Blog

  • ANAYASA MAHKEMESİ, CEZAEVİNDEKİ MİLLETVEKİLİ CAN ATALAY’IN HAKLARININ İKİNCİ KEZ İHLAL EDİLDİĞİNE KARAR VERDİ

    ANAYASA MAHKEMESİ, CEZAEVİNDEKİ MİLLETVEKİLİ CAN ATALAY’IN HAKLARININ İKİNCİ KEZ İHLAL EDİLDİĞİNE KARAR VERDİ

    Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, cezaevindeki Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay’ın, Yüksek Mahkeme’nin hakkında verdiği ihlal kararına uyulmaması nedeniyle yaptığı ikinci başvuruyu bugün inceledi. Mahkeme, Atalay’ın; “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının” ihlal edildiğine oyçokluğu ile karar verdi. Üç üyenin karşı oy kullandığı öğrenildi. 

    Cezaevindeki milletvekili Can Atalay, Anayasa Mahkemesi’nin hakkında verdiği ihlal kararına uyulmaması nedeniyle haklarının ihlal edildiğinin tespit edilmesi için ikinci kez Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu.

    Yüksek Mahkemesi’nin Birinci Bölümü, Atalay’ın ikinci başvurusunu; 13 Aralık’ta gündeme almış ve dosyanın Genel Kurul’a sevk edilmesine karar vermişti. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, ikinci başvuruyu bugün gündemine aldı.

    ÜÇ KARŞI OY İLE…

    Genel Kurul; daha önce verilen ihlal kararına uyulmaması nedeniyle Can Atalay’ın Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınan “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ile 19. maddesi ile güvence altına alınan “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının” ihlal edildiğine karar verdi. Kararın, üç karşı oy ve oyçukluğu ile alındığı öğrenildi.

    AYM, “YENİDEN YARGILAMA VE TAHLİYE ZORUNLUDUR” DEMİŞTİ

    Anayasa Mahkemesi’nin ilk ihlal kararının gerekçesi, 27 Ekim’de Resmî Gazete’de yayınlanmıştı. Gerekçeli kararda, “Anayasa Mahkemesi’nce başvurucu hakkında tespit edilen hak ihlallerinin sonlandırılmasına ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik olarak; yeniden yargılamanın başlaması, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması ve ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması, başvurucunun hükümlü statüsünün sona erdirilmesi, yeniden yargılamada durma kararı verilmesi işlerinin yerine getirilmesi zorunludur” değerlendirmesi yapılmıştı.

    İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ DOSYAYI, YARGITAY’A GÖNDERMİŞTİ

    İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyayı Yargıtay’a göndermişti. Mahkeme, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazmıştı. Yazıda, şu ifadeler kullanılmıştı:

    “Anayasa Mahkemesince verilen bireysel başvuruya konu ihlal kararı Mahkememizin kararına ilişkin olmayıp, Yargıtay ilgili Ceza Dairesince verilen tahliye talebinin reddi kararına ilişkin olduğu, dosyanın ilgili Daire önünde bulunduğu sırada başvurucunun milletvekili seçildiği ve bireysel başvuruya konu ihlalin bu Dairenin kararından kaynaklandığı, ayrıca bireysel başvuru yapıldıktan sonra ilgili Ceza Dairesince dosyanın esastan incelendiği ve karara bağlandığı, bu sebeple oluşan yeni hukuki durum karşısında Yargıtay 3. Ceza Dairesince yeni bir değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğu anlaşıldığından dosya Cumhuriyet Başsavcılığınıza gönderilmiştir.”

    Yerel mahkemenin dosyayı Yargıtay’a göndermesine tepki gösteren Can Atalay, “25 Ekim günlü Anayasa Mahkemesi kararının yerine getirilmediği her bir dakikanın bu ülkede yaşayan herkesin hak ve özgürlüğünü korumakla yükümlü devletin niteliklerine zarar verdiği açıktır. Ancak ‘ikili devlet’ anlayışını kabul etmiyoruz. Buna alışmayacağız.  Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasına ilişkin bir ‘irade’ var ise bu iradenin 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkanına ait olamayacağı açık olduğundan hukuka bağlı olmayan devlet hayalinin sahipleri kimlerdir?” açıklamasını yapmıştı.

    YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI, “TAKDİR YÜKSEK DAİRE’NİNDİR” MÜTALAASINI VERMİŞTİ

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tahliye edilmeyen cezaevindeki Hatay Milletvekili Can Atalay’ın durumu ile ilgili mütalaasını, 3 Kasım’da 3. Ceza Dairesi’ne sunmuştu.

    Mütalaada; “Hiçbir, devlet varlığına kasteden bir suçu işlemekle suçlanan bir kimsenin dokunulmazlığını kabul etmez. Aksi bir kabul, adalete olan inancı sarsarak kamu vicdanını da rahatsız eder. … Mahkumiyetine esas sevk ve uygulama maddelerinin Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi kapsamında kalan suça ilişkin olduğu anlaşıldığından, seçimden önce bu madde kapsamında suç işleyen milletvekili, yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır. Hükümlünün mahkumiyetine konu suç ve eylemleri devlet güvenliğine karşı işlenen suçlardandır ve madde kapsamına girmeyeceğini düşünmek mümkün değildir… Tahliye kararının reddi veya kabulü konusunda takdir yüksek Dairenindir” değerlendirmesi yapılmıştı.

    YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ, AYM KARARINA UYULMAMASINA HÜKMETMİŞ, AYM ÜYELERİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMUŞTU

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın mütalaasının ardından Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetmişti.

    Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Daire aynı zamanda Atalay’ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı’na göndermişti.

     

  • ÖZGÜR ÖZEL, AVRUPA ALEVİ BİRLİKLERİ KONFEDERASYONU İLE BİR ARAYA GELDİ

    ÖZGÜR ÖZEL, AVRUPA ALEVİ BİRLİKLERİ KONFEDERASYONU İLE BİR ARAYA GELDİ

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Eşit Başkanı Hüseyin Mat ve beraberindeki heyet ile CHP Genel Merkezi’nde görüştü.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Eşit Başkanı Hüseyin Mat ve beraberindeki heyet ile CHP Genel Merkezi’nde bir araya geldi. CHP lideri Özel’e, Genel Başkan Yardımcısı Özgür Karabat ve CHP Yurtdışı Örgütlenme Koordinatörü Mehmet Tüm eşlik etti.

  • MHP’Lİ FETİ YILDIZ, CAN ATALAY’IN İKİNCİ BAŞVURUSUNUN AYM’DE GÖRÜŞÜLDÜĞÜ SIRADA TBMM’DE: “AYM, DİĞER MAHKEMELERLE ARASINDA DERECE İLİŞKİSİ KURAMAZ, EMİR VEREMEZ”

    MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, TBMM Genel Kurulu’nda; cezaevindeki milletvekili Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararına uyulmamasının ardından başlayan tartışmayı değerlendirdi. Yıldız, milletvekili Atalay’ın ikinci başvurusunun Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun gündeminde olduğu sırada yaptığı konuşmada; “Maalesef, bireysel başvuruda; her türlü iş, hatta Yargıtay kararları da inceleniyor. Söyleyecek çok söz var. Anayasa Mahkemesi, diğer mahkemeler ile arasında bir derece ilişkisi kuramaz, emir veremez, talimat veremez” dedi.

    MHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Feti Yıldız, TBMM Genel Kurulu’nda, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay bütçeleri üzerine konuştu. Yıldız, şunları söyledi:

    “Her gün dilimizden düşürmediğimiz adalet, hukukun nihai amacıdır… Bütün yasama faaliyetleri gelecekteki davalarda doğru kararın ne olacağını önceden belirlemeye çalışır. Ancak, yasa koyucu bütün ihtimalleri önceden göremez. Buradan son günlerde Anayasa Mahkemesi üzerinde yapılan tartışmalara gelmek istiyorum.

    Anayasa Mahkemesi’nin siyasete şekil vermek, siyasi hedeflere yönelmek, siyasal alanı tanzim etmek, iktidarın işlerine mâni olmak gibi bir görevi yoktur. Yasamanın sahip olduğu yetki alanını daraltıcı yönde uygulamalar yargısal aktivizm olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu, yargıcın kendi görüşünü dayatmasıdır. Yargısal aktivizm, bazen yasama organının etkisizleşmesine, bazen yasama kararlarının iptal edilmesine, bazen yargının yasama organının yerine geçmesine kadar varabilmektedir. Anayasal demokrasinin olmaz olmaz şartı kuvvetler ayrılığıdır. Yargısal aktivizm, bu prensibin düşmanıdır.

    “BU NASIL BİR KAFADIR Kİ, ‘HUKUKİ BELİRSİZLİK VAR’ DENİLİYOR”

    Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 144. maddesi gereğince; ‘bireysel başvuruda; kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz’ hükmünü dinlemiyor. Ne kadar anlatırsak anlatın, dinlemiyor bir türlü. Bireysel başvuruda bazen örtülü norm denetimi yapıyor. Bazen Anayasayı esastan incelemeye kalkıyor. Hatta yasa yapıcı bilmiyor mu, tek tek sıralardı; Türk Ceza Kanunu’nun 302. maddesinden 316. maddesine kadar böyle bir anayasa olur mu? 14. maddeye ‘devletin güvenliğine karşı suçlar, şunlar şunlardır, cezası budur, hafifletici budur.’ Yani düşünebiliyor musunuz Anayasa’nın 14. maddesinde, 20’ye yakın devletin aleyhinde işlenen cürümlerin yazılması mümkün müdür? Bu nasıl bir kafadır ki, ‘hukuki belirsizlik var’ deniliyor.

    Çok önemli bir eksiklik; maalesef iki ayrı müesseseyi birbirine karıştırıyoruz. Yeniden yargılama, yani Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nun 50. maddesindeki yeniden yargılama ile CMK 311 ve devamı maddelerindeki yargılamanın yeniden müessesesi de birbirinden farklıdır. Maalesef koskoca hukukçular, ikisini birbirine karıştırıyor. Biz de burada anlatmaya çalışıyoruz.

    Maalesef, bireysel başvuruda; her türlü iş, hatta Yargıtay kararları da inceleniyor. Söyleyecek çok söz var. Anayasa Mahkemesi, diğer mahkemeler ile arasında bir derece ilişkisi kuramaz, emir veremez, talimat veremez.”

  • MHP’Lİ YÜCEL BULUT: “TEŞHİRCİLİK NE BİR PARA KAZANMA YÖNTEMİ NE DE BİR YAŞAM TARZI OLARAK TOPLUMA DAYATILAMAZ. AHLAKİ REFLEKSLER, ETKİLİ BİR HUKUKİ MÜCADELE İLE DESTEKLENMELİ”

    MHP Tokat Milletvekili Yücel Bulut, TBMM Genel Kurulu’nda; “Millet yapımız; sapkın sosyal medya fenomenlerinin ucube içeriklerinin etrafında yuvalanmış ve şuursuzca verdikleri destek ile kötülüğün meşrulaşmasına ve yayılmasına çanak tutan cehalet sarmalanın saldırısı altındadır. Cehalet meşrulaştırılamaz, cehalet hoş görülemez, cahilce davranışlar bir tercih ve hak olarak değerlendirilemez… Teşhircilik ne bir para kazanma yöntemi ne de bir yaşam tarzı olarak topluma dayatılamaz, genel kabul görecek şekilde sıradanlaştırılamaz. Ahlaki refleksler mutlaka etkili bir hukuki mücadele ile desteklenmeli, bir avuç çığırtkan ve sapkının başları sıkıştıkça ağızlarında sakız gibi çiğnedikleri özgürlük, fikir hürriyeti ve modernizm gibi kavramların arkasına sığınmalarına aldırış etmeden ve bu kavramları daha fazla kirletmelerine müsaade etmeden toplum yapımız bu aşırılıklardan arındırılmalıdır” dedi.

    MHP Tokat Milletvekili Yücel Bulut, TBMM Genel Kurulu’nda Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Bulut, şunları söyledi:

    “İnsan var oldukça, hukuk da var olacak… İdeal olan hukuk sistemine daha süratli ilerlemenin önkoşulunun yeni bir anayasa olduğu açıktır. Türkiye’nin acilen, sivil, demokratik, milli, yerli ve bütünüyle yeni bir anayasa ile buluşturulması tarihi bir görev ve omuzlarımıza yüklenmiş milli bir ödevdir…

    Bundan 100 yıl önce, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının milletimize kazandırdıkları siyasi bağımsızlığın ebediyen var olması ve tarihi anlamına uygun daha güçlü bir kazanıma dönüşmesi için ekonomik ve kültürel bir bağımsızlıkla da taçlanması gerekmektedir. Türkiye Yüzyılının gerçek manada kapılarını aralayacak olan; kendi kurumlarını dünya ile uyumlu, ama öncelikle kendi kültürel birikimine uygun ve tarihi kodlarını temsil eden, 1000 yıllık devlet geleneğinin milletimize bahşetmiş olduğu; siyasi, sosyal ve kültürel mirası taşıyacak şekilde yeniden dizayn etmek olacaktır. İşte bu yeniden inşa sürecinin en önemli adımı, yeni ve milli bir anayasanın bir bütün olarak milletimizle buluşturulması olmalıdır…

    Emperyalizm ve izdüşümleri bir yandan milli birlik ve beraberliğimizi sarsacak sinsi propagandalarına hız kesmeden devam etmekte, bir yandan topluma kirli bilgi ve dezenformasyon eşliğinde kin ve nefret şırınga ederken, diğer yandan şuursuzca artan sosyal medya kullanımı toplum yapımızı içten içe çürütmeyi hedef almaktadır.

    Milli hedefler etrafında birleşen fedakâr millet yapımız; sapkın sosyal medya fenomenlerinin ucube içeriklerinin etrafında yuvalanmış ve şuursuzca verdikleri destek ile kötülüğün meşrulaşmasına ve yayılmasına çanak tutan cehalet sarmalanın saldırısı altındadır. Cehalet meşrulaştırılamaz, cehalet hoş görülemez, cahilce davranışlar bir tercih ve hak olarak değerlendirilemez. Ahlaksızlık; demokratik sınırlar içinde hukuk koruması altında bir yaşam tarzı ya da tercih olarak kabul edilemez, yaptırımsız bırakılamaz.

    Teşhircilik ne bir para kazanma yöntemi ne de bir yaşam tarzı olarak topluma dayatılamaz, genel kabul görecek şekilde sıradanlaştırılamaz. Toplumun ahlaki duyarlılıklarının her gün sistemli bir şekilde aşındırıldığı, böylece her türlü ahlaksızlığın sıradanlaştığı ve toplum yapımızın günden güne bayağılaştırılmak istendiği bu sinsi sürece kayıtsız kalınamaz. Ahlaki reflekslerin mutlaka etkili bir hukuki mücadele ile desteklenmesi, bir avuç çığırtkan ve sapkının başları sıkıştıkça ağızlarında sakız gibi çiğnedikleri özgürlük, fikir hürriyeti ve modernizm gibi kavramların arkasına sığınmalarına aldırış etmeden ve bu kavramları daha fazla kirletmelerine müsaade etmeden toplum yapımız bu aşırılıklardan arındırılmalıdır.

    Yeni bir anayasa ile milli kültürümüz, tarihi birikimimiz ve ahlaki değerlerimiz çerçevesinde devletimizin yeniden teşkilatlandırılması mücadelesine devam etmeli, dünya tarihinde derin izler bırakan medeniyetimizin güçlü, tam bağımsız ve refah seviyesi yüksek bir şekilde geleceğe taşınması kararlılığını sürdürmeliyiz.”

     

     

  • TBMM BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… UĞUR POYRAZ: “YENİ ANAYASA PROPAGANDANIZ İÇİN CAN ATALAY’IN HÜRRİYETİNİ, MECLİS’İN HAYSİYETİNİ, YÜKSEK MAHKEMELERİN İTİBARINI, MİLLETİN ADALETE GÜVENİNİ VE MİLLİ İRADEYİ BÖYLE SUİSTİMAL ETMEYE DEĞER M

    İYİ Parti Antalya Milletvekili Uğur Poyraz, TBMM Genel Kurulu’nda; “Seçilmiş milletvekili Can Atalay, Gezi davasından cezaevinde. AYM’ye yaptığı başvuru sonucunda seçme seçilme hakkı bakımından ihlal kararı verilmiş. AYM bir karar verdiğinde yasamanın mensubu biz milletvekilleri bu karara uyuyoruz, yürütmenin başı Sayın Cumhurbaşkanı, Bakanlar ve kurumlar bu karara uyuyor ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi kendini bu sorumluluktan azade tutuyor, bir de bu yetmezmiş gibi AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Oysaki işler bu hale gelmeden çözülürdü ve yolunu siz de biliyordunuz. Can Atalay seçilince yargılamayı durdurur, tahliye eder, mazbatasını verir, Meclis’te yeminini eder, daha sonra mahkeme iki satır bir yazı yazar, Meclis Başkanı durumu izah eder, okur, kabul edenler, etmeyenler, indir elleri, kaldır elleri, hop halloldu. Ne Meclis’in itibarı iki paralık olur ne mahkemeler birbirinin gırtlağına sarılır. Bu çözüm aklınıza gelmemiş olabilir, olsa olsa işinize gelmemiştir. Yeni Anayasa propagandanız için Can Atalay’ın hürriyetini, Meclis’in haysiyetini, yüksek mahkemelerin itibarını, milletin adalete güvenini ve milli iradeyi böyle suistimal etmeye değer mi” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 yılı bütçe görüşmeleri sürüyor. Bugün, Saadet Partisi milletvekili Hasan Bitmez’in konuşmasının sonunda kalp krizi geçirmesi ve sonrasında hastanede vefat etmesi nedeniyle yarım kalan TBMM, Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bütçelerinin görüşmelerine devam ediliyor. Genel Kurul’da bugün ayrıca, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri de ele alınacak.

    Bu kapsamda, İYİ Parti Antalya Milletvekili Uğur Poyraz, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Poyraz, şunları söyledi:

    “YARININDAN KAYGILI YARGIÇLARIN ADALETLE KARAR VERMESİ, BU DUYARSIZLIK ÜZERİNE İNŞA EDİLMİŞ HUKUK SİSTEMİNİN DOĞRU İŞLEMESİ NE ÖLÇÜDE MÜMKÜNDÜR?”

    “Platon’a göre devletin yapısında ve yönetiminde adalet olması için önce tüm yurttaşların kalplerinde ve ruhlarında adalet olması gerekir. Maalesef uzun zamandır hiçbirimizin ne kalbinde ne ruhunda adalete inanç ve güven kalmadı. Ülkemde hukuk alanında herkes bilir ki iyi bir avukatın artık iyi bir hukukçu olmasına gerek yok. 2 numaralı barodan iktidara yakın, bir tarikat ve cemaat mensubiyetiyle, hakime, savcıya, başkana, üyeye, emniyete kanalı varsa yeterlidir. Keza hakim ve savcılar da artık önlerine gelen dosyalarda avukat kaç numaralı barodan diye bakıyor. Ne de olsa sizin baroların avukatları, hakim ve savcıların terfi, tayin ve siyasetteki himayedarları. Doğal olarak da 2 numaralı baro avukatlarında mesleki ve iktisadi olarak ciddi bir performans artışı var. Ben de buradan nazar değmemesi adına kendilerine ağız dolusu ‘Maşallah’ demek istiyorum. Vicdanla cüzdan arasında bırakılan, adalet ve siyaset arasında öğütülen hakim ve savcılara ise Allah’tan kolaylıklar diliyorum. Çürütülen yargı sistemine ilişkin tek bir örnek bile bu durumun fotoğrafını çekmeye yetecektir. Milyar dolarlık konuları içeren ihale, çete, alacak gibi dosyalarda nihai karar tahsis eden Yargıtay ve Danıştay üyelerinin maaşları 80 bin lira. Emekli olunca bu rakam 40 bin liraya düşüyor. TÜRK-İŞ bulgusuna göre Türkiye’de yoksulluk sınırı 45 bin lira. İlk derece hakim, savcıların, ceza tevkif evleri personeli, adliye çalışanları hepsinin durumu aynı. Yarınından kaygılı yargıçların adaletle karar vermesi, bu duyarsızlık üzerine inşa edilmiş hukuk sisteminin doğru işlemesi ne ölçüde mümkündür?

    “FETÖ’YE İLİŞKİN DEVAMLA DİLE GETİRDİĞİNİZ ‘DEVLETİ ELE GEÇİRİYORLAR’ DURUŞUNUZU, ŞU AN YOL VERDİĞİNİZ CEMAAT VE TARİKATLAR İÇİN DE İFADE EDEBİLECEK MİSİNİZ?

    Adalet, siyasi baskıyla, tarikat-cemaat ilişki ve iltimaslarıyla ezilip un ufak edildi. HSK’nın Avrupa Yargı Kurulları Ağı’na katılımı bu yüzden askıya alındı. Adalet Bakanlığı’nın nezareti çıkar odaklarının sirayetiyle, şeffaflık, nesnellik, tutarlılık, aleniyet ve liyakatten arındırılmış mülakatlarla her yıl bine yakın hakim, savcı sisteme ekleniyor. Falanca cemaat, filanca dernek, bilmem ne vakfı iktidarın referans listeleri, misli uygulamasıyla hayata geçiriliyor. Adaleti sağlayacak hakim savcı adayları, daha yolun başından dönemin muktedirleriyle irtibatlanıp, iltisaklanıyor. Gömlek daha ilk düğmeden yanlış ilikleniyor. Sonrası da malum. Uzun zamandır olağanlaştırılan rüşvet, ihmal ve istismar. Düzene uymayanlara da sürgün tayini, disiplin soruşturması, terfi tenzili. Adalet Akademisi’nde hakim, savcı adaylarının kalacak yerleri yok. Cemaat, tarikat ev ve yurtlarına adeta altın tepsiyle sunuluyorlar. Ülkemin hakim, savcıları mesleğe girmek için de kalmak için de yükselmek için de çeşitli kişi ve grupların himayesine muhtaç oluyor. Bu çevreler vatana, millete, devlete ihanet edince ne oluyor? Onu da 15 Temmuz’da hep beraber yaşadık. Yani anlayacağınız tas aynı hamam aynı değişen sadece tellaklar. Sormak istiyorum. FETÖ yapılanması paraleldi. Şimdilerde yol verdiğiniz cemaat ve tarikatların yapılanması nedir? Bugüne kadar FETÖ’ye ilişkin devamla dile getirdiğiniz ‘Devleti ele geçiriyorlar’ duruşunuzu, şu an yol verdiğiniz cemaat ve tarikatlar için de ifade edebilecek misiniz? Onların amacı ne? Sanayi Devrimi yapmak mı? Bugüne kadar, birçok cemaate ve tarikata ilişkin Hakyol, Okuyucu, Menzil, İskenderpaşa, Reyhani, Yazıcı… Diğerlerini farklı kılan nedir FETÖ’den? O yüzden 3 bin yıllık Türk devleti, sizin hobi projeniz, yapboz tahtanız mıdır? Hiç mi ders almıyor hiç mi tecrübe sahibi olmuyorsunuz?

    “YARGIDA SAYILARI HER GEÇEN GÜN AZALAN ADİL VE NAMUSLU BİR AZINLIK HARİCİNDE ARTIK DEVLETİN HAKİMİ, CUMHURİYET’İN SAVCISI YOK”

    Halen görevde olan Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın HSK’ya yazdığı mektuptaki cümleleri hatırlayalım. ‘Kimi yargı mensupları, her türlü kirli işi yapmayı kendinde hak görmeye başladı. Girdikleri kirli ilişkilerle FETÖ’cü hakim ve savcılara rahmet okutur duruma geldi. Yargı içinde oluşmaya başlayan çete ve çetecikleri toptan yok etmemiz gerekiyor.’ Hepinizin ve hepimizin bildiklerini başsavcının mektubu apaçık söylüyor. Yarattığınız bu canavar ile bir gün muhakkak yüzleşeceksiniz. Zira, bu canavarı siz yarattınız. Whatsapp ve Facetime üzerinden mesaja atıp, konuşup, talepler ileterek, şu ceket ceplerinizdeki ‘Unutmayız’ kartlarına isimler yazıp, mülakat heyetlerine vererek, bugün mülakat heyetlerinin üyelerinin isimlerini de düne kadar benzer kartlara yazıp terfi ve tayin ettirerek, haksızlığı failine göre tartıp bizdense ‘helal’, değilse ‘haramdır’ diyerek bu canavarı siz yarattınız. Kendiniz ettiniz, kendiniz buldunuz da diyemiyorum. Zira eylem ve söylemleriniz, devletin saygınlığını, milletin vicdanını yerle bir ediyor.

    Yargıda sayıları her geçen gün azalan adil ve namuslu bir azınlık haricinde artık devletin hakimi, Cumhuriyet’in savcısı yok. Şimdikiler siyasetin kıvrak manevralarının hakimi, kendilerini o makamlara getirenlerin savcıları. Mesailerini siyasi telefonları cevaplamak ve bakanlık elitlerinin arsız taleplerini eksiksiz yerine getirmek zorunda kalan bu hakim, savcılara da kolaylıklar diliyorum. Milleti ve değerlerimizi ikiye böldüğünüz gibi hukuk önünde vatandaşı da ikiye böldünüz. AK Parti’ye, ona entegre tarikat ve cemaatlere mensup olanlar sütten çıkma ak kaşık. Aracılık hizmetinin de adı da milletvekillerinizin tanımıyla ‘FETÖ Borsası.’ Geri kalan hepimiz ya FETÖ’cü ya hain, ya terörist.

    “VATANDAŞIN YARISI DİĞER YARISIYLA DAVALIK, MİLLETİN TAMAMI DEVLETLE DAVALIK. BUNA NE HAKİM NE SAVCI, MAHKEME YETMEZ, YETMİYOR DA”

    20 yılda 7 yargı paketi çıktı. Referandumları, KHK’leri, torba yasaları, yapboz genelgeleri saymıyorum bile; sonuçta ileriye değil, hep geriye gittik. Bütçeler arttı, kadrolar büyüdü ama dosya sayıları, dava süreleri, suistimal haberleri azalmadı. Vatandaşın yarısı diğer yarısıyla davalık, milletin tamamı devletle davalık. Buna ne hakim, ne savcı, mahkeme yetmez, yetmiyor da. Davanın taraflarına ve iktidarın ihtiyaçlarına göre değişen içtihatlarla, toplumsal adalet duygusu kaos içinde.  İlk derece mahkemeleri, istinaf, Yargıtay, Danıştay fark etmiyor, hakim, savcı, başkan, üye, avukat, hepsi bu kaos içerisinde. Avukatların durumu bilhassa içler acısı; asgari ücretin altındaki rakamlarla genç avukatlar meslek icra etmiyor, hayatta kalmaya çalışıyor. 2 numaralı baronun baronlarının bağımsız ve tarafsız Türk yargısındaki günbegün artan etki ve itibarını hayretle izliyor, yarattığınız ‘bizden olanlar’ hukukuna karşı adaletin yanında saf tutuyorlar. Birkaç istisna haricinde Türkiye’de hukukun eğitimi verilmiyor, diploması dağıtılıyor. Peynir ekmek gibi akademik kariyer dağıtan üniversitelerin siyaseti akademik ahlaka tercih etmiş sözde akademisyenleri her gece ekranlarda yüzleri kızarmadan hukuka takla attırıp her yanlışını coşkuyla kutsadığı iktidarın bir tebessümü için yarışıyor.

    “YENİ ANAYASA PROPAGANDANIZ İÇİN CAN ATALAY’IN HÜRRİYETİNİ, MECLİSİN HAYSİYETİNİ, YÜKSEK MAHKEMELERİN İTİBARINI, MİLLETİN ADALETE GÜVENİNİ VE MİLLİ İRADEYİ BÖYLE SUİİSTİMAL ETMEYE DEĞER Mİ?”

    Anayasa Mahkemesi son on yılda 72 bine yakın ihlal kararı vermiş. Bunların neredeyse yüzde 80’i makul sürede yargılanma hakkına, daha doğrusu yargılanmama hakkına ilişkin. Aynı AYM 10 Ekim 2023’te bir karar aldı, artık bu konuda başvuruları incelemeyecek. Sebep, maazallah; sonuç, maşallah; süreç, inşallah. Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini bilen herkes şu aralar tartışıyor. Seçilmiş milletvekili Can Atalay, Gezi davasından cezaevinde. Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru sonucunda seçme seçilme hakkı bakımından ihlal kararı verilmiş. AYM bir karar verdiğinde yasamanın mensubu biz milletvekilleri bu karara uyuyoruz, yürütmenin başı Sayın Cumhurbaşkanı, Bakanlar ve kurumlar bu karara uyuyor ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi kendini bu sorumluluktan azade tutuyor, bir de bu yetmezmiş gibi Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Bu cüret karşısında tüm meslektaşları gibi ben de Sayın Bakanın yargının izzet ve itibarını korumasını bekledim, ‘İyisi mi şu bireysel başvuruyu kaldıralım gitsin’ cevabı karşısında hem üzüldüm hem de utandım. Oysaki işler bu hale gelmeden çözülürdü ve yolunu siz de biliyordunuz. Can Atalay seçilince yargılamayı durdurur, tahliye eder, mazbatasını verir, Meclis’te yeminini eder, daha sonra mahkeme iki satır bir yazı yazar, Meclis Başkanı durumu izah eder, okur, kabul edenler, etmeyenler, indir elleri, kaldır elleri, hop halloldu. Ne Meclis’in itibarı iki paralık olur ne mahkemeler birbirinin gırtlağına sarılır, bu çözüm aklınıza gelmemiş olabilir, olsa olsa işinize gelmemiştir. Şimdi, size soruyorum: Yeni Anayasa propagandanız için Can Atalay’ın hürriyetini, Meclis’in haysiyetini, yüksek mahkemelerin itibarını, milletin adalete güvenini ve milli iradeyi böyle suistimal etmeye değer mi?

    “20 YILLIK İKTİDARIN SONUNDA DÜNYA HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ENDEKSİNDE 140 ÜLKE İÇERİSİNDE 116’NCIYIZ, BÖLGEMİZİN VE OECD’NİN SONDAN BİRİNCİSİYİZ”

    Şimdilerdeyse toplumdaki cezasızlık algısı üzerinden sekizinci paket hazırlıkları yürütülüyor, bir ay bile hapis cezası alan 12 gün yatacak. Sayın Bakan, aidiyetlerini devlete değil siyasete hasletmiş bazı bürokratlarınızın bildiği ama size sunmadıkları bazı bilgileri paylaşmak isterim. Cezaevlerindeki mahpus oranında ortalamanın 3 katıyla Avrupa birincisiyiz, 20 yıllık iktidarın sonunda Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 140 ülke içerisinde 116’ncıyız, bölgemizin ve OECD’nin sondan birincisiyiz, bir sıra üstümüzdeki Meksika’da karteller sokak ortasında çatışıyor, iki adım altımızdaki İran’da insanlar vinçle asılıyor, sorunlar doğru tespit edilmiyor, sorunlar anlaşılmıyor, dolayısıyla da doğru çözüm de bulunamıyor. Bunu istemiyor olamazsınız olsa olsa beceremiyorsunuz. Siyaset mafya ilişkileri, sınırı aşan kaçakçılık ve örgüt suçları, yolsuzluk skandalları, kara para ağları her yanı sarmış durumda. Bu metastaza neşter vurmayan eller ‘Hudut namustur’ diyen gençleri, gerçeğin peşindeki gazetecileri tutukluyor. Toplumun vicdanı olması gerekenden, haklıdan değil, güçlüden taraf oluyor. İsmail Arı’nın haberini hatırlatalım. Bakırköy Adliyesi’nde bir bilirkişi rüşvet alırken suçüstü yakalanıyor, iki ay yatıp tahliye oluyor ‘Beni yargılayanlar benden rüşvet aldı’ diyerek 53 kişinin ismi veriyor, bu süreç beş yıldır devam ediyor, sonuç yok.

    “FETÖ’CÜ HÂKİM VE SAVCILARIN, EMNİYET MÜDÜRLERİNİN KAPATTIKLARI DOSYALARI YENİDEN AÇALIM, VAR MISINIZ?”

    Maraş’ta bir Cumhuriyet savcısı bir otopark kavgası sonrasında meslektaşım avukat Ayhan Özdemir’i gözaltına aldırıyor, mesleki dayanışma kafasındaki hakim de tutukluyor. İki gün önce tahliye oldu, kendisine de buradan ‘geçmiş olsun’ diyorum. Bu hakimler, bu savcılar mı bu memlekete adalet getirecek? İktidarların en kutsal görevi vatandaşlarına eşit ve yansız adalet sağlamaktır. O zaman, haydi, beraber paketlerden arınacak bir yargı inşa edelim. Şu FETÖ’yü hayatımızdan söküp atalım, siyasi ayağını Gazi Meclis’imiz eliyle hemen, şimdi bulalım, var mısınız? FETÖ’cü hakim ve savcıların, emniyet müdürlerinin kapattıkları dosyaları yeniden açalım, var mısınız? Cemaat ve tarikatları yargıdan silip atalım, var mısınız? Emniyetin yargı üzerindeki baskısını bitirelim, var mısınız? Meslek içi sınavlarla sisteme doldurduğunuz hakim savcıların yeterliliklerini ölçelim, var mısınız? AYM kararlarını uygulamayan hakim savcılar hakkında gerekli işlemleri tesis edelim, var mısınız? Çorlu’da 9 yaşında ölen Oğuz Arda’nın, sır perdesiyle ölümü sarmalanan Rabia Naz’ın hesaplarını soralım, var mısınız? Kendi yurdunda vurulup öldürülen Yunus Emre’nin, kendi polisinin örtbas ettiği, kendi savcısının salıverdiği, kanı yerde kalan Yunus Emre’nin… Sayın Bakan, paylaşımımız ile süreç örtüşmüyor, farkında mısınız? Sıfatı ne olursa olsun, herkes kanun karşısında eşitmiş, uluslararası prosedür titizlikle yürütülüyormuş. Sayın Bakan, bu kepazeliğin bir parçası, karar alanı, talimat vereni değilseniz, çaresizliğinizi ve yalnızlığınızı hafifletecek bir soru sorayım size. Somali Cumhurbaşkanının oğlu ne sıfatla Türkiye’deymiş biliyor musunuz? Şimdiki İçişleri Bakanı’nın üzerinde tepindiği selefi, insani gerekçeyle geçici ikamet izni vermiş. Düşünsenize Sayın Bakanım, babasının yönettiği ülkede oğlu yaşamıyor, gelip bizden geçici ikamet alıyor; cinayet işleyip kaçıyor, Türk evladının kanı yerde kalıyor.

    “TÜRKİYE’NİN EKSİĞİ BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGIDIR, LİYAKATLİ VE VİCDANLI YARGIÇLARDIR, ADALETİ DERT EDİNMİŞ BİR İKTİDARDIR”

    Eğer diyorsanız ki ‘Gündemimiz Somali değil, Filistin’ Filistin’den konuşalım. İsrail’e şilep şilep, tanker tanker yük taşıyanlar kimin oğlu, ortağı, vekil adayı, belediye başkanı; il, ilçe yöneticisi onu konuşalım. İsrail’e çimento, çelik, kablo, benzin satanları, katil askerlere üşümesinler diye don satanları konuşalım. Gazeteciler günlerdir yazıyor, tek bir tekzip yok, sadece erişimin engellenmesi kararı var. O kılıfa o minare, o çuvala o mızrak sığmaz. Bu hesaplar sorulmayacak, bu yanlışlar düzelmeyecekse reformmuş, paketmiş bunların hepsi hikaye. Yani Sayın Bakan, anlayacağınız, Türkiye’nin eksiği ceza ve infaz olsaydı Avrupa’nın hapishaneleri en dolu ülkesi Türkiye olmazdı. Türkiye’nin eksiği bağımsız ve tarafsız yargıdır, liyakatli ve vicdanlı yargıçlardır, adaleti dert edinmiş bir iktidardır. Sayın Bakan, sayın bürokratlar, sayın milletvekilleri; anormali normal belirlediğimizde o deliliğin içinde yaşamayı kanıksarız, sonra da işler çığırından çıkar. ‘Siz yapın, hukuk arkadan gelsin’ diyen bir yürütme; ona ram olmuş, Genel Kurul’da bazen neye el kaldırdığını bile bilmeyen yasama grubu, her dönemin muktedirlerine eğilen ve her dönemin vesayetine göre karar tesis eden bir yargı sistemi. Bakanlık elitlerinin taleplerini emir telakki eden savcılar, aynı iktidar döneminde birbirine diş bileyen halef selef bakanlar; devlete ve millete değil, kendilerine makam verenlere aidiyet duyan yargı ve kolluk yetkilileri… ‘Ankara’da biz bu başsavcı vekiliyle çalışmak istemiyoruz’ deme cüreti gösteren, HSK odalarını gezip adliye tasarlamaya çalışan, suç çetesi operasyonuna ‘intikam’ adı verip devlet ile mafya arasında mütekabiliyet oluşturan polis müdürleri; hepinizin bildiği ancak ifşa almamış daha önce nice skandallar…. Siz bu ülkede kendinizi güvende hissediyor musunuz? Malınızdan, ailenizden, geleceğinizden umutlu musunuz? Dünün kahramanı bugünün haini olanlara bakıp ‘Bana bir şey olmaz’ diyebiliyor musunuz? Sizden olmayanlara reva gördüğünüz muamelenin bir gün size reva görülmesinden korkmuyor musunuz?”

  • ÖZGÜR ÖZEL, FRANSA’NIN ANKARA BÜYÜKELÇİSİ DUMONT’U KABUL ETTİ

    ÖZGÜR ÖZEL, FRANSA’NIN ANKARA BÜYÜKELÇİSİ DUMONT’U KABUL ETTİ

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Isabelle Dumont’u, CHP Genel Merkezi’ndeki makamında kabul etti.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Isabelle Dumont ile CHP Genel Merkezi’ndeki makamında görüştü. Görüşmede CHP lideri Özel’e, Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel eşlik etti.

  • AYDIN NAZİLLİ’DE YAŞAYAN EMEKLİ VATANDAŞ: “TORUNLAR GELİYOR, ÇİKOLATA OLMUŞ 20- 30 LİRA. NASIL ALACAKSIN? ÇOCUK YOKLUKTAN NE ANLAR?”

    Aydın’ın Nazilli ilçesinde yaşayan emekliler, 7 bin 500 lira emekli maaşı ile geçinemediklerinden dert yandı. Emekli bir vatandaş, “Eskideki emeklerin anlattığı gibi 10 yıl önceki maaşı özlüyorum. 10 yıl önceki aldığımız asgari ücreti şimdi onu bile verseler ben ona bile razıyım. 10 sene önce aldığım maaşa 450 litre benzin alırken, şimdiki maaşıma 250 litre benzin alabiliyorum” dedi. Bir başka emekli ise “Akşam eve gittiğimde torunlar geliyorlar. Bir çikolata olmuş 20- 30 lira, nasıl alacaksın nasıl vereceksin? Çocuk yokluktan ne anlar? En son lokantaya ne zaman oturdum; hiç oturmadım” diye konuştu.

    Aydın’ın Nazilli ilçesinde yaşayan emekli vatandaşlar geçinemediklerini belirtti. Emekli bir vatandaş, “Her şey pahalı bir şey alamıyoruz. Bu parka geliyoruz çünkü burası bedava. Burada da bir çay alabilirsek alıyoruz” ifadelerini kullandı.

     “İSTEDİĞİMİZ ŞEYİ GİDİP ALAMIYORUZ”

    Boş vakitlerinde çay ocağında çalışan emekli vatandaş, “Emekliyiz, 7 bin 500 lira maaş alıyoruz, geçinemiyoruz. Maaşımızın en az 15-20 bin lira olması lazım ki geçinelim. Bu parayla kim geçinebilir. Hayat pahalılığı var. Aldığımız şeyler çok pahalı. Marketler çok pahalı. İstediğimiz şeyi gidip alamıyoruz” dedi. Bir başka emekli vatandaş, “7 bin 500 lira maaş alıyoruz, geçinemiyoruz ki. 7 bin 500 TL ile nasıl geçineceksin?  Her şey olmuş ateş pahası. Çarşıya çıktığımızda 200 liradan aşağı bir şey alamıyorsunuz” diye konuştu.

    Emekli başka bir vatandaş, “Emekliyiz 8 bin 250 lira maaş alıyorum, ev kirası olmuş 5 bin lira. Ne yiyeceğiz” diye sorarken; diğer bir emekli, “Zamları yapıyorlar arkasından hemen yüzde 30, yüzde 60 zam geliyor. Dengesiz bir şekilde devam ediyor. Devletin yaptığı zamla vatandaşa yaptığı zam dengesiz” ifadelerini kullandı.

    “BU PARKA GELİYORUZ ÇÜNKÜ BURASI BEDAVA”

    Bir vatandaş, “Emekliyiz 9 bin 500 lira maaş alıyoruz. Her şey pahalı bir şey alamıyoruz. Bu parka geliyoruz çünkü burası bedava. Burada da bir çay alabilirsek alıyoruz. Burası Büyükşehir’e ait bir yer. Selfservis, paran varsa gidip alıyorsun, alamazsan bu şekilde oturuyorsun. Bize 5 bin lira para verecekti. Benim 15 dönüm yerim var. Çiftçiyim diye onu da çocuklara verdim. Bu 5 bin lirayı verecekti halen vermedi. Ben bunlardan hiçbir şey beklemiyorum” diye konuştu.

    Diğer emekli ise “7 bin 500 lira maaş alıyoruz, yetmiyor. Zaten normalde 600 lira elektrik parası veriyoruz. 400 lira su parası veriyorum. 3 bin 500 lira da kira ödüyorum. İki tane de öğrencimiz var. 2 öğrencinin de günlük 150 lira harçlığı. Hesap ortada, yetmiyor. Ek iş olarak da hamallık yapıyorum. Eskideki emeklilerin anlattığı gibi 10 yıl önceki maaşı özlüyorum. 10 yıl önceki aldığımız asgari ücreti şimdi onu bile verseler ben ona bile razıyım. 10 sene önce aldığım maaşa 450 litre benzin alırken, şimdiki maaşıma 250 litre benzin alabiliyorum. Maaşın artması değil ekonominin düşmesi önemli” dedi.

    “HAFTADA BİR GÜN İŞ ÇIKIYOR, O DA 250 LİRA”

    Diğer bir emekli ise, “7 bin 500 lira maaş alıyorum. Bugünkü durumu hiç beğenmiyoruz, şartlar belli. Aldığımız maaşlar yetersiz kalıyor. Oturdum ev kendimin ama bir markete gittiğinde 1000-1200 lira arasında marketten çıkamıyorsun. Fiyatlar devlet tarafından takip edilmeli” dedi. Başka bir vatandaş ise “Ben çalışamıyorum. Çocuğumu engelli. Çocuğumuzun peşinde koşturuyoruz. Annesi devamlı koşturamadığı için ben de koşturmak zorunda kalıyorum. Onun için bakım parası alıyorum, o da yetmiyor. Aldığımız para 5 bin 100 lira. Ortalık şu anda çok pahalı. Bir torba kömür 100 lira olmuş. Bakım parası alıyorsunuz diye kömür de vermiyorlar. Bu parayla nasıl geçineceğiz verilen para belli. Haftada bir gün iş çıkacak da gideceğim, o da 250 lira yevmiye. Milletvekilleri kendileri 73 bin lira para alıyor deniliyor. Geçinemediklerini belirtiyorlar. Bu insanlar nasıl geçiniyor” ifadelerini kullandı.

    “BİZ SEFALETİN İÇİNDE SÜRÜNÜYORUZ”

    Kapalı pazar yerinde konuşan emekli vatandaşlar ise şunları söyledi:

    – “7 bin 500 lira maaş alıyoruz herkes bu konuda dertli. Biz memnun değiliz. Bizim bu maaşların en az 12 bin lira olması lazım. Evimiz kira değil idare etmeye çalışıyoruz.

    -Emekliyi bitirdiler. Emekli aç, aç. Emekli bitti. Kendi ceplerini dolduruyorlar. Pazarda bin liradan aşağı pazar torbası dolmuyor. Hiçbir şey almadığımız halde marketten 2 bin lira gidiyor. Her şey pahalı. Evi kira olana Allah kolaylık versin. Evi 12 bin lira diyen var 15 bin lira diyen var. Eğer ki çocuğu da varsa okutuyorsa nasıl idare edecek.

    -7 bin 500 lira maaş alıyorum. Nasıl memnun olacağım? Açlık sınırı bilmem kaç lira olmuş. Biz sefaletin içinde sürünüyoruz. Pazaryeri bu kadar pahalı olmasının nedeni mazotun 40 lira olması. Antalya’dan buraya 15 bin liraya yakın nakliye geliyor. O zaman malın üstüne biniyor nakliye parası. Bugünkü hükümetten hiçbir beklentim yok mu? benim bugün 5 bin lira ikramiye paramı bile vermedi.

    “5 BİN LİRA İKRAMİYE VERECEKLERDİ, ONU DA GÖRMEDİM”

    -Bir kilo peynir 300 lira. Bir kilo şeker kaç lira bir paket çay 170- 180 lira. 1 kilo pirinç 80 lira. Bulgur bilmem kaç lira. Gel de yetsin bu para. Ben toptan domates almaya gittim 27 lira dediler. Toptan fiyatına. Ben bunu kaça satacağım? Tezgahımda 30 lira diyorum alan yok. 27 liradan 30 liraya satıyorum bu para kazanır mı? Bize 5 bin lira ikramiye vereceklerdi onu da görmedim. Neymiş bilmem nereye kayıtlı. Ben bu parayı öbür tarafa gidince mi alacağım?

    -7 bin 500 lira alıyorum. Bu hayat pahalılığına göre zor olduğunu elden gelenin yapacak bir şey var mı? Bazı giysileri almadan bazı gıdaları yemeden olsun fedakarlık yapıyoruz. Şükür evimiz kira değil. Asgari ücret kadar olmasa da asgari ücrete yakın olsa bence daha iyi olur diye düşünüyorum.

    -7 bin 500 lira alıyoruz. 7 bin 500 lira ile geçinemiyoruz. Bizim dememizle olmuyor. Yaşantıdaki gerçek fiyatlar belli. Biz istediğimiz kadar isteyelim veren olmadıktan sonra ne yapacaksın?

    “TORUNLARA ÇİKOLATAYI NASIL ALACAKSIN?”

    -7 bin 500 alıyorum. Eve yumurta, et almıyorum ancak geçiniyorum. Elektrik parası su parası derken para bitiyor. En düşük aylık 15 bin liradan aşağı olmaması gerekir.

    -7 bin 500 lira para alıyorum. Bir koli yumurta 120-130 ise 1 kilo peynir 380 lira ise bir kilo tereyağı 400 liraya kadar geldiyse siz bana nasıl geçiniyorsun diye nasıl sorabiliyorsunuz? Nasıl geçinebilirim kuru ekmekle, soğan bile alamıyorum ben. Akşam eve gittiğimde torunlar geliyorlar. Bir çikolata olmuş 20- 30 lira, nasıl alacaksın nasıl vereceksin? Çocuk yokluktan ne anlar. En son lokantaya ne zaman oturdum; hiç oturmadım. Büyükşehir’de hizmet veriyorlar. Nefsimi köreltmek için Aydın Büyükşehir’in lokantasına gidip yiyorum orada et görüyorum. Pazar yerinde bir kilo biber 60 lira 1 kilo domates 30 lira, bir karnabahar bu memlekette yetiştiği halde 30- 40 lira. Ispanak 30- 40 lira. Pırasa 40- 50 lira. Allah yardımcınız olsun.

    “BU HÜKÜMET FAKİRDEN ALIYOR ZENGİNE VERİYOR”

    -Aylığımız  az, 7 bin 500 TL alıyorum. Bu hükümet fakirlerden alıyor zenginlere veriyor. Beklentim yok.

    -Benim emekli maaşıma zam gelince yılbaşından sonra elektriğe, suya zam gelmesin. Eczaneye gidiyorsunuz raporlu olduğum ilaçlardan bile eczane benden katkı payları alıyor. Böyle adalet böyle bir dünya olamaz. Yaşım 72 oldu. Bunları da gördüm. Başımızdakiler bize zam vermesinler. Aldığımız malları da zamlı almayalım. Aldığımız maaş 7 bin 500 lira ne olur bu parayla?

    -Maaşımızın en az 15 bin lira olması gerekir. İyi geçinemiyorum, ev kira. Hayat şartları pahalı. Masraflar belli pazarları da görüyoruz. Bir kilo elmayı 40 lira yersek, peynire süte hiçbir şeyin yanına varamıyoruz. Ne yapalım emekli maaşı az.”

     

  • ALİ BABACAN: “DÜN ELİNİ TUTTUĞUNUZA BUGÜN ‘DÜŞMAN’ DERSENİZ, DÜN ‘ADAYIMDIR’ DEDİĞİNİZE BUGÜN ‘KORKAK’ DERSENİZ, GÜVEN OLUŞTURAMAZSINIZ”

    DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Biz muhalefet bloku olarak büyük bir inançla girdiğimiz genel seçimlerde arzu ettiğimiz başarıyı yakalayamadık. Seçim sonuçları sadece muhalefeti destekleyen seçmenlerde değil, aktif siyaset yapan birçok insanda da hayal kırıklığı ve umutsuzluk yarattı bunun da farkındayız. Seçim sonrası muhalefet partilerin kendi iç tartışmaları, partilerin birbirlerini suçlama yarışı bu hayal kırıklığını daha da derinleştiriyor. Şurada seçime üç ay kalmış daha dün masada oturanların birbirleriyle ilgili neler söylediklerini neler yaptıklarını büyük bir hicapla izliyoruz. Dün elini tuttuğunuza bugün ‘düşman’ derseniz güven oluşturamazsınız. Dün ‘adayımdır’ dediğinize bugün ‘korkak’ derseniz güven oluşturamazsınız” dedi.

    Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Babacan Türkiye’de yakalanan çete liderlerinin vatandaşı olduğu, ülkelerin haritasını göstererek, şunları söyledi:

    “Suç örgütü atalarımızın şu andaki hali bu bunlar sadece yakalananlar bir de yakalanmayan var. Onlar bu haritada nereleri dolduracak bilmiyoruz. İçişleri Bakanı’na sormak lazım. Asıl soru bu. Ne tür bağlantıları var. Ne tür ayrıcalıklar kullanarak Türkiye’de geziyor bunlar. Ülkenin Cumhurbaşkanına soruyoruz, nihai sorumlu sizsiniz. İçişleri Bakanlığı’nın biri geliyor biri gidiyor. Bugün 21 Aralık Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulaması başlayalı bugün tam 2 yıl oldu. 2023’te ülkemiz asrın doğa felaketini yaşadı. Asrın ekonomik felaketi de bu Kur Korumalı Mevduat olacak dedim. Rahmetli Özal’ın 1980’lerde kaldırdığı, ‘Bu ülkede enflasyonun müsebbibi budur. Gençlere vasiyetim budur, asla bir daha bu ülkenin başını böyle bir belaya sokmayın’ dediği bir uygulamayı 40 sene sonra şapkadan tavşan çıkarırcasına sayın Erdoğan çıkardı, ülkenin başına musallat etti. Yeni ekonomi yönetimini bundan kurtulmaya çalışıyor. 125 milyar dolara çıkan KKM uğraştılar 6 ayda indirebildikleri rakam 94 milyar. 2023 Temmuz’una kadar KKM ödenen kur farkı 312 milyar TL. Merkez Bankası ne kadar kur farkını ödediğini açıklamıyor, hani şeffaflık. 

    “KENDİLERİNE BİR GÜN KÜRTLERİ BİR GÜN SIĞINMACILARI HEDEF ALIYORLAR”

    Türkiye’de bazıları sadece hamasetten ibaret görüyor. Siyaset eşittir hamaset onların gözünde. Bunlar ülkesi için zerre faydalı iş yapmayan insanlar. Tüm insani değerleri ayaklar altına alıyorlar. Kendilerine bir gün Kürtleri bir gün sığınmacıları hedef alıyorlar. Onlar kendi kimliklerini düşmanlıklar üzerine inşa ediyorlar… Fikir üretmeyenler çareyi düşman üretmekte buluyor. Bunun en son örneğini bütçe döneminde de yaşıyoruz. Önce bir Kürtçe krizi yaşadık. Bir partinin Eş Genel Başkanı, Genel Kurul görüşmelerinde Kürtçe konuştu. Çok büyük ayıp değil mi? Ülkemizde en çok konuşulan ikinci dil bu Meclis çatısı altında yasak sayılıyor. Tutanaklara ‘X’ yazıyorlar. Fransızca’yı, İngilizce’yi bilenler konuşulduğunda tanıyanlar. Ülkemizde milyonlarca insanın konuştuğu dilin hangi dil olduğunu bilmiyor… Bu konuşların benzerini Meclis çatısı altında muhalefetten de görüyoruz. Bizim mücadelemiz bir zihniyet mücadelesi. Biz ayrımcı, otokrat, otoriter zihniyeti toptan reddediyoruz. En son örneğini Milletvekili George Aslan’ın ülkemizde yaşayan Rum, Ermeni ve Asuri Süryanileri Noelini ana dilinde kutladıklarında gördük. İki cümle Süryanice ‘ye de tahammül edemedi bazıları. Bizim demokrasi hedefimizde Kürt, Türk, Arap, Çerkez fark etmez. Müslüman, gayrimüslim fark etmez Sünni, Alevi fark etmez. Muhafazakar, seküler fark etmez. Milliyetçi, liberal sosyalist hiç fark etmez. Hangi mahalleden hangi görüşten olursa olsun herkes bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşıdır.

    “DÜN ‘ADAYIMDIR’ DEDİĞİNİZE BUGÜN ‘KORKAK’ DERSENİZ, GÜVEN OLUŞTURAMAZSINIZ”

    Son altı aydır yaşadığımız bir gerçeği de buradan ifade etmek istiyorum. Biz muhalefet bloku olarak büyük bir inançla girdiğimiz genel seçimlerde arzu ettiğimiz başarıyı yakalayamadık. Seçim sonuçları sadece muhalefeti destekleyen seçmenlerde değil, aktif siyaset yapan birçok insanda da hayal kırıklığı ve umutsuzluk yarattı, bunun da farkındayız. Seçim sonrasında muhalefet partilerin kendi iç tartışmaları, partilerin birbirlerini suçlama yarışı bu hayal kırıklığını daha da derinleştiriyor. Şurada seçime üç ay kalmış daha dün masada oturanların birbirleriyle ilgili neler söylediklerini neler yaptıklarını büyük bir hicapla izliyoruz. Bu tür tutumlar güven oluşturmaz. Dün elini tuttuğunuza bugün ‘düşman’ derseniz güven oluşturamazsınız. Dün ‘adayımdır’ dediğinize bugün ‘korkak’ derseniz güven oluşturamazsınız. Ülkemizdeki bu kötüye gidişi durdurmak, milletimize hizmet için en etkili yol meşru demokratik siyasettir. Bu hukuksuzluğa, adaletsizliğe itirazı olanlara, yüreği vatan sevgisiyle dolu olan herkese, tüm demokratlara seslenmek istiyorum, asla siyasetten vazgeçmeyin. Siyaseti ülke yönetimini kifayetsizlere bırakmayın. 

    Gelecek hafta Ankara’da ikinci grup belediye başkanları adaylarını tanıtacağını duyuran Babacan, konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

    “ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINA UYULMAYAN BİR ÜLKEDE SADECE FAİZLERİ YÜKSELTMEK SADECE SICAK PARAYA DAVETTİR”

    Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, dün TBMM Genel Kurul’daki ekonomi ile ilgili sözleri ile Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in cemaatlerle protokollerin devam edeceğine ilişkin sözleri konusunda yöneltilen sorular üzerine Babacan şunları söyledi: 

    “KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerde çok büyük artış olduğu için, bütün milletten vergi toplandığı dolayısıyla vergi gelirlerinin arttığı bir gerçek. Aynı zamanda bunun içerisinde bir enflasyonun olduğunu da rakamların şişmiş enflasyona uğramış rakamlar olduğunu da görmemiz gerekiyor. Ancak şunu da unutmayalım ki yapısal reformların yapılmadığı, hukuk ve adalette dişe değer, kayda değer hiçbir gelişmenin olmadığı tam tersine yargıyla ilgili sorunların büyüdüğü  Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmadığı bir ülkede sadece faizleri yükseltmek sadece sıcak paraya davettir. 

    “MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI’NIN EN ÖNEMLİ SORUNU ŞEFFAFLIK SORUNUDUR”

    Ben geçen haftaki konuşmalarımda da ‘vakıflara, derneklere pek çok oluşuma bütçeden ne kadar destek veriliyor yazılı değil’ demiştim. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu tasarrufuyla ilgili en önemli sorun şeffaflık sorunudur. Yani Milli Eğitim Bakanlığı birileriyle bir şey yapıyorsa bunu açık ve şeffaf yapmalıdır. Bu protokollerin ne anlama geldiği fiili uygulamasının ne olduğunu bu millet bilmek zorundadır.”

     

  • TÜİK: TRAFİĞE KAYDI YAPILAN TAŞIT SAYISI KASIMDA BİR ÖNCEKİ AYA GÖRE YÜZDE 1,3 AZALDI

    TÜİK: TRAFİĞE KAYDI YAPILAN TAŞIT SAYISI KASIMDA BİR ÖNCEKİ AYA GÖRE YÜZDE 1,3 AZALDI

    Türkiye İstatistik kurumu (TÜİK) verilerine göre, kasım ayında, trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı bir önceki aya göre yüzde 1,3 azaldı.

    TÜİK, kasım ayına ilişkin motorlu kara taşıtları istatistiklerini yayınladı. Buna göre, kasım ayında Türkiye genelinde toplam 182 bin 301 adet taşıtın trafiğe kaydı yapıldı.

    Kasım ayında trafiğe kaydı yapılan taşıtların yüzde 47,1’ini otomobil, yüzde 37,0’ını motosiklet, yüzde 9,0’ını kamyonet, yüzde 3,9’unu traktör, yüzde 1,9’unu kamyon, yüzde 0,6’sını minibüs, yüzde 0,4’ünü otobüs ve yüzde 0,1’ini ise özel amaçlı taşıtlar oluşturdu.

    TRAFİĞE KAYDI AZALAN ARAÇLARDA MOTOSİKLET VE MİNÜBÜS BAŞI ÇEKTİ

    Trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı bir önceki aya göre yüzde 1,3 azaldı. Trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı bir önceki aya göre otobüste yüzde 23,0, otomobilde yüzde 13,8, kamyonette yüzde 5,7, traktörde yüzde 3,0 artarken motosiklette yüzde 17,1, minibüste yüzde 13,1, özel amaçlı taşıtta yüzde 8,7 ve kamyonda yüzde 0,8 azaldı.

    GEÇEN YILIN AYNI AYINA GÖRE TRAFİĞE KAYDI YAPILAN TRAKTÖR SAYI YTÜZDE 8,7 AZALDI

    Kasım ayında geçen yılın aynı ayına göre trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı motosiklette yüzde 82,0, minibüste yüzde 64,5, otomobilde yüzde 55,0, otobüste yüzde 45,7 artarken özel amaçlı taşıtta yüzde 18,1, traktörde yüzde 8,7, kamyonette yüzde 7,1 ve kamyonda yüzde 2,9 azaldı.

    TRAFİĞE KAYITLI TOPLAM TAŞIT SAYISI KASIM AYI SONU İTİBARIYLA 28 MİLYON 545 BİN 316 OLDU

    TÜİK verilerine göre, trafiğe kayıtlı toplam taşıt sayısı 28 milyon 545 bin 316 oldu. Kasım ayı sonu itibarıyla trafiğe kayıtlı taşıtların yüzde 53,0’ını otomobil, yüzde 17,5’ini motosiklet, yüzde 15,7’sini kamyonet, yüzde 7,6’sını traktör, yüzde 3,4’ünü kamyon, yüzde 1,8’ini minibüs, yüzde 0,7’sini otobüs ve yüzde 0,3’ünü özel amaçlı taşıtlar oluşturdu.

  • IĞDIR’DA BİR İŞÇİ KESTİĞİ KOLONUN ALTINDA KALARAK YARALANDI

    IĞDIR’DA BİR İŞÇİ KESTİĞİ KOLONUN ALTINDA KALARAK YARALANDI

    SERDAR ÜNSAL

    Iğdır’ın 14 Kasım Mahallesi 707. Sokak’ta bulunan ve çürük olduğu için yıkım kararı alınan binanın kolonunu keserken duvarla demir arasına sıkışan işçi yaralandı.

    Iğdır’da 6 katlı binada yıkım çalışması sürerken binanın 6. katında bulunan bir kolonu spiral ile kesmeye çalışan 41 yaşındaki işçi Seyit Muhammet Tutka kolon ile duvar arasına sıkışarak demirlere asılı kaldı.

    Olay yerine gelen Iğdır Belediye İtfaiyesi ekipleri ve AFAD ekipleri kolon ile duvar arasına sıkışan Seyit Muhammet Tutka’yı kurtardı. Kolundan ve bacaklarından yaralanan işçinin ilk tedavisi 112 ambulansta yapılarak Iğdır Devlet Hastanesi’ne götürülerek tedavi altına alındı. Seyit Muhammet Tutka’nın kolu ve bacağında kırık olduğu belirtildi.