Blog

  • BÜYÜKELÇİ SALİH MUTLU ŞEN, MISIR CUMHURBAŞKANI ABDULFETTAH EL-SİSİ’YE GÜVEN MEKTUBUNU SUNDU

    BÜYÜKELÇİ SALİH MUTLU ŞEN, MISIR CUMHURBAŞKANI ABDULFETTAH EL-SİSİ’YE GÜVEN MEKTUBUNU SUNDU

    Türkiye‘nin Kahire Büyükelçisi Salih Mutlu Şen, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisi’ye bugün güven mektubunu sundu. 

    Türkiye’nin Kahire Büyükelçiliği Maslahatgüzarı olan ve 22 Temmuz 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan karar ile Kahire Büyükelçisi olarak atanan Salih Mutlu Şen, bugün Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisi’ye güven mektubunu sundu. 

    Kahire Büyükelçiliği’nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Büyükelçi Salih Mutlu Şen, Mısır Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdel Fattah El-Sisi’ye bugün güven mektubunu sunmuştur” denildi.

    Şen, 27 Ağustos 2023 tarihinde güven mektubunun örneğini Mısır Dışişleri Protokol Şefi Büyükelçi Nabil Habashi’ye sunmuştu.

    Mısır’ın Ankara Büyükelçisi olarak atanan Amr Soliman Abdelmeguid el-Hamamy ise 27 Eylül 2023 tarihinde güven mektubunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘a sunmuştu.

     

     

  • İSTANBUL DOĞA SAVUNMALARI: “YÖNETENLERİN GÖREVİ ÜLKE ORMANLARINI YAĞMA VE TALANA AÇMAK DEĞİL KORUMAK VE GELECEK KUŞAKLARA AKTARMAK OLMALIDIR”

     Haber- GAYE ŞEYMA CAN/ Kamera- SADIK KARAKULOĞLU

    İstanbul Doğa Savunmaları (İDS), İstanbul Kuzey Ormanları’nda toplam 1 milyon 137 bin m2 ormanın “orman sınırları dışına çıkarılması”na karşı Kadıköy’de basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan Zuhal Turhan, “Ek 16. madde ile ülkede ormansızlaşmanın ve orman bozulmasının artacağı çok açıktır. Yönetenlerin görevi; ülke ormanlarını bu tür yağma ve talanlara açmak değil, bir an önce Paris İklim Anlaşması ile Glasgow Liderlerinin Ormanlar ve Arazi Kullanımı Deklarasyonu’na attığı imzalara sahip çıkarak ülke ormanlarını korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak olmalıdır” dedi. 

    İstanbul Doğa Savunmaları (İDS), İstanbul Kuzey Ormanları’nda toplam 1 milyon 137 bin m2 ormanın daha “orman sınırları dışına” çıkarılmasına karşı Kadıköy’de bulunan Karaköy İskelesi önünde basın açıklaması düzenledi. Grup adına basın açıklamasını okuyan Zuhal Turhan şunları söyledi: 

    “2018’DE ORMANLARI YOK EDECEK BİR DÜZENLEME DAHA YAPILMIŞTI: Kamuoyunun 2/B olarak bildiği ve 1973 yılından günümüze kadar ‘Bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybettiği’ gerekçesiyle 626 bin hektar orman alanı, orman dışına çıkarılmış ve 2012 yılında yürürlüğe giren 6292 sayılı kanunla da işgalcilerine öncelik tanınarak, parayı yatıranın mülkiyetine devredilmişti. 2/B ile orman sınırları dışına çıkarma uygulaması yağma ve talan için yeterli olmamış ki 2018 yılının nisan ayında torba yasanın içine serpiştirilen birkaç maddeyle ormanlarımızın önemli bir kısmını yok edecek yeni bir düzenleme daha yapılmıştı.

    Orman Yasası’na eklenen bu ek madde 16 ile, Bakanlar Kuruluna/Cumhurbaşkanına istediği orman alanını orman rejimi dışına çıkartma yetkisi verildi.  Konuyu bilen herkesin Anayasa’ya aykırı olduğu konusunda hem fikir olduğu bu ek 16 Madde ne demekti: Bu ek maddede; ‘…bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlar…’ içinde Cumhurbaşkanınca belirlenecek alanların orman dışına çıkarılacağı ve orman sınırları dışına çıkartılan alanın iki katından az olmamak üzere yeni orman tesis edileceği yazmaktadır.

    BİR ORMAN EKOSİSTEMİNİN OLUŞMASI ONLARCA YIL ALIYOR: Aslında ister iki kat, isterse 10 kat olsun bir yerdeki doğal orman alanını yok ettiğinizde, yapılan yeni ağaçlandırmalarla onu geri getiremeyeceğinizi, ormanların ağaç toplulukları olmaktan öte bir ekosistem olduğunu, bir orman ekosisteminin oluşması için onlarca yıl geçmesi gerektiği çoğu kişi tarafından bilinmektedir.

    Kamuoyunun açık bir şekilde anlayacağı şekilde ifade etmek gerekirse; ek madde 16,  ormanda gözüne kestirdiğin yeri getir, ben oraya ‘taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alan’ muamelesi yaparak, önce orman sınırı dışına çıkarıp, sonra sana devrederim demekten başka bir anlama gelmez. İlgili yönetmelikte orman dışına çıkarılacak yerlerin çevre ve şehircilik il müdürlükleriyle, milli emlak müdürlükleri tarafından talep edileceğinin yazması tam da bu anlama gelmektedir.

    BU EK MADDE BİN 500 HEKTARI SATIŞ OLANAKLI HALE GETİRDİ: Tüm bu gerçeklere rağmen, önce bakanlar kuruluna, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra da Cumhurbaşkanı’na istediği alanları orman dışına çıkarma yetkisi veren ek 16. madde uygulaması ile yasanın yürürlüğe girdiği 2018 yılından  bugüne kadar, bin 500 hektarı geçen orman alanı orman sınırları dışına çıkarılmış ve bu alanlar ‘hak sahibi’ olarak tanımlanan işgalcilerine satışı olanaklı hale getirilmiştir.

    Bugüne kadar orman sınırları dışına çıkarılan alanlar yetmemiş olacak ki;12 Aralık 2023 tarihinde ise yine bir gece yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile 80 bin m2’si İstanbul’da olmak üzere 11 ilde toplam 1 milyon 137 bin m2 orman alanı daha bir gecede orman sınırları dışına çıkartılmıştır.

    KUZEY ORMANLARI PROJELERLE DELİK DEŞİK EDİLDİ: İstanbul’un Kuzey Ormanları, 3. Köprü, Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. Havalimanı gibi mega rant projeleri ile zaten delik deşik edilmiş ve inşaat talanına açık hale getirilmiştir. Bu uygulama ile işgalcilerin bu alanları devletten çok ucuza alarak, özellikle İstanbul’da çok büyük rantlar sağlayacağı bir gerçektir. Açıkça; orman alanı üzerinde ev, bina vb. yaparak halkın ormanını işgal edenler cezalandırılmaları gerekirken 2/B uygulamasında olduğu gibi ödüllendirilmiş olacaktır. Bu düzenleme 2018 yılına kadar orman işgali yapanları ödüllendiren bir düzenleme olduğu gibi, bu yolla yeni orman işgallerini de teşvik edecek, bu ödüllendirmeden cesaret alanlar ormanları işgal etmeye devam edecektir. Kuraklıktan müsilaja büyük bir ekolojik krizin içinde kalan İstanbul’un daha fazla betona değil, suyun, nefesin, yaşamın kaynağı olan ormanlara ihtiyacı olduğunu yönetenler ne zaman anlayacaklar.

    ORMANLAR SADECE AĞAÇ DEĞİLDİR: Orman sadece ağaç değildir. Orman; canlı ve cansız varlıklardan oluşan bir ekosistem olup, ülke ormanları ciddi bir biyoçeşitliliğe sahiptir ve içinde 494 kuş ve 169 memeli hayvan türünü barındırmaktadır. Bu ekosistemin hâkim unsuru olan ağaçlar olmasa da orası yine orman sayılır. Bilindiği gibi Orman Kanunu’nun birinci maddesinde orman tanımlanırken ‘Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır’ der. Yani sadece üzerindeki ağaçlar değil, altındaki toprak da ormandır. Bir ormandaki bütün ağaçlar yanıp yok olsa da madencilik vb. amaçlarla kesilip yok edilse de oradaki toprak kaldırılıp altındaki maden çıkarılmış olsa da orası halen hukuken ormandır. Bir yerin orman vasfını kaybetmesi eğer insanlar üzerine beton dökmemişse, yanardağdan gelen lavlar üstünü kapatmamışsa veya ırmağın önü heyelanla kapanıp geride kalan ormanlar su altında kalmamışsa bilimsel olarak da mümkün değildir.

    Orman içi açıklıklar ormanın bir parçasıdır ve yaban hayvanları için beslenme ve su içme alanıdır. En fazla canlı türü sık orman alanlarında değil, ek 16. madde ile yerleşime açılması öngörülen taşlık, kayalık gibi açık alanlarda olur ve bu alanlar biyolojik çeşitlilik açısından sıcak noktalardır.

    EK 16. MADDEYLE ORMAN BOZULMASININ ARTACAĞI ÇOK AÇIKTIR: Anayasa’nın 169’uncu maddesi, ‘Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez’ hükmü ile devleti, ormanları korumak ve sahalarını genişletmekle görevlendirmiştir. Oysa; ek 16 madde, ormanları korumak bir yana ormanları işgal edenleri ödüllendirmekte ve yeni işgalleri teşvik etmektedir. Devletin yapması gereken orman alanlarını işgal edenleri ödüllendirmek değil, işgal edilen orman alanlarındaki yapıları yıkarak o alanları yeniden ormanlaştırmaktır.

    Ek 16. madde ile; ülkede ormansızlaşmanın ve orman bozulmasının artacağı çok açıktır. Yönetenlerin görevi; ülke ormanlarını bu tür yağma ve talanlara açmak değil, bir an önce Paris İklim Anlaşması ile Glasgow Liderlerinin Ormanlar ve Arazi Kullanımı Deklarasyonu’na attığı imzalara sahip çıkarak ülke ormanlarını korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak olmalıdır.”

     

     

     

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… ADALET KAYA: “21 YILDIR İKTİDARDA OLAN AKP, EŞİTSİZLİĞİ GİDERMEK ŞÖYLE DURSUN, HER GEÇEN GÜN ZENGİN İLE YOKSUL ARASINDAKİ UÇURUMU DERİNLEŞTİRDİ”

    DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya, TBMM Genel Kurulu’nda; “21 yıldır iktidarda olan AKP, eşitsizliği gidermek şöyle dursun, her geçen gün zengin ile yoksul arasındaki uçurumu derinleştirdi. TÜİK’in 2022 gelir dağılımı istatistiklerine göre, Türkiye’de en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 1,3 puan artarak yüzde 48’e yükselmiş; en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise 0,1 puan azalarak yüzde 6’ya gerilemiş. 2015’ten bu yana sürekli artan Gini kat sayısı 2022’de 0,415’e yükselmiş; bu oran da yine gelir dağılımındaki adaletsizliğin en önemli göstergelerinden biri olarak bize bu uçurumun, bu çıtanın açıldığını gösteriyor” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da bugün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya şunları söyledi:

    “AKP HER GEÇEN GÜN ZENGİN İLE YOKSUL ARASINDAKİ UÇURUMU DERİNLEŞTİRDİ”

    “Sosyal politikaların temel amacı, yurttaşlar arasındaki eşitsizliği gidermektir. Yirmi bir yıldır iktidarda olan AKP, eşitsizliği gidermek şöyle dursun, her geçen gün zengin ile yoksul arasındaki uçurumu derinleştirdi. TÜİK dahi bu uçurumu gizleyemiyor; TÜİK’in 2022 gelir dağılımı istatistiklerine göre, Türkiye’de en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 1,3 puan artarak yüzde 48’e yükselmiş; en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise 0,1 puan azalarak yüzde 6’ya gerilemiş. 2015’ten bu yana sürekli artan Gini kat sayısı 2022’de 0,415’e yükselmiş; bu oran da yine gelir dağılımındaki adaletsizliğin en önemli göstergelerinden biri olarak bize bu uçurumun, bu çıtanın açıldığını gösteriyor.

    Bir tarafta vergi kaçıran, adrese teslim ihaleler alan, kara para aklayan, kısa sürede nasıl zenginleştiği meçhul bir azınlık jetlerle gezip lüks araç koleksiyonu yaparken diğer yanda toplumun geniş kesimlerinde çocuklar okula aç gidiyor, asgari ücretle büyük kentler de kira dahi ödenemiyor, geçim sıkıntısı yurttaşları, özellikle de gençleri yaşamlarından koparacak, vazgeçecek noktaya taşıyor. Bu genel tablonun değişmesi için elbette bir Bakanlık bütçesinin değişmesi yetmez, bütçe tercihlerinin ve siyasi iktidarın eğilimlerinin değişmesi gerekir. Aile Bakanlığıyla ilgili olarak, ihtiyaçları ve çözüm yollarını gerçekçi bir bakış açısıyla belirlemesi gerektiğini söylemek istiyorum ancak sorunları kabul etmekten ve çözüm önerilerini dinlemekten imtina eden bir yönetim anlayışı var.

    “BAKANLIK KADINLARIN SOSYAL HAKLAR BAKIMINDAN GÜÇLENMESİNİ SAĞLAYAMIYOR”

    Hane halkı geliri asgari ücretin üçte 1’inden az olan engelli yurttaşlara aylık bağlanıyor ve bu aylık pek çok gerekçelerle sürekli kesiliyor; siyasi sebeplerle ya da ÖTV vergisiyle alınan araçların kasko değerinin hane halkının gelirine yansıması sonucunda veya farklı sebeplerle kesiliyor ve buna dair bir çözüm önerileri yok. Zaten teklifte, Aile Bakanlığı’nın bütçesinde ihtiyaçlar sadece karşılanıyormuş gibi yapılmış. Mesela, açık iş gücüne katılmakta zorlanan zihinsel ve ruhsal engelli bireylerin korumalı iş yerlerinde istihdam edilmesini amaçlayan projenin önümüzdeki üç yıllık hedefleri şöyle: Mevcutta 15 olan korumalı iş yeri sayısını 2024’te 16’ya, 2025’te 17’ye ve 2026’da 18’e çıkarmayı planlamakta. Yani engelli birey sayısındaki istihdam artışını 2024 yılı için 147’ye çıkarmayı hedefliyorsunuz. 85 milyonluk bir ülkede, 10 milyonun üzerinde engelli yurttaşın yaşadığı bu toplumda bu rakamlar sizce yeterli mi?

    Bakanlık temel görevlerinden birisini yerine getiremiyor; kadınların sosyal haklar bakımından güçlenmesini sağlayamıyor, kadınların nafaka hakkına bile göz dikiyor. Özellikle bu konuyla ilgili kadınları güçlendiremediğimiz sürece de erkek şiddeti sorununu çözemiyoruz, kadınlar erkekler tarafından katledilmeye ya da şüpheli biçimde yaşamlarını kaybetmeye devam ediyorlar. Hâl böyleyken Erdoğan çıkıp İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin kadına yönelik şiddeti artırmadığını iddia ediyor. Şiddeti önlemek, kadınları korumak, şiddet faillerini kovuşturmak, yargılamak ve caydırıcı cezalar vermekle ilgili titizlikle hazırlanmış bir yol haritası olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla birlikte kollukta ve yargıda da bir etki yaratarak 6284’ün uygulanmasını sakatlamış durumdadır.”

  • DEM PARTİ EŞ GENEL BAŞKANI TUNCER BAKIRHAN: “SİYASİ ETKİMİZİN OLUP OLMADIĞINI BU SEÇİMDE HERKESE GÖSTERECEĞİZ”

    Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırkan, partisinin İzmir 3. Olağan Kongresi’nde; yerel seçimlere ilişkin “Özgürlükçü, çevreyi ranta açmayan, Kürt sorununun demokratik çözümünü savunan, evrensel insan haklarına inanan, demokratik bir hukuk düzeni, ilkelerine uyan ve bu ilkelere uygun olan bütün siyasi partilerle, toplumsal kesimlerle de bir iş birliğine, güç birliğine açık olduğumuzu burada belirtmek istiyoruz. Siyasi bir etkimizin olup olmadığını bu seçimde herkese göstereceğiz. Bizi yok sayan, bizi dikkate almayan, bizi yancı gören, her seçimde kendisine mecbur gören anlayışın ikisine de bu seçimlerde ders vereceğiz” dedi.

    DEM Parti İzmir 3. Olağan Kongresi, bugün Kültürpark Celal Atik Kongre Merkezi’nde yapıldı. Kongreye katılan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:

    “Eski İl Başkanımız Çerkez Aydemir şahsında, bugüne kadar partilerimizde çalışmış, emek vermiş, yaşamını yitirmiş bütün arkadaşları saygı ve minnetle anıyorum. Yine bize büyük emekleri olan Parti Meclisi üyemiz Sayın Tevfik Kaçar’ı da saygı ve minnetle anıyorum. İzmir’in değerli yiğit evlatları, İl Eş Başkanlarımız Berna Çelik ve Çınar Altan’ı da cezaevlerinde onlarla birlikte yatan Neriman Birlikten, Nihat Türk ve Nilay Gülsever yoldaşlarımıza da Ege’den sıcak selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderiyoruz. Berna ve Çınar eşbaşkanlar şahsında, Selahattin Demirtaş’lara, Gülten Kışanak’lara, Figen Yüksekdağ’lara, Leyla Güven’lere, Sebahat Tuncel’lere de bin selamlarımızı gönderiyoruz.

    “GERÇEK KATİLLER YARGILANINCAYA KADAR MÜCADELEYİ DEVAM ETTİRECEĞİZ”

    Biraz önce Deniz Poyraz yoldaşımızın annesi hepimizi çok duygulandırdı. Deniz Poyraz göz göre göre katledildi. Şimdi de uydurma bir mahkeme süreciyle katili yargılanıyor. Aslında katili demek eksik kalır, Deniz’i katleden bir kişi değildi, Deniz’i katleden katilin arkasındaki katilleri de Kürt halkı, emekçiler, devrimciler çok iyi tanıyor. Biz bu katliamın sadece bir kişi tarafından işlenmediğini çok iyi biliyoruz. Deniz Poyraz şahsında bu ülkede katledilen Kürtlerin, devrimcilerin, emekçilerin nasıl bir hukukla yargılandıklarına hep birlikte şahitlik ediyoruz. Çok iyi bilsinler ki yargı onları aklasa dahi Kürtler, emekçiler, devrimciler asla bu katilleri ve bu katliamı yapanları affetmeyecektir. Bir gün demokratik bir yargı karşısında, gerçek katiller yargılanıncaya kadar da mücadelesini devam ettirecektir.

    “KÜRTLERİN ARTIK REDDEDİLMEMESİ, İNKAR EDİLMEMESİ, KATLEDİLMEMESİ VE STATÜLERİNİN TANINMASI GEREKİYOR”

    Kürt sorunu aslında çok basit bir inkar sorunudur. Kürtler var, Kürtler yaşıyor, Kürtler bu coğrafyanın insanıdırlar. Kürtlerin bir dili, kültürü var ama Kürtler inkar ediliyor. İşte biz devrimcilerle birlikte, Kürtlerle birlikte bu inkar sistemini, bu retçi sistemi boşa çıkarmak ve Kürt realitesini kabul ettirmenin mücadelesini yürütüyoruz. Emin olun ki Kürt meselesi çözülmediği müddetçe ne bu yoksulluk ne bu işsizlik ne de bu aşsızlık çözüm bulmayacaktır. Kürt meselesi, Türkiye’de yaşadığımız bütün meselelerin ana eksenini oluşturuyor. Bugüne kadar Kürtler anadilini konuşmasın diye, Kürtler kimliklerine kavuşmasın diye, dünyanın dört bir yanında Kürtler statüsüne kavuşmasın diye bu ülke 800 milyar dolara yakın para harcadı. Evet, 800 milyar dolar. Ekonomi bakanlarının 3-5 milyar için İngiltere tefecilerini dolaştığı bir süreçte 800 milyar doların ne kadar anlamlı, ne kadar büyük bir para olduğunu sanırım anlatmaya gerek yok. İşte İzmir’de bir kez daha sesleniyoruz; bu coğrafyanın, bu toprakların, bu Cumhuriyet’in kurucu asli öğesi olan Kürtlerin artık reddedilmemesi, inkar edilmemesi, katledilmemesi ve statülerinin tanınması gerektiğini belirtiyoruz. Kürt sorunu çözülürse, 7 bin 500 liraya mahkum olan emekliler daha yüksek bir ücret alır. Kürt meselesi çözülürse, bu ülkeye hukuk gelir, demokrasi gelir, bu ülkede yolsuzluk olmaz, asgari ücretle geçinen yurttaşlarımızın insanca yaşayacakları bir ücrete kavuşacaklarını belirtmek istiyorum. Kürt meselesi çözülürse, doğayı talan eden, bir avuç sermayeye peşkeş çeken bu iktidar doğayı çok rahatlıkla tahrip etmez. Kürt meselesi çözülürse, bu ülkeyi hukuk ve demokrasi yönetir, çeteler ve çetelerin arkasındaki güçler hukuka talimat vermez, emir vermez. Kürt meselesi çözülseydi Kobani davası diye bir kumpas davası olmayacaktı. Kürt meselesi çözülseydi kayyum rejimi dediğimiz halkımızın oylarıyla, alın teriyle seçmiş oldukları belediyelere kayyumlar atanmazdı. Kürt meselesi çözülürse Rojava’da alın teriyle, kanıyla, canıyla dünyaya örnek bir devrim yaratan, ‘Jin, Jiyan, Azadi’ diyerek Rojava’yı özgürleştiren Kürtler bir statüye kavuşurdu.

    “MECLİS’TE KÜRTÇE KONUŞMALARIMIZ ENGELLENİYOR, BU ÜLKENİN AYIBIDIR”

    Şimdi yeni bir moda tekrar siyaset tarafından takip ediliyor. Sadece Kürtler inkar edilmiyor, dilleri, kültürleri de inkar ediliyor. En son Mezopotamya Kültür Merkezi’nin bir konseri iptal edildi. Yani iktidar ve iktidar ortakları istedikleri yerde konser yapma hakkına sahiptirler, istedikleri sanatçıları, istedikleri dille dinleyebilme serbestileri var ama Kürtler Kürtçe dinlemeyecek, Kürtçe dinlemeleri yasaklanacaktır. İşte bu sistemi, MKM’nin konserlerini yasaklayan bu anlayışı iyi tanımamız gerekiyor. MKM’nin konseri yasaklanıyor, bizim Meclis’te Kürtçe konuşmalarımız engelleniyor, engellendiği yetmiyormuş gibi ‘X dille konuştu’ diye belirtiliyor. Bu, bu ülkenin en büyük ayıbıdır. Bizler bu büyük ayıbı ortadan kaldırmak için DEM Parti, siz İzmirli devrimciler, demokratlar, ilericilerle birlikte daha güçlü mücadele ederek bu yasaklara, bu inkar ve bu retçi politikalarını boşa çıkaracağımıza emin olabilirsiniz.

    “ASIL SİZ BU ÜLKE İÇİN BÜYÜK BİR TEHLİKESİNİZ”

    Bu söylediğim şey şaka değil; geçen yıllarda üniversitelerde kuş dili bölümü açıldı, kuş dili. Evet, kuş dili bölümü açılsın, canlıya, toprağa, doğaya saygılı bir parti olarak buna bir itirazımız yok. Kuşlarının dilini dahi merak eden, bu konuda üniversitede masa açan, bölüm açan bu hükümet, bu iktidar Kürt dilini reddediyor ve inkar ediyor. Yine Kürtlerin büyük değerleri, geçmişte bize büyük örnek olmuş mücadelesiyle şahsiyetleri başta Yılmaz Güney, Ahmet Kaya ve en sonunda Şeyh Sait üzerinden bir Kürtlük tartışması yürütülüyor. Neymiş, küçük ortak diyor ki, ‘Kürtler bu ülkede bir tehdittir, bir güvenlik tehdididir’ diyor. Biz küçük ortağa İzmir’den diyoruz ki; ‘Küçük ortak Malazgirt’ten girdiğiniz zaman biz kardeştik. Yer ve yurt edinmeniz için o kapıları açan bu halkı bugün tehdit olarak görüyorsun.’ Osmanlıyı geçtik, Kurtuluş Savaşı’nda 1919’la 1923 yılları arasında, bu ülkenin diğer halklarıyla birlikte onurluca bu Cumhuriyet’i savunan, bunun için kan döken, bedel ödeyen, bu Cumhuriyet’in kurulmasına katkı sunan Kürtleri, Bahçeli bir tehdit unsuru olarak görüyor. İzmir’den Bahçeli’ye şunu söylüyoruz; 1919’larda Kürt pirlerinin, seydalarının, şeyhlerinin önüne eğilen sizler asıl güvenlik tehdidisiniz sizler asıl bu ülke için büyük bir tehlikesiniz. Bu ülkenin kurucu unsuru olan Kürtler hiçbir zaman tehdit olmamışlardır. Her zaman Türkiye’de Arapıyla, Kürtüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle birlikte eşit halklara sahip demokratik bir cumhuriyette yaşamak istiyorlar. Asıl Kürtlerin demokratik hakkını reddederek, asıl bu cumhuriyetin demokratikleşmesini reddederek, faşizan, ırkçı, tekçi, Türkçü bir yaklaşım ortaya koyanlar güvenlik tehdididir. Ne Bahçeli ne de Kürtleri ret ve inkar eden bu iktidarın dilimize, kültürümüze, geleceğimize, mücadelemize emin olsunlar ki bütün politikalarıyla boşa çıkarmayacaklarını belirtmek istiyorum.

    “KÜRT KARDEŞSE NİYE VAN’A, MARDİN’E KAYYUM ATANIYOR?”

    AKP, 1920’lerin gerisine düştü. Kürt sorununda, inanç sorununda, bu ülkede yaşayan diğer etnik ve inanç gruplarının tamamında 1920’lerin çok gerisindedir. 100 yıl geriden gelen, 100 yıl önceki politikaların gerisinde kalan bir iktidar Kürtlere ‘ümmetiz, kardeşiz, birlikteyiz, din kardeşiyiz’ diyemez. Kürtler kardeşinse Siirt’in kayyumuna ne diyeceğiz, Mardin’in kayyumuna ne diyeceğiz? Kürtler kardeşinse Deniz Poyraz’ı katledenleri adil bir mahkemede yargılarsın. Kürt kardeşse Afyon’a, Burdur’a kayyum atanmıyor; Amed’e, Van’a, Mardin’e niye kayyum atanıyor? Kürt kardeşse Meclis’te halkına kullanmış olduğu iki kelimelik selamlama niye ‘X dilinde konuştu?’ biçiminde geçiyor? Dolayısıyla önümüzdeki dönem başta hükümet olmak üzere, küçük ortak olmak üzere, biz Türkiye’nin devrimcileri, emekçileri olarak Kürtlerle daha büyük bir dayanışma içerisinde olmaya, Kürt dilini, Kürt kültürünü savunmak gibi bir sorumluluğumuz olduğunu belirtmek istiyorum. Aslında bu Cumhuriyet’in demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel tam da bu retçi ve inkarcı politikaları aşmakla olur. Eminim, umuyorum ve umutluyum ki; biz Türkiye’nin değerli halkları, emekçileri bu ret ve inkarcı politikaları aşarak, daha demokratik, daha eşitlikçi, daha adil bir Türkiye’de birlikte çocuklarımızın yaşamasını sağlayacak bir demokratik cumhuriyeti bir gün yaratacağız.

    “BU CUMHURİYET’İN HARCINDA KÜRT KANI, KÜRT TERİ, KÜRT EMEĞİ VARDIR”

    Soruyorum Bahçeli’ye, diyorum ki; 1919’da Kürtler olmasaydı acaba bu Meclis olur muydu? Acaba bu içerisinde yaşadığımız coğrafya olur muydu? Acaba şimdi siz iktidarda olur muydunuz, iktidarın nimetlerinden yararlanır mıydınız? Tabii ki büyük bir cevabı var; hayır. Dolayısıyla bu Cumhuriyet’in harcında Kürt kanı, Kürt teri, Kürt emeği vardır. Başta Bahçeli ve iktidar olmak üzere herkes Kürt realitesini, statüsünü, Kürtlerin demokratik haklarını tanımak zorundadır. Tanımayanlara da bugün İzmir’de olduğu gibi hep birlikte tanıtacağız, hep birlikte kanıtlayacağız. Biz bu topraklarda bin yıllardır varız, vardık, var olmaya devam edeceğiz. Bunu ne küçük ortak ne onların baskıcı, asimilasyoncu, retçi politikaları engelleyemeyecektir.

    “ALEVİLERE DE KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TARAFINDAN KAYYUM ATAMAK İSTİYORLAR”

    Yine siz de izliyorsunuz, AİHM bir karar verdi. Dedi ki; ‘Alevilerin cemevleri ibadethane statüsünde olmalıdır’. Maalesef Kürde uygulanan yaklaşımların aynısını Alevilere de uyguluyorlar. Bırakalım cemevlerinin yasal statüsünü tanımak, eşit, anayasal yurttaş olarak kabul etmelerini, Kürtlere atadıkları kayyumların aynısını Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir birim tarafından Alevilere de atamak istiyorlar. Sanıyorlar ki Alevi dedelerini, pirlerini, mürşitlerini maaşa bağlarlarsa Aleviler de ‘Tekiz, Türküz, Sunniyiz’ diyecekler, orada çok yanılıyorlar. Alevi yurttaşların sorunları, bizim sorunlarımızdır. Onlar da Kürtler gibi bu topraklarda özgür, eşit yurttaş oluncaya kadar, inançları resmi yasal statüye kavuşuncaya kadar hep birlikte mücadele edeceğimizi bir kez daha belirtmek istiyorum.

    “KÜÇÜK ORTAĞIN AKLINI BİR KENARA BIRAKARAK TEKRAR AKLI SELİME VE SAĞDUYUYA DAVET EDİYORUZ”

    Biz Kürt meselesi çözülsün diyoruz, onlar tecrit politikaları uyguluyor. Biz diyoruz ki tecrit politikaları uyguladığınız müddetçe ekonomi bitti. Tecrit politikalarınız Türkiye’yi yoksullaştırdı. Tecrit politikanız mafya anlayışının kimi yerlerde ülkeyi yönetecek bir noktaya gelmesini sağladı. Şimdi tecrit politikası sonlansın diye, Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecrit kaldırılsın diye yaklaşık 20 gündür cezaevlerinde binbir zorluk altında yaşamını devam ettirmeye çalışan, direnen tutsak yoldaşlarımız açlık grevine gitti. Değerli halkımız tecrit, mutlak tecrit ne yasaldır ne anayasaldır ne vicdanidir ne hukuktur. Sayın Öcalan 2015 yılında çözüm olsun diye, demokrasi olsun diye, Türkiye’deki bütün halklar ve inançlar, demokratik bir cumhuriyette kardeşçe yaşasın diye büyük bir irade ve inanç ortaya koydu. Biz tekrar Türkiye’nin bu devlet aklının, iktidarın Kürtleri reddetme, onlarla savaşma, onları düşmanlaştırma politikalarını bir kenara bırakarak, küçük ortağın aklının bir kenara bırakarak tekrar aklı selime, sağduyuya davet ediyoruz. Kürt realitesi, Kürt gerçekliği ret ve inkarla çözülmüyor. Tecrit politikalarınız sadece Sayın Öcalan’a değil, egede yaşayan emekçiye, yoksula, Trakya’da, Tekirdağ’da yaşayan tarım ve hayvancılıkla geçinen halklarımıza da olumsuz yansıyor. Zam olarak yansıyor, enflasyon olarak yansıyor, işsizlik olarak yansıyor, adaletsizlik olarak yansıyor. Biz cezaevindeki tutsakların taleplerinin yanındayız. Cezaevindeki yoldaşlarımızla daha fazla birlikte mücadele içerisinde olacağımızı bir kez daha dile getirmek istiyoruz. Ayrıca bugün 31 yıl cezaevinde yatarak şimdi aramızda, bizim yanımızda olan yoldaşlarımı da selamlamak istiyorum. Ben de bir süre Bolu Cezaevi’nde 30 yıllık arkadaşlarla kalmıştım. Umarım değerli yoldaşlarımız da, cezaevlerindeki bütün siyasi tutsaklar da bir gün özgürleşir, burada bu salonda olduğu gibi bizimle aynı havayı teneffüs ederek, bu anti demokratik uygulamalara karşı birlikte mücadele eder ve daha demokratik bir Türkiye kurulması için mücadele eder.

    “İZMİR MARDİN GİBİ VAN GİBİ ÜVEY EVLATTIR”

    İzmir’i aşağı yukarı biraz biliyoruz. Gaziemir’deki nükleer atıklar, buradaki sermaye peşkeş çekilen RES’ler, Aliağa Bergama Efem Çukuru’nda yaşam alanları tehdit ediliyor. Bilerek tehdit ediyorlar. Çünkü bu topraklarda demokrasinin, mücadelenin mayası vardır. Bu toprakları tahrip etmek istiyorlar, doğasını talan etmek istiyorlar. Bu topraklardaki halkları karşı karşıya getirmek istiyorlar. Bu toprakları da Kürdistan coğrafyası gibi kendi bir kenti, ili gibi görmüyorlar. İzmir 21 yıldır, bu iktidar döneminde doğru düzgün bir hizmet almadı. İzmir yatırım almadı. İzmir, Amed gibi iktidar nezdinde üvey evlattır, Van gibi üvey evlattır, Mardin gibi üvey evlattır. Tam da burada, İzmirli emekçiler ve yoksulları Mardin’le, Diyarbakır’la, Siirt’le, Batman’la bir köprü olmaya çağırıyoruz. İnanın hükümetin size uygulamış olduğu politikaların aynısı Kürdistan’da da uygulanıyor, Kürdistan coğrafyasında da uygulanıyor. Bizler üvey evlat değil, bu coğrafyanın asli, asil unsurlarıyız. Dolayısıyla hükümeti bu ikili hukuktan vazgeçmeye çağırıyoruz. Egenin incisi, Türkiye’nin en güzel, en kadim şehri olan İzmir hak ettiği yatırımı, hak ettiği değeri ve kıymeti bulmalıdır.

    “İZMİR’DE ALTYAPI İÇİN HÜKÜMET DESTEĞİ YOK”

    Yakın zamanda bir yağmur yağdı, sel oluştu. Altyapı yok, altyapı için hükümet desteği yok, altyapı için yerel yönetimler desteklenmiyor. Kıyı Kanunu diye bir kanun var, denizin, göllerin olduğu yerden 100 metre sonrasına yapılaşma kurabilirsiniz. Ama maşallah imar bakanlığı aracılığıyla kıyıların tamamı AKP’ye, yeşil sermayeye, beşli çeteye rant alanı olarak açıldı. Biz Diyarbakır’da kayyuma sessiz kaldığımız müddetçe kıyılarımız, ormanlarımız, doğamız bu iktidar ve onun yanındaki çetelere peşkeş çekilecektir. Dolayısıyla derdimiz birdir, mücadelemizi ortaklaştırmak, büyütmek, ittifak yapmak, birlikte bu zalim, zulüm politikalar karşısında durmak gibi bir zorunluluğumuz var. İzmir’in mayasında bir dayanışma, demokratik kültür olduğunu biliyorum.

    İnanıyorum ki; önümüzdeki yerel seçimlerde İzmir de bu zulüm politikalarına, bu İzmir’i üvey evlat gören politikalara, bu İzmir’i kendinden saymayan, Kürt’ü kendinden saymayan, Çerkez’i kendinden saymayan politikaları hep birlikte karşı durarak boşa çıkaracağız. Kaderine terk edilmiş bir İzmir var, inşallah bir gün İzmir’i de bu kaderine terk edilmiş halinden çıkararak hak edecek yere hep birlikte getireceğimizi belirtmek istiyorum.

    “DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE GÖRÜLMEMİŞ DEMOKRATİK YÖNTEMLE ADAYLARIMIZI SEÇECEĞİZ”

    Önümüzdeki dönem çok önemli bir tarihi yerel seçim var. Siz de takip ediyorsunuz, hep birlikte parti olarak bu seçimlere hazırlanıyoruz. Yaklaşık 1,5-2 aydır da çok yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Siz İzmirli değerli halkımıza, halklarımıza şunu söylemek istiyorum; en başta Kürt halkının iradesine atanan o kayyumları göndereceğiz, daha sonra AKP’nin elinde olan usulsüzlük ve yolsuzlukla ün yapmış o belediyeleri de rantçılıktan kurtararak demokratik, halkçı yerel yönetimler anlayışımızla buluşturacağız, bunun için yoğun bir çaba içerisindeyiz. Bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde belirlenmemiş demokratik bir yöntemle adaylarımızı seçeceğiz. Sadece delegelerimizle, üyelerimizle değil; o kentte yaşayan Arap, Terekeme, Türkmen, Laz, Alevi, Kürt bütün bileşenlerle DEM Parti’nin bölgedeki adaylarını belirleyerek, halkımızın seçmiş olduğu adayları aday olarak göstereceğiz. Merkezin burada hiçbir dahli olmayacaktır. Dünyanın en sade, en yalın, en demokratik yöntemini yine DEM Parti uygulayacak. Kadın kotasını eşit temsiliyeti uyguladığı gibi, kadın mücadelesine öncülük yaptığı gibi, kadınların çok rahat ve özgür bir ortamda siyaset yaptığı gibi, demokratik ve şeffaf olduğu gibi, rantçılığa, yoksulluğa izin vermediği gibi… Yerel yönetimlerimizi aynı şekilde, adaylarımızı demokratik bir yöntemle seçeceğimizi belirtmek istiyorum.

    “İLKELERE UYAN BÜTÜN SİYASİ PARTİLERLE İŞ BİRLİĞİ VE GÜÇ BİRLİĞİNE AÇIĞIZ”

    Batıda da dün de Parti Meclisimizi topladık. Siz değerli İzmirlileri, İzmir halkımızı da ilgilendiren bir durumdu. Biraz önce Çerkez Derneği’nden bir arkadaşımız burada anons edildi. Batıda da Çerkezlerin, Kürtlerin, Türklerin, emekçilerin, KHK’lilerin, yoksulların, Alevilerin, kadınların, gençlerin, yöre derneklerinin, emek meslek örgütlerinin yani kentin bütün dinamiklerinin katıldığı kent uzlaşısıyla adaylarımızı belirleyeceğiz. Sadece bir siyasi partiyle, birkaç kurumla, kendi delege ve yönetimlerimizle değil, İzmir’in bütün dinamikleriyle bir araya gelerek İzmir’i en iyi, en demokratik, en şeffaf kim yönetebilir sorusunu sizlere sorarak, sizin onayınızı alarak kendi adaylarımızı belirleyeceğiz. Bu kendi adaylarımızı belirleyeceğiz durumu şuna kapalı değil; bizler aynı burada oturan bu bileşenler olarak kadın, özgürlükçü, çevreyi ranta açmayan, Kürt sorununun demokratik çözümünü savunan, evrensel insan haklarına inanan, demokratik bir hukuk düzeni, ilkelerine uyan ve bu ilkelere uygun olan bütün siyasi partilerle, toplumsal kesimlerle de bir iş birliğine, güç birliğine açık olduğumuzu burada belirtmek istiyoruz. Kısaca şunu yapmaya çalışacağız; nerede bir ezilen varsa, nerede bir emekçi varsa, nerede bir kadın ve Kürt varsa kesinlikle iradesi yönetim kademelerine yansıyacaktır. Yani geçmişteki gibi kazan kaybettir yerine, hem bölgede kazanacağız hem batıda siz halklarımızın iradesinin yönetim kademelerine yansıması için bir yol ve yöntem deneyeceğiz. Şimdiden hepimize hayırlı olsun. Umuyorum bu yöntemimiz doğru adaylara, inançlı adaylara, demokratik kapsayıcı adaylara da aynı zamanda bir zemin açacaktır.

    “BİR SİYASİ PARTİNİN DEĞİL, İZMİR’İN ADAYI OLMAK İSTEYEN HERKESLE KONUŞMAYA AÇIĞIZ”

    2019’da öyle bir ders verdik ki; kaybettiririz dedik, kaybettirdik. 25 yıldır ellerindeki rantı, iktidarı bir anda alarak ana muhalefet partisinin ya da onun adaylarının eline geçmesini sağladık. Ama şimdi tabii ki biz de kazanacağız. Daha geniş kesimlerle, sadece bir siyasi partiyle, bir çevreyle, bir kesimle değil, kentin temel dinamikleriyle birlikte kazanacağız. Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçiminde sanırım bizim bu konuda ne kadar kararlı olduğumuzu anlamamış olacaklar ki, 2 turda da bütün Kürt illerinin haritası aynı renk çıktı, bütün Kürt illerinin ortalaması İzmir ortalamasından daha yüksekti hatta. Yani burada bölge halkı, Kürtler, emekçiler bütün baskılara rağmen dediğini yapar. Takıyye yapmaz, siyaset yapmaz, kimseye yaranmak için asla fikir beyan etmez. Dolayısıyla bizim bu tutumumuz da geçmişteki tutumlarımız gibi kararlı olduğumuz bir tutumdur. Bu kenti demokratik bir şekilde yönetmek isteyen, sadece bir siyasi partinin adayı değil, İzmir’in adayı olmak isteyen, Kürt’ü kardeş gören, kadını eşit gören, emekçiyi, yoksulu hor görmeyen, onların yaşam standardını arttıran, rantçılık, yolsuzluk, usulsüzlük yapmayan herkesle oturmaya, konuşmaya açık olduğumuzu belirtmek istiyorum.

    “ÖYLE BİR SİYASİ ETKİMİZ VAR Kİ DOMUZ BAĞCILARIYLA BİLE İTTİFAK YAPACAK KADAR SENİ KORKUTTUK”

    Şimdi hükümet diyor ki; ‘Bunların siyasi etkisi yokmuş’. İki seçimde siyasi etkimizin ne olduğunu gösterdik. Öyle bir siyasi etkimiz var ki domuz bağcılarıyla bile ittifak yapacak kadar seni korkuttuk. Öyle bir siyasi etkimiz var ki Ergenekoncuların ayağına gidecek noktaya düştün. Öyle bir siyasi etkimiz var ki korucubaşlarının, kimi rantçı ağaların elini, eteğini öpecek bir düzeye geldin. Şimdi siyasi etkimizin olup olmadığını bu seçimlerde de sana göstereceğiz, herkese göstereceğiz.

    “SEÇİMLERDE SADECE BİR BAŞARI DEĞİL, ZAFER TABLOSU ORTAYA ÇIKACAK”

    Emin olun güçlüyüz, emin olun umudumuz yüksek. Emin olun kazanabiliriz. Bir yere eklemlenmeden, bir siyasetin yancısı olmadan, hatta o siyasetleri de merkeze, bir zemine çekerek, ortak bir iradeye çekerek başarabiliriz. Biz bu ülkenin büyük çoğunluğuyuz, Alevileriz, Kürtleriz, emekçileriz, kadınlarız, gençleriz, yoksullarız… Biz kazanamayacaksak, kim kazanacak? Biz inanmayacaksak, kim inanabilir? Emin olun önümüzdeki seçimlerde sadece bir başarı değil, bir zafer tablosu ortaya çıkacaktır. Bu rantçıları, talancıları, bu bizi yok sayan, bizi dikkate almayan, bizi yancı gören, her seçimde kendisine mecbur gören anlayışın ikisine de bu seçimlerde ders vererek, İzmirlilerin, egelilerin, emekçilerin, Kürtlerin, kadınların kazanacağı bir seçim olacağını umuyorum, bu konuda bu umutluyum. Tekrar bizi onore ettiğinizi için, güç kattığınız için, buraya geldiğiniz için hepinizi saygıyla selamıyor, bugüne kadar kongrelerimizde, yönetimlerimizde yer almış, emek vermiş arkadaşları emeklerinden dolayı selamlıyor, teşekkürlerimi iletiyor, yeni seçilecek yönetimimize başarılar diliyorum. Hepinize de Kürdüyle, Türküyle, Alevisiyle, kadınıyla Yeni seçilecek Dem Partisi İzmir İl Örgütü’ne sahip çıkmaya, dayanışmaya, birlikte mücadele etme ve başarmaya çağırıyor, selam ve saygılarımı iletiyorum”

    Bakırhan’ın konuşmasının ardından yapılan seçimlerde, Zehra Vezan Karabulut ve Mehmet Kuriş yeni eş başkanlar olarak seçildi.

     

  • ÖZGÜR ÖZEL, CHP GENÇLİK KOLLARI İL BAŞKANLARI TOPLANTISI’NIN KAPANIŞINA KATILDI

    ÖZGÜR ÖZEL, CHP GENÇLİK KOLLARI İL BAŞKANLARI TOPLANTISI’NIN KAPANIŞINA KATILDI

    Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Manisa’da düzenlenen CHP Gençlik Kolları İl Başkanları Toplantısının kapanışına katıldı.

    CHP Gençlik Kolları İl Başkanları, 15-17 Aralık tarihlerinde yerel seçim sürecini değerlendirmek, yeni üyelik kampanyasını başlatmak ve ülke gündemini konuşmak için Manisa’da, Gençlik Kolları İl Başkanları Toplantısı düzenledi. Toplantının ikinci gününde memleketi Manisa’ya gelen CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 81 ilden gelen başkanlara, Manisa’nın tarihi ve turistik bölgelerini gezdirdi. CHP lideri Özel, bugün de toplantının kapanışına katıldı.

  • ALİ BABACAN’DAN, GAYE ERKAN’IN SÖZLERİNE TEPKİ : MERKEZ BANKASI BAŞKANI’NIN KİRALARDAN ŞİKAYET ETTİĞİ BİR ŞEHİRDE BİR MEMUR, BİR ÖĞRETMEN, BİR POLİS NASIL YAŞAYACAK? DOKTOLAR, İŞÇİLER, ÖĞRENCİLER NE YAPACAK?

    DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın İstanbul’daki kira fiyatlarına ilişkin sözlerini eleştirdi. Babacan, “Geçtiğimiz gün Merkez Bankası’nın yeni başkanı bir röportaj vermiş ve demiş ki, ‘İstanbul’da kiralar öyle pahalı ki, annemin evine taşındım.’ Bilmeyenler bilsin. 11 yıl bu ülkenin ekonomisinin başında olan bir kardeşiniz olarak söylüyorum; Merkez Bankası Başkanları, bütün bürokrasi sisteminde en yüksek maaş alan birkaç bürokratlardan birisidir. Ben şimdi soruyorum. Bu ülkede Merkez Bankası Başkanının kiralardan şikayet ettiği bir şehirde bir memur, bir öğretmen, bir polis nasıl yaşayacak? Doktolar ne yapacak, işçiler ne yapacak, öğrenciler ne yapacak o şehirde? Her gün motor üzerinde canını tehlikeye atan kurye arkadaşlarım ne yapacak? Açlık sınırının bile altında bir emekli maaşı alan bugün 7 bin 500 lira emekli maaşı alan bir vatandaşımız nasıl yaşayacak?” dedi.

    DEVA Partisi Genel Başkanı, bugün Konya’da partisinin Selçuklu İlçe Kongresi’ne katıldı. Kongrede, ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Babacan, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın İstanbul’daki kira fiyatlarına ilişkin söylediği sözleri eleştirdi. Babacan şunları söyledi:

    MERKEZ BANKASI BAŞKANININ KİRALARDAN ŞİKAYET ETTİĞİ BİR ŞEHİRDE BİR MEMUR, BİR ÖĞRETMEN, BİR POLİS NASIL YAŞAYACAK?”

    Geçtiğimiz gün Merkez Bankası’nın yeni başkanı bir röportaj vermiş ve demiş ki, ‘İstanbul’da kiralar öyle pahalı ki, annemin evine taşındım.’ Bilmeyenler bilsin. 11 yıl bu ülkenin ekonomisinin başında olan bir kardeşiniz olarak söylüyorum; Merkez Bankası Başkanları, bütün bürokrasi sisteminde en yüksek maaş alan birkaç bürokratlardan birisidir. Ben şimdi soruyorum. Bu ülkede Merkez Bankası Başkanı’nın kiralardan şikayet ettiği bir şehirde bir memur, bir öğretmen, bir polis nasıl yaşayacak? Doktolar ne yapacak, işçiler ne yapacak, öğrenciler ne yapacak o şehirde? Her gün motor üzerinde canını tehlikeye atan kurye arkadaşlarım ne yapacak? Açlık sınırının bile altında bir emekli maaşı alan, bugün 7 bin 500 lira emekli maaşı alan bir vatandaşımız nasıl yaşayacak? İnsanlarımız bırakın ev almayı araba almayı emekli maaşıyla kira ödemenin imkansız olduğu bir ülkede yaşıyor. Her yerde önümüzü kesiyorlar diyorlar ki; ‘8 bin lira emekli maaşım var, kiram 5 bindi, şimdi ev sahibi 10 bin lira kira istiyor. Ben nasıl geçineceğim? Ekmek parasını nasıl bulacağım. 10 bin lira emekli maaşım var ben torunuma nasıl harçlık vereceğim’ diyor.

    Bugün Türkiye’de bir emeklinin eğer oturduğu ev kendisinin değilse emekli maaşıyla artık Türkiye’de geçinmek, yaşamak mümkün değildir. Temel gıda ihtiyaçları bile bir emekli maaşıyla Türkiye’de karşılanamamaktadır. Bunun sebebi de ekonominin kötü yönetilmesidir. İnsan onuruna yaraşır hayat yaşamak, artık Türkiye’de bir emekli için mümkün olmaktan çıkmıştır.”

  • SOL PARTİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI MERT YEDEK: “TÜRKİYE ASGARİ ÜCRETLİLER ÜLKESİNE DÖNÜŞTÜ”

    SOL PARTİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI MERT YEDEK: “TÜRKİYE ASGARİ ÜCRETLİLER ÜLKESİNE DÖNÜŞTÜ”

    MELTEM KARAKAŞ

    SOL Parti Eskişehir İl Başkanı Mert Yedek, “Türkiye asgari ücretliler ülkesine dönüştü” dedi.

    SOL Parti Eskişehir’de bugün asgari ücret açıklaması yaptı. İsmet İnönü Caddesi’nde yapılan açıklamada konuşan Mert Yedek, “Asgari ücret görüşmeleri, açgözlü sermayenin emekçilere sefalet dayatmaktan başka bir amacı olmadığını gösteriyor. İnsanca yaşamak ve haklarımızı kazanmak için işçiler, köylüler, emekliler, tüm emekçiler olarak birleşerek mücadele etmekten başka bir yol yok” dedi.

    “TÜRKİYE ASGARİ ÜCRETLİLER ÜLKESİNE DÖNÜŞMEKTE VE EMEKÇİ HALK HER GEÇEN GÜN YOKSULLAŞMAKTADIR”

    Yedek, “Türkiye’de asgari ücretli çalışanların oranı yüzde 50’lere asgari ücret civarında ücret alanların oranı ise yüzde 60-70’lere dayanmış durumdadır. Türkiye asgari ücretliler ülkesine dönüşmekte ve emekçi halk her geçen gün yoksullaşmaktadır. Asgari ücretin ortalama ücrete dönüştüğü bu tablo hesaba katıldığında bu tüm emekçiler için sefalet anlamına gelmektedir. Bir avuç sömürücü adına iktidarı yürütenlerin emekçilerin yüzünü güldürecek bir ücret belirleyemeyeceği açıktır” diye konuştu.

     

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… BURCU KÖKSAL: “21 YILDIR YAPBOZ TAHTASINA DÖNDÜRDÜĞÜNÜZ EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİNİ SAĞLAYAMADINIZ, YOKSULLUĞU ÇÖZEMEDİNİZ”

    CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal, TBMM Genel Kurulu’nda, “Öğrenciler yoksulluk yüzünden okuldan kopuyor. Okul sırasında olması gereken çocuklar kayıt dışı çalıştırılıyor. Çocuklar bu ülkede değer görmedikleri için, güvencesiz hissettikleri için sanal bahse, uyuşturucuya yöneliyor. Bu bütçede çocukların suça, sanal bahse, madde bağımlılığına yönelmesini engelleyecek tedbir alınmasına dair bir kaynak yok. 21 yıldır yapboz tahtasına döndürdüğünüz eğitimde fırsat eşitliğini sağlayamadınız, yoksulluğu çözemediniz” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da bugün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal şunları söyledi:

    “BU ÜLKEDE ÇOCUKLAR BESLENME ÇANTALARINDA YİYECEK OLMADIĞI İÇİN KARINLARINI SU İLE DOLDURUYORLAR”

    “UNICEF verilerine göre çocuk yoksulluğunda dünya ikincisiyiz, çocuklardaki gıda yoksulluğunda ise dünya üçüncüsüyüz. Çocukları koruyamamakta, karanlıkta okula yollamakta mahiriz. Yaz saati uygulaması; sizin bakan olarak göreviniz çocukları karanlıkta okula yollamak değil, çocukların beslenme çantasının doldurulabileceği bir ülke inşa etmek. Yaz saati için geçtiğimiz günlerde tüm vekillerimizin verileri ortaya koymasına rağmen tam da burada Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı bu uygulamanın devam edeceğini üstüne basa basa duyurdu. Çocukları karanlıkta okula göndermek güneşten ve kahvaltıdan kesmektir. Gelişim bozukluğun ve stresin temelidir. Bu ülkede çocuklar beslenme çantalarında yiyecek olmadığı için karınlarını su ile dolduruyorlar.

    Bir önceki Bakan Mahmut Özer’in, okul öncesi 1 buçuk milyon öğrenciye vermiş olduğu ücretsiz öğün mevcut Bakan Yusuf Tekin döneminde kaldırıldı. Yine Mahmut Özer, 2023 yılı Mayıs ayında okul öncesi eğitimin ücretsiz olacağını söyledi ama 14 Ekim’de şu anki Bakan Yusuf Tekin okul öncesi eğitimde katkı payı uygulaması getirdi. Mahmut Özer 2 Nisan 2023 tarihinde tüm eğitim kademelerinde okullaşma oranının yüzde 99’a ulaştığı yönünde bir tweet atarak basın açıklamasında da ‘eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranı yüzde 99’un üzerine çıkarıldı. Okullaşma oranımız; okul öncesi 5 yaşta yüzde 99,5, ilkokulda yüzde 99,5, ortaokul ve lisede 99,1’e ulaştı’ demişti. Sayın Bakan Yusuf Tekin’in döneminde Milli Eğitim Bakanlığı’nın resmi sitesinde ilkokul düzeyinde okullaşma oranı yüzde 93,85, ortaokul düzeyinde yüzde 91,21, ortaöğretimde yüzde 91,7, yükseköğretim düzeyinde ise yüzde 46,2 deniyor. Siz birbirinizle çelişirken birinizin söylediğini öteki doğrulamazken biz hanginize inanacağız?

    “KİŞİYE ÖZEL İKİNCİ KANUN YUSUF TEKİN’İN REKTÖR ATAMASI İÇİN ÇIKARILMIŞ OLDU”

    13 Eylül 2018 tarihinde 17 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle profesörlükte geçirilecek en az 3 yıl şartı kaldırıldı. ‘Rektörler, profesörlerlük yapanlar arasından atanır’ şekline dönüştürüldü. Tam da 2 gün sonra 15 Eylül tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın son müsteşarı olan Yusuf Tekin işte bu hüküm sayesinde Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne rektör olarak atandı. Böylece ‘Harika çocuk yasası’ olarak bilenen kanundan sonra cumhuriyet tarihimizde kişiye özel ikinci kanun bugün bütçe görüşmeleri için burada bulunan Milli Eğitim Bakanlığı’nın başında olan dönemin Milli Eğitim Bakanlığı’nın son müsteşarı Yusuf Tekin’in rektör ataması için çıkarılmış oldu. Bakan Tekin’in müsteşarlık dönemi bununla da sınırlı kalmadı. Bir gecede Mili Eğitim Bakanlığı’nın tüm yöneticileri görevden alındı, Andımız kaldırıldı. ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım’ demenin, yurdunu ve milletini sevmenin Andımızın sözlerinin neyi rahatsız etti de kaldırdınız?

    Proje okulu uygulaması başladı, teftiş sistemi yerle bir edildi. Ders denetimi kaldırıldı. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına geçildi. TEOG kaldırıldı, üniversite giriş sistemi yeniden değiştirildi. Yine Sayın Bakanın müsteşarlığı döneminde hayata geçirilen ‘Akıllı okul’ olarak da bilinen etüt merkezleri 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra soruşturma geçirdi. Bakan Tekin bu soruşturmalar esnasında bu etüt merkezlerinde boy gösterdi. Müsteşarlığı döneminde birlikte çalıştığı 8 kişiden 7’si gözaltına alındı. Milli Eğitim Bakanlığına bin 709 kişi göreve alındı ancak hepsi mülakatla. Yüksek puan almalarına rağmen mülakatlarda elenenler mahkemelere gitti ama mahkeme kararları da uygulanmadı.

    “ÖYLE YETENEKLİ BİR SINIF Kİ MEVCUTLARININ HEMEN HEMEN HEPSİ KAMUDA ÜST DÜZEY GÖREVDELER”

    Okullara temizlik görevlisi, güvenlik personeli atamadınız. Veliler aralarında para toplayarak temizlik malzemesi alıyor. Bazı okullarda kayıt işlemlerinde bu olay zorunlu tutuluyor. Okullarda güvenlik görevlisi yok, uyuşturucu okul içlerine kadar girdi. Özellikle yoksulluk oranının yüksek olduğu bölgelerde bıçaklı kavga haberleri geliyor. Ama Sayın Bakan okulların güvenliğini sağlamak yerine danışma ataması yapıyor. 2 Ocak 2014 tarihinden itibaren Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü olarak görev yapan Nazif Yılmaz 8 Ocak 2022 itibarıyla Milli Eğitim Bakan Yardımcısı olarak atandı. Nazif Yılmaz, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın imam hatipten sınıf arkadaşı. Maşallah öyle yetenekli bir sınıfki mevcutlarının hemen hemen hepsi kamuda üst düzey görevdeler.

    Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin yüzde 81’ine baktığımızda personel için harcanıyor. Kamuda en çok personel istihdamı Milli Eğitim Bakanlığı’nda. Milli Eğitim Bakanlığı’nda olmasına rağmen eğitim hizmetlerinde çalışanların tamamı yoksulluk sınırının altında bir kısmı da açlık sınırının altında maaşlarla yaşamaya mahkum edilmiş. Örneğin, 25 yıllık bir öğretmen 24 bin 154 lira maaş alıyor ama siz öğretmene beyaz önlük vermeye kalkıyorsunuz. Öğretmenlerin sorunlarını çözmekten uzaksınız.

    “ÖĞRENCİLER YOKSULLUK YÜZÜNDEN OKULDAN KOPUYOR”

    Öğrenciler yoksulluk yüzünden okuldan kopuyor. Okul sırasında olması gereken çocuklar kayıt dışı çalıştırılıyor. Çocuklar bu ülkede değer görmedikleri için, güvencesiz hissettikleri için sanal bahse, uyuşturucuya yöneliyor. Bu bütçede çocukların suça, sanal bahse, madde bağımlılığına yönelmesini engelleyecek tedbir alınmasına dair bir kaynak yok. 21 yıldır yapboz tahtasına döndürdüğünüz eğitimde fırsat eşitliğini sağlayamadınız, yoksulluğu çözemediniz. Bu ülkede 6 yaşında ki bir çocuk evlilik adı altında yıllarca istismara uğradı, kamuoyunun tepkisi üzerine konuya el atıldı.

    8 Haziran 2012 yılında kabul edilen 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi altında bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usül ve esasları düzenlemektir şeklinde belirtilmektedir. Bu tedbirleri almaktan sorumlu olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’dır. 6284’ü koruması gereken bakan diyor ki, ‘kadınlar uygulanmasını istemiyor.’ AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin seçim döneminde, ‘6284 bizim kırmızı çizgimizdir’ demişti. Şimdi soruyorum Sayın Bakan neden sizin kırmızı çizginiz değil? Partinizin görüşü nedir? Biriniz, ‘kırmızı çizgimiz’ diyor, biriniz, ‘kaldırılsın’ diyor. Biz hanginize inanacağız?”

  • KIYI İŞGALİ YAPAN İŞLETMEYE BODRUM BELEDİYESİNDEN MÜDAHALE

    KIYI İŞGALİ YAPAN İŞLETMEYE BODRUM BELEDİYESİNDEN MÜDAHALE

    Bodrum Belediye ekiplerinin müdahalesi sonucu, Bitez sahilde kıyı işgaline sebep olan ahşap platform sökülüyor.

    Bodrum Belediye ekiplerinin müdahalesi sonucu, Bitez sahilde kıyı işgaline sebep olan ahşap platform sökülüyor. Bitez sahilinde yaşanan işgal ile ilgili gelen şikayetler üzerine harekete geçen ve konu ile ilgili tespitlerde bulunan zabıta ekipleri, sahile platform kuran işletme hakkında tutanak tuttu. Zabıta ekipleri, işgalin yerinde incelenmesine yönelik tespitlerini Yapı Kontrol Müdürlüğü’ne bildirdi.

    Bodrum Belediyesi Zabıta Müdürlüğü ve Yapı Kontrol Müdürlüğü ekiplerince yapılan çalışmalar sonucu Bitez sahilinde bulunan kıyı işgalinin ortadan kaldırılması için çalışmalar devam ediyor.

  • İZMİT BELEDİYESİ YÖNETİCİLERİ, HASAN BİTMEZ ADINA DÜZENLENEN MEVLİT PROGRAMINA KATILDI

    İZMİT BELEDİYESİ YÖNETİCİLERİ, HASAN BİTMEZ ADINA DÜZENLENEN MEVLİT PROGRAMINA KATILDI

    İzmit Belediyesi Basın Danışması Cem Şakoğlu Esnaf ve STK Koordinatörü Cem Serhat Dayanç, Saadet Partisi Kocaeli Milletvekili merhum Hasan Bitmez için düzenlenen mevlit programına katıldı.
     
    Saadet Partisi Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez, geçtiğimiz hafta TBMM’de bütçe görüşmeleri devam ederken kalp krizi geçirmişti. Ardından hastaneye kaldırılan Bitmez, yaşam mücadelesini kaybederek hayata gözlerini yumdu. Bitmez için bugün öğle namazında Yeni Cuma Camii’nde mevlit okutuldu. İzmit Belediyesi Basın Danışması Cem Şakoğlu ve İzmit Belediyesi Esnaf ve STK Koordinatörü Cem Serhat Dayanç da mevlit programına katıldı. Saadet Partili mensuplara başsağlığı dileklerini sunan İzmit Belediyesi yöneticileri, Başkan Hürriyet’in selamlarını ilettiler.