Blog

  • SAADET PARTİSİ ERDEMLİ İLÇE BAŞKANI NURBAKİ ŞAHİN GÖREVDEN ALINDI

    SAADET PARTİSİ ERDEMLİ İLÇE BAŞKANI NURBAKİ ŞAHİN GÖREVDEN ALINDI

    Saadet Partisi, Mersin Erdemli İlçe Başkanı Nurbaki Şahin’in görevden alındığını duyurdu.

    Saadet Partisi Mersin Erdemli İlçe Başkanı Nurbaki Şahin görevden alındı. Partiden konuyla ilgili yapılan açıklama şöyle:

    “Görülen lüzum üzerine Erdemli İlçe Başkanımız Nurbaki Şahin ilçe Başkanlığı görevinden alınmıştır.”

  • HATAY ANTAKYA’DA 4,1 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM MEYDANA GELDİ

    HATAY ANTAKYA’DA 4,1 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM MEYDANA GELDİ

    Hatay’ın Antakya ilçesinde saat 21.24’te deprem meydana geldi. AFAD, depremin 9.19 kilometre derinlikte ve 4,1 büyüklüğünde olduğunu bildirdi.

    AFAD, bugün saat 21.24’te Hatay’ın Antakya ilçesinde 9.19 kilometre derinlikte ve 4,1 büyüklüğünde deprem meydana geldiğini bildirdi.

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… GAMZE TAŞCIER: “EMEKLİNİN İÇİNDE BULUNDUĞU ORTAMI GÖRMEZDEN GELİYORSUNUZ AMA YOKSULLUĞA BİLE DEĞİL, EMEKLİYİ AÇLIĞA VE HATTA ÖLÜME TERK EDİYORSUNUZ”

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, TBMM Genel Kurulu’nda; “SGK verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 16 milyon emekli ve ölüm aylığı alan var. 11 milyon emeklinin yarısından fazlası ya işte çalışıyor ya da ek bir iş arayışı içinde, on beş yılda 2,5 kat artırdınız. Soruyorum size: Bir insan emekli olduktan sonra neden çalışır? Devletin resmî verilerini bilmenize rağmen emeklinin içinde bulunduğu ortamı görmezden geliyorsunuz ama yoksulluğa bile değil, emekliyi açlığa ve hatta ölüme terk ediyorsunuz” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri görüşülüyor.

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, şunları söyledi:

    4 KİŞİLİK AİLENİN ORTALAMA MALİYETİ 47 BİN LİRAYI AŞTI”

    “Bu bütçeyi iki kelimede özetlemek gerekirse ya da bu bütçeye bir isim vermek gerekirse bu bütçe ‘buhar’ bütçesi. Çünkü emekliye 3 kuruş zam yapıyorsunuz, 2 ay sonra buhar oluyor. Asgari ücretliye zam yapıyorsunuz, 3 ay sonra buhar oluyor. Memurun aldığı maaş, 4 ay sonra buhar olarak geri dönüyor. Dolayısıyla hangi sosyal sınıftan olursa olsun halkımızın ortak bir sesi var; ‘geçinemiyoruz’. Haber oldu, İstanbul’da bekar polisler kiralarını ödeyemedikleri için tayin talep etmişler. Çözüm olarak da TOKİ, 1+1 lojman yapacakmış. Doğru, polislerimiz geçinemiyor. Peki hiç düşünüyor musunuz? Asgari ücretli kirasını nasıl ödüyor?

    İPA araştırmasına göre; kentte yaşamanın maliyeti bir yılda yüzde 78 arttı. 4 kişilik ailenin ortalama maliyeti 47 bin lirayı aştı. Soruyorum size, BDDK yöneticilerinin yaşam maliyeti var da 7 bin 500 lira alan emeklinin yaşam maliyeti yok mu?

    SİZ, BİLE İSTEYE VATANDAŞI KANDIRIYORSUNUZ”

    Aralık ayı, asgari ücret tespit ayı. Bu süreç kimisini doğrudan kimisini de tüm maaşları etkilediği için dolaylı olarak, dolayısıyla on milyonlarca insanı ilgilendiriyor. Çünkü Türkiye’de asgari ücret ve aşırı yakın ücret alanların oranı en az yüzde 40, özel sektörde çalışanların yüzde 91’i asgari ücret ve iki katından daha az ücret alıyor. Yani 22 bin 800 lira. Bu da aslında belirleyeceğinizin asgari ücret değil; ortalama ücret olduğunu bize gösteriyor.

    Sayın Bakan, geçtiğimiz hafta asgari ücrette ikinci bir zam olup olmayacağı sorulduğunda ‘Tek zam olacak. Çünkü, yönetmeliğimizde öyle. Asgari ücret yönetmeliğinde yılda bir kere’ dediniz. Ben size İş Kanunu’nu getirdim. 39. madde çok açık bir şekilde ücretlerin asgari sınırlarının en geç iki yılda bir belirlendiğini söylüyor. Yönetmelikte de aynı şey. Sayın Bakan, yönetmelikten ve İş Kanunu’ndan haberinizin olmaması mümkün değil. O zaman siz, bile isteye vatandaşı kandırıyorsunuz.

    BİR YILDA 2 MİLYON ÖNGÖREMEDİĞİNİZ BİR YOKSULLAŞMA YARATTINIZ”

    Gelelim vatandaşın nasıl yoksullaştığına. Bununla da ilgili onlarca örnek verebilmek mümkün ama vakit kısıtlı. Ben bütçenin içinden bir veriyle sizlere anlatacağım: Elektrik tüketim desteği. Bu destekten yararlanan hane sayısı 1,9 milyonken 3,7 milyon hane… Yani yaklaşık 15 milyon vatandaşımızın ancak destekle gerçek anlamda önünü görebildiğini gösteriyor ve bu sayının 2024’te 4 milyonu aşacağını hedefliyorsunuz; sizin verileriniz. Önceki bütçede hedefiniz neydi? 2 milyon. Yani bir yılda 2 milyon öngöremediğiniz bir yoksullaşma yarattınız. Son bir yılda, vatandaşın bankalara olan toplam borcu yüzde 78 arttı, bireysel kredi harcamaları yüzde 167 arttı. Vatandaşta para yok, ‘Kartları nasıl takla attırırım’ adeta onun ustası oldu.

    OECD ülkeleri içinde enflasyon şampiyonuyuz. 37 ülkenin ortalaması 4,2’yken Türkiye’yi kattığınızda 1,5 puan birden yükseliyor. Yine, gıda enflasyonunda şampiyonuz. Türkiye’de bu oran yüzde 72, OECD ortalaması 7,4 yani 10 katı. İşte, tablo böyleyken, bu enflasyon ortamı varken, başımızda beceriksiz bir iktidar varken asgari ücreti ne kadar yapacaksınız? 16 bin mi, 18 bin mi, 20 bin mi? Aslında belirleyeceğiniz fiyat, asgari ücretin üç ay sonra mı, beş ay sonra mı açlık sınırının altında kaldığından başka herhangi bir şeyi ifade etmeyecek.

    ÇOCUKLAR BESLENEMİYORLAR, SINIFLARA AÇ GİDİYORLAR”

    Bazen asgari ücretle yapılan artışların ne kadar yüksek olduğundan siz ve iktidarlarınız bahsediyor. Doğru, iktidara geldiğinizde asgari ücret 184 liraydı, bugün 11 bin 402 lira. Enflasyon diye bir şeyin varlığından haberdar olmazsanız ya da onu yok sayarsanız her şey çok güzel tabii ama gerçek öyle mi, değil? Çok uzaklara gitmeye gerek yok, iki yıl önce, asgari ücret 2 bin 825 lirayken alım gücü çok daha yüksekmiş. İki yılda iktidarınız, asgari ücretlinin kursağından 37 kilo kıymayı, 154 litre sütü çaldı. Çocuklar beslenemiyorlar, sınıflara aç gidiyorlar, beslenemedikleri için okuduğunu anlamıyorlar ve bodurluk artık bir salgın gibi yayılıyor. İnanmıyorsunuz ama bu veriler TÜİK’in verileri, Türkiye’de çocukların yarısı peynir ve yoğurt gibi süt ürünlerini her gün tüketemiyor. İşte, yirmi bir yıllık, yirmi iki yıllık iktidarınızın eseri.

    EMEKLİLİĞİ AÇLIĞA VE HATTA ÖLÜME TERK EDİYORSUNUZ”

    Tabi, sadece asgari ücretliler mi? Memurlar da geçinemiyor. On yıl önce ortalama memur maaşı açlık sınırının 3,3 katı iken bugün 2,3 katına düştü; profesörü, hizmetlisi, mavi yakalısı, beyaz yakalısı, hepsi sistematik bir şekilde yoksullaşıyor. Peki, kim zenginleşiyor? Yani, bu ülke büyüyor da kimler zenginleşiyor? Az önce anlattım, emekçi zenginleşmiyor. Peki, bir de emekliye bakalım. Yine, SGK verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 16 milyon emekli ve ölüm aylığı alan var. 11 milyon emeklinin yarısından fazlası ya işte çalışıyor ya da ek bir iş arayışı içinde, on beş yılda 2,5 kat artırdınız. Soruyorum size: Bir insan emekli olduktan sonra neden çalışır? Devletin resmî verilerini bilmenize rağmen emeklinin içinde bulunduğu ortamı görmezden geliyorsunuz ama yoksulluğa bile değil, emekliyi açlığa ve hatta ölüme terk ediyorsunuz.

    BUGÜN BİR EMEKLİNİN AYLIĞININ 15 BİN 925 LİRA OLMASI GEREKİYORDU”

    İktidara geldiğinizde en düşük işçi emeklisi aylığı asgari ücretin 1,39 katıydı, sadece bu oranı korusaydınız bugün bir emeklinin aylığının 15 bin 925 lira olması gerekiyordu, bugün neredeyse yarısından bile, az dul ve yetimleri hiç saymıyorum bile. Avrupa’nın emeklisi emekli maaşıyla birlikte geliyor, Türkiye’de istediği gibi tatilini yapıyor; bizim emeklilerimiz o mutfakta patates soyuyor, üst katta çarşaf topluyor; işte, emekliye yirmi iki yılın sonunda hak gördüğünüz yaşam şekli bu.

    BİR HAKSIZLIK YAPMADAN HERHANGİ BİR DÜZENLEME YAPAMAMAK GİBİ BİR BECERİNİZ VAR”

    Biz ‘En düşük emekli aylığı asgari ücret seviyesine yükselsin’ diyoruz, siz ‘Emekli açlıkla boğuşmaya devam etsin’ diyorsunuz. Biz ‘İkramiyeleri artıralım’ diyoruz, siz ‘2 bin lira yeter’ diyorsunuz. Biz ‘Az gün, az prim ödeyenle çok gün, çok prim olanı düşük aylıkta buluşturmayacağız, hakkaniyetli bir sistem kuracağız’ diyoruz, siz ‘Emeklileri en düşük ücrette buluşturacağız’ diyorsunuz. Vatandaşa verdiğiniz değeri sözlerinizi tutmadığınızdan da anlıyoruz. Seçimden önce Genel Başkanınız çıkıp demişti ki ‘Esnafın prim ödeme gün sayısını 7200 güne indireceğiz’ Altı aydır ağzınızı bıçak açmıyor, torbada 1 maddeye bakardı; niye getirmediniz? Yine, stajyer ve çıraklık mağdurlarının sorunları… Bu insanlara ‘Geriye dönük borçlanma hakkı verin’ dedik, sesiniz çıkmıyor. 3600 ek göstergeyi bir buçuk yıl önce Genel Başkanınız ‘Tamam, vereceğiz’ dedi, o da ortada yok. ‘Taşerona kadro…’ dedik, mecbur kaldınız, kısmi olarak verdiniz. Yani gerçekten nasıl yapıyorsunuz bilmiyorum ama bir haksızlık yapmadan herhangi bir düzenleme yapamamak gibi bir beceriniz var.”

     

     

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… ÖMER FETHİ GÜRER: “VATANDAŞ ETİ GRAMLA ALACAK DURUMA GELMİŞ. AKP DÖNEMİNDE KİLO GRAMA, ADET DE ÜRÜNE DÖNMÜŞ”

    CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, TBMM Genel Kurulu’nda kürsüye içinde pirzola, pirinç ve fasulye gibi gıda ürünlerinin yer aldığı torbayla çıktı. Vatandaşların bu ürünleri alamadığına vurgulayan Gürer, “Fakirin, fukaranın, garibin, gurabanın artık rüyasında gördüğü pirzola… 2002 yılında etin kilosu 8 lira, pirzola 11 liraydı. Bugün sabah pirzola alalım dedik, 90 gram pirzola 43 TL. Mukayese ettiğimiz zaman vatandaş eti gramla alacak duruma gelmiş. AKP döneminde kilo grama dönmüş adet de ürüne dönmüş” dedi. 

    TBMM Genel Kurulu’nda, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bütçeleri görüşülüyor. Kürsüye içine pirzola, pirinç ve fasulye gibi ürünlerin yer aldığı torbayla gelen Gürer, bu ürünlerin 2002 yılı ve 2023 yılındaki fiyatını kıyasladı.  

    Torbadan ürünleri teker teker çıkararak fiyatlarını açıklayan Gürer, şunları söyledi: 

    “Bu bütçeyle ilgili mukayese yaparken sayın bakanlar buraya geliyorlar 2002 yılından bugüne yaptıklarını anlatıyorlar. Biz de vatanda yılışın halini, mutfağını gündem alarak durumu 2002 ile bu yıl için mukayeseli anlatalım istedik.

    “90 GRAM PİRZOLA 43 TL” 

    Fakirin, fukaranın, garibin, gurabanın artık rüyasında gördüğü pirzola… 2002 yılında etin kilosu 8 lira, pirzola 11 liraydı. Bugün sabah pirzola alalım dedik, 90 gram pirzola 43 TL. Mukayese ettiğimiz zaman vatandaş eti gramla alacak duruma gelmiş. AKP döneminde kilo grama dönmüş adet de ürüne dönmüş.

    “PİRİNÇ YÜZDE 20 ARTMIŞ”

    Pirinç, pilav için vazgeçilmez. Pirinçte üretimiz 600 bin ton, ithalatımız 515 bin ton. ‘Stok fazlası var’ deniyor. 20 günde pirincin fiyatı da birden bire Yüzde 20 artmış. Geçtiğimiz mart ayında kilosu 13 lira 90 kuruşmuş tarım kredi marketlerinde. Bugün sordum 49 lira 90 kuruş.

    “SAYIN BAKANLAR BİR DE FAKİRİN FUKARANIN MUTFAĞINA BAKIN”

    Fasulye, 2002 yılında fasulye üretimi 250 bin tonmuş. Bu yıl fasulye üretimi 43 bin ton. Bu üç ürün mutfakların vazgeçilmesiyken bugün artık vatandaş kuru fasulye ve ete dahi ulaşamıyor. Anne çocuğu bir şey isterse ‘alamam’ diye markete götürmekten vazgeçmiş, emekli çarşı, pazara akşam karanlığında gitmek zorunda kalıyor. Sayın bakanlar da bize gelip burada yaptıklarını anlatıyorlar. Bir de fakirin, fukaranın, garibin gurabanın mutfağına bakın… Durum iyi değil.

    “BAKAN ‘EMEKLİNİN DURUMU İYİ’ DİYOR BU NASIL BİR KAFA” 

    Emekliye verdiğiniz 7 bin 500 lira ile emekli geçinemezken, dün Hazine ve Maliye Bakanı buraya geliyor, ’emeklinin durumu iyi’ diye anlatıyor. Bu nasıl bir kafa bunu anlamak mümkün değil.”

     

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… ALİ ÖZTUNÇ: “BİZ BU BÜTÇEYE ‘RET’ OYU VERECEĞİZ. ÇÜNKÜ SİZ, SATICI BİR HÜKÜMETSİNİZ. YOLA ÇIKARKEN MÜCAHİTTİNİZ, MÜTEAHHİT OLDUNUZ”

    TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… ALİ ÖZTUNÇ: “BİZ BU BÜTÇEYE ‘RET’ OYU VERECEĞİZ. ÇÜNKÜ SİZ, SATICI BİR HÜKÜMETSİNİZ. YOLA ÇIKARKEN MÜCAHİTTİNİZ, MÜTEAHHİT OLDUNUZ”

    CHP Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, TBMM Genel Kurulu’nda; “Biz bu bütçeye ‘ret’ oyu vereceğiz. Çünkü siz, satıcı bir hükümetsiniz. Satıcı bir hükümetin bütçesine ‘kabul’ oyu vermeyeceğiz. Neyi satıyorsunuz? Satmak konusunda çok uzmansınız. Fabrikayı, limanı, treni, sahili, dağı, taşı her şeyi sattınız. Her şeyi satmaya devam ediyorsunuz. Mağdurdunuz, mağrur oldunuz. Yola çıkarken mücahittiniz, müteahhit oldunuz” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri görüşülüyor.

    Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan CHP Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, şunları söyledi:

    ENKAZIN İÇERİSİNDEKİLER, AŞAĞIDAN ‘SESİMİ DUYAN VAR MI, BANA YARDIM EDİN’ DİYE BAĞIRDI AMA YOKTU KİMSE. AKP HÜKÜMETİ, AFAD, KİMSE YOKTU”

    “Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu üzerine konuşmak için huzurunuzdayım ama bunlara ilişkin söyleneyecek söz yok. Çünkü, ben deprem bölgesinin milletvekiliyim. Deprem zamanı bu kurumların hiçbirisi Kahramanmaraş’ta yoktu. Olmamaları da doğaldı. Ama olması gereken bir kurum vardı, AFAD. AFAD da yoktu, hükümet yoktu. 5 gün 6 gün bir hafta boyunca insanlar enkaz altında diri diri rahmetli oldular. Yanarak öldü insanlar. 1999 depreminde enkazın üstünde arama kurtarma ekipleri şöyle bağırıyordu, ‘Sesimi duyan var mı’ diyordu. Bu depremde ne oldu biliyor musunuz? Enkazın içerisindekiler, aşağıdan ‘sesimi duyan var mı, bana yardım edin’ diye bağırdı ama yoktu kimse. AKP hükümeti, AFAD kimse yoktu. Bugün var mı, bugün de yok. Deprem bölgesini unuttunuz. Deprem bölgesinde insanların neler çektiğini unuttunuz.

    Orta hasarlı binalar sorunu var. Orta hasarlı binaları güçlendirmek istiyor vatandaş, ‘hayır’ diyor AKP’li belediyeler. Nasıl olacak? ‘Filanca şirkete git, 50 bin lira yatır. Öyle güçlendir’; oradan da malı götürmeye çalışıyorlar yani. Köylere deprem konutları yapılacaktı. Kahramanmaraş’ta nerede bu konutlar? Tayyip Bey geldi, temel atıldı. Temel atılan yerde betonun gramı yok. Boşa temel atmışlar. Köylerde hiçbir şekilde hiç kimseye bir şey vermediler.

    AKILLANMIYORSUNUZ”

    Hastane krizi var Kahramanmaraş’ta. Yalvardık, dedik ki ‘Bakın, Necip Fazıl Şehir Hastenesi buraya yapılmaz. Deprem bölgesi burası. Fay hattı var’ dedik. Dinlemediler, yaptırdılar. Depremde ilk orası gitti. Peki şimdi ne yapıyorlar biliyor musunuz? Şimdi Acil Durum Hastanesi yapacakmış beyler, nereye? Otogar civarına. Peki orada durum nedir? Kahramanmaraş’ın en fazla zemin sıvılaşmasının olduğu alan, 35 metre aşağı inilmiş balçık çıkmış. Akıllanmıyorsunuz. Bari burada akıllanın da bunu yapmayın.

    15 Şubat’ta, televizyonlarda ‘Türkiye Tek Yürek’ kampanyası yapıldı. Herkes bağlandı, ağzını açan 5 milyon, 10 milyon, 50 milyon… Milyonlar havada uçuyordu. 115 milyar topladık dediler. Geçtiğimiz günlerde Ali Yerlikaya’ya bir soru önergesi verdim; ne kadar toplandı, ne oldu diye… Ali Yerlikaya diyor ki; ’85 milyar toplandı’ diyor. Bu 30 milyar TL nerede? Benden 10-15 diyen AKP’nin müteahhitleri, beşli çeteden hangisi bu parayı yatırmadı? Bunları açıklamak boynuzun borcudur.

    YOLA ÇIKARKEN MÜCAHİTTİNİZ, MÜTEAHHİT OLDUNUZ”

    Biz bu bütçeye ‘ret’ oyu vereceğiz. Çünkü siz, satıcı bir hükümetsiniz. Satıcı bir hükümetin bütçesine ‘kabul’ oyu vermeyeceğiz. Neyi satıyorsunuz? Satmak konusunda çok uzmansınız. Fabrikayı, limanı, treni, sahili, dağı, taşı her şeyi sattınız. Her şeyi satmaya devam ediyorsunuz. Mağdurdunuz, mağrur oldunuz. Yola çıkarken mücahittiniz, müteahhit oldunuz.

    Lafa gelince ne diyorlar? ‘Her şeyi biz bulduk’, ‘Traktörü biz bulduk, bizden önce traktör yoktu’; zaten siz olmasanız traktör olmazdı. Çamaşır makinesi, buzdolabı, televizyon… Allah razı olsun sizden. Ateşi siz buldunuz, tekerliği siz buldunuz, telefonu, elektriği, parayı siz buldunuz… Gerçi parayı buldunuz doğru. Malı götürüyorsunuz.

    Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki, ‘Göreve geldiğimde faiz oranı yüzde 47’ydi, nereden nereye geldik’ diyor. AKP’li milletvekili arkadaşlar, faiz oranı bugün ne kadar? Açıklama yapıldı değil mi Merkez Bankası’ndan. Kaç oldu? 47,5 oldu. Nereden nereye gelindi değil mi?

    GENELKURMAY BAŞKANI, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ASKERİ OLMAK ZORUNDADIR”

    Atatürk’ü sevmeyen bir asker olur mu? Türk Silahlı Kuvvetler’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmeyen askerler var, ona karşı çıkan, yanlış yapıyorsunuz diyen teğmen disiplin soruşturması geçiriyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başındaki Genelkurmay Başkanı, Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri olmak zorundadır. Bir başkasının değil; tarikatın değil, cemaatin değil. Mustafa Kemal’in ya askeri olacak ya da o görevden ayrılacak.”

     

     

     

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… UTKU ÇAKIRÖZER: “YURT DIŞI BORÇLANMASIYLA EMEKLİ OLANLARA TAM ZAMANLI ÇALIŞMA HAKKINI TANIYALIM, GELİN YURT DIŞINDAKİ TÜRKLERİ YOK SAYMAYALIM”

    CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, TBMM Genel Kurulu’nda; “Yurt dışında yaşayan 6 milyon kardeşimiz bu bütçede yok sayılmış. Lafa gelince ‘Gurbetçiler ülke ekonomimize 7 milyar dolar katkı sağladı’ dersiniz ama hadi gel sorunları çözelim deyince ortada yoksunuz. Gelin Türkiye’ye getirdikleri arabalarıyla telefonlarıyla ilgili çektikleri eziyetlere son verelim. Arabalar 5 yıl telefonlar süresiz kalabilsin. Yurt dışı borçlanmasıyla emekli olanlara tam zamanlı çalışma hakkını tanıyalım, onlar yabancımız değil. Gelin yurt dışındaki Türkleri yok saymayalım” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Bugün, Saadet Partisi milletvekili Hasan Bitmez’in konuşmasının sonunda kalp krizi geçirmesi ve sonrasında hastanede vefat etmesi nedeniyle yarım kalan TBMM, Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bütçelerinin görüşmeleri tamamlandı. Genel Kurul’da bugün ayrıca, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri görüşülüyor.

    Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, şunları dile getirdi:

    “KKTC YOKSA BEN BURADA YOKUM DEMEK ÇOK MU ZOR”

    “Bu ülkede insanlar her gün ekmek, iş, aş kuyruğundayken bu milletin vergileriyle 170 ülkeye 8 milyar dolar gönderiyorsanız bu ofislerle, yardımlarla itibarımız ne kadar arttı? Ulusal çıkarlarımıza ne hizmet edildi bunu yanıtlamanız gerekir. TİKA diyoruz Türk dayanışması diyoruz kulağa güzel geliyor ama gerçek öyle değil. Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi yapıldı geçen ay Astana’da. Sloganı Türk devri. Kıbrıs Türkünün tek devleti KKTC yok sayıldı. Ev sahibi Kazakistan ben istemiyorum diye gözlemci üye KKTC’yi çağırmadı. Kıbrıs Türküne bu ağır hakarete niye sesiniz çıkmıyor? Onlar Rumlardan, Ruslardan korkuyor siz kimden korkuyorsunuz. KKTC yoksa ben burada yokum demek çok mu zor?

    “YUNUS EMRE KARDEŞİMİZİN GİDEN CANININ HESABINI BİLE SORAMADIKTAN SONRA NEYE YARAR ONCA OFİS, ONCA PROJE, ONCA YATIRIM”

    Gazze’de katliam yapan İsrail’e karşı hangi ortak yaptırım kararı çıkarabildiniz iş birliği yaptığınız 170 ülkeden. Yanıtı koca bir sıfır. Türkiye’nin itibarı, ulusal çıkarı korunmuyorsa bu kadar para kime hangi amaçla gönderilmektedir? TİKA’nın da yardımları var. Bakın, dondurma üretim fabrikası kurmuş, sera kurmuş, hepsi iyi, güzel. Peki, biz günlerdir neyi konuşuyoruz arkadaşlarım? Motokurye arkadaşımız, Yunus Emre Göçer’in ölümüne neden olan Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunu konuşuyoruz. Birileri devreye girdi ve gözaltına dahi alınmadan karakoldan bırakıldı Bay Muhammed. Ama ne o ne Cumhurbaşkanı olan babası ‘Ya, Türkiye’nin yaptıklarına karşı bizim yaptığımız insanlığa sığmaz’ demedi, soluğu havaalanında aldı, ülkesine kaçtı. Ee, peki, arkadaşlarım, nedir, nerede sizin etkiniz, itibarınız? Yunus Emre kardeşimizin giden canının hesabını bile soramadıktan sonra neye yarar onca ofis, onca proje, onca yatırım?

    “YURT DIŞI BORÇLANMASIYLA EMEKLİ OLANLARA TAM ZAMANLI ÇALIŞMA HAKKINI TANIYALIM, GELİN YURT DIŞINDAKİ TÜRKLERİ YOK SAYMAYALIM”

    Yurt dışında yaşayan 6 milyon kardeşimiz bu bütçede yok sayılmış. Lafa gelince gurbetçiler ülke ekonomimize 7 milyar dolar katkı sağladı dersiniz ama hadi gel sorunları çözelim deyince ortada yoksunuz. Gelin Türkiye’ye getirdikleri arabalarıyla telefonlarıyla ilgili çektikleri eziyetlere son verelim. Arabalar 5 yıl telefonlar süresiz kalabilsin. Yurt dışı borçlanmasıyla emekli olanlara tam zamanlı çalışma hakkını tanıyalım, onlar yabancımız değil. Gelin yurt dışındaki Türkleri yok saymayalım.”

     

  • TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ… TUNCAY ÖZKAN’DAN RTÜK’E: “DÜN FETULLAH’IN EMRİNE GİRMİŞTİNİZ, BUGÜN SARAYIN EMRİNDESİNİZ, MİLLETİN EMRİNDE OLUN”

    CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, TBMM Genel Kurulu’nda, “Ben RTÜK’ün kuruluşundan itibaren varım. Bana akıl satmak benimle bu konularda yarışmak, bana, ‘hayır öyle değil’ demek isteyen arkadaşım varsa buradayım. Yayıncı olarak da varım, tanık olarak da varım. Ve RTÜK’e şunu söylemeyi bir görev sayarım; dün Fetullah’ın emrine girmiştiniz, bugün sarayın emrindesiniz. Milletin emrinde olun. Çünkü milletin sesi, halkın sesi, hakkın sesidir. Ondan başka hiçbir şeyi kabul etmeyin. Ötesine, özgürlük alanlarına müdahaleye de sizin gücünüz yetmez. Ya milletin kurumu olun ya yok olun” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Bugün, Saadet Partisi Milletvekili Hasan Bitmez’in konuşmasının sonunda kalp krizi geçirmesi ve sonrasında hastanede vefat etmesi nedeniyle yarım kalan TBMM, Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bütçelerinin görüşmeleri tamamlandı. Genel Kurul çalışmalarına, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçelerinin görüşmeleri ile devam ediyor. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerine söz alan CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, şunları söyledi:

    “RADYO, TELEVİZYON ÜST KURULU TBMM’DEN PAY ALMAYI HAK ETMEYEN BİR KURUM”

    “Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 1994 yılında kurulma çalışmaları başladığında Ankara’da bir gazeteci olarak, Türkiye’nin daha güzel daha demokratik bir ortama doğru evrileceğini, henüz yasal bir zemini oluşturulmayan özel radyo ve televizyonculuk kavramının Türkiye’nin çıkarları konusunda daha dikkatli davranacağını düşünmüştük. Ne yazık ki bunda büyük bir yanılgı içine düştüğümüzü çok geçmeden anladık. Çünkü iktidarın sopası haline dönüşmeye hemen başlamıştı. 2011 yılında anayasal bir kurum olarak yeniden oluşturulurken ne yazık ki bu sopa büyük bir tehdit mekanizmasına dönüştü.

    Radyo, Televizyon Üst Kurulu TBMM’den pay almayı hak etmeyen bir kurum. Denetleme ve özgürlük alanlarını geliştirme yerine, daraltma, bir savcılık kurumu gibi davranma, polis teşkilatı gibi davranma, yaşam alanlarını müdahale etme, özgürlük alanlarını daraltma ve bu daralan alanlar üzerinden kendine paye çıkartma kurumu şeklinde bir gidiş içinde. ABD’de yayıncılığın en büyük yapıldığı ülke, 3 kişilik bir komite bunlar yok. Avrupa’da özgürlük alanlarının genişlemesi üzerine bir çalışma var. Bizde niye böyle oluyor? Çünkü bizde lazım olan özgürlük alanı değil. Bizde lazım olan; kim iktidarı elinde tutuyorsa onun bir aparatı olsun isteniyor. Bu geçmişteki siyasi partiler tarafından da böyle yapıldı. Ama bundan sonra devam etmesi halinde toplumsal yapıya büyük zarar verecek.

    “SANSÜR İŞLETMESİ 5 TANE KANALA CEZA KESTİ. HALK TV, KRT, TELE 1, FOX TV”

    Sansür işletmesi 5 tane kanala ceza kesti. Halk Tv, Krt, Tele 1, Fox Tv ve bütün bu süreçler içerisinde toplumun vicdanını rahatlacak hiçbir şey yok. Sabah programlarında çok arkadaşlarımızın rahatsız olduğu ahlaki deformasyon, ahlaki sorunlarla ilgili yayınlara en küçük bir şey yok. Yayınlar içerisindeki rezilliklere hiçbir şey yok. Ama 5 tane haber kanalına cezalar yağıyor. Bu bütçeden pay almasını istemiyorum. Zaten kendine yeter bir rakamı var. Buradan vereceğimiz parayı başka bir alana aktarsak orada çok daha iyi çok daha güçlü bir çalışma yapmış oluruz. 1 milyar 28 milyon lirayı önümüzdeki dönemde internet üzerinden televizyon yayını yapacaklarla, sitelerden alacaklar.

    1 milyar 82 milyon lira bile ellerinde kalacak, yazık. İlkokul çocuklarına kumanya diye verin. Buradan bu pay haramdır. Çünkü buradan pay alabileceği bir kamusal faaliyet içinde değildir. Bu saray polisliği görevinin sona ermesi gerektiğini hatırlatmak isterim. Saray polisliğinden çok hoşlabilirsiniz ama inanın gördüğüm şeyler gerçekleşirse önümüzdeki dönemde Türkiye için çok büyük felaketler var kapıda. Bu felaketleri sizin sopanızla durdurabilmek mümkün değil. Onun için özgürlükleri genişletin polislik görevini derhal terk edin.

    “YA MİLLETİN KURUMU OLUN YA YOK OLUN”

    Ben RTÜK’ün kuruluşundan itibaren varım. Bana akıl satmak benimle bu konularda yarışmak, bana, ‘hayır öyle değil’ demek isteyen arkadaşım varsa buradayım. Yayıncı olarak da varım, tanık olarak da varım. Ve RTÜK’e şunu söylemeyi bir görev sayarım; dün Fettullah’ın emrine girmiştiniz, bugün sarayın emrindesiniz. Milletin emrinde olun. Çünkü milletin sesi, halkın sesi, hakkın sesidir. Ondan başka hiçbir şeyi kabul etmeyin. Ötesine, özgürlük alanlarına müdahaleye de sizin gücünüz yetmez. Ya milletin kurumu olun ya yok olun.

  • ADALET BAKANI TUNÇ’TAN ANAYASA MAHKEMESİ’NİN CAN ATALAY KARARINA İLİŞKİN AÇIKLAMA: “KARARIN DEĞERLENDİRMESİNİ YİNE İLGİLİ MAHKEMELER YAPACAKTIR, SÜRECİ TAKİP EDECEĞİZ”

    Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Anayasa Mahkemesi’nin cezaevindeki TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında ikinci kez verdiği hak ihlali kararına ilişkin “Yargıtay’ımızla Anayasa Mahkememiz arasında bir görüş farkı ortaya çıkmıştı. Bu görüş farkından dolayı bir kararsızlık söz konusu oldu. Bu yeni bir karar. Bu kararın değerlendirmesini yine ilgili mahkemeler yapacaktır. Süreci takip edeceğiz” diye konuştu.

    Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, TBMM Genel Kurulu’nda Adalet Bakanlığı bütçesinin görüşmelerinin ardından Gezi davası kapsamında tutuklu bulunan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ikinci hak ihlali kararı ile ilgili açıklamalarda bulundu. Tunç, şöyle konuştu:

    “Kısa karar verildi. Ardından gerekçeli kararın da yayınlanması lazım. Sonraki süreçte Resmi Gazete’de yayınlanır. Sonraki süreçte yine yargı süreci içerisinde tüm bunlar değerlendirilecek hususlardır. Anayasa Mahkemesi’nin önceki ihlal kararına Yargıtay dairesi uymamıştı. Uymamasının gerekçelerini daha önce konuşmuştuk, Anayasamızın 83., 14. ve 148. maddesi ile Anayasamızın 148/14 fıkrasıyla. Tüm bunları değerlendirecek olan elbette ki olay mahkemenin önüne geldiğinde o mahkemeleri değerlendiriyor. Bu maddelerin yorumlanması bakımından Yargıtay’ımızla Anayasa Mahkememiz arasında bir görüş farkı ortaya çıkmıştı. Bu görüş farkından dolayı bir kararsızlık söz konusu oldu. Bu yeni bir karar. Bu kararın değerlendirmesini yine ilgili mahkemeler yapacaktır. Süreci takip edeceğiz.”

     

  • ADALET BAKANI YILMAZ TUNÇ: “AİHM’E EN YÜKSEK İHLAL ORANINA SAHİP ÜLKE OLARAK BAKILMASI TAMAMEN ALGI, PROPAGANDA BU DOĞRU DEĞİL”

    Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, TBMM Genel Kurulu’nda; “Ülkemiz AİHM kararlarını titizlikle uyguluyor, 31 bin 670 dosya gönderilmiş tüm ülkeler bakımından. Tüm ülkelerin ortalama icra süresi yüzde 79.67. Ülkemiz hakkında 4 bin 367 kararın icra süreci Bakanlar Komitesi’ne gönderilmiş, bu kararların 3 bin 908’i icra edilmiş. Türkiye’nin kararları icra oranı yüzde 89.48. AİHM’e en yüksek ihlal oranına sahip ülke olarak bakılması tamamen algı, propaganda bu da doğru değil. AİHM kurulduğu günden beri tüm ülkeler bakımından 996 bin 892 başvuru sonuçlandırmış bunlardan 21 bin 784’ü ihlal kararı. Türkiye olarak 2012 yılından itibaren AİHM ülkemizle ilgili 90 bin 771 başvuruyu sonuçlandırmış bunlardan bin 54 ihlal kararı verilmiş, ihlal oranı yüzde 1.16, genel ihlal oranı yüzde 2.18” dedi.

    TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Bugün, Saadet Partisi milletvekili Hasan Bitmez’in konuşmasının sonunda kalp krizi geçirmesi ve sonrasında hastanede vefat etmesi nedeniyle yarım kalan TBMM, Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bütçelerinin görüşmeleri yapıldı. Milletvekillerinin konuşmalarının tamamlanmasının ardından Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Bakan Tunç, şunları söyledi:

    “TÜM MAHKEME KARARLARI BAĞLAYICIDIR”

    “Anayasamızın 153. maddesi AYM kararları bağlayıcıdır, anayasamızın 154. maddesi Yargıtay kararları bağlayıcıdır. Tüm mahkeme kararları bağlayıcıdır.

    “HAPİSANELERDE KÜRTÇE’NİN ENGELENMESİ SÖZ KONUSU DEĞİL”

    Hapishanelerde Kürtçe’nin engellenmesi gibi bir durum söz konusu değil bu geçmişte yaşanan bir durumdu. Artık anadilde propaganda yapmak, cezaevlerinde konuşmak yasak değil.

    Soruşturmaların, kovuşturmaların gecikmemesi noktasında da HSK gerekli teftiş mekanizmaları hassasiyetle davranıyorlar.

    “83 BİN 50 KİRA UYUŞMAZLIĞI BAŞVURULARININ 36 BİNİ ANLAŞMAYLA SONUÇLANDI”

    1 Eylül’den itibaren kira hukuku, kat mülkiyeti, ortaklığın giderilmesi ve komşuluk hukukundan doğan davalarda zorunlu ara buluculuk sistemine geçmiştik. Bu uyuşmazlık bakımından bugüne kadar 107 bin 845 bin ara buluculuk başvurusu yapıldı. Bu başvuruların 83 bin 50’si kira uyuşmazlıklarıyla ilgili. 83 binin 36 bini anlaşmayla sonuçlandı. 3,5 ayda kira davaları bakımından 16 bin 245 dava açılmış. Geçtiğimiz ağustos ayında 20 bin civarında kira davası açılmıştı.

    “AİHM’E EN YÜKSEK İHLAL ORANINA SAHİP ÜLKE OLARAK BAKILMASI TAMAMEN ALGI, PROPAGANDA BU DOĞRU DEĞİL”

    Ülkemiz AİHM kararlarını titizlikle uyguluyor, 31 bin 670 dosya gönderilmiş tüm ülkeler bakımından. Bakanlar Komitesi bu dosyaların 25 bin 233’ünü icra edildiği gerekçesiyle kapatmış. Bu kapsamda tüm ülkeler bakımından 6 bin 437 kararın icra süreci devam ediyor. Tüm ülkelerin ortalama icra süresi yüzde 79.67. Ülkemiz hakkında 4 bin 367 kararın icra süreci Bakanlar Komitesi’ne gönderilmiş, bu kararların 3 bin 908’i icra edilmiş. Şu anda Türkiye’nin icrasını beklediği dosya sayısı 459. Türkiye’nin kararları icra oranı yüzde 89.48. AİHM’e en yüksek ihlal oranına sahip ülke olarak bakılması tamamen algı, propaganda bu da doğru değil. AİHM kurulduğu günden beri tüm ülkeler bakımından 996 bin 892 başvuru sonuçlandırmış bunlardan 21 bin 784’ü ihlal kararı. Türkiye olarak 2012 yılından itibaren AİHM, ülkemizle ilgili 90 bin 771 başvuruyu sonuçlandırmış bunlardan bin 54 ihlal kararı verilmiş ihlal oranı yüzde 1.16, genel ihlal oranı yüzde 2.18.”

    Bakan Fidan da şöyle konuştu:

    “AZERBAYCAN’IN ERMENİSTAN İLE BARIŞ ANLAŞMASINI İMZALAMASINA PARALEL OLARAK TÜRKİYE DE ERMANİSTAN’LA NORMALLEŞMESİ KONUSUNDA GEREKLİ ADIMLARI ATACAKTIR”

    “Türkiye Ermenistan ve Azerbaycan barış sürecini son derece yakından takip etmekte. Azerbaycan ile eş güdüm içerisinde bu süreci götürmekteyiz. Savaşta ve barışta Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında olmaya devam ediyoruz. Geçen hafta Azerbaycan’a ziyarette bulunmuştum. Geldikleri noktada barışa her zamankinden daha yakın olduklarına ilişkin yorumlarını da aldım. Azerbaycan’ın Ermenistan ile barış anlaşmasını imzalamasına paralel olarak Türkiye de Ermenistan’la normalleşmesi konusunda gerekli adımları atacaktır.

    “SINIRIN ÖTESİNDEKİ SİLAHLI TEHDİTLE MÜCADELE EDERKEN HİÇBİR ŞEKİLDE SİVİL KAYIPLARINA MAHAL BIRAKMAMAKTAYIZ”

    Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta yürüttüğü operasyonlarla Gazze’de olan olayları kıyaslamak büyük bir talihsizlik. Biz yıllardır sınırın ötesindeki silahlı tehditle mücadele ederken hiçbir şekilde sivil kayıplarına mahal bırakmamaktayız. PKK terör örgütü silahlı tehdit varlığını devam ettirdiği sürece oradaki varlığımız devam edecek. Örgüt mensupları hedef alınırken çok titiz ve meşakkatli bir istihbari süreçten geçiriliyor. Sınır ötesinde vurulanların hepsi örgüt mensubuydu.”

     

     

  • EĞİTİM-İŞ, MEB ÖNÜNDE KALICI YAZ SAATİ UYGULAMASINI PROTESTO ETTİ: “ÇOCUKLARIMIZI KARANLIKTA EĞİTİME MAHKUM EDENLER BAKANIN TARİKAT VE CEMAATLERLE PROTOKOLLER YAPILDIĞI İTİRAFINDAN DA ANLAŞILACAĞI ÜZERE EĞİTİMİ DE KARANLIKTA

    Haber: NİSANUR YILDIRIM / Kamera: DURSUN ALKAYA

    Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş), kalıcı yaz saati uygulamasını Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde protesto etti. Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, “Hiçbir bilimsel temeli olmayan, milli eğitimi ve milli ekonomiyi baltalayan, ülkede koca bir güvenlik açığı oluşturan kalıcı yaz saati uygulamasından derhal vazgeçin. Yanlış ekonomi politikalarıyla, gerici hamlelerle, adaletsizliklerle manevi olarak koyu bir karanlığın içine itilen ülkeyi, bir de somut bir karanlığa mahkûm etmeyin. Çocuklarımızı karanlıkta eğitime mahkum edenler bakanın tarikat ve cemaatlerle protokoller yapıldığı itirafından da anlaşılacağı üzere eğitimi de karanlıkta bırakmışlardır. Bakan Tekin’in sayılarını olandan çok daha düşük söylemesine rağmen açık bir itiraf ve laik cumhuriyete açık bir meydan okuma vardır” dedi.

    Eğitim-İş, kalıcı yaz saati uygulaması nedeniyle öğrencilerin karanlıkta okula gitmelerini, “Eğitimde Karanlığa Hayır” sloganı ile Milli Eğitim Bakanlığı önünde bugün gün batımında, ellerinde fenerlerle protesto etti. Eğitim-İş üyeleri, “Karanlıkta eğitime hayır. Çocuk güne gün ışığında başlamalı, eğitim gün ışığında olmalıdır” yazılı pankart açtı. Eğitim-İş üyeleri “Karanlığa geçit yok”, “Mustafa Kemal’in öğretmeniyiz”, “Karanlıkta eğitim istemiyoruz” sloganlarını attı.

    Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, şöyle konuştu:

    “Eğitim gün ışığında olmalı, günün aydınlanması ile başlamalı kararması ile bitmeli. Eğitimi ve çalışma saatlerini gün ışığına göre planlamayan AKP, 2016’dan beri hayatımıza soktuğu kalıcı yaz saati uygulamasıyla da özellikle kış mevsiminde, tüm ülkeyi karanlığa mahkum etmiştir. Ülkenin bulunduğu coğrafi konuma göre yapılması gereken saat düzenlemesinin siyasi iktidarın bilimsel dayanaklardan uzak bir şekilde inatla yerine getirmemesi sonucunda gün ışığına göre planlanmayan ders saatleri, karşılanmayan okul ve derslik ihtiyacı inatla sürdürülen kalıcı yaz saati uygulaması eğitimi ve çocuklarımızı olumsuz etkilemektedir. Bu plansızlık ve inat sebebiyle çocuklarımız, daha günün ağarmadığı saatlerde yollara düşmek zorunda kalmaktadır. Uykuya ve gün ışığına gelişimsel olarak en ihtiyaç duyduğu yıllarda çocuklarımızın bu kör, ışıksız saatlerde okula gitmek zorunda bırakılması velileri de zora düşürmektedir. Özellikle kış mevsiminde, günün ilk ders saatlerinde çocuklar henüz uyku mahmurluğunu üzerlerinden atamadığı için verim alınamamaktadır.

    “ÇOCUKLARIMIZI KARANLIKTA EĞİTİME MAHKUM EDENLER BAKANIN TARİKAT VE CEMAATLERLE PROTOKOLLER YAPILDIĞI İTİRAFINDAN DA ANLAŞILACAĞI ÜZERE EĞİTİMİ DE KARANLIKTA BIRAKMIŞLARDIR”

    Yıllardır dikkat çektiğimiz okul/derslik sayısındaki yetersizlik nedeniyle büyükşehirlerde bile birçok okulda ikili eğitim devam etmekte, bir okul binasında birkaç okulu dolduracak kadar çok sayıda öğrenci, adeta vardiyalı biçimde eğitim görmektedir. AKP’nin 5 yıl önce bitirme sözü verdiği ikili eğitim garabeti nedeniyle bir grup öğrenci okula daha gün ağarmadan giderken, okula geç gelen grup ise ancak akşam karanlığında evine dönebilmektedir. Gün ışığına göre planlanmayan ders ve çalışma saatleri güvenlik açığı da yaratmaktadır. Eğitim-İş olarak hükümete bir kez daha sesleniyoruz: Hiçbir bilimsel temeli olmayan, milli eğitimi ve milli ekonomiyi baltalayan, ülkede koca bir güvenlik açığı oluşturan kalıcı yaz saati uygulamasından derhal vazgeçin. Ders saatleri gün ışığına göre ayarlanmalı, okul ve derslik ihtiyaçları karşılanmalı, çocuklarımız sabahın ilk saatlerinde karanlık sınıflarda ders dinlemeye, akşamın karanlık saatlerinde evine dönmeye mahkum edilmemelidir. Çocuk güne, gün ışığında başlamalı, eğitim gün ışığında olmalı. Yanlış ekonomi politikalarıyla, gerici hamlelerle, adaletsizliklerle manevi olarak koyu bir karanlığın içine itilen ülkeyi, bir de somut bir karanlığa mahkûm etmeyin. Çocuklarımızı karanlıkta eğitime mahkum edenler bakanın tarikat ve cemaatlerle protokoller yapıldığı itirafından da anlaşılacağı üzere eğitimi de karanlıkta bırakmışlardır. Bakan Tekin’in sayılarını olandan çok daha düşük söylemesine rağmen açık bir itiraf ve laik cumhuriyete açık bir meydan okuma vardır. Cumhuriyet fazilettir, cumhuriyet erdemdir.

    “TÜM KAMUOYU KARANLIKTA EĞİTİME DE EĞİTİMDE KARANLIĞA DA SEYİRCİ KALMAYACAĞIZ”

    Cumhuriyet kurumlarında görev yapanlar yetkinliğiyle liyakatiyle güven vermelidir, cumhuriyet kurumları denetlenebilir, hesap verebilir ve şeffaf olmalıdır, Bakan Tekin’e soruyoruz 2 bin 706 protokol neden sitenizde açıkça yayınlanmaz? Neyi gizlemeye çalışıyorsunuz? Ve bizim sayısının katbekat fazla olduğunu bildiğimiz sizin topu topu 10 kadar dediğiniz bu yapılar kimlerdir? Bu cemaat ve tarikatları bir de sizden öğrensin tüm kamuoyu karanlıkta eğitime de eğitimde karanlığa da seyirci kalmayacağız. Eğitime ve çocuklarımıza sahip çıkacak mücadelemizi büyüteceğiz. Tarikatlar, MEB desteğiyle ve protokoller aracılığıyla eğitimde cirit atmaktadır. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in pişkince tarikatlarla protokolleri sürdüreceklerini açıklaması, eğitimdeki gerici kuşatmanın dozunun daha da artırılacağının emaresi olmuştur. Bu durumda Başöğretmen’in eğitim neferleri olarak bizlere düşen de eğitimi içine gömüldüğü bu karanlıktan kurtarmaktır. Kurtaracağız.

    “EĞİTİM-İŞ OLARAK, ‘OKULLARIMIZDA TARİKAT VE CEMAATLERİ İSTEMİYORUZ’ SLOGANIYLA EYLEMLİLİK SÜRECİMİZİ BAŞLATIYORUZ”

    Eğitim-İş olarak, ‘Okullarımızda tarikat ve cemaatleri istemiyoruz’ sloganıyla eylemlilik sürecimizi başlatıyoruz. Eğitimdeki fiili işgale karşı velilerimizi okullarına dilekçe vermeye, herhangi bir protokol veya izin adı altında veli izni alınmadan bir faaliyete katılmasını kabul etmediklerini. Eğer fiili olarak böyle bir durum yaratılırsa ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunacağını belirtmelerini öneriyoruz.  Öğretmenlerimiz ve velilerimiz yaşadıkları olumsuzlukları sendikamız Eğitim-İş le paylaşabilirler. Hem örgütsel gücümüzle hem de hukuki mücadelemizle eğitimdeki karanlığa karşı direneceğiz. Mücadelemizi büyüteceğiz. Tüm yurttaşlara eğitime ve çocuklarımıza sahip çıkma çağrısı yapıyoruz! Tüm siyasi partileri, sendikaları, meslek odalarını, dernekleri ve velilerimizi, bugünümüze ve yarınımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.

    “ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA DERSLERE KOKARTLARIMIZLA GİRECEĞİZ, TÜM VELİLERİMİZE DE ÇAĞRI YAPARAK ALANLARDA OLACAĞIZ. TÜM İL ÖRGÜTLERİMİZ ARACILIĞIYLA HER İLİN VEKİLLERİNE ANAYASAYI VE YEMİNLERİNİ HATIRLATICI FAX VEYA MAİL EYLEMLİLİĞİ BAŞLATACAĞIZ”

    Gelin hep birlikte Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e, devrimlerine, emanetlerine ve Cumhuriyetimize ilelebet sahip çıkacağımızı bir kez daha ilan edelim. Eğitim-İş olarak, tüm illerde, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyettir. Medeniyetin emrettiğini ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir’ sözlerini içeren pankartları sendika binalarımıza asacağız. Okulların öğretmenlerin ve eğitim çalışanlarının iş yerleri olduğunu, mesleğimizi değersizleştirmelerine asla izin vermeyeceğimizi haykırmaya devam edeceğiz. Önümüzdeki hafta derslere kokartlarımızla gireceğiz, tüm velilerimize de çağrı yaparak alanlarda olacağız. Tüm il örgütlerimiz aracılığıyla her ilin vekillerine Anayasayı ve yeminlerini hatırlatıcı fax veya mail eylemliliği başlatacağız. Süreci dinamik bir şekilde değerlendirmeye devam edeceğiz. Eğitime ve çocuklarımıza sahip çıkacağız. Tüm demokratik kitle örgütleriyle ve yurttaşlarımızla birlikte mücadeleyi büyütmeye varız, biz hazırız. İlelebet Cumhuriyet, ilelebet Cumhuriyet, ilelebet Cumhuriyet.

    “OKULLARDAKİ ÖĞRENCİLER SİZİN TARİKAT VE CEMAATLERİNİZE MÜRİT TOPLAMA YERİ DEĞİLDİR”

    ‘Karanlıkta eğitime hayır’ dediğimiz gibi ‘Eğitimde karanlığa da hayır diyoruz. İster Milli Eğitim Bakanı olun, ister Cumhurbaşkanı olun. Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’sı ve yasaları çok nettir. Laik bir ülkede yaşıyoruz. Okullara gönderdiğiniz çocuklara her istediğinizi yapamazsınız. Okullardaki öğrenciler sizin tarikat ve cemaatlerinize mürit toplama yeri değildir. Bunlara izin vermeyeceğiz. Tarikatların ve cemaatlerin okullarımıza girmesine izin vermeyeceğiz. Bakan’a bir kez daha buradan çağrı yapıyorum. Cumhuriyet fazilettir, erdemdir. Cumhuriyet’in kurumlarında oturanlar, liyakati ve yetkinliğiyle halka güven vermelidir. Anlaşılan o ki siz Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunda oturmaya yetkin değilsiniz. Cumhuriyet devrimlerine, anayasasına açıkça meydan okuduğunuzu görüyoruz. Israrla alanlarda her seferinde söylediğimiz ‘Tarikatlar ve cemaatler okullarda cirit atıyor’ derken yine sizin siyasi iktidarınızın temsilcileri ‘Buna kargalar bile güler demişti’. ‘Tarikatlar, devlete sızdı’ derken ‘Buna kargalar bile güler’ demişlerdi. Şimdi görüyoruz ki sızmak nerede, tarikatlar ve cemaatler devletin birçok kurumunun içerisinde yerleşmiş durumda. Hatta bakanlar onların sözcüsü haline gelmiş durumda.

    “BU ÜLKENİN ÇOCUKLARINI TARİKAT VE CEMAATLER KORUMAZ. 15 TEMMUZ’DAN DA MI DERS ALMADINIZ? BİNLERCE VAKFI VE DERNEĞİ TERÖR ÖRGÜTÜ OLDUĞU İÇİN KAPATMADINIZ MI?”

    Okullar sizin tarikatlara potansiyel mürit toplama yerleriniz değil. Çocuklarımızı sizin tarikat ve cemaatlerinize emanet etmeyeceğiz. Bakan Tekin hakkında Eğitim-İş olarak suç duyurusunda bulunduk. Bundan sonra da süreci yakından takip edeceğiz. Bugün Bakan Tekin’i o koltuğa atayanlar bellidir. Bugün Bakan Tekin’in o koltuktan gitmesine ya da kalmasına karar verecek kişinin de Cumhurbaşkanı olduğunu herkes biliyor. Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet’e, Anayasası’na, yemin ettiği Anayasa’ya sahip çıkmak zorundadır. TBMM’deki milletvekillerine sesleniyorum. Orada hepiniz Anayasa’ya, Atatürk devrimlerine, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılık yemini ettiniz. Bu mudur sizin yemininiz? Bir itiraf var ama aynı zamanda bir meydan okuma var. Biz cumhuriyete sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bu ülkenin çocuklarını tarikat ve cemaatler korumaz. 15 Temmuz’dan da mı ders almadınız? Binlerce vakfı ve derneği terör örgütü olduğu için kapatmadınız mı? Şimdi o tarikat gitti, başka tarikatlar mı gelecek? Biz buna geçit vermeyeceğiz. Eğitime, çocuklarımıza ve cumhuriyetimize ilelebet sahip çıkacağız.”