Blog

  • ERDOĞAN: “AMERİKA’NIN F-16 KONUSUNDA VERDİĞİ SÖZLERİ TUTMASI PARLAMENTOMUZUN KONUYA OLUMLU BAKIŞINI HIZLANDIRIR”

    ERDOĞAN: “AMERİKA’NIN F-16 KONUSUNDA VERDİĞİ SÖZLERİ TUTMASI PARLAMENTOMUZUN KONUYA OLUMLU BAKIŞINI HIZLANDIRIR”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Budapeşte dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı telefon görüşmesinde İsveç’in NATO üyeliği ve F-16 konularını ele aldıklarını belirterek, “Görüşmede kendisinin ‘Siz bunu Meclis’ten çıkarın, aynı şekilde ben de Kongre’den bunu geçiririm’ şeklinde bir ifadesi oldu. Gerek Amerika’nın F-16 konusu gerekse Kanada’nın verdiği sözleri tutması noktasında beklediğimiz olumlu gelişmeler, inanıyorum ki parlamentomuzun da konuya olumlu bakışını hızlandıracaktır” ifadelerini kullandı.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi temaslarda bulunmak ve Türkiye-Macaristan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin altıncı toplantısına katılmak üzere gittiği Macaristan’ın başkenti Budapeşte’den Türkiye’ye dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. İletişim Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre Erdoğan’ın değerlendirmeleri şöyle:

    “ORBAN’A TOGG’U HEDİYE ETTİM. O DA BİZE GÜZEL BİR AT HEDİYE ETTİ”

    “Muhtelif alanlarda imzaladığımız 50 kadar anlaşmayla ilişkilerimizin ahdî zeminini güçlendirdik. Bugün 17 yeni anlaşma metni daha imzalayarak iş birliğimizi perçinledik. Sayın Orban’a ülkemizin gurur kaynağı olan yerli ve millî otomobil markamız Togg’u hediye ettim. Sağ olsun o da bize güzel bir at hediye etti. Yıl sonu itibarıyla 4 milyar dolar düzeyine yaklaşacak ikili ticaret hacmimizi 6 milyar dolar hedefine ulaştırmak istiyoruz. İlkini Türkiye’de düzenleyeceğimiz Ekonomi ve Ticaret Ortaklık Komitesi Toplantısı ile bu hedefimize bir adım daha yaklaşacağız.

    Macaristan, önümüzdeki yılın ikinci yarısında Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanlığını deruhte edecek. Stratejik ortağımız Macaristan’ın AB üyeliğimize olan desteğini yeniden teyit etmesi bu minvalde önemliydi. Macaristan ile Türk Devletleri Teşkilatımızda tesis ettiğimiz iş birliği de bizler için çok kıymetli. Tüm görüşmelerimde 7 Ekim’den beri Gazze’de yaşanan insani drama özellikle dikkat çektim. Kalıcı ateşkesin tesisi ve insani yardımların akışının temini noktasında yapılabilecekleri istişare ettik. Sayın Orban’la imzaladığımız ortak siyasi bildiri ile stratejik ortaklık düzeyindeki ilişkilerimizi, geliştirilmiş stratejik ortaklık seviyesine yükselttiğimizi ilan ettik. Aldığımız kararlar ve imzaladığımız yeni anlaşmalar, ilişkilerimizin ulaştığı seviyenin ve stratejik vizyonumuzun birer göstergesi olmuştur.

    “AMERİKA’NIN F-16 KONUSU VE KANADA’NIN VERDİĞİ SÖZLERİ TUTMASI NOKTASINDA BEKLEDİĞİMİZ OLUMLU GELİŞMELER PARLAMENTOMUZUN KONUYA OLUMLU BAKIŞINI HIZLANDIRACAKTIR”

    Biliyorsunuz İsveç’in NATO üyeliği ile katılım protokolünü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne biz gönderdik. İsveç konusu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Sayın Joe Biden ile yaptığımız görüşmede de gündeme geldi. ABD ile aramızdaki F-16 meselesini de bu çerçevede değerlendirdik. Görüşmede kendisinin ‘Siz bunu Meclis’ten çıkarın, aynı şekilde ben de Kongre’den bunu geçiririm.’ şeklinde bir ifadesi oldu. ‘ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan eş zamanlı olarak bu süreci işletsin. Eş zamanlı olarak bunu işletirsek bunu parlamentodan çok daha rahat bir şekilde bizim de geçirme imkânımız olur.’ dendi. Parlamentodaki sürece ilişkin bir başka zorlaştırıcı konu da savunma tedarikinde Kanada ve bazı müttefiklerin olumsuz tavırları… Bunların hepsi birbirine bağlı. Gerek Amerika’nın F-16 konusu gerekse Kanada’nın verdiği sözleri tutması noktasında beklediğimiz olumlu gelişmeler, inanıyorum ki parlamentomuzun da konuya olumlu bakışını hızlandıracaktır. Diğer taraftan İsveç’in bize Vilnius’ta verdiği sözler bulunuyor. Bunların tutulmasını bekliyoruz ve gelişmeleri yakından takip ediyoruz.

    “YAKINDA PUTİN İLE GÖRÜŞME YAPIP ‘NE YAPIP EDİP TAHIL KORİDORU’NU İŞLETELİM’ DİYECEĞİZ”

    (‘Daha adil bir dünya mümkün ama Amerika’yla değil’ ifadesinin karşılık bulup bulmadığı sorusu üzerine): Daha adil bir dünya için adil adımlar atmak şart. ABD’nin bu süreçte tarihi bir sorumluluğu olduğuna ve bunu yerine getirmesi gerektiğine inanıyorum. O sorumluluk İsrail’i bu canilikten vazgeçirmek, Gazze’deki bu katliamı durdurmaktır. Fakat ABD bugüne kadar İsrail’i durdurmak şöyle dursun adeta teşvik etti. ABD’den cesaret ve güç alan İsrail ise ne uluslararası hukuk tanıdı ne insan hakları. ‘Nasıl olsa arkamda ABD var ve beni her şartta korur’ yaklaşımıyla hareket eden bir İsrail’den söz ediyoruz. Biden ile görüşmemizde ABD’ye o tarihî sorumluluğu hatırlattım. Tüm dünyanın beklediği o tavrı takınmaları çağrısında bulundum. Dünya İsrail’in durdurulması gerektiğini daha nasıl haykırabilir? BM zemininde de ülkelerin meydanlarında da haftalardır insanlık ‘yeter’ diyor.

    Beyaz Saray önünde, hatta ABD Kongresi’nde bile bu haykırış yankılandı. Artık ABD bu çağrılara kulak tıkamayı bırakmalıdır. İsrail sadece Filistinliler’i, Gazze’yi değil insanlığı vurmaktadır. Tarih buna sessiz kalanları yargılayacak ve mahkûm edecektir. Adalet sadece Gazze’de sükunetle sağlanmayacak maalesef. Dünyada çok çeşitli sorun alanları bulunuyor. Mesela Tahıl Koridoru mekanizması daha adil bir dünya için atılmış olumlu bir adımdı. Tahıl Koridoru’nu yeniden işletmemiz lazım. İhtiyacı bulunan Afrika ülkelerinin, buradan nasibini almalarını sağlamamız lazım. Rusya, Katar, Türkiye olarak üçlü bir dayanışma oluşturmuştuk. Bu koridordan gelecek tahılı mali noktada Katar destekleyecek, fabrikalarımızı çalıştırmak suretiyle bunları una çevirmek noktasında biz devreye girip işleyecek ve sonra da Afrika ülkelerine bunları gönderecektik. Bu planın takibini yapıyoruz. Yakında Rusya Devlet Başkanı Sayın Vladimir Putin ile görüşme yapıp ‘Ne yapıp edip Tahıl Koridoru’nu işletelim’ diyeceğiz. İnşallah ondan da olumlu cevaplar alarak yolumuza devam ederiz.

    “EN BÜYÜK İNTİKAM SAHİBİ ALLAH’TIR”

    (‘İsrail kabinesinde bir değişiklik olmasını öngörüyor musunuz’ sorusu üzerine): Netanyahu’nun gidici olduğunu söylediğimizde kulak asmayanlar, haklılığımızı ifade etmekte zorlananlar da dâhil herkes onun gittiğini görecektir. Ancak koltuğunu bırakıp gitmek onu kurtarmayacak. Mazlumların hesabını sormak için hukuk zemininde peşinde olacağız. İsrail kabinesinde yapılacak değişiklik sonrası umarım bu katliam biter. Yoksa Netanyahu’yu koltuğundan eden bu süreç onları da tarihe karıştıracaktır. Sadece Netanyahu değil bu soykırımda parmağı bulunan herkes hukuk önünde işledikleri savaş suçlarının hesabını verecek. İsrail’de de Netanyahu yönetimine karşı güçlü sesler yükselmeye başladı. Mesela rehinelerin, İsrail tarafından öldürülmesi olayı var ki tepkinin dozunu artırdı. En büyük intikam sahibi Allah’tır.

    “BU ÜLKELERİN HİÇBİRİSİ, BİR TÜRKİYE DEĞİL”

    (AB’nin Ukrayna ve Moldova ile katılım müzakerelerini başlattığı, Gürcistan’a aday statüsü verilmesinin anımsatılması üzerine): Onlara adaylık statüsü vermesi demek, bunların gelip de AB’ye üye olması anlamına gelmez. Onlarla bir süreç başlatılacak, onlar da oyalanacak. Bu ülkelerin hiçbirisi, bir Türkiye değil. AB’nin bundan sonra Türkiye’nin konumunu iyi değerlendirmesi lazım. AB’ye katılmaya birçok üye ülkeden daha hazır durumda bulunan Türkiye’nin, yıllardır siyasi engellemeler nedeniyle kapıda bekletilmesi yanlıştır. Türkiye’nin gerek stratejik gerek ekonomik potansiyeli AB’ye tam üyeliği çoktan elde etmiş olmasını gerektirirken yıllardır çeşitli bahanelerle oyalandık. Türkiye’nin ne kadar önemli ve ne kadar etkili bir ülke olduğu son yıllarda yaşadığımız süreçlerde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Artık AB bu yanlıştan vazgeçmelidir. Belki de Macaristan’ın dönem başkanlığında bu konu masaya çok daha farklı bir şekilde yatırılıp ona göre yeni bir adım atma durumu gündeme gelebilir.

    “MHP VE AK PARTİ OLARAK BU YOLCULUĞUMUZU DEVAM ETTİRİYORUZ”

    (‘Seçimlerin hemen ardından muhalefetteki bu dağınıklığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum 2024 Mart seçimlerini nasıl etkileyecek’ sorusu üzerine): Biz bu konuda kendimize bakıyoruz, diğerleri ne yapmış, ne yapıyor bunun üzerinde durmuyoruz. Bizim şu anda Cumhur İttifakı olarak biliyorsunuz bir yolculuğumuz var. Burada da Milliyetçi Hareket Partisi ve AK Parti olarak beraber bu yolculuğumuzu devam ettiriyoruz. Görüşmelerimizi yaptık, yapıyoruz. Geçen hafta içinde malum gerek Yeniden Refah Partisi gerek HÜDAPAR gerek diğer iki ortağımızla da görüşmelerimizi yaptık. Şu an itibarıyla ekiplerimiz birbirleriyle temas hâlinde. Genel Başkanvekilimiz Efkan Ala ile Genel Başkan Yardımcılarımız Ali İhsan Yavuz ve Yusuf Ziya Yılmaz bu görüşmelerle görevlendirilmiş arkadaşlarımızdır. Bu arkadaşlarımıza gösterilen muhataplar kimlerse onlarla arkadaşlarımız görüşmeleri yapıyorlar.

    “BİZDE KAVGA, GÜRÜLTÜ YOK, RAHATIZ”

    Biz de bu arada illerimizi, büyükşehirlerden başlamak üzere davet ediyor, görüşlerini alıyoruz. Ankara, Adana, İzmir ve pazar günü de İstanbul’da bütün arkadaşları davet ettik. Bu arkadaşlarımızla İstanbul’da toplantımızı yaptık. Şimdi, yarından itibaren tekrar kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ay sonuna kadar da peyderpey aldığımız bu temayüllerin neticelerini açıklamaya başlayacağız. Bütün bunlarla beraber Cumhur İttifakı’nda ilçelerde kimlerle gireceğiz, meclis üyeliklerinde kimleri meclis üyesi olarak belirleyeceğiz, bunları arkadaşlarımız da birer birer görüşüyorlar. Şu ana kadar herhangi bir sıkıntı yaşamadan çalışmalarımız devam ediyor. Bizde kavga, gürültü yok, rahatız. Ama diğer ittifaktaki durumu zaten izliyorsunuz, benim size anlatmama gerek yok. Kavgayla, gürültüyle zaten bir yere varılmaz. İnşallah sonu iyi olacak.”

     

  • UMUT AKDOĞAN’DAN BAKAN TEKİN’E: “AKLINI BAŞINA DEVŞİR. YA BU HALKIN ÇOCUKLARI İÇİN ÇALIŞ YA DA GİT O SAVUNDUĞUN CEMAATLERE KUL, KÖLE OL. HADDİNİ BİL. ELİNİ ÇOCUKLARIMIZIN ÜSTÜNDEN ÇEK”

    CHP Ankara Milletvekili Umut Akdoğan, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Sizin ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz” sözlerine tepki gösterdi. Akdoğan, “Batsın bu zihniyet, batsın bu sapkın anlayış, batsın bu kafa. Sana çağrımdır Bakan Bey. Aklını başına devşir. Ya bu halkın çocukları için çalış ya da git o savunduğun cemaatlere kul, köle ol. Haddini bil, hakkını bil ve elini çocuklarımızın üstünden çek” dedi.

    Akdoğan, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in TBMM Genel Kurulu’nda bakanlığının bütçe görüşmeleri esnasında “Sizin ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz” şeklindeki sözlerine tepki gösterdi.

    Akdoğan yaptığı açıklamada şunları söyledi:

    “YA BU HALKIN ÇOCUKLARI İÇİN ÇALIŞ YA DA GİT O SAVUNDUĞUN CEMAATLERE KUL, KÖLE OL. HADDİNİ BİL, HAKKINI BİL VE ELİNİ ÇOCUKLARIMIZIN ÜSTÜNDEN ÇEK”

    “Gerici vakıf ve derneklerin atadığı Milli Eğitim Bakanı, ettiğin iler tutar yanı olmayan lafları unutturacağız sanma. Gerekirse her gün bunları konuşacağız. Çocuklarımızın dağa çıkmamasının yolu tarikatların, cemaatlerin kucağına itilmesiymiş. Kafaya bak. Bu adam Milli Eğitim’e bakıyor. Bu ülkenin pırıl pırıl çocukları ne dağa çıkacak ne karanlık yapılara teslim olacak. Bu ülkenin çocukları pandemiler yüzyılı olacağı öngörülen bu çağda aşı üretecek. Bu ülkenin çocukları istikbalin göklerde olacağını söyleyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden uzaya gidecek. Bu ülkenin çocukları katma değeri yüksek ürünleri üreterek, dünyaya satacak. Bu ülkenin gençleri insanca yaşayacak. Seni ve senin gibileri biz çok iyi tanıyoruz. Senin kafan Kubilay’ın kafasını kesip sokaklarda gezdirenlerin kafası. Senin kafan 45 sene önce bugün, Maraş’ta komşu komşusunu öldürsün diye azmettirenlerin kafası. Senin kafan saz çalanları, deyiş söyleyenleri, semah dönenleri bir otelle sıkıştırıp yakanların kafası. Senin kafan Aladağ yurdundaki rezaleti tarihe geçirenlerin kafası. Senin kafan ‘bir kereden bir şey olmaz’ diyen, ‘küçüğün rızası var’ diye zırvalayanların kafası. Biz çok çektik bu kafadan Bakan Bey. Uyardık, kimse dinlemedi bu kafa darbe yapmaya kalktı, insanları öldürdü, TBMM’yi bombaladı. Hiç mi akıllanmadınız? Batsın bu zihniyet, batsın bu sapkın anlayış, batsın bu kafa. Sana çağrımdır Bakan Bey. Aklını başına devşir. Ya bu halkın çocukları için çalış ya da git o savunduğun cemaatlere kul, köle ol. Haddini bil, hakkını bil. Elini çocuklarımızın üstünden çek.”

  • TUNÇ SOYER, BELEDİYENİN 4 BUÇUK YILLIK HİZMETLERİNİ ANLATTI: “PANDEMİYE, İKİ BÜYÜK DEPREME, YANGINLARA, SELLERE, TSUNAMİYE VE HATTA DENİZİN TAŞMASINA RAĞMEN ASLA MAZERET ÜRETMEDİK. HER GEÇEN GÜN ÇİRKİNLEŞEN ACIMASIZ BİR İKTİ

    TUNÇ SOYER, BELEDİYENİN 4 BUÇUK YILLIK HİZMETLERİNİ ANLATTI: “PANDEMİYE, İKİ BÜYÜK DEPREME, YANGINLARA, SELLERE, TSUNAMİYE VE HATTA DENİZİN TAŞMASINA RAĞMEN ASLA MAZERET ÜRETMEDİK. HER GEÇEN GÜN ÇİRKİNLEŞEN ACIMASIZ BİR İKTİ

    KERİM UĞUR

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, CHP’nin il ve ilçe yöneticilerine; belediyenin dört buçuk yıllık hizmetlerinin sunumunu yaptı. Soyer, “Bu anlattıklarım Avrupa’da dört başı mamur bir şehirde yaşanmadı. Burası Tunç Soyer’in başkanı olduğu İzmir. Burası, bizim şehrimiz. Burası, İzmir. Burada aklına ve vicdanına güvendiğim tüm CHP’li arkadaşlarıma sesleniyorum. Biz pandemiye, iki büyük depreme, yangınlara, sellere, tsunamiye ve hatta denizin taşmasına rağmen asla mazeret üretmedik. Daima icraat ürettik. Her geçen gün çirkinleşen, sertleşen acımasız bir iktidarın karşısında dimdik durduk. Ekonomik krizin bileğini büktük. Demokrasi mücadelesinde daima en önde yürüdük” dedi.  

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, bugün Kültürpark İsmet İnönü Sahnesi’nde CHP İzmir İl Yönetimi, ilçe başkanları ve ilçe yöneticilerine; İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin dört buçuk yıllık hizmetlerinin sunumunu yaptı.

    “Yüzüncü gün yaptık, 550. gün yaptık. Bu toplantı hepsinden daha kıymetli. Benim bazı bürokrat arkadaşlarım, danışmanlarım; adaylık için başvuru yaptılar. Kişisel tercihleridir. Ben hiçbirine aday olması için telkinde bulunmadım” diyen Soyer, şunları söyledi:

    “YAŞADIĞIMIZ BU HAZİN DURUM, BİR GRUP İKTİDAR DÜŞKÜNÜNÜN GÖZÜ DÖNMÜŞ HIRSININ SONUCU: Şehrimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yılı… Misak-ı iktisadimizin çizildiği İktisat Kongresi’nin yüzüncü yılı ve bu büyük mirastan aldığımız cesaretle İzmir’de düzenlediğimiz İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi… Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk iktidarının belirlendiği Mayıs 2023 Genel Seçimi… Partimizin kuruluşunun yüzüncü yıldönümü… 29 Ekim 2023’te iktidarın büyük bir kibirle Vahdettin Köşkü’nde, halkımızın ise tarihe geçen bir coşkuyla 81 vilayetin sokakları ve meydanlarında büyük bir coşkuyla kucakladığı ikinci yüzyılımız… 6 Şubat’ta henüz gün doğmamışken 11 vilayeti yerle bir eden büyük bir afet. Hala bitmeyen ve asla bitmeyecek derin acılarımız… Birkaç hafta önce yaşadığımız, İzmir tarihinde bilinen en büyük deniz taşkını… Pandeminin pençesinden henüz kurtulmuş ve fakat ekonomik krizle boğuşan tarumar edilmiş bir halk… Çökmüş bir ekonomi, ruhen, siyaseten ve fiziken birbirinden koparılmış bir toplum… Kadınlar başta olmak üzere birbirimize yönelttiğimiz ve her gün daha da artan şiddet… Gazze’de, Filistin’de ve Ukrayna’da büyüyen savaşlar, ülkemizi saran ateş çemberi. Sizlere çizdiğim bu çerçeve bir romandan alıntı değil. Bu, içinden geçtiğimiz son bir yılın özeti. Yaşadığımız bu hazin durum, hiç şüphesiz ki bir grup iktidar sahibinin ve iktidar düşkününün gözü dönmüş hırsının sonucudur. Zaten gezegenimiz iklim krizi nedeniyle ölmekteyken, çağımızın bu en büyük sorununu düşünmek şöyle dursun kendi vatanını, halkını, şehrini ve hatta yuvasını düşünemeyecek kadar yozlaşmış bir avuç erk sahibinin eseridir.

    BU MEMLEKETİ BİR KERE DAHA ATEŞE SÜRÜKLEMEK İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞIYORLAR: Bu ahval ve şerait içinde yaklaşık üç ay sonra bir tarihi seçime daha gidiyoruz. Maalesef o erk sahipleri; pervasız, bencil ve kifayetsiz muhteris halleriyle bu memleketi bir kere daha ateşe sürüklemek için canla başla çalışıyorlar. Ekonominin, siyasetin ve toplumsal yapımızın bu denli dibe sürüklendiği bir dönemde bunu yapmaya hakları yok.

    YALNIZCA BEŞ YILDA BİR SANDIĞA GİTMEKLE OLMUYOR: Biliyorum ki yuvamız, çatımız ve kökümüz, Cumhuriyet Halk Partimiz bu hazin tabloyu değiştirmeye muktedirdir. Bizler, Cumhuriyetimizin kalesi olan İzmir’in temsilcileri, ülkemizi içine düştüğü bu dipsiz kuyudan çıkarabilecek çok büyük ve önemli bir gücüz. Bu nedenle İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı olarak görev yaptığım beş yıl boyunca yalnızca CHP’nin, Cumhuriyetin değerlerine inanmakla yetinmedim. Aynı zamanda bu değerleri geliştirmek için çok sayıda icraat yaptık. Çünkü devrimler yapılınca bitmiyor. Onların yaşaması için daima canlı kalmaları, yenilenmeleri ve çağın gereklerine göre güçlendirilmeleri lazım. 100 Cumhuriyetimiz bizler için birçok anlam taşıyor. Cumhuriyet, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletimize ait olması demek. Cumhuriyetimiz, kadınların özgürleşmesi, kadın ve erkeğin eşit olması demek. Cumhuriyet, ekonomik bağımsızlığımız demek. Ve son olarak Cumhuriyet, bizler için laiklik demek. Hakimiyet kayıtsız şartsız millete aittir diyoruz. Yurtta sulh cihanda sulh diyoruz. Fakat bunlar yalnızca beş yılda bir sandığa gitmekle olmuyor kardeşlerim.

    DEMOKRASİ SADECE SESİ ÇOK ÇIKANLARA DEĞİL, HERKESE AİTTİR: Milletin koşulsuz hakimiyeti ve barış, ancak yaşamın her anına sirayet etmiş bir demokrasiyle mümkün olabilir. Yaklaşık beş yıldır İzmir’i bu ilke ve ruhla yönetiyor, İzmirlilerin karar mekanizmalarına doğrudan katılabilmeleri için somut araçlar ve imkanlar yaratıyoruz. Bu imkanlar sadece oy verme hakkına sahip hemşerilerimizi değil, sandıkta söz hakkı olmayan çocukları, gençleri ve doğayı da kapsıyor. Çünkü demokrasi sadece sesi çok çıkanlara değil, herkese aittir. Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir. İzmir’in Çocuk Belediyesi’ni ve Gençlik Belediyesi’ni işte bu nedenle kurduk. İşte bu yüzden Kent Konseyimiz ve içindeki meclisler bizim yol göstericimiz. İzmir’in her bir muhtarı bu nedenle benim ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin en değerli rehberleridir. Bu yüzden bugün burada hep birlikteyiz, beraberce düşünüyor ve geleceğe yön veriyoruz.

    İZMİR’İN KADINLARININ ÖNÜNDEKİ TÜM ENGELLERİ KALDIRMAK İÇİN VAR GÜCÜMÜZLE ÇALIŞIYORUZ: Cumhuriyet uygarlığımızın ana taşıyıcılarından biri kadınlardır. Kadınlar ve erkekler arasındaki eşitliğe toplumsal iş bölümünün her alanında ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü kadınların eşit olmadığı sistemler er ya da geç çökmeye, kadınların haklarını gözetmeyen toplumlar ise eninde sonunda dağılmaya mahkûm. Biz İzmir’in kadınlarının önündeki tüm engelleri kaldırmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Onların haklı eşitlik talebinin üzerine titriyoruz. Bunu, İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak Türkiye’de en yüksek oranda gerçekleştiren belediye olmanın gururunu yaşıyoruz.

    GELECEK BEKLENMEZ, İNŞA EDİLİR: Cumhuriyet bizim için aynı zamanda bir iktisadi bağımsızlık seferberliğidir. Mustafa Kemal Atatürk kuruluşumuza, yani iktisadi bağımsızlığa giden yolu İzmir’de, İktisat Kongresi’nde ülkenin her yerinden gelen çiftçiler, işçiler, sanayici ve tüccarlarla birlikte belirledi. Geçtiğimiz mart ayında Cumhuriyetin iktisadi ayağını oluşturan bu mirasa sahip çıkmanın gururunu yaşadık. Sekiz ay süren uzun bir hazırlık sürecinin ardından 15-21 Mart’ta İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde bir araya geldik. Bir fuarlar kenti olan İzmir’in bu vizyonunu beş yılda fersah fersah ileriye taşıdık. On bir uluslararası ihtisas fuarını üç katına çıkardık. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz… Gelecek beklenmez, inşa edilir.

    ‘HER FABRİKA BİR KALEDİR:’ Cumhuriyetimizin kurucusu bize diyor ki ‘Her fabrika bir kaledir.’ Biz bu sözden yola çıkarak dört yılda dört fabrika kurduk. Bayındır Süt Fabrikası, Şaşal Su Fabrikası, Geri Dönüşüm Fabrikası ve Ödemiş Et Entegre Tesisi. Köylerde de zeytinyağı fabrikaları kurmaya devam ediyoruz. Cumhuriyet bize diyor ki ‘Bu ülkeyi demir ağlarla öreceğiz.’ Biz de İzmir’i beş yılda demir ağlarla ördük.

    BU ŞEHİRDE NE ZAMAN ÜÇ METRO HATTI AYNI ANDA İNŞA EDİLDİ?: Hafızamızı biraz yoklayalım. Bu şehirde ne zaman üç metro hattı aynı anda inşa edildi? Narlıdere Metrosunu yüzde 12 seviyesinde aldık. Finansmanını bulduk. İmzaları atsınlar diye saray erkanıyla mücadele ettik. Ve tamamladık. Şubatta açıyoruz. Çiğli Tramvayını sıfırdan başlattık. Temelini attık. Finansmanını bulduk. Ve tamamladık. Onu da şubatta açıyoruz. Buca Metrosunu ise tüm engellere, atılmayan imzalara, açılan davalara, yaratılan spekülasyonlara ve ekonomik krize rağmen Buca’ya getirdik. Temelini attık ve dün itibarıyla dev köstebek TBM’leri toprağın altına indirdik. Vaat ettiğimiz günde, vaat ettiğimiz biçimde, önümüzdeki dönemin ortalarında Buca Metrosunu da açacağız.

    BURASI TUNÇ SOYER’İN BAŞKANI OLDUĞU İZMİR: Bu anlattıklarım Avrupa’da dört başı mamur bir şehirde yaşanmadı. Burası Tunç Soyer’in başkanı olduğu İzmir. Burası, bizim şehrimiz. Burası, İzmir. Burada aklına ve vicdanına güvendiğim tüm CHP’li arkadaşlarıma sesleniyorum.

    HER GEÇEN GÜN ÇİRKİNLEŞEN, SERTLEŞEN ACIMASIZ BİR İKTİDARIN KARŞISINDA DİMDİK DURDUK: Biz pandemiye, iki büyük depreme, yangınlara, sellere, tsunamiye ve hatta denizin taşmasına rağmen asla mazeret üretmedik. Daima icraat ürettik. Her geçen gün çirkinleşen, sertleşen acımasız bir iktidarın karşısında dimdik durduk. Ekonomik krizin bileğini büktük. Demokrasi mücadelesinde daima en önde yürüdük.

    Zehirli gemileri evine gönderdik. Buca’nın kalbinde eski cezaevi alanının Bucalı nefes alsın diye yeşil alan olmasını sağladık. Çeşme’yi katledecek bir rant projesini durdurduk. Kentin rantını yemeye çalışan hiç kimseye izin vermedik. Her şeye rağmen sosyal yardımları beş kat artırdık. 30 Ekim depreminden sonra çadırda kalan binlerce İzmirliye sadece bir ay içinde sıcak bir yuva bulduk. İzmir’de bir daha kimsenin yüreğine sevdiğinin acısı düşmesin diye her şeyden önce güvenli yaşam dedik.

    TEK BİR İZMİRLİNİN AHINI ALMADIK: Başlattığımız kentsel dönüşüm seferberliği ile depreme dirençli ve güvenli bir yapı stoğunu odağımıza aldık. İzmir’in 30 ilçesine yayılan bu hareketle şehrimizdeki binlerce yapının deprem karnesini çıkardık. Tek bir İzmirlinin ahını almadık. Onların rızasını alarak 6 bölgede toplam 248 hektar alanda kentsel dönüşüm çalışmalarımızı kooperatifçilik modeliyle buluşturduk.

    YEŞİL ALANLARI BEŞ SENEDE YÜZDE 60 ARTIRDIK: Meslek Fabrikası birimimizin çalışmalarıyla 36 kurs merkezinde, 224 farklı branşta binlerce kişiye ücretsiz mesleki ve teknik kurslar verdik. Ekmeği aslanın ağzından aldık, emekçiye teslim ettik. Şehrimizi temiz enerjinin başkenti haline getirdik. Eylem planlarımızla 377 şehir arasından Avrupa Birliği’nin İklim Nötr ve Akıllı Şehirler Misyonu’na seçildik. Yeşil alanları beş senede yüzde 60 artırdık.

    KOKU BU ŞEHRİN EN BÜYÜK SORUNUYDU. BUNU ASLA BİTİREMEZSİN DEDİLER. TAMAMEN ORTADAN KALDIRDIK: Sokak toplayıcılarını istihdam edebilen ve bunu kamu kaynaklarını kullanmadan yapan ilk ve tek belediye olduk. İzmir tarihinde yapılmış yağmur suyu kanalını 4 yılda yüzde 50 artırdık. Göreve geldiğimde koku bu şehrin en büyük sorunuydu. Bunu asla bitiremezsin dediler. Tamamen ortadan kaldırdık. Ve göreceksiniz yüzülebilir hale getiriyoruz. Çökmüş, çürümüş bir altyapı devraldık. 3090 kilometre içme suyu hattı döşedik. 1500 kilometre kanalizasyon hattı yaptık. Bozulmuş, perişan, bakımsız bir arıtma tesisi devraldık. Arıtma tesisinin bozuk olan üç fazını sıfır kilometre ayarlarına taşıdık. 10 yıldır yapılamayan dördüncü fazın temelini attık ve bugün itibarıyla inşaatı yarıladık.

    YENİ YILI KEMERALTINDA KARŞILAMAYA HEPİNİZİ DAVET EDİYORUM: Kemeraltı’nda elimizi değil gövdemizi taşın altına koyduk. 100 yıldır dokunulmayan, sürekli halının altına süpürülen alt yapı sorunlarını çözmeye karar verdik, sokakların altına yer altı nehirleri yaptık, ilk iki etabı yılbaşına tamamlıyoruz. Yeni yılı Kemeraltı’nda karşılamaya hepinizi davet ediyorum. İzmir Tarımı Programı’yla kuraklığa ve yoksulluğa savaş açtık. ‘Başka Bir Tarım Mümkün’ dedik. Küçük üreticimize alım garantisi verdik. Aldığımız ürünleri ‘İzmirli’ markamızla dünyaya ihraç ettik. Şehrimizin bereketine, üreticimizin alın terine, geleceğimize sahip çıktık. Refahı ve adaleti büyüttük.

    İZMİR’İ BİR DÜNYA KENTİ YAPACAĞIZ DEMİŞTİM: Küçük üreticimiz doğduğu yerde doyabilsin diye her fırsatta kooperatifçiliği destekledik. Bu yolda önümüze taş koyanlar olsa da üretenin örgütlü gücünü hiç kimsenin yenemeyeceğini gösterdik. Kadınıyla çocuğuyla, genci ve yaşlısıyla 4 buçuk milyon İzmirlinin hepsini kucakladık. Çalmadık kapı, gidilmedik mahalle, sokak, yol bırakmadık. ‘İzmir’i bir dünya kenti yapacağız’ demiştim. Bugün Lonely Planet’te dünyada ziyaret edilmesi gereken 10 şehir arasına girdik. İzmir’e direkt uçuşlar iki kat arttı. Kurvaziyerler yeniden limanımıza gelmeye başladı. Şehrimize gelen turist sayısı tarihin rekorunu kırdı. Bir buçuk milyondayken almıştık, pandemiye rağmen bugün neredeyse üç milyonu yakaladık. Avrupa Konseyi’nin bölgeler Meclisi Başkanı artık İzmir’in Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer. Böylece hem tabi olmak zorunda kaldığımız mevzuata müdahale gücünü sağladık, hem de fon ve hibe kaynaklarından daha çok yararlanmanın anahtarını elimize almış olduk. Avrupa Ödülünü tarihte ilk kez İzmir’e getirdik.

    İZMİR, TÜRKİYE’NİN YENİ PARLAYAN YILDIZI OLDU: Tüm bunlar ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? İzmir, Türkiye’nin yeni parlayan yıldızı, herkesin gıpta ettiği, mutlaka gelip görmek istediği, mümkünse hayatının geri kalanını geçirmek istediği bir kent oldu.

    165 VAADİM OLMUŞ, 144’ÜNÜ TAMAMLAMIŞIZ: Beni bu makama taşıyan ve yüzde 58’lik bir oyla seçilmemi sağlayan seçim beyannamemde 165 proje vaat etmişim. Bu kitapta bu projelerin akıbetini tek tek okuyabilirsiniz. Seçim vaatlerini bu kadar şeffaf bir şekilde masaya yatıran ikinci bir belediye başkanı yok. Bu kitapçıkta paralı trollerin ve bazı hizipçilerin yarattığı algılar yok. Burada sadece olgular ve gerçekler var. 165 vaadim olmuş, 144’ünü tamamlamışız. 14’ünü kısmen tamamlamışız. Yedisini de büyük oranda hükümetin taş koyması nedeniyle yapamamışız. Buna karşılık 15 ilave projeye başlamışız ve tamamlamışız.  

    BU ZORLU YOLDA BEN EN ÇOK SİZ YOLDAŞLARIMA GÜVENİYORUM: Siyaset bir bayrak yarışıdır. Siyaset bir ekip işidir. Siyaset kişilerin değil, değerlerin ve hedeflerin yarıştığı bir meydandır. Siyasetin yegâne sathı, sine-i millettir. Onu kapalı kapıların ardından, menfaat çetelerinin ve popülizmin elinden kurtaracak tek bir güç var. O da biziz. Cumhuriyet Halk Partisi.

    Bu zorlu yolda ben en çok siz yoldaşlarıma güveniyorum. Bu ülkede içinde güvenle yaşanan şehirleri ancak biz inşa edebiliriz. Refahın büyümesini ve adil paylaşımını ancak biz sağlayabiliriz. Demokrasiyi yerelde ve tüm Türkiye’de en güçlü şekilde biz yüceltebiliriz. Gençlere, şiddet gören kadınlara, engellilere ve toplumun tüm dezavantajlı kesimlerine ancak biz sahip çıkabilir ve hiç kimseyi geride bırakmadan sosyal gelişimi sadece biz var edebiliriz. Doğayla uyumu, geçmişten öğrenmeyi ve geleceğin inşasını ancak biz sağlayabiliriz. İnanın bana. Tüm bunları yapmaya yalnızca CHP muktedirdir. Yeter ki biz ona ve birbirimize sahip çıkalım.  

    BİZLERİN KUTUPLAŞMASINDAN MEDET UMANLAR OLABİLİR. BUNLARIN HİÇBİRİ BİZİ YILDIRAMAZ: Bu ülkede bizi birbirimizden ayıran sebeplerden çok daha fazla birleştiren değerlerimiz var. Cumhuriyet ve CHP işte bu değerleri korumaktır. Onları hiçbir taviz vermeden yaşatmaktır. Bunu hep birlikte, el ele, omuz omuza, büyük bir coşku ve kararlılıkla başaracağız. Üstelik bu büyük ihtiyaç, tıpkı yüzyıl önce olduğu gibi bugün de çok namüsait bir mahiyette ortaya çıkmış olabilir. Bizlerin kutuplaşmasından, ayrışmasından medet umanlar olabilir. Bunların hiçbiri bizi yıldıramaz. Hiç kimse bizi yüz yıllık CHP yolculuğundan geri döndüremez. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılının ve önümüzdeki yerel seçimlerin bu uğurda tarihi bir mihenk taşı olacağına bütün kalbimle inanıyorum.

    GENEL BAŞKANIMIZ SAYIN ÖZGÜR ÖZEL’E VE BİRBİRİMİZE GÜÇ VERME ZAMANIDIR: Zaman bölünme, parçalanma değil, bu zorlu mücadelede Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e ve birbirimize güç verme zamanıdır. İyi ki varsınız, iyi ki birlikte bu yolu yürüyoruz. Daima Cumhuriyet. Daima İzmir.”

    ŞENOL ASLANOĞLU: “BİZİMKİLER MUTLAK DEMOKRASİ PEŞİNDE, ONLAR İSE TEK ADAM REJİMİ, HİÇ KİMSE AĞZINI AÇAMASIN DİYE DAHA FAZLA OTOKRASİ PEŞİNDE”

    Toplantıda, Tunç Soyer’den önce; CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu da konuştu. Aslanoğlu, şunları söyledi:

    “Her eve, her işyerine girip, ‘sosyal belediyecilik nedir’i anlatmak bizim görevimiz. Güzel işler yapmak ‘bizimkilerin’ işiydi. Onu, dosta düşmana anlatmak bizim işimiz. ‘Bizimkiler’, başta Tunç başkanımız olmak üzere, hizmet sevdalısı değerli ilçe belediye başkanlarım. Yani 4,5 yıldır vatandaşın dertlerinin yanında olan ‘bizimkiler’. Kıymetli yoldaşlarımız. Partimizin politikalarını hayata geçiren öncü kardeşlerimiz, abilerimiz, kız kardeşlerimiz. Sosyal belediyeciliğin ne olduğunu halkımıza gösteren yoldaşlarımız. Onlar bizimkiler. Bugün bizimkiler neler yapmış 4,5 yılda detaylı dinlemeye geldik.

    Tarımı kalkındırmaya yönelik çalışmaları ile biliyoruz bizimkileri. Her ilçemizde destek oldu sosyal belediyeci başkanlarımız. Tunç Başkan, İzmir tarımını çeşitlendirmek ve ürünlerin satışını desteklemek için birçok adım attı. Türkiye tarımına AKP iktidarı tarafından verilen zararı gördü bizimkiler. Hem tarım emekçisinin uğradığı bu büyük adaletsizliğe son vermek, hem de İzmir ekonomisine güç kazandırmak için başka bir tarım mümkün dedi. İzmir büyükşehir belediyesi Kimin peşinde, tarım emekçisinin peşinde. Neyin peşinde, çiftçinin köyünde üretebilmesinin yolunun açılmasının peşinde. Bu ülkenin topraklarına verim katıp, bu ülkeyi öz kaynakları ile doyurmanın peşinde. Onlar yıllık 2,3 milyar dolarlık buğday ithali peşinde, 1,5 milyar dolarlık soya fasulyesi ithali peşinde, 1,1 milyar dolarlık ham ayçiçeği yağı ithalatı peşinde, Tunç başkan, üretici kooperatifinden aldığı sütü, dar gelirli çocuğumuza verme peşinde.

    Bizim büyükşehir belediye başkanımızı demokratik yerel yönetim uygulamalarının peşinde görüyoruz. İzmir’de bir kent koalisyonu kuracağız ve herkesi dinleyeceğiz demişlerdi. Şimdi bir bakıyoruz, İzmir’deki sivil toplum kuruluşlarıyla toplantıda. bir bakıyoruz meslek odalarıyla düzenli toplantılar yapıyorlar. Çocuk Meclisi mi istersiniz, Gençlik Meclisi mi. Demokrasiyi iliklerimize kadar hissettiriyor bizimkiler. Bizimkiler mutlak demokrasi peşinde, onlar ise tek adam rejimi, hiç kimse ağzını açamasın diye daha fazla otokrasi peşinde.

    İzmir Büyükşehir Belediyesi, başta başkanı ve takım arkadaşları, yoksulluğu ve eşitsizliği azaltmanın peşinde. Halkın Bakkalı’nı, Askıda Kitap’ı, Askıda Fatura’yı tüm İzmirlilerle birlikte hayata geçirdiler. Pandemi döneminde uzaktan eğitim eşit bir şekilde sürebilsin diye; evinde internet ve bilgisayarı olmayan öğrencilerimiz için belediyemiz imkânlarını seferber etti. Hatırladınız mı o günleri? Belediye tesislerimizi eğitim merkezlerine dönüştürdüler. İnterneti olmayan 20 bin öğrenciye internet, 3 bin öğrenciye de tablet dağıttılar. Geçmiş gün, unutuldu tabii O zorlu Covid salgınıyla mücadelede eden belediye çalışanı emekçi kardeşlerimizi hatırladınız mı?

    Bizimkiler, bu halkın boğazına bir lokma daha fazla girsin derdinde. Onlar vatandaşın elinde kalan son lokmasını da vatandaşın elinden alma derdinde. Neymiş asgari ücret bir sefer belirlensinmiş. Yoksa besledikleri beşli çete ve yandaşları nasıl doyacak? Kim kimin peşinde görüyoruz değil mi? Bizimkiler yoksulun, dar gelirlinin peşinde. Onlar beşli çetenin peşinde.

    Bizimkiler doğanın peşinde. Bu fırsatçılara kalsa her yer beton, her yer gökdelen, her yer AVM olacak. Bıraksan, Alsancak limanına AVM yapacak kadar gözü dönmüşler, kalkmış bize ‘istemezükçü’ diyor. Tek dertleri rant, tek dertleri beton. Beton sevici bunlar. Bizimkiler Buca cezaevi beton olmasın peşinde, İnciraltı beton olmasın peşinde, onlar Çeşmeyi de betonlaştırma peşinde. Bizimkiler taş ocağı nöbetinde, ağaçlar kesilmesin diye Muğla Akbelen nöbetinde, Kaz dağları nöbetinde.

    Bir de soruyorlar bunlar yerel yönetimleri kazanırsa ne olur ki, bir şey olur mu diye? Ah benim güzel vatandaşım. Bunlar ne ağaç bırakır ne çiçek. Ne arı bırakır ne böcek. Nazım’ın dediği gibi onlar ümidin düşmanıdır sevgilim. Akar suyun. Meyve çağında ağacın. Serpilip gelişen hayatın düşmanı.  Bizimkiler kentin altının peşinde, kentsel altyapı yatırımların peşinde. Bunlar kentin üstünün peşinde, kentin imar adalarının peşinde. Bizim Belediye başkanlarımız korkmadan altyapı yatırımları yapıyor. Vatandaşın görmeyeceğini biliyor, bunun oya yansımayacağını biliyor. Ama bu vatanı seviyor, bu şehri seviyor. Biz İzmirliler için Kemeraltı demenin, İzmir demek olduğunu biliyor. En az bizim kadar seviyor Kemeraltı’nı. Bu şehrin alt yapı yatırımlarını geciktirmenin bu kente ihanet olduğunu biliyor Tunç başkan. O yüzden tüm Kemeraltı’nın alt yapısını yeniliyor.

    Başkan da biliyor.  Yapıcılar türkü söylüyor, yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama bu iş biraz zor…  Emeklerinize sağlık başkanım, emeklerinize sağlık değerli İzmir Büyükşehir emekçileri. Bizimkiler kültür ve sanatın peşinde, onlar sanata tükürmenin peşinde. Bizimkiler biliyor ki aydınlık yarınlar için, laik gelecek için, demokratik toplum için, pırıl pırıl gençler için kültür ve sanatı çoğaltmalıyız. O yüzden bakın CHP belediyelerine. Ne kadar tiyatro gösterisi, ne kadar resim sergisi, ne kadar şiir dinletisi varsa bizimkilerin organizasyonu. İstiyorlar ki laik, çağdaş, batıya dönük nesiller yetişsin. Onlar öyle mi? Allah aşkına görmez mi bu basın. AKP belediyelerinde toplumu ileriye taşıma arzusunun kırıntısı var mı?

    “ERDOĞAN’IN TABİRİ İLE NEREDEN, NEREYE…”

    Bizimkiler İzmir’i dünya kenti haline getirmeyi hedefliyor. Dikkatinizi çekmiştir 2 dili anadili gibi konuşan bir Büyükşehir Belediye başkanımız var. 15 yıldır Avrupa’nın her toplantısında var olan büyükşehir belediye başkanımız var. Bizi Avrupa birliği kapılarında süründürenlere inat bizi Avrupa birliğinin tüm meclislerine sokan bir büyükşehir Belediye başkanımız var. İzmir’in dünya gençlik başkenti olması için çırpınan bir başkanımız var, EXPO için çırpınan, uluslararası organizasyonları İzmir’e getirmek için ter döken bir belediye başkanımız var. Onların hayallerine bile girmeyecek bir koltuğun sahibi. Gençlerin deyimiyle ayıptır söylemesi Avrupa Bölgeler Meclis Başkanı bir İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı yoldaşımız var. İzmirliler gururlanıyor tabii. Erdoğan’ın tabiri ile nereden, nereye…

    “ŞİMDİ BİZE DÜŞEN 30 BELEDİYENİN 30’UNA VE BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNE BİR KEZ DAHA CHP’Lİ BELEDİYE BAŞKANLARI GETİRMEK”

    Kısaca dostlar onlar neyin peşinde biz neyin peşindeyiz tüm vatandaşlarımız görüyor. Onlar ile bizim aramızda kocaman bir fark var. Bizler cumhuriyet halk partiliyiz. Partimizin politikalarını hayata geçiren belediye başkanlarımız başımızın tacı. Sosyal belediyecilik ile halkımızı tanıştıran Belediye başkanlarımız ile gurur duyuyoruz. Başarılı belediye başkanlarımızın bir dönem daha halkımızdan vize alacağından hiç şüphemiz yok. Yoksulun yanında olan, doğanın yanında olan, cumhuriyetin yanında olan, atasının izinde olan, çağdaş hayatın yanında olan, göstermelik işlerin değil, alt yapının yanında olan, çağdaş taşımacılık olan metronun yanında olan belediye başkanlarımız ile gurur duyuyoruz. İzmir büyükşehir belediye başkanımız ile gurur duyuyoruz. Dedikodular ile başımızı öne eğmeyen, yaptığı sosyal belediyecilik icraatları ile bizi gururlandıran, demokrasi mücadelemizde yanımızda olarak solcu bir belediyede yaşadığımızı bize hissettiren İzmir büyükşehir belediye başkanımıza 4,5 yıllık hizmetleri için cumhuriyet halk partisi örgütü il başkanı olarak, tüm örgütüm adına canı gönülden teşekkür ederim.

    Şimdi bize düşen 30 belediyenin 30’una ve büyükşehir belediyesine bir kez daha CHP’li belediye başkanları getirmek. Bunun için var gücümüz ile çalışmak. Bizimkilere sahip çıkmak, bizim işimiz. Şimdi sıra bizde. Bu partide tartışma bekleyenlere inat, dağınıklık bekleyenlere inat bir aradayız. Baba ocağı her zamanki gibi mutlu, her zamanki gibi huzurlu. Genel başkanımız Sayın Özgür Özel’in liderliğinde ilk seçimimize giriyoruz. Burada her zaman olduğu gibi liderinin yanında, gösterdiği hedef için gece gündüz çalışan parti neferleri var. Burada sabahlara kadar bayrak asan Gençlik kollarımız var onları bir alkışlayın lütfen. Burada ev ev gezen Kadın Kollarımız var onları bir alkışlayın lütfen. Burada Atasının izinde, demokrasi aşığı, yorulmak nedir bilmeyen örgüt yöneticilerimiz var. Onlar içinde kocaman bir alkış istiyorum.

    İzmir bir kez daha Sosyal belediyecilik diyecek. Ve bunu biz getireceğiz. Genel Başkanımız Özgür özelin dediği gibi ayağa kalkın. Bu zaferi siz kazanacaksınız. Bir kez daha tarih yazacaksınız. Ayağa kalkın. Bu başarı sizin, ayağa kalkın.”

     

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… SELCAN HAMŞIOĞLU: “BİZ HALA GENÇLERİ DOYURABİLMEYİ, BARINDIRABİLMEYİ, YAŞATABİLMEYİ KONUŞUYORUZ”

    İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Selcan Hamşıoğlu, TBMM Genel Kurulu’nda; “Gençlerin kendilerini gerçekleştirmelerinin önünü açacak politikalara ihtiyacı varken, o politikaları oluşturması beklenenler henüz fizyolojik ihtiyaçları karşılayabilmek safhasını geçebilmiş değiller. Biz hala gençleri doyurabilmeyi, barındırabilmeyi, yaşatabilmeyi konuşuyoruz. Tam da bu sebeple gençler yüzde 63 oranında geleceklerini kendi ülkelerinde göremiyorlar. Ve bunlar iktidarın ötekisi olan gençlerden ibaret değiller. Yarısı Ak Parti seçmeni olan gençlerimiz. Büyüklerinin tavsiye ettiği gibi porsiyon küçülterek yaşamak istemiyorlar” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda, 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da bugün Gençlik ve Spor Bakanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Tekirdağ Milletvekili Selcan Hamşıoğlu, şunları söyledi:

    “GENÇLERİN YÜZDE 61,3’Ü EKONOMİK NEDENLERLE EĞİTİMLERİNİ SÜRDÜRMEKTE ZORLANIYOR”

    “2022-2023 Türkiye Gençlik Araştırması verilerine göre gençlerin yüzde 61,3’ü ekonomik nedenlerle eğitimlerini sürdürmekte zorlanıyor. İktidar gençliğin bir bölümünü milli teknoloji hamlesi merkezli hedefler etrafında buluştururken, gençliğin yüzde 51,4 gibi önemli bir başka bölümü internet ve iletişim giderlerini karşılayamıyor. Yüzde 55,4’ü beslenme giderlerini karşılayamıyor. 86,2’si ekonomik durum, 88,7’si gelir dağılımı eşitsizliği, 81,2’si adalet, 91,8’i sığınmacı uygulamalarından rahatsızlık duyuyor. Gençlerin yüzde 90,1’i sığınmacıların nüfus yapımızı bozduğunu, 80,8’i ise gelecek için tehdit oluşturduğunu düşünüyor.

    Gençlerin kendilerini gerçekleştirmelerinin önünü açacak politikalara ihtiyacı varken, o politikaları oluşturması beklenenler henüz fizyolojik ihtiyaçları karşılayabilmek safhasını geçebilmiş değiller. Biz hala gençleri doyurabilmeyi, barındırabilmeyi, yaşatabilmeyi konuşuyoruz. Tam da bu sebeple gençler yüzde 63 oranında geleceklerini kendi ülkelerinde göremiyorlar. Ve bunlar iktidarın ötekisi olan gençlerden ibaret değiller. Yarısı AK Parti seçmeni olan gençlerimiz. Büyüklerinin tavsiye ettiği gibi porsiyon küçülterek yaşamak istemiyorlar. İktidar kağıt üzerinde muazzam özgürlük açılımı yapıyor, bütçede de, kalkınma planında da böyleydi. Sorsanız her şey ifadelerini geliştirmek, her şey karar alma süreçlerine katılımlarını sağlamak için, iyi de Türkiye’nin sorunu gençleri bu niteliklere haiz olmaması değil. Bu niteliklerin gereğini yapmaya kalktıklarında karşılaştıkları tutum.

    “KAĞIT ÜZERİNDE DEMOKRATİK OLGUNLUK TAVAN, SAHA DA BİBER GAZI TOMAYA DEVAM”

    Kağıt üzerinde demokratik olgunluk tavan, sahada biber gazı TOMA’ya devam. Keşke bu ülke sadece Busenazların, Ayşe Begümlerin, Mete Gazozların ülkesi olabilseydi. Ama bu ülke bir yandan da Ali İsmail Korkmazların ülkesi. Bu ülke Fırat Yılmaz Çakıroğullarının, Aybüke Yalçınların, Sinan Ateşlerin, KYK yurdunda asansöre sıkışarak can veren Zerenlerin, tarikat yurdunda kalmaya zorlandığı için canına kıyan Eneslerin, okuldan eve dönerken katledilen Özgecanların, Ayşegüllerin, kendini yemekhaneye asan Resullerin, atasözü paylaştı diye hapsedilen Alplerin, burası teri kanına karışa karışa verdiği mücadeleyi alkışlamak beri duysun; alçak bir dille itibarsızlaştırılan Ebrarların, teri kanına karışa karışa verdiği mücadele yok sayıldığı için spora veda etmek zorunda kalan şampiyon İrem Yamanların da ülkesi. Bu ülke atanamayan, atansa yaşayamayan, mesleğini yaptığı için hala Sincan Cezaevi’nde bulunan Süha ve Serkan gibi gençlerin de ülkesi.

    Bütün gençlerin ortak özelliği, siyasi iktidarın anayasanın gençlerin yetişme ve korunma esaslarını düzenleyen 58. maddesinin gereklerini yerine getirmekte gösterdiği zafiyetin kurbanı olmaları. İktidar bütün bu faciaların faili olmayabilir ama faili olmadığı bütün fiillerin zemini sergilediği gaflettir. Zeren’i o asansöre elbette iktidar sahipleri sıkıştırmadı ama memurlarına ‘Çakılacağını düşünüyorsan binme o asansöre’ diyebilme cüretini iktidar verdi. Konya’da, Muş’ta, Isparta’da benzer faciaların eşiğinden dönüldüğü halde, ‘Bu zamana kadar hiçbir yurdumuzda asansör düşme olayı yaşanmamıştır’ diye inkar yoluna gidilmeyebilir, sorunla yüzleşilebilir, makul ve çözüm odaklı bir dil tercih edilebilirdi. Gençlerin odalara ek ranzalara tıkıştırılarak gayri insani koşullarda barınmaya zorlandığı yurt kapasite artırma işleminden vazgeçilmesi ve yurt sayılarının artırılmasını bekliyoruz.

    Yemekhanelerde verilen yemeklerden, böcek, solucan çıkmaması gibi hiç siyasi olmayan son derece insani bir talepte bulunuyor ve bunu talep etmek durumunda kaldığımız için de açıkçası utanç duyuyoruz. Ders alınmasını ve muhtaç durumdaki gençlerin devlet içinde devlet olma çabasındaki yapılara bir kere daha yem edilmemesini istiyoruz.

    “GENÇLER EN ÇOK İKTİDARIN SÖZ VERİP TUTMADIĞI MÜLAKATIN KALDIRILMASINI TALEP EDİYOR”

    Sosyal medyada gençler arasında bir anket yaptım. Buna göre gençler en çok iktidarın söz verip tutmadığı mülakatın kaldırılmasını talep ediyor. Biz komisyonda bu konuda bir önerge vermiştik. AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi. Gençler bu denli büyük sorunlarla kuşatılmışken sadece okullara değil, yurtlar ve gençlik merkezlerine de PDR uzmanlarının atanmasını istiyor. Gençlerin feryadını yardım çığlığı değil, muhalefet olarak algılıyor siyasi iktidar. Gençlerinin taleplerinin kendilerini iyileştirmek için olduğuna inanmıyor hatta daha ileri gidip iyi yaşamayı arzulamalarını ‘süfli heves’ olarak aşağılıyor. Halbuki insan hayal ettiği müddetçe, tutunacak bir dalı varsa yaşar. Gençler belki de tam olarak bundan yaşayamıyorlar. Diğer tarafta süfli heveslerin daniskasına kapılmış, fenomen bilinen türlü suç aparatlarını da iftar sofralarında ağırlamaktan kaçınılmıyor.

    Ali İsmail elbette iktidar tarafından linç ettirilmedi ama linç zemini durdurulabilirdi. Gezi’de çadırların yakıldığı daha ilk gün bu işte bir iş olduğu görülebilir, barikatlar Türk gençliğinin değil, devleti ele geçirmeye çalışan paralel yapıların önüne kurulabilirdi. Fırat’ın katledilmesi emrini elbette iktidar vermedi fakat önleyebilme makamındayken terörün metropollere inişini seyretti. Sinan’ın başkentin göbeğinde katledilmesini iktidar tabii ki istemezdi ama bunu yapanları bulup çıkarmak imkanına sahip olduğu halde dosyayı sündürmeyi tercih etti. Bunca acı tecrübeden sonra bütün sorun aslında kibri yenip, sorunlara işaret edenlere kulak vermek ya da vermemek meselesi.

    “SADECE DERİN YOKSULLUK DEĞİL, DERİN BİR GENÇ YOKSULLUĞU PROBLEMİMİZ DE VAR”

    TÜİK verilerine AB ülkeleri arasında genç işsizliğin en yüksek olduğu ülkeyiz. Gençlerin yüzde 24’ü ne eğitim alabiliyor ne de istihdam da yer bulabiliyor, ev genci oldular. Bu oranla hem AB hem de OECD ülkelerinin şampiyonu durumdayız. Eğitim ve istihdamda yer bulamayan genç oranı artışına paralel artan bir şey daha var, suç. Gençleri toplum dışına itmenin, toplumun ödemek durumunda kaldığı en ağır bedeli bu. TÜİK verilerine göre; Türkiye’de yoksulların yarısı 25 yaş altı ve 11,7 milyon gencin, 1,29 milyonu eskiyen giysisinin yerine yenisini alamıyor. 1,13 milyonu ikinci bir ayakkabıya sahip olamıyor. Sadece derin yoksulluk değil, derin bir genç yoksulluğu problemimiz de var.”

     

  • BALIKESİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI ADAYI AHMET AKIN, VATANDAŞLARA SESLENDİ: “SORUNLARIN TAKİPÇİSİ DEĞİL, SİZİN SORUNLARIN SAHİBİ OLACAĞIZ. SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNÜ DE SİZLERE GÖSTERECEĞİZ”

    CHP Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ahmet Akın, Balıkesir’de halkla buluşma toplantısında; “Emeklilerimize borcumuz var; ben annesini ve babasını küçük yaşta kaybetmiş bir kardeşinizim. Onun için büyüklerimiz, annelerimiz ve babalarımız en büyük sevgiyi, saygıyı, hürmeti hak ediyor. Onun için bizler vefa borcumuzu ödeyeceğiz. Vefası olmayanın bekâsı olmaz. Bu anlayış ile devam ediyoruz. Emekliler, çok daha mutlu olacak. Söz veriyorum, bu benim şahsi meselem. Sorunların takipçisi değil, sizin sorunların sahibi olacağız ve bu sorunların çözümünü sizlere göstereceğiz. İlçe belediye başkanlarımız ile kimseyi ayırmadan kol kola birlikte çalışarak, kesin olarak çözeceğiz. Bizden öncekilerin yapmadığı bir şey daha yapacağız; ortak aklı kullanacağız. İşte o ortak akılda sizsiniz. Balıkesir’in birçok sorunu var ama unutmayın, çözülemeyecek hiçbir sorunu yok. En başta işsizlik sorunu var bu şehirde. Ortada planlama yapılamayan bir istihdam sorunu var. Açacağımız Kariyer ve İstihdam Ofislerimiz ile iş arayana iş bulacağız” dedi.

    CHP Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ahmet Akın bugün Balıkesir’de halkla buluşma toplantısında yurttaşlara seslendi. Toplantıya CHP Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin de katıldı.

    Ahmet Akın, yaptığı konuşmada şunları söyledi:

    HALKIN SOFRASINA OTURUP EKMEĞİNİ PAYLAŞMAZSANIZ NE ÇEKTİĞİNİ, NE YEDİĞİNİ BİLEMEZSİNİZ”

    “Balıkesir benim ailem diyerek çıktığım bu yolda inanın buraya kolay gelemedik. Çok mücadele ettik, çok çalıştık. Doğup büyüdüğüm memleketim Balıkesir’de üç dönem milletvekilliği görevini yapmayı Allah bana nasip etti. Çok çalıştım, daha çok çalışacağız.

    Ne diyor herkes? Bize en yakın ‘Ahmet Akın.’ Bu şimdi öyle bir kafiye ile olan uyum değil. Bunun bir hikayesi var. Güzel ilçemiz Dursunbey’de bir kahvehaneyi ziyaret ettiğimde konuşmamın sonunda beni dinleyen yaşlı, tecrübeli bir amcamız ayağa kalktı aynen şunu söyledi: ‘Bu evlat bu işi yapar, bize en yakın Ahmet Akın’, amcamdan Allah bin kere razı olsun. O gün bu gündür onun söylediği söz benim siyaset anlayışım haline geldi. Halkın içinde olmazsanız halkın sorununu bilemezsiniz. Eğer halkın sofrasına oturup ekmeğini paylaşmazsanız ne çektiğini, ne yediğini bilemezsiniz. Allah şahidimdir her zaman hemşehrilerimin yanında oldum. Her fırsatta onlarla iç içe, yan yana oldum ve dertlerine derman olmak içinde hep mücadele ettim. Çünkü halka hizmet, Hakk’a hizmettir. İşte ben bunu bilir, buna inanırım.

    KAZANAN MUTLU BALIKESİR’İ HEP BİRLİKTE İNŞA EDECEĞİZ”

    Tarihte görülmemiş hiçbir ötekisi olmadan, hiçbir siyasi partiyi ayırt etmeden herkesi kucaklayarak milletimize hizmet edeceğiz ve millete hesap veren ve güleryüzlü hizmet anlayışını Balıkesir’de egemen kılacağız. Kuvay-ı Milliye’nin başşehrine yakışır bir anlayış ile, birlik ve beraberlik ile gelişen, üreten, kazanan mutlu Balıkesir’i hep birlikte inşa edeceğiz.

    Bu memlekette yaşayan 1 milyon 300 bin hemşehrim ve gönlü Balıkesir’de olup başka şehirlerde, başka ülkelerde yaşayan hemşehrilerime yakınım. Hep yanınızda olacağım ve her sorununuzun çözümü için hep beni yanı başınızda hissedeceksiniz. Neden? Çünkü, Balıkesir yani sizler benim ailemsiniz. Hep bunu dedim, hep böyle çalıştım.

    İSTİKLAL MADALYASI SAHİBİ OLAN DEDEMİN TORUNU OLARAK MEMLEKETİM BALIKESİR İÇİN BALIKESİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI’NA HAZIRIM”

    Bu toprakları vatan yapan Karesi Bey’in, Çanakkale’yi geçilmez yapan Havranlı Onbaşı Seyit’in, Alacamescit’te direnişin meşalesini yakan Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkan kurucumuz, kurtarıcımız, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini, azim ve kararlılığını kendime görev edinerek İstiklal Madalyası sahibi olan dedemin torunu olarak memleketim Balıkesir için Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na hazırım.

    Biz ‘hazırız’ dedik, sorunları biliyoruz. Gıpta ile baktığımız birçok toplumdan neyimiz eksik? Burası Balıkesir, burası merkez. Burası Türkiye’nin en güzel yeri… Neyimiz eksik? Eksik olan şey, doğru ve dürüst yönetilmiyor olmamızdır. İşte biz bu görevi en iyi şekilde yapacağız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün siyasi hayatı boyunca bana nasihatiymiş gibi kulağıma küpe ettiğim sözü vardır; ‘Kendiniz için değil, millet için el ele çalışınız. Çalışmaların en kıymetlisi budur’… İşte benim hizmet anlayışım da bu. Böyle olmaya da devam edecek.

    BALIKESİRİMİZE ‘3 YENİ’ GEREKİYOR”

    Bu bir başlangıç anı, bu bir tarih. Balıkesir’imiz için çok güzel günlerin başlangıcı ve önümüzde 102 günümüz var. 102 gün sonra Ahmet Akın’a, CHP’ye mührü basacağız. Siz hemşerilerimin desteği ile Kuvayı Milliye ruhu ile hiçbir hemşehrimizi ayırmadan Balıkesir’imizi çok daha güzel günlere taşıyacağız. Peki nasıl yapacağız? Öncelikle, Balıkesirimize ‘3 yeni’ gerekiyor. Yeni bir vizyon gerekiyor, yeni bir yönetim gerekiyor ve yeni bir anlayış gerekiyor. İşte bunların hepsini Balıkesir ile buluşturacağız.

    Sizlere gerçekleştirilemeyecek herhangi bir hayalleri sunmayı değil; ayakları yeri basan bilimin ışığında ve aklın aydınlattığı yolda sizlerin beklediği projeler ile geldik. Geldik diyorum, çünkü biz ekip olarak sizlerle birlikte aynı yolda yürüyeceğiz. Kişisel rantın değil, halkın ve aklın belediyesi olacağız. Ekonomik refahını kaybetmiş bir Balıkesir ile karşı karşıyayız. Bunu veriler söylüyor. Balıkesir son 20 yılda toplumsal ve ekonomik gelişmişlik sıralamasında Türkiye çapında 15’inci sıradan 24’üncü sıraya düştü. Bu veriler bile güzel Balıkesir’imizin sahip olduğu büyük potansiyelin kullanılmadığını, hatta yıllar geçtikçe daha da geri gittiğini açık net gösteriyor. Bu böyle devam etmeyecek, bu böyle devam edemez. Çünkü biz bunun önüne geçeceğiz. Çocuğundan gencine kadınından yaşlısına herkesin hitap edecek, özlemini çektiğimiz projelerimiz hazır.

    EMEKLİLER, ÇOK DAHA MUTLU OLACAK. SÖZ VERİYORUM, BU BENİM KENDİ ŞAHSİ MESELEM”

    Bizden öncekilerin yapmadığı bir şey daha yapacağız; ortak aklı kullanacağız. İşte o ortak akılda sizsiniz. Balıkesir’in birçok sorunu var ama unutmayın, çözülemeyecek hiçbir sorunu yok. En başta işsizlik sorunu var bu şehirde. Gençlerimiz iş istiyor, işverenlere soruyoruz ‘çalışacak personel bulamıyoruz’ diyorlar. Ortada planlama yapılamayan bir istihdam sorunu var. Açacağımız Kariyer ve İstihdam Ofislerimiz ile iş arayana iş bulacağız.

    Emeklilerimize borcumuz var; ben annesini ve babasını küçük yaşta kaybetmiş bir kardeşinizim. Onun için büyüklerimiz, annelerimiz ve babalarımız en büyük sevgiyi, saygıyı, hürmeti hak ediyor. Onun için bizler vefa borcumuzu ödeyeceğiz. Vefası olmayanın bekası olmaz. Bu anlayış ile devam ediyoruz. Emekliler, çok daha mutlu olacak. Söz veriyorum, bu benim kendi şahsi meselem.

    DİRENÇLİ BİR BALIKESİR’İ KURMAMIZ GEREKİYOR”

    Deprem bizim bir gerçeğimiz. Dirençli bir Balıkesir’i kurmamız gerekiyor. Biz deprem bölgesinde yaşıyoruz ve her fırsatta deprem kendini hatırlatıyor. Kentsel dönüşümü ve afetlere dirençli Balıkesir’i oluşturmak için atılacak adımlarımız hazır. Kendi alanlarında Türkiye’de ve dünyada nam yapmış bütün hocalarımız ile görüşmeler yaptık. Bununla ilgili yol haritamızı hazırladık. Herhangi bir kent, 6 temel bileşenden oluşuyor. Nedir bunlar? Bir, yönetim sistemi. İki, halk. Üç, altyapı. Dört, yapı stoku. Beş, ekosistem ve altı, ekonomi. İşte bütün bu bileşimler ayrı ayrı dirençli hale gelirse o kent dirençli olur.

    Sorunların takipçisi değil, sizin sorunların sahibi olacağız ve bu sorunların çözümünü sizlere göstereceğiz. Altyapı ile ilgili sorunlarımız var. Birçok ilçemizde bunları tamamlayacağız. İlçe belediye başkanlarımız ile kimseyi ayırmadan kol kola birlikte çalışarak, kesin olarak çözeceğiz. Gençlerimiz, Balıkesir’in daha yaşanabilir olmasını istiyor. Bunu mümkün kılmak, sosyal yaşam alanlarını inşa etmek de benim boynumun borcu ve sözümdür.

    ÇİFTÇİMİZİ, HAYVAN YETİŞTİREN BESİCİMİZİ DE KADERİNE TERK ETMEYECEĞİZ”

    Kırsal ilçelerimiz, cennet ilçelerimiz sosyal alanlara çok uygun. Oralara da sosyal alanlar oluşturulacak. Hem turizm hem de gençlerimizin sosyalleşmesi açısından her bölgede bunları oluşturacağız. Sürdürülebilir çalışmaları ortaya koyacağız.

    Çiftçimizi, hayvan yetiştiren besicimizi de kaderine terk etmeyeceğiz. Sürdürülebilir bir çalışma modelini ortaya koyuyoruz. Çiftçiye alım garantisi verilmeden, malının fiyatını bilmeden tarımdan verim alamayız. Bir yıl içerisinde kuracağımız enerji kooperatiflerimiz ile tarımsal sulamada kullanılan elektrik ücretsiz olacak. Çiftçinin ortak kullanımına ekipmanlar teslim edilecek. Neden? Biz tarım şehriyiz, tarım şehri olacağız. Toprağı kazandırmadan Balıkesir kazanamaz.

    YILDIZ GIBI OLAN, YILDIZ GİBİ PARLAYACAK ŞEHİR BALIKESİR YOLA ÇIKTI, AZ KALDI GELİYOR”

    Yıldız gibi olan, yıldız gibi parlayacak şehir Balıkesir yola çıktı, az kaldı geliyor. Sözüm sözdür. Sözüm Balıkesir’edir. Biz Kuvay-ı Milliyeciyiz dedim. Şu memleketi, bize vatan yapan bütün şehitlerimize, gazilerimize bir borcumuz var. Bu İstiklal Madalyası’nı Balıkesir’e getirmek boynumun borcudur. Çok mücadele ettim, bu İstiklal Madalyası’nın Balıkesir’e gelmesi için. Gelmedi ama getireceğiz.”

     

  • SAADET PARTİSİ’NE GEÇEN ALİ FAZIL KASAP MECLİS KÜRSÜSÜNDEN İLK KONUŞMASINI YAPTI, BİTMEZ’İN SON SÖZLERİNİ TEKRARLADI: “İSRAİL’DE DÖKÜLEN HER KANDA SİZİN ELİNİZ VAR”

    Saadet Partisi (SP) milletvekili Hasan Bitmez’in TBMM’de konuşmasının sonunda kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmesinin ardından CHP’den ayrılarak SP’ye katılan  Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap, bütçe görüşmelerinde SP adına söz alarak kürsüde konuştu. Bitmez’in kürsüye koyduğu “katil İsrail” dövizini de kullanan Kasap, AKP sıralarına dönerek; “O coğrafya şu anda kan ağlıyor sayenizde ve Filistin’de İsrail’de dökülen her kanda sizin eliniz var. Ölen her çocukta sizin elinize de o kan bulaşıyor” dedi. 

    SP Genel Başkan Yardımcısı ve Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez’in TBMM Genel Kurulu’ndaki konuşmasının sonunda kalp krizi geçirerek bayılması ve hastanede vefat etmesinin ardından TBMM’de Grup yeter sayısını kaybetmemesi için SP’ye geçen Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap, bugün TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinde yeni partisi adına konuştu.

    HASAN BİTMEZ’İN İSRAİL VE AKP DÖVİZİNİ DE KULLANDI

    Hasan Bitmez’in kürsüdeki son konuşmasının metnini okuyan ve Bitmez’in konuşması sırasında kürsüye koyduğu “Katil İsrail İşbirlikçi AKP” dövizini de yine kürsüde kullandı. Kürsüye alkışlarla gelen Kasap şöyle konuştu: 

    “KALBİM ACIYOR”

    “Bu kürsüye çıkınca heyecanımı yenemiyorum, kalbim şu anda acıyor. Rahmetli Hasan Bitmez kardeşimizin sözünün bitmemesi gereken bir gündeyiz. Kendisi sağ olsaydı bugün bu konuşmayı o yapacaktı. Sizin söyleyemediğiniz şeyleri o söylüyor olacaktı. Bu kürsü kutsal bir kürsü milletin sesi olması gerekiyordu. Coğrafyamızın sesi olması gerekiyordu. Maalesef siz, coğrafyanın sesi olamadınız, olmadınız. O şekilde geldiniz, cesur yürekli olamadınız. Başta Saadet Partisi olmak üzere TBMM’nin ve tüm Filistinlilerin başı sağolsun, Allah rahmet eylesin.

    “BU KÜRSÜDE İSRAİL CUMHURBAŞKANI’NIN İBRANİCE KONUŞMASINA İZİN VERDİNİZ”

    Bu kürsü, muhalefet kürsüsü kutsal bir kürsüdür. Bu sözün kesilmemesi için, biz grup olarak bir fedakarlıkta bulunduk, bunu başa kakmak istemiyorum bunu her zaman yaparız. Ellerim titriyor. Siz Hasan Bitmez’in konuşmasını istemediniz bu kürsüde. Ama siz İsrail Cumhurbaşkanı’nın İbranice konuşmasına izin verdiniz. Bu bir yerlere ders olur mu? Aynı kürsüde İsrail Cumhurbaşkanı’nı alkışladınız.” 

    Bitmez’in yaptığı son konuşmayı okuyan Ali Fazıl Kasap şunları söyledi:

    “Sayın Erdoğan Başbakan olur olmaz, ABD’ye koşup oğlunun okuduğu Harvard Kennedy School’da 5 Şubat 2004 tarihinde bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında çok önemli cümleler var. Bu cümleleri sizlere takdim edeceğim, ‘İsrail devletinin yaşama hakkını kimsenin tehdit etmesine Türkiye razı olmayacaktır. Türkiye, ABD’nin Irak’ta başarılı olmasını samimiyetle arzu etmektedir. Şu anda yüzde 36’sı Kıbrıs’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşam alanıdır ve belli bir oranda bu tür toprağı verebiliriz.’ Erdoğan’ın kurduğu cümleler ve taahhütlerinizin tamamı Siyonizm’in, ırkçı emperyalizmin, küreselcilerin dünya hakimiyetini kurmasını ve tahkimleştirmesini temin eden bir yaklaşımdır. Bu çerçevede, Büyük Orta Doğu Projesi’nin yani büyük İsrail projesinin eş başkanlığını Yemen ve İtalya Başbakanlarıyla beraber kabul ettiniz. Yetmedi, İspanya Başbakanıyla birlikte de Medeniyetler İttifakı’nın Eş Başkanlığını kabul ettiniz.

    Evet, Büyük Orta Doğu Projesi büyük İsrail projesidir ve bu proje birlikte çalıştığınız ABD Dışişleri Eski Bakanı Condoleezza Rice’ın ifadesiyle Orta Doğu’daki 22 ülkenin sınırlarını ve yönetimlerini değiştirmek üzere tasarlanmış Siyonist, küreselci bir projedir. Türkiye’ye döndünüz ve 16 Şubat 2004 tarihinde Fatih Altaylı’nın Teke Tek programında ‘Bizim BOP eş başkanı olarak Kuzey Afrika ve genişletilmiş Orta Doğu projesinde bir görevimiz var.’ dediniz ve iktidarınız boyunca da buna uygun dış politika sergilediniz. BOP eş başkanlığı çerçevesinde ilk hatalı adımınız ABD’yi ‘dost ve stratejik ortak’ olarak kabul etmenizdir. Bununla birlikte, ABD’nin Irak’ı işgaline yardımcı oldunuz. Yetmedi, genç Amerikan askerlerinin ve subaylarının ülkelerine sağ salim dönmesi için de dua ettiniz, Irak talan edildi, insanlar öldürüldü, kadınlara tecavüz edildi. Saddam bir bayram günü idam edildi, Suriye’ye diz çökertme projesine de yardımcı oldunuz. Bugün Suriyeliler perişan, yüz binlerce insan öldü, milyonlarca insan göçmen oldu. Suriye de bölünme aşamasına geldi, ABD bölgeye yerleşti, terör örgütleri Suriye’de cirit atıyor. Libya desteğinizle, NATO müdahalesiyle birlikte istikrarsızlaştırıldı. Kaddafi insan onuruna yakışmayan bir şekilde öldürüldü, kardeş kardeşe kırdırılmak isteniyor, hâlâ kargaşa devam ediyor ve Libya’nın petrolleri maalesef emperyalistlerce kullanılıyor. Yemen’de iç savaş mezhep fitnesiyle, bahanesiyle devam ettirilmeye çalışılıyor. Birçok konuda Amerika Birleşik Devletleriyle birlikte oldunuz.

    Bir başka İsrail aşkınızın ve Filistin ihanetinizin belgesi bu sözleşmedir. Mavi Marmara davasıyla ilgili İsrail’le anlaşma yaparak Filistin ’20 milyon’ ifadesi de tazminat değil. Orada ne diyor? ‘Ex gratia’ yani İsrail’den lütuf olarak kabul ettiniz. Kudüs’te ve Ankara’da imzalanmıştır, Tel Aviv’de değil Kudüs’te ilk siz tanıdınız… İstanbul ağır ceza mahkemesi bu anlaşmaya istinaden yargılanan İsrail Genelkurmay Başkanı ve 4 sanığın yargılanmasını takipsizlik kararı verdi, sizin sayenizde. İsrail, Filistin’de soykırım yapıyor, Gazze’de soykırım yapıyor, biz ‘Diplomatik ilişkilerinizi kesin, gemi göndermeyin.’ dedik, gönderiyorsunuz, hatta diplomatik ilişkilerimizi kesmiyorsunuz ama İsrail sizi adam yerine koymuyor, kendisi bunları çağırıyor. Bir taneniz çıkıp ta gemi gitmiyor diyemiyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: ‘İsrail’e destek verenler yarın insan içine çıkacak yüz bulamayacaklar’ siz de bulamayacaksınız. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde 13 ülke İsrail’le barış, İsrail’in ateşkes yapmasını talep etti. Sizin dostunuz olan Amerika bunu veto etti. Sizin dostunuz olan Amerika bunu veto etti. Hiçbir şey yapamadınız, yapmıyorsunuz, yapmayacaksınız da… Irak’ta koalisyon güçlerinin işini bitirmesi için imkanlarınızı seferber ettiğiniz gibi, bugün de gemilerle ve uçaklarla İsrail için lojistik imkanlarınızı aynı şekilde seferber ediyorsunuz. Konuşmamı bitiriyorum ama Sezai Karakoç’un size atfen yazdığı satırlarla bitiriyorum. ‘Onlar sanıyorlar ki biz sussak mesele kalmayacak, halbuki biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Halbuki bizden kurtulsanız vicdan azabından kurtulamayacaksınız. Vicdan azabından kurtulsanız, tarihin azabından kurtulamayacaksınız Tarihin azabından kurtulsanız Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız…”

    “SİZİN ELİNİZDE FİLİSTİN’DE ÖLEN HER ÇOCUĞUN KANI VAR”

    Ali Fazıl Kasap Bitmez’in son konuşmasını okuduktan sonra AKP milletvekillerine, “Hasan Bitmez kardeşimizin vefat ettiği saatlerde, bizim ciğerimizin yandığı saatlerde birileri ciğer yakıyordunuz dışarıda, bunu da kınıyorum. Balkon konuşmalarında bir cümle geçiyordu. Sayın Erdoğan seçimi kazandığınızda diyordu ki,  ‘Bugün Ürdün, bugün Yemen, bugün Libya sevinç gösterileri yapıyorlardı.’ O coğrafya şu anda kan ağlıyor sayenizde ve Filistin’de İsrail’de dökülen her kanda sizin eliniz var. Ölen her çocukta sizin elinize de o kan bulaşıyor. Refah kapısını geçebildiniz mi? Bir tane yardım gemisi tek bir şey ulaştı mı? Çocuklar elektriksiz hastanelerde öldürülürken siz neredeydiniz?” diye sordu. 

     

  • BAŞKAN OKTAY ÇOCUKLAR VE VELİLERLE KERMESTE BULUŞTU

    BAŞKAN OKTAY ÇOCUKLAR VE VELİLERLE KERMESTE BULUŞTU

    Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay, okul yararına düzenlenen kermesi ziyaret etti.

    Marmaris Evren Paşa İlk ve Ortaokulu Okul Aile Birliği Marmaris Ortaokulu bahçesinde yeni yıl kermesi düzenlendi. Kermesin ziyaretçilerinden biri de Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay oldu. Okul yararına düzenlenen kermeste veliler tarafından yapılan ürünler satışa sunuldu. Öğrenciler de standlarda görev alarak annelerine yardım etti. Tek tek stantları gezen Belediye Başkanı Oktay, hem çocuklarla sohbet etti, hem de okula destek için ürünlerden satın aldı. Karşılarında Başkan Oktay’ı gören çocuklar heyecanlarını gizleyemedi.

  • MERAL AKŞENER: “HER YERDE TEK BAŞINA GİRİYORUZ. BAŞARISIZLIK OLDUĞU TAKDİRDE SORUMLULUK BENİMDİR, GEREĞİNİ YERİNE GETİRECEĞİM. EĞER BEDEL ÖDEMEMİ İSTEMİYORSANIZ ÇALIŞACAKSINIZ”

    MERAL AKŞENER: “HER YERDE TEK BAŞINA GİRİYORUZ. BAŞARISIZLIK OLDUĞU TAKDİRDE SORUMLULUK BENİMDİR, GEREĞİNİ YERİNE GETİRECEĞİM. EĞER BEDEL ÖDEMEMİ İSTEMİYORSANIZ ÇALIŞACAKSINIZ”

    Haber: MERVE GÜVEN / Kamera: ÜNAL AYDIN

     

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Uşak teşkilat buluşmasında yerel seçimlere ilişkin, “Buradan ilan ediyorum, bu benim fikrim, benim talimatım: Tek başına giriyoruz, her yerde tek başına giriyoruz. Ankara’da da tek başına giriyoruz, İstanbul’da da tek başına giriyoruz. Her ilçede tek başına giriyoruz ve bunun sonuçlarına olumlusu sizindir. Tekrar söylüyorum, bu işin sonunda, ben başaracağımıza inanıyorum, bunun sonucunda bu başarı hepimizindir. Başarısızlık olduğu takdirde de benimdir, o sorumluluğu yerine getireceğim, ona göre çalışacaksınız, hepimiz ona göre çalışacağız. Eğer bedel ödememi istemiyorsanız çalışacaksınız” dedi.

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Uşak’ta Ramada Otel’deki teşkilat buluşmasına katıldı. Aday tanıtımının da yapıldığı buluşmada Akşener şöyle konuştu:

    “BİZ KADINLARA BUNU DEDİLER AMA ERKEKLERİMİZE DE FAŞİST DEDİLER”

    “Pek çok haksızlıklara uğradık, işkencelere uğradık, pek çok aşağılamaya maruz kaldık, pek çok iftiraya maruz kaldık ama bu ülkeyi satan, bu millete ihanet eden, muhbirlik yapan bir kişi çıkmadı.
    Samimiyetinden şüphe duyulmayacak insanlarız biz. Ama biliyor musunuz, hiç değer görmedik. Hiç değer görmedik. Kızım, Ayyüce burada, rahmetli Başbuğ’un kızı, baban hapiste, çeşitli şeyler duyuyoruz, Kocaeli’nde diş hekimi bir abimiz, o zaman Albay denirdi babana, ‘Albay’a işkence ediliyormuş’ diye evimizde bağıra bağıra ağladığını biliyorum. Sonra intihar etti o abimiz. Kim için, lider için. Niçin, liderinin sesini duyurmak için, canından vazgeçti.

    Ben bakan oldum, İçişleri Bakanı oldum ama o İçişleri Bakanlığı’nı yakıştıramadılar. Bir tane hanım gazeteci, bir kadın gazeteci benimle ilgili yazdığı şey şu: ‘Evinde melamin tabaklar kullanan, kolu bilezikli kadın.’ Gördüm ki hem milliyetçi hem köylü, hem zengin olmayan bir kadınsan hem de kadınsan şöyle işaret ediliyorsun. Kadın. Melamin tabak kullanan kadın. Kafadaki benim gibilerin şablonu. Sonra bir kitap yazıldı. O kitabın içinde beni tarif etmişler. Diyor ki, ‘Kara kuru, esmer kadının adı Meral Akşener. Elleri yer silmekten, cam silmekten darmaduman olmuş, ekmek yemekten kafası kocaman bedeni zayıf bir kadın. Kolu bilezikli bir koyun tüccarının karısı olması gerekirken İçişleri Bakanı oldu.’ Yani… Balkondan komşusunun balkonuna halı, kilim silkeleyen bir kadın olması gerekirken İçişleri Bakanı oldu. Bugün yaşadıklarımız birebir aynı. Biz kadınlara bunu dediler ama erkeklerimize de faşist dediler. Doğru mu? Biz faşist olduk mu? Hayır, ama değer bulmadık.

    “BİZ PARTİ KURMAMIŞ OLSAYDIK AK PARTİ ANAYASAYI DEĞİŞTİRECEK MİLLETVEKİLİ SAYISI İLE ÇIKIYORDU”

    İYİ Parti’yi kurduk, aynı heyecan, aynı irade, aynı cesaretle. İYİ Parti’yi kurmamış olsaydık, siz istemeseydiniz bu salonlar verilmiyordu bize. İttire kaktıra bir sistem kurduk, selamlaşmıyorlardı bizimle. Şimdi ayar veriyorlar; haydi oradan be, sen kimsin bize ayar vereceksin? Kurduk partimizi, seçimlere girdik, 43 milletvekili aldık, Ak Parti ilk defa çoğunluğunu kaybetti. Eğer biz parti kurmamış olsaydık ve iş birliklerini yapmamış olsaydık, biz hiç olmasaydık, Ak Parti Anayasa’yı değiştirecek milletvekili sayısı ile çıkıyordu MHP ile beraber. Biz kurduk, Ak Parti çoğunluktan düştü ancak MHP ile beraber bir noktaya kadar gelebildi.

    Özellikle İstanbul ve Ankara, büyükşehirler bizim teklifimiz üzerine yapılan iş birliği neticesinde kazanıldı. Ya arkadaşlar, bizim amacımız neydi orada? Bizim amacımız 2023 seçimlerini kazanıp bu ucube sistemi değiştirmekti. Şu salonda herhangi bir arkadaşımızın oğlu, kızı ya da kendisi bugünün şartlarında Kandil’den ya da İmralı’dan destek almadan Cumhurbaşkanı seçilebiliyor mu? Hayır. Bu ülkeye en büyük kötülüğü yaptılar. En büyük kötülüğü yaptılar. Şu salondaki hiçbir Allah’ın kulu o tokalaşmayı yapmadan bugünün şartlarında Cumhurbaşkanı seçilmesinin mümkün olmadığını hep beraber anlamadık mı? Anladık. Halbuki ne demiştik biz? İstanbul, Ankara üzerinden bir araya gelinir, beraber olunur ve bu ucube sistem değişir. Şimdi bunu yapamadık. Yalnız başımıza hür ve müstakil olarak, haydi daha asortik dille söyleyeyim, özgür ve bağımsız olarak seçimlere girmeye karar verdik. Ya arkadaş, bu nasıl bir iştir? Yemediğimiz hakaret, işitmediğimiz iftira, söylenmedik söz kalmadı.

    “ÖNCE BANA SÖVMEK KONUSUNDA SONRA SİZE HAKARET ETMEK KONUSUNDA TÜRKİYE’Yİ BİRLEŞTİRMİŞİZ”

    Televizyona baktım, uzun zamandır bakmamıştım. İlk defa Türkiye’yi bir konuda birleştirmişiz, ne mutlu bize. Önce bana sövmek konusunda sonra size hakaret etmek konusunda birleştirmişiz. Sağı da solu da birleştirmişiz, iktidarı da muhalefeti de birleştirmişiz. İktidarı destekleyen kanallara baktım, biz konuşuluyoruz, arada biz Gazze girip çıkıyor ama özne biziz. Muhalefeti desteklediğini iddia eden gazetelere, televizyonlara, her gazetenin bir televizyonu olmuş yani YouTube kanalı, onlara baktım, melamin tabağa geldik, onları hatırladım. Elleri darmaduman olmuş, kara kuru kadını hatırladım.

    Biz başkalarını bir şey yapmak için bir parti kurmadık. Biz bundan herhangi bir şey elde etmek amaçlı da bir parti kurmadık.

    “BİR ALLAH’IN KULU SORMUYOR Kİ O KAYYUMA, ‘SANA BU TALİMATI KİM VERDİ?’”

    Bütün o kanallarda yapılan konuşmalarda gördüğüm şey, derin bir nefret olduğu bize. Tahammül etmişler bize, ciddi söylüyorum, tahammül etmişler. İşlerine geldiği için tahammül etmişler. Şimdi yine zorlayarak dediklerini yaptırmaya çalışıyorlar. Ne Cumhuriyet umurlarında ne Atatürk umurlarında ne başka bir şey umurlarında. O kadar üzüldüm ki. Şeyh Said’in kayyum tarafından Diyarbakır’da bir bulvara adı veriliyor. O Diyarbakır ki, Şeyh Said’i içeri sokmamıştı, isyan ettiğinde içeri sokmamıştı. İçeri girememişti, Diyarbakırlılar içeri almamıştı. O Şeyh Said İsyanı’dır ki, 4 ay boyunca Türkiye’yi çok sert meşgul etmişti ve onun neticesinde Musul ve Kerkük kaybedilmişti. O Şeyh Said idi ki, İngilizlerle anlaşmıştı, Türklük üzerinden Kürtlük üzerinden bir isyan değildi, din üzerinden bir isyandı, hilafet üzerinden bir isyandı ve Cumhuriyet’e dair bir isyandı ve daha sonra belgeleriyle ortaya konmuştur ki İngilizler tarafından ele geçirilmişti. Yani bir İngiliz ajanıydı, bir haindi. Soru şu: Bu ülkeyi yöneten Cumhur İttifakı’nın bireyleri, mensupları, yöneticileri… Unutmadan söyleyeyim sayın Bahçeli genellikle etrafını hakaret ettirirdi bana, bu sefer kendi hakaret etti, neden olduğunu da anlayamadım.

    Kayyumu kim atamış? İktidar atamış. İktidarın bir diğer ortağı kim? MHP. Bir diğer ortağı kim? HÜDAPAR. Sayın Bahçeli diyor ki, ‘Vatan hainidir’, doğrudur, aynı fikirdeyim. Ama HÜDAPAR diyor ki, ‘Şehittir.’ E HÜDAPAR ile yan yana fotoğraf var. Daha ilginci bir Allah’ın kulu sormuyor ki o kayyuma, ‘Sana bu talimatı kim verdi?’

    “MİLLETVEKİLİ OLUNCAYA KADAR FARK EDEMEDİN Mİ?”

    Bizim bazı milletvekili arkadaşlarımız istifa ediyor biliyorsunuz. Ben prensip olarak kimsenin hakkında konuşmadım bugüne kadar, konuşmam. Ama ilginç bir şey var, Salim Bey benim çok saydığım, saygı duyduğum bir insandır. Hep ailem gibi görmüşümdür. Biz beraber bakanlık yaptık, aynı kabinede. Doğru Yol Partisi en sert PKK ile mücadeleyi veren, iradeyi koyan partidir, iktidarı döneminde. O zaman Bakan idi. Sonra beraber bakanlık yaptığımız dönemde de ne Şeyh Said’in ne Seyit Rıza’nın ne sayılan diğer diğer isimlerin hiçbirinin hakkında, ‘Şunların itibarlarına dair bir şey yapalım’ diye merkez sağ bir partide söylemedi. Aradan yıllar geçti, bugün bu söylendi. Kürşad, kardeşim, bir soru önergesi verdi, ona karşılık uzun bir yazı yazıldı.

    Ama Ak Parti cenahından tek kelime eden yok. Nerede kaldı bunların milliyetçiliği? Çakma milliyetçiler. Nerede kaldı milliyetçilikleri? Bu arada, daha komik bir şey oluyor, bizden ayrılan her arkadaşımız da diyorlar ki, ‘Milliyetçi bir parti, yani merkez olacağını düşündük ama olamadı, tüh tüh.’ Ya arkadaş, milletvekili oluncaya kadar fark edemedin mi milletvekili olunca mı fark ettin, hay Allah.

    Cumhuriyet’e yönelik düşmanlığı olanların ortaya koyduğu bir irade bu. Cumhuriyet değerlerine itirazı olanların ortaya koyduğu bir irade bu. Ama buna karşılık Atatürk’ün partisinin de ortalığı yerle bir ettiğini, inlettiğini duymadık.

    “GİK’E KARARI BEN ALDIRTMADIM”

    Gelirsek düne, o da çok enteresandı ki, orada da anlaşıldı ki bir el devreye girmiş durumda. İlçe başkanlarımız aranıyor, belediye meclis üyelerimiz aranıyor, il kurulu üyelerimiz aranıyor, gençlik kollarımız aranıyor, ‘Ayrılın’ deniyor, niçin? GİK’in aldığı o kararın ortadan kaldırılması için. GİK’e kararı ben aldırtmadım. Açık net arkadaşlarım verdiler kararlarını, her biriyle ayrı ayrı gurur duyuyorum, gerçekten gurur duyuyorum. Niye biliyor musunuz? Hiçbir siyasi partide birbirini ikna etmek için farklı fikirlerdeki arkadaşlarımız böyle argüman koyarak birbirini ikna etmeye hiç çalışmadı, ben hiç rastlamadım.

    “BEDEL ÖDEMEMİZİ İSTEMİYORSANIZ ÇALIŞACAKSINIZ”

    Buradan ilan ediyorum, bu benim fikrim, benim talimatım: Tek başına giriyoruz, her yerde tek başına giriyoruz. Ankara’da da tek başına giriyoruz, İstanbul’da da tek başına giriyoruz. Her ilçede tek başına giriyoruz ve bunun sonuçlarına olumlusu sizindir. Tekrar söylüyorum, bu işin sonunda, ben başaracağımıza inanıyorum, bunun sonucunda bu başarı hepimizindir. Başarısızlık olduğu takdirde de benimdir, o sorumluluğu yerine getireceğim, ona göre çalışacaksınız, hepimiz ona göre çalışacağız. Eğer bedel ödememi istemiyorsanız çalışacaksınız. Eğer bedel ödememi istemiyorsan, çalışacaksın, alacaksın.

    Hiç fikrimi söylememiştim, söylüyorum. İYİ Parti’nin Genel Başkanı olarak söylüyorum. Haydi bakalım parmak uzatanlar, ben demiştim grupta, parmak sallayanların o parmaklarını teker teker kırarım diye. Dün bir televizyon programında yapılan konuşmalardan sonra gördüm ki dostumuz Türk milletidir. Gördüm ki müttefikimiz Türk milletimizdir, gördüm ki müttefikimiz umutsuz gençlerdir.

    Uşak’ın sorunlarının konuşulmadığı bir Türkiye’deyiz. Uşak’ın hastane meselesinin çözülmediği bir Türkiye’deyiz. Gençlerin yurt dışına çıkmak için elinden gelen gayreti gösterdiği ve onların sorunlarının konuşulmadığı bir Türkiye’deyiz. Biz şu anda muhalefetiyle iktidarıyla emekliye ne kadar para verilecek, onun doğru dürüst konuşulmadığı bir Türkiye’deyiz.

    Memur zammının, asgari ücretin, kiraların durumunun ne olduğu ne olacağının konuşulmadığı bir Türkiye’deyiz. Herkesin işine geliyor. Dün bir aydınlanma yaşadım. Çok enteresan. Sayın Erdoğan bilir, Sayın İmamoğlu da öğrenecek. Ben sayın Erdoğan hapse giderken oradaydım. Herkesin kaçtığı bir zamanda oradaydım. Çoluğuyla çocuğuyla ilgilenen bendim. Evinin önündeki polis noktası kaldırıldığında oradaydım. Televizyonlara çıkıp konuşan bendim, en ağır hakaretleri işiten de sonra ben oldum. Ama Allah büyük, ben Allah’a hep inandım, hep güvendim.

    “İKİSİ DE KORKTU, KABUL ETMEDİ”

    Aynı şekilde Saraçhane’ye ikinci kere gittim. Saraçhane’ye ikinci kere gittim. Bugün sövenler o gün rahmetli anama kadar götürdüler işi. Ne yaptım, boynumu eğdim. Ne yaptım, kazanalım diye ağzımı açmadım. Ne yaptım, millet bu arkadaşları istiyor diye o masaya götürdüm. O masadan kovuldum ve ikisi de korktu, kabul etmedi. Ben değil, milletin istediğini kabul etmediler.

    Dün benim için bir milattır. Bugüne kadar hiçbir siyasi partinin içişlerine ahlaki olarak biz karışmadık, 30 yıllık siyasi hayatımda hiç bunu yapmadım. Kongre yaptılar, üstümüze kaldı. Bana ne kardeşim sizin kongrenizden, kim kazanırsa kazansın, bana ne. Çünkü biz onların müstemlekesi olmuşuz meğersem kafalarında. Öyle bir dünya yok, öyle bir dünya yok.”

     

  • İSTANBUL VETERİNER HEKİMLER ODASI, SOKAK HAYVANLARININ SALDIRILARIYLA İLGİLİ SUÇLU İLAN EDİLMELERİNE TEPKİ GÖSTERDİ

    İSTANBUL VETERİNER HEKİMLER ODASI, SOKAK HAYVANLARININ SALDIRILARIYLA İLGİLİ SUÇLU İLAN EDİLMELERİNE TEPKİ GÖSTERDİ

    İstanbul Veteriner Hekimler Odası, yetkilileri uyarmak için gösterdikleri onca çabaya rağmen, zamanında alınmayan önlemler nedeniyle sokak hayvanları sorununun ağır yaralanma ve ölümlerle sonuçlanacak kadar ileri boyutlara ulaşmasından büyük bir üzüntü ve endişe duyduklarını belirterek “Yaşanan her acı olayda, mesleki uzmanlık önerilerimize uygun bir pratik sergilemeyen aynı kamu tarafından, veteriner hekimlerin suçlu ilan edilmelerini şiddetle reddediyoruz” açıklamasını yaptı. 

    İstanbul Veteriner Hekimler Odası, son günlerde gündemden düşmeyen sokak hayvanlarının saldırıları ve toplumdaki kutuplaşma ile suçlu arayışlarına ilişkin bugün yazılı bir açıklama yaptı.

    İstanbul Veteriner Hekimler Odası’nın açıklamasında şu değerlendirmelere yer verildi:

    “YILLAR ÖNCE GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİMİZ RAPORLAR HALİNDE İLGİLİ KURUMLARA SUNULMUŞTUR”

    “Son yıllarda sahipsiz hayvanların insanlara yönelik saldırılarındaki artışlar; sosyal medya ve basın yayın organlarında sıkça yer almakta ve etkisi büyüyen tepkilere neden olmaktadır. Yetkilileri uyarmak için gösterdiğimiz onca çabaya rağmen, zamanında alınmayan önlemler nedeniyle sorunun ağır yaralanma ve ölümlerle sonuçlanacak kadar ileri boyutlara ulaşması, biz veteriner hekimleri son derece üzmekte ve endişelendirmektedir. Yıllar öncesinden, sahipsiz kedi ve köpeklerde popülasyon artışının önüne geçilmesi ve sorunların çözümüne ilişkin bilimsel görüş ve önerilerimiz raporlar halinde ilgili kurumlara sunulmuştur.

    “YARIM KALAN KİMLİKLENDİRME VE MİKROÇİP UYGULAMA SÜRECİ TAMAMLANMALIDIR”

    Hayvan sahiplenme kriterlerinin belirlenmesi ve uygulanması, ırk hayvan ithalatı ve üretimine sıkı kurallar getirilerek sokak hayvanı sahiplenmenin özendirilmesi, sokağa terklerin engellenmesine yönelik ciddi önlemlerin alınması, yarım kalan kimliklendirme ve mikroçip uygulaması ile kayıt altına alma sürecinin tamamlanması için gerekli adımlar bir an önce atılmalıdır. Yerel yönetimler, Tarım ve Orman Bakanlığı il-ilçe teşkilatları ve bu alandaki tüm bileşenlerin dahil olduğu, ülke çapında aynı anda hayata geçirilecek bütüncül bir planlamayla, tam bir seferberlik başlatılmadan, sahipsiz hayvan sayısındaki artışı kontrol altına almak mümkün olmayacağı gibi yaşanan üzücü olaylar da son bulmayacaktır.

    “TÜM KAMUDA İSTİHDAM EDİLEN VETERİNER HEKİM SAYISI İHTİYACIN ÇOK ALTINDA”

    Türkiye genelinde toplam sayısı bin 389 olan büyükşehir, il, ilçe ve belde belediyesinin çoğunda, Veteriner İşleri Müdürlüğü bile bulunmayıp, sahipsiz hayvanlara hizmet veren rehabilitasyon merkezi sayısı ise sadece 297’dir. Mevcut birimlerin fiziki koşulları, altyapıları, personel sayıları, imkan ve kapasiteleri olması gerekenin çok altındadır. Buna ek olarak tüm kamuda istihdam edilen veteriner hekim sayısı ihtiyacın çok altında ve istihdam edilenlerin sahadaki etkinliği ise son derece yetersizdir.

    “SAHİPSİZ KÖPEKLERİN OLUMSUZ DAVRANIŞLARINI BELİRLEYEN ETMENLER ÇOK ÇEŞİTLİDİR”

    Sahipsiz köpeklerin olumsuz davranışlarını belirleyen etmenler çok çeşitlidir. Özellikle köpeklerin gruplar halinde bulundukları boş ve yeşil alanların nispeten fazla olduğu yerleşim bölgelerinde bu türden saldırılar daha fazla görülmektedir. Tek başına normal ve sakin olan bir köpek, grup içerisinde sürü psikolojisi ile hareket ederek saldırgan hale gelebilmektedir. Bunların yanında açlık, alan koruma, gürültü ve kendilerini güvende hissetmeyi engelleyen ve stres yaratan dış uyaranlar da tek ya da gruplar halinde yaşayan köpeklerin davranışlarını etkilemektedir. Bu koşullarda, bilimsel verileri ve konuyla ilgili tüm tarafların bilirkişi raporlarını dikkate alarak karar vermesi gereken kurumların, yerel yönetimler bünyesindeki ilgili birimlerde görev alan meslektaşlarımızı yaşanan olayların sorumlusu olarak görmelerini hayretle karşılıyoruz. İnsanlarda bile sosyal uyum ve davranış bozuklukları ile ilgili işlenen suçlardan beşeri hekimlikler sorumlu tutulmazken, söz konusu hayvanlar olduğunda makul dayanaklardan yoksun bir şekilde veteriner hekimlerin suçlu ilan edilmesi ve cezalandırılmaya çalışılması kabul edilemez.

    “SORUMLU TUTULMAMIZ ANLAMSIZDIR”

    5199 sayılı yasa, ‘İstisnai durumlar hariç sahipsiz hayvanlarla ilgili olarak tedavisini yap, aşıla, kısırlaştır, kayıt altına al ve alındığı ortama geri bırak’ diyor. Bu hayvanların alındığı yerler olan sokaklar, parklar ve boş arazilerde, adı üzerinde sahipsiz hayvanın serbest gezerken sergilediği tüm davranışlardan, yerel yönetimlerde görev yapan veteriner hekimler nasıl sorumlu tutulabilir? Ayrıca aynı yasa, çevre ve halk sağlığı, toplum güvenliği açısından da veteriner hekimlere sorumluluk yüklemektedir. Mevcut koşullarda ve bütünüyle kontrol altında olmayan hayvanların davranışlarıyla oluşturduğu tehditlerden, çevreye verdiği zararlardan ya da halk sağlığına olan olumsuz etkilerinden sorumlu tutulmamız da bir o kadar anlamsızdır.

    “TOPLUM SAHİPSİZ HAYVANLAR ÜZERİNDEN KUTUPLARA AYRILMAKTADIR”

    Soruna bilimsel temelde, gerçekçi çözümlerle yaklaşmak yerine, günü kurtarma ve sorunları görmezden gelme, çözümleri öteleme ve her olayda bir günah keçisi bulma anlayışı bizi bugünlere getirmiştir. Bir diğer sorun ise genele ulaşmayan, yerel düzeyde kalan çabaların, ayrılan kaynakların ve sarf edilen emeğin büyük bir kısmının boşa gitmesidir. Bu süreçte hayvanlara yönelik şiddet, kötü muamele ve vicdani olmayan söylemler bir sonuç olarak karşımıza çıkmakta ve toplum sahipsiz hayvanlar üzerinden kutuplara ayrılmaktadır.

    “HEKİMLERİN SUÇLU İLAN EDİLMELERİNİ ŞİDDETLE REDDEDİYORUZ”

    Böyle bir tabloda ve yaşanan her acı olayda, mesleki uzmanlık önerilerimize uygun bir pratik sergilemeyen aynı kamu tarafından, veteriner hekimlerin suçlu ilan edilmelerini şiddetle reddediyoruz. İstanbul Veteriner Hekimler Odası.”

  • ÖZGÜR ÖZEL: “ACILARI HAFIZALARDA TAZELİĞİNİ KORUYAN MARAŞ KATLİAMI’NI UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ”

    ÖZGÜR ÖZEL: “ACILARI HAFIZALARDA TAZELİĞİNİ KORUYAN MARAŞ KATLİAMI’NI UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ”

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Acıları hafızalarda tazeliğini koruyan Maraş Katliamı’nı unutmadık, unutturmayacağız. Katliamın yıl dönümünde yaşamını yitiren tüm vatandaşlarımızı saygıyla anıyorum” dedi.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Maraş Katliamı’nın 45’inci yıl dönümü dolayısıyla X hesabından mesaj yayınladı. Özel’in mesajı şöyle: “Acıları hafızalarda tazeliğini koruyan Maraş Katliamı’nı unutmadık, unutturmayacağız. Katliamın yıl dönümünde yaşamını yitiren tüm vatandaşlarımızı saygıyla anıyorum.”