Blog

  • SAMSUN ÇARŞAMBA EĞERCİLİ MAHALLESİNDE VATANDAŞ, BİYOKÜTLE ELEKTRİK SANTRALİ’NE TEPKİLİ: “İNEK YAPIYORLAR, SEBZE YAPIYORLAR AMA HİÇBİR VERİM ALAMIYORLAR”

    SAMSUN ÇARŞAMBA EĞERCİLİ MAHALLESİNDE VATANDAŞ, BİYOKÜTLE ELEKTRİK SANTRALİ’NE TEPKİLİ: “İNEK YAPIYORLAR, SEBZE YAPIYORLAR AMA HİÇBİR VERİM ALAMIYORLAR”

    MEHMET REBİİ ÖZDEMİR

    Samsun’un Çarşamba ilçesine bağlı Eğercili mahallesinde yapılmak istenen Biyokütle Elektrik Santraline vatandaşın tepkisi devam ediyor. Eğercili Mahallesi halkından Hamiye Kaşıkçı, “Bu santralin bu köyün içeresinde olmasına karşıydım, yine karşıyım. Burada akrabalarım var. İnek yapıyorlar, sebze yapıyorlar, ama hiçbir verim alamıyorlar. Santrale karşı çıkmadık, yerine karşı çıktık. Bizi hiçbir zaman dinlemediler” tepkisini gösterdi.

    Samsun’un Çarşamba ilçesine bağlı Eğercili mahallesinde konuşlandırılan Biyokütle Elektrik Santrali’nde (BES) dava süreci devam ediyor. Dün 4. bilirkişi heyetinin inceleme yapmak için gelmesine vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları ve siyasi parti temsilcileri Eğercili BES önünde bir araya gelerek tepki gösterdi. CHP Samsun İl Başkanı Mehmet Özdağ, “Bu dava Çarşamba ovasının kurtarılması davası, o nedenle bunun böyle bilinmesini bütün kamuoyunun sadece Samsun’un değil, Türkiye’nin bu davaya sahip çıkması lazım” dedi.

    “BURANIN YETİŞTİRDİĞİ TARIMLA SAMSUN DOYAR”

    Eğercili mahallesi yöre halkından Hamiye Kaşıkçı, “Bu santralin bu köyün içeresinde olmasına karşıydım, yine karşıyım. Neden derseniz buradaki insanlar, akrabalarım var. İnek yapıyorlar, sebze yapıyorlar, ama hiçbir verim alamıyorlar. Santrale karşı çıkmadık, yerine karşı çıktık. Bizi hiçbir zamana dinlemediler. Koskoca Çarşamba ovamız, buranın yetiştirdiği tarımla inanın Samsun doyar” diye konuştu.

    Eski Samsun Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hayati Tosun şunları söyledi:

    “Özellikle büyük ovaların korunma projesini bu konuda kanun çıkartan iktid ar bugün kendi ovalarının korunmamasıyla ilgili her projeye destek veriyor. Bugün tarımda önemli bir ovamız Çarşamba, delta ovası her şeyiyle, bir taraftan yeşil ırmağıyla, insanların bir taraftan hayat pahalılığından, bir taraftan üretimden enflasyondan şikâyet ettiği ortamda tarım topraklarının, toprakların, havanın, insan yaşamının görmezden gelinmesi çok büyük bir suç. Bu suça seyirci kalmak ayrıyeten bir suç. Hele ki bugün içeride 4. bilirkişi heyeti giriyor. 3 tane bilirkişi heyeti beğenilmedi ki, 4. heyeti getiriyorlar? Kararın bir an önce vatandaşın lehine, Samsun lehine, tarımın lehine, insan sağlığı, geleceğimizin lehine olmasını bekliyoruz.”

    “RANT SAĞLIYOR VE BULUNDUĞU BÖLGEYİ KİRLETİYOR”

    Samsun demokratik kitle örgütleri adına konuşan Metin Teletar şunları söyledi:

    “Eğercili Biokütle Santrali önündeyiz, bilirkişiler şu anda içeride incelemelerini sürdürüyorlar. Taktir edersiniz ki, bu tür santraller Çarşamba Ovası gibi değerli bir ovanın içerisinde olmaması gerektiğinden buraya davalar açılıyor. Bizlerde tüm demokratik kitle örgütleri olarak santrallerin ovamıza kurulmaması için gereken mücadeleyi veriyoruz. Bundan önce de Samsun halkı, Tekkeköy’de kurulan Mobil Santral’e de duyarlıydı, yürüttüğü mücadelesi başarıyla sonuçlanarak yapılmaması sağlandı. Bugün de aynı yolda ilerlemeyi hedefliyoruz. Ülkenin kurulu gücüne baktığımız zamanda öyle ufak tefek santrallerle herhangi bir katkı verildiği düşünülemez. Türkiye’nin kurulu gücü çok yüksek artık, ana santraller bu işi rahatlıkla görebiliyor. Sadece bunlar rant sağlayan ama bulunduğu bölgeyi kirleten santraller olarak tanıyoruz.”

    “HAKLIYIZ ÇÜNKÜ ÇARŞAMBA OVASINI KATLETMEYE ÇALIŞTILAR”

    Çarşamba SOL Parti İlçe Başkanı Gökhan Törener şunları söyledi:

    “Yapımına 2019 yılında başlanan hakkında 2 defa kapatma kararı olan ama Danıştay tarafından bu karar sonradan çeşitli oyunlarla bozulan Eğercili BES önündeyiz. Daha önce 3 kez bilirkişi heyetinin geldiği ama her seferinde bilirkişi heyetinin eksikliğinden dolayı yeni bir heyetin atandığı alandayız. Bugün mücadeleye başlayalı 4 yılı geçti. Samsun halkı, yöre halkı, demokratik kitle örgütlerinin bütün temsilcileri bu mücadelenin peşindeyiz. Haklıyız çünkü birileri depo ruhsatıyla inşaat yaptılar. Haklıyız çükü yeraltı sularını devletin kurumlarından izin almadan kullandılar. Haklıyız çünkü halk sağlığını hiçe sayan projelerini kendilerinden uzağa kurmaya çalıştılar. Çarşamba ovasını katletmeye çalıştılar. Bizlerde en başından beri bütün halk yapılarıyla birlikte, bütün demokratik kitle örgütleriyle birlikte olayın karşısındayız. İnanıyoruz ki, buradan yine zaferle ayrılacağız. Biz bu santrali ve ülkeyi, halkı zarar uğratan, ranta hizmet eden bütün projeleri biz ülkemizden göndereceğiz. Mücadeleden, mücadeleye destek veren TMMOB’a, Çarşamba Çevre Eğitim Derneğine ve yöre halkına çok teşekkür ederiz. Bizler bu mücadeleyi başaracağız.”

    “YAKINDAKİ ORMANLARA YASAL KESİM İZNİ VERİLİYOR”

    CHP Samsun İl Başkanı Mehmet Özdağ ise şunları söyledi:

    “Şu anda Çarşamba Eğercili BES önündeyiz. Hepinizin bildiği üzere 2019 yılında ilgili kamu kuruluşlarının doğaya sahip çıkmamasıyla faaliyete geçen, 2020 yılından beri mücadele yürüttüğümüz bir tesisin önündeyiz. Bu tesis hepimizi bildiği üzere, Biokütle Elektrik Santrali olarak geçiyor. Günde 638 ton biokütle yakıyor. Biokütlenin ne olduğu yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi elde etmeye dair kanununla çok net tanımlanmış, sadece orman atıkları, ağaç atıkları, bitkisel atıklar değil aynı zamanda sanayi arıtma çamurlarından, eski araba lastiklerinden elde edilen ürünlerde aslında biokütle sayılıyor, bunu herkes biliyor. Bu tesisin günde 38 ton kül çıkarttığını ve yakın alandaki bu 15-20 dakika içerisindeki 10. kamyon, yakın bölgedeki ormanların hızla yasal kesim izinleriyle tüketildiğini sahadaki yakın civardaki, sap, saman, ağaç, tarımsal atıkların, burayı beslemeye yetmeyeceğini bulunduğumuz bölge atık atmak açısından söylüyorum; Yeşil Irmağın batı yakasındayız. Çarşamba ovasının Yeşil Irmağın batısında kalan alandayız, bu alan maalesef Samsun hava alanından Tekkeköy’den Yeşil Irmağa kadar artık bu tür kirletici sanayi tesislerinin terk edilmek üzere.

    “TÜRKİYE’NİN BU DAVAYA SAHİP ÇIKMASI LAZIM”

    Eğer bu davayı kaybedersek, yani Samsun valiliğinin ÇED gerekli değildir kararına iptali davası bu, yerel mahkemede iki kez, kazandığımız Danıştay tarafından şirket lehine jet hızıyla iki defa bozulan bir davadan bahsediyoruz. Bu dava sadece BES davası değil. Bu dava aslında Çarşamba ovasının korunması davası, bu dava aynı zamanda yine bu tesise ait 140 dönümlük alandaki atık depolama sahasındaki kemirgenlerin, sürüngenlerin birçok haşeratın ovaya yayılmasının engellenmesi davası, bu dava Çarşamba ovasının kurtarılması davası, o nedenle bunun böyle bilinmesini bütün kamuoyunun sadece Samsun’un değil, Türkiye’nin bu davaya sahip çıkması lazım çünkü kendi ovasına sahip çıkmayan AKP iktidarı Afrika’da, Sudan’da çöl ikliminde tarımsal yatırım şirketleri kurarak en azından bizim bildiğimiz geçen 3 yıl içerisinde sadece Sudan’da ki bir projeye 10 milyon dolarımızı gömdüğünü biliyoruz çünkü Meclis tutanaklarına yansımış, biz AKP iktidarının Afrika’da tarımsal maceraya girmek yerine ovalarımıza sahip çıkmasını talep ediyoruz bu dava üzerinden.”     

     

  • TANRIKULU, VAKIFLAR DİYARBAKIR BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN GAYRİMENKULLERDE KİRA ARTIŞI KARARINA TEPKİ: “YÜZDE 500, YÜZDE 800 ARTIŞ YAPILMASININ GEREKÇESİ NE?”

    CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün kira bedellerindeki artış kararını TBMM gündemine taşıdı. Tanrıkulu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a “Vakıflar Diyarbakır Bölge Müdürlüğü tarafından kiraya verilen gayrimenkullerin sayısı kaçtır? Rayiç bedeli adı altında kiralarda yasal sınırlar dışında yüzde 500, yüzde 800 artış yapılmasının gerekçesi nedir” diye sordu. Tanrıkulu, “Diyarbakır’a yapılan bu ayrımcılığı kabul etmiyoruz. Diyarbakır 6 Şubat depreminden etkilenen 11 kentten birisi. Ekonomi zorda, esnafı bu kadar zor durumda bırakmanın anlamı yok” açıklamasını yaptı. 

    CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından kiraya verilen gayrimenkullere yapılan kira zammını TBMM gündemine taşıdı. Tanrıkulu, soru önergesinde şu açıklamayı yaptı:

    “Türkiye’de her geçen gün etkileri daha da artan ekonomik kriz, barınma krizini beraberinde getirirken, vatandaşlarımız güçlükle ödeyebildiği kiralara yapılan fahiş zamlar ile çaresiz durumda bırakılmıştır.

    Kira zamlarında yüzde uygulamasının etkisizliği Vakıflar Diyarbakır Bölge Müdürlüğüne tarafından kiraya verilen gayrimenkullere yapılan kira artış kararı ile bir kez görünür olmuştur. 6 Şubat Depreminden etkilenen 11 ilden biri olan Diyarbakır’da esnaf ve vatandaşlar şimdi de yapılan kira artışları ile mağdur edilmektedir.”

    YASAL SINIRLAR DIŞINDA YÜZDE 500- YÜZDE 800 ARTIŞ YAPILMASININ GEREKÇESİ NEDİR?”

    Tanrıkulu, verdiği önergede Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a şu soruları sordu:

    “-1 Ocak 2023 tarihi itibarıyla Vakıflar Diyarbakır Bölge Müdürlüğü tarafından kiraya verilen gayrimenkullerin sayısı kaçtır? 

    -Raiç bedeli adı altında kiralarda yasal sınırlar dışında yüzde 500- yüzde 800 artış yapılmasının gerekçesi nedir?

    -Diyarbakır İli 6 Şubat 2023 depreminden etkilenen 11 ilden biri olup, bütün esnafın mağdur olduğu bir dönemde TÜİK’in ilan ettiği Tefe -Tüfe oranların yaklaşık 10-15 katı üzerinde artış talebinin olması   Diyarbakır Esnafını mağdur etmek ve ayrımcılık değil midir?

    -Vakıflar Diyarbakır Bölge Müdürlüğünün Diyarbakır Esnafına yaşattığı bu hukuk dışı tedbirlerden Bakanlığınızın bilgisi var mıdır?

    -Hukuk dışı talepler esnafları zor durumda bırakmış olup, hukuk dışı uygulamalarda bulunan Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü hakkında idari işlem yapılacak mıdır?”

    DİYARBAKIR’A YAPILAN BU AYRIMCILIĞI KABUL ETMİYORUZ”

    Tanrıkulu, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şunları söyledi:

    “Diyarbakır kadim bir kent. Binlerce yıllık bir tarihi var. Sur dünya mirası. Diyarbakır’da Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne ait yüzlerce taşınmaz var kiraya verilmiş. Esnaf burada geçimini sağlıyor. Kira sözleşmeleri var. Kira sözleşmelerindeki artış oranı, enflasyona yoğurulması lazım. Yani TÜİK’in TÜFE’sine göre olması lazım. Devletin istediği bu oranlar ama Diyarbakır’a özgü artış oranı istemişler esnaftan, yüzde 500- yüzde 800. Enflasyon oranı yüzde 60-yüzde 70, istenilen oran yüzde 800. Bu esnaf bunu nasıl ödeyecek? Neden Diyarbakır’a özgü bu artış oranları var? Bunları Bakanlığa sorduk. Bakanlığın bilgisi var mı, Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’nün bu tasavvurundan. Bakanlığın tasavvuru mu yoksa bölgedeki tasavvuru mu? Diyarbakır’a yapılan bu ayrımcılığı kabul etmiyoruz. Diyarbakır 6 Şubat depreminden etkilenen 11 kentten birisi. Ekonomi zorda, esnafı bu kadar zor durumda bırakmanın anlamı yok. Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu sorunu acil çözmesi lazım.”

     

  • SÖKE BELEDİYE BAŞKANI ARIKAN’DAN, SÖKELİ EMEKLİLERE MÜJDE

    Emeklilerin taleplerine duyarsız kalmayan Söke Belediye Başkanı Mustafa İberya Arıkan, ilçeye ‘Emekliler Lokali’ kazandırıyor. 

    Atatürk Mahallesi Uğur Mumcu Parkı yanında bulunan belediyeye ait alan, emeklilerin buluşma noktası olarak düzenlenecek ve Emekliler Lokali’ne dönüştürülecek. Başkan Arıkan, Söke’deki emekli temsilcisi sendikalarla en kısa sürede bir araya gelerek, fikirlerini alacak ve ortak bir akıl oluşturarak bu özel mekanı hizmete açacağını kaydetti.

    Emeklilerin sosyal yaşamlarına katkıda bulunacak bu lokalin, emeklilerin bir araya gelip vakit geçirebileceği, etkinliklere katılabileceği bir ortam olacağını belirten Başkan Arıkan, emekli temsilcisi sendikaların görüşleri doğrultusunda, lokalin kullanımına ilişkin ortak planlama yapılacağını söyledi. Başkan Arıkan, Emekliler Lokali’ni şehirdeki emeklilerin istekleri doğrultusunda şekillendireceklerini aktardı.

    Bu proje ile emeklilere daha fazla sosyal alan ve etkileşim imkanı sunulması hedefleniyor. Lokalin bir an önce faaliyete geçebilmesi için Söke Belediyesi ekipleri yakın zamanda çalışmalarına başlayacak.

  • MERHUM BELEDİYE BAŞKAN YARDIMCISI MUSTAFA AVDAN’IN İSMİ ÇİĞLİ’DE YAŞAYACAK

    MERHUM BELEDİYE BAŞKAN YARDIMCISI MUSTAFA AVDAN’IN İSMİ ÇİĞLİ’DE YAŞAYACAK

    İki yıl önce Covid-19 salgını sebebiyle tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Çiğli Belediye Başkan Yardımcısı Mustafa Avdan’ın ismi, Ataşehir Mahallesi’nde yapımı tamamlanan parkta yaşayacak.

    Pandemi döneminde yakalandığı Covid-19 salgını nedeniyle hayatını kaybeden Çiğli Belediyesi Başkan Yardımcısı Mustafa Avdan’ın ismi, Ataşehir Mahallesi’nde yapımı tamamlanan parka verildi. Parkın açılışına meclis üyeleri, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları ve çok sayıda Çiğlili vatandaş katılım gösterdi.

    BAŞKAN GÜMRÜKÇÜ: “İSMİ, ALIN TERİ DÖKTÜĞÜ TOPRAKLARDA YAŞAYACAK”

    Parkın açılışında konuşan Çiğli Belediye Başkanı Utku Gümrükçü, “Bire bir tanıdığınız kucaklaştığınız insanları kaybetmenin acısını hepiniz yaşamışsınızdır. Mustafa Avdan benim ağabeyimdi ve onun kaybını çok içten yaşadım ve yaşıyoruz. Görevdeyken, Çiğli’ye hizmet ederken vefat etmek, insanların sorunlarını çözmeye çalışırken bu hastalığa yakalanmak Mustafa Ağabey’in başına gelebilecek bir şeydi. Çünkü yedi gün yirmi dört saat vatandaş için çalışan, ilkelerine bağlı, hizmet etmek için her şeyi yapan, insan ayırmayan biriydi Mustafa Ağabey. Bu kente hizmet etmekten başka sevdası ve amacı yoktu. Burada yaşayan insanları tek tek tanımasa da severdi ve onlara gönülden bağlıydı. Asla kimseyle ilgili kötü bir şey düşünmezdi, kimseyle küs kalamazdı. Bu mahalle onun mahallesi. İsminin, alın teri döktüğü bu topraklarda ilelebet yaşaması için tüm meclis üyelerimizin onayı ile bu parka onun ismini verdik. Her partiden insan bugün onun isminin çevresinde birleşti” dedi.

    EGEMEN AVDAN: “MUTLU VE GURURLUYUM”

    Park projesinin babasının karakterine oldukça uygun olduğunu belirten Mustafa Avdan’ın oğlu Egemen Avdan, “Öncelikle parkın açılışında emeği geçen Belediye Başkanımız Utku Gümrükçü’ye teşekkür ediyorum. Babamın adının en çok bir parka yakışacağını düşündüm. Çünkü parklar da tıpkı babam gibi her görüşten insanları sevgi ile kucaklayan yerler. Umarım bu parka gelen çocuklar da kendilerini benim gibi huzurlu ve mutlu hissederler” diye konuştu. 

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… RIDVAN UZ: “YABANCI UYRUKLU KIŞILER 2022 YILINDA 16 MILYON METREKARE ARAZI VE 30 MILYON METREKARE TAŞINMAZ ALMIŞ, SIZLERI UYARIYORUM: KANLA ALINANI PARAYLA SATAMAZSINIZ”

    İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz, “Tarihte bazı Filistinliler topraklarını Yahudilere satmıştı. İsrail’in Filistin topraklarında kök salmasına vesile olan bu davranışı sonucunda onların hatalarını ne hazindir ki torunları canlarıyla ödüyor. Türkiye’nin önümüzdeki süreçte benzer sıkıntılar yaşaması muhtemeldir. Neden? Çünkü 2012’de çıkardığınız bir kanun değişikliğiyle Türkiye’de 25 dönüm olan yabancıya satışı 300 dönüme kadar çıkartınız. Yabancı uyruklu kişiler 2022 yılında 16 milyon metrekare arazi ve 30 milyon metrekare taşınmaz almış ve AK Parti iktidarı çok büyük miktarda toprak ve konut satışı gerçekleştirmiş. Bu satışlarla yabancılar Türk vatandaşlığını da para karşılığında satın almaktadır. Bu kürsüden sizleri uyarıyorum: Kanla alınanı parayla satamazsınız” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da bugün Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz, şunları dile getirdi:

    “KENDİ ÜLKESİNE RAHATLIKLA GİDİP GELEBİLEN BİR KİŞİNİN DÜNYADA MÜLTECİ OLDUĞU TEK ÜLKE TÜRKİYE”

    “Kendi ülkesine rahatlıkla gidip gelebilen bir kişinin dünyada mülteci olduğu tek ülke Türkiye olduğuna göre önceliğimiz bu meseleyi çözmek olmalıdır. Hepimizin hatırlayacağı üzere Büyük Orta Doğu Projesi’nin uygulamaya konulduğu süreçte sizlerin yakasına Yahudi Üstün Cesaret Madalyası’nın takıldığı ve ‘Ben BOP Eş Başkanıyım’ diyerek böbürlene böbürlene gezindiği günler daha dün gibi milletimizin hafızasında yer almaktadır. Ve yine milletimizin hafızasındadır ki 29 Ekim 2014 tarihinde, Cumhuriyetimizin ilanının yıl dönümünde PKK-PYD/YPG terör örgütünün en ağır silahlarıyla vatan topraklarından geçmesine müsaade ederek bugün Suriye’nin kuzeyine yerleştirildiği de unutulmamalıdır.

    “TÜRKİYE’NİN MARUZ KALDIĞI BU KİTLESEL GÖÇ KARŞI KARŞIYA OLDUĞUMUZ EN BÜYÜK MİLLÎ GÜVENLİK SORUNUDUR”

    Erdoğan ve AK Parti hükûmeti 2013 yılında Türkiye’yi eşi ve benzeri görülmeyen en büyük kitlesel göç dalgasına maruz bırakmıştır ve maalesef, Türkiye AK Parti’nin açık sınır politikasıyla birlikte 2015 yılından itibaren dünyada en fazla sığınmacı barındıran ülke konumuna gelmiştir. Hükûmetin bugün ısrarla devam eden yanlış dış politikaları; önce İhvancı, sonra Sisici Orta Doğu ve Suriye hamleleri sonucunda ülkemiz 4 ana problemle karşı karşıya kalmıştır. Nedir bunlar? Bir, Türkiye, dünyada en fazla sığınmacı bulunduran ülke konumuna gelmiş ve bugün Türk millî kimliği varoluşsal bir tehditle karşı karşıya kalmıştır. İki, Güneyde, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya gibi emperyalist gayeleri olan devletlerle komşu hâline geldik. Üç, emperyalist güçler bugün Suriye’nin kuzeyinde 100 bin kişilik bir terör ordusunu beslemektedir. Dört, bütün bu millî güvenlik risklerinin ötesinde Türkiye, sığınmacılara 100 milyar dolardan fazla para harcadı ve hâlen harcamaktadır; sayenizde, gözünüz aydın. Yani Türkiye’nin maruz kaldığı bu kitlesel göç, ülkemizin bugününü ve istikbalini tehdit eden, karşı karşıya olduğumuz en büyük millî güvenlik sorunudur.

    “BM RAPORUNA GÖRE ÖNÜMÜZDEKİ 25 YILDA 110 MİLYON KİŞİNİN ROTASINI TÜRKİYE’YE ÇEVİRECEĞİ KONUŞULMAKTA”

    Türkiye’nin sosyal hayatına uyum sağlayamayan, eğitim düzeyi düşük, suç ve doğum oranları yüksek böyle bir nüfusa baktığı gerçeği her yeni gün Türk gencinin bu topraklardaki geleceği için tehlike içermektedir. İşte, ülkemizin bu hâle getirilmesinin ve vatandaşlarımızın umutsuzluğunun en büyük suçlusu Erdoğan ve AK Parti hükûmetidir. Birleşmiş Milletler raporuna göre, önümüzdeki 25 yılda tam 218 milyon iklim ve siyasi kriz göçmeninden dolayı 110 milyon kişinin rotasını Türkiye’ye çevireceği konuşulmakta yani Türkiye nüfusunun 1,5 katı büyüklüğündeki kitle sınırlarımıza dayanacak. Hükûmet, yıllar boyunca geçici siyasi çıkarlar uğruna basitleştirdiği ve hatta müphem hâle getirdiği beka sorununun aslını görmek istiyorsa, işte bu işaret ettiğimiz noktaya bakmalıdır.

    “SIĞINMACI VE KAÇAKLAR MESELESİNDE DERHÂL HAREKETE GEÇMEZSENİZ TARİH VE MİLLET HUZURUNDA BUNUN VEBALINI ÖDEYEMEZSİNİZ”

    Hükûmeti uyarıyorum: Her işte aklınız başınıza sonradan geliyor. Açılım sürecinde sizi uyardık, dinlemediniz, bedelini hendek operasyonlarında 793 asker ve polisimizi şehit vererek ödedik. FETÖ konusunda sizi uyardık, dinlemediniz, bedelini 15 Temmuz gecesi Türk milletinin başına atılan bombalarla ödedik ancak bu demokratik istila meselesinin sonrası da yok, pişmanlığı da yok. Eğer, sığınmacı ve kaçaklar meselesinde derhâl harekete geçmezseniz tarih ve millet huzurunda bunun vebalini ödeyemezsiniz. Biz İYİ Parti olarak, göç doktrini ve stratejik eylem planına sahip tek siyasal parti olarak Türkiye’nin Türk yurdu olarak kalması için mücadelemizde hiçbir engel tanımadan çalışmaya devam edeceğiz çünkü bu memleket tarihte Türk’tü, bugün de Türk’tür, yarın da Türk kalacaktır.

    “YABANCI UYRUKLU KİŞİLER 2022 YILINDA 42 MİLYON METREKARE ARAZİ VE TAŞINMAZ ALMIŞ, SİZLERİ UYARIYORUM: KANLA ALINANI PARAYLA SATAMAZSINIZ”

    Türkiye, uyguladığı dış politika sayesinde maalesef Pakistanlaşma, Afganistanlaşma ve Filistinleşme sürecine doğru hızla gidiyor. Bilindiği üzere, tarihte bazı Filistinliler topraklarını Yahudilere satmıştı. İsrail’in Filistin topraklarında kök salmasına vesile olan bu davranışı sonucunda onların hatalarını ne hazindir ki torunları canlarıyla ödüyor. Türkiye’nin önümüzdeki süreçte benzer sıkıntılar yaşaması muhtemeldir. Neden? Çünkü 2012’de çıkardığınız bir yasayla, bir kanun değişikliğiyle Türkiye’de 25 dönüm olan yabancıya satışı 300 dönüme kadar çıkartınız, tebrik ediyorum. Yabancı uyruklu kişiler 2022 yılında 16 milyon metrekare arazi ve 30 milyon metrekare taşınmaz almış ve AK Parti iktidarı çok büyük miktarda toprak ve konut satışı gerçekleştirmiş. Bu satışlarla yabancılar Türk vatandaşlığını da para karşılığında satın almaktadır. Bu kürsüden sizleri uyarıyorum: Kanla alınanı parayla satamazsınız. Sayın Bakan, tarihin, Türk devlet aklının ve oturduğunuz makamın gereğini yapınız; oturduğunuz koltuk merhum Talat Paşa’nın da koltuğudur, bunu asla aklınızdan çıkarmayınız.”

     

  • GEZİ DAVASI’NDA VERİLEN KARARLARA KARŞI TUTULAN ADALET NÖBETİ’NİN 600. GÜNÜ… TMMOB BAŞKANI EMİN KORAMAZ: “ARKADAŞLARIMIZIN SERBEST BIRAKILMASINI İSTİYORUZ”

    GEZİ DAVASI’NDA VERİLEN KARARLARA KARŞI TUTULAN ADALET NÖBETİ’NİN 600. GÜNÜ… TMMOB BAŞKANI EMİN KORAMAZ: “ARKADAŞLARIMIZIN SERBEST BIRAKILMASINI İSTİYORUZ”

    TMMOB Başkanı Emin Koramaz, Gezi Davası’nda verilen kararlara karşı tutulan Adalet Nöbeti’nin 600. gününde; “Arkadaşlarımız, 600 gündür haksız, hukuksuz bir şekilde siyasallaştırılmış yargı ile talimatlı yargı ile içeride tutuluyor. Bu hukuk dışı kararın derhal geri alınmasını istiyoruz. Arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını istiyoruz” dedi. TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu  Sekreteri Seyit Ali Korkmaz ise, “Gezi bizim demokrasi çığlığımızdır. Gezi ülkeyi karanlığa boğan rantçı, piyasacı, kadın düşmanı siyasetin karşısında; eşitlikçi, paylaşımcı, doğayı ve emeği koruyan ve kadınların önde saf tuttuğu başka bir dünya mümkün diyenlerin sesidir” diye konuştu.

    Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Gezi Parkı davası kapsamında tutuklanan iş insanı Osman Kavala, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay, film yapımcısı Çiğdem Mater, belgeselci Mine Özerden ile şehir plancısı Tayfun Kahraman’a verilen hapis cezası kararına karşı tutulan Adalet Nöbeti’nin 600. gününde, Ankara Mimarlar Odası’nda basın açıklaması yaptı.

    TMMOB Başkanı Emin Koramaz, şunları söyledi:

    “ARKADAŞLARIMIZIN SERBEST BIRAKILMASINI İSTİYORUZ”

    “Onların mahkeme salonlarındaki direngen duruşlarını özlüyoruz. Onların gülen yüzlerini özlüyoruz. Biliyorsunuz TMMOB, anayasanın 135. maddesine göre kurulmuş, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Anayasanın bize verdiği görev, meslek alanlarımızdaki yapılan uygulamaların halk yararına yapılmasın denetlemek, bu konuda görüşler oluşturmak kamuoyunu uyarmaktır. İstanbul’da bundan tam 10 yıl önce Taksim Meydanı’nın mahkeme kararlarına, imar planlarına aykırı bir şekilde yapılaşmaya açılmasına karşı Gezi Parkı’nın yok edilme uygulamasına karşı İstanbul birimlerimizden arkadaşlarımız, konuyu mahkemelere taşıdılar. Bu hukuk dışı, bu kente zarar veren uygulamaya karşı basın açıklamaları yaptılar ve halkı bilgilendirmeye çalıştılar.

    Sadece mesleki görevlerini yerine getirdikleri için arkadaşlarımız, 600 gündür haksız, hukuksuz bir şekilde siyasallaştırılmış yargı ile talimatlı yargı ile içeride tutuluyor. Bu hukuk dışı kararın derhal geri alınmasını istiyoruz. Arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını istiyoruz. Buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum, Gezi bu ülkenin başına gelmiş en güzel şeydir. Bizler, Gezi’de milyonların içerisindeydik. Bu ülkenin mühendisleri ve mimarları olarak bu ülkenin en demokratik, bu ülkenin en barışçıl, bu ülkenin en haklı ve en meşru mücadelesinin içerisinde olmaktan, milyonların arasında olmaktan gurur duyuyoruz, onur duyuyoruz. Tutuklanan tüm arkadaşlarımızın yanındayız. Gezi tutsakları serbest bırakılmalıdır. Bu hukuk dışı karar geri alınmalıdır.

    “600 BİNİ AŞKIN MİMAR, MÜHENDİS, ŞEHİR PLANCISI ÜLKEMİZİN GELİŞMESİ VE KALKINMASI İÇİN SEFERBER EDİLMESİ MÜCADELESİNDEN ASLA VAZGEÇMEYECEKTİR”

    Ülkede hukukun geldiği noktayı, AYM kararlarına uyulmaması ile gördük. Yargıtay, AYM’nin almış olduğu karar sonrasında AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması gibi hukuk ayıbı gibi bir karara imza attı. Şunu bilsinler, arkadaşlarımızı dört duvar arasına hapsedebilirler ama bu ülkede 600 bini aşkın mimar, mühendis, şehir plancısı bu ülkede mühendisliğin, mimarlığın, placılık hizmetlerinin halk yararına kullanılmasını, ülkemizin gelişmesi ve kalkınması için seferber edilmesi mücadelesinden asla vazgeçmeyecektir.”

    “GEZİ DİRENİŞİ’NE SUÇ İSNAT ETMEK, ONURLU DİRENİŞİMİZİ LEKELEMEK AMACIYLA HUKUKSUZ TUTUKLAMA KARARININ ÜZERİNDEN 600 GÜN GEÇTİ”

    TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu  Sekreteri Seyit Ali Korkmaz ise, basın açıklamasında şunları kaydetti:

    “Ülkemizin her bölgesinden, her yöresinden yurttaşlarımızın itirazlarını, taleplerini haykırdığı; ülke tarihinin en görkemli halk hareketlerinden biri olan Gezi Direnişi’ne suç isnat etmek, onurlu direnişimizi lekelemek amacıyla iktidarın güdümündeki yargı mensupları tarafından verilen hukuksuz tutuklama kararının üzerinden 600 gün geçti. İktidarın isteği doğrultusunda kurgulanan bu hukuk dışı davanın sonucunda, geçtiğimiz Eylül ayında TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Mücella Yapıcı ve Hakan Atalay serbest bırakıldı. Ancak, Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi eski başkanı Tayfun Kahraman ve Mimarlar Odası’nın Hukuk Müşaviri Can Atalay’ın da aralarında bulunduğu arkadaşlarımızın, en ağır cezalarla tutuklulukları sürüyor.

    “GEZİ BİZİM DEMOKRASİ ÇIĞLIĞIMIZDIR”

    Biliyoruz ki bu karar, sadece arkadaşlarımıza yönelik değildir. Bu karar, 2013 Mayıs-Haziran aylarında ülkesinin bugününe ve yarınlarına sahip çıkan milyonlara yöneliktir; milyonlarca insanın demokratik hak kullanımlarını cezalandırmaya, barışçıl ve demokratik istemleri bastırmaya ve kamu idarelerine yakışmayacak bir şekilde öç almaya, cezalandırmaya yöneliktir. Bu hukuksuzluğun 600. gününde inatla, korkmadan bir kere daha söylüyoruz;

    Şehir şehir dalga dalga yayılan, yasaklara, hukuksuz cezalara, baskıya, ranta, talana, yalana, tüm ayrıştırma politikalarına karşı yan yana durduğumuz, sesimizi çığa dönüştürdüğümüz o şanlı direnişten hala ilk günkü gibi gurur duyuyoruz. Gezi bizim demokrasi çığlığımızdır. Gezi ülkeyi karanlığa boğan rantçı, piyasacı, kadın düşmanı siyasetin karşısında; eşitlikçi, paylaşımcı, doğayı ve emeği koruyan ve kadınların önde saf tuttuğu başka bir dünya mümkün diyenlerin sesidir. Gezi birlikte yaşama iradesinden, taleplerinden ve haklarından en ufak bir geri adım atmadan sürdürme kararlılığını gösterenlerdir. Gezi, genç yaşlı, işçi, emekçi, işsiz, öğrenci demeden; Cumhuriyet’in 100 yıldır biriktirdiği tüm ilerici değerleri benimseyen; eşit, laik, bağımsız, adil bir ülke talebidir.

    “HİÇBİR GÜÇ BİZLERİN EMEKTEN, HALKIMIZDAN, ÜLKEMİZDEN, MESLEĞİMİZ VE BİLİMSEL TEKNİK DOĞRULARDAN YANA DURUŞUMUZU ENGELLEYEMEZ”

    Gezi emeğimiz, alın terimiz, gururumuz, kardeşlik ve dayanışma demektir. İşte bu yüzden bilinmelidir ki hiçbir dava ve hiçbir karar, Gezi’nin , demokratik kamuoyu ve yasalar nezdindeki meşruiyetini gölgeleyemez ve hiçbir güç bizlerin emekten, halkımızdan, ülkemizden, mesleğimiz ve bilimsel teknik doğrulardan yana duruşumuzu engelleyemez. TMMOB olarak bizler, arkadaşlarımızın yanında olmaya, doğru bildiklerimizi söylemeye, halkımızdan, ülkemizden yana kamu yararını savunma mücadelemize devam edeceğiz. Bu siyasi zorbalıktan derhal vazgeçin ve arkadaşlarımızı derhal serbest bırakın.”

  • ANKARA HALK EKMEK’TEN GIDA HİJYEN EĞİTİMİ

    ANKARA HALK EKMEK’TEN GIDA HİJYEN EĞİTİMİ

    Başkentlilere sağlıklı, kaliteli ve güvenilir ekmekler ile unlu mamuller üreten Ankara Halk Ekmek Fabrikası 3 gün sürecek “gıda hijyen” eğitimleri düzenledi. Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türkiye Fırıncılar Federasyonu iş birliğiyle düzenlenen zorunlu eğitimlere Halk Ekmek Fabrikası çalışanları ile Halk Ekmek satış büfesi işletmecileri katıldı.

    Ankara Halk Ekmek Fabrikası, toplum sağlığını korumak amacıyla hijyen kurallarına uymaya devam ediyor.

    Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türkiye Fırıncılar Federasyonu arasında imzalanan protokol kapsamında düzenlenmesi zorunlu olan “gıda hijyen” eğitimlerinde, ekmek üretiminden tüketimine kadar olan süreçte; ekmek ve ekmek çeşitleri üretimi, dağıtımı ile satışında görevli tüm personele ve ekmek satış büfesi işletmecilerine gıda hijyeninin nasıl sağlanması gerektiği ayrıntılı olarak anlatıldı.

    815 KİŞİ EĞİTİM ALDI

    Ankara Halk Ekmek Fabrikası Konferans Salonu’nda düzenlenen eğitime 430 Halk Ekmek Satış Büfesi işletmecisi ile onları denetlemekle görevli Büfe Kontrol Birimi çalışanları olmak üzere toplam 815 kişi katıldı.

    Ekmeğin üretiminden tüketiciye ulaşmasına kadar geçen süreçte yer alan tüm görevlilere verilen eğitim kapsamında; hijyen ve sanitasyonla ilgili genel tanımlar, gıdalardaki zararlı maddeler, bulaşma ve bozulmalar, personel, iş yeri ile ekipman hijyeni, temizlik, dezenfeksiyon, fırınlarda hijyen ve sanitasyon, fırınlarda HACCP ile iyi hijyen uygulamaları, gıda enfeksiyonu ve zehirlenmeleri, ekmek, ekmek çeşitleri ile ilgili gıda mevzuatı, ekmek ve ekmek çeşitleri ile ilgili mevzuata uygun üretim teknikleri, el yıkama, maske ve bone kullanımı, temizlik, dezenfeksiyon maddelerinin kullanımı, tam buğday ekmeği tüketiminin önemi ve sağlık üzerine etkileri, ekmek israfının azaltılması için alınacak tedbirler başlıklar hâlinde uygulamalı olarak anlatıldı.

    HEDEF BAŞKENTLİLERE SAĞLIKLI VE GÜVENLİ ÜRÜN SUNMAK

    Ankara Halk Ekmek Fabrikası İşletme Müdürü Muhsin Kaynar “gıda hijyen” eğitimleri hakkında şöyle konuştu:

    “Günlük bir milyon ekmek üretme kapasitesine sahip 97 çeşit ürün üreten çok önemli bir marka hâline geldik. Bu kapsamda tarladan sofraya güvenli gıda anlayışıyla yürütmekte olduğumuz çalışmalara devam ediyoruz. Hammadde deposundan üretime, sevkiyattan market ve büfe çalışanlarına kadar tüm paydaşlarımız 3 gün süren eğitim şölenimize katıldı. Hedefimiz vatandaşlarımıza sağlıklı ve güvenli gıdayı temin etmek ve onların tüketimine sunmak.” 

     

     

  • UZUNDERE KENTSEL DÖNÜŞÜM BÖLGESİ’NDE 2026 HEDEFİ: “4 ETAPTA 3 BİN 500 BAĞIMSIZ BİRİM TAMAMLANACAK”

    UZUNDERE KENTSEL DÖNÜŞÜM BÖLGESİ’NDE 2026 HEDEFİ: “4 ETAPTA 3 BİN 500 BAĞIMSIZ BİRİM TAMAMLANACAK”

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Karabağlar’ın Uzundere semtindeki kentsel dönüşüm projesinin 3. ve 4’üncü etaplarında yürütülen çalışmaları yerinde inceledi. İzmir’de uygulanan kentsel dönüşüm modelinin Türkiye’ye örnek olmasını dilediğini belirten Başkan Soyer, “İzmirlinin beğenisine layık inşaatlar yapıyoruz. Uzundere’de 2026’ya kadar dört etapta toplam 3 bin 500 bağımsız birimi tamamlayacağız” dedi.

    İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin belediye garantörlüğünde, yüzde yüz uzlaşıyla, yerinde ve kooperatifçilik modeliyle yürüttüğü kentsel dönüşüm çalışmaları hız kesmeden devam ediyor. Karabağlar Uzundere’de birinci ve ikinci etabı tamamlayan Büyükşehir Belediyesi, 3’üncü etapta inşaat çalışmalarını, 4’üncü etapta ise yıkım faaliyetlerini sürdürüyor.

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, her iki etapta süren çalışmaları yerinde inceledi. Başkan Soyer’e İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Suphi Şahin ve Büyükşehir Belediyesi bürokratları eşlik etti.

    “YENİ YILA YIKIMI YAPILACAK BİNA BIRAKMAYACAĞIZ”

    Başkan Soyer, “Şu anda yaptığımız takvime göre 25 Aralık tarihine kadar 3. ve 4’üncü etapta kalmış binaların yıkımını tamamlayacağız. Yeni yıla yıkımı yapılacak bina bırakmayacağız. Kentsel dönüşüm çerçevesinde yaptığımız çok amaçlı salon, kütüphane gibi sosyal donatı alanlarını içeren binamızın tamamlanmasını sağladık. Ocak ayı, en geç Şubat başında o binamızın açılışını yapacağız. Uzundere’de 2026’ya kadar dört etapta toplam 3 bin 500 bağımsız birimin tamamlanmasını sağlamış olacağız” dedi.

    “VATANDAŞLARIMIZI HUZURLA GELECEĞE BAKACAKLARI YUVALARINA KAVUŞTURACAĞIZ”

    Takviminde yürüyen ve finansman sıkıntısı olmayan bir çalışma sürecinin devam ettiğini aktaran Başkan Soyer, “Türkiye’ye örnek olmasını dilediğim bir kentsel dönüşüm projesi. Buradaki vatandaşlarımızın çok uzun yıllardır yaşadıkları mağduriyeti gidermeye çok az kaldı. İnşaatlarda sayısı 150’yi bulan emekçi arkadaşlarım canla başla çalışıyor. İzmirlinin beğenisine layık, gönüllerini hoş tutacak inşaatları tamamlıyoruz. Onları huzurla geleceğe bakacakları yuvalarına kavuşturacağız. Bunun heyecanıyla çalışıyoruz. Bütün arkadaşlarım da aynı heyecanı paylaşıyor. Hepsiyle gurur duyuyorum. Buradaki vatandaşlarımızın geleceğini aydınlatacak olmanın büyük gururunu taşıyorum” diye konuştu.

    UZUNDERE 3. VE 4’ÜNCÜ ETAPLARI KAPSAMINDA NELER YAPILIYOR?

    Uzundere’de birinci ve ikinci etabı tamamlayan Büyükşehir Belediyesi, 744 konut ve 73 işyeri olmak üzere 817 bağımsız birimi hak sahiplerine teslim etti. 2022 yılında başlayan 3’üncü etapta yaklaşık bin 422 bağımsız bölüm için yapım çalışmaları sürüyor. Bölge halkının hizmetine sunulacak ve içinde kreş, etüt merkezi ve kütüphanenin bulunduğu Belediye Hizmet Alanı ise tamamlandı. 2023’te çalışmaları başlatılan 4’üncü etapta yaklaşık bin 307 bağımsız bölüm yapılacak. Yıkım süreci kapsamında çalışmalar aksamadan devam ettiriliyor. Yer teslimi yapılmış olan parseller üzerinde yer alan yaklaşık 170 yıkılacak yapının 88’i yıkıldı.

     

  • TUNCER BAKIRHAN: “KİMSENİN İLK YARDIM ÇANTASI DEĞİLİZ, SANDIKTA BAŞI GÖZÜ YARILANA, HER DAİM PANSUMAN İÇİN YETİŞECEK YEDEK GÜÇ OLMADIĞIMIZI BELİRTMEK İSTİYORUZ”

    TUNCER BAKIRHAN: “KİMSENİN İLK YARDIM ÇANTASI DEĞİLİZ, SANDIKTA BAŞI GÖZÜ YARILANA, HER DAİM PANSUMAN İÇİN YETİŞECEK YEDEK GÜÇ OLMADIĞIMIZI BELİRTMEK İSTİYORUZ”

    DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan, “Biz kimsenin ilk yardım çantası değiliz. Sandıkta başı gözü yarılana, her daim pansuman için yetişecek yedek güç olmadığımızı belirtmek istiyoruz… İster ampul ister ok olsun; her kim ki demokrasiden ve Kürt sorununun demokratik çözümünden kaçıyorsa, en temel belediyecilik hizmetlerini bile yapamıyorsa biz karşısındayız. Bu yerlerde de demokratik yerel yönetimler anlayışımızın kazanması için var gücümüzle çalışacağımızı, bu kentleri yönetmeye talip olduğumuzu da belirtmek istiyorum. Bizler demokratik zemin, evrensel insan hakları ve hukukun genel ilkeleri ile kadın eşitlikçi politikalarımızdan asla taviz vermeyeceğiz. Bunları pazarlık konusu yapmayacağız. Bizim için en önemli değerler bunlardır. Bu değerler ışığında iş birliğine de güç birliğine de varız. Tartışılmayacak bu ilkeler üzerinden iş birliği yapmak isteyen bütün siyasal ve toplumsal yapılara da kapımız açıktır” dedi.

    DEM Parti Parti Meclisi, bugün parti genel merkezinde; Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan başkanlığında toplandı. Toplantının açılışında konuşan Eş Bakırhan, şunları söyledi:

    “DEM Parti ismimiz ile yaptığımız ilk toplantıdır. Umarım tarihi bir dönemeçte yaptığımız bu toplantı, Türkiye demokrasisine ve halklarına kazandıracak bir sonuçla sonuçlanır. Eminim bugün Parti Meclisimizdeki arkadaşlarımız bu konuda çok değerli düşünceler ortaya koyarak bu konuda yol haritamızı, çerçevemizi belirleyecektir.  

    Aslında siyaset toplum için olması gereken bir mekanizmadır ama maalesef dünyaya ve Ortadoğu’ya baktığımız zaman çok da toplum yararına işler yapmıyor. Dünyanın birçok yerinde savaşların ve çatışmaların olduğu, emekçilerin ve yoksulların ezilip hak taleplerinin bastırıldığı bir süreci yaşıyoruz. Bu Ortadoğu’da da böyledir. Siyaset bu durumdan çıkmalıdır. Dünyada bizim gibi emekten, halkların özgürlüğünden ve barıştan yana çevreler siyasette yeni bir yol ve düzen arayışını devam ettiriyor. Ülkemizde de siyaset halkların yararına işlemiyor. Bunu hep birlikte takip ediyoruz. Siyaset; dışarıda uzlaşmacı bir yöntem izlerken, içeride ise kutuplaştırıcı ret ve inkâr anlayışını devam ettiriyor, baskı politikalarını her geçen gün devam ettirmeye çalışıyor. Bu da önümüzdeki dönem başta partimiz olmak üzere Türkiye demokrasi güçlerini zor günlerin beklediğinin, zor bir mücadele sürecine girdiğimizin göstergelerinden biridir. 

    “TOPLUM KANDIRILMAYA ÇALIŞILIYOR”

    Türkiye’de siyasal gündem çok hızlı değişiyor, değiştiriliyor. Yakın zamanda İsrail-Filistin arasındaki savaş ve çatışmalar yoğun bir şekilde basın organları ve gündemde geniş yer ediniyordu. Ancak bu iki yüzlü siyaset, İsrail ile olan gizli hatta aleni anlaşmalardan dolayı Filistin halkının yaşamış olduğu dramı Türkiye halkının gündeminden düşürmeye çalışıyor. Gerçek gündemler sumen altı ediliyor. Ciddi toplumsal ve ekonomik sorunlar yaşanıyor ama Türkiye’deki gündemlere baktığımız zaman güllük gülistanlık bir tablo biz emekçilere, Kürtlere ve yoksullara sunulmaya çalışılıyor. Birçok mesele de savaş tamtamları ve beka meselesiyle gizlenmeye çalışılıyor. Toplum, kandırılmaya çalışılıyor. Bizler dün olduğu gibi yine hakikati ve toplumu savunmaya devam edeceğiz. Bu toplumu manipüle eden, sürekli kendisine göre gündem değiştiren siyaset karşısında her zamankinden daha güçlü şekilde halklarımızı savunmaya, gerçekleri dillendirmeye devam edeceğiz.  

    “TOKAT’TA BİR EMEKÇİ CANINA KAST EDERKEN MECLİS’TE MANGAL ŞOV YAPTILAR”

    Ülkemizde her gün işsizlik ve yoksulluktan kaynaklı onlarca intihar vakası yaşanıyor. Artık toplumun avukatlarının, eğitimcilerinin, esnafının da intihar ettiği bir sürece girdik. Tokat Erbaa’da Hakan Yıldırım isimli bir seyyar satıcı bütün ekonomi sıkıntılara rağmen geçimini bir tezgahla sağlamaya çalışıyordu. Bu tezgahına da el konulunca artık Hakan Yıldırım’ın yapabileceği bir şey olmadığı için kendisini yakmak zorunda kaldı. Gerçekten bu zorlu koşulların bir örneğidir Tokat Erbaa’da yaşanan. İnsanlar artık yaşamlarını idame ettiremiyor, idame ettirebilecekleri ortamlar yok. İş sahası yaratamadıkları gibi insanların emeğine, tezgahlarına el konulmaya çalışılıyor. Aslında bu intiharlar ve yakma olayları Türkiye’nin nasıl büyük bir ekonomik kriz altında olduğunun en iyi göstergelerinden biridir. Tokat’ta bir emekçi canına kast etmeye çalışırken, aynı gün Diyarbakır’da bir avukat arkadaşımız intihar ederken, maalesef Meclis bahçesinde bir iktidar partisinin milletvekili Diyarbakır’dan getirdiği yüzlerce kilo ciğerle mangal şovu yapıyordu. Bu iki olay Türkiye’deki ekonomik düzenin yarattığı krizlerin iki örneğidir. Bir tarafta küçük bir azınlık mangal şov yaparken, iyi bir yaşam sürerken, iktidarın bütün olanaklarından yararlanırken; diğer tarafta toplumun yüzde 80’nin oluşturan insanlar geçim sıkıntısıyla yüz yüze. İşte biz bu manzaraya itiraz ediyoruz. Daha adil, daha eşitlikçi bir ekonomik sistemin olması mücadelesini yürütüyoruz. 

    “KÜRT HALKI BİR YÜZYIL DAHA ESARET ALTINDA KALMAYACAKTIR”

    Ekonomik gündemin yanında iki temel gündemimiz daha var. Bir tanesi yerel seçimler. Çok önemli bir viraja girdik. Tartışmalarımızda sona doğru yaklaştırıyoruz. Bu toplantıda da bu konuda önemli kararlar ortaya çıkacak. Bir diğeri ise mutlak tecride son vererek Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlamak. Bu iki gündem ekonomik krizle birlikte önümüzdeki günlerin temel çalışma gündemleri olacak. Yaklaşık 20 gündür cezaevlerinde tutsaklar ‘Sayın Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm’ adı altında açlık grevinde bulunuyorlar. Cezaevindeki tutsakların bu talebinin gerçekleştirilebilir olduğunu belirtiyor, bu konuda en başta hükümet yetkilileri ve toplumu duyarlı olmaya çağırıyoruz. Artık bu tecrit politikası ile bir yere varılmadığını hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz. Bizim için tecridin kırılması ve Kürt sorununda demokratik çözüm hayati öneme sahiptir. Kürt halkı bir yüzyıl daha esaret altında kalmayacaktır. Bunu en başta iktidar ve herkesin böyle bir bilmesi gerektiğini belirtmek istiyorum. İktidar ve siyasi partiler başta olmak üzere Kürt sorununda demokratik çözüm için siyaset üretmeyenlerin samimiyetini bizler sorguluyoruz, halklarımız sorguluyor. Bilinmeli ki başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’nin temel meselelerine kulak tıkayanlar, bir gün geçmişteki iktidarlar gibi tarih olmayla yüz yüze kalacaklardır. Bu yüzyılda Kürt sorununun demokratik çözümüne karşı durmak, Kürt halkının bir yüzyıl daha statüden, haktan ve hukuktan yoksun kalmasını savunmaktır. Buna asla izin vermeyeceğiz. Kürt halkı tüm dünyada saygı gören, hakikati kabul görmüş bir halktır ve bu yüzyılda bir statüye kesinlikle kavuşmalıdır.

    “KAYYIM, KÜRT HALKININ TEMEL SORUNUDUR, İRADEMİZİN YOK SAYILMASINA GEÇİT VERMEYECEĞİZ”

    Diğer önemli gündemimiz de yerel seçimlerdir. Parti Meclisimizin bu toplantısı, Türkiye siyasi tarihinde önemli bir dönemece işaret eden 2024 yılında yapılacak yerel seçimlerin aynı zamanda kaderini de belirleyecektir. Biz bu toplantıdaki tartışmalar sonucunda bir çerçeve, bir yol haritası ortaya çıkacağına eminiz. Herkesin gözü partimizin vereceği bu kararlarda olacaktır. Bu seçim, sadece Türkiye halkları değil partimiz açısından da önemli sonuçlar doğuracaktır. Bu seçim, Kürt halkının iradesine ipotek koyarak atanan kayyımlarla hesaplaşacağımız bir seçim olacaktır. Kayyım, Kürt halkının temel sorunudur. Bu sebeple sadece kayyım atanan kentleri değil aynı zamanda bölgede, Kürdistan coğrafyasında kötü yönetilen belediyeleri de demokratik yerel yönetimler anlayışımızla buluşturacağız. İrademizin yok sayılmasına bu sefer kesinlikle halklarımızla birlikte geçit vermeyeceğiz. 

    “NASIL BELİRLEYİCİ BİR NOKTADA OLDUĞUMUZU BU SEÇİMDE HEP BİRLİKTE HATIRLATACAĞIZ”

    Sadece yerel yönetimleri almayacağız, aynı zamanda halkımızla birlikte bu iradeye kayyım atanmaması için var gücümüzle belediyelerimizi ve kentlerimizi savunacağız. Kayyımlar sadece irade gaspı değildir. Bölgeden gelen birçok arkadaşımız bunu yakinen biliyor. Kayyımlar pek çok sorunu da beraberinde büyüterek varlıklarına devam ediyorlar. Yolsuzluklar desen aleni bir şekilde ortada, hizmet desen hizmet yok. Ciddi bir hizmet eksikliği yaşanıyor. Kadına, Kürde, ötekiye ayrımcılık had safhada. Kayırmacılık desen kayyım biraz da kayırmacılıktır. O kentten olmayan insanların o kentin olanaklarını çarçur ettiklerini hep birlikte izliyoruz. Bu problemler büyümüştür. Başta Kürtler olmak üzere halklarımız kayyımların bu tutumlarının yaratmış olduğu olumsuzluklardan bıktı. Önümüzdeki seçimlerde kayyımları kentlerimizden göndereceğiz.

    Bu seçim, irade ve özgürlük yürüyüşümüzde önemli bir duraktır. 14 Mayıs’ta bize ‘siyasi etkisi yok’ diyenlere, bu seçimde nasıl bir etkimiz olduğunu, nasıl belirleyici ve stratejik bir noktada bulunduğumuzu hep birlikte hatırlatacağız. ‘Buradayız, em li virin’ demeye devam edeceğiz.

    “BİZ KİMSENİN İLK YARDIM ÇANTASI, SANDIKTA BAŞI GÖZÜ YARILANA YETİŞECEK YEDEK GÜÇ DEĞİLİZ”

    Ülkenin batısında da uzun zamandan bu yana söylediğimiz gibi halklarımızın kazanacağı, emekçilerin kazanacağı ve yerel yönetimlerde bulundukları her yerde temsil edilecekleri bir modeli esas alacağız. Bizim dahil olmadığımız birçok tartışmada partimiz adına birçok yorum yapılıyor, tartışma yapılıyor. Partimizin nasıl bir politik tutum takınacağı tartışılıyor, yazılıyor, çiziliyor. Şunu belirtmek istiyoruz: Biz kimsenin ilk yardım çantası değiliz. Sandıkta başı gözü yarılana, her daim pansuman için yetişecek yedek güç olmadığımızı belirtmek istiyoruz. 

    “İSTER AMPUL OLSUN İSTER OK OLSUN, KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDEN KİM KAÇIYORSA KARŞISINDAYIZ”

    Bizim için toplumu yok sayanlar, sermayeyle kol gezenler meşru değildir, partisinin bir önemi yoktur. Bizim için yolsuzluk yapan hırsızdır, partisinin bir önemi yoktur. İster ampul ister ok olsun; her kim ki demokrasiden ve Kürt sorununun demokratik çözümünden kaçıyorsa, en temel belediyecilik hizmetlerini bile yapamıyorsa biz karşısındayız. Bu yerellerde de demokratik yerel yönetimler anlayışımızın kazanması için var gücümüzle çalışacağımızı, bu kentleri yönetmeye talip olduğumuzu da belirtmek istiyorum.

    Bizler demokratik zemin, evrensel insan hakları ve hukukun genel ilkeleri ile kadın eşitlikçi politikalarımızdan asla taviz vermeyeceğiz. Bunları pazarlık konusu yapmayacağız. Bizim için en önemli değerler bunlardır. Bu değerler ışığında iş birliğine de güç birliğine de varız. Tartışılmayacak bu ilkeler üzerinden iş birliği yapmak isteyen bütün siyasal ve toplumsal yapılara da kapımız açıktır. Tercih ve kararlarımızı belirleyecek olan da bu temel zemin ve ilkelere yaklaşımdır. Çünkü biz bu ülkenin sorunlarına gerçekçi çözümler üreten tek partiyiz. Bu parti, halk gerçekliğini esas almayan bir denklem kurulmasına asla izin vermeyecektir. Yani bizim olmadığımız hiçbir denklemin tarafı olmayacağız, buna izin vermeyeceğiz.

    “BİZ BU ÜLKEDE HEM OYUN KURARIZ HEM DE YERİ GELDİĞİNDE OYUN BOZARIZ”

    Biz bu ülkede hem oyun kurarız hem de yeri geldiği zaman bize karşı olan güçlerin oyunlarını da bozarız. Bunu tarihteki deneyimlerden de takip edebilirsiniz, defalarca yaptık. Kent uzlaşısı stratejimiz kapsamında o kentte bulunan toplumsal kesimler, siyasi yapılar ve kentin dinamikleriyle güç birliği kuracağımızı belirtmiştik. Onların rant belediyeciliğine karşı emekçilerin, yoksulların, halklarımızın birlikte olduğu anlayışı demokratik yerel yönetimlere taşıyacağız. Yıllardır demokratik yönetimlerden dışlanan başta Aleviler, Ermeniler, Süryaniler Asuriler, Ezidiler ile yer bulamayan engelliler, gençler ve kadınların yerel yönetimlerde temsil edilmesi aynı zamanda bizim boynumuzun borcudur. Dışlanan bütün kesimleri yerel yönetimlere taşımak için var gücümüzle uğraşacağız. Onlar müteahhitlerle yönetmeye çalışırken, biz halklarımızla ve emekçilerle birlikte batıda yerel yönetimleri yönetmeye adayız.

    “BÖLGEDE HALK KİMİ İSTİYORSA ONLAR BİZİM ADAYIMIZ OLACAK”

    Önümüzdeki yerel seçimler için bir karar aldık. Bölgede halk kimi istiyorsa onlar bizim adayımız olacak. Bunun için ön seçimler büyük bir demokrasi şöleni şeklinde yapılacak. Bu çerçevede siz değerli PM üyesi arkadaşlarımızdan da il ve ilçe örgütlerimiz ve milletvekillerimizden de bir talebimiz var. Bu ön seçimlerde biz taraf olmayacağız. Aday adayı olan bütün arkadaşlarımız bizim yoldaşlarımızdır. Birinin diğerinden farkı yoktur. O sandık sonuçlarından çıkan ve seçilen arkadaşlarımız bizim adaylarımız olacaktır. Bu konuda PM olarak daha duyarlı ve titiz davranacağınıza inanıyorum. Parti Meclisimiz, Genel Merkez yöneticilerimiz, il ve ilçe örgütlerimiz ön seçimlerin bir tarafı değil sadece bu seçimleri koordine eden, sonuçların demokratik ve doğru bir şekilde yansımasını sağlayan bir konumda olacak. Seçim halkımızın işidir, kimi seveceklerine onlar karar verecek. 

    “HALKLARIMIZI ADAY ADAYI OLMAYA ÇAĞIRIYORUZ”

    Önümüzdeki dönem eşitlik, özgürlük ve demokrasi kervanında yer almak isteyen başta kadınlar olmak üzere halkımızı aday adayı olmaya çağırıyoruz. Bu süreçte partimizden aday adayı olan arkadaşların partimize, halkımıza ve mücadelemize sahip çıktıklarını bilmeleri gerekiyor. Bu yerel seçim bizler açısından sadece bir başarıyla sınırlı kalmamalı, aynı zamanda büyük bir zafere dönüşmelidir. Bir zafere ihtiyacımız var. Bu seçimler o zaferi sağlayabilir. Bunun koşulları da var. Bu zafere ulaşmak için örgütlenme çalışmalarını güçlendirmemiz gerekiyor. Kentimizde değmediğimiz toplumsal kesim, değmediğimiz ev ve mahalle kalmamalı. Büyük çalışmalı ve büyük kazanmalıyız. Bu dönemim ruhuna yakışır bir çalışma tarzıyla çalışmalıyız. Gece gündüz her haneyi dolaşmalı, onlara anlatmalı, onlarla bir araya gelmeliyiz. Bu, son dönem çalışma ruhumuzdur.

    Biz sadece siyasi partilerle mücadele etmiyoruz, bizim dışımızda ciddi bir karşıt cephe bulunmaktadır. Sadece siyasi partilerle mücadele etseydik kolay olurdu. Bir düşmanlık hukuku işliyor bizim için. Biz siyaseti rakiplerimize karşı değil aslında bu düşmanlık hukukuna karşı yapıyoruz. Bize karşı her gün basın yayın organlarında, masa başlarında kara propaganda devam ediyor. Yok sayılıyoruz. Dolayısıyla bu kara propagandaları, bu manipülasyonları yıkmanın en iyi yolu ve elimizdeki en önemli özne halkımızdır. Biz de halkımıza dokunarak bu yapmış oldukları siyaseti boşa çıkaracağız. Geçmişte yaptık, bugün yapmamak için de hiçbir sebep yok. 

    “ÖRGÜTLÜ BİR TOPLUM OLMAK İÇİN ELİMİZDEN GELENİ YAPACAĞIZ”

    Bizden değil, bize oy vermedi, geçmişte başka siyasi partilerde siyaset yapıyordu demeyeceğiz; tam tersine bizden olmayan olarak gördüğümüz bu çevrelere de gideceğiz. İnanın ki bizim anlattıklarımızdan, yaşadıklarımızdan etkilenemeyecek ne bir Kürt ne bir emekçi ne de Türkiye’de yaşayan başka bir insan var. İyi anlatabilirsek onları kazanacağımıza inanıyorum. Örgütlü parti örgütlü toplum demektir. Biz örgütlü bir toplum olmak için elimizden geleni yapacağız. Bu seçimlerden de başarıyla çıkacağımıza inanıyorum. Dem dema me ye. Dem dema serkeftinê ye ez hemuyan slav dikim. 

     

  • ESENYURTLULAR, KARDEŞLİK HALAYINDA BULUŞTU

    ESENYURTLULAR, KARDEŞLİK HALAYINDA BULUŞTU

    Esenyurt Belediyesi’nin düzenlediği 2.Kardeş Kültürler Festivali, kardeşlik halaylarına sahne oldu. İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği saldırılar nedeniyle ertelenen konserlerin ikinci gününde sahne alan Maral, seslendirdiği türkülerle dinleyicilere unutulmaz bir gece yaşattı.

    İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarından dolayı Esenyurt Belediyesi’nin ertelediği 2. Kardeş Kültürler Festivali’nin ikinci gününde düzenlenen Güneydoğu Anadolu Gecesi’nde bölgenin sevilen sanatçısı Maral sahne aldı. Esenyurt Kültür Merkezi’nde düzenlenen konserde, Maral’ın seslendirdiği türküler birlik ve beraberlik coşkusunu pekiştirdi. Festival kapsamında kardeşlik halayında buluşan Esenyurtlular renkli anlar yaşadı.

    “ÇOK GÜZEL BİR FESTİVALDİ”

    Konser sonrasında duygu ve düşüncelerini dile getiren Maral, “Kardeş türküler, kardeş şarkılar, kardeş halaylar anlamında inanılmaz güzel bir festivaldi. Bu konserden çok keyif duydum. Halayın da anlamı omuz omuza, kardeşçe, hep beraber coşkulu anlar yaratmak. Bugün, bu havayı hep beraber teneffüs ettik. İnanılmaz güzel bir konsere imza attık. Çok keyiflendim, çok güzeldi. Bunun için bütün emekçi kardeşlerime teşekkür ediyorum. En çok da kıymetli Belediye Başkanımız Kemal Deniz Bozkurt Bey’e çok teşekkür ediyorum. Sağ olsun ki bizi, bizim kültürümüzde olan kardeşlerimizle bir araya getirip bu köprüyü oluşturdu. Bunun yanı sıra her bölgeden insan geldi. Sayabileceğim o kadar çok kültür vardı ki, bu beni çok mutlu etti” dedi.

    KONSERLER TÜM COŞKUSUYLA DEVAM EDİYOR

    2. Kardeş Kültürler Festivali kapsamında bu akşam, Doğu Anadolu Gecesi ezgileri ile bölgenin sevilen sanatçıları Mehmet Öndül ve Rojin sahne alacak. Saat 19.00’da başlayacak olan program Esenyurt Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.