş gösterir. Dağıtılan temettüde ise dağıtılan temettü fiyatına göre düşüş gösterir.

    Örneğin bir şirket yüzde 200 bedelsiz açıklarsa, elinizdeki 1 hisse senedinin fiyatı 2 adet olur. Hisse senedinin fiyatı 100 liraysa da 50 liraya düşer. Temettüde ise hisse senedi diyelim ki 100 lira değerine sahip ve yüzde 50 gibi astronomik bir temettü ödeyecek. Bu sefer hisse senedinin fiyatı 50 liraya düşer ve size de hisse senedi başına 50 lira para gelir. Siz de bu 50 lirayla gidip 1 tane daha hisse senedi alabilirsiniz.

    Fakat önemli bir fark bulunmaktadır. Dağıtılan temettüden yüzde 15 oranında bir vergi kesintisi olur. Bu kesinti ile elinize geçen rakam açıklanan brüt temettü fiyatından düşük olur. Bedelsiz bölünmede ise bu vergiyi şirket sizin yerinize öder ve bölünmeyle elinizde kalacak hisse senedi adedi net olarak elinize geçer.

    RİSK İŞTAHI VE GETİRİ BEKLENTİSİ ÖNEMLİ

    Eğer çok risk almayı sevmeyen ve sabırlı bir yapıya sahipseniz temettü hisseleri tam da size göredir. Ancak sabırsız bir yapıya sahipseniz ve risk almayı yine de sevmiyorsanız, sürekli dalgalı fiyat hareketleri görülen bir borsada işlem yapmak size çok uygun olmayabilir.

    Ancak sabırsızsanız ve risk almayı seviyorsanız o zaman temettü veren hisselerden özellikle temettü dağıtım tarihlerinde uzak durmanız gerekebilir. Çünkü bugün 10 liradan alacağınız bir hisse senedini 2 gün sonra satmayı tasarlıyorsanız ve aradaki bir gün temettü ödenecekse ve diyelim ki 10 liradan aldınız hisse senedini, fiyatının sabit kaldığını varsayarsak, ve yüzde 10 net temettü ödenecekse, hisse senedinin fiyatı yarın 8 lira 85 kuruştan açılacaktır. 1 lira da hesabınıza yatacaktır. Bu durumda işlemden zarar etmeseniz bile hisse senedinin fiyatı elinize geçen temettü fiyatıyla toplamanızdan bile düşük olacaktır.

    Yukarıdaki üç tip risk iştahı ve sabır faktörleri herkesi kapsamamaktadır. Herkesin ayrı ayrı gelir durumu, risk iştahı, riskten anladığı şey ve sabır faktörü farklıdır. Bu sebeple işlemlerinizi yapmadan önce mutlaka bir uzman ile görüşmenizde fayda vardır. Aynı zamanda yatırım şirketlerinin düzenli olarak verdiği finansal okur yazarlık eğitimlerine de katılabilirsiniz.

    https://temettunedir.com/

    Uyarı Notu: Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, yetkili kuruluşlar tarafından kişilerin risk ve getiri tercihleri dikkate alınarak kişiye özel sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler ise genel niteliktedir. Bu tavsiyeler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.

     

    ADVERTORIAL YAYIN

     

  • DEM PARTİ EŞ GENEL BAŞKANI BAKIRHAN, SAADET PARTİLİ BİTMEZ’İN TEDAVİSİNİN SÜRDÜĞÜ HASTANEDE: “DURUMU STABİL. BÜTÜN DUALARIMIZ ONUNLA BİRLİKTE”

    DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Bitmez’in tedavi gördüğü hastanede; “Durumu stabil. Başhekimden bilgi aldık. Umarım en kısa sürede sağlığına kavuşur. Bütün dualarımız onunla birliktedir” dedi.

    DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, bugün Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Bitmez’in ailesini tedavi gördüğü Bilkent Şehir Hastanesi’nde ziyaret etti. Bakırhan, ziyaretinin ardından hastanede, Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya ile birlikte açıklama yaptı. Bakırhan, şunları söyledi:

    “Hasan Bitmez vekilimizi ziyaret etmek için geldik. Durumu stabil. Başhekimden bilgi aldık. Umarım en kısa sürede sağlığına kavuşur. Bütün dualarımız onunla birliktedir. Bu arada başta ailesi ve Saadet Partisi ailesi olmak üzere tekrar hepsine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Her zaman kendilerinin yanında olduğumuzu da belirtmek istiyoruz.”

    Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya da gazetecilerin soruları üzerine, “Durumu stabil. Tedavisi devam ediyor” dedi.

  • ÜMİT ÖZDAĞ: “BU SORUŞTURMALARIN HEDEFİ ZAFER PARTİSİ’DİR. YABANCI VE KAÇAKLARIN ÜLKELERİNE DÖNMELERİNE YÖNELİK POLİTİKALARINI YUMUŞATMASIDIR. HABERİNİZ OLSUN YUMUŞATMAYACAĞIZ, GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ, VAZGEÇMEYECEĞİZ”

    Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, “Toplumun büyük çoğunluğunda bu soruna yönelik artık bir görüş birliği oluşmuştur. Halkımızın yüzde 90’ı, sığınmacılar ve kaçaklar vatanlarına dönsün istiyor. Yüzde 90’ın, yüzde 90’ını da hapse mi atacaksınız. Ne yapacaksınız? Halk, Türk halkı; bu 13 milyon insanı Türkiye’de istemiyor. Biz de bunu söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz. Sonuç olarak açıkça deklare edilmese de biz biliyoruz ki bu soruşturmaların hedefi Zafer Partisi’dir. Burada asıl hedef, geçici koruma statüsündeki yabancı ve kaçakların ülkelerine yönelik politikalarını yumuşatmasıdır. Haberiniz olsun yumuşatmayacağız, geri adım atmayacağız, vazgeçmeyeceğiz” dedi.

    Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Özdağ, şunları söyledi:

    “2007’den bu yana ülkemizde yargı, iktidarın siyaseti düzenleme aracı olarak kullanılmaktadır. Askeri vesayeti tasfiye adı altında, Türk ordusunun güçsüzleştirilmesi operasyonu, bizzat AK Partili Milletvekillerinin ve Genel Başkan Yardımcılarının itiraf ettiği gibi, AKP-FETÖ-CIA iş birliği ile gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Bunu Balyoz ve Casusluk operasyonları izlemiştir. Türk ordusunu, özellikle de Deniz Kuvvetleri’ni aldıkları emir gereği, üstelik İngilizceden tercüme edildiği açık metinlerle suçlayan FETÖ’cü yargıçlar, savcılar; işgal altındaki İstanbul’daki Nemrut Mustafa Divanı’ndan daha alçak, daha aşağılık kararlara imza atmışlardır. FETÖ; MİT ve Casusluk davaları ile elindeki silahı iktidara çevirince AK Parti ve FETÖ’nün yolları ayrılmış, sonuç 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi olmuştur.

    FETÖ aracılığıyla siyaseti tanzim etmeyi öğrenen AK Parti şimdi anlaşılan hukuku Zafer Partisi’ne karşı kullanmaya başlamıştır. Zafer Partisi’nin sarı muhalefet olmaması, iktidara taviz vermemesi, saray rejiminin milli güvenlik tehdidinin ötesinde, milli varlık tehdidi yaratan yanlış, sığınmacı ve kaçak politikalarını sert şekilde eleştirmesi; saray rejimini yormuştur. Saray böyle bir muhalefet yapılmasına alışkın değildir. Saray rejimi, kendisine küfredilmesini, hakaret edilmesini; AK Parti’ye destek veren kitlelerin ötelenmesine, örselenmesine dayanan bir muhalefet tarzını tercih etmektedir.

    “SARAYA VERİLEN SON ANKET, YÜZDE 7’Yİ GEÇMİŞİZ”

    Oysa Zafer Partisi; Azerbaycan – Ermenistan savaşında Erdoğan’ın doğru politika izlediğini rahatlıkla söyleyebilmektedir. Rusya – Ukrayna savaşında izlediği politikanın da doğru olduğunu ifade etmektedir. Ama yapmış olduğu büyük yanlışları da ısrarla ve tekrar tekrar anlatmaktadır. Ve bu doğru politik çizgiden ve tutumdan dolayı Zafer Partisi, bütün imkansızlıklara, baskılara, ambargolara rağmen büyümeye devam etmektedir.

    Partimizin oy oranı yüzde 7’yi geçmiştir. Bunu en iyi Erdoğan’ın bildiğini biliyorum. Çünkü ben de rakamları, saraydan öğreniyorum.  Saraya verilen son anket, yüzde 7’yi geçmişiz.

    Bu, kontrol edilemez yükselişin ve halkın Zafer Partisi’nin sığınmacılar politikasına her geçen gün artan desteğinin önüne geçmek için Zafer Partisi’ne ve bana yönelik operasyon ve provokasyon arayışlarının olduğunu da duyuyoruz, biliyoruz, takip ediyoruz.

    Zafer Partisi, 13 milyon sığınmacı ve kaçak içine yerleştirilmiş, on binlerce terörist ve ajanın varlığı konusunda Sarayı sürekli uyarmış, ülkemize kitlesel göçü teşvik edenlerin zamanı gelince düğmeye basarak ülkemizi Lübnanlaştıracaklarını ifade etmiştir. Devlet yönetmenin bilinci ile hareket eden Zafer Partisi kadroları, bir yandan en sert eleştirileri yaparken, diğer yandan da halkın tahrik edilmemesine azami dikkati göstermişlerdir. Sığınmacılar değişik asayiş olaylarına neden olduklarında, parti yetkililerimiz emniyet güçleri ile sürekli temas içerisinde olmuş ve olay çıkmasını engellemişlerdir. Emniyet yetkilileri ile değişik illerde yapmış olduğumuz bu görüşmelerin günü, saati, konusu, görüşülen kişinin ismi; bunların hepsi parti arşivimizde mevcuttur. Bunu Emniyet Genel Müdürlüğü de biliyor, İstanbul Emniyet Müdürlüğü de biliyor, diğer illerdeki emniyet müdürlükleri de biliyorlar.

    Ancak buna rağmen, partimizi olayların içine çekmek için bazı komploların da tezgaha konulduğunu da gördük. Bu çerçevede 13 Eylül 2023’te Özgür-Der adlı bir yapı, bir bölücü yapı; İstanbul Fatih’te, Saraçhane’de ‘Irkçılığa Hayır’ mitingi düzenleyeceğini duyurdu. Bu duyurumu müteakip bazı yayın organlarını ve gazeteler, özellikle Akit Gazetesi ve Yenişafak Gazetesi; Zafer Partili olduğunu iddia ettikleri Müdafaa Hareketi adlı bir grubun bildiri yayınladığını, ırkçılık karşıtı mitingi basma çağrısı yaptıklarını ve sokak olaylarına zemin hazırlandığını duyurdular ve Zafer Partisi Sözcüsü Uğur Batur, bir açıklama yaparak; halkın bu mitinge gitmemesi gerektiğini açıkladı. Bunun üzerine Müdafaa Hareketi başka bir yerde miting düzenledi ve buna da gidilmemesi çağrısında bulunduk ve Zafer Partisi olay çıkarmak amacıyla yapılan provokasyonlara imkan vermedi. 18 Eylül’de, Müdafaa Hareketi üyesi olduğu söylenen 4 kişi gözaltına alındı, üç tanesi serbest bırakıldı. Bir tanesi de tutuklandı.

    20 Eylül sabahı, 14 farlı ilde 27 kişi gözaltına alındı. Suriyeliler Suriye’ye Platformu Yöneticisi aynı zamanda Merkez Disiplin Kurulu üyemiz Eray Ertürk, Ambargo TV adlı TV’de zaman zaman gönüllü yardımcı olan Ramin Saadi, Aykırı Yöneticisi Batuhan Çolak ve Muhbir yöneticisi Süha Çardaklı’nın arasında olduğu sekiz kişi ile ilgili tutuklama kararı verildi… Bizim tutuklanan arkadaşlarımızın tutukluluğu 85. gününe geldi ve devam ediyor… 3 Ocak 2024’te ilk duruşma yapılacak. Bütün Zafer Partililer, ben dahil; 3 Ocak’ta orada olacağız…

    “ŞAHSIMA KARŞI YÜRÜTÜLEN İSTİHBARAT FAALİYETLERİNİN FARKINDAYIM”

    11 Aralık’ta Kayseri İl Başkanımız, Samandağ Kurucu İlçe Başkanımız yine hiçbir sebep yokken gözaltına alındı. Kayseri İl Başkanımız avukat. Avukatların gözaltına alınması için kurallar var. Bu kararlar ihlal edildi. Hem evi, hem bürosu yasaya aykırı şekilde arandı. Kaçma şüphesi olmayan bir insan, konu ile ilgisi de yok. Büyük bir suç işlemiş gibi, Ankara’ya polis eşliğinde getirildiler. Dün her ikisi de adli kontrol şartı ile serbest bırakıldılar.

    Zafer Partisi bu tür baskı operasyonlarının devam edeceğini öngörüyor. Şahsıma karşı yürütülen istihbarat faaliyetlerinin farkındayım. Devlet içinden gelen bana gelen bilgileri, ben de kurumların yöneticisi olan siyasi kişilerle paylaşıyorum. Kurumunuzdan bana böyle bir bilgi geldi, diye. Hiçbir şeyi gizlemiyorum…

    “ZAFER PARTİSİ ÇOK OLDU, ARTIK SUSTURMAK LAZIM’ OPERASYONLARI”

    Bu davaların açılma nedeni, Zafer Partisi’ni ve Zafer Partisi’ni destekleyen çevreleri susturmak; bu konunun konuşulmasını engellemektir. Zafer Partisi kurulmadan önce Saray’ın işi çok kolaydı. CHP Göç ve Entegrasyon Bakanlığı kuracağım diyordu, vatandaşlık vereceğim diyordu. İYİ Parti önemli bir sorun olmadığını, halkta karşılığının olmadığını söylüyordu. Zafer Partisi kuruldu, oyun bozuldu. Göndereceğiz dedik, gönderemezsiniz dediler. Türk siyasetini yeniden formatladık. Şimdi biz de yollayacağız diyorlar. Biz yalanı tarihe gömdük. ‘Zafer Partisi çok oldu, artık susturmak lazım’ operasyonlarıdır, bu operasyonlar…

    Zafer Partisi olarak hukuksuz gözaltı ve tutuklamalarla ilgili bu süreçte, avukatlarımızla süreci yakından takip ettik. Partili arkadaşlarımızın ve gazetecilerin müdafiliğini de avukat arkadaşlarımız üstlendiler…

    Toplumun büyük çoğunluğunda bu soruna yönelik artık bir görüş birliği oluşmuştur. Halkımızın yüzde 90’ı, sığınmacılar ve kaçaklar vatanlarına dönsün istiyor. Yüzde 90’ın, yüzde 90’ını da hapse mi atacaksınız. Ne yapacaksınız? Halk, Türk halkı; bu 13 milyon insanı Türkiye’de istemiyor. Biz de bunu söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz.

    “GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ, VAZGEÇMEYECEĞİZ”

    Sonuç olarak açıkça deklare edilmese de biz biliyoruz ki bu soruşturmaların hedefi Zafer Partisi’dir. Burada asıl hedef, geçici koruma statüsündeki yabancı ve kaçakların ülkelerine dönmelerine yönelik politikalarını yumuşatmasıdır. Haberiniz olsun yumuşatmayacağız, geri adım atmayacağız, vazgeçmeyeceğiz. Bu konuda yaptığımız yanlış politikaları gündeme getireceğiz. Dün yayınlamış olduğunuz Türk köylerinde yabancılara arazi satışını mümkün hale getiren ve böylece Anadolu’nun bağrına yabancı sermayenin, yabancı nüfusun girmesine müsaade eden düzenlemeye de karşı çıkacağız, bundan sonraki yanlışlara da karşı çıkacağız.

    “SAVCILIĞIN BENİ İTHAM ETTİĞİ SUÇLAMA, ÜLKEMİZİN NEREYE GELDİĞİNİ GÖSTERİYOR”

    Bir ilginç gelişme de İzmir’de Cumhuriyet Başsavcılığı’nın benim aleyhime açmış olduğu bir davanın haberini almamız ile gerçekleşti. Nasıl bir rezalet ile karşı karşıya olduğumuzu herkes görsün. 27.8.2023 tarihinde Kordon’da iki Filistinli, eşi ile vakit geçiren 25 yaşındaki bir kadının gizlice videosunu çekerken yakalanmışlar. Bu sapıkları, kadının eşi ve arkadaşları yakalayarak polise teslim ederken, Cumhuriyet’in 100. yılı nedeniyle 26-30 Ağustos arasında Atatürk heykelinde bayrak nöbeti tutan Zafer Partililer de Filistinlilerin polise teslim edilmesine yardımcı olmuşlar. Konak Zafer Partisi İlçe Başkanı görüntüleri bana ulaştırdı ben de paylaştım. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, bu iki sapkının yargılanmalarını sağlaması gerekirken; benim hakkımda iddianame hazırlayarak. Benim cezalandırılmamı talep etmiş. Savcılığın beni itham ettiği suçlama, ülkemizin nereye geldiğini gösteriyor.

    Olayın daha vahim tarafı ise bu sapkınların telefonlarında yapılan incelemede, daha birçok Türk kadınının gizlice çekilmiş fotoğraf ve görüntüleri tespit edildi. Şahıslardan biri hakkımda düzenlenen iddianamede müşteki olarak yer alırken ben de şüpheli oldum. Tımarhaneye döndü burası. Adam buraya geliyor, milletin gizlice fotoğrafını çekiyor, kayıtları tespit ediliyor. Ben paylaştığım için suçlu oluyorum, o da şikayetçi oluyor. ‘Yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak suçlaması’ ile dava açılmış. Bunun amacı, Zafer Partisi’nin yapmış olduğu paylaşımları engellemek, cezalandırmak.

    “13 MİLYON SIĞINMACI VE KAÇAĞI YOLLAYIN, AĞZIMIZI AÇMAYACAĞIZ”

    Amacınız beni ve Zafer Partisi’ni, Türk milliyetçilerini susturmaksa; susmayacağız. Öldürmeden susturamazsınız. Biz neyin kavgasını verdiğimizi biliyoruz. Bir şekilde susarız, söz: 13 milyon sığınmacı ve kaçağı yollayın, ağzımızı açmayacağız.

    15 Aralık’ta Samsun’dan başlayıp Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Sivas ve Yozgat’ı kapsayan Anadolu gezimiz sırasında; Ankara’da söylediklerimizi Anadolu’ya taşıyacağız.”

    “UMARIZ SEÇİMDEN ÖNCE CEVAP VERİRLER”

    Ümit Özdağ, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Özdağ soru üzerine; “Biz tek başımıza seçimlere girmek üzere bütün çalışmalarımızı yaptık, adaylarımızı ilan ediyoruz. İYİ Parti’ye yapmış olduğumuz bir iş birliği çağrısı var. Henüz kendilerinden bir cevap almadık. Umarız seçimden önce cevap verirler” dedi.

  • RIFAT NALBANTOĞLU’NDAN CEVDET YILMAZ’A: “‘TOPLUMSAL KREDİ NOTU’ SİSTEMİ, ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ DE KAPSAYACAK BİR ŞEKİLDE ‘SOSYAL KREDİ SİSTEMİ’NE GEÇİŞİN ÖN HAZIRLIĞI MIDIR?”

    RIFAT NALBANTOĞLU’NDAN CEVDET YILMAZ’A: “‘TOPLUMSAL KREDİ NOTU’ SİSTEMİ, ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ DE KAPSAYACAK BİR ŞEKİLDE ‘SOSYAL KREDİ SİSTEMİ’NE GEÇİŞİN ÖN HAZIRLIĞI MIDIR?”

    CHP İzmir Milletvekili Rıfat Nalbantoğlu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a “Merkez Bankası’nın Bankalar Birliği’yle birlikte yürüttüğü bu uygulamanın yasal sınırları nedir? Uygulanmaya başlanacak olan ‘Toplumsal Kredi Notu’ sistemi, önümüzdeki yıllarda temel hak ve özgürlükleri de kapsayacak bir şekilde ‘Sosyal Kredi Sistemi’ne geçişin ön hazırlığı mıdır? Toplumsal kredi sistemiyle vatandaşların para harcama alışkanlıkları, sosyal medya kullanımı, kurallara uyup uymadığına ilişkin bilgilerin yapay zekâ ve algoritmalarla takibinin yapılması ve puanlama yöntemiyle ödüllendirilmesi ya da cezalandırılması da uygulama kapsamında yer alacak mıdır? Uygulamanın toplumu fişleme, baskı altında tutma ve kitleleri tek bir elden yönetme amacına hizmet edeceği yönündeki eleştiri ve endişelere karşı hangi önlemler alınacaktır? Toplumsal kredi notu sistemiyle Çin’in yıllardır uygulamaya çalıştığı ‘Sosyal Kredi Sistemi’ arasındaki benzerlik ve farklılıklar nelerdir” diye sordu.

    CHP İzmir Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Rıfat Nalbantoğlu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın Merkez Bankası’nın üzerinde çalıştığını duyurduğu “Toplumsal Kredi Notu”na ilişkin açıklamalarda bulunarak konuyla ilgili Yılmaz’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi. Nalbantoğlu, şunları söyledi:

    “İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ SÜREÇ, DİJİTAL TOTALİTARİZMLE TOPLUMSAL KÖLELEŞTİRMENİN PROVASININ YAPILMAKTA OLDUĞU BİR SÜREÇ”

    “Çin Hükümeti, 2014 yılından beri vatandaşlarının davranışlarını ‘Sosyal Kredi Sistemi’ adı altında puanlayarak ödül ve cezaya dayalı bir sistemi yaşama geçirme aşamasında. Ülkemiz de benzer bir süreçle karşı karşıya kalabilir. Çin’de başlatılan ve temelinde kişilerin olumlu ve olumsuz davranışlarına göre toplumsal yaşamı biçimlendirmeyi amaçlayan ‘Sosyal Kredi Sistemi’nin uygulaması, otokratik yönetimlerin elinde güçlü bir kontrol mekanizmasına dönüşerek toplumu köleleştireceğine yönelik büyük tartışmalara neden oldu. İçinde bulunduğumuz süreç, dijital totalitarizmle toplumsal köleleştirmenin provasının yapılmakta olduğu bir süreç. George Orwell’in ‘1984’ adlı romanında yer aldığı gibi birileri sürekli sizi gözetleyecek. Giyiminize, yeme içme alışkanlıklarınıza, davranışlarınıza, yediğiniz trafik cezasına, vergi borcunuza, kural ihlalinize, sosyal medyanıza, dünya görüşünüze, politik duruşunuza göre puan verecek. Belli bir puanın altında olanlarınsa hizmete erişiminde çeşitli kısıtlama ve engellemeler söz konusu olacak. Örneğin seyahat özgürlüğü engellenecek ya da sağlık hizmetlerinden yararlanması kısıtlanacak.

    “‘TOPLUMSAL KREDİ NOTU’ SİSTEMİNİN AMACININ, KAPSAMININ, YÖNTEM VE YASAL SINIRININ NET OLARAK ORTAYA KONULMASI GEREKMEKTEDİR”

    Nitekim, Dünya Ekonomi Forumu Başkanı Klaus Schwab’ın yakın zamanda yaptığı, ‘Tüm seyahatler yakında kişisel karbon ayak izine göre kısıtlanacak’ açıklaması, bu düşüncenin en yüksek perdeden açık bir itirafıdır. Sonuçta ya sistemin koyduğu kurallar içinde kalarak yaşamanıza müsaade edilecek ya da sağlıklı bir ortamda yaşama, barınma, düşünme, okuma, seyahat etme gibi doğuştan gelen temel hak ve özgürlüklerinize müdahale edilecek. Bir anlamda ya sistemin kölesi olacaksınız ya da yaşamayacaksınız. Bu anlamda, uygulamaya geçilecek olan ‘Toplumsal Kredi Notu’ sisteminin amacının, kapsamının, yöntem ve yasal sınırının net olarak ortaya konulması ve kamuoyuyla paylaşılması gerekmektedir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açıklamaları, muğlak ifadeler ve belirsizlikler içermektedir.”

    Nalbantoğlu’nun önergesinde şu ifadeler yer aldı:

    “28 Kasım tarihinde, yazılı ve görsel medyada yer alan açıklamanızda ‘Toplumsal Kredi Notu’ döneminin başlayacağını belirterek ‘Bu çalışmayı Merkez Bankamız, Bankacılar Birliği ile, bankalarla birlikte yürütüyor. Ben bunu çok önemli görüyorum. Bu ‘Toplumsal Kredi Notu’ dediğimiz hadise tasarrufların doğru alanlara kanalize edilmesinde önemli bir mekanizma olarak görev yapacaktır. Bunlar sabit alanlar olmak zorunda da değil. Dönemsel olarak da yapılabiliyor. Bu yıl için ‘şu şu konular’ diyebilirsiniz. Gelecek yıl bunu revize edip başka konuları gündeme getirebilirsiniz. Böyle hani ilelebet bir alan belirledim, hep bu alan gibi de bakmayın’ ifadelerini kullanıyorsunuz.

    “‘TOPLUMSAL KREDİ NOTU’ SİSTEMİ, ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ DE KAPSAYACAK BİR ŞEKİLDE ‘SOSYAL KREDİ SİSTEMİ’NE GEÇİŞİN ÖN HAZIRLIĞI MIDIR”

    Açıklamanızda, ‘Toplumsal Kredi Notu’ olarak belirttiğiniz uygulamanın finansal anlamda tasarrufların doğru alanlara kanalize edilmesinde önemli bir mekanizma olacağını belirttikten sonra bunun dönemsel olarak değişebileceğini ve farklı alanlarda da uygulanabileceğini ifade ediyorsunuz. Buradaki ‘farklı alanlardan’ kastınız nedir? Merkez Bankası’nın bankalar birliğiyle birlikte yürüttüğü bu uygulamanın yasal sınırları nedir? Uygulanmaya başlanacak olan ‘Toplumsal Kredi Notu’ sistemi, önümüzdeki yıllarda temel hak ve özgürlükleri de kapsayacak bir şekilde ‘Sosyal Kredi Sistemi’ne geçişin ön hazırlığı mıdır? Toplumsal kredi sistemiyle vatandaşların para harcama alışkanlıkları, sosyal medya kullanımı, kurallara uyup uymadığına ilişkin bilgilerin yapay zekâ ve algoritmalarla takibinin yapılması ve puanlama yöntemiyle ödüllendirilmesi ya da cezalandırılması da uygulama kapsamında yer alacak mıdır? Uygulamanın toplumu fişleme, baskı altında tutma ve kitleleri tek bir elden yönetme amacına hizmet edeceği yönündeki eleştiri ve endişelere karşı hangi önlemler alınacaktır? Toplumsal kredi notu sistemiyle Çin’in yıllardır uygulamaya çalıştığı ‘Sosyal Kredi Sistemi’ arasındaki benzerlik ve farklılıklar nelerdir?”