Blog

  • MSB: “IRAK’IN KUZEYİNDE, BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ MENSUPLARI TARAFINDAN YAPILAN SALDIRI VE AKABİNDE SAĞLANAN TEMASTA 3 KAHRAMAN SİLAH ARKADAŞIMIZ ŞEHİT OLMUŞTUR”

    MSB: “IRAK’IN KUZEYİNDE, BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ MENSUPLARI TARAFINDAN YAPILAN SALDIRI VE AKABİNDE SAĞLANAN TEMASTA 3 KAHRAMAN SİLAH ARKADAŞIMIZ ŞEHİT OLMUŞTUR”

    Milli Savunma Bakanlığı (MSB), “Irak’ın kuzeyinde, 22 Aralık 2023 tarihinde bölücü terör örgütü mensupları tarafından yapılan saldırı ve akabinde sağlanan temasta 3 kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, 4 kahraman silah arkadaşımız yaralanmıştır” açıklamasını yaptı.

    MSB, Irak’ın kuzeyinde bölücü terör örgütü mensupları tarafından yapılan saldırı sonucu 3 askerin şehit olduğunu ve 4 askerin yaralandığını açıkladı. Bakanlıktan yapılan açıklama şöyle:

    “Irak’ın kuzeyinde, 22 Aralık 2023 tarihinde bölücü terör örgütü mensupları tarafından yapılan saldırı ve akabinde sağlanan temasta 3 kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, 4 kahraman silah arkadaşımız yaralanmıştır. Bölgede bölücü terör örgütüne yönelik operasyonlar kapsamında temas devam etmektedir. Belirlenen hedeflere ve teröristlerin kaçış istikametlerine ani hava harekâtı düzenlenmiştir. İlk belirlemelere göre 4 terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Bizleri derin bir acı ve üzüntüye boğan bu olayda, hayatını kaybeden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine, Türk Silahlı Kuvvetleri ile asil milletimize başsağlığı ve sabır, yaralı personelimize de acil şifalar dileriz.”

     

  • SAĞLIK BAKANI KOCA: “TBMM BAŞKANVEKİLİ ÖNDER, BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNİ YÖNETTİĞİ SIRADA RAHATSIZLANMIŞ, ANKARA BİLKENT ŞEHİR HASTANESİ’NE KALDIRILMIŞTIR, KLİNİK DURUMU İYİDİR”

    SAĞLIK BAKANI KOCA: “TBMM BAŞKANVEKİLİ ÖNDER, BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNİ YÖNETTİĞİ SIRADA RAHATSIZLANMIŞ, ANKARA BİLKENT ŞEHİR HASTANESİ’NE KALDIRILMIŞTIR, KLİNİK DURUMU İYİDİR”

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanlığı bütçesi görüşmelerini yönettiği sırada rahatsızlanan TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in  Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’ne kaldırıldığını ve klinik durumunun iyi olduğunu açıkladı.

    Sağlık Bakanı FahrettinKoca, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda; TBMM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanlığı’nın bütçesi görüşmelerini yönettiği sırada rahatsızlanan TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’ne kaldırıldığını, klinik durumunun iyi olduğunu duyurdu. Koca’nın yaptığı paylaşım şöyle:

    “TBMM Başkanvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder, Cumhurbaşkanlığı bütçesi görüşmelerini yönettiği sırada rahatsızlanmış, Ankara Bilkent Şehir Hastanesine kaldırılmıştır. Hastanemizde detaylı incelemeleri devam etmektedir. Şu anda klinik durumu iyi, fakat tetkiklerin tamamlanması için kısa süre müşahade altında tutulacaktır. Kendisine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.”

    DEM Parti de TBMM Başkanvekili Önder’in durumuna ilişkin “Meclis Başkanvekilimiz Sırrı Süreyya Önder, tansiyonunun düşmesi nedeniyle hastanede müşahede altına alındı” açıklamasını yapmıştı.

     

  • CİHAN PAÇACI: “ANAYASA MAHKEMESİ KARARINA UYULMAMASI HUKUK DEVLETİ OLMA ÖZELLİĞİMİZİN YİTİRİLDİĞİNİN GÖSTERGESİDİR”

    İYİ Parti İstanbul Milletvekili Cihan Paçacı, TBMM Genel Kurulu’nda; “Sayın Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından verilen hak ihlali kararı, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasında yaşanan hukuki kriz, yargının siyasallaşmasının sonucudur. Bugün gelinen noktada, her kesimin uymasının zorunlu olduğu Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması hukuk devleti olma özelliğimizin yitirildiğinin de göstergesidir” dedi. Paçacı ayrıca, “Bugün ülkemizde 51 milyon 600 bin kişi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir. Maalesef simit hesabıyla iktidara gelenler vatandaşı simit alamaz hâle getirmişlerdir” ifadelerini kullandı.

    İYİ Parti İstanbul Milletvekili Cihan Paçacı, TBMM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Paçacı, şunları kaydetti:

    “SİSTEM YOLSUZLUKLARI, YASAKLARI VE YOKSULLUĞU ARTTIRAN BİR DÜZENİ ORTAYA ÇIKARMIŞTIR”

    “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, demokratik dengeyi zayıflatmış, kuvvetler ayrılığı ilkesini erozyona uğratmış, ekonomiyi krizden krize sürüklemiş, temel hak ve özgürlükleri kısıtlamış, özetle yolsuzlukları, yasakları ve yoksulluğu arttıran bir düzeni ortaya çıkartmıştır. İyi işleyen bir demokratik hükümet sistemine sahip olmak için iki temel prensibin bir arada bulunması gerekiyor. Bunlar etkili denetim yapısı ve denge denetleme araçlarının bulunmasıdır. Bugün ülkemizde uygulanmakta olan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu özellikleri taşımayan otoriterleşmiş bir sistemdir.

    Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla halkımızın tamamını kucakladığını ve herkesin Cumhurbaşkanı olduğunu ifade etmek gerçeklikle bağdaşmaz. Zira, bir partinin genel başkanının rakip partilere karşı eleştiride bulunması doğaldır. Bu durum cumhurbaşkanının halkın tamamını kucaklama zorunluluğu ve tarafsızlığıyla çelişmektedir. İşte bu çelişki mevcut sistemin ucube olmasına güzel bir örnek teşkil etmektedir.
    Cumhurbaşkanlığı sistemi devletimizin bütün köklü sistemlerini zayıflatmış, devletin sahip olduğu kurumsal hafızayı yok etmiş ve binlerce yıldır süregelen devlet geleneğimizin yarattığı birikimi açıkça tasfiye etmiş ve etmeye de devam etmektedir.

    “BÜTÇE OYLAMASININ HİÇBİR İŞLEV VE ÖNEMİ KALMAMIŞTIR”

    Geldiğimiz noktada Türkiye Cumhuriyeti Devleti, maalesef ‘şahsım’ devletine dönüşmüştür. Bütçe hakkı bulunan ve yürütmeyi denetleme görevi bulunan Meclis’in bu görev ve yetkileri de yeni sistem ile elinden alınmıştır. Bugün bütçe oylamasının da hiçbir işlevi ve önemi kalmamıştır. Bütçe Meclis’te reddedilse bile Cumhurbaşkanı yeniden değerlendirmeyle bütçeyi uygulamaya devam edebilmektedir.

    Bu Anayasa ile partili Cumhurbaşkanı ve bakanlarına sözde anayasal denetim adı altında resmen bir anayasal koruma zırhı sağlanmıştır. Hem de bu zırh ömür boyu devam edecektir. Meclis adına kamu kurum ve kurumlarını denetlemekle görevlendirilen Sayıştay kurumu da neredeyse işlevsiz hâle getirilmiştir. Ayrıca Varlık Fonu gibi birçok kurum ve kuruluş da Sayıştay denetiminin dışına çıkartılmıştır. Özetle gazi Meclisimiz bütçe hakkı ve bütçeyi denetleme yetkileri elinden alınmış, bütçenin veya yasa tekliflerinin virgülünü dahi değiştiremeyen işlevsiz bir konuma itilerek sadece prosedürü yerine getirmekle görevli sembolik bir kurum hâline getirilmiştir.

    “BAKANLAR ACZ İÇİNDE TALİMAT BEKLEYEN BİR KONUMA DÜŞÜRÜLMÜŞTÜR”

    Bakanlar, Cumhurbaşkanı’nın sekreteryası düzeyine indirgenmiş ve bugün sayın bakanların isimleri dahi kamuoyunda pek bilinmemekte ve merak da edilmemektedir. Zira, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde bakanlar inisiyatif kullanamayan, her konuda Cumhurbaşkanı’nın onayını alma ihtiyacı duyan ve Cumhurbaşkanı’nın talimatına göre icraat yapmaya çalışan bir kurul hâlini almıştır.
    Türkiye’nin yangınlarla mücadele ettiği dönemde, dönemin Tarım ve Orman Bakanı bu hususla ilgili verdiği demeçlerden birinde ‘Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla orman yangınlarının söndürülmesine başladık’ şeklinde söylemi, sistemdeki garabeti gözler önüne sermektedir. Yani maazallah, Cumhurbaşkanı talimat vermezse yangına da müdahale edilmeyecek, öyle mi? Bu sistemde bakanlar yetki kullanan değil, acz içinde talimat bekleyen bir konuma düşürülmüştür.

    “ANAYASA MAHKEMESİ KARARINA UYULMAMASI HUKUK DEVLETİ OLMA ÖZELLİĞİMİZİN YİTİRİLDİĞİNİN GÖSTERGESİDİR”

    Yeni hükümet sisteminde yapılan değişikliklerle yargı, maalesef, yürütmenin vesayeti altına girmiş ve böylece, bağımsız ve tarafsız olması gerekirken siyasallaştırılmıştır. Yargı kurumlarına olan güven duygusu bugün en düşük seviyesine inmiştir. İktidara mensup bir il veya ilçe başkanının yanında, devletin hâkimi veya devletin savcısının elleri önünde bağlı, boynu bükük bir tarzda fotoğraf vermesi devletin parti vesayeti altına girmesinin acı bir tablosudur.

    Yargı organlarının vermiş olduğu kararlar karşısında halkımızın adalete olan güveni ve inancı da her geçen gün zayıflamaktadır. Sayın Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından verilen hak ihlali kararı, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasında yaşanan hukuki kriz, yargının siyasallaşmasının sonucudur. Bugün gelinen noktada, her kesimin uymasının zorunlu olduğu Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması hukuk devleti olma özelliğimizin yitirildiğinin de göstergesidir. Özellikle, yargı organlarına seçilen üyelerin büyük çoğunluğunun, yürütmenin başı olan Sayın Cumhurbaşkanı tarafından liyakat yerine parti sadakatinin esas alınarak atanması hukukun üstünlüğüne ve yargı bağımsızlığına gölge düşürmektedir. Bunun en bariz örneğini HSK’nin yapısındaki siyasal gücün ağırlığında görmekteyiz. Sonuç itibarıyla, devlet organizasyonunun ana taşıyıcısı olan yargı erki adil ve tarafsız olma kimliğini kaybetmiş, siyasi iktidar adına hareket eden bir yapıya dönüşmüştür.

    “SİMİT HESABIYLA İKTİDARA GELENLER VATANDAŞI SİMİT ALAMAZ HÂLE GETİRMİŞLERDİR”

    AK Parti’nin 22 yıllık iktidarı döneminin ekonomideki en başarısız olduğu dönem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin devreye girdiği dönemdir. Bu dönemde yaşanan hayat pahalılığından dolayı bugün ülkemizde 51 milyon 600 bin kişi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir. Maalesef simit hesabıyla iktidara gelenler vatandaşı simit alamaz hâle getirmişlerdir.

    Yapılan araştırmalar önümüzdeki yerel seçimlerde seçmenin yüzde 40’ının sandığa gitmek istemediğini ortaya çıkarmıştır. Siyasi partiler ve siyasetçiler olarak bizlerin birbirimize karşı daha anlayışlı, daha hoşgörülü ve daha saygılı bir tavır içinde olmamız inanıyorum ki siyaset kurumuna güven ve itibarı artıracaktır.

    Mustafa Kemal Atatürk ömründe birçok savaş yaşamış birisi olarak savaş sayfasını 1922 yılında kapattıktan sonra bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmayı hedef göstermiştir. Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy ise ‘Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı/Düşün altında binlerce kefensiz yatanı’ dizelerine İstiklal Marşı’mızda yer verirken, ‘On yılda yarattık 15 milyon genç’ ifadesi ise Onuncu Yıl Marşı’nda yerini almıştır. Ancak ne yazık ki bugün ‘toprak’ diyerek geçmeyip tanımamız istenen toprakları, günümüzde mafya ve yabancılar yağmalarken, milyonlarca genç ise Türkiye’nin geleceğinden umudunu keserek ülkeyi terk etmek istemektedirler.

    “PARLAMENTER SİSTEME GEÇECEK ÇALIŞMALARI BAŞLATALIM”

    Yukarıda açıklamaya çalıştığım toplum trajedimizin panoraması karşısında toplumun büyük bir bölümü derin bir huzursuzluk ve çaresizlik yaşamaktadır. Bir taraftan sürekli tahrip edilen devletin temel değerleri ve yapısı, diğer taraftan ekonomik olarak perişan olan vatandaşlar. Arkadaşlar, bu gidiş iyi bir gidiş değil. Ülkemiz bu kötü tabloyu hak etmiyor. Türkiye’yi bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştıran bu sistem ülkemizin en büyük beka sorunu hâline gelmiştir. Gelin, demokrasinin tam olarak işlediği, bireysel hak ve özgürlüklerin var olduğu, hakkın, hukukun ve adaletin adil ve tarafsızca uygulanacağı parlamenter sisteme geçecek çalışmaları başlatalım. Kendimiz için olmasa da gelecek nesiller için bunu yapalım.”

  • ÖZGÜR ÖZEL, HACIBEKTAŞ’TA MEŞALELİ YÜRÜYÜŞE KATILDI; ATATÜRK EVİ’Nİ ZİYARET ETTİ

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hacıbektaş’a gelişinin 104’üncü yıl dönümü etkinlikleri kapsamında meşaleli yürüyüşe katıldı. Özel, daha sonra 22 Aralık Sokağı’nın açılışını yaparak Atatürk Evi’ni ziyaret etti 

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hacıbektaş’a gelişinin 104’üncü yıl dönümü etkinlikleri kapsamında bulunduğu Hacıbektaş’ta basın mensuplarının gündeme dair sorularını yanıtladı. Daha sonra meşaleli yürüyüşe katılan CHP lideri Özel, 22 Aralık Sokağı’nın açılışını yaparak Atatürk Evi’ni de ziyaret etti.

     

  • MSB: TÜRKİYE-ABD YÜKSEK DÜZEYLİ SAVUNMA GRUBU TOPLANTISI OLUMLU VE YAPICI BİR HAVADA GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR

    MSB: TÜRKİYE-ABD YÜKSEK DÜZEYLİ SAVUNMA GRUBU TOPLANTISI OLUMLU VE YAPICI BİR HAVADA GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR

    Milli Savunma Bakanlığı (MSB), bugün ABD’nin başkenti Washington’da yapılan Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Yüksek Düzeyli Savunma Grubu toplantısına ilişkin “Olumlu ve yapıcı bir havada gerçekleştirilen toplantıda, ikili savunma, askeri eğitim ve savunma sanayi iş birliğinin yanı sıra bölgesel ve uluslararası güvenlik meseleleri üzerine müzakereler ve görüş alışverişleri yapılmıştır” açıklamasını yaptı.

    MSB, bugün Washington’da yapılan Türkiye ve ABD Yüksek Düzeyli Savunma Grubu toplantısına ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

    “Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Düzeyli Savunma Grubu toplantısı Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ve Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı heyetlerinin katılımlarıyla, 21 Aralık 2023’te Washington’da gerçekleştirilmiştir.

    Olumlu ve yapıcı bir havada gerçekleştirilen toplantıda, ikili savunma, askeri eğitim ve savunma sanayii işbirliğinin yanı sıra bölgesel ve uluslararası güvenlik meseleleri üzerine müzakereler ve görüş alışverişleri yapılmıştır.

    Bir sonraki toplantının gelecek sene Türkiye Cumhuriyeti’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilmesi planlanmaktadır.”

     

     

  • MAHMUT TANAL’DAN BAKAN TEKİN’E: “TARİKATLARLA YAPILAN PROTOKOLLERLE ÖVÜNEN YUSUF TEKİN, ÖNCE AKÇAKALE BULUTLU MAHALLESİ’NDE ÖĞRENCİLERİN NE ZORLU ŞARTLARDA EĞİTİME ERİŞMEYE ÇALIŞTIKLARINA BAKSIN”

    CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine bağlı Bulutlu Mahallesi’nde öğrencilerin çamurlu yollardan okula gittiği anın görüntülerini sosyal medya hesabından paylaşarak “Okullarda tarikat ve cemaatlerle yapılan protokollerle övünen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, önce bir zahmet gelsin, Akçakale Bulutlu Mahallesi’nde öğrencilerin ne zorlu şartlarda eğitime erişmeye çalıştıklarına baksın ve ilgili bakanlıklarla çözüm üretsin” dedi.

    CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, bu akşam sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine bağlı Bulutlu Mahallesi’ndeki öğrencilerin yağışlar sonrası çamura dönen yollarda okula gitmesine tepki gösterdi. Öğrencilerin yaşadığı zorluğun videosunu da paylaşan Tanal, paylaşımına şu notu düştü:

    “Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine bağlı Bulutlu Mahallesi’nde minik öğrenciler, her yağış sonrası çamur deryasına, bataklığa dönüşen bu yolu kullanarak okullarına ulaşmaya çalışıyor. Mahalle sakinlerinin, okula giden yaklaşık 1 kilometre uzunluğundaki yolun asfaltlanması talebi, AKP’li belediye tarafından yerine getirilmiyor. Aileler, engelli yakınlarını da sırtlarına alarak okullarına, hastaneye götürüyor.

    Öğrencilerin eğitim hakkı engelleniyor. Çocukların üstün yararı ilkesi dikkate alınmıyor. Yurttaşların anayasadan kaynaklı ulaşım hakkı, sağlık hakkı hiçe sayılıyor. Okullarda tarikat ve cemaatlerle yapılan protokollerle övünen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, önce bir zahmet gelsin, Akçakale Bulutlu Mahallesi’nde öğrencilerin ne zorlu şartlarda eğitime erişmeye çalıştıklarına baksın ve ilgili bakanlıklarla çözüm üretsin.”

     

  • MERAL AKŞENER: “ARTIK KENDİMİZ OLMALIYIZ. BU ÜLKEYİ YÖNETMEYE CİDDİYETLE, İNATLA ‘VARIM’ DEMEK DURUMUNDAYIZ”

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Nevşehir’de; “Artık biz kendimiz olmalıyız. Artık biz bu ülkeyi yönetmeye ciddiyetle, inatla ve cesaretle ‘varım’ demek durumundayız. Aksi takdirde, kendimize göre fedakarlık saydığımız, kendimize göre Türkiye için, milletimiz için faydalı olduğuna inanıp attığımız hiçbir adımın esasında Türkiye’nin geleceğinde çok da büyük bir faydası olmadığını görürüz. Çünkü bugün Türkiye ucube bir sistemle yönetiliyor” dedi.

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Nevşehir’de bir düğün salonunda partisinin teşkilat buluşmasına katıldı. Partisinin Nevşehir Belediye Başkan adayı ve ilçe belediye başkan adaylarını açıklamak üzere geldiğini belirten Akşener, özetle şöyle konuştu:

    “İYİ BELEDİYECİLİK UYGULAMASI SONUCUNDA 2028’DE TÜRKİYE’Yİ YÖNETMEK İDDİAMIZLA YOLA DÜŞTÜK”

    “Bugün Atatürkümüzün 104 yıl evvel, bu toprakları, Hacı Bektaş-ı Veli’yi ziyaret ettiği günde buradayım.

    Türkiye’nin her bir şehrinde, her bir ilçesinde Nevşehir’de olduğu gibi kendi adaylarımızla çıkıp onları kazandırmak, onların şahsında iyi belediyeciliği ve o iyi belediyeciliğin uygulaması sonucunda 2028’de Türkiye’yi yönetmek iddiamızla yine yeniden yola düştük. Biz bu ülkeyi canından çok, istikbalinden çok ve geleceğinden çok sevenleriz. Elbette bu ülkenin her bir ferdi, bu ülkeyi, bu milleti canından çok elbette sevmektedir. Biz de onlardan, onların içindeyiz birileriyiz. Biz bu ülke için büyüklerimizin yaptığı gibi bu ülkenin var kalması, bu ülkenin kadim bir uygarlık olarak ilelebet, bizden sonra, torunlarımızdan sonra, hepimizden sonra da yaşayabilmesi için üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirenleriz. Bunun için en başından beri pek çok adım attık. Artık onların tekrarına lüzum yoktur. Ama geldiğimiz noktada artık biz biz olmalıyız. Artık biz kendimiz olmalıyız. Artık biz bu ülkeyi yönetmeye ciddiyetle, inatla ve cesaretle ‘varım’ demek durumundayız. Aksi takdirde, kendimize göre fedakarlık saydığımız, kendimize göre Türkiye için, milletimiz için faydalı olduğuna inanıp attığımız hiçbir adımın esasında Türkiye’nin geleceğinde çok da büyük bir faydası olmadığını görürüz. Çünkü bugün Türkiye ucube bir sistemle yönetiliyor. Tek bir kişinin iki dudağının arasında her ne karar alınacaksa bir kişinin ona müracaat edilen, bir kişinin kararına bırakılmış bir yönetim anlayışının ne Türk tipi Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ne başkanlık sistemiyle ne yarı başkanlık sistemiyle hiçbir alakası yoktur. Burada özne Sayın Erdoğan düşmanlığı değildir.

    “ALENGİRLİ BİR DIŞ POLİTİKAYLA KARŞI KARŞIYAYIZ”

    Bugün ister iktidar ister muhalefet hiçbir milletvekilinin yani sizin vekalet verdiğiniz kişilerin kıymeti harbiyesi bürokrasi karşısında sıfırdır, yok. Bu sistemden kaynaklanan bir problem. Yine, hukuk diye bir kavramın olmadığı, hukukun üstünlüğünü geçtik kanunlara bile uyulmadığı, hani kanun devletine razı olduğumuz bir dönemde kanunlara bile uyulmadığı ve Türkiye’nin para bulayım derken abuk sabuk pek çok yanlışlığın içinde yer aldığı ve yatırım için 5 kuruşun gelmediği ve buna karşılık Türkiye’nin Gri Liste’de olduğu, dünyaya karşı mahcup olduğumuz ve Gazze’de çocuklar öldürülürken, kadınlar öldürülürken, Gazze’de insanlara soykırım uygulanırken, katil Netanyahu canı istediği gibi davranırken para istemek zorunda kaldığımız için ne katil Netanyahu’yu destekleyen hiçbir ülkeye posta koyamadığımız bir alengirli dış politikayla karşı karşıyayız.

    Katil Netanyahu dediğim için İsrail Büyükelçisi beni tehdit etti. Bu ülkenin grubu olan bir siyasi partisinin genel başkanını büyükelçi tehdit etti. Ama bu ilk değil. Uygur Türkleri ile ilgili de orada yapılanın da ne kadar çirkin, pis bir soykırım olduğunu, kampların kurulduğunu, o kamplardaki çocukların bir Çinli gibi yetiştirilmek üzere alındığını, dininden, aidiyetinde koparıldığını, erkeklerin hapse alındığı kampa götürüldüğü bir ortamda, bütün kadınların bulunduğu evlere Çinli erkeklerin konulduğu bir Doğu Türkistan’ı dillendirdiğim için aleni, açık bir şekilde de Çin Elçisi beni tehdit etti.

    “ALDIĞINIZ PARAYLA NEVŞEHİR’DE BİLE GEÇİNMENİZ MÜMKÜN DEĞİL”

    Asgari ücret alan bütün bu arkadaşlarıma baktığım zaman asgari ücretin ne kadar olacağını heyecanla bekliyorsunuz. Ama aldığınız parayla Nevşehir’de bile geçinmeniz mümkün değil. Dört kişilik bir aileyi bir asgari ücret ile geçindirmeniz mümkün değil. Hele kiradaysanız hiç mümkün değil. Gıda fiyatlarının son derece artmış olmasının getirdiği bir sonuçla evlerde artık yemek miktarı günde iki öğüne düşmüşken, hele büyükşehirlerde bu iki öğün de son derece azken, çocuklarımız aç ve gelişmek zorluğu çekerken, büyükşehirde evlatlarımızda bodurluk başlamışken biz bunları konuşmak yerine lagada lugada işlerle meşgulsek, ‘Sen bucu musun’, ‘Ben bucu muyum’ diye konuşuyorsak bu işten millet çırak çıkmış demektir. Biz ısrarla ve inatla sizin dertlerinizi, sizin problemlerinizi Meclis’te dile getirmeye, kanun teklifi vermeye, gerekirse araştırma önergesi, soru önergesi gibi o konuya dikkat çekmeye kararlıyız. Emeklilerin, bırakın çoluğuna çocuğuna yardım etmeyi, kendilerinin aç gezdiği bir Türkiye’de emeklilerimizin, ben esnaf gezerken görmüştüm ki beş tane ayrı emekli maaşı vardı. O emekli maaşların en düşüğünün asgari ücretle eşit olması gerektiğini söyleyen ben ve benim partimin milletvekilleri, il başkanları ve belediye başkanlarıydı.

    “RASİM ARI ELİYLE BİR ÖĞÜN ÇOCUKLARIMIZA YEMEK VERECEĞİZ”

    Küçük çocuklar aç. Defalarca bir şey söyledik, inşallah burada Rasim Arı yapacak bunu, dedik ki, ilkokulda, ortaokulda, lisede, devlet okullarında okuyan çocuklara bir öğün ücretsiz yemek verin dedik. Ama Milli Eğitim Bakanı onu hayata geçirmek yerine pek çok saçma sapan cümleyle, yine insanları birbirinin karşısına diken, yine inançları üzerinden kavga ettiren bir dil ile buna cevap vermek yerine diğer konuları gündeme getirerek insanları birbirinin karşısına dikmeyi tercih etti. Biz inşallah Rasim Arı eliyle ve alacağımız ilçe belediye başkanlarımız eliyle biz bir öğün çocuklarımıza yemek vereceğiz ki onlar derslerinde başarılı olsunlar, aileler de geçimlerine fayda sağlamış olsunlar.”

     

     

  • BÜLENT TEZCAN: “15 ARALIK GÜNÜ GEÇİRDİĞİM KALP AMELİYATI NEDENİYLE TEDAVİ GÖRDÜĞÜM HASTANEDEN BUGÜN TABURCU OLDUM”

    BÜLENT TEZCAN: “15 ARALIK GÜNÜ GEÇİRDİĞİM KALP AMELİYATI NEDENİYLE TEDAVİ GÖRDÜĞÜM HASTANEDEN BUGÜN TABURCU OLDUM”

    CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, “15 Aralık 2023 günü geçirdiğim kalp ameliyatı nedeniyle bir haftadan bu yana tedavi gördüğüm Güven Hastanesi’nden bugün taburcu oldum. Tedavim doktorların talimatları doğrultusunda bir ay daha ev ortamında karantina şartlarında devam edecek” açıklamasını yaptı. 

    CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, bu akşam sosyal medya hesabından yaptığı açıklamayla 15 Aralık’ta geçirdiği kalp ameliyatı nedeniyle bir haftadan bu yana tedavi gördüğü hastaneden taburcu olduğunu duyurdu. Tezcan’ın açıklaması şöyle:

    “15 Aralık 2023 günü geçirdiğim kalp ameliyatı nedeniyle bir haftadan bu yana tedavi gördüğüm Güven Hastanesi’nden bugün taburcu oldum. Tedavim doktorların talimatları doğrultusunda bir ay daha ev ortamında karantina şartlarında devam edecek. Hastalığım sırasında arayan, haber gönderen, hastaneye gelen, geçmiş olsun dileklerini ileten, ancak tedaviden kaynaklı ziyaret yasağı nedeniyle görüşemediğimiz siz çok kıymetli dostlarımın desteğini hep yanımda hissettim, hissediyorum. Hepinize yürekten teşekkür ediyorum.

    Başta Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel olmak üzere tüm Cumhuriyet Halk Partisi aileme, TBMM’de geçmişte ve şu anda görev yapan milletvekili arkadaşlarıma ve TBMM’nin değerli çalışanlarına, tedavi sürecinde yoğun ilgi, destek ve çabalarıyla sağlığıma kavuşmamda çok büyük emekleri olan, Kalp Damar Cerrahı Prof. Dr. Murat Kurtoğlu, Kardiyolog Prof. Dr. Oben Baysan, Doç. Dr. Uğur Abbas ve ekiplerine, Güven Hastanesi yönetimi, tüm sağlık personeli ve çalışanlarına şükranlarımı sunuyorum.”

     

  • ÖZGÜR ÖZEL, HACIBEKTAŞ’TA: “BU ÜLKENİN KIRGINLIKLARI, KAVGALARI, TARTIŞMALARI GÖZYAŞLARINI BİR KENARA BIRAKMASI, KUTUPLAŞTIRMAYA ÇALIŞANLARA İNAT KUCAKLAŞMASI, BUNDAN SONRA BİR VE BERABER OLMASI  GEREKMEKTEDİR”

    ÖZGÜR ÖZEL, HACIBEKTAŞ’TA: “BU ÜLKENİN KIRGINLIKLARI, KAVGALARI, TARTIŞMALARI GÖZYAŞLARINI BİR KENARA BIRAKMASI, KUTUPLAŞTIRMAYA ÇALIŞANLARA İNAT KUCAKLAŞMASI, BUNDAN SONRA BİR VE BERABER OLMASI GEREKMEKTEDİR”

    Haber: GÜLARA SUBAŞI / Kamera: DURSUN ALKAYA

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Hacıbektaş’ta; “Bu ülkenin; kırgınlıkları, kavgaları, tartışmaları, gözyaşlarını bir kenara bırakması, kutuplaştırılmaya çalışanlara inat kucaklaşması, kardeşleri birbirine kırdırmaya çalışanlara inat kardeşleşmesi, bundan sonraki süreçte bir ve beraber olması; Atatürk’ün kurduğu büyük Türkiye hayaliyle ve onun kurduğu Cumhuriyet’e hep birlikte sahip çıkması gerekmektedir. Biz buradan CHP olarak tüm siyasi görüşlere, tüm etnik kökenlere, tüm mezheplere, tüm inançlara sesleniyoruz. Diyoruz ki ‘gelin canlar bir olalım.’ Güzel günleri hep birlikte göreceğiz” dedi.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün Nevşehir’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hacıbektaş’a gelişinin 104. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen etkinliğe katıldı. Etkinliğe, Özel ile birlikte CHP Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, Genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek, CHP Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve milletvekilleri katıldı.

    “SIRRIN DÖRT YIL BOYUNCA TUTULDUĞU BU TOPRAKLARDA BULUNMAK”

    Özel, burada yaptığı konuşmada, şunları söyledi:

    “Burası Türkiye’nin, Anadolu’nun en önemli yerleşim birimlerinden bir tanesi. Burada açık gönüller var, açık yürekler var. Geleni geri çevirmek yok, burada gelene ev sahipliği etmek var. Üç güne kadar makam, mevki ayırmadan misafir etmek var. Üç günden sonra hizmet etmek isteyene de yer açmak, gönüllerde yer açmak; oradan sonraki süreçte hep birlikte olmak var.

    Bugün çok tarihi bir gün. O, 19 Mayıs 1919’da artık İstanbul’da yapacak bir şey kalmadığı için, işgal altındaki bu toprakları kurtarmak için tek çarenin Anadolu’ya çıkmak olduğunu bildiği için Samsun’a çıktı. Ardından, kongreleri gerçekleştirdi. Yeniden Sivas’a gitti. Ankara’ya giderken aklına iki şey geldi: Bir tanesi, Selanik’teyken bir Bektaşi babasının kendisine söylediği şu sözler: ‘Bir gün Anadolu’da bir mücadeleye girersen, Ankara’da samimi bir güç ararsan, uzun yıllardır o topraklarda acı çekmiş, bedel ödemiş Alevilerin yardımını almak için Hacıbektaş’a gitmelisin. Hacıbektaş’ın başında bir dua okumalısın. Aradığın desteği, muhtaç olduğun kudreti, postun başını bulduğunda ona sorduğunda arkanda bulacaksın’ demiş. Gelir duasını yapar, postun başını bulur, Çelebi Cemalettin Efendi ile birlikte uzun bir sohbete tutuşur. O sohbetin bir yerinde, ‘Eğer muvaffak olursan ki olacağına inancım tamdır. Bu topraklara cumhuriyeti getirecek misin, eşitliği getirecek misin’ sorusuna muhatap olur. Birazcık sessizce gözünün içine bakar ve der ki ‘Eğer aramızda kalacaksa, evet günü geldiğinde Cumhuriyet’i ilan edeceğim.’ O konuşmadan neredeyse 4 yıl sonra, bir gece ‘Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz’ deyince, yaverinin sonra arkadaşlarının duyduğu heyecan aslında dört yıl önceki bir sırrın aleniyet kazanmasıdır. Cumhuriyet’in kurulacağı, memlekete demokrasinin geleceği, eşitliğin geleceği; kadınların seçme seçilme hakkının olacağı; bu topraklarda çağdaş bir ülkenin kurulacağının ilk kararının verildiği, o sırrın dört yıl boyunca tutulduğu bu topraklarda bulunmak, hepimiz için büyük bir onur, büyük bir gurur.

    Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o gün buradan sadece bir manevi destek almadığını biliyoruz. Kendisinin de hiç beklemediği önemli bir maddi desteği aldığını, ayrıca Anadolu’nun neresine giderse gitsin Horasan Erenlerinin koşup, kendisi ile beraber bu memleket için ölmeye hazır olduklarını ve onlara buradan verilen o emaneti hep birlikte biliyoruz, sayıyoruz. Anadolu’nun neresine gidersek gidelim, bu toprakların kuruluşunda; buranın hepimize yeniden yurt oluşunda, üzerinde egemenliğin simgesi bayrağın dalgalanışında, Anadolu’nun neresine giderseniz gidin, Horasan Erenlerinin türbesinin tepesinde dalgalanan Türk bayrağını görürsünüz. O bayrak Hacıbektaş Veli sayesinde dalgalanıyor. O bayrak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk sayesinde dalgalanıyor.

    “BU EŞİTSİZLİĞE İTİRAZ EDİYORUZ. BU EŞİTSİZLİĞİ ORTADAN KALDIRACAĞIZ”

    O günlerde kurulan Cumhuriyet, eşitlik ilkesine dayanıyordu. Anayasamıza, toplum sözleşmemize göre; Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan herkes eşit. Ama, 100. yılını kutladığımız Cumhuriyet’i şimdi yönetenler, bu topraklardaki Anayasamızda teminat altında olan eşitliği uygulamıyorlar. Maalesef bugün Türkiye’de Alevilik inancı eşit yurttaşlık temelinde karşılık bulmuyor. Bu ülkede bir dine mensup olanların, bir mezhebe mensup olanların bütün ihtiyaçları devlet tarafından karşılanırken; bir başka mezhebe kendini bağlı görenlerin, hissedenlerin, o inancı yüreğinde taşıyanların ibadethaneleri devlet katında ibadethane kabul edilmiyor. O ibadethanelerin masrafları, giderleri; başka ibadethaneler gibi… Ben bir Sünni vatandaşınızım, benim gittiğim caminin imamının, müezzinin maaşı devlet tarafından ödeniyor, her türlü gideri devlet tarafından gideriliyor. Ama Alevi yurttaşlara gelince, cemevleri ibadethane sayılmıyor. Bu eşitsizliğe itiraz ediyoruz. Bu eşitsizliği ortadan kaldıracağız.  

    Ayrıca burası bir Cumhuriyet, bir devlet. Devleti devlet yapan anayasası, anayasa gereği topladığı vergiler. Devlet sağ eliyle vergi topluyor, sol eliyle hizmet yapıyor. Vergiyi toplarken Alevi’den Sünni’den aynı şekilde toplayıp; hizmet yaparken bazılarına hizmet yapmak, bazılarına yapmamak; eşitlik ilkesine aykırıdır. Ayrıca herkesin istediği gibi inanma, ibadet etme, din eğitim alma hakkı vardır. Ancak zorunlu din eğitimi altında, Alevi yurttaşların kendi inançları ile ilgili çocuklarının almalarını istedikleri eğitime, devletin eşitlikçi yaklaşmaması, dayatmacı, tekçi yaklaşmasını da kabul etmiyoruz, buna itiraz ediyoruz.

    “TARİKATLARI, STK KABUL EDİP…”

    ÇEDES Programı adı altında, laik eğitimin örselendiği; Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak Alevi Bektaşi Kültür Cemevi Başkanlığı adı altında Aleviler tarafından kabul görmeyen bir oluşumla; inancın sanki bir kültür sanat faaliyeti gibi nitelendirildiği bir sürecin içindeyiz. Bir bakanın ağzından, Meclis kürsüsünden; tarikatları STK kabul edip cemaatlerle protokol yapıldığının ve bundan sonra da yapılacağının söylenmesi, bu gerici anlayışla bu topraklarda yaşayan çocuklarımızın, barınma ihtiyaçlarının, ‘tarikatlara, cemaatlere gitsinler; orada bize uygun nesiller olarak yetiştirilsinler’ anlayışını son derece tehlikeli buluyoruz. Buna itiraz ediyoruz, bununla mücadele edeceğiz.

    “YÜREĞİMİZDEKİ YANAN ATEŞİ SÖNDÜRMEMEYE SÖZ VERİYORUM”

    Her sene Sivas’ın Madımak’ın yıl dönümünde orada olacağım, bu sene CHP Genel Başkanı sıfatı ile Madımak’ta olacağım. Madımak’ın bir utanç müzesi haline getirilmesine kadar, oradaki o katliamın; Türkiye Cumhuriyeti’nin utancının simgelendiği, orada ölen canlardan devletin özür dileyeceği güne kadar Madımak’ta mücadele devam etmeye, yüreğimizdeki yanan ateşi söndürmemeye söz veriyorum.

    Bir yandan da bulunduğumuz topraklar barışın toprakları. Hünkar’ın bir kucağında aslanı, bir kucağında ceylanı tuttuğu ve bu öğreti ile Anadolu’ya barışı yaydığı; işte ondan 600 yıl sonra buralara gelmiş birisinin de dünya kadar kan akıtılarak, dünya kadar şehit verilerek; toprakların her santimetresi şehit kanı ile sulanarak verilen bir mücadeleden sonra ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’ demesi, o felsefenin Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının iliklerine kadar hissettikleri bir felsefe olduğunu; bu toprakların gerçekliğinin savaş değil barış olduğunu hep birlikte hatırlamalıyız.

    Bugün Filistin’de, Gazze’de İsrail devleti, kendisine karşı yapılan bir terörist saldırıyı bir başlangıç kabul ederek, kendi kaybettiği sivil kayıplara hepimiz ağlarken, bu sefer dönüp Filistin’de 20 bine yakın insanı, bebeği çocuğu katletmiştir, katletmeye devam etmektedir. Bugün 18 bin tane civciv ölse, dünyanın herhangi bir ülkesinde bu bütün dünyada birinci haberdir. Ama günün birinde Bosna Hersek’teki mezalime susanlar, bugün katliamın bir tarafı İsrail olunca Filistin’deki katliama susmaktadırlar. Arafat ile kurduğu ilişki ile Filistin devletiyle kurduğu ilişkiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı Karaoğlan Bülent Ecevit’in yaklaştığı gibi, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yaklaştığı gibi Filistin davası, bizim davamızdır.

    “ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE FİLİSTİN’E GİDİYORUM”

    Sözle, Filistin’e destek olunmaz. Sadece söz söyleyerek kınayarak olunmaz. Eylemle olur. Bunun için eğer yapacaksanız, İsrail’e ambargo uygulayacaksınız. Bir yandan çıkıp, Filistin için güzel sözler söylemek, timsah gözyaşları dökmek; sonra Filistin’e size yakın, çevrenize yakın, ailenize yakın kişilerin gemileri ile halen daha ticaret yapmak samimiyet değildir. Buradan bir kez daha Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum: Ben önümüzdeki günlerde Filistin’e gidiyorum. Filistin meselesine destek olmak için, Filistin ile dayanışmak için gidiyorum. Cesaretin varsa, bu ülkedeki tüm siyasi partilerin liderleriyle birlikte, bizimle birlikte Filistin’de olursun. 1967 sınırlarında, Doğu Kudüs’ün başkent olduğu bağımsız bir Filistin devletini savunmaya, Filistin’in yanında durmaya; buna saygı gösterirse İsrail devleti ile de en iyi ilişkileri kurmaya, CHP’nin tarihi şahitlik etmiştir. Bundan sonra da böyle olacaktır. Ancak bir yanda bu kadar büyük bir zulüm varken, mazlumlar, mağdurlar varken; güçlünün yanında durmak doğru değildir. Hünkar’ın söylediği gibi; gücünü göstereceksin mazluma, mağdura değil, zalime göstereceksin.

    Türkiye’nin kutuplaşmış iklimine, mahallelere ayrılmaya çalışılan ve birbirine düşmanlaştırılmaya çalışılan 81 vilayette yaşayan; inancı ne olursa olsun, etnik kökeni ne olursa olsun; Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarına sesleniyoruz. Barışın başkentinden sesleniyoruz. Sevginin, hoşgörünün başkentinden sesleniyoruz. Hacıbektaş’tan sesleniyoruz.

    Bu ülkenin kırgınlıkları, kavgaları, tartışmaları, gözyaşlarını bir kenara bırakması; kucaklaşması, kutuplaştırılmaya çalışanlara inat kucaklaşması, kardeşleri birbirine kırdırmaya çalışanlara inat kardeşleşmesi; bundan sonraki süreçte bir ve beraber olması; bundan sonra Atatürk’ün kurduğu büyük Türkiye hayaliyle ve onun kurduğu Cumhuriyet’e hep birlikte sahip çıkması gerekmektedir. Biz buradan CHP olarak, tüm siyasi görüşlere, tüm etnik kökenlere, tüm mezheplere, tüm inançlara sesleniyoruz. Diyoruz ki ‘gelin canlar bir olalım.’ Hepinizi çok seviyoruz. Güzel günleri hep birlikte göreceğiz.”

  • ÖZGÜR ÖZEL: “İYİ PARTİ’YE VE İYİ PARTİ’NİN ÜYESİ İYİ İNSANLARA ŞUNU SÖYLÜYORUM: HACIBEKTAŞ’TAN TÜRKİYE’DEKİ HERKESE BARIŞ İLAN EDİYORUZ”

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Hacıbektaş’ta; “Bizim anlayışımızda muhalefet iktidara karşı yapılır. Muhalefete muhalefet yapmayız. Muhalefet partileriyle tartışmayız. Barışın başkentinden bütün muhalefet partilerine, İYİ Parti’ye ve İYİ Parti’nin üyesi iyi insanlara şunu söylüyorum: Hacıbektaş’tan Türkiye’deki herkese barış ilan ediyoruz” diye konuştu.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün Nevşehir’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hacıbektaş’a gelişinin 104, yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen etkinliğe katıldı. Etkinlik sonrasında basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Özel, şöyle konuştu:

    “ANAYASAYI TANIMAYAN DEVLETİ TANIMAZ, DEVLETİ TANIMAYAN BU ÜLKEYE EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ YAPAR”

    “Dün verilen karar, çok dikkatli okunduğunda şunu fark etmek gerekiyor. Anayasa Mahkemesi’nde karar 3 karşı oya karşı oy çokluğuyla alındığı halde uygulanması için yollanıldığı mahkemeye oy birliğiyle yollanıyor. Yani Anayasa Mahkemesi üyeleri diyorlar ki, ‘Karar ne olursa olsun, mutlaka uygulanmalıdır.’ Buradan sonra bu kararı uygulamamak hukuk tanımazlık, anayasa tanımazlıktır. Bu kararı uygulamayanlar kendi varlıklarını inkar ediyorlar. Çünkü adı ne olursa olsun Cumhuriyet savcısı, Yargıtay üyesi, Danıştay üyesi, Anayasa Mahkemesi üyesi, milletvekili, bakan, Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı hepimiz yetkilerimizi anayasadan alıyoruz. Anayasayı tanımayan devleti tanımaz, devleti tanımayan bu ülkeye en büyük kötülüğü yapar. Bu karardan sonra hatada direnmek ülkeyi felakete götürür. Bu konudaki duruşumuz net.

    “DEMEK Kİ TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK İKİ ŞEHRİ İKTİDAR PARTİSİNİN ADAY BULAMAYACAĞI KADAR İYİ YÖNETİLİYOR”

    İstanbul ve Ankara adaylarımızı açıkladık. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın onların karşısına bir aday çıkarıp çıkaramayacağını, onun aday arayışını izliyor bütün Türkiye. Karşısına koyacak aday bulamıyorlar. Hiç üzülmesinler, demek ki Türkiye’nin en büyük iki şehri iktidar partisinin aday bulamayacağı kadar iyi yönetiliyor. Cumhurbaşkanı da bununla gurur duysun. Geçmişte sesleniyordu bize; ey CHP adayınız kim diye. Ben seslenmeyeceğim ‘Ey Recep Erdoğan, İstanbul ve Ankara’da adayınız kim’ diye. Hiç üzülme Recep Tayyip Erdoğan, bu övünülecek bir şey. Karşısına rakip çıkaramayacağın kadar bu şehirleri iyi yönetiyoruz. İyi yönetmeye devam edeceğiz. Sadece İstanbul ve Ankara’yı değil, elimizdeki bütün büyükşehirleri iyi yönetiyoruz. Halkın gönlünde olan bizim de gönlümüzde. 31 Mart’tan sonra bütün Türkiye’ye 5 sene önce baharı getirmiştik, bu sefer yazı getireceğiz.

    (Aydın ve İzmir yılbaşından önce açıklanır mı sorusu üzerine) Hemen önce hemen sonra açıklanabilir. Aydın zaten açıklanacak. Benzer kategorideki belediyelerden önce Aydın’ı açıklarsak o belediyelerde ‘Acaba açıklanmayacak mı’ kaygısı oluşmasın diye belediye başkanımızın da bilgisi ve rızasıyla Aydın’ı beklettik. Başka bir sebebi yok.

    “MUHALEFETE MUHALEFET YAPMAYIZ, MUHALEFET PARTİLERİYLE TARTIŞMAYIZ”

    Buradan bu sürekli siyasette bir gerilim bekleyenlere ve CHP muhalefetle kavga etsin isteyenlere şunu söyleyeceğim. Bizim anlayışımızda muhalefet iktidara karşı yapılır. Muhalefete muhalefet yapmayız. Muhalefet partileriyle tartışmayız. Barışın başkentinden bütün muhalefet partilerine, İYİ Parti’ye ve İYİ Parti’nin üyesi iyi insanlara şunu söylüyorum: Hacıbektaş’tan Türkiye’deki herkese barış ilan ediyoruz.”