Blog

  • 18. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ ANTALYA’DA BAŞLADI

    18. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ ANTALYA’DA BAŞLADI

    Dünyadaki İşçi Filmleri Festivalleri ortak ağıyla hareket eden ve her yıl 1 Mayıs’ta yola çıkarak çeşitli illerde halkla buluşan Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin Antalya ayağı düzenlenen galayla başladı. Altın Portakal’da “Kanun Hükmü” filmi yasaklanan Nejla Demirci de İşçi Festivali’ne katıldı.

    DİSK Akdeniz Bölge Temsilciliği, KESK Antalya Şubeler Platformu, Antalya Tabip Odası (ATO) ve Antalya Halkevi tarafından düzenlenen 18. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin Antalya ayağının açılışı Konyaaltı Cemevi salonunda dün akşam yapıldı. 

    Antalya festival komitesi adına konuşan Dr. Ulaş Yılmaz, Antalya’da 16-26 Aralık arasında izleyicisiyle buluşacak filmler, belgeseller ile 10 gün boyunca sanatın konuşulacağını söyleyerek şöyle devam etti:

    “Antalya Altın Portakal Film Festivali, estirilen korku ikliminin somut bir örneği olarak programdaki ‘Kanun Hükmü’ filmi nedeniyle tarihinde ikinci kez iptal edilmiştir. Devlet-yerel yönetim ve büyük sermaye destekli bu tür etkinliklerin yaratılan korku ikliminde nasıl da kırılgan olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu durumda, sanatın özgürleştirici rolü yönünde bu tür bağımsız, belli bir kaygısı olan, sponsorsuz ve gönüllü festivalleri daha önemli hale geliyor.”

    Açılış konuşmasının ardından Antalya Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurulu, evlerinden çıkarılma tehdidiyle karşılaşan ve evlerini koruma mücadelesi başlatan Kızılarık halkı, Altın Portakal’da yasaklanan “Kanun Hükmü” belgesel filminin yönetmeni Nejla Demirci ve Kumluca Belediyesi işçilerine plaketler verildi.

    KADINLAR SUSMAYACAK

    Feminist gece yürüyüşünde geçen yıl Antalya’da 40 kadının gözaltına alınması sırasında öne çıkan, 6 Şubat depremi sonrası önemli dayanışma örneği gösteren, şiddete ve sömürüye karşı mücadeleleri nedeniyle Antalya Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurulu’na plaket verildi.

    EVLERİNDEN ATILMAMA MÜCADELESİ

    Barınma hakları için mücadele eden Kızılarık halkına da mücadelelerine destek olmak üzere bir plaket verildi. Alkışlarla sahneye çıkan Kızılarıklılar adına konuşan Engin Akbaba,  “Evlerimiz, bahçelerimiz 60 yıl süren dava sonucunda Sadrazam Kuyucu Muratpaşa Abdüsselam Vakfı adına tescil edildi. 150 yıllık yaşam alanlarımız elimizden alınmak; kültürümüz, tarihimiz, geçmişimiz yok edilmek isteniyor” dedi. Kızılarık halkına plaketi DİSK Genel İş Antalya Şube Başkanı Vedat Küçük verdi.

    NEJLA DEMİRCİ: FİLMLERİN BİR YOLCULUĞU VARDI, O YOLCULUK SEKTEYE UĞRADI 

    Altın Portakal’da yasaklanan “Kanun Hükmü” belgesel filminin yönetmeni Nejla Demirci’ye de sansüre karşı yürüttüğü mücadele ve dayanışma için bir plaket verildi. Kendisi de bir KHK’li olan Antalya Tabip Odası (ATO) yöneticisi Dr. Cumhur İzgi tarafından sunulan plaketi alan Demirci şunları söyledi: 

    “Merhaba, Antalya’dayım. Buraya gelmek için çok uğraştık. Tıpkı 7 yıl boyunca işleri elinden alınan, KHK ile işlerinden atılan insanlar gibi ben de ‘festivalimi isterim’ diye tutturdum. Çünkü aslında festivaller bizlerin, yani sinema emekçilerinin ve izleyicilerin kültür alanlarıdır. Oralar hiç kimsenin koltuğuna, hiçbir siyasi erkin iki dudağının arasına bırakılmayacak kadar emek harcanmış yerlerdir. İşçi Filmleri Festivali 18 yaşında. Bu alanı sinema emekçisi ve seyirci için 18 defa, 18 yıl boyunca özgür kıldı. Bu, bu toplumlarda gerçekten zor bir şey. Ama ulaşamayacağımız bir şey değil. Bunun için de ayrıca teşekkür ederim. Bana bu nezaketinizi de bir sorumluluk olarak kabul ediyorum. Buranın kıymetini bilen bir sinema emekçisiyim.”

    Nejla Demirci, şimdilik Antalya’da galaya katıldığını ve sansürle ilgili sohbet edeceğini, filmi içinse Altın Portakal yönetimiyle yasal mücadeleye girdiğini anlattı. Demirci, “Bizim temel motivasyonumuz yüreğimizde hissettiğimiz acıyı seyircinin karşısına çıkarmaktır. Orada aslında biz iyileşiriz. Ben de bunu iple çekiyorum. Filmin yolculuğu için bir strateji yaptık” diye konuştu.

    “Kanun Hükmünde” filminin Türkiye başlangıcını tarihin denk gelmesiyle Antalya film festivaliyle yapmayı düşündüklerini belirten yönetmen Demirci, “Biliyorsunuz hikayeyi. Böyle sonuçlandıktan sonra dava açtım. Çünkü yaşadığımız şey tamamen hukuksuz” dedi. Bunun Antalya halkına, sinema emekçilerine bir saygısızlık olduğunu dile getiren Nejla Demirci, “28 tane film geri çekildi. Sinema, ekonomisi olan bir iş. O genç arkadaşlarımızın bir sürü hayalleri vardı. Filmlerinin bir yolculuğu vardı; buradan başlayacak bir yolculuktu ve o yolculuk sekteye uğradı” dedi.

    Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in festivali yeniden yapacağını açıkladığına işaret eden Nejla Demirci, “Mesele festivalde nasıl boyun eğmek ya da eğmemek meselesiydi. Kanun Hükmü’nü göstermeyi çok istiyorum. 1 milyon kişiyi ilgilendiriyor çünkü. Ama orada bizim bir diğer mücadelemiz var. Filmin gösterimiyle ilgili biraz zamana ihtiyacımız var” diye konuştu.

    KISA FİLM GÖSTERİMİ VE MÜZİK DİNLETİSİ

    Gecede plaketlerin sunulmasının ardından “Navnişan”, “Don Don Kurşunu” adlı kısa filmler ile Rus yapım “Yaşam Ücreti” animasyonu gösterildi. Açılış gecesi Eda Dere, Deniz Tanrıverdi ve Hekimhan Hekimoğlu müzik dinletisiyle sona erdi.

    10 GÜN SÜRECEK

    18’nci Uluslararası İşçi Filmleri Festival kapsamında, 10 gün boyunca Antalya’da ücretsiz film gösterimleri ve paneller yapılacak. 26 Aralık’a kadar devam edecek festivalde dünyanın çeşitli ülkelerinden ve Türkiye’den ezilenlerin, sömürülenlerin, direnenlerin öykülerini anlatan 100’e yakın uzun metrajlı ve kısa filmler ile belgeseller seyircinin karşısına çıkacak. Filmler sendikalar, kitle örgütleri binaları ile bazı kuruluşlarda gösterilecek.

    Festival kapsamında 24 Aralık’ta ise DİSK Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin ve DGD-Sen Genel Başkanı Neslihan Acar’ın katılımıyla ile önümüzdeki dönemin işçi hareketini ele alan bir panel yapılacak. 

     

  • İZMİR’DE ÖĞRENİM GÖREN ÜNİVERSİTELİLERE NAKLİYE DESTEĞİ SÜRÜYOR

    İZMİR’DE ÖĞRENİM GÖREN ÜNİVERSİTELİLERE NAKLİYE DESTEĞİ SÜRÜYOR

    İzmir Büyükşehir Belediyesi ev taşıyan öğrencilere verdiği ücretsiz nakliye hizmetiyle ağır ekonomik koşullarda gençlerin hayatını kolaylaştırıyor.

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in genç odaklı kent vizyonu kapsamında başlatılan “Taşıyıcı” uygulaması, öğrencilerin ücretsiz nakliye desteği almasını sağlıyor. Hizmetten yararlanmak isteyen öğrenciler, “bizizmir.com” web sitesi üzerinden talebini iletiyor. Ardından randevu oluşturuluyor ve nakliye aracı ile taşınma tamamlanıyor.

    GENÇLERİ RAHATLATAN DESTEKLER

    Ekonomik şartların giderek ağırlaşması ve yoksulluğun derinleşmesi nedeniyle eğitimine odaklanması gerekirken pek çok zorlukla karşı karşıya kalan öğrencileri biraz olsun rahatlatabilmek için çalışan İzmir Büyükşehir Belediyesi, “taşıyıcı” uygulamasının yanında üniversitelilere her sabah sıcak çorba ve akşam sıcak yemek desteği de sağlıyor. 
    İhtiyacı olan öğrencilere üniversite eğitim desteği aktarılıyor ve üniversiteliler ücretsiz çamaşırhane hizmetinden de yararlanabiliyor. Ayrıca imkânı olmayan öğrencilere ailelerini ziyaret edebilmeleri için otobüs bileti de veriliyor.

    ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNE VERİLEN DESTEKLER

    Büyükşehir, 2019 yılından bu yana 13 bin 712 üniversite öğrencisine 50 milyon 225 bin liralık eğitim desteği verdi. Bunun yanı sıra 377 bin 250 kişilik sıcak çorba, 806 bin 600 kişilik sıcak yemek desteği ulaştırdı. 854 nakliye talebi sonuçlandırıldı, bin 100 öğrenci çamaşırhane hizmetinden faydalandı, 3 bin 296 öğrenciye 1 milyon 153 bin 600 liralık nakdi destek verilerek otobüs bileti almaları sağlandı.

     
     
  • İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAKŞANI TUNÇ SOYER, İSVEÇ HEYETİNİ AĞIRLADI

    İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAKŞANI TUNÇ SOYER, İSVEÇ HEYETİNİ AĞIRLADI

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İsveç’in İstanbul Başkonsolosu Johanna Strömquist’i makamında ağırladı. İş birliklerinin gündeme geldiği toplantıda Başkan Tunç Soyer, “Gelecek kentlerin geleceği. Birbirimize ilham vermeliyiz. Krizlere karşı beraber çalışmalıyız. Bizim de çözüm üretmemiz lazım” diye konuştu.

    İsveç’in İstanbul Başkonsolosu Johanna Strömquist, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i makamında ziyaret etti. Ziyarette; İsveç’in İzmir Fahri Konsolosu Yiğit Tatış da yer aldı. Görüşmede karşılıklı iş birlikleri gündeme geldi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Gelecek kentlerin geleceği. Birbirimize ilham vermeliyiz. Krizlere karşı beraber çalışmalıyız. Bizim de çözüm üretmemiz lazım. Sanat, müzik, gençlik çalışmaları, çocuklar üzerine çalışabiliriz. Tüm bunları birlikte yapabiliriz. Biz İzmir’de altyapı, körfez temizliği, metro inşaatları gibi birçok çalışmaya önem veriyoruz.” diye konuştu.

    “DOĞANIN MERKEZİNDE BİZ YOKUZ”

    Demokrasi vurgusu yapan, akıllı kent yaratmanın altını çizen Başkan Soyer, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmaları hakkında bilgi verdi. Soyer, “Liman kenti olarak İzmir, bir arada yaşama geleneğine sahip. Bu sebeple İzmir Türkiye’nin diğer kentlerinden farklıdır. Sadece sosyal değil; ekolojik, ekonomik demokrasi için de çalışıyoruz. Artık bakış açımızı değiştirmemiz lazım. Doğanın merkezinde biz yokuz. Doğa bizimle birlikte masada oturuyor. Doğayla uyum içinde olmamız lazım. Biz İzmir’de üreticiyi destekliyoruz. Üretici bizim için çok önemli. Ekonomik demokrasi dediğim tam da bu” dedi.

    STRÖMQUİST: “ÇÖZÜMLERE BERABER ODAKLANMALIYIZ”

    Başkonsolos Johanna Strömquist, “Sürdürülebilirlik ve iklim krizine yönelik çalışmalar bizim de gündemimizde. Birlikte çalışmalıyız. Biz de beraber çalışabileceğimiz ortaklar arıyoruz. İsveç’ten bir kardeş şehir bulmalıyız İzmir’e. Denize sınırı olan bir kent… Hedefimiz bu olabilir. Bizde de ortak sorunlar var. Çözümlere beraber çalışmalıyız” dedi. Başkan Soyer’in aktardığı kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin de Strömquist, “İsveçli mimarlarla ahşap evler konusunda görüşebiliriz. İzmir’e de uyarlanabilir” dedi. Görüşmede İsveç Kalkınma Ajansı ile işbirliği de gündeme geldi. Strömquist, “Çok iyi olur, somut bir çalışma alanı olur. Mesela atık enerji sistemleri, atık sistemleri gibi” diye konuştu.
    İsveç’in İzmir Fahri Konsolosu Yiğit Tatış ise, “İzmir sürdürülebilirliği en ciddiye alan kenttir. İzmir’de çok güçlü bir adanmışlık var. İsveç ile ortak noktamız bu” şeklinde konuştu.

  • KARŞIYAKA’DA YURTTAŞLAR SAĞLIK SEMİNERLERİYLE BİLİNÇLENİYOR

    KARŞIYAKA’DA YURTTAŞLAR SAĞLIK SEMİNERLERİYLE BİLİNÇLENİYOR

    ‘Daha sağlıklı toplum’ amacı doğrultusunda projeleri hayata geçiren Karşıyaka Belediyesi, İzmir Tabip Odası iş birliğinde düzenlediği söyleşilere devam ediyor. Farklı sağlık konularının işlendiği söyleşi ve seminerler ile yurttaşlar bilgilendirilirken, toplumsal farkındalığın güçlenmesine katkı sağlanıyor.

    Her yaştan bireyin yaşamında karşılaşabileceği sağlık sorunlarına dikkat çeken söyleşi serisinde bu kez guatr ve diğer tiroid hastalıkları ele alındı. Dr. İsmail Bal’ın moderatörlüğünde düzenlenen seminere konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Fırat Bayraktar önemli bilgiler verdi. Tiroidin tanımını yapan ve tiroid bezleri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Fırat Bayraktar, vücuttaki işlevini de anlattı.

    METABOLİZMAYA DOĞRUDAN ETKİ

    Tiroid bezlerinin vücut metabolizmasını doğrudan etkilediğini vurgulayan Prof. Dr. Bayraktar, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Tiroid bezi boynun alt yarısında, nefes borusunun önünde bulunan kelebek şekilli bir iç salgı bezidir.  Vücudumuzun temel metabolizma hızı düzenleyicisidir. Vücutta hangi reaksiyonun nasıl ve hangi hızda verileceğini tiroid belirler. Tiroid bu belirlemeyi vücudun diğer organlarının çalışma hızı, genetik olarak belirlenmiş kişisel bir hız ve hepsinin birleşiminden oluşan ortalama bir değer üzerinden gerçekleştiriyor. Eğer tiroid normalse metabolizma da normal, tiroid hormonu çok fazla ise metabolizma hızlı, çok azsa metabolizma yavaş olur.”

    İYOT EKSİKLİĞİ ÖNCELİKLİ NEDEN

    Guatr hastalığına neden olabilecek etkiler hakkında bilgi veren Bayraktar, açıklamasına şöyle devam etti: “Guatr dediğimiz tiroid bezinin her türlü büyümesi anlamına gelir. Ne şekilde büyümüş olursa olsun biz buna guatr diyoruz; tek başına büyüklüğü ifade eder, başka bir anlamı yoktur. Guatrın en yaygın ve önemli nedeni beslenmedeki iyot eksikliğidir. Eğer bir bölgede iyot eksikliği mevcutsa guatr da kaçınılmazdır. İyot eksikliği beyin gelişimi açısından da önemli bir sorundur. Örneğin yeni doğanlarda tiroidin çalışmadığı durumlarda beynin de gelişmediğini görüyoruz; bunlar da mental, zihinsel geriliğe neden oluyor. Bağışıklık sisteminin yanlışlıkla kendi organlarına saldırdığı hastalıklar yani otoimmun hastalıklar da guatra yol açabilir. Haşimoto ve graves hastalıkları buna örnek olarak gösterilebilir. Bazen tiroidin içinde küçük topçuklar olabilir, bunlara nodül diyoruz. Nodül bugün Türkiye’de birçok hastanın sorunu. Bu nodüller ve tiroid içindeki büyüme faktörleri de guatrın nedenleri arasında yer alır.”

    DOĞAL GUATROJENLER

    Bayraktar, guatr oluşumunda seyrek nedenlerin de etki edebildiğine dikkat çekerek, “Bunların dışında sigara kullanımı, doğal guatrojen denilen bazı gıdalar, selenyum ve çinko eksikliği, duygusal stres, endokrin bozucu kimyasal maddeler ile sanayi atıklarında bulunan bazı maddeler, bazı ilaçlar, iltihaplı hastalıklar ve ailesel yatkınlık guatr oluşumunda etkili seyrek nedenler arasında sayılabilir. Mısır, soya, tatlı patates, keten tohumu, lima fasulyesi, karalahana, karnabahar, brokoli, şalgam ve hindistan cevizi doğal guatrojen gıdalar arasındadır. Bunlar guatr oluşumuna katkıda bulunabilecek gıdalar arasında yer alsa da tek başına alındıklarında tüketilen miktarda guatr yapmazlar. Ancak başka guatr yapan sebeplerle, özellikle iyot eksikliği ile beraber olduklarında etkileri artabilir” dedi.

    Tiroid hastalıklarının temelde iki grupta ele alındığının bilgisini veren Bayraktar, “Tiroid hastalıklarını ‘tiroid fonksiyon bozuklukları’ ve ‘tiroidin şekil bozuklukları’ olarak iki kategoride ele alabilir. Tiroid fonksiyon bozukluğunun da hipotiroid yani tiroid yetmezliği ve tiroid hormon fazlalığı anlamına gelen hipertiroid olarak ikiye ayırabiliriz. Şekil bozukluklarında ise tiroid büyümeleri veya nodüller ile tiroid kanseri olarak ikiye ayrılır. Bu iki grup birlikte veya tek başına da gelişebilir” diye konuştu.

    NASIL TEŞHİS EDİLİR?

    Tiroid hastalıklarının nasıl teşhis edileceğini anlatan Prof. Dr. Fırat Bayraktar, şu ifadeleri kullandı: “Hastanın şikayetleri değerlendirilir, hasta muayenesindeki özellikler incelenir. TSH, FT3, FT4 gibi tiroid fonksiyonları ölçülür. Gerekirse anti TPO, anti-T, TRAB istenir. Tiroid ultrasonu çekilir, nodül varsa takipler yapılır.; gerekirse tiroid sintigrafisi istenir. Hastanın göz sorunu varsa mutlaka bir göz hastalıkları uzmanının görmesi gerekir. Nodül varsa ve gerekiyorsa iğne biyopsisi yapılır.” Bayraktar, konunun daha net anlaşılması için katılımcılara tiroid ultrasonu örnekleri de gösterdi. Ardından Bayraktar aralarında tiroide bağlı hastalıklarla mücadele eden yurttaşların da bulunduğu katılımcıların sorularını cevapladı.

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… İSA MESİH ŞAHİN: “VATANDAŞ SİZDEN AK PARTİLİ ÖĞRETMEN İSTEMİYOR, VATANDAŞ SİZDEN LİYAKATLİ ÖĞRETMEN İSTİYOR”

    Saadet Partisi Grup Başkanvekili İsa Mesih Şahin, TBMM Genel Kurulu’nda, “Mülakat konusunu Türkiye’nin geleceği adına önemsiyoruz. Türkiye’de liyakatlı bir sistemin inşa edilmesi adına önemsiyoruz. Bizim istediğimiz çok açık, gençlere bir söz verildi bu sözün iktidar tarafından yerine getirilmesidir. Bizim için aslolan liyakatin esas alınmasıdır. Bizim için aslolan bu torpil düzenine bu kayırmacı düzene bir son verilmesi; adaletli, liyakatli, objektif kriterlere dayalı bir sistemin inşa edilmesidir. Vatandaş sizden Ak Partili öğretmen istemiyor, vatandaş sizden liyakatli öğretmen istiyor” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da bugün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan Saadet Partisi Grup Başkanvekili İsa Mesih Şahin, şunları söyledi:

    “MÜLAKAT KONUSUNU TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ ADINA ÖNEMSİYORUZ”

    “Mülakat konusunu Türkiye’nin geleceği adına önemsiyoruz. Türkiye’de liyakatlı bir sistemin inşa edilmesi adına önemsiyoruz. Seçim öncesi iktidarın bir sözü vardı, ‘mülakatları kaldıracağız.’ Seçimden sonra Sayın Bakan’ın belirsiz bir açıklaması hala zihinlerde bir soru işareti olarak duruyor. Bugün burada, kamuoyu önünde özellikle de bizi ekran başında bekleyen genç arkadaşlarımızı tatmin etmesini bekliyoruz. Seçimden sonra Sayın Cumhurbaşkanının sözünü de aşarak, ‘mülakat gibi mülakat yapacağız’ dediniz. Sizden önceki bakanlar ‘mülakat gibi mülakat’ yapmıyor muydu? Sizden önceki bakanlar gençlerimizin hakkını mı yiyordu? Bakanın bu konuyu cevaplaması şarttır.

    Bizim istediğimiz çok açık, gençlere bir söz verildi bu sözün iktidar tarafından yerine getirilmesidir. Bizim için aslolan liyakatın esas alınmasıdır. Bizim için aslolan bu torpil düzenine bu kayırmacı düzene bir son verilmesi; adaletli, liyakatli, objektif kriterlere dayalı bir sistemin inşa edilmesidir. Vatandaş sizden Ak Partili öğretmen istemiyor, vatandaş sizden liyakatli öğretmen istiyor. Meclis idare amiri ‘Meclis’i Kasım ayında 57 bin kişi ziyaret etti’ dedi. Kaldırın bu mülakatı o 57 bin sayısı 27 bine düşecektir. Oğlunu, kızını zor şartlarda okutan anneler, babalar torpil aramak zorunda kalıyorlar, milletvekillerinin kapısını çalmak zorunda kalıyorlar. Size gelen görüşmelerin yarıdan çoğu torpil için geliyor. Vatandaşımızın bu düzene muhtaç kalmasını eleştiriyoruz. Bizim talebimiz 100 bin öğretmen atamasıdır, 30 bin öğretmen alsanız, 90 bin kişi mülakata girse 45 dakikayla çarptığınızda kaç ayda bitireceksiniz bu mülakatları? Gençler mülakatların sonucunu beklerken diğer KPSS’de gelecek. Gençlerimizi bu stresten kurtarmak zorundasınız.

    “TÜRKİYE’DE EĞİTİM NİTELİĞİNİN ARTMASININ TEMEL SEBEBİ EĞİTİME İDEOLOJİK YAKLAŞILMAMASIDIR”

    Söz siyasetçinin sermayesidir, bu sermayeyi tüketmeyin. Her gelen bakan bir eğitim sistemi değiştirirse biz yol alamayız. Milli eğitim gibi önemli bir alanda 9 tane bakan değişikliğini normal görmüyoruz, doğru bulmuyoruz. 9 tane bakan değiştirirseniz, her gelen bakan da bir sistem değiştirirse bu alanda biz yol gidemeyiz, nitekim gidemiyoruz. PISA 2022 sonuçlarında Türkiye OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor. Singapur bütün alanlarda birinci olmuş. Singapur 90’lı yıllarda eğitim sisteminde dev bir atılım yapıyor. Ülkenin en yetenekli öğrencilerini öğretmenlik mesleğine yönlendiriyor, öğretmenlik mesleğinin maaşlarını tatmin edici bir seviyeye çıkartıyor ve sonuçta da böyle bir sınavda bütün branşlarda birinci sıraya yükseliyor. Bu bir tesadüf değil. Eğer iyi bir eğitim ve eğitim de başarı isteniyorsa donanımlı, kaliteli öğretmenler yetiştirmek zorundayız. Bu da 45 dakika da mülakatla yapılacak bir sistemle olmaz.

    Eğitim sistemini düzeltmek zorundayız. ‘Şu kadar üniversite açtık’ yerine, ‘şu kadar amaca yönelik eğitim fakültesi açtık’ diyebilirsek bu anlamda önemli bir adımı atmış oluruz. Eğitim fakültesinin kontenjanlarını sınırlandırmadan, eğitim sisteminde köklü bir reform yapmadan bu adımları da atamayız. Bu adımları atabilirsek; üniversiteden mezun olan öğretmenlerimizin gerçekten donanımlı bir şekilde mezun olmasını sağlayabilirsek iktidarın, ‘mülakat seçicilik için gerekiyor’ bahanesini elinden almış oluruz. Eğitimi sadece bina ve öğretmen sayısından ibaret görürsek büyük bir hata yapmış oluruz. Eğitimde ilerleme ancak niteliğin ve kalitenin artmasıyla mümkündür. Türkiye’de eğitim niteliğinin artmasının temel sebebi eğitime ideolojik yaklaşılmamasıdır. Geçmiş dönemlerde maalesef bu böyleydi, maalesef bugün de böyle. Sadece iktidar değişti ama bakış açısı değişmedi.

    Okul öncesi eğitimin zorunlu olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Türkiye’nin her yerinde bu imkanlar oluşturulmalıdır. Derslik sayısı anlamında Türkiye’nin her yerinde sorunlar var. Eksiklik kapatılmalı, ikili eğitime son verilmelidir. Yaz saati uygulaması öğrencilerimiz, velilerimiz için büyük bir sorundur. Yaz saati uygulamasının da tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.”

     

     

  • ESKİŞEHİR’DE KADINLAR İLMEK İLMEK ÖRÜYOR

    ESKİŞEHİR’DE KADINLAR İLMEK İLMEK ÖRÜYOR

    Tepebaşı Belediyesi’nin Belde Evleri’nde düzenlenen amigurumi kursuna katılan kadınlar, farklı teknikler öğrenerek birbirinden güzel bebekler örüyor.

    Tepebaşı Belediyesi, gerçekleştirdiği kurslar ile kent sakini kadınlar için eğitimler sunmaya devam ediyor.

    Belde Evleri’nde düzenlenen amigurumi kursu da Eskişehirli kadınların ilgisi ile devam ediyor. Çamloca Belde Evi’nde düzenlenen amigurumi kursuna katılan kadınlar, iplerden örgü bebekler yapıyor. Örgü iplerinden tığ ile örme tekniği öğrenerek bebekler ortaya çıkaran kadınlar, aynı zamanda sosyalleşmenin de keyfini çıkartıyor. Belde Evleri’nde verimli ve keyifli biçimde vakit geçirdiklerini belirten kadınlar, aldıkları kurslarda ürettikleri örgü bebekleri, açılacak sergilerde satarak aile bütçelerine de katkıda bulunuyor.

    Kursa katılan kadınlardan Emine Kaynar, “Belediyemizin bize böyle imkan sunduğunu öğrendim ve gelip kayıt oldum. Çok güzel geçiyor, çok severek geliyorum buraya. Güzel ürünler çıkarttıkça daha gelme isteğim artıyor. Belde Evlerinde diğer kurslara da geliyorum. Hocalarımız da çok iyi” dedi.

    Zeliha Aydemir, “3 senedir geliyorum. Çünkü çok memnunuz. Ahmet Ataç’ın bize sunduğu bu imkânları değerlendirmek bir kadın olarak çok mutluyum. Bunun değerini bilmemiz gerekiyor. Kadınların kendilerini eve kapatmaması gerekiyor. Belde Evlerinin bize hitap etmesi çok güzel. Güzel olduğu için de değerlendirmemiz gerekiyor. Bu fırsatlar ele alınmayacak fırsatlardı. Biz de elimizden geldiğince değerlendirip çevremize de anlatıyoruz” diye konuştu.

    Haşmet Kurnaz, “İnsanlık adına yararlı işler yaptırıyorlar. Evde çok canımız sıkılıyordu. Buraya geldik ve ürünler ortaya çıktıkça çok daha güzel oldu. Herkesin gelip katılmasını isteriz. Belediye başkanımıza da çok teşekkür ederiz böyle çalışmalar yaptığı için” ifadelerini kullandı.

     

  • ERDOĞAN TOPRAK: “2017’DE MİLLİ FUTBOLCULARIN ‘EVET’ KAMPANYASINDA ROL ALDIĞI ANIMSANDIĞINDA, SAHTE FONDAN MİLYARLARCA DOLAR DOLANDIRILAN FUTBOLCULARIN NEDEN CUMHURBAŞKANI’NA GİDEREK RİCACI OLDUKLARI DAHA İYİ ANLAŞILIR”

    ERDOĞAN TOPRAK: “2017’DE MİLLİ FUTBOLCULARIN ‘EVET’ KAMPANYASINDA ROL ALDIĞI ANIMSANDIĞINDA, SAHTE FONDAN MİLYARLARCA DOLAR DOLANDIRILAN FUTBOLCULARIN NEDEN CUMHURBAŞKANI’NA GİDEREK RİCACI OLDUKLARI DAHA İYİ ANLAŞILIR”

    CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, “Ankaragücü olayında görüldüğü gibi süper lig ve alt liglerdeki pek çok kulüp başkanı; iktidarın aile yakınları, AKP yöneticisi, eski AKP’li vekil, belediye başkanı vb. oluşuyor. TFF Başkanları; iktidar müteahhitleri, iş insanları, AKP zenginlerinden seçiliyor. Maçların naklen yayın hakları TFF’nin açtığı göstermelik ihaleyle iktidarın işaret ettiği Katarlı şirkete veriliyor. Dolar artarken Katarlı yayıncı kuruluş kuru sabitleyip ligin marka değerini düşürüyor. Kulüplerin en önemli gelir kaynağını kısıtlıyor… 2017 Anayasa referandumunda, milli futbolcuların iktidarın ‘evet’ kampanyasında rol aldığı anımsandığında, bugün sahte fonda milyonlarca dolar dolandırılan futbolcuların paralarını kurtarmak için neden saraya, Cumhurbaşkanı’na giderek ricacı oldukları daha iyi anlaşılır” dedi. 

    CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Haftalık Değerlendirme Raporu’nu bugün yayınladı. Toprak’ın raporda yer alan değerlendirmeleri şöyle:

    FUTBOLDA TEK ADAMLIĞIN OTORİTER ERKİ: “Türkiye, Süper Lig maçında Avrupa ve dünya klasmanındaki FIFA kokartlı hakeminin sahada kulüp başkanı tarafından darp edilmesiyle ülke ve dünya manşetlerine taşındı. Futbolda kulüp ve Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) yönetiminden, taraftar derneklerine, yayın haklarına, transferlere varana kadar planlı bir şekilde siyaset eliyle bugünkü zeminin altyapısı hazırlandı. 1994’te yerel yönetimlerde iş başına gelmesiyle partili belediyelerin futbol-spor kulüpleri kurarak liglere müdahil olması süreci başladı. 2002’de AK Parti iktidara geldikten sonra, federasyon seçimlerine siyasi müdahalelerle özerklik yok edildi. Federasyonlarda partili başkanlar göreve getirildi. Madalya ticareti ve yaygın dopingler, devşirme sporcularla başarı istismarı tırmandırıldı. Türkiye’de en yaygın spor futbolda ise tek adamlığın otoriter erki; sarayda sonucu belirlenen tek adaylı seçimlerle TFF Başkanı atamaya, kurulları dizayn etmeye kadar varan süreci kontrolüne aldı.

    2017’DE MİLLİ FUTBOLCULARIN ‘EVET’ KAMPANYASINDA ROL ALDIĞI ANIMSANDIĞINDA, DOLANDIRILAN FUTBOLCULARIN NEDEN CUMHURBAŞKANI’NA GİDEREK RİCACI OLDUKLARI DAHA İYİ ANLAŞILIR: Ankaragücü olayında görüldüğü gibi süper lig ve alt liglerdeki pek çok kulüp başkanı; iktidarın aile yakınları, AKP yöneticisi, eski AKP’li vekil, belediye başkanı vb. oluşuyor. TFF Başkanları; iktidar müteahhitleri, iş insanları, AKP zenginlerinden seçiliyor. Maçların naklen yayın hakları TFF’nin açtığı göstermelik ihaleyle iktidarın işaret ettiği Katarlı şirkete veriliyor. Dolar artarken Katarlı yayıncı kuruluş kuru sabitleyip ligin marka değerini düşürüyor. Kulüplerin en önemli gelir kaynağını kısıtlıyor. Sözde Sporda Şiddetin Önlenmesi yasasıyla önce taraftarlar fişlendi. Milyonlarca taraftara Passolig kartı için hesap açtırıp kredi kartı alma mecburiyeti getirilerek iktidara yakın banka ve patronu ihya edildi. Sırtını iktidara dayayan kulüpler, yöneticiler pervasızlığı zirveye çıkarttılar. 2017 anayasa referandumunda, milli futbolcuların iktidarın ‘evet’ kampanyasında rol aldığı anımsandığında, bugün sahte fonda milyonlarca dolar dolandırılan futbolcuların paralarını kurtarmak için neden saraya, Cumhurbaşkanına giderek ricacı oldukları daha iyi anlaşılır. Siyaset spordan elini çekmedikçe, federasyonlar özerkleşmedikçe, kulüpler borç batağından kurtulup iktidara yaranmak zorunda kalmaktan kurtulamadıkça, sporda cezasızlık ve siyasi korumacılık son bulmadıkça ülke sporunun ayağa kalkması, saygınlık kazanması, marka değerinin büyümesi zor görünüyor.

    RSF’NİN RAPORU, 2023’TE TÜRKİYE’DE ÇEŞİTLİ GEREKÇELERLE 43 GAZETECİNİN TUTUKLU KALDIĞINI GÖSTERİYOR: Her yıl yayınladığı raporlarla tüm dünyada basın özgürlüğü ve medyanın röntgenini çeken Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) açıkladığı ‘Basın Özgürlüğü Bilançosu-2023’ raporunda, Türkiye açısından fazla değişen bir şey yok. 1 Aralık itibarıyla derlenen verilere göre, 2023 yılında farklı ülkelerde 43 gazeteci görevini yaparken öldürüldü, 521 gazeteciyse tutuklandı. Dünya çapındaki verilere göre, halen 54 gazeteci rehin, 84 medya temsilcisi kayıp ve akıbetleri bilinmiyor. Raporun Türkiye ile ilgili bölümünde yer alan tespitler, iktidarın görmezden gelmeyi tercih ettiği basın özgürlüğü tablosunun vahim bir noktaya geldiğini gösteriyor. 2023 yılında Türkiye’de çeşitli gerekçelerle 43 gazetecinin tutuklanarak farklı sürelerle cezaevinde tutuklu kaldığını, 1 Aralık itibarıyla cezaevlerindeki tutuklu gazeteci sayısının 7 olduğunu gösteriyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki illerde gazetecilerin uzun süre mahkemeye çıkartılmaksızın tutuklu kaldığına dikkat çekiliyor. Gece yarısı ev baskınları ve geçici tutuklamaların gazetecileri yıldırma amacıyla kullanılan bir yöntem haline getirilmeye çalışıldığı görüşüne yer veriliyor.

    İKTİDARIN GAZETECİLERDEN DEĞİL, KİRLİ POLİTİKALARIN AÇIĞA ÇIKMASINDAN DUYDUĞU KORKU VE KAYGININ SONUCUDUR: RSF raporuna göre, geçen yıl dünyada tutuklu gazeteci sayısı 569 iken bu yıl 1 Aralık itibarıyla 521’e indi. 1 yıldaki bu gerileme, tutuklu gazeteci sayısının İran’da 24 ve Türkiye’de 23’e düşmesinden kaynaklandı. Türkiye ve İran’ın gazetecileri gözaltına alma ya da tutuklayıp birkaç ay sonra serbest bırakma yöntemine hız verdiğine dikkat çekilerek ‘Sürekli tutuklayıp-serbest bırakma uygulamasıyla gazeteciler üzerinde baskı kurulmak isteniyor. Gazeteciler yıldırılarak mesleği bırakmaya kadar varacak kararlar almaya zorlanıyor’ değerlendirmesi dile getiriliyor. Türkiye’de gazetecilere yönelik en yaygın suçlamaların Terörle Mücadele Yasası’ndan kaynaklandığı vurgulanan raporda; haber, makale ve sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle çok sayıda gazeteciye dava ya da soruşturma açıldığı belirtiliyor. RSF raporundaki bu karanlık tablo, iktidarın sadece basın özgürlüğü ve gazetecilerden değil; tüm hak ve özgürlüklerin kullanımından, halkın gerçekleri öğrenmesinden, kirli politikaların açığa çıkmasından duyduğu korku ve kaygının sonucudur.

    TÜRKİYE, KÜRESEL ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTLERİ AÇISINDAN ‘YÜKSELEN ÜLKE’ KONUMUNDA: Interpol tarafından kırmızı ve mavi bültenle aranan üç uluslararası suç örgütü lideri daha İstanbul’da yakalandı. Bu kişilerin yine 400-450 bin dolara gayrimenkul alımı yoluyla T.C. vatandaşı oldukları anlaşıldı. İstanbul’daki özel okula çöken tefeci örgütünün velilerin okul yönetimine verdikleri senetleri bile velilerden tehdit yoluyla tahsile giriştikleri açığa çıktı. Bir yandan da yüz milyonlarca TL ya da dolara varan ponzi veya kripto para dolandırıcılığı, sanal bahis örgütleriyle ilgili haberler yer alıyor. Yakalanan kartel liderleri, ele geçirilen silah ve uyuşturucular, tefecilerden elde edilen senet-çeklerin tutarları milyarlarca dolara ulaşıyor. Tüm bunlar, yasa dışı suç örgütlerinin yönettiği parasal trafiğin, dönen varlıkların Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) raporunda gündeme getirdiği 50 milyar dolarlık tutarın kat kat üzerinde olduğunu gösteriyor. Nitekim Uluslararası Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim Kurumu’nun (The Global Initiative against Transnational Organized Crime/GI-TOC) açıkladığı raporda Türkiye, küresel organize suç örgütleri açısından ‘yükselen ülke’ konumunda değerlendiriliyor.

    BANKAYA DÖVİZ HESABI AÇARAK BELİRLİ SÜRE TUTMA KARŞILIĞINDA VATANDAŞLIK SATIŞINA SON VERİLMELİDİR: GI-TOC Raporunda; Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında Rus mafyasının yeni yerleşim ve faaliyet alanı olarak Türkiye’yi seçtiği öne sürüldü. Türkiye’nin lojistik ulaşım kanalları, limanları, coğrafi konumu, ticari düzenlemelerin boşlukları, bankacılık sisteminin uluslararası transfer bağlantılarına sunduğu fırsatlar açısından Rus mafyasının adaptasyonuna olanak sağladığı belirtiliyor. Savaş nedeniyle çok sayıda Rus hacker, bilişimci ve programcının ülkeden ayrılarak Türkiye’de kurdukları ortaklıklarla siber suçlar alanında faaliyete giriştiklerine dikkat çekiliyor. Bu yolla on milyonlarca yeni kimliğin ele geçirilerek sanal dolandırıcılık pazarına akıtıldığı ileri sürülüyor. Türkiye için İkinci Dünya Savaşı sırasında tüm hasım suç örgütlerinin üslendiği Kazablanka benzetmesi yapılarak küresel organize suç örgütlerinin Türkiye’ye akın ettiği, sorunun ulusal güvenlik meselesine dönüşebileceği uyarısına yer veriliyor. Gayrimenkul ya da bankaya döviz hesabı açarak belirli süre tutma karşılığında vatandaşlık satışına son verilmelidir. Emniyet, istihbarat, güvenlik birimleri ve uluslararası istihbarat örgütleriyle iş birliği yaparak ülkenin bu kirli yapılardan arındırılması için hızla harekete geçilmelidir. Türkiye, ‘kara para ve suç ülkesi’ yaftasından kurtarılmalıdır.

    İKTİDAR, MASUM BİR KURYENİN CANININ HESABINI SORMAYI, AĞIRDAN ALIYOR: İstanbul’da Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun kullandığı araçla çarparak ölümüne neden olduğu motorlu kurye cinayeti, medyaya yansımasaydı olay örtbas edilecekti. Kamera görüntülerine bakılmaksızın düzenlenen tutanakla savcılıkta serbest bırakılan ve yurt dışına çıkan failin serbest olması, iktidarın ‘cezasızlık ve güçlülerin hukuku’ uygulamalarının son örneği. Şimdi kamuoyu baskısıyla Somali Cumhurbaşkanı’ndan ricayla oğlunu getirmeye çabalıyorlar. İktidar; Somali Cumhurbaşkanı ve ailesine karşı, masum bir kuryenin canının hesabını sormayı, ağırdan alıyor. İktidara yakın şirketlerin büyük kazançları ve paylaşımları söz konusuyken Somali Cumhurbaşkanı’nın oğluna yargısal imtiyazlar sağlanabilir. Türkiye’ye gelerek yargılanması sağlansa da para cezası ve tazminatla kısa sürede serbest kalabilir.

    İŞÇİLER GÜVENLİKTEN YOKSUN ŞEKİLDE ÇALIŞMAYA MECBUR EDİLİYOR: İş cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada ilk sıralarda yer alan Türkiye’de insan hayatının değeri yok. İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) yayınladığı aylık raporlara göre, kasımda 137 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Ekimde bu sayı 150 idi. 2023 başından bu yana 11 ayda iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçiler 1772 kişiye ulaştı. İktidarın iş cinayetlerine duyarsızlığı, bunların önlenmesine yönelik atılacak adımları sürekli erteleme tavrı devam ediyor. 2012 yılında çıkartılan ve iş yerlerine işçi sağlığı iş güvenliği uzmanıyla iş yeri hekimi istihdamını zorunlu kılan düzenlemedeki 50 ve daha az işçi çalıştıran iş yerlerindeki işveren yükümlülükleri, yasa çıktığından bu yana 11 yıldır sürekli erteleniyor. Özel sektör işletmelerini ve kamudaki iş yerlerini kapsayan bu zorunluluk şimdi de TBMM Genel Kurulu’ndaki 80 maddelik torba yasayla 31 Aralık 2024’e erteleniyor. Bu ertelemeler aynı zamanda bu iş yerlerinin denetlenmemesi, buralarda çalışanların iş güvenliği işçi sağlığı koşullarının yok sayılması anlamına geliyor. İktidar yeni ertelemeyi, ekonomik koşullara, küçük işletmelerin zorluklarına, enflasyon, kira artışı vb. gerekçelere dayandırıyor. Oysa bu ekonomik koşullar bizzat iktidarın uyguladığı ekonomi politikaların sonucuyken işçiler güvenlikten yoksun şekilde çalışmaya mecbur ediliyor. Kaldı ki yasa uygulansa bile pek çok işveren denetlenmemek için yine yasadan kaçma yolları arayacak.

    GELMEYEN DIŞ KAYNAK YERİNE, İÇERİDE BANKALARDAN DÖVİZ TEMİNİNE HIZ VERİLDİ: Merkez Bankası’nın (MB) Haftalık Para ve Banka İstatistiklerine göre, 8 Aralık haftasında toplam rezervler, 141 milyar 374 milyon dolara ulaştı. Ekonomi yönetimi tarafından ‘tüm zamanların en yüksek rezerv tutarı’ olarak nitelendirilen bu artışlar için bankalara döviz karşılığı düşük faizli TL likidite temin edilerek ödünç rezerv biriktiriliyor. Körfez ülkelerindeki ‘para bulma’ turları yanında; Londra, New York piyasalarında, IMF-Dünya Bankası Genel Kurullarında arayışlar sürdü. Bu arayışların tek amacı, dış piyasalarda güven oluşturarak acil döviz sağlamak. 7 aydır bu amaca ulaşılamayınca şimdi içeriden döviz teminine hız verildiği anlaşılıyor. Bunun için MB, politika faizi üzerinden bankalara TL finansman sağlamak yerine, MB’ye döviz getirip karşılığında TL talep eden bankalara kısa vadeli swap işlemiyle düşük faizli TL kaynak sağlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, enflasyonla mücadelede faziletli döneme geçildiğini vurgulamasına karşılık, para politikalarından sonuç alınmasının zaman aldığını dile getirerek örtülü şekilde memnuniyetsizliğini ifade etti. Bu ekonomi yönetiminde uyarı olarak algılandı ve paniğe yol açtı. O yüzden 7 aydır gelmeyen dış kaynak yerine, içeride bankalardan döviz teminine hız verildi.

    MB, BANKALARDAN ‘ÖDÜNÇ DÖVİZ’ TOPLAYARAK TÜM ZAMANLARIN REZERV REKORUNUN KIRILDIĞI ALGISINI YAYIYOR: Mevcut uygulamada normal yollarla MB’den açık piyasa işlemleriyle TL kaynak sağlayan bankalar, MB’ye yüzde 40 politika faizi ödüyor. MB’ye döviz getirip swap işlemiyle karşılığında TL finansman sağlayan bankalarsa politika faizinin 7 puan altında yüzde 33 TL faizi ödüyor. MB, bankalardan ‘ödünç döviz’ toplayarak rezervlerini artırıp tüm zamanların rezerv rekorunun kırıldığı algısını yayıyor. Kamu ve özel bankaların son dönemde yurt dışından kredi teminine hız vermelerinin gerisinde MB’ye ‘ödünç rezerv’ planı yatıyor. Ziraat Bankası, geçen hafta Deutsche Bank’tan 1 milyar 75 milyon euro kredi çekti. Rasyonele dönüş söylemine karşılık arka kapı yöntemleriyle kısa sürede rezerv artışı algısı yaratmak, dövizde ve kurda Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) daha yıkıcı etkilere yol açabilir. MB rezervleri bankalardan ödünç dövizle kâğıt üzerinde rekor kırsa da küresel piyasalarda inandırıcı bulunmadığı için kaynak gelmiyor. Aranan dış finansman bulunamıyor.

    HALKIN YOKSULLUĞU BİR AVUÇ KESİM İÇİN KAZANCA DÖNÜŞÜYOR: Ekim’de perakende satışlar yüzde 2 artarken ciroların yaklaşık yüzde 5 artması, fiyatların enflasyonla üç misli zamlandığını, aynı ürün veya hizmetin bir ay önceye göre üç kat pahalıya alındığını gösteriyor. Vatandaşın geliri yüzde 35 artarken, aynı mala bir yıl öncesine kıyasla ödediği bedel yüzde 62 arttı. Halk, iktidarın yanlış ekonomi politikalarıyla yarattığı enflasyon altında eziliyor. İktidar,  enflasyonu yaratan kendisi değilmiş gibi ortaya çıkıp hayali bir enflasyon canavarından söz ederek kimseyi enflasyona ezdirmeyeceğini vaat ediyor. Küçük bir kesimin hanesine 8’e, 10’a katlanan cirolarla olağanüstü kârlar yazılıyor, halkın yoksulluğu bir avuç kesim için kazanca dönüşüyor.

    GERÇEK İŞSİZ SAYISI 8,1 MİLYONA, İŞSİZLİK ORANI YÜZDE 21,3’E ULAŞTI: Ekim ayında yüzde 8,5 oranıyla 2,9 milyon kişiye indiği açıklanan işsizlik rakamlarına iktidarın kendisi de inanmıyor. TÜİK’in farklı tanım ve tasniflerle işsiz olduğu halde işsiz saymadığı 5,1 milyon kişiyle birlikte gerçek işsiz sayısı 8,1 milyona, işsizlik oranı yüzde 21,3’e ulaşıyor. Orta Vadeli Program’da 2023 sonunda yüzde 10,1 işsizlik öngören iktidar şimdi tek haneli işsizlik vaat ediyor. 15-24 yaş arası her 4 gençten birinin ve her 3 kadından birisinin işsiz olduğu bir tablo, vahim bir gerçeği yansıtıyor. Mevcut işgücü potansiyeline ‘atıl işgücü’ diyerek istihdam alanı açamayan ve bu gücü üretime katamayan bir ekonomik yapının toplumsal refah yaratması mümkün değildir. Farklı tanımlarla işsizler ‘işsiz’ sayılmasa da işsizlik gerçeği değişmiyor.

    KIRMIZI ETTE FİYATLAR REKOR DÜZEYDE: Kırmızı ette fiyat artışları rekor düzeye ulaştı. Alternatif gıda ürünü beyaz ette de yüzde 5’e varan üretim düşüşü tavuk eti ve yumurta fiyatlarını yukarı çekti. Gıda enflasyonunda Dünya Bankası sıralamasında 4. olan Türkiye, OECD sıralamasında yüzde 72 ile birinci oldu. İktidar enflasyonda yavaşlama için 2025’i, tek haneli oranlar içinse 2026’yı işaret etmeye başladı. Kağıt üzerinde enflasyon oranı gerilese de artık fiyatların gelecek yıl ya da 2 yıl sonra bugünkünden düşük olması söz konusu değil.  Dünya Bankası’nın ekim ayı küresel gıda enflasyonu sıralamasında yüzde 72 ile dünya 4. olan Türkiye, hızla zirveye tırmanıyor. OECD ülkeleri gıda enflasyonu ortalaması yüzde 7,4. Türkiye’deki gıda enflasyonu, OECD ortalamasının yaklaşık 10 katı.

    TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ ELE ALMAYI 2024 MART ZİRVESİNE ERTELEDİ: AB Liderleri Ukrayna ve Moldova ile tam üyelik müzakerelerini başlatma, Gürcistan’a adaylık statüsü kararı aldı. Türkiye ile ilişkileri öngören raporun görüşülmesi Mart 2024’e ertelendi. AB bütçesinden Ukrayna’ya 50 milyar euro mali destek, Macaristan vetosuna takıldı. Buna karşılık ilişkilerin ilerlemesi için 8 Kasım raporundaki gibi; Doğu Akdeniz’de gerilimi azaltma, Kıbrıs’ta çözüm ve GKRY’nin tanınması, Hukuk Devleti, İnsan Hakları ve Demokrasi, Rusya yaptırımlarına katılım, Hamas’ı terör örgütü kabul etme ve benzeri koşullar yinelendi. AB liderleri muhtemelen sıralanan bu koşullarda sağlanacak ilerlemeleri, İsveç’in NATO üyeliğiyle ilgili tavrı görmek için Türkiye ile ilişkileri ele almayı 2024 Mart zirvesine erteledi.

    İSVEÇ OYLAMASINDA ABD İLE KRİZ YAŞANABİLİR: ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinde F-16, Gazze, İsveç’in NATO üyeliği konuları ele alındı. ABD’nin bazı Türk şirketlerini kapsayan Rusya yaptırımları yanında ABD ve İngiltere’nin Türkiye’yi de kapsayan Hamas yaptırımlarını görüşme öncesi duyurması, oldukça dikkat çekici. ABD’nin Rusya ve Hamas yaptırımlarıyla pazarlığı ekonomi boyutuna taşıması, dış kaynak ihtiyacı içindeki iktidarı İsveç’in üyeliğini TBMM’de onaylamak zorunda bırakabilir. Burada iktidarın açmazı, başta MHP olmak üzere ittifak ortaklarının TBMM’deki oylamada İsveç’in NATO üyeliğine ‘hayır’ diyeceklerini açıklaması. Kaldı ki oylamada AKP’den de fire olması yüksek olasılık. İktidar, İsveç oylamasında 2003’teki 1 Mart Tezkeresi’ne benzer tabloyla karşılaşırsa ABD ile kriz yaşanabilir.”

     

  • ROJİN VE MEHMET ÖNDÜL ESENYURTLULARA UNUTULMAZ BİR GECE YAŞATTI

    ROJİN VE MEHMET ÖNDÜL ESENYURTLULARA UNUTULMAZ BİR GECE YAŞATTI

    Esenyurt Belediyesi’nin bu yıl ikincisini gerçekleştirdiği Kardeş Kültürler Festivali’nin üçüncü gününde Doğu Anadolu Gecesi düzenlendi. Gecede sahne alan Türk halk müziği sanatçıları Rojin ve Mehmet Öndül’ün söylediği türkülere Esenyurtlular hep bir ağızdan eşlik etti.

    İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarından dolayı Esenyurt Belediyesi’nin ertelediği 2. Kardeş Kültürler Festivali, Doğu Anadolu Gecesi ile devam ediyor. Esenyurt Kültür Merkezi’nde düzenlenen festivalde Türk halk müziğinin sevilen sanatçıları Rojin ve Mehmet Öndül sahne aldı. Yoğun katılımın olduğu konserde, sanatçıların söylediği türkülere Esenyurtlular hep bir ağızdan eşlik etti.

    “BURADA OLMAKTAN GURUR DUYUYORUM”

    Esenyurt’un kardeşlik bağlarına örnek bir ilçe olduğunu söyleyen sanatçı Rojin şöyle konuştu: “Bu tarz festivalleri çok değerli buluyorum ve her belediyenin yapması gerektiğini düşünüyorum. Esenyurt Belediye Başkanı Kemal Deniz Bozkurt ve belediye çalışanlarına teşekkür ediyorum. Bu ülkenin renkleri, dilleri ve kültürü çok kıymetli. O anlamda da burada olmaktan gurur duyuyorum. Burada bugün birbirinden güzel şarkılar söyledik. Esenyurtlular birbirlerini sevsinler, barış içinde olsunlar, kardeşlikleri hiç bitmesin ve birbirlerini daha çok anlasınlar.”

    “BU FESTİVAL SAYESİNDE İNSANLAR BİR ARAYA GELİYOR”

    Yaptığı konuşmada barış ve kardeşliğin önemine dikkatçeken Mehmet Öndül, “Başta Esenyurt Belediye Başkanı Kemal Deniz Bozkurt olmak üzere bütün çalışanlara hürmetlerimi ve saygılarımı gönderiyorum. Bu festival sayesinde insanlar bir araya geliyor. Buna benzer festivallerin her zaman olması lazım. Programımız çok güzel geçti. Esenyurtlular,güzel türkülereeşlik ettiler. Programda emeği geçen herkese teşekkür ederim” diye konuştu.

     KONSERLER İLK GÜNKÜ HEYECANI İLE DEVAM EDİYOR

    Kardeş KültürlerFestivali kapsamında bu akşam Karadeniz Gecesi ezgileri ile bölgenin sevilen sanatçısı Ekin Uzunlar sahne alacak. Saat 20.00’de başlayacak olan program Esenyurt Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.

     

  • YOZGAT’TA TOPRAKSIZ TARIM UYGULAMASI İLE YETİŞTİRİLEN DOMATESLER ROMANYA’YA GÖNDERİLİYOR

    YOZGAT’TA TOPRAKSIZ TARIM UYGULAMASI İLE YETİŞTİRİLEN DOMATESLER ROMANYA’YA GÖNDERİLİYOR

    SEYFİ ÇELİKKAYA

    Yozgat’ın Sorgun ilçesinde jeotermal kaynaklardan yararlanarak kurulan tesislerde yetiştirilen organik domates, Avrupa ülkelerine ihraç ediliyor. 30 dönümlük alanda kurulu tesiste 8 ay olan sezon içerisinde 750-800 ton arasında üretim yapıldığı kaydedildi.

    Yozgat’ın Sorgun ilçesinde 3 yıl önce kurulan ve jeotermal enerji ile ısıtılan serada, topraksız tarım uygulaması ile yılın 8 ay hormonsuz organik salkım domatesi üretiliyor. Seranın en büyük maliyetinin ısıtma olduğu, kömür ve doğal gaz ile ısıtmanın maliyeti artırmasına karşılık jeotermalin maliyeti düşürdüğü kaydedildi.

    “KIŞ SEZONUNDA HAFTADA BİR GÜN HASAT YAPILIYOR”

    Sorgun ilçesinde jeotermal enerji ile ısıtılan serada 3 yıldır üretim yaptıklarını belirten işletme sahibi 50 yaşındaki Tuncay Sarısu, şöyle konuştu:

    “Seramız 30 dönümdür. Burada yılın 8 ayı üretim yapılıyor, domatesimiz var, hasat yapılıyor, bu bir sezon sayılıyor. 8 ayda hedeflediğimiz tonaj 750-800 yüz ton arası. Yaptığımız hasadı da üretimi de yurt dışına ihraç ediyoruz. Şu anda da Romanya’ya gönderiyoruz. Tamamı Romanya ile bağlantımız var, haftada bir gün hasat yapılıyor, kış sezonunda. Yaz sezonunda iki ve üç gün oluyor, havalar ısındığı zaman. Domates güneşle-ışıkla yetişiyor genelde. Kışın da ısıtmayı jeotermal sıcak suyla ısıtıyoruz, topraksız seradır. Tohumu bizim kendimiz alıyoruz, fidecide yetiştiriyoruz. Fide şeklinde alındığında ilk ekimi yapıyoruz. 7’nci ayın 15’inde ektik, şu anda da iki ay, toplamda doksan gün oluyor, fide ve mahsul alma.  Yozgat, Sorgun’da yetiştiğimiz bu domateslerimiz, organik kesinlikle, herhangi bir hormonu olan bir şeyi yok. Zaten domatesi yendiğinde, kesildiğinde içinden belli, hormonu olanların içi beyaz oluyor. Bu lezzeti yiyenler biliyor zaten. Şu anda biz Sorgun’dan Avrupa’ya ihracat yapıyoruz.

    Bu domatesin cinsi Gülköy, ince kabuk diye geçer. Bunun tohumu ata tohumu diye biliniyor. Bu tohumu bizim kendimiz bizzat fideciye veriyoruz, fide yaptırıyoruz. Ekimini de kendimiz yapıyoruz. Herhangi bir karışım ve başka bir genetiğiyle oynanmış bir domates değil.”

    “ÜRETİM MALİYETİ TABİİ YÜKSEK”

    Seralarda üretim maliyetlerinin yüksek olduğuna dikkat çeken Sarısu, açıklamasını şöyle tamamladı:

    “Seramızda 46 kişi çalışıyor, 6 erkek 40 tane bayan çalışıyor. Sorgun gibi yerde böyle bir istihdam sağlanması, ev kadını zaten çoğunluğu, ailesine bütçesine desteği oluyor. Tamamı da Sorgunludur, buralıdır, buranın halkından. Üretim maliyeti tabi yüksek şu an için ilacı, gübresi, personeli, her şeyi fiyatlar yüksek. Seracıların yetiştirdiği domatesin maliyet hesabı gün be gün değişiyor ama biz ilk hasada başladığımızda yaptık, 23,800 kilosu bize maliyeti var. Çalışanlara asgari ücret ödeniyor, haftada bir gün izinler vardır. Gayet de güzel kurumsal bir çalışanlar da memnun. Biz de burayı üç yıl önce kurduk. Şu an çalışan personelimiz de üç yıldır yetiştirdik artık. Gayet de güzel, bu yıl için güzel verimler bekliyoruz.”

     

  • BODRUM’DA 60 PARKIN TOPLU AÇILIŞI YAPILDI. BAŞKAN ARAS: “BODRUM’U HAK ETTİĞİ DEĞERE KAVUŞTURACAĞIZ”

    BODRUM’DA 60 PARKIN TOPLU AÇILIŞI YAPILDI. BAŞKAN ARAS: “BODRUM’U HAK ETTİĞİ DEĞERE KAVUŞTURACAĞIZ”

     Bodrum Belediyesi tarafından yapımı tamamlanan toplam 60 park düzenlenen törenle hizmete açıldı.

    Belediye Park ve Bahçeler Müdürlüğünce 2023 yılında proje hazırlığı ve yapımı tamamlanan, Peksimet Mahallesi, Kadıkales Gümüşlük Caddesi’nde bulunan Peksimet Parkı’ndaki açılış törenine Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, CHP Parti Meclis Üyesi Alkım Denizaslanı, belediye meclis üyeleri, başkan yardımcıları, birim müdürleri ile personelleri, Peksimet Mahalle Muhtarı Adnan Süzen, mahalle sakinleri, çocuklar ve basın mensupları katıldı. Program Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın söylenmesinin ardından açılışa katılamayan davetlilerin mesajlarının okunması ve konuşmalar ile devam etti.

    Açılış konuşmaları yapan CHP Parti Meclis Üyesi Alkım Denizaslanı ve Peksimet Mahalle Muhtarı Adnan Süzen, başta Belediye Başkanı Ahmet Aras olmak üzere parkın yapımında emeği geçen herkese teşekkür etti. 2019 yılından bugüne kadar yapılan çalışmalar sonucu 314 park ve yaşam alanını Bodrum’a kazandırdıklarını belirten Bodrum Belediye Başkan Yardımcısı Tayfun Yılmaz, “Bodrum, kişi başına düşen 8.1 metrekare yeşil alan miktarı ile Türkiye’de örnek teşkil etmektedir. Bundan sonraki süreçlerde de bu sosyal donatı alanlarını koruyarak 2024 yılından 2028 yılına kadar en uygun şekilde Bodrumluların hizmetine sunmaya devam edeceğiz” dedi.

    Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, gerçekleştirdiği açılış konuşmasında bir kent için altyapının önemli olduğunu, eğer altyapı olmazsa kentte yapılan diğer çalışmaların etkili olmayacağını vurgulayarak ilçedeki kanalizasyon ve arıtma tesisleri çalışmaları hakkında bilgiler verdi. Belediye tarafından yapımı tamamlanan pazar yerleri, spor tesisleri, anaokulları ve kadın sığınma evi ile ilerleyen günlerde gerçekleştirilmesi planlanan diğer projelerden söz eden Belediye Başkan Aras, park yapımında emeği geçen herkese teşekkür ederek “Kararlıyız Bodrum’u hak ettiği değere kavuşturacağız” dedi.

    Yapılan konuşmaların ardından Başkan Aras katılımcılarla kurdele keserek toplu park açılışını gerçekleştirdi. Açılış töreni sonunda çocuklara çeşitli hediyeler dağıtılırken Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekiplerince de bahçe bitkileri fideleri dağıtıldı.