Blog

  • KADİRLİLİ BÖREK SATICISI: “YARIM BÖREK İSTEYEN OLUYOR. BIRAK PARAYI VERESİYE YİYORLAR”

    KADİRLİLİ BÖREK SATICISI: “YARIM BÖREK İSTEYEN OLUYOR. BIRAK PARAYI VERESİYE YİYORLAR”

    BURHAN DEMİRCİOĞLU

    Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde yıllardır börek satan Ziya Yakışır, vatandaşların alım gücünün iyice düştüğü ve yarım börek hatta veresiye börek aldığını söyledi. Yakışır, “Millet hep börek yiyor ne yapsın vatandaş. Yemiyor da gerekirse. Yarım börek isteyen oluyor tabi ki. Veresiye yiyorlar veresiye. Bırak parayı veresiye yiyorlar. Yarımı 5 lira, tümü 10 lira. ‘5 liram var’ diyor ne yapayım mecbur veriyoruz adama, yapacak bir şey yok” dedi. 

    Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde 10 yıldır seyyar olarak börek satan Ziya Yakışır, alım gücü düşen vatandaşların lokantalarda yemek yiyemediğini börek yediğini ifade etti.

    “VERESİYE YİYORLAR”

    Börek satıcısı Ziya Yakışır şöyle konuştu:

    “10 yıldır börekçiyim. Vatandaş yemek yiyemez oldu böreğe düştü. Börek 10 lira. Biz ekonomi diyoruz ekonomi, ekonomi, ekonomi… Geçen sene 5 liraydı börek bu sene 10 lira. Ucuz aslında börekte yapınca vatandaş yiyemiyor ne yapalım mecbur ucuz veriyoruz yani. Vatandaş lokantaya gidemez oldu. Aldığı maaş 7 bin 500 lira emekli para alıyor, nasıl geçinsin adam? Bir kuru fasulye pilav olmuş 100 lira. Kebap dürüm olmuş 150 lira nasıl geçinsin bu adam? Millet hep börek yiyor ne yapsın vatandaş. Yemiyor da gerekirse. Yarım börek isteyen oluyor tabi ki. Veresiye yiyorlar veresiye. Bırak parayı veresiye yiyorlar. Yarımı 5 lira, tümü 10 lira. ‘5 liram var’ diyor ne yapayım mecbur veriyoruz adama, yapacak bir şey yok.”

     

  • IĞDIR’DA 47 KÖY YOLU, KAR YAĞIŞI NEDENİYLE KAPATILDI

    IĞDIR’DA 47 KÖY YOLU, KAR YAĞIŞI NEDENİYLE KAPATILDI

    SERDAR ÜNSAL

    Iğdır’da dün meydana gelen kar yağışı nedeniyle 47 köy yolu kapandı. Iğdır merkeze bağlı 9 köyde okullar bir gün süre ile tatil edildi. Doğubayazıt- Iğdır arası Pamuk geçidi mevkiinde yoğun kar  yağışı trafikte aksamalara yol açtı. Sürücüler zor anlar yaşadılar.

    Iğdır’da dün akşam üstü başlayan kar yağışı şehir merkezinde tutmazken dağlar ve köylerde etkili oldu. Ağrı dağı, Zor dağları, Alagöz dağları eteklerine kadar beyaza büründü. 47 köy yolu 205 kilometrekarelik alanda yollar kardan kapandı. Köy Hizmetleri ekipleri kapalı koy yollarını açmaya başladılar.

     

  • YOZGAT’TA KAZ VE KAZ YUMURTASI ÜRETİMİNDE GERİLEME OLDU

    YOZGAT’TA KAZ VE KAZ YUMURTASI ÜRETİMİNDE GERİLEME OLDU

    SEYFİ ÇELİKKAYA

    Yozgat’ta uzun yıllar kaz ve kaz yumurtası üretiminin artırılıp, ekonomiye kazandırılması çalışmalarını yürüten Bozok Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Boz, “Sadece Yozgat’ımızda değil Türkiye’deki kaz varlığında son bir yılda bir düşüş gözleniyor, çoğu şehrimizde hızlı bir azalma gözüküyor” dedi.

    Türkiye’nin önemli tarım bölgelerinden Yozgat’ta diğer tarım ve hayvancılık sektöründe olduğu gibi kanatlı hayvan varlığında da ciddi bir gerileme yaşanıyor. Yozgat Bozok Üniversitesi ve Şefaatli Kaymakamlığı tarafından, ildeki kanatlılardan kaz yetiştiriciliğinin yeniden cazip hale getirilmesi amacıyla yürüttüğü çalışmalar da sekteye uğradı. Kaz varlığındaki gerilemenin sadece Yozgat’ta değil farklı nedenlere bağlı olarak yurt genelinde yaşandığı kaydedildi.

    PROJELERDE İSTENİLEN SONUCA ULAŞILAMADI

    Yozgat Valiliği İl Özel İdaresi, Tarım Orman İl Müdürlüğü, Yozgat Bozok Üniversitesi ortaklığı ile 2018 yılında uygulamaya konulan ‘Yozgat damızlık kaz ıslahı’ projesi kapsamında önce 800 çiftçiye ‘kaz yetiştiriciliği’ eğitimi verildi. Yozgat’ın Şefaatli ilçesinde Kaymakamlık tarafından hazırlanan, ‘Şefaatli Kazı ORAN ile yetişiyor’ başlıklı proje ile belgeli üreticilere kaz palazı dağıtıldı. İlçede belirlenen 66 çiftçiye 3 bin 300 kaz palazı dağıtıldı. Yozgat Bozok Üniversitesi tarafından Yerköy ilçesinde kurulan Tarımsal Araştırma Uygulama Merkezi Damızlık Kaz Üretim Tesisinde yetiştirilen kazlar, ‘Yozgat Damızlık Kaz Islahı projesi’ kapsamında halk elinde ıslah edilerek, çoğaltılmasına yönelik başlatılan çalışmaların bir bölümü sekteye uğradı. Ancak, yumurta verimine yönelik çalışmalara devam edildiği bildirildi. Şefaatli Kaymakamlığı tarafından hazırlanan kaz ve kaz yumurtası yetiştiriciliğine yönelik projede atıl kaldı. Özel sektör tarafından başlatılan çalışmalarda sekteye uğradı. Kaz varlığındaki azalma fiyatları da etkileyerek, canla kazın bin ila bin 500 lira arasında satıldığı öğrenildi.

    “TÜRKİYE’DEKİ KAZ VARLIĞINDA SON BİR YILDA BİR DÜŞÜŞ GÖZLENİYOR”

    Yozgat’ta ve yurdun farklı bölgelerinde uzun yıllardır kaz yetiştiriciliği üzerine araştırmalar yürüten Yozgat Bozok Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Hayvan Yetiştirme ve Islahı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Boz, yem fiyatlarının 2020-2021 yıllarında 2.5 lira seviyesindeyken şimdi 12-13 liraya kadar yükselmiş olmasının da kaz varlığının gerilediğine dikkat çekti. “Sadece Yozgat’ımızda değil Türkiye’deki kaz varlığında son bir yılda bir düşüş gözleniyor, çoğu şehrimizde hızlı bir azalma gözüküyor” diyen Boz, şöyle konuştu:

    “Bunun en büyük nedenlerinden birisi; 2019-2020 yılından beri bir pandemi sürecinden geçtik. Bu süreç üretimi de olumsuz bir yönde etkiledi. Bunun sonrasında Türkiye’de yaşanan ekonomik sıkıntılar ve bir deprem felaketi geçirdik. Bu deprem felaketinden sonraki ticari ortamlarda bazı sıkıntılar meydana geldi. Bu da ister istemez kaz yetiştiriciliği gibi katma değeri yüksek bir sektörü olumsuz yönde etkiledi. Özellikle yem fiyatlarındaki artışlar kaz yetiştiriciliği gibi yüksek miktarda yem tüketen hayvanların varlığının maalesef azalmasına neden oldu. Büyük şehirlere ticaretlerin azalması yine bu varlığın azalmasında en önemli etkenler oldu. Tabii buna bir de kaz yetiştiriciliği gibi bir sektöre çok büyük destekler sağlanamadığı için yurt dışından kaçak olarak getirilen genetiklerin, ırkların hastalıkları taşıyarak Türkiye’de önemli bir hastalık sorununa neden olması nedeniyle varlıklarımızda önemli bir azalma görüyoruz.”

    “YUMURTA VERİMİNİ ARTIRMAK YÖNÜNDE BİR ÇALIŞMA İÇERİSİNDEYİZ”

    Yozgat’ta mevcut kaz varlığının ıslah edilerek, halk elinde çoğaltılıp, her yönüyle hazırlanan projede görev alan Doç. Dr. Boz, projenin son durumunu şöyle özetledi:

    “Yozgat’ta kaz ıslah projelerine 2020 yılında valilik, il özel idaresi, tarım dairesi başkanlığı tarafından ortaklaşa bir protokolle başlamıştık. Fakat o çalışmamız bazı sıkıntılar nedeniyle yarıda kesilmişti ama biz yarıda kesmek istemedik, TÜBİTAK ve Tarım Bakanlığı TAGEM protokolüyle beraber çalışmalarımıza devam ediyoruz. Özellikle yumurta verimi yönünde, yumurta verimini artırmak yönünde bir çalışma içerisindeyiz. Şükürler olsun ki 2023 yılı itibariyle biz yerli üretim kazlarımızda kaz başına 41 yumurtaya kadar çıkabildik. Yeni teknolojileri de kullanarak kısa vadede ıslah edilmiş, orta ağır grupta yer alan yumurta verimi 50-55 seviyesinde olan bir genetik geliştirmeye çalışıyoruz.”

    “ÜRETİMİ VE TÜKETİMİ ARTTIRMA YÖNÜNDE BİR ÇALIŞMA YAPMA ZORUNLULUĞUMUZ VAR”

    Türkiye’de kaz yetiştiriciliği denildiği zaman Doğu Anadolu illerinin akla gelmesinin çok normal olduğunu vurgulayan Boz, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Kültürel altyapısı, geleneksel üretim ve tüketim altyapısı nedeniyle bu böyle fakat Türkiye’de bunun dışında da illerimiz var. Bunlar başta Yozgat olmak üzere Kütahya, Samsun, Konya, Uşak gibi illerimiz de bu kültürün içerisinde yer alan illerimiz. Geçmişten beri farklı şekillerde tüketimler olmak üzere hem üretiyorlar hem tüketiyorlar hem de eti dışındaki diğer ürünlerinden faydalanabiliyorlar. O yüzden Türkiye’de kaz yetiştiriciliği bir sezonsal durum ile devam etmekte, yani kış döneminde devam etmekte, ticari olarak kazlarımız şehirlerde dolaşmaktadır, canlı veya kesilmiş et olarak. Yozgat’tan Kars iline getirebilmekte, Kars’tan İstanbul’a, Samsun’dan Kars’a, Muş’a, Ardahan’a götürülebilmekte, orada iç tüketimde veya İstanbul gibi, Ankara gibi büyük şehirlere de oradan ticaret yapılabilmektedir. Bizim Doğu Anadolu illerimizin dışında kalan illerimizde genellikle taze tüketim yani bütün kazlarda kesim ve et satışı varken Doğu Anadolu’da genellikle tuzlanmış ve kurutulmuş olarak bir kültür var, bu da ülkemizin bir zenginliği. Bu yüzden iller arasında şu ilimiz daha üstündür, bu ilimiz daha üstündür demektense bütün illerimizdeki üretimi ve tüketimi arttırma yönünde bir çalışma yapma zorunluluğumuz var.

    “ÇALIŞMALARA DEVAM ETMEK ZORUNDAYIZ”

    Bu aşamada da Yozgat ili 2017-2018 yılından itibaren değişik projelerle çalışmalar gerçekleştirdi. Yine üniversitemiz iş birliğiyle veya ortaklığıyla birçok proje yapmaya çalıştık fakat ne yazık ki sürdürülebilirlikte bir problem yaşıyoruz. Bu problemi özellikle projelerin desteklendiği il, ilçe, kurum ve kuruluşlardaki yöneticiler tarafından sahiplenmesiyle sürdürülebilirliğini sağlayabiliriz. Her üretim desteğe muhtaçtır. Desteklenen projelerin de sürdürülebilir olması için çalışmalara devam etmek zorundayız, katkıyı sunmak zorundayız. Bunu yaparsak uzman ellerle yolumuza devam edersek hiçbir üretim yarıda kalmayacaktır. Artık dünyada da Türkiye’de de coğrafi işaretli ürünler çok önemli bir pozisyona geldi. Biz de Yozgat’ımızda yine coğrafi işaretli üretim veya ürünler ortaya çıkarabilirsek kaz yetiştiriciliğini ve kaz yetiştiriciliğini de sadece et değil etinin dışında tüyünden daha fazla faydalanabilmemiz lazım. Baş ve ayakları yumurtasını sanata dönüştürebilmeliyiz. Bu sanatla ilgili en son verilen projemiz geçmişti onu da sürdürülebilir hale getiremiyoruz. Daha öncesinde müthiş bir projeyle beraber Şefaatli ilçemiz ve kaymakamlığımız bir cezaevini müthiş bir dönüşümle beraber kuluçkahane ve civciv üretim tesisine dönüştürdü ama maalesef şu anda orada da sürdürülebilirliği sağlamış durumda değiliz. Bu projelerin ivedilikle tekrar desteklenip, sürdürülebilir hale gelmesi gerekiyor çünkü bir yerde yapılan bir yapı, bir bina, bir üretim bütün ilin ekonomisine ve sosyal hayatını etkileyecektir. Yavaş yavaş büyüyeceğiz, küçük küçük projelerle projelere gideceğiz. Bunu yapabileceğimizi ve bu bilgi ve birikimin Yozgat’ta olduğunu buradan herkese bildirmek istiyorum.”

  • SAFRANBOLU BELEDİYE BAŞKANI KÖSE, SAFRANBOLU’NUN UNESCO’DAKİ 29. YILINA ÖZEL ETKİNLİKLER İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU

    SAFRANBOLU BELEDİYE BAŞKANI KÖSE, SAFRANBOLU’NUN UNESCO’DAKİ 29. YILINA ÖZEL ETKİNLİKLER İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU

    TUNAKAN YILDIRIM

    Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse, Safranbolu Belediyesi tarafından UNESCO’da yer alışın 29. Yılı anısına organize edilen etkinlikleri değerlendirdi. Prof. Dr. İlber Ortaylı Konferansında yaşanan büyük ilgiye de değinen Köse, “Safranbolu’nun tanıtımı adına önemli isimlerin böyle özel günlerde gelmesi çok büyük katkı sağlıyor. Leyla Dizdar Kültür Merkezi böyle bir kalabalığı hiçbir zaman görmedi. Salonumuzun kapasitesi belli olduğu için maalesef belli bir kitleye bu programı sunabildik. İlber Hoca Mayıs ayında bir daha gelmek üzere söz verdi ve ona imza günü yapacağız, çok daha geniş kitlelere hitap edeceğimiz bir şekilde” dedi

    Safranbolu UNESCO’da yer alışının 29. Yılını Safranbolu Belediyesi tarafından ücretsiz olarak düzenlenen etkinliklerle kutluyor. 16-17 Aralık tarihlerinde düzenlenen etkinliklerin ilk gününde Prof. Dr. İlber Ortaylı konferans verdi. Safranbolu Leyla Dizdar Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansa büyük ilgi oldu. 17 Aralık Pazar Günü ise Safranbolu Kültürel Miras Derneği tarafından düzenlenen sergi ile başladı. Safranbolu, Zaman, Mekân, İnsan ismi ile 1926 yılından bugüne kadar çekilen fotoğraflarla Cemil Belder tarafından oluşturulan sergiye katılan Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse hem sergi hem de iki gün süren 29. Yıl etkinlikleri hakkında basın mensuplarına değerlendirmelerde bulundu.

    “BU KENTİN KORUNMASINDA EN ÖNEMLİ KATKI BU KENT İNSANININ KATKISIDIR”

    Elif Köse şunları söyledi:

    “UNESCO’ya dâhil edilişimizin 29. yılını dün başlayan etkinliklerimizle kutlamaya başladık. 29. yılında da önceki dönemlerdeki gibi koruduğumuzu gösteren çok özel bir serginin açılışındayız şu anda. Bu fotoğrafların sergi haline dönüşmesinde emek veren Kültürel Miras Derneği’ne ve Cemil Bey’e teşekkür ediyorum. Bu kentin korunmasında birçok insanın katkısı var. Önceki dönem Belediye Başkanlarımızın ve birçok önemli ismin katkısı olduğu kadar, en önemli katkı bu kent insanının katkısıdır. Onlardaki bu duyarlılık olmasaydı kent ölçeğinde bu kenti bu kadar korumuş olamayacaktık. Salonumuzun kapasitesi belli olduğu için belli bir kitleye İlber Hoca’nın konferansını sunabildik. Ancak İlber Hoca’nın Mayıs ayında düzenleyeceği imza gününü daha geniş kitlelerle buluşturacağız. İlber Hoca çok önemli bir isim. Geçen sene yine bu tarihlerde davet etmiştik ama davet konusunda geç kalmışız, çünkü gerçekten çok yoğun, programları belki 6 ay öncesinden belirleniyor. Bu yüzden elimizi bunu sene biraz çabuk tutup İlber Hoca’yı bu tarihlerde getirmeye çalıştık. 24 yıl sonra Altın Safran Belgesel Film Festivali’nin birincisine katılan İlber Hoca’yı tekrar getirdik. Çok büyük bir ilgi vardı. Leyla Dizdar Kültür Merkezi bu kadar kalabalığı hiçbir zaman görmemiştir. Daha büyük salonlarımız olsaydı da keşke kimse dışarıda kalmasaydı, en büyük dileğimiz o olurdu. Ancak salonumuzun kapasitesi belli olduğu için maalesef belli bir kitleye bu programı sunabildik. Bundan dolayı İlber Hoca çok üzüldüğünden Mayıs ayı için bizlere söz verdi. İlber Hoca için bir imza günü yapacağız. O zaman daha büyük kitlelerle hocamızı da buluşturmuş olacağız. Elbette Safranbolu’nun tanıtımı adına bu özel günlerde gelen önemli isimlerin çok büyük katkıları oluyor. Bugün de çok kıymetli hocalarımız var panel verecekler. Onlara bu kadar önemli bir paneli gerçekleştirecekleri için de çok teşekkür ediyorum. Akşam saatlerinde de yine güzel bir konser izleyeceğiz.”

  • SEZGİN TANRIKULU: “ÜZÜM VE ŞARAP ÜRETİCİLERİNE AĞIR YAPTIRIMLAR GETİRİLİYOR. TEMİNAT MEKTUBUNUN İSTENMESİNİN NEDENİ, ÜZÜM ÜRETİCİLERİNİ BU ÜRETİM TARZINDAN VAZGEÇİRMEK”

    CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Tarım ve Orman Bakanlığı, 1 Ocak 2024 tarihinde yürürlüğe girecek bir tebliğ hazırladı. Bu tebliğiyle özellikle üzüm ve şarap üreticilerine ağır yaptırımlar getiriliyor. Üretim kapasitelerine göre, 5 milyondan başlayarak 50 milyona kadar teminat mektupları istenecek. Peki Tarım ve Orman Bakanlığı, başka üreticiler bakımından böyle bir teminat istiyor mu? Hayır. Nedeni şu: Üzüm ve şarap üreticilerini bu üretim tarzından vazgeçirmek. Bu da AK Parti’nin siyasal tercihleriyle ilgili. Bir de neden Tarım ve Orman Bakanlığı, vergiyi güvence altına almak amacıyla böyle bir çalışma içerisine girer? Türkiye’nin Maliye Bakanlığı var. Eğer bir vergi yükü doğuyorsa bunu takip edecek olan Maliye Bakanlığı’dır” dedi.

    CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 1 Ocak’ta yürürlüğe girecek ve üzüm ve şarap üreticilerinden “ileride doğacak vergilerini ödemelerini teminat altına almak için” teminat mektubu isteneceği belirtilen tebliğiyle ilgili Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi. Tanrıkulu, önergenin gerekçelerinde şu ifadelere yer verdi:

    “TEMİNAT MEKTUBUNUN İSTENMESİNİN NEDENİ, ÜZÜM ÜRETİCİLERİNİ BU ÜRETİM TARINDAN VAZGEÇİRMEK. BU DA AK PARTİ’NİN SİYASAL TERCİHLERİYLE İLGİLİ”

    “Tarım ve Orman Bakanlığı, 1 Ocak 2024 tarihinde yürürlüğe girecek bir tebliğ hazırladı. Bu tebliğiyle özellikle üzüm ve şarap üreticilerine ağır yaptırımlar getiriliyor. Üretim kapasitelerine göre, 5 milyondan başlayarak 50 milyona kadar teminat mektupları istenecek. Bu teminat mektuplarının istenmesinin nedeni, ileride doğacak vergiyi güvence altına almak. Peki Tarım ve Orman Bakanlığı, başka üreticiler bakımından böyle bir teminat istiyor mu? Hayır. Üzüm ve şarap üreticileri bakımından bugüne kadar böyle bir teminat istenmiş mi? Hayır. Nedeni şu: Üzüm ve şarap üreticilerini bu üretim tarzından vazgeçirmek. Bu da AK Parti’nin siyasal tercihleriyle ilgili. Bir de neden Tarım ve Orman Bakanlığı, vergiyi güvence altına almak amacıyla böyle bir çalışma içerisine girer? Türkiye’nin Maliye Bakanlığı var. Eğer bir vergi yükü doğuyorsa bunu takip edecek olan Maliye Bakanlığı’dır. Ama Tarım Bakanlığı, bu yola girerek özellikle son zamanlarda artış hızı gösteren ve giderek bir ihraç ürününe dönüşen özel butik şarap üretimlerini ve Türkiye’nin bu coğrafyasında çok kaliteli bir biçimde, yüzyıllardır üretilen üzümü, üretilemez hale getirmek amaçlanmaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı, üzüm ve şarap üreticilerine bu zorluktan vazgeçmelidir. Ve bu tebliğin, 1 Ocak 2024’te yürürlüğe girmesi mutlaka ama mutlaka engellenmelidir.”

    “YÜKSEK ALKOLLÜ İÇKİLERİ ÜRETENLERDEN KAPASİTEYE BAKILMAKSIZIN 50 MİLYON LİRALIK TEMİNAT MEKTUBU ALINACAĞI BASINA YANSIMIŞTIR”

    “Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2023/50 numaralı ‘Tütün, Tütün Mamülleri, Makaron, Yaprak Sigara Kağıdı, Sigara Filtresi, Alkol ve Alkollü İçkilerin Üretim ve/veya Ticareti Faaliyetlerinde Bulunanlardan Teminat Alınması’ konulu tebliğiyle şarap üreticilerinden ‘ileride doğacak vergilerini ödemelerini teminat altına almak için’ yüklü birer teminat mektubu isteneceği, bu rakamın fermente alkollü içki ana kategorisinde 20 bin litre kapasiteye kadar 5 milyon; 300 bin litre kapasiteye kadar 10 milyon; 300 bin litre üzerindeyse 30 milyon lira olacağı haberleri basına yansımıştır. Yüksek alkollü içkileri üreten ya da ithal edenlerden de kapasiteye bakılmaksızın 50 milyon liralık teminat mektubu alınacağı yine basına yansıyan haberler arasındadır.

    “ÜZÜM ÜRETİCİLERİ TEKELLEŞMEYE BAĞLI OLARAK YOKSULLAŞACAK VE TARIMI TERK EDECEKTİR”

    Böyle bir uygulamanın esas olarak üzüm üreticilerini vuracağına şüphe yoktur. Ayrıca küçük ve orta ölçekli işletmelerin artan maliyetler yüzünden faaliyeti bırakmasıyla sektörün tekellerin eline geçeceği ortadadır. Üzüm üreticileri ve bağdan geçimini sağlayan çiftçi, tekelleşmeye bağlı olarak ürününü düşük fiyatla teslim etmek zorunda kalacak, yoksullaşacak ve muhtemelen tarımı terk edecektir. Şarap, üzümün katma değeri en yüksek ürünüdür. Dünyada 35 milyar euronun üzerinde ticaret hacmine sahiptir. Tarımsal üretimin çökmekte olduğu ülkemizde üzüm, tüm maliyetlere rağmen çiftçiye iyi-kötü para kazandıran ender ürünlerden biridir. Taslağın, Anayasa’nın hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine; tarımsal üretimin ve üreticilerin korunmasına ilişkin maddelerine, mali yükümlülüklerin ancak kanunla düzenlenebileceğine ilişkin hükümlerine aykırı olduğu açıkça görülmektedir.”

    “ÜZÜM VE ŞARAP ÜRETİCİLERİYLE SORUNUNUZ NEDİR”

    Tanrıkulu’nun Bakan Yumaklı’ya soruları ise şöyle:

    “Bakanlığınızın asıl görevi tarımsal üretimi ve üreticiyi korumak ve teşvik etmek değil midir? İleride doğacak vergi vb. gelirleri garantiye almak gibi mali görevler, Bakanlığınızın işi midir? Tarıma dayalı diğer sektörlerde de bu şekilde teminat almayı planlamakta mısınız? Böyle bir planınız yoksa üzüm ve şarap üreticileriyle sorununuz nedir? Bu tebliğ ile Anayasa’nın başta eşitlik, tarımın desteklenmesi ve mali yükümlüklerin kanuniliği ilke ve kurallarını yerle bir ettiğinizin farkında mısınız? Bakanlığınızın amacı, ülkemizdeki üzüm üreticilerini tarımdan ve kırsaldan uzaklaştırmak ve şarap üretimini yerli ve yabancı tekellere teslim etmek midir? Avrupa Birliği (AB) ile yürütülen müzakere başlıklarından biri olan Tarım ve Kırsal Kalkınma rafa mı kaldırılmıştır? Bakanlığınızın AB müktesebatından ve politikalarından haberi yok mudur? Bu tebliğ AB Ortak Tarım Politikası ve diğer politikalarla hangi noktada bağdaşmaktadır?

    “YERLİ ÜRETİCİLERİN TEMİNATLAR YÜZÜNDEN ÜRETİMDEN ÇEKİLECEĞİ GÖZ ÖNÜNE ALINDIĞINDA, İŞ GÜCÜ KAYBININ ÖNLENMESİ AMACIYLA GEREKLİ DÜZENLEMELER YAPILACAK MIDIR”

    Bakanlığınız yerli tohum ticaretinin engellenmesi, beyaz et üretiminde GDO’lu yemlere izin verilmesi ve yukarıda bahsedilen taslaklar gibi icraatlarla hangi ülkelere, hangi tekellere, hangi lobilere hizmet etmektedir? Yerli ve milli bir tarım politikası uygulamaya niyetiniz yok mudur? Ege, Trakya, İç Anadolu ve Güneydoğu başta olmak üzere ülkemizdeki üzüm üreticileri karşısında bu tebliği nasıl savunacaksınız? Banka teminat mektubu masraflarından ve koşullarından haberiniz var mıdır? 300 bin litre üretenden de 3 milyon litre üretenden de aynı teminatın alınması tebliği hazırlayanların ciddiyetsizliğinin işareti değil midir? Anılan taslağın yürürlüğe girmesiyle sadece birkaç bin litre şarap yapan yerli üreticilerin büyük bölümünün teminatlar yüzünden üretimden çekileceği göz önüne alındığında, yerli üreticilerin desteklenmesi ve iş gücü kaybının önlenmesi amacıyla gerekli düzenlemeler yapılacak mıdır?

    “PİYASADA TEKELCİLİK OLUŞMAMASI VE KÜÇÜK ÜRETİCİLERİN KAYIT DIŞINA KAYMASININ ÖNLENMESİ İÇİN BAKANLIĞINIZCA İVEDİ ÖNLEMLER ALINACAK MIDIR”

    Ödenmemiş verginin teminatının istenecek olması izahı ve gerekçesi nedir? 1 Ocak 2024 tarihi itibarıyla yürürlüğe girecek bir uygulamanın tebliğiyle butik üretim ve ithalat konusunda büyük kayıplar yaşanacağı göz önüne alındığında, bahse konu uygulamada değişiklikler yapılması için çalışma yapılacak mıdır? 20-30 dönümlük bağ etrafında bir tesis açarak hem üretime katkı sunan hem de ekonomik olarak iş gücü yaratan üreticileri ve küçük bir şirket kurup ithalat yapan şirketleri göz ardı etmemek amacıyla Bakanlığınız gerekli yasal düzenlemeleri yapacak mıdır? İlgili sektörün büyük sermayeli şirketleri, bankalardan teminat mektubu alabilecekken küçük üretici ve ithalatçıların çoğunun bankada bahse konu miktarları bloke edecek güçten yoksun oldukları düşünüldüğünde, yaşanacak ekonomik daralma ve iş gücü kaybının önüne geçilmesi amacıyla somut ne tür önlemler alınacaktır? Piyasada tekelcilik oluşmaması ve küçük üreticilerin bir kısmının kayıt dışına kaymasının önlenmesi için Bakanlığınızca ivedi önlemler alınacak mıdır? Tarım ve Orman Bakanlığının tebliğ taslağının gerekçesini ‘doğabilecek idari para cezası, vergi ve diğer kamu alacaklarının güvenliğini sağlamak amacı’ olarak gösterdiği ancak vergisini ödemeyen üreticiye yeni üretimleri için bandrol vermemek, hatta üretim iznini bile iptal etmek gibi yetkiler olduğu düşünüldüğünde, herhangi bir teminat istenmesi hangi gerekçelerle ortaya çıkmıştır?”

     

  • AZİZ SANCAR: “DİN VE BİLİMİ AYRI TUTMAMIZ LAZIM, AKSİ TAKDİRDE DİN SAYGINLIĞINI KAYBEDER, BİLİM KÖRLEŞİR”

    AZİZ SANCAR: “DİN VE BİLİMİ AYRI TUTMAMIZ LAZIM, AKSİ TAKDİRDE DİN SAYGINLIĞINI KAYBEDER, BİLİM KÖRLEŞİR”

    Nobel ödüllü Türk bilim insanı, akademisyen Prof. Dr. Aziz Sancar, Mardinliler Eğitim ve Dayanışma Vakfı (MAREV) bursiyerleriyle buluştu. Türkiye’nin, dünyanın güçlü ve lider ülkeleri arasında yer alması için bilim ve teknoloji üretmesi gerektiğinin şart olduğunu dile getiren Sancar, ayrıca “Din ve bilimi kesinlikle ayrı tutmamız lazım, aksi takdirde din saygınlığını kaybeder, bilim körleşir” uyarısında bulundu.

    MAREV bursiyerleri, 16 Aralık Cumartesi günü vakfın Ataşehir tesislerinde düzenlenen etkinlikte Mardin topraklarında doğup büyüyen, yaptığı çalışmalarla Nobel ödülüne layık görülen Prof. Dr. Aziz Sancar ile bir araya geldi. “Cumhuriyetimizin 100. Yılında Atatürk’ün İzinde” temasıyla gerçekleşen etkinliğe Amerika’dan çevrimiçi katılan Prof. Sancar, din ve bilim, kadın-erkek fırsat eşitliği, bilim ve teknoloji konularındaki yorumları dikkat çekti.

    “TÜRKİYE’NİN GÜÇLÜ VE LİDER OLMASI İÇNİ BİLİM VE TEKNOLOJİ ÜRETMESİ ŞART”

    Eğitime destek, hemşeriler arası dayanışma ve Mardin’e sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda katkı sağlamak amacıyla 1990 yılında faaliyete başlayan Mardinliler Eğitim ve Dayanışma Vakfı, Türkiye’nin dört bir yanında üniversite eğitimlerine destek verdiği yaklaşık 600 Mardinli genci, Nobel ödüllü Türk bilim insanı,akademisyen Prof. Dr. Aziz Sancar ile bir araya getirdi. 

    MAREV’in Ataşehir tesislerinde düzenlenen etkinlikte bazı öğrencier doğrudan bazıları ise çevrimiçi bağlanarak katıldı. İstanbul Kültür Sanat Derneği Çağdaş Senfoni Orkestrası konseriyle başlayan etkinlik, MAREV Genel Başkanı Av. M. Haluk Eldem’in açılış konuşmasının ardından Prof. Dr. Aziz Sancar ile yapılan çevirim içi bağlantı ile devam etti. Sancar ayrıca, MAREV bursiyerlerinin sorularını da yanıtladı. “Din ve bilimi kesinlikle ayrı tutmamız lazım.

    Yaptığı konuşmada Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’ sözünü konuklara hatırlatan Prof. Dr. Aziz Sancar, “Mardin yıllar boyu farklı din ve mezheplere ev sahipliği yaptı. Ancak din, doğanın kanunlarını, teknolojik araştırmaları ve teknolojik gelişmeleri kapsamıyor. Bu nedenle din ve bilimi kesinlikle ayrı tutmamız lazım. Aksi takdirde din saygınlığını kaybeder, bilim körleşir” dedi. 

    “TÜRKİYE’NİN GÜÇLÜ BİR ÜLKE OLMASI İÇNİ BİLİM VE TEKNOLOJİ ŞART”

    Türkiye’nin, dünyanın güçlü ve lider ülkeleri arasında yer alması için bilim ve teknoloji üretmesi gerektiğinin şart olduğunu dile getiren Nobel ödüllü bilim insanı “Bakın altını çizerek belirtmek isterim ‘üretmek’ diyorum. Batı’dan bilim ve teknoloji ithal etmekle gerçek manada bağımsızlık ve kalkınma gerçekleşemez. Bu anlamda üretim şarttır. Son yıllarda küreselleşmeden bahsediliyor. Fakat Batı’nın küreselleşme anlayışı ‘onların teknoloji ve bilim üretmesi ve bizim bunları kullanmamız’ demek. Bu, bizim kabul edebileceğimiz bir durum değil. Küreselleşmeyi, bilim ve teknik alanlarında eşitlikle kabul edebiliriz. Bunun özellikle altını çiziyorum, çünkü küreselleşme gençlerimizin gündeminde yer alan konuların başında geliyor” dedi. 

    “KADIN-ERKEK FIRSAT EŞİTLİĞİ ÇOK ÖNEMLİ”

    Prof. Dr. Aziz Sancar konuşmasında kadın-erkek fırsat eşitliğine de değindi. “Bundan 50 yıl önce Mardin’den ayrılırken kızlarımız/kadınlarımız özgür ve bağımsızdı, şimdi takip edebildiğim kadarıyla bu durum Mardin’de katlanarak artıyor. Bu anlamda, Türkiye’de öncüydük ve bu öncülüğümüzü devam ettirmeliyiz” diye konuştu.

    Bursiyerler, Sancar’ın eğitim hayatındaki motivasyon kaynağını, karşılaştığı zorlukları nasıl yendiğini ve Türk öğrencilere Amerika’da sağladığı destekleri sordu. Mardinli gençler kariyer yolculuklarına başlamadan önce sordukları sorularla Prof. Dr. Aziz Sancar’dan altın değerinde öğütler aldılar; değerli akademisyenin deneyimlerini dinleme imkânı buldu.

    Motivasyonunun çocukluğundan beri etrafında olup biteni anlamak isteği olduğunu dile getiren Prof. Dr. Aziz Sancar “Doğal bilimlere bir ilgim vardı. Tabiatın nasıl inşa edildiğini öğrenmek isterdim. Ayrıca rekabeti de seviyordum. Futbol takımında olan arkadaşlarım bilir, kaleciyken bile hayatımı tehlikeye atardım. İstanbul’da üniversiteye gittikten sonra buna bir şey daha eklendi. Türkiye’nin farklı yerlerindeki insanlara Mardinlilerin büyük işler başaracağını kanıtlamak” dedi.

    Zorluklarla karşılaştığında sorunun üzerine gittiğini ve asla pes etmediğini söyleyen Sancar, “Üzerinde çalıştığımız konu ve deneyler çalışmadığında ‘Ben seni çözeceğim, bunun başka çaresi yok’ diyorum. Bazen tuttuğunuz yolun ve kullandığınız yöntemin o soruyu yanıtlayamayacağını gördüğünüzde yöntemi değiştirmeniz gerekebilir. Ama gayenizden asla vazgeçmeyin” diye konuştu.

    “TÜRK EVİ’NİN GAYESİ TÜRKYİE’Yİ AMERİKA’YA TANITMAK VE ÖĞRENCİ YURDUNU TAMAMLAMAK”

    Ekip arkadaşlarını, Türk öğrencilerden ve asistanlarından seçtiğini belirten Nobel ödüllü akademisyen, “Laboratuvarımda şu an üç Türk kız öğrenci var.  Ayrıca üniversitemizde başka alanlarda çalışan Türk öğrencilerimiz var. Amerika’daki Türk Evi’nin iki gayesi bulunuyor. Birincisi, Türkiye’yi Amerika’ya tanıtmak; ikincisi de öğrenci yurdumuzu tamamlamak. Orada da Türk öğrencileri yakın zamanda misafir edeceğiz” dedi.

    Prof. Dr. Aziz Sancar en büyük dileğinin de hayattayken Mardinli öğrencilerden birinin Nobel Ödülü alması ve kendisinin de o ödül töreninde bunu gururla seyretmesi olduğunu dile getirdi.

  • İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI TUNÇ SOYER’DEN ALSANCAK LİMANI’NIN BAE’YE SATILACAĞI İDDİALARIYLA İLGİLİ AÇIKLAMA: “ASLA KABUL EDİLEMEZ”

    İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI TUNÇ SOYER’DEN ALSANCAK LİMANI’NIN BAE’YE SATILACAĞI İDDİALARIYLA İLGİLİ AÇIKLAMA: “ASLA KABUL EDİLEMEZ”

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir Alsancak Limanı’nın Birleşik Arap Emirlikleri’ne satılacağı iddialarına ilişkin “İzmir’in ve ülkemizin değerlerini satmaktan vazgeçin. İzmir Limanı İzmirlilere ve her bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına aittir. İzmir halkının bilgi ve iradesi dışında İzmir Alsancak Limanı’nın satılması asla kabul edilemez. Böyle büyük bir yanlışın karşısında, tüm İzmir halkının tek yumruk olacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın” açıklamasını yaptı.

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir Alsancak Limanı’nın Birleşik Arap Emirlikleri’ne satılacağı iddialarına ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yaptı.

    “KAPİTÜLASYONLARIN GERİ GETİRİLMESİ ANLAMINA GELİR”

    Soyer, X (Twitter) hesabından şunları belirtti:

    “Bazı güncel haberler yoluyla İzmir Alsancak Limanı’nın Birleşik Arap Emirlikleri’ne satılma gayreti ve planları olduğunu öğrendim. Bu topraklar atalarımızın kanlarıyla sulanarak bize emanet edilmiştir. Bu yüzden İzmir Limanı’nın bulunduğu bölgeye “Al Sancak” denir. İktisat Kongresi yüzyıl önce bu liman nedeniyle İzmir’de toplanmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu liman burada olduğu için İzmir Enternasyonel Fuarı’nı kurmuştur. Bu limanın satışı, herhangi bir gayrimenkul satışına benzemez. Yüzyıl önce kazandığımız kabotaj hakkının; yani limanlarımızdaki ulusal egemenliğin ortadan kaldırılarak, kapitülasyonların geri getirilmesi anlamına gelir.

    “İZMİR LİMANI’NIN SATILMASI ASLA KABUL EDİLEMEZ”

    Batırdığınız ekonomiyi toplamak istiyorsanız gençlerimize yatırım yapın, fabrikalar kurun, yabancı tohum şirketlerine peşkeş çektiğiniz Türk tarımını özgürleştirin. İzmir’in ve ülkemizin değerlerini satmaktan vazgeçin. İzmir Limanı İzmirlilere ve her bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına aittir. İzmir halkının bilgi ve iradesi dışında İzmir Alsancak Limanı’nın satılması asla kabul edilemez. Böyle büyük bir yanlışın karşısında, tüm İzmir halkının tek yumruk olacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın. Kamuoyuna arz ederim.”

     

  • TSÜAB BAŞKANI GENÇER: “ATA TOHUMU, ŞEHİR EFSANESİ OLMUŞ DURUMDA… ÇİFTÇİLERİMİZE DAĞITIN, HİÇ KİMSE YÜZÜNE BİLE BAKMAZ. ATA TOHUM İFADESİ BİLE YANLIŞ. BİZ BUNA YEREL TOHUM DİYORUZ”

    DİLAN KUTLU 

    Türkiye Tohumcular Birliği’nin düzenlediği (TÜRKTOB) Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Ömer Güler; belediyelerin tohum temizleme makinası dağıtması “popülist bir yaklaşım” olarak değerlendirdi, “Hem çiftçimizin verim almayışına hem de ülkemizin rekolte kaybına sebep oldu” dedi. Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) Başkanı Yıldıray Gençer ise “Ata tohumuyla ilgili bizim en büyük sorunumuz; şehirlerimizde, şehir efsanesi oluşmuş durumda…. Çiftçilerimize ata tohumu dediğimiz tohumları dağıtın hiç kimse yüzüne bakmaz. İbrahim Saraçoğlu hocamız maalesef bu konuda farklı bir yaklaşım içerisinde. Külliye’de Emine Hanım ile de yakın. Ne kadar doğru bilgi veriyorlar bilmiyorum ama bu konuda bizler de sıkıntıdayız. Ata tohumu, bizim baş tacımız. Yerel tohum, ata tohum ifadesi bile yanlış… Biz buna yerel tohumlar diyoruz” diye konuştu.

    Türkiye Tohumcular Birliği, Antalya’da bir otelde “Yeni Yüzyılında Türkiye Tohumculuk Zirvesi” düzenledi. Zirvenin ardından; Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Ömer Güler ve Tohum Sanayicileri Alt Birliği (TSÜAB) Başkanı Yıldıray Gençer, TÜRKTOB Yönetim Kurulu üyeleri ile birlikte gazetecilerin sorularını yanıtladı.

    Toplantıda, ata tohum ve hibrit tohuma ilişkin değerlendirmeler yapıldı; belediyelerin üreticilere dağıttığı tohumlardan bahsedildi, devletin AR-GE yatırımlarına destek vermesi gerektiği vurgulandı.

    “ÜRETİMDEN DAHA FAZLASINI AR-GE’YE AYIRALIM”

    TÜRKTOB Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Ömer Güler, şunları söyledi:

    “AR-GE müthiş bir süre, personel ve harcama gerektiren; sabır işi olan bir konu. Yaklaşım 300’ün üzerinde firmamız AR-GE yapıyor. Bu firmaların bunu sürekli desteklemesi, hızlandırması finansal… Finans gücünüz elinizde olursa, siz bir şeyleri başarabilirsiniz. Finans elinizde olmazsa yapamazsınız. İnişli çıkışlı ekonomilerde akamete uğrayabiliyor…

    Biz hep devletten şunu istiyoruz, destekleyin. Hatta üretimden daha fazlasını AR-GE’ye ayıralım. Hızlı büyümek istiyorsak, AR-GE’si ile desteklenen, mutfağı zengin firmalar yapmamız lazım… Bu yıl tebliğ çıkacak. 10 milyon TL’lik bir kredi söz konusu, 7 yıl vadeli. Tamamen AR-GE’ye yönelik bir krediden bahsediyorum. Umuyorum ki sektöre çok ciddi bir destek vermiş olacaklar. Çok kıymetli.

    5553 sayılı Kanun ortadayken, belediyelerin ‘selektör’ dağıtması tamamen popülist. Tamamen 5553’ü görmeyen bir bakış açısıyla sektöre zarara veren bir hamle olarak görüyoruz. Yani sertifikalı tohum demek en az yüzde 25-30 verimlilik demek. Sertifikalı tohum demek, kaliteli ürün demek. Hem ülkenin üretimine darbe vuruyorsunuz. Burada elenen tohumlar, kimliği belirsiz tohumlar olunca; çiftçinin zarar etmesi göz önüne alınmıyor. Çiftçi de çok bilinçli değil. Bilinçli olan çiftçiler, zaten sertifikalı tohum kullanıyor. Ancak belediyelerin popülist yaklaşımı hem sektörümüze, hem çiftçimizin verim almayışına hem de ülkemizin rekolte kaybına sebep oldu. Onun için bizim bir yaramız. Yıllardır bunu bütün belediyelere, ilgili bakanlığımıza söylüyoruz. Ama hala böyle bir önlem alınmadı maalesef.”

    Tohum Sanayicileri Alt Birliği (TSÜAB) Başkanı Yıldıray Gençer ise şunları söyledi:

    “Belediyelerin yaptığı iki uygulama var. Bunlardan bir tanesi, selektör dağıtıyorlar. Biz yıllardır bununla mücadele ediyoruz. Tabi onlar, Köylere Hizmet Götürme Birliği vasıtasıyla; selektör dediğimiz, tohumları eleyen eleme makinası bunlar, bunları köylere veriyorlar ve çiftçilerimiz tarlasından çıkarmış olduğu normal buğdayı burada eliyor. Eledikten sonra bunu tohumluk olarak kullanıyor.

    5553 sayılı Tohumculuk Kanun sertifikalı tohumu destekleyen ve ülkemizdeki bütün ekilen tohumlukların sertifikalı olmasını öngören ya da bu amaçla çıkarılmış bir kanun olmasına rağmen bakanlığın böyle bir politikası varken; maalesef belediyeler bu noktada hizmet götürdüğünü sanarak sektöre ve ülkemiz bitkisel üretimine ve tohumculuğuna da zarar veriyor.

    Sertifikalı tohum ekilirken, bakanlık kontrolörleri, tarla muayenesi adı altında iki defa gelir tarlada; bunların içinde yabancı ot var mı, istediğimiz ürün var mı; bunları kontrol ederler. Varsa, bunlara sertifika vermezler, o iptal olur. Çok temizse o tarla o zaman sertifikaya hak kazanır. Eğer çiftçilerimiz selektöre götürüp bunu kullandığı zaman, kontrol söz konusu olmadığı için onun içinden yabancı otların, istilacı bitkilerin de çıkması, bunların yaygınlaşması da mümkün oluyor.

    Belediyeler bir de tohum dağıtıyor. Bazen belediyelerimiz, farklı popülist yaklaşımlarla yine… Genelde sertifikalı tohumluk dağıtıyorlar gibi görünüyor ama bazen, her çeşidin bölge tavsiyesi var. Bazen bu konularda sıkıntılar yaşıyoruz. Konya’da bir bölgede, bir tohum dağıtılıyor, mesela Ankara’da geçen yıl Mansur Bey ciddi anlamda çeşit dağıttı. O bölgede çok yaygın olmayan bir çeşitti ama… Doğru çeşitler değil de bazen olmaması gereken dağıtımları da yapabiliyorlar.

    Neticede belediyeler, bizim üyelerimizden alarak bu tohumlukları dağıtıyorlar. Sertifikalı tohum dağıttıkları zaman hiçbir sıkıntı yok. Bir de çeşidin o bölgeye uyumluluğunu dikkate alarak dağıttıklarında, en azından birliğimizden bir tavsiye ya da bakanlıktan bir görüş alarak; o çeşitleri dağıtmaları daha sağlıklı olur.

    Belediyelerin dağıtmış olduğu tohumluklar, bazı yerlerde 10 bin tonlar seviyesinde. Sanırım Ankara Büyükşehir Belediyesi bir önceki yıl 8 bin ton dağıttı. Rakamlar oldukça yüksek. Sayın Cumhurbaşkanımız iki yıl önce bir uygulama başlattı. Her yer ekilsin, dedi. Her yer ekilirken… Her karış toprağın ekilmesi çok çok güzel… Bir de bunları sertifikalı tohumla buluşturabilirsek çok daha kaliteli, verimli bir bitkisel üretimle karşı karşıya kalırız. Baktığınızda çok kötü bir şey değil gibi görünüyor ama uzun vadede sıkıntılı bir süreç.

    Mesela Antalya’da çıkın seralarda çiftçilerimize ata tohumu dediğimiz tohumları ücretsiz dağıtın, hiç kimse yüzüne bile bakmaz. Çünkü o insanlar hobi bahçelerinde üretim yapmıyorlar. Yani geçimlerini, o ürünleri ekerek, ondan geçimini temin ediyor. Ata tohumlarıyla ilgili, hibrit tohumla ilgili bizim çiftçimiz çok net, çok bilinçli. Antalya’da da gitseniz bu böyle, Konya’daki buğday üreticisine de gitseniz bu böyle, Trakya’ya da gitseniz ata tohumla ilgili bu böyle.

    Ata tohumuyla ilgili bizim en büyük sorunumuz; şehirlerimizde, şehir efsanesi oluşmuş durumda. Şehirlerdeki belli bir kitlenin ata tohumu ile ilgili yaklaşımı var. Buradaki sıkıntı da şu: Belli bir refah seviyesinin üzerindeki insanlar, maalesef konuyu çok iyi bilmeyen profesörler, terapistler şunlar bunlar çıkıyor; televizyonlarda her gün… Bizi hiç gördünüz mü? Bir de bizi çağırsınlar da tohumcular olarak anlatalım derdimizi… Benim eşim bile evde, bunu böyle biliyor. Ben eşime bile derdimi anlatamıyorum. Gerçekten bu, kamuoyunda yara olmuş bir durum. Nasıl çözeceğiz bilemiyoruz. Bakanlığa, ‘kamu spotu yapalım ve bu algıyı değiştirmeye çalışalım’ talebinde bulunduk…”

    Gençer, yine ata tohumu ile ilgili bir soru üzerine de şunları söyledi:

    “İbrahim Saraçoğlu hocamız maalesef bu konuda farklı bir yaklaşım içerisinde. Şu anda da Külliye’de Emine Hanım ile de yakın. Yani ne kadar doğru bilgi veriyorlar bilmiyorum. Ama bizler de sıkıntıdayız. Ata tohumu, bizim baş tacımız. Yerel tohum, ata tohum ifadesi bile yanlış… Ata tohumu ifadesi yanlış. Biz buna yerel tohumlar diyoruz. O bölgeye özgü, belli bir coğrafi bölgede yetişen, o bölgede belli bir başarıya sahip olan tohumluklara biz yerel tohumlar diyoruz. O çeşitler sadece ilgili coğrafyada çok başarılı olabilir. Ama bunu sizin kalkıp tüm Türkiye’nin tüm bölgelerine… Aynı neticeyi alamazsınız.”

  • İZMİR’İN EN GÜZEL PARKLARI BAYRAKLI’DA… BAŞKAN SANDAL: “HEDEF DAHA YEŞİL BAYRAKLI”

    İZMİR’İN EN GÜZEL PARKLARI BAYRAKLI’DA… BAŞKAN SANDAL: “HEDEF DAHA YEŞİL BAYRAKLI”

     

     Son 4,5 yılda kişi başına düşen yeşil alan oranını önemli ölçüde artıran Bayraklı Belediyesi, farklı mahallelerde 21 yeni park alanı oluşturdu. 66 park ise baştan sona yenilendi. Başkan Serdar Sandal,  “Yarınlara umutla bakan, daha yeşil, modern ve güzel bir Bayraklı yaratıyoruz. Çocuklarımızın, ilçe sakinlerimizin güvenli ve huzurlu ortamlarda sosyalleşmesi için var gücümüzle çalışıyoruz” dedi.

    İlçe genelinde park ve yeşillendirme çalışmalarını aralıksız sürdüren Bayraklı Belediyesi, yerel seçimlerden bu yana ilçeye kazandırdığı modern parkların sayısını 21’e yükseltti. 24 mahalledeki tüm parklarda bakım ve onarım çalışmalarına devam eden Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri, bu kapsamda 66 parkı da baştan sona yeniledi. 68 parka yeni oyun grupları, 112 adet de spor aleti yerleştirildi.

    100 BİN METREKARE YENİ YEŞİL ALAN

    Çalışmalar kapsamında park zeminlerine 20 bin metrekare kauçuk döşeyen ekipler, 52 bin adet de ağaç, ağaççık ve çalı dikti. 2019 yılından bu yana 57 bin metrekarelik yeni yeşil alan oluşturulurken toplam 43 bin metrekarelik yeşil alan ise yenilendi. Aralıksız devam eden çalışmalar, ailelerde ve çocuklarda da memnuniyet yarattı.

    BAYRAKLI’NIN YARINLARI İÇİN

    Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal, “Bir yandan planlama çalışmalarını tamamlayıp kentsel dönüşüm için geri sayıma başlarken, diğer yandan ilçemizin yeşil alan oranını artırıyor, Bayraklı’ya yeni parklar kazandırıyoruz. Depreme ve pandemiye rağmen ilçemize 21 yeni park kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Uygun olan her alanda, daha iyilerini yapmak için de var gücümüzle çalışıyoruz. Yarınlar için daha yeşil bir çevre ve daha modern Bayraklı yaratıyoruz” dedi.

     

  • GAZİANTEP’TE 8 ABDAL DERNEĞİ, VALİLİK TARAFINDAN ROMAN AİLELER ADINA ‘FAHRİ KOORDİNATÖR’ ATAMASINA TEPKİ GÖSTERDİ: “GAZİANTEP’TE ROMAN YOKTUR. BİR ABDAL TOPLUMU VARDIR”

    Gaziantep’te 8 Abdal derneği; Gaziantep Valiliği’nin Roman aileler adına ‘fahri koordinatör’ olarak atadığı isme tepki gösterdi. Doğuş Partisi Genel Başkanı Mahmut Karalar, “Buraya koordinatör olarak Abdal halkından istiyoruz. Buradaki toplumun kendi içinde, kendi varlığından olan bir koordinatör istiyorlar” dedi. Gaziantep Davulcular ve Zurnacılar Derneği’nden Sinan Savaş ise “Gaziantep’te Roman yoktur. Bir Abdal toplumu vardır” diye konuştu.

    Gaziantep’te 8 Abdal derneği; Gaziantep Valiliği’nce Roman aileler adına ‘fahri koordinatör’ olarak atanan isme tepki gösterdi.

    Gaziantep Davulcular ve Zurnacılar Derneği’nden Sinan Savaş, “Teber (Abdal) toplumu olarak, Gaziantep’te Roman olmadığını ve bu topluma bir koordinatör olacaksa Tebercilerin içerisinden seçilmesi gerektiğini Doğuş Partisi Genel Başkanı’na arz ediyoruz” dedi.

    Doğuş Partisi Genel Başkanı Mahmut Karalar ise “Buradaki toplumlar, istenmeyen koordinatörü bize söyledi. Biz Cumhurbaşkanımıza ve buradaki Vali Yardımcısı ile Belediye Başkanı’na arz ediyoruz. Buraya koordinatör olarak Abdal halkından istiyoruz. Buradaki toplumun kendi içinde, kendi varlığından olan bir koordinatör istiyorlar. Bunu da Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ediyoruz. Bizim yanımızda olan Teber (Abdal) , Dom halkına Cumhurbaşkanlığı’ndan destek bekliyoruz.”

    Gaziantep’teki Roman koordinatörün neden istenmediği sorusu üzerine Savaş, “Gaziantep’te Roman yoktur. Bir Abdal toplumu vardır” dedi.

    Vali koordinatörlüğüne kendi içlerinden birisinin atanması gerektiğini belirten Abdallar,  Gaziantep Valiliği’ne çağrıda bulundu.