Blog

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… GÖKÇE GÖKÇEN: “YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ’NİN KARARI TBMM’YE KARŞI BİR HAD BİLDİRME GİRİŞİMİDİR. HİÇ KİMSE ANAYASA’YI, YASALARI ÇÖPE ATMAYA KALKAMAZ, TBMM’YE HAD BİLDİREMEZ”

    TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… GÖKÇE GÖKÇEN: “YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ’NİN KARARI TBMM’YE KARŞI BİR HAD BİLDİRME GİRİŞİMİDİR. HİÇ KİMSE ANAYASA’YI, YASALARI ÇÖPE ATMAYA KALKAMAZ, TBMM’YE HAD BİLDİREMEZ”

    CHP İzmir Milletvekili Gökçe Gökçen, TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinde; “Anayasa Mahkemesi bugün bir ihlal kararı daha verdi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı yalnızca Anayasa’yı çöpe atma, Anayasa’ya karşı bir darbe girişimi değil aynı zamanda TBMM’ye karşı bir had bildirme girişimidir. Kimin milletvekilliğinin düşürülüp düşürülmeyeceğine karar verecek olan burasıdır. Yasalara uygun bir şekilde seçilen, milleti temsil eden bir milletvekilinin görevini yapmasını sağlaması gereken burasıdır. Hiç kimse Anayasa’yı, yasaları çöpe atmaya kalkamaz. Hiç kimse TBMM’ye had bildiremez. Hiç kimse, Cumhur İttifakı’nın içindeki sorunları bir devlet krizi çıkararak örtemez. Hiç kimse ifade özgürlüğünün olmadığı bir yerde, devlet organlarının denetlenmediği bir yerde anayasa değişikliği adı altında bu halka sahte gündemler dayatamaz” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 yılı bütçe görüşmeleri sürüyor. TBMM Genel Kurulu’nda bugün, Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bütçelerinin görüşmelerine devam ediliyor. Genel Kurul’da bugün ayrıca, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri de ele alınacak.

    CHP Adalet Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Gökçe Gökçen, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde söz alarak görüşlerini ifade etti. Gökçen, konuşmasında Somali Cumhurbaşkanının oğlunun araçla çarparak yaşamını yitirmesine neden olduğu motokurye Yunus Emre Göçer olayını hatırlatarak şunları dile getirdi:

    “BU ÜLKENİN ONURUNU 5 KURUŞA BAŞKA DEVLETLERİN BAŞKANLARININ OĞULLARINA SATAMAZSINIZ”

    “Çoktan yurt dışına kaçmış katil için alay eder gibi 8 Aralık’ta yakalama kararı çıkarılıyor. Adli Tıp raporu çıkıyor, katilin gelip gelmeyeceği tartışılırken yeni görüntüler ortaya atılıyor. Yargılanacak kişi tıpkı 3 ay önce dans hocası Saliha Alemdar’a çarpan Suudi turist gibi burada değil, yurt dışında. Buradan CHP adına uyarıyoruz; Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir sömürge ülkesi değildir. Bu ülkenin vatandaşı, iki çocuk babası Yunus Emre Göçer’in davası sahipsiz değildir. Gerçekleri sansürle, baskıyla, dezenformasyon yalanlarıyla susturamazsınız. Bu ülkenin onurunu 5 kuruşa başka devletlerin başkanlarının oğullarına satamazsınız. Filistinlilerin acısını bu ülkenin evlatlarının acısını örtmek için kullanamazsınız.

    Milli Eğitim Bakanı tam da bu kürsüden tarikat ve cemaatleri sivil toplum örgütü (STÖ) olarak ilan etti, onlarla protokol yapmaya devam edeceklerini söyledi. Hiranur Vakfı’nda 6 yaşında zorla evlendirilen, yıllarca istismara uğrayan bir kız çocuğu… Bu kız çocuğu büyüyor yıllar sonra karşısında koskoca bir güçle, cemaatle mücadele etmek zorunda kalıyor. Milli Eğitim Bakanı sanki bu kız çocuğu herkesin gözü önünde yıllarca köleleştirilmemiş gibi, 15 Temmuz’da bir sözde hoca efendinin cemaati tarafından bu Meclis bombalanmamış gibi tarikat ve cemaatleri savunuyor. En doğru ve en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.

    “HİÇ KİMSE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN OLMADIĞI, DEVLET ORGANLARININ DENETLENMEDİĞİ BİR YERDE ANAYSA DEĞİŞİKLİĞİ ADI ALTINDA BU HALKA SAHTE GÜNDEMLER DAYATAMAZ”

    Can Atalay, depremde 10 binlerce canını kaybetmiş geriye kalanlarını, sokaklarını, tarihini yaşatmak için bin bir çabayla zorlukları aşmaya çalışan Hatay halkının iradesiyle seçtiği milletvekili Can Atalay, Ali İsmail’in, Berkin’in Ethem’in, Hasan Ferit’in katilleri yargılanmasın diye cezaevindedir. Hiç kimse önümüze getirilen devlet krizinin mahkemeler arasında basit bir yorum farkı olduğunu iddia etmesin. Anayasa Mahkemesi bugün bir ihlal kararı daha verdi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı yalnızca Anayasa’yı çöpe atma, Anayasa’ya karşı bir darbe girişimi değil aynı zamanda TBMM’ye karşı bir had bildirme girişimidir. Kimin milletvekilliğinin düşürülüp düşürülmeyeceğine karar verecek olan burasıdır. Yasalara uygun bir şekilde seçilen, milleti temsil eden bir milletvekilinin görevini yapmasını sağlaması gereken burasıdır. Hiç kimse Anayasa’yı, yasaları çöpe atmaya kalkamaz. Hiç kimse TBMM’ye had bildiremez. Hiç kimse, Cumhur İttifakı’nın içindeki sorunları bir devlet krizi çıkararak örtemez. Hiç kimse ifade özgürlüğünün olmadığı bir yerde, devlet organlarının denetlenmediği bir yerde anayasa değişikliği adı altında bu halka sahte gündemler dayatamaz.

    “ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARINDA YALNIZCA SON 1 YILDA YÜZDE 33 ARTIŞ YAŞANDI”

    Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre kasten öldürme suçunda son 1 yılda yüzde 17 artış, kasten öldürme suçunda son 1 yılda yüzde 11 artış, çocukların cinsel istismarında yalnızca son 1 yılda yüzde 33 artış, uyuşturucu suçlarında son 1 yılda yüzde 25 artış yaşandı. Toplumumuzun yaşadığı bunalımın en gerçek ve acı tablosu budur. Adalet Bakanlığı işini yapmak yerine kadınların hakkına göz dikmekte, Medeni Kanun’un değiştirilmesi için kirli amaçlar peşinde koşmaktadır.

    “BU ÜLKENİN YÜKSEK MAHKEMESİNİ TANIMAYAN, TBMM’YE HAD BİLDİRMEYE KALKAN BU DÜZENİ DEĞİŞTİRECEĞİZ

    Emeğiyle geçinmeye çalışan bir vatandaşımızın can güvenliğini sağlamayan bu düzeni değiştireceğiz. Bu ülkenin gençlerinin katillerinden hesap sorulmasın diye masumları cezaevine koyan bu düzeni değiştireceğiz. Uyuşturucuyla, dolandırıcıyla, katillerle, istismarcılarla uğraşmak yerine, fikrini söyleyenle uğraşan bu düzeni değiştireceğiz. Gencecik Enes Kara’ların, 6 yaşında zorla evlendirilen kız çocuklarının hayatını karartan bu düzeni değiştireceğiz. Bu ülkenin yurttaşlarının seçtiği milletvekilini Anayasa’yı çiğneyip cezaevinde tutan bu düzeni değiştireceğiz. Bu ülkenin yüksek mahkemesini tanımayan, TBMM’ye had bildirmeye kalkan bu düzeni değiştireceğiz. Af yetkisini cezaevindeki askerler için değil, domuz bağcı Hizbullahçı teröristler için kullanan bu düzeni değiştireceğiz.”

     

  • İYİ PARTİ ANKARA İL BAŞKANI YILDIRIM: “AKYURT, ÇUBUK, HAYMANA VE BEYPAZARI İLÇE BAŞKANLARIMIZ GÖREVDEN ALINMIŞTIR”

    İYİ PARTİ ANKARA İL BAŞKANI YILDIRIM: “AKYURT, ÇUBUK, HAYMANA VE BEYPAZARI İLÇE BAŞKANLARIMIZ GÖREVDEN ALINMIŞTIR”

    İYİ Parti Ankara İl Başkanı Yener Yıldırım; Akyurt, Çubuk, Haymana ve Beypazarı ilçe başkanlarının görevden alındığını duyurdu.

    İYİ Parti Ankara İl Başkanı Yener Yıldırım, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Ankara’nın Akyurt, Çubuk, Haymana ve Beypazarı ilçe başkanlarının görevden alındığını bildirdi.

    Yıldırım’ın X hesabından yaptığı paylaşım şöyle:

    “Akyurt, Çubuk, Haymana ve Beypazarı İlçe başkanlarımız görevden alınmıştır. Kamuoyuna duyurulur.”

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… NAMIK TAN: “ÜMMET LİDERLİĞİ YA DA CİHAN HÂKİMİYETİ SÖYLEMLERİ, İÇİNDE YAŞADIĞI DÜNYANIN GERÇEKLERİNİ TANIMAYAN BİR ANLAYIŞIN SAKINCALI HÜLYALARIDIR”

    TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… NAMIK TAN: “ÜMMET LİDERLİĞİ YA DA CİHAN HÂKİMİYETİ SÖYLEMLERİ, İÇİNDE YAŞADIĞI DÜNYANIN GERÇEKLERİNİ TANIMAYAN BİR ANLAYIŞIN SAKINCALI HÜLYALARIDIR”

    CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, TBMM Genel Kurulu’nda; Avrupa Birliği’nin (AB) Ukrayna ve Moldova ile katılım müzakerelerini başlatma kararı vermesi ve Gürcistan’a adaylık statüsü tanınmasıyla ilgili “Ne acıdır ki, 1999’dan bu yana resmen AB adayı olan ülkemizden ise söz eden yok. Bilakis, AB ve Avrupa Konseyi’nde Türkiye’ye muhtemel yaptırımlar konuşuluyor” dedi. Tan ayrıca, “Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasının temel dayanağı, kurucumuz büyük Atatürk’ün ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesidir. Ümmet liderliği ya da cihan hâkimiyeti söylemleri, içinde yaşadığı dünyanın gerçeklerini tanımayan bir anlayışın boş ve sakıncalı hülyalarıdır” ifadelerini kullandı.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 yılı bütçe görüşmeleri sürüyor. Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerine konuşan CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, şunları söyledi:

    “DIŞ POLİTİKA ERGENLİK HÜLYALARIMIZI GERÇEKLEŞTİRMEYE ÇALIŞTIĞIMIZ BİR ALAN DEĞİLDİR”

    “Dış politikada da irrasyonel tutum ve davranışların bedeli ağır olur. Oysa diplomasi, mümkünü makulde aramak, makul çözümleri bulmaktır. Bunu yaparken de ulusal çıkarları en tavizsiz biçimde önde tutmak esastır. Dış politika, her inandığımızı doğru varsaydığımız, ergenlik hülyalarımızı yahut ideolojik saplantılarımızı deneme-yanılma yoluyla gerçekleştirmeye çalıştığımız bir alan değildir. Dış politikanın ayakları her zaman yere sağlam basmalı, tutarlı, öngörülü, öngörülebilir, sağduyulu olmalı, serüvencilikten kaçınılmalıdır. Her konuda en sert tepkiyi ilk veren olarak tribünlerden alkış almayı yeğleyen, sesi yüksek çıkınca daha ikna edici olacağını sanan, Cumhuriyet’in dış işlerini partili Cumhurbaşkanı’nın kişisel ilişkilerine ve ihtiraslarına kurban eden diplomasi makul olmaz, sonuç da alamaz.

    Partili Cumhurbaşkanı’nın aldığı geniş virajla, dün Kaşıkçı cinayetinin faili dediğimiz Suudi Arabistan ile, 15 Temmuz’un sponsoru olmakla suçladığımız Birleşik Arap Emirlikleri ile, ‘one minute’ diye meydan okuduğumuz İsrail ile, ‘katil’ diye yaftaladığımız Esad’ın Suriye’siyle, ‘darbeci’ dediğimiz Sisi’nin Mısır’ıyla, kendi icadımız Mavi Vatan’a hasım Yunanistan ile, ‘aklından zoru olmakla’ itham ettiğimiz Macron’un Fransa’sıyla, Osmanlı’nın yıkıldığı günlerden bu yana Ortadoğu’daki her melânetin arkasında olduğunu iddia ettiğimiz İngiltere ile neredeyse her konuda kafa kafaya gelmeyi marifet saydığımız ABD ile işte bugün uzlaşı arar olduk.

    Bu noktada Cumhur İttifakı temsilcisi milletvekillerine sormak istiyorum: Realizm veya pragmatizm diye pazarladığınız düpedüz oportünizm olmasın sakın?

    “ATİNA BİLDİRGESİ MAVİ VATAN ANLATISININ RAF ÖMRÜNÜN DOLDUĞUNUN SESSİZ TESCİLİ OLDU”

    Yürütmenin başı Erdoğan Atina’yı geçtiğimiz haftalarda ziyaret etti ve muhatabı Başbakan Miçotakis ile görüştü. Miçotakis’i daha önce de İstanbul’da Vahdettin Köşkü’nde ağırlamış, ikili konuları araya ABD’yi ve AB’yi karıştırmadan görüşmek için ikna etmeye çalışmıştı. Ardından, Miçotakis Washington’a gidip Kongre’ye hitap edince, Erdoğan ‘Miçotakis diye biri benim için artık yok’ demişti. Fakat dün ‘yok’ olan Miçotakis, bugün yeniden ‘var’ oldu. Erdoğan, Atina’ya gitmeden önce, Kathimerini gazetesine verdiği söyleşide, Yunanistan ile ilişkileri yersiz germekten başka işe yaramayan ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ ifadesinden geri adım attı. Bu cümleyi ‘Yunanistan’a değil terör örgütlerine yönelik’ kullandığını iddia etti. Orada imzaladığı Atina Bildirgesi de Mavi Vatan anlatısının raf ömrünün dolduğunun sessiz tescili oldu.

    “İKTİDAR, ELİ AKİDE ŞEKERİ KAVANOZU İÇİNDEKİ ÇOCUK GİBİ YAKALANDI”

    Yokken var olan ikinci muhatap da İsrail başbakanı Netanyahu’ydu. 7 Ekim saldırısı olmasa, o hafta Enerji Bakanı Tel Aviv’de olacak, ardından Erdoğan İsrail’i ziyaret edecekti. Şimdi Netanyahu yeniden yok oldu. Üstelik Türkiye’deki iktidar, eli akide şekeri kavanozunun içindeki çocuk gibi yakalandı. Çünkü İsrail ordusunun termal içliğine kadar tüm ihtiyaçlarının ülkemizden gittiği; İsrail’in demirinin, çeliğinin, çimentosunun ana tedarikçisinin Türkiye olduğu ayan beyan ortaya çıktı.

    Ama Dışişleri Bakanı Fidan’a sorarsanız, güya ‘İsrail’le ilişkiler Filistin davasına zarar vermiyor’. Ticaret Bakanı Bolat’a sorarsanız ihracat İsrail’e değil, Filistin’e…Bu vesileyle, bu iki yüzlülüğünüzü Meclis kürsüsünde dile getirirken son nefesini veren değerli milletvekili arkadaşımız Hasan Bitmez’i rahmetle anıyorum.

    “ANLAŞILAN NATO’YU KARADENİZ’DE HAVADA İSTİYOR AMA DENİZDE İSTEMİYORUZ”

    75 yıldır NATO üyesi olduğumuzu; dış politika yapmanın ise kendi işi olmadığını unutan Deniz Kuvvetleri Komutanı çıktı, ‘NATO’yu Karadeniz’de istemiyoruz’ buyurdu. Birkaç hafta sonra bu defa Millî Savunma Bakanlığı, Hava Kuvvetleri’nin dört F-16 savaş uçağını, 71 personelle birlikte NATO görevi kapsamında Romanya’ya konuşlandırdığını gururla paylaştı. Anlaşılan, parçası olduğumuz ve milli savunmamızın da omurgası olan NATO’yu Karadeniz’de havada istiyor ama denizde istemiyoruz.

    ‘Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ dedirtecek bu gayri ciddi tutumları tek tek saymaya kalksam, değil on dakika saatler yetmez. Nitekim İsveç’in NATO üyeliği de böyle bir konudur. AB ile varılan sığınmacı anlaşması da böyle bir konudur. ABD’den F-16 alımı ve modernizasyonu müzakereleri tıkanınca Eurofighter savaş uçağı için Almanya’ya gitmek ve dosyanın kapağını bile açamadan dönmek böyle bir konudur. Hele, Almanya’dan dönüşte ‘seçenek mi yok’ diye sorup ‘çok’ diye kendi sorusuna yine kendi yanıt vererek ve o arada Pakistan-Çin ortak yapımı JF-17 olası alımını medyaya sızdırarak yeni bir S-400 faciasını çağrıştırmak akıl alır gibi değildir. Keza, kendi Milli Muharip Uçak projemiz için motoru İngiltere ile ortaklaşa üretmek üzere uzlaşı ararken, eğer duyumlarımız doğruysa, bu ülkeden çağ dışı kalmış firkateynleri ve küçük modüler nükleer reaktörleri bir paket halinde görüşmek de yanlıştır.

    “GECİKMEDEN BU YOLU TUTUN VE HUKUK DEVLETİNE GERİ DÖNÜŞÜN BİR İŞARETİNİ VERİN”

    Öte yandan, AİHM kararlarını, başta Demirtaş ve Kavala davaları olmak üzere uygulamaktan ısrarla kaçınmak, kurucularından olduğumuz Avrupa Konseyi’nin giderek dışına itilmemize yol açmıştır. Bu arada, geçtiğimiz hafta sonu AB, her ikisinin de toprakları kısmen Rusya işgalindeki Ukrayna ve Moldova ile katılma müzakerelerini başlatma kararı verirken, Gürcistan’a da adaylık statüsü tanıdı. Ne acıdır ki, 1999’dan bu yana resmen AB adayı olan ülkemizden ise söz eden yok. Bilakis, AB ve Avrupa Konseyi’nde Türkiye’ye muhtemel yaptırımlar konuşuluyor. Bunu da Mart’taki yerel seçim sonrasına ötelediler. Belli ki seçimler ertesinde demokratikleşme olabileceği ümidini taşıyorlar.

    Geçtiğimiz günlerde AB Komisyonu Dışişleri Yüksek Temsilcisi Borrell’in Türkiye raporu paylaşıldı. Raporu, Dışişleri Bakanlığımız sessiz sedasız geçiştirmeye çalışırken Hazine Bakanlığı alkışladı. Bu rapor, üyelik müzakerelerine katkı sağlamasa bile şimdilik en azından iyi komşuluk için ‘iyi-kötü’ bir yol haritası ortaya koymakta. Gelin, gecikmeden bu yolu tutun ve hukuk devletine geri dönüşün hiç değilse bir işaretini verin.

    “HAMAS’IN SİYASAL ÇÖZÜME HERHANGİ BİR KATKISI OLMUŞ MU?”

    İsrail’in verdiği orantısız askeri yanıt iki ayı aşan bir süredir devam eden bir soykırıma evrildi. Bunu açıkça ifade ediyor, Gazze halkının canına kasteden ve onları yurtsuz bırakmayı amaçlayan her girişimi en sert biçimde kınıyoruz. Filistin sorununa askeri yöntemlerle çözüm bulunamayacağı belli. Hamas’ın Gazze’deki bunca yıkım ve kıyımın ardından hiç değilse bir marka olarak varlığını sürdüreceği de belli.

    Bu noktada sormak lazım: Bugüne dek Hamas’ın siyasal çözüme herhangi bir katkısı olmuş mu? 2007’de Gazze’de yönetime zorla el koyup, Filistin Kurtuluş Örgütü üyelerini bile işkenceyle, binaların çatısından atarak öldüren bir örgütten söz ediyoruz. Üstelik eğer hassasiyetiniz, Müslüman Kardeşler’den ziyade bütün Müslümanlara yönelikse, neden Gazze’nin onlarca misli sivil Müslümanın canice katledildiği Yemen’e; korkunç bir iç savaş yaşayan Sudan’a aynı hassasiyetle yaklaşmıyorsunuz?

    Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasının temel dayanağı, kurucumuz büyük Atatürk’ün ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesidir. Ümmet liderliği ya da cihan hâkimiyeti söylemleri, içinde yaşadığı dünyanın gerçeklerini tanımayan bir anlayışın boş ve sakıncalı hülyalarıdır.”

  • AKSARAY ECZACILAR ODASI BAŞKANI AKSAY: “KAMU OTORİTESİ EURO KURU GÜNCELLEME TARİHİNİ ÖNE ÇEKMELİ”

    KEMAL ONUR ATALAY

    Aksaray Eczacılar Odası Başkanı Raif Aksay, ilaçtaki euro kurunun 17 liraya yükseltildiğini ancak uygulamanın 25 Aralık 2023’te başlayacağının açıklanması nedeniyle ilaç yokluğunun sürdüğünü ifade etti. Aksay, “Şu an beklediğimiz kamu otoritesinin ivedilikle bu uygulama tarihini öne çekmesi. 25 Aralık 2023 tarihini beklemenin hiç kimseye bir faydası olmayacak çünkü firmalar ellerindeki ürünü zamlı satmak için depolara göndermiyor. Depolar da aynı şekilde eczanelere ürün temin etmiyorlar” dedi.

    Aksaray Eczacılar Odası Başkanı Raif Aksay, ilaç fiyatlarındaki güncelleme ve ilaç temininde yaşanan sorunlarla ilgili açıklama yaptı. Aksay, şunları söyledi:

    “NÖBETÇİ ECZANELERDE İLAÇ BULUNAMIYOR”

    “İlaçta euro kuru 16 Aralık 2023 tarihinde 14 lira seviyesinden 17 lira seviyesine yükseltildi. Ancak uygulama 16 Aralık’ta açıklanmasına rağmen 25 Aralık 2023 tarihinde yürürlüğe girecek. Arada 10 günlük bir süre var ve bu süre suistimallere çok açık bir hale getirdi. Sektörün diğer bileşenleri olan ecza depolarından ve ecza depolarına ilaç veren firmalar tarafından temin ediliyor. Bu zincirin diğer halkalarında bu durumu suistimal edebilecek uygulamalar başlatıldı. Şu an nöbetçi eczanelerde ilaç bulunamıyor çünkü tedarik zinciri bozuldu. Firmalar depolara depolar eczanelere ürün temin etmiyorlar. Burada eczacılarımızın sorumlu olmadığı bir ilaç yokluğu yaşanmakta. Bunun nedenini her zaman söylüyoruz. İlaç yoklukların nedeni eczacılar değildir.”

    “KAMU OTORİTESİ UYGULAMA TARİHİNİ ÖNE ÇEKMELİ”

    Uygulamanın öne çekilmesinin şart olduğunu söyleyen Aksay, “Şu an beklediğimiz kamu otoritesinin ivedilikle bu uygulama tarihini öne çekmesi. 25 Aralık 2023 tarihini beklemenin hiç kimseye bir faydası olmayacak çünkü firmalar ellerindeki ürünü zamlı satmak için depolara göndermiyor. Depolar da aynı şekilde eczanelere ürün temin etmiyorlar. Bir an evvel bu yanlıştan dönülmesini ve ivedilikle uygulama tarihinin öne çekilmesini istiyoruz çünkü hayati önem arz eden ilaçların da eczanelerden şu an temini mümkün değil” ifadelerini kullandı.

     

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… MURAT EMİR: “ONLARA GÖRE YARGITAY MİLLİDİR ÇÜNKÜ TAMAMEN KONTROL ALTINDADIR AMA ZAMAN ZAMAN SARAYIN İSTEMEDİĞİ HAK İHLALİ KARARLARI VERİYOR DİYE DE AYM GAYRİ MİLLİDİR”

    CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinde; “Yargıtay, Danıştay biat etti ama AYM zaman zaman adil kararlar vermektedir çünkü AYM Avrupa Konseyi’yle, AİHM ile Venedik Komisyonu ile ilişki içerisindedir. Evrensel hukuk ilkelerini rahatlıkla ayaklar altına alamamaktadır. İşte saraydaki muktedirlerin gayri milli yargı dedikleri de odur. Onlara göre Yargıtay millidir çünkü tamamen kontrol altındadır ama zaman zaman sarayın istemediği hak ihlali kararları veriyor diye de AYM gayri millidir” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 yılı bütçe görüşmeleri sürüyor. Bugün, Saadet Partisi milletvekili Hasan Bitmez’in konuşmasının sonunda kalp krizi geçirmesi ve sonrasında hastanede vefat etmesi nedeniyle yarım kalan TBMM, Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bütçeleri ile Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri görüşülüyor.

    Bütçe üzerine söz alan CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, şunları kaydetti:

    “ONLARA GÖRE YARGITAY MİLLİDİR ÇÜNKÜ TAMAMEN KONTROL ALTINDADIR AMA ZAMAN ZAMAN SARAYIN İSTEMEDİĞİ HAK İHLALİ KARARLARI VERİYOR DİYE DE AYM GAYRİ MİLLİDİR”

    “Üzülerek ifade etmeliyim ki Anayasa Mahkemesi adaletiyle ünlü, anayasayı koruyan, temel hak ve özgürlükleri savunan bir mahkeme değil. Özü itibarıyla sarayın atadığı neredeyse bütün kararlarında saraya dikkat eden bir mahkemedir. Türkiye maalesef anayasasız bir devlettir bilerek ve isteyerek anayasasızlaştırılmıştır. Yargıtay, Danıştay biat etti ama AYM zaman zaman adil kararlar vermektedir çünkü AYM Avrupa Konseyi’yle, AİHM ile Venedik Komisyonu ile ilişki içerisindedir. Evrensel hukuk ilkelerini rahatlıkla ayaklar altına alamamaktadır. İşte saraydaki muktedirlerin gayri milli yargı dedikleri de odur. Onlara göre Yargıtay millidir çünkü tamamen kontrol altındadır ama zaman zaman sarayın istemediği hak ihlali karaları veriyor diye de AYM gayri millidir.

    “YENİ, DEMOKRATİK BİR ANAYASA YAPILANA KADAR ANAYASA’NIN HER MADDESİNE UYULMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUZ”

    Can Atalay kararı, AYM kararına Yargıtay’ın uymaması, Yargıtay’ın seni tanımıyorum demesi, Meclis Başkanı’na iş öğretecek kadar cesaret göstermesi, anayasal düzene meydan okuması asla kabul edilemez. AYM maalesef bunu hak etmiştir ama biz CHP olarak Anayasa’dan yanayız. Yeni, demokratik bir anayasa yapılana kadar anayasanın her maddesine uyulması gerektiğine inanıyoruz ve bunu savunuyoruz. AYM kendi hukukuna sahip çıkmakta çok geç kalıyor.

    “AYM KAPATILSIN DİYEN MUKTEDİRLER VAR”

    Yepyeni bir otoriter rejim inşa ediliyor, bu rejim inşa edilirken AYM’ye de aslında ihtiyaç yok. Belki şeklen kalacak ama AYM’nin şu halinden bile rahatsızlar. Birazcık hukuk kırıntısı gördüklerinde Anayasa’ya da Anayasa’nın yargısına da kararlarına uymuyorum diyenler var. AYM kapatılsın diyen muktedirler var. Oysa AYM, adalet, hukuk hepimizin ihtiyacı olan şeyler.”

     

  • ESKİ MERSİN MİLLETVEKİLİ ERSOY BULUT İÇİN TBMM’DE CENAZE TÖRENİ DÜZENLENDİ

    ESKİ MERSİN MİLLETVEKİLİ ERSOY BULUT İÇİN TBMM’DE CENAZE TÖRENİ DÜZENLENDİ

    Hayatını kaybeden eski Mersin Milletvekili Ersoy Bulut için bugün TBMM’de tören düzenlendi.

    Cenaze törenine CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, CHP Grup Başkanvekilleri Gökhan Günaydın, Ali Mahir Başarır, Burcu Köksal, CHP İstanbul Milletvekili Engin Altay, DEVA Partisi Sözcüsü Ankara Milletvekili İdris Şahin, eski CHP Milletvekilleri Adnan Keskin, Sinan Yerlikaya ile ailesi ve yakınları katıldı.

    Törende Bulut’un özgeçmişi okunduktan sonra saygı duruşunda bulunuldu ardından da dua okundu. Bulut’un cenazesi yarın Mersin’in Anamur ilçesindeki Garaj Camisi’nde kılınacak cenaze namazının ardından Ovabaşı Köyü Mezarlığı’nda toprağa verilecek.

    1939 yılında Anamur’da doğan Bulut, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinden mezun oldu. 22. Dönem’de CHP’den Mersin Milletvekili seçilen Bulut, daha istifa ederek bağımsız milletvekili olarak kaldı. Bulut, evli ve 3 çocuk babasıydı.

  • AKMERKEZ 30. YILINI KUTLADI

    AKMERKEZ 30. YILINI KUTLADI

    Akmerkez, 30. yılını iş, sanat, cemiyet ve moda dünyasından seçkin isimlerin katıldığı bir davetle kutladı. 

    Akmerkez’de önceki gün düzenlenen davete, moda ve tasarım dünyasına yön veren markaların temsilcileri, tasarımcıları ile moda sektörünün önde gelen isimleri de katıldı. Davette Nevbahar ve Ali Koç, Ali Sabancı, Cem Hakko, Ümit ve Cem Boyner, Aylin ve Özcan Tahincioğlu, Murat ve Yasemin Özyeğin, Mustafa Taviloğlu, Elif Dürüst, Dilan Çiçek Deniz, Hafsanur Sancaktutan ve Berrak Tüzünataç gibi isimler de hazır bulundu. 

    Canlı müzik performanslarıyla renklenen davet, Akmerkez’in sadece bir alışveriş merkezi değil, sosyal ve kültürel bir buluşma noktası olduğunu bir kez daha gösterdi. Girişteki zarif piyano ve vokal akustik performanslar ile saksafon sanatçısının DJ altyapısıyla birleşerek sunduğu müzik şöleni, davetlilere keyifli bir gece yaşattı. Paper Moon’un her köşesinde yankılanan canlı müzik, davete enerji ve ritim kattı. 

    Davette konuklara Paper Moon’un mutfağından lezzetler servis edildi. Davetliler, dünyaca ünlü şef Giuseppe Pressani’nin ellerinden çıkan lezzetleri tatma fırsatı buldu.

    ADVERTORİAL YAYIN

  • CENGİZ ÇANDAR, OSMAN KAVALA’NIN FİDAN’IN AÇIKLAMALARI İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMESİNİ AKTARDI: “VARSAYALIM Kİ AVRUPA SİYASİ SAİKLERLE DAVRANDI. BENİM ÜLKEMİN BAKANI, KENDİ VATANDAŞINA AVRUPA SİYASİ DAVRANDI DİYE HAKSIZ HUKUKSUZ

    DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, TBMM Genel Kurulu’nda; Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın AİHM kararlarına uyulmaması ile ilgili “Parlamentolarınızla siyasallaştırıp ülkeye baskı aracı olarak kullanıyorsunuz. Siyasal tavır alıyorsun, karşılığında da siyasal tavır buluyorsun” açıklaması karşısında cezaevindeki Osman Kavala’nın değerlendirmesini paylaştı. Çandar, “Birkaç gün önce Silivri’de kendisini ziyaret ettiğimde bana esefle dedi ki, ‘Varsayalım ki Avrupa siyasi saiklerle davrandı. Peki benim ülkemin bakanı, kendi vatandaşına; Avrupa siyasi davrandı diye haksız hukuksuz davranır mı, delilsiz biçimde vatandaşını mahkûm eder mi, böyle şey olur mu?” dedi.

    DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, TBMM Genel Kurulu’nda; Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Sakık, şunları söyledi:

    “Beğenilsin, beğenilmesin Türkiye dışişlerinin saygınlığı tartışılmaz bir konuydu. Bunun, 40 yılı aşkın gazetecilik yıllarımda bizzat tanığı oldum. Türkiye Cumhuriyeti’nin diplomasisi dünyada saygınlık ve hayranlık karışımı bir duygu uyandırmıştı. Bugün gelinen noktada, söz konusu bu saygınlığının ve geleneksel diplomatik ağırlığının çok uzağına düşmüş durumdayız. Türkiye’nin dışişleri kurumu, o saygınlığın ve ağırlığın çok uzağında.

    İsrail’in 7 Ekim’den bu yana soykırım boyutlarına varan Gazze saldırısı, dünya gündeminin en üstüne oturmuştur. Bununla da kalmayarak Türk dış politikasının hali pür-melaliline de ayna tutmuştur. İsrail saldırısı başlayınca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önce taraflara itidal tavsiye etti. Kısa bir süre sonra Türkiye’nin Netanyahu’nun savaş suçlusu olarak yargılanması için elinden geleni yapacağını beyan etti. Bu arada bütün bunlar yapılırken Türkiye arabuluculuk ve hatta çerçevesi çizilmemiş bir ham öneri olarak garantörlük teklifini ortaya attı.

    Bu kadar, bir günü ertesine uymayan bir dış politikanın ciddiyetinden söz edilebilir mi? Böyle bir dış politikanın ağırlığı olabilir mi? İsrail’in giriştiği soykırım saldırısı sonucunda bugün öldürülen Filistinli sayısı 20 bine dayanmıştır. Bir an düşünün… Bu geçen iki buçuk aylık süre içinde Türkiye’de yaklaşık 1 milyon kişinin ölümünü, bunların yaklaşık 600 bine yakınının çocuk olduğunu bir tasavvur edin bu ne demek olacaksa, şu anda İsrail’in Gazze’de yürüttüğü saldırının görüntüsü, sonuçları da budur?

    Türkiye olarak bunun önüne geçemedik, bunu engelleyemedik, bunu durduracak bir etkimiz ve ağırlığımız maalesef yok. Gazze de tüm Filistin toprakları da bugün İsrail’in bulunduğu yer de eski Osmanlı toprağıdır. 400 yıl boyunca bizim miras aldığımız devletin toprağı olmuştur. Bir anlamda eski vatan toprağıdır. Öyle bir alanda muazzam bir katliam yaşanıyor. Ve Türkiye’nin bu katliamı durduracak bir caydırıcılığının bile olmaması çok düşündürücüdür. Dış politikaya ilişkin her türlü iddiayı boşa çıkartacak niteliktedir. Türkiye’nin bölgesel güç olma iddiasını kuru bir böbürlenme haline getirmektedir.

    Türkiye olarak maalesef ne caydırıcılığa ne arabuluculuk kapasitesine, ne çatışmaları durduracak bir etkiye sahibiz. Bırakın bunlara engel olmayı, saldırgan İsrail ile ticari ilişkilerimizi bile durdurmuş değiliz… İsrail’in Gazze saldırısı başladıktan sonra Türkiye’den en az 400 gemi İsrail limanlarına mal taşıdı. Taşınan mallar arasında askeri teçhizat, demir çelik, çimento ve kimyevi maddeler söz konusu. İsrail bunları savaşta kullanıyor.

    TÜİK’in dış ticaret istatistiklerine bakın Türkiye’nin İsrail’e hangi savaş maddelerini ne miktarda gönderdiğini bulacaksınız, resmi rakamlar bunlar.

    İttifak ilişkilerimiz de Türkiye’nin yer aldığı uluslararası kurumlarla ilişkilerde de dış politika kötü sinyaller veriyor. Örneğin ABD ile ilişkiler. Cumhurbaşkanı’nın Macaristan dönüşü yaptığı açıklamayı hayretler içinde okudum. Biden ile F-16 konusunu, İsveç’in NATO üyeliği konusu ile birlikte değerlendirdiklerini söyledi. Biden kendisine, ‘Siz bunu Meclis’ten çıkarın, ben de Kongre’den bunu geçiririm’ demiş. Ve ekledi, ‘Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan, eş zamanlı olarak bu süreci işletsin, eş zamanlı olarak işletirsek, bunu TBMM’den bizim de geçirme imkânımız olur.’

    Böyle bir açıklama nasıl yapılabilir? Bu sözler halı pazarlığı. İsveç’in NATO üyeliği ile Türkiye’nin Amerika’dan F-16 almasının ne ilişkisi olabilir? Hiçbir ilişkisi yok. Hem TBMM’nin, Cumhurbaşkanı’nın ilkesiz pazarlığının noterlik makamı olduğunu nereden çıkarıyorsunuz?

    Stratejik hedef olduğu sürekli vurgulanan AB ile ilişkilerde de keza büyük sıkıntılar yaşanıyor. O stratejik hedefe ulaşılması da mümkün görülmüyor. Daha geçen gün Mehmet Şimşek, 29 Kasım tarihli AB raporundan umutlanmış; ‘AB ile Gümrük Birliği’nin modernleştirilmesini çok önemsiyoruz, son açıklanan raporda buna yeşil ışık yakılmış gibi…’ dedi. Sözünü ettiği raporun, geçen haftaki AB Zirvesi’nde devlet ve hükümet başkanları tarafından onaylanması gerekiyordu, liderler raporun görüşülmesini sonraki zirveye bıraktılar. Görüşülmesini birkaç ay sonraya bıraktılar, onaylanmasını değil.

    Türkiye’nin AB üyeliğindeki engelini, kendi demokrasi standartlarının zayıflığı yaratıyor. Bunu iki gün önce, burada AB KPK toplantısında, Türkiye Raportörü Shancez Amor gayet açık bir şekilde dile getirdi. Ve Türkiye’nin demokrasi standartları geliştirilmediği taktirde Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin de vize serbestisinin de mümkün olamayacağını gayet açık bir şekilde söyledi. En önemlisi Türkiye’de AİHM kararlarına bile uyulmadığı sürece AB ile herhangi bir şekilde ilişkilerde gelişme olamayacağının idraki gözükmüyor.

    Sayın Bakan Hakan Fidan, Dışişleri Bütçesi’nin görüşüldüğü komisyonda neler söyledi. Selahattin Demirtaş ve Kavala ile ilgili AİHM kararlarına ilişkin sözlerini kendisine aynen aktarıyorum: ‘Belli simge davalar var. Biz dedik ki ‘bu davalar daha mahkemeye gelmeden önce Avrupa başkentlerinde siyasallaştırılmış, hukuk ve teknik dava olmaktan çıkarılmış Türkiye’de iç siyasetin tarafı olma yoluna gitmiş bir dava. Yani siz bunu siyasallaştırıp, hukukun dışına çıkarırsanız, buradan aldığınız cevap da böyle olur. Bunu niye yadırgıyorsunuz.’

    Bunun bir anlamı, imam küsüp orucu bozmaktır. Ama daha önemlisi, bu sözler ile Sayın Bakan, Türkiye’de bu mahkeme kararlarının uygulanmamasının hukuki değil siyasi olduğunu itiraf etmiş oluyor. Bu itiraf Osman Kavala’nın da gözünden kaçmamış. Birkaç gün önce Silivri’de kendisini ziyaret ettiğimde bana esefle dedi ki, ‘Var sayalım ki Avrupa siyasi saiklerle davrandı. Peki benim ülkemin bakanı, kendi vatandaşına; Avrupa siyasi davrandı diye haksız hukuksuz davranır mı, delilsiz biçimde vatandaşını mahkum eder mi, böyle şey olur mu?’

    Kaldı ki AİHM’in Demirtaş ve Kavala davalarına ilişkin kararları onlarca sayfa tutuyor ve gayet hukuki. İster hukuki kabul edilsin ister siyasi saiklerle alınmış olsun; uygulanmaları hükümlülüğü vardır. AİHM kararlarını uygulamak AİHS’in 46. Maddesinin emredici hükmüdür.”

  • ÖZGÜR KARABAT: “PASİFİZE EDİLMİŞ BİR SAYIŞTAY İLE KARŞI KARŞIYAYIZ… ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI’NIN KAYIP 67 BİN 828 KONUTUNUN NEREDE OLDUĞUNUN PEŞİNE DÜŞTÜ MÜ SAYIŞTAY?”

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Özgür Karabat, TBMM Genel Kurulu’nda; “Pasifize edilmiş bir Sayıştay ile karşı karşıyayız… Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kayıp 67 bin 828 konutunun nerede olduğunun peşine düştü mü Sayıştay? İletişim Başkanlığı’ndan bir Anonim Şirket olan Anadolu Ajansı’na 1 milyar TL’yi hangi işler için aktardınız? Spor Toto’nun milyarlarca liralık kaynağı var, belediyelere milyarlarca liralık iş yapıyor; ama nedense hep AKP’li belediyelere yapıyor. Muhalefet belediyelerine neden yok diye bu Sayıştay hiç sordu mu?” dedi.

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Özgür Karabat, TBMM Genel Kurulu’nda; Sayıştay’ın bütçesi üzerinde konuştu. Karabat, şunları söyledi:

    “Bugün size, AKP’nin kendi teşkilatı haline getirdiği bir kurumdan söz edeceğim, Sayıştay’dan. Artık ‘Sayıştak’ diyebileceğimiz bir kurumdan söz edeceğim. Sayıştay’ın logosunda adalet terazisi var. Yok edilen adalet terazisinin yerine konulan ampul logosundan bahsedeceğim.

    Sayıştay, kurumların yaptığı harcamaları TBMM adına denetler ve raporlar. Eğer suç duyurusunda bulunulması gereken bir unsur varsa da bunlar ile ilgili gereken işlemleri yapar. Sözüm Sayıştay’ın denetçilerinden daha çok burada olan Sayıştay’ın yöneticilerine… Sözüm rapor bükücü, rapor kırpıcı Sayıştay yöneticilerine… Kendi işlerine geldiği şekilde denetçilerin raporlarını kırpan Sayıştay yöneticilerine.

    Pasifize edilmiş bir Sayıştay ile karşı karşıyayız. Görevinin gereğini yapmakta zorlana Sayıştay denetçileri ile karşı karşıyayız. Hemen size örnekleri tek tek anlatayım.

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kayıp 67 bin 828 konutunun nerede olduğunun peşine düştü mü Sayıştay? İletişim Başkanlığı’ndan bir Anonim Şirket olan Anadolu Ajansı’na 1 milyar TL’yi hangi işler için aktardınız? Anadolu Ajansı’nı propaganda başkanlığı gibi kullanmak için mi, bu paraları aktardınız? Spor Toto’nun milyarlarca liralık kaynağı var, belediyelere milyarlarca liralık iş yapıyor; ama nedense hem AKP’li belediyelere yapıyor. Muhalefet belediyelerine neden yok diye bu Sayıştay hiç sordu mu? Yine kanuna göre Sayıştay’a belge ibraz etmemek suç. Meşhur TÜİK’in yöneticileri neden Sayıştay’a belge vermedi? MİT yöneticileri neden Sayıştay’a belge vermedi? 9 Eylül Üniversitesi’nin rektörü Sayıştay’ı neden içeri sokmadı ve siz bunu yapanlara karşı bir suç duyurusunda bulundunuz mu, bulunmadınız mı?

    Kredi Yurtlar Kurumu raporlarında, bazı binaların kiralandığı, bu binaların ağırlıklı olarak AKP yöneticilerine ait olduğunu raporladınız mı? Siz intihar eden öğrencilerden, barınamayan öğrencilerden; kendinizi sorumlu sayıyor musunuz?

    Her defasında soruyorum: Varlık Fonu denetleniyor diyorsunuz. Bağımsız şirketlerin sınırlı olumlu görüş bildirdiğini biliyor musunuz? Ne demek? Görüş bildirmekten kaçınmak, bize yeteri kadar bilgi belge ulaşmadı demek. Varlık Fonu’nu kimden kaçırıyorsunuz? Vahit Kiler’in Safir Holding’ine kamu bankaları tarafından aktarılan kaynaklardan, milyonlarca lira zarardan bahsettik, yapılan tek iş bunu ifade eden milletvekillerine dava açmak oldu. Peki Sayıştay siz ne yaptınız, bu kamu zararı karşısında?

    Sayıştay muhalefeti zorluyor, AKP’li ve iktidar belediyelerini kolluyor. Bunu da rapor kırparak, rapor bükücü bir başkan sayesinde yapıyor. Yerine getirilmeyen bulgular diye bir şey var. Amasra’da var… Takip etmemişsiniz o elim kaza olmuş. AFAD’da var, takip etmemişsiniz ve depreme hazırlıksız yakalanmışsınız. Bunlarla ilgili herhangi bir suç duyurusunda bulunmamışsınız. Kayyum belediyelerine hiç uğramayan bir Sayıştay ile karşı karşıyayız.”

  • MARMARİS BELEDİYE BAŞKANI OKTAY: “DENİZLERİMİZ İÇİN EL ELE VERMELİYİZ”

    MARMARİS BELEDİYE BAŞKANI OKTAY: “DENİZLERİMİZ İÇİN EL ELE VERMELİYİZ”

    Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay, yangınların ardından meydana gelen seller nedeniyle denizlere alüvyon ve orman toprağı aktığını belirterek, “En büyük tehlike denizlerimizde. Bunun için tüm kurumların ortak hareket ederek müdahale etmesi gerekiyor” dedi.

    Marmaris Ticaret Odası tarafından düzenlenen ‘İklim Krizi ve Sürdürülebilir Turizm Paneli’ ilçe yöneticileri, turizm sektörü temsilcileri ve bilim insanlarını bir araya getirdi. MTO Başkanı Mutlu Ayhan’ın ev sahipliğinde düzenlenen panelin açılışında Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay da bir konuşma yaptı. Konuşmasında Marmaris’te yaşanan yangın ve sel felaketlerinin ardından denizde oluşan kirliliğe dikkat çeken Oktay, “Devlet, kurumlar ve STK olarak en acil müdahale etmemiz gereken yer denizlerimiz” diye konuştu.

    “BU KADAR ÇAMURLAŞMA GÖRMEDİM”

    Marmaris Belediyesi olarak çevresel her türlü çalışmanın içerisinde olacaklarını vurgulayan Başkan Oktay, şöyle devam etti:

    “Marmaris’le ilgili önümüzdeki yıllara dair eğer acil müdahale etmediğimizde meydana gelecek büyük bir tehlikeden bahsetmek istiyorum; o da denizlerimizin geleceği. Yangınların ardından kış mevsiminde beklendiği gibi yaşadığımız sel felaketleri inanılmaz miktarda alüvyonun, orman toprağının denize akmasına neden oldu. Doğma büyüme bir Marmarisli olarak elbette belirli bir noktaya kadar çamurlaşmayı gördüm, ama hiçbir zaman iki sene öncesine kadar büyüklükte bir çamurlaşma görmedim. İçmeler’de denize akan derenin önce ağzını kapattık. Suyunu ve içindeki alüvyonu temizledik. Sadece bu kadarlık kısımda 250 kamyona yakın orman toprağı çıkardık. Lütfen şimdi düşünün; İçmeler ve Marmaris körfezlerinde ne kadar alüvyon vardır ve onların fuanaya etkisi nedir? Devlet, kurumlar ve STK olarak en acil müdahale etmemiz gereken yer denizlerimiz. Elbette tüm kamu kurumları ve STK’larla ağaçlandırma çalışması yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Ama ben en büyük tehlikeyi bu şekilde değerlendiriyorum.”

    “YARALARIMIZ HÂLÂ TAZE”

    Marmaris’te yaşanan yangın ve diğer felaketlerin büyük oranda iklim krizinin bir parçası olduğunu dile getiren Başkan Mehmet Oktay, “Bu yaşadıklarımız küresel ısınmanın hangi boyutlara gelebileceğini gösterdi. Bu felaketleri tüm kurumların uyumlu çalışması sonucunda olabilecek en az hasarla atlatmaya çalıştık. Yaralarımız taze, henüz kabuk bağlamış değil ve önümüzde çok büyük tehditler söz konusu” dedi.

    “BİREYLERE BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR”

    Doğa üzerinde insan kaynaklı hasarların çok büyük olduğunu belirterek eğitimin önemine değinen de Başkan Oktay, “Belki klişe bir söz olacak ama eğitim yönünde daha çok çaba sarf etmemiz, özen göstermemiz gerekiyor. Göreve geldiğimizden bu yana yaklaşık 500 bin ton atık topladık. Özellikle nüfus üzerinden değerlendirildiğinde normalin üzerinde bir rakam. Üstelik bunlar sadece evsel atıklar değil. Kendi yetki alanımızın dışındaki karayolları etrafları, ormanlık alanlar, deniz kenarları gibi alanlarda sürekli olarak çöp topluyoruz. Burada bireylere önemli görevler düşüyor. Daha hassas, daha dikkatli olmak zorundayız. Bizler yaşadığımız yeryüzünde kiracıyız, bu dünya çocuklarımızın, torunlarımızın emaneti ve biz bu bilinçten hiçbir zaman uzaklaşmama durumundayız” diye konuştu.