Blog

  • ÖZGÜR ÖZEL: HATAY’DA DEPREMZEDE BİR AİLENİN YAŞADIĞI PREFABRİK

    ÖZGÜR ÖZEL: HATAY’DA DEPREMZEDE BİR AİLENİN YAŞADIĞI PREFABRİK

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Hatay Samandağ’da depremzede bir ailenin yaşadığı prefabrik evde çıkan yangında evlatlarımız İsacan ve Doğa’yı kaybettik bugün. Tayyip Erdoğan muhalefete hakaretler edip aday tanıtırken, deprem bölgelerinde yaşanan dram tam da bu. İktidar unutsa da biz unutmayacağız, susmayacağız. Deprem bölgelerindeki vatandaşlarımızın insanca, onurlu yaşama hakkına sahip çıkacağız” dedi.

    Hatay’ın Samandağ ilçesinde depremzede bir ailenin yaşadığı prefabrik evde bugün yangın çıktı. Yangında 4 yaşındaki İsacan ve 1 yaşındaki kardeşi Doğa hayatını kaybetti.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Samandağ’da prefabrik evde yaşanan yangına ilişkin açıklama yaptı. Özel’in bu akşam X hesabından yaptığı açıklama şöyle:

    “Hatay Samandağ’da depremzede bir ailenin yaşadığı prefabrik evde çıkan yangında evlatlarımız İsacan ve Doğa’yı kaybettik bugün. Tayyip Erdoğan muhalefete hakaretler edip aday tanıtırken, deprem bölgelerinde yaşanan dram tam da bu.

    11 aydır kaderine terk edilen, vaatlere rağmen barınma sorunu çözülmeyen yüzbinlerce insanımız, çadırlarda, konteyner kentlerde, prefabrik evlerde hayata tutunmaya çalışıyor. İktidar unutsa da biz unutmayacağız, susmayacağız. Deprem bölgelerindeki vatandaşlarımızın insanca, onurlu yaşama hakkına sahip çıkacağız.”

  • YAŞAR KEMAL PARKI ÇİĞLİ’DE TÖRENLE AÇILDI

    YAŞAR KEMAL PARKI ÇİĞLİ’DE TÖRENLE AÇILDI

    Çiğli Belediyesi, kente yeni sosyalleşme alanları kazandırmak amacıyla sürdürdüğü çalışmalar kapsamında baştan sona yenilediği ve edebiyatımızın duayen ismi Yaşar Kemal’in isminin verildiği parkı düzenlediği törenle hizmete açtı.   

    Her yaştan vatandaşın güvenle ve keyifle sosyalleşebileceği yaşam alanlarını kente kazandırmaya devam eden Çiğli Belediyesi, son olarak İzkent Mahallesi’nde yenileme çalışmalarını tamamladığı Yaşar Kemal Parkının açılışını gerçekleştirdi. Açılışa Çiğli Belediye Başkanı Utku Gümrükçü, başkan yardımcıları, meclis üyeleri, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları ve çok sayıda vatandaş katılım gösterdi. Açılışın ardından çay bahçesinde vakit geçiren vatandaşlarla bir araya gelen Başkan Gümrükçü, talep ve önerileriyle ilgili notlar aldı. 

    BAŞKAN GÜMRÜKÇÜ: “DONANIMLI BİR TESİSİ DAHA KENTİMİZE KAZANDIRDIK”

    Spor sahası, genişletilen kafeteryası ve üretici kadın pazarıyla her yaştan vatandaşın sosyalleşebileceği bir parkı daha Çiğli’ye kazandırdıklarını belirten Gümrükçü, “Egekent Bölgesinin inşaatı 1998’da bitirildi ancak sonraki yıllarda sosyal, sportif ve kültürel hizmet anlamında pek kimsenin eli değmediği. Biz, oldukça geniş bir nüfusa sahip Egekent, Çağdaş ve İzkent Mahallerimize bu anlamda dokunuşlar yapmaya çalışıyoruz. Son olarak, içerisinde spor sahası, kafeteryası ve üretici kadın pazarıyla donanımlı bir tesisi yenileyerek İzkent Mahallesi’ne kazandırdık. Bu yeniliğe yakışır bir isim olarak da edebiyatımızın usta yazarlarından Yaşar Kemal’in ismini verdik” dedi. 

    SPORA VE SPORCUYA DESTEĞİMİZ SÜRÜYOR”

    Tesisle ilgili bilgi veren Gümrükçü, “Maalesef Çiğli’deki spor sahaları özel işletmelerin elindeydi ve biz bunları teker teker Çiğli Belediyespor Kulübü’nün üzerine olması kaydıyla belediyemize geri kazandırdık. Bu doğrultudaki çalışmalarımıza Egekent Spor Kulübü ile devam ettik. Halı sahayı ve soyunma odalarını yeniledik. Mahallemizin takımlarına bu sahaları ücretsiz kullandırıyoruz. Bu tesislerden elde edilen gelirlerin genç kardeşlerimizin eğitiminde harcanması için 15-16 amatör spor kulübümüzle böyle bir protokol düzenledik. Şu an 500 gencimiz Egekent Spor Kulübü çatısı altında eğitim alıyor. Umuyorum pazar yerinin karşısında yer alan alana da gelecek yıl İzmir Büyükşehir Belediyemiz ile spor kompleksimiz için temel atacağız” diye konuştu. 

     

  • AMASYA TAŞOVA’DA ‘ÇAMBÜKÜ’NE OSB İSTİYORUZ’ KAMPANYASI BAŞLATILDI. ÇAMBÜKÜ KÖYLÜLERİ AYLAR SONRA YENİDEN TRAKTÖRLERİYLE OSB KARŞITI EYLEM YAPTI

    AMASYA TAŞOVA’DA ‘ÇAMBÜKÜ’NE OSB İSTİYORUZ’ KAMPANYASI BAŞLATILDI. ÇAMBÜKÜ KÖYLÜLERİ AYLAR SONRA YENİDEN TRAKTÖRLERİYLE OSB KARŞITI EYLEM YAPTI

    GENÇAĞA KARAFAZLI

    Amasya’nın Taşova ilçesine bağlı Çambükü köyünde tarım arazilerine yapılmak istenen Organize Sanayi Bölgesi (OSB) projesi, mahkeme kararıyla iptal edilmesine rağmen AKP’li Taşova Belediye Başkanı Bayram Öztürk’ün projeyi hayata geçireceklerini açıklaması sonrası sosyal medya üzerinden ‘Taşova halkı OSB istiyor’ kampanyası başlatıldı. Bunun üzerine OSB yapılması planlanan mera alanında dün köylü kadınların eyleminin ardından bu kez traktörleriyle toplanan köylüler eylem yaparak OSB projesine tepki gösterdi. Çambükü köylülerinin avukatı Mehmet Celep, “Çambükü’nde kurulacak OSB sadece Çambükü’ne değil, Yeşilırmak Havzası’nda ve Taşova’da da ekolojik anlamda bitki ve hayvan yetiştiriciliğine sekte vereceğinden faydalı olmayacağını düşünüyoruz” dedi.

    Amasya Valiliği’nin Çambükü köyünde tarım arazileri üzerine OSB yapma projesi Samsun 1. İdare Mahkemesi tarafından 18 Ekim 2023’te iptal edildi. Mahkemenin bu kararına rağmen yerel yöneticilerin ve AKP’li siyasetçilerin OSB ısrarı bitmedi. AKP’li Taşova Belediye Başkanı Bayram Öztürk’ün sosyal medyada ve katıldığı toplantılarda ‘OSB’yi Çambükü köyüne yapacağına’ dair açıklamaları üzerine sosyal medya üzerinden ‘Taşova’da OSB istiyoruz’ şeklinde kampanya başlatıldı. 

    Çambükü köyü halkı ise bu yaşanan gelişmelerin ardından aylar sonra yeniden OSB karşıtı mücadeleye başladı. Köylü kadınlar dün mera alanında “Ovama, suyuma, toprağıma dokunma, adalet istiyoruz” sloganlar atarak, eylem yaptı.

    “DEVLET BÜYÜKLERİME SESLENİYORUM EKİN EKEMEDİK BİR ÇÖZÜM BULUN”

    Köylü yurttaş Mehmet Dönmez, “Devlet Büyükleri bak bir ekin ekemedik bunlar elimizde kaldı, ahırdan gübre çekemiyoruz, gübreler elimizde kaldı. Büyük olarak sizlere sesleniyorum bunun bir çaresine bakın biz kaldık. Daha bir avuç ekin ekemedik. Millet hep ekti bitti. Biz daha bir avuç ekin ekemedik” dedi.

    “İDARE KURDUĞU KOMİSYONLA MAHKEME KARARLARINI BERTARAF ETMEK İSTİYOR”

    Çambükü Köylülerinin avukatlarından Mehmet Celep şunları söyledi:

    “Bilindiği üzere 2021 yılı içerisinde Amasya Taşova Çambükü köyünde bir OSB kurulmasına karar verilmişti. Verilen bu OSB kurulması kararına karşı Çambükü Köyü Muhtarlığı ve Çambükü köyünden diğer şahıslar adına tarafımızca davalar açılmıştı. Bu açılan davalardan en önemlisi olan OSB kesin kararı yani Sanayi Bakanlığı tarafından verilmiş olan OSB kesin kararı iptal edilmiş ayrıca, yapılan çevre düzeni planı da yine açmış olduğumuz diğer bir davayla iptal edilmişti. Mahkemelerin vermiş olduğu iptal kararlarından sonra, davalı idareler 2023 yılı içerisinde 2021 yılında kurulan bu OSB’yi telkin etmişler tamamen hükümsüz hale getirmişler. 2023 yılında yeni bir OSB kurmuşlardır. Bu OSB’yi kurarlarken de kendileri şöyle bir yol izlenmiştir. Özellikle Samsun 3. Bölge İdare Mahkemesi ile Samsun 1. İdare Mahkemesi lehimize verilen kararların gerekçelerinden OSB kurulurken, alternatif alan araştırmalarının yeterli usule uygun hukuka uygun yapılmadığı yönünde hüküm kurulmuştu. Söz konusu bu mahkeme gerekçeleri bertaraf edilebilmek adına idareler tarafından bir komisyon kurulmuş alternatif alan araştırması yapılmış ve netice itibarıyla Çambükü köyünden OSB kurulmaya uygun daha iyi bir yer olmadığı yönünde bir rapor tutularak bu rapor ekiyle beraber bakanlığa gönderilmiş ve yeni bir OSB 2023 yılında kurulmuştur. Bizce bu alternatif alan araştırılması da hukuka uygun usule uygun değildir. Açmış olduğumuz davada zaten bu gerekçelere yeterince değindik. 2023 yılında kurulan söz konusu OSB ile ilgili de yürütme durdurma talepli olarak dava açtık ve açılan dava şu an Samsun 2 İdare Mahkemesi’nde görülmektedir. Yürütme durdurma kararı alacağımızı düşünüyoruz.

    “HUKUKA UYGUN ÇEVRE DÜZENİ PLANI YOKTUR”

    Özellikle değinmek istediğim bir diğer husus da ilk OSB kurulduktan sonra alınan çevre düzeni planının da iptal edilmiş olduğudur. Yani hem ilk OSB hem de kurulan yeni OSB ile ilgili olarak yasaya uygun hukuka uygun bir çevre düzeni planı şu an yoktur. Dolayısıyla bağlı işlemlerin de yok hükmünde olması gerekmektedir. Biz bununla ilgili de mahkemeye bir açıklama yaptık. Mahkemeden yürütme durdurma ile ilgili de yine olumlu bir sonuç alacağımızı düşünüyoruz. Neden böyle bir açıklama yaptım? Şöyle bir durum var. Son zamanlarda Taşova kamuoyunda özellikle sosyal medyada ‘Taşovalılar OSB istiyor’ diye paylaşımlar yapılmaya başlandı. Bu nedenle kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğini düşündüm. OSB ile ilgili hukuksal süreç şu anda böyle.

    “KOLLUK KUVVETLERİYLE KÖYLÜLERİN KARŞI KARŞIYA GELMEMESİ İÇİN YARGI KARARLARI BEKLENSİN”

    2021 yılındaki OSB telkin edildi ve yeni bir OSB kuruldu. Özetle o OSB ile ilgili de biz yürütme durdurma kararı aldık. Biz hem valiliğin hem bakanlığın, yani davalı İdarelerin mahkeme kararlarını beklemesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü daha önce mahkeme kararları beklenmeden OSB fiziki olarak kurulmaya çalıştı ve kolluk kuvvetleri ile köylü karşı karşıya kalmıştı. Bu da ulusal basında çok yer edinmişti. Yine aynı şeyler yaşanmaması adına mahkeme kararlarının sonuçlarının beklenmesini daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz.

    “OSB YEŞİLIRMAK HAVZASI VE TAŞOVAYI EKOLOJİK ANLAMDA ETKİLEYECEK”

    Diğer taraftan Çambükü’nde kurulacak OSB sadece Çambükü’nü değil, Yeşilırmak Havzası’nı ve Taşovayı’da ekolojik anlamda bitki ve hayvan yetiştiriciliğine sekte vereceğinden faydalı olmayacağını düşünüyoruz. Bununla ilgili bilimsel raporlar açıklamalar ileride kamuoyuyla paylaşılacak. Bu nedenle Taşova’da, Taşova halkının ‘OSB istiyoruz’ diye paylaşım yaparken aslında OSB ile ilgili gerçeklere tamamen vakıf olmadığını düşünüyoruz.”

  • MANSUR YAVAŞ, KIZILIRMAK YEREL DERNEKLER FEDERASYONU VE DERNEK YÖNETİCİLERİ İLE BİR ARAYA GELDİ

    MANSUR YAVAŞ, KIZILIRMAK YEREL DERNEKLER FEDERASYONU VE DERNEK YÖNETİCİLERİ İLE BİR ARAYA GELDİ

    Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu ve bağlı derneklerin yöneticileriyle bir araya geldi. Yavaş, “Biz bir kamu görevlisi olarak herkese eşit hizmet etmek durumundayız. Bütün ihaleleri açık yaparak, hesap vererek ve en önemlisi bu kente katılımcı kültürü aşılayarak göreve başladık” dedi.  

    ABB Başkanı Mansur Yavaş, Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu ve bağlı derneklerin yöneticileri ile Ankara Kent Konseyi koordinasyonunda düzenlenen istişare toplantısına katıldı. Ankara Kent Konseyi Kabul Salonu’nda bugün yapılan toplantıya Yavaş’ın eşi Nursen Yavaş, Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz, Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu Başkanı Murat Akyüz, dernek yöneticileri, ABB bürokratları ve çok sayıda davetli katıldı.

    ABB Başkanı Mansur Yavaş, şöyle konuştu:

    “Bir yönetici için en konforlu iş hiç kimseyi ayırmamak ve herkesi kucaklamaktır. Toplumda hiç kimseyi ayırmadan ne siyasi partisine ne de başka özelliğine bakmadan herkesi kucaklayarak ve herkese Ankara halkının birer hemşehrisi, hizmet etmekle görevli olduğu bireyi olarak gördüğünüz zaman hiç kimseyi ayırmıyorsunuz. Ayırmayınca da ne oluyor? Her yere çok rahat bir şekilde, sadece bir koruma ile gidiyorsunuz. Onlar da sizi gördüğü zaman bir kardeşi, bir ağabeyi görmüş gibi bağırlarına basıyorlar. Biz bir kamu görevlisi olarak herkese eşit hizmet etmek durumundayız.

    “KENTE KATILIMCI KÜLTÜRÜ AŞILAYARAK GÖREVE BAŞLADIK”

    Bütün ihaleleri açık yaparak, hesap vererek ve en önemlisi kente katılımcı kültürü aşılayarak göreve başladık. Çünkü bir kenti yönetirken; o halktan aldığınız paraları harcarken aslında o paraları size verene sormanız lazım. Biz de gelir gelmez 550 kuruluşa yazı yazdık ve önümüzdeki yılın bütçesi için bizden neler talep ettiklerini, acil yapılmasını istedikleri işleri sorduk.  4.5 yılda ne kadar bütçe harcadığımızı, bunların ne kadarını nereye harcadığımızı, hepsinin hesabını kuruşu kuruşuna vereceğiz. Ayrıca web sayfamızda ödediğimiz tüm paraların nereye harcandığını da şeffaf bir şekilde görebiliyorsunuz. ‘Ben hesabı başka bir yere vereceğim’ deyip kaçmak iş değil çünkü bu kenti idare ederken kentin asli ihtiyaçları yerine bu paraları başka yerlere harcıyorsanız, sadece görünsün diye betonları ve plastikleri ortaya çıkarıyorsanız, bir yandan da aç kalan insanlar, soğuktan üşüyen insanlar, okula gidemeyen, diğerleri gibi eşit okuma imkânı bulamayan öğrencileri görmüyorsanız siz orada yöneticilik yapmıyorsunuz.

    “ANKARA’DAN ALDIĞIMIZ PARALAR ANKARA’DA ÇİFTÇİLİK YAPAN İNSANLARIN TOPRAĞINA TOHUM OLARAK GİRİYOR VE ÜRETİM OLARAK GERİ DÖNÜYOR”

    Her zaman söylediğim gibi birinci önceliğim Ankara halkını zengin etmek. İkincisi ise Ankara’da hiç kimsenin aç ve açıkta kalmaması, hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi ve okumayan hiçbir çocuğun kalmaması. Bu kentte 25 yıl sonra bir zihniyet değişimine imza attınız ve artık bu kente huzur geldi. Bir Allah’ın kulu herhangi bir köy, ilçe ‘Bize ayrımcı davranıyor’ diyemiyor. Yaptığımız çalışmalarla üretimi destekliyoruz. Şimdi Ankara’dan aldığımız paralar Ankara’da çiftçilik yapan insanların toprağına tohum olarak giriyor ve üretim olarak geri dönüyor.

    “ANKARA’NIN TARİHİNİ VE KÜLTÜRÜNÜ ORTAYA ÇIKARACAĞIZ”

    Ankara sıradan bir kent değil; Ankara Cumhuriyetimizin Başkenti. Başkent olma özelliğini mutlaka daha fazla ortaya çıkarmamız gerekiyordu ve inşallah Ulus’taki Cumhuriyetin kurulduğu meydanlardan, kurulduğu alanlardan başlamak üzere Ankara’nın tarihini ve kültürünü ortaya çıkararak, inşallah bu kültürü yaşatırken, bu Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkarken bu coğrafya da yaşamış binlerce yıl önce yaşamış insanların bize bıraktıkları mirasları ayağa kaldırmak suretiyle inşallah turizmini de daha da canlandıracağız.”

    ABB Mansur Yavaş’ın göreve seçilmesiyle 25 yıldır giremedikleri salonlara girebildiklerini ve alamadıkları hizmetleri almaya başladıklarını söyleyen Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Murat Akyüz ise şunları söyledi:

    “Mansur Yavaş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce bizlerle bir araya gelmişti, seçildikten sonra tekrar bizlerle bir araya geldi ve salonlarını bizlere açtı, daha önce katılamadığımız programlara, giremediğimiz belediye binalarına belediyenin hizmetlerine ulaştık. Kimseyi ayırt etmeksizin, kimsenin birbirinden farkının olmadığını bizim hep dile getirdiğimizi artık Ankara’da çok daha güçlü söyleyen bir belediye başkanımız var ve inanıyoruz ki bundan sonraki dönemde de bu güçlü ses bizi çok daha fazla kucaklayacak. Bu kucaklamayı sağlayan sizlere ve Sayın Başkanımıza teşekkür ediyoruz.”

     

  • UMUT KURUÇ: “LAİKLİK MECLİSİ, 3 MART’I LAİKLİK GÜNÜ OLARAK KUTLAMAYI KARAR ALTINA ALMIŞTIR”

    Laiklik Meclisi, 3 Mart’ı Laiklik Günü olarak kutlama kararı aldığını duyurdu. Laiklik Meclisi adına açıklamayı yapan İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Genel Başkanı Umut Kuruç, “Hilafet çağrıları münferit değildir, bütünlüklü bir saldırının parçası olduğu bilinmelidir. Hilafetin meşrulaştırılması ve laikliğin ayaklar altına alınması kabul edilemez. Laiklik Meclisi, hilafetin ve Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırıldığı, Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu’nun çıkarıldığı 3 Mart’ı 100’üncü yılında Laiklik Günü olarak kutlamayı karar altına almıştır. Laiklik özgürlüktür. Laiklik yurttaşlıktır. Yurttaş haklarıyla vardır. Eşit ve özgür bir toplumun hayatı dönüştürme, değiştirme iradesinin temeli de laikliktir. Yoksullukla çaresiz bırakılan toplumumuz, gericilikle teslim alınmak istenmektedir. Ancak, ülkemizin ilerici birikimi bu saldırıyı dirençle püskürtecek, eşit ve özgür bir geleceği laiklik temelinde kuracak iradeye sahiptir. Bu büyük tehlikeye karşı ülkenin ilerici birikimi ayağa kalkmalı ve safları sıklaştırmalıdır” dedi.

    Laiklik karşıtı uygulamalara tepki olarak 25 Eylül’de, 90 aydının imzasıyla kurulan Laiklik Meclisi, bugün Ankara’daki Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda basın toplantısı düzenledi. Basın açıklamasını İKD Genel Başkanı Umut Kuruç okudu. Açıklamaya, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek Gözütok, eski CHP Milletvekili Mustafa Gazalcı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kurucu Genel Başkanı Murtaza Demir, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Prof. Dr. Ahmet Saltık da katıldı.

    “KURDUKLARI BU GERİCİ İSTİBDAT REJİMİNİN ANAYASASINI YAPMAK İÇİN BÜTÜN BU SÜREÇLERİ HIZLANDIRIYORLAR”

    Kuruç, şunları söyledi:

    “Son dönemlerde, özellikle Mayıs 2023 genel seçimlerinden itibaren gerici saldırıların arttığını, gerici kuşatmanın büyüdüğünü farklı alanlarda yaşıyoruz, görüyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) uygulaması dinci/gerici müfredat dayatması, kadınlara yönelik gerici hamlelerin, Medeni Kanun’a dönük saldırıların artması, hilafet çağrıları ve hilafet bayraklarıyla ülkenin meydanlarında boy gösteren gerici güruhlar, bütün bunlarla birlikte düşünülmesi gereken anayasa tartışmalarının siyasi iktidar tarafından daha güçlü bir şekilde gündeme getirilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Hatay Milletvekili Can Atalay’a dönük olarak aldığı kararın bir diğer yüksek yargı organı olması gereken Yargıtay tarafından tanınmaması bize şunu gösteriyor: Kurdukları bu gerici istibdat rejiminin anayasasını yapmak için bütün bu süreçleri hızlandırıyorlar. Dolayısıyla laikliğin ve cumhuriyetin tamamen tasfiyesi gibi büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Laiklik Meclisi olarak biz 25 Eylül’de kuruluşumuzu ilan ettik. 8 Ekim’de eşitlik ve özgürlük için, laiklik bildirgemizi yayınladık. Ve yarın yayınlayacağımız ‘2023 Laiklik İhlalleri Raporu’nu Laiklik Meclisi İzleme Merkezi olarak hazırladık. Ancak bütün bu gelişmeleri göz önünde bulundurursak laiklik mücadelesinin ne kadar yaşamsal olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bu nedenle son gelişmelere ve saldırılara dönük olarak Laiklik Meclisi’nin görüşlerini sizlerle paylaşmak istedik.”

    “KARŞI DEVRİM SÜRECİNİ CUMHURİYET’İN 100’ÜNCÜ YILINDA TAMAMLAMAYI ‘HEDEF 2023’ SLOGANIYLA İLAN ETMİŞ OLAN İKTİDAR TAKVİMİ TUTTURAMAMIŞTIR”

    Laiklik Meclisi’nin açıklaması şöyle:

    “Büyük tehlikeye karşı ülkenin ilerici birikimi ayağa kalkmalı ve safları sıklaştırmalıdır. Özellikle Mayıs 2023 seçimlerinden beri, siyasi iktidarın yeni rejimini tahkim etmek üzere attığı adımlar hızlanmaktadır. Ülkemizin, idari, hukuki ve toplumsal yapısını tamamen değiştirme amacıyla atılan bu adımlarla toplumsal yaşamın güvencesi olan laiklik, ayaklar altına alınmakta hatta açık bir biçimde tasfiyesi hedeflenmektedir. Cumhuriyet’in bütün temel değerlerini tasfiye sürecinde son düzlüğe giren siyasal iktidar, ülkenin hemen hemen her alanında kriz başlıklarının da aktörü haline gelmiştir. Karşı devrim sürecini Cumhuriyet’in 100’üncü yılında tamamlamayı ‘Hedef 2023’ sloganıyla ilan etmiş olan iktidarın yetkili ağızları, büyük yol kat etmiş olmalarına rağmen takvimi henüz tutturamamıştır. 2023 genel seçimlerinin öncesinde başlayarak sonrasında büyük bir telaşla yükselttikleri yeni anayasa tartışması ‘Türkiye Yüzyılı’ adıyla kuruluşunu tamamlamaya çalıştıkları rejimin temel ayağını inşa etme çabasıdır.

    “HUKUKU DÖNÜŞTÜREREK SİYASİ ARAÇ HALİNE GETİREN İKTİDAR, YENİ ANAYASAYLA LAİKLİĞİ VE CUMHURİYETİ TASFİYE ETMEYİ AMAÇLAMAKTADIR”

    Bunun açık göstergesi son aylarda AYM’nin Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği hak ihlali kararlarının Yargıtay tarafından tanınmamasıyla tırmandırılan krizdir. Bu durum basitçe iki yargı kurumunun yorum farkı olarak değerlendirilemez. Siyasi iktidarın en yetkili ağzı tarafından krizin yeni bir anayasayla aşılabileceğinin söylenmesi bu durumun doğrudan yeni anayasa hamlesiyle bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır. 20 yılı aşkın süredir hukuku dönüştürerek bir siyasi araç haline getiren siyasi iktidar, yeni anayasayla laikliği ve cumhuriyeti tamamen tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. Bu sürecin bir diğer ayağı da özellikle Medeni Kanun’dur. Seçim öncesinde Milli Görüş’ün bir diğer kolu olan Yeniden Refah Partisi (YRP) ile siyasi iktidarın imzaladığı ittifak protokolü bunu göstermektedir. Protokolde yer alan, ‘Aile bütünlüğünün korunması için mevcut yasalardaki aykırı hükümlerin ayıklanmasına, manevi değerlerimize aykırı fiillerin ve sapkınlıkların önlenmesine yönelik yasal düzenlemelere, süresiz nafaka konusundaki mağduriyetlerin giderilmesine ağırlık verilecektir’ ifadesi, hukuk birliğinin yaşama geçirilmesini sağlayan ve laik hukukun simgesi olan Medeni Kanun ile taban tabana zıttır. Bu protokol ve YRP’nin geçtiğimiz aylarda TBMM’ye Türk Medeni Kanunu’nun 175. ve 176. maddelerinde değişikliğe gidilmesi, 176. maddenin sonuna da bir fıkra eklenmesi için sunduğu yasa teklifiyle Adalet Bakanlığı’nın 4-5 Ocak 2024 tarihlerinde İstanbul’da yaptığı Türk Medeni Kanun Çalıştayı’nın bütünlük içerisinde olduğunu görmek gerekir. Bununla laik hukukun temelinin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.

    “GERİCİ MÜDAHALENİN EN YOĞUN OLDUĞU ALAN EĞİTİMDİR”

    TBMM’nin Mayıs 2023 seçimleri sonrası bileşimindeki laiklik ve cumhuriyet karşıtı toplamın önemli bir kısmının bu sürece olumlu yaklaştığı hepimizin malumudur. İktidar ve ortağı partiler bünyesinde veya onlarla ilişkili çok da uzak olmayan siyasi geçmişe sahip olan görece yenilerinin laiklik ve cumhuriyet konusundaki beyanları ortadadır. TBMM’deki yeni bir diğer unsur olan ve dinci terör örgütü bağlantısı bilinen HÜDAPAR’ın varlığıyla cumhuriyet ve laiklik karşıtı, Anayasa’ya aykırı olan seçim bildirgesindeki ‘vesayetten ve ideolojiden arınmış, toplumun inanç değerleriyle örtüşen sivil bir anayasanın hazırlanması için çalışılacağı’ maddesi küçümsenmemelidir. Gerici müdahalenin en yoğun olduğu alan hepimizin bildiği gibi eğitimdir. 2013-2018 yılları arasında MEB Müsteşarlığı yapan Yusuf Tekin’in MEB koltuğuna oturtulması tesadüf değildir. Karma eğitim karşıtlığını, tarikat-cemaat uzantılarıyla protokoller yapacağını saklama gereği bile duymayan Tekin, eğitimde 4+4+4 dayatmasının yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. Tarikat/cemaatlerin okullara girmesi, imam hatiplerin yaygınlaştırılması, okullara türbanın girmesi ve mescit zorunluluğu da yine Tekin’in müsteşarlığı dönemindedir.

    “GELECEK KUŞAKLARIN DİNDAR VE KİNDAR NESİLLER OLARAK TESLİM ALINMASI ‘YENİ TÜRKİYE’ OLARAK NİTELENEN GERİCİ REJİMİN TAHKİMATINDA BÜYÜK ÖNEM TAŞIMAKTADIR”

    Gelecek kuşakların dindar ve kindar nesiller olarak teslim alınması ‘Yeni Türkiye’ olarak nitelenen gerici rejimin tahkimatında büyük önem taşımaktadır. Siyasi iktidarın seçim öncesi YRP ile yaptığı protokolde eğitime dönük olarak yer alan ‘Milli Eğitim müfredatının milli ve manevi değerlerimize uygun hale getirilmesi ve gerekirse aykırı sözleşmeler dahil her türlü düzenlemelerin gözden geçirilmesi temin edilecektir’ maddesi asla gözden kaçırılmamalıdır. Dolayısıyla biat edecek kuşakların yaratılması için dayatılan ÇEDES, gerici yeni müfredat, tarikat ve cemaat uzantılarıyla yapılan protokoller bu bütünlük içerisinde düşünülmelidir. Birçok tarikat ve cemaatin içinden çıktığı gerici görüşün sahibi ve cumhuriyet düşmanlığıyla bilinen Said Nursi ile yine cumhuriyet düşmanı, aşiret ve hilafet yanlısı Şeyh Sait’in kahramanlaştırılmaya çalışılması, isimlerinin meydanlara ve caddelere verilmesi cumhuriyetin ve laikliğin meşruiyetine karşı yapılan saldırıların parçasıdır.

    “HİLAFET BAYRAKLARININ AÇILDIĞI ‘FİLİSTİN’E DESTEK’ KILIFIYLA YAPILAN GERİCİ GÖVDE GÖSTERİSİ, HİLAFETÇİLİĞİ VE İRTİCAYI MEŞRULAŞTIRMA ÇABASIDIR”

    Tesis edilmeye çalışılan rejimin gerici ve teokratik karakteri ortadadır. Üniforma üzerine sarık ve cübbe giyen komutandan sonra harp okullarında tarikatlar artık açıktan örgütlenmekte, ülkemizin meydanlarında hilafet bayrakları açılarak şeriat çağrıları yapılmaktadır. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın oğlunun Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olduğu TÜGVA, Menzil cemaati uzantısı Semerkand Vakfı, çocuk istismarıyla anılan Ensar Vakfı gibi çok sayıda tarikat/cemaat uzantısı ve AKP yandaşı yapılanmanın yer aldığı Milli İrade Platformu’nun çağrısıyla geçtiğimiz günlerde İstanbul’da düzenlenen ve bakanlarla AKP’li milletvekillerinin katıldığı yürüyüş-miting hilafet, şeriat ve irtica gösterisine dönüşmüştür. Merkezi Londra’da bulunan terör örgütü Hizb-ut Tahrir’in de ‘Köklü Değişim’ adıyla katılarak sonrasında hilafet çağrısı yayınladığı ve hilafet bayraklarının açıldığı ‘Filistin’e destek’ kılıfıyla yapılan gerici gövde gösterisi, hilafetçiliği ve irticayı meşrulaştırma çabasıdır. Açılan hilafet bayraklarının El Kaide, El Nusra ve Taliban gibi cihatçı terör örgütlerinin siyasal simgesi olduğu hatırlanmalıdır.

    “LAİKLİK MECLİSİ, 3 MART’I LAİKLİK GÜNÜ OLARAK KUTLAMAYI KARAR ALTINA ALMIŞTIR”

    Bu gövde gösterisi Anayasa’ya, onun temel hükmü olan laikliğe aykırıdır ve açıkça saldırıdır. Buna karşı herhangi bir hukuki işlem başlatılmaması, Türkiye’de yargının siyasetle bağını ve siyasi iktidarın yargı krizinden yararlanarak yeni anayasa hedefinin altında yatan temel olgunun laikliğin tasfiyesi olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Hilafet çağrıları münferit değildir, bütünlüklü bir saldırının parçası olduğu bilinmelidir. Hilafetin meşrulaştırılması ve laikliğin ayaklar altına alınması kabul edilemez. Laiklik Meclisi, hilafetin ve Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırıldığı, Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu’nun çıkarıldığı 3 Mart’ı 100’üncü yılında Laiklik Günü olarak kutlamayı karar altına almıştır. Laiklik özgürlüktür. Laiklik yurttaşlıktır. Yurttaş haklarıyla vardır. Eşit ve özgür bir toplumun hayatı dönüştürme, değiştirme iradesinin temeli de laikliktir. Laikliğin tasfiyesi, önüne arkasına sıfatlar getirilerek aşındırılması bu iradeyi en hafif deyimiyle zedeler, zayıflatır, ortadan kaldırır.

    “İLERİCİ, YURTSEVER BÜTÜN KİTLE ÖRGÜTLERİNİ VE YURTTAŞLARI LAİKLİK MÜCADELESİNE ÇAĞIRIYORUZ”

    Yoksullukla çaresiz bırakılan toplumumuz, gericilikle teslim alınmak istenmektedir. Ancak, ülkemizin ilerici birikimi bu saldırıyı dirençle püskürtecek, eşit ve özgür bir geleceği laiklik temelinde kuracak iradeye sahiptir. Karşı karşıya olduğumuz tablo, laiklik mücadelesinin yaşamsal olduğunu göstermektedir. Bu büyük tehlikeye karşı ülkenin ilerici birikimi ayağa kalkmalı ve safları sıklaştırmalıdır. Laiklik Meclisi olarak ilerici, yurtsever bütün kitle örgütlerini ve yurttaşları laiklik mücadelesine çağırıyoruz. Bu gerici kuşatmaya alışmayalım. Eşit ve özgür bir ülke için, gelecek kuşakları için laiklik mücadelesini hep birlikte büyütelim.”

    “EYLEMLERİMİZİ PLANLAMALIYIZ ARTIK”

    Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek şöyle konutşu:

    “45 yıl devlet üniversitelerinde hizmet verdim. Hayatım laiklik mücadelesi vererek, özgürlük mücadelesi vererek ve bunun bedelini ödeyerek geçti. Şimdi artık dibe vurmuş yerdeyiz. Tabii ki mücadele edeceğiz, tabii ki bilgi temelli mücadelemiz olacak. Ben ülkenin her boyuttan işgal altında olduğunu düşünüyorum. Askeriyle polisiyle, içlerinde tabii temiz insanlarımız ve hayır diyenler var. Örneğin her ne kadar AYM’yi kendileri atadıysa da içinden halen hukuk fışkıran azıcık insanlarımız çıkıyor, tabii ki var. Bence eylemlerimizi planlamalıyız artık. Tabii ki yazıyoruz, çiziyoruz. Bunlar okuduğunu anlamıyor mu? Anlıyor ama umursamıyor. Eylem planları yapmalıyız diye düşünüyorum.”

    “YUSUF TEKİN GÖREVDEN HEMEN AYRILMALIDIR. BİR DAKİKA DURMADAN AYRILMALIDIR. KENDİSİ GİTMİYORSA GÖREVDEN ALINMALIDIR”

    Eski CHP Milletvekili Mustafa Gazalcı, şu değerlendirmeyi yaptı:

    “Tuzun koktuğu, çivinin çıktığı bir süreci yaşıyoruz. Devleti ve toplumu ayakta tutan hukuk, laiklik, ekonomi, bilimsel eğitim ayaklar altında. AYM kararları kimi çevrelerce tanınmıyor. Herkesi bağlayan Anayasa’yı Yargıtay’ın bir dairesi ‘Ben tanımıyorum’ diyor ısrarla ve buna da destekler geliyor. İşte bu ortamda, bu toz duman içinde çocuklarımızın barış için laik, bilimsel bir eğitim anlayışıyla yaptığımız uluslararası sözleşmelere uygun pozitif olarak yetiştirilmesi gerekirken öyle bir Milli Eğitim Bakanı var ki bunların hiçbirini hiçbirini tanımıyor ve bu Yusuf Tekin Anayasa’ya, yasalara aykırı olarak hem sözü hem eylemlerini ısrarla, inatla sürdürüyor. Görevden hemen ayrılmalıdır. Bir dakika durmadan ayrılmalıdır. Kendisi gitmiyorsa görevden alınmalıdır. Olmuyorsa, bizim burada yaptığımız gibi daha da etkin kamuoyu yaratılmalıdır. Çocuklarımız zehirlenmemelidir bu kişinin Milli Eğitim Bakanlığı’nda. ÇEDES saçmalığıyla hiçbir uzman niteliği olmayan imamları ve din görevlilerini okullarda görevlendirdi. 1926’da Mustafa Necati döneminde getirilen karma eğitimi tartışmaya açtı. Okul öncesinde bebelere mescit zorunluluğu getirildi. Cumhurbaşkanı, genel seçimlerden önce mülakatın kaldırılacağını söylemesine karşın, ‘Öğretmen alımlarında ben mülakatı sürdüreceğim’ dedi Yusuf Tekin. ‘Tarikatlarla iş birliği yapmaya, onlarla protokol imzala devam edeceğim’ diyor. Örtülü biçimde laik ve bilimsel eğitim yapan bütün okulları suçluyor, karalıyor. Ben birçok Milli Eğitim Bakanıyla tanıştım. Hiç böylesine açıkça tarikatları, cemaatleri, dinsel eğitimi öven bir bakana rastlamadık. Bütün dünyada kabul edilen evrim kuramını çıkardılar, yaradılışı soktular. Şimdi de dinsel birtakım ögeleri ağırlıklı olarak ortaya koyacaklar. 2018’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın açtığı kapatma davası, 10’a karşılık 1 oyla kapatma kararı verilmedi ama AKP’nin laiklik karşıtı bir parti olduğunu söyledi. Laiklik; toplumun, barışın, eğitimin, hukukun, ilerlemenin bir temelidir, bir yapısıdır. O kalktığı zaman altında kalırız, barış olmaz hiçbir alanda.”

    “DAHA BÜYÜK BİR MÜCADELEYİ ÖRMELİYİZ”

    Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kurucu Genel Başkanı Murtaza Demir şunları söyledi:

    “İnanın, iktidar sahipleri artık bizim bu söylemlerimize gülüyor. ‘Biz adını koymadık ama şu anda hilafeti yaşıyoruz zaten. Diktatörlüğün dibine kadar yaşıyoruz zaten. Hangi Atatürk devrimleri? Hangi laiklik? Hangi demokrasi? Anayasa orada, ben tanımam’ diyor. Ama artık bu söylemler, bu ezberler hiçbir değer ifade etmiyor yaşadıklarımız karşısında. Dolayısıyla daha büyük bir mücadeleyi örmeliyiz. Daha büyük bir mücadelenin altyapısını oluşturmalıyız. Bu çaba yeter mi? Gördüğümüz, içinde olduğumuz tehlike karşısında çok cılız kalır, söylemden ibaret kalır. Her şey bitmiş bitmiş gibi gözükse de bu toplumun önemli bir bölümünün, özellikle okuyan-yazan bölümünün hala bir derdi var ve ‘ne yapmalıyız’ı sorgulamaya çalışıyorlar. Madem biz Laiklik Meclisi olarak öne çıktık. O zaman bu ‘ne yapmalıyız’ diyen insanlara da bir yanıt verecek şekilde bir örgütlenmenin içine girmeliyiz.”

    “TOPLUM, ‘BU İKTİDAR YENİ ANAYASA YAPAMAZ’ DEDİĞİ İÇİN YARGITAY ÜZERİNDEN KRİZ YARATARAK BUNU TOPLUMA MEŞRU GÖSTERİP YENİ BİR ANAYASAYI TÜRKİYE DAYATMAK İSTİYORLAR”

    Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu şöyle konuştu:

    “Laiklik elbette cumhuriyet demek, Türkiye demek, Türkiye Cumhuriyeti demek, bağımsızlık demek, hak ve özgürlükler demek ve bunların hepsinin temeli demek. Laikliğe saldırı demek cumhuriyete, bağımsızlığa, hak ve özgürlüklere, Atatürk’e saldırı demek. Cumhuriyetin öncesindeki döneme de çok açıkça göz göz kırpmanın da ötesinde, eylem yapmak demek. Sanki bir Filistin mitingi adı altında bir eylemle karşı karşıya kaldık. 1 Ocak, ulusal bayram ve genel tatiller hakkındaki kanun gereği hicri takvimden, miladi takvime bir devrim nedeniyle geçilmiş bir tarih. Hepimiz biliyoruz ki 1 Ocak’a İslamcı kesim mesafeli davranmanın ötesinde tepkili davranıyor. Filistin Mitingi adı altında özellikle 1 Ocak gününün seçilmesi üzerinde de durmak gerekiyor. Bu mitingde yer alan bir Hizb-ut Tahrir örgütü var. Bu terör örgütü bazı ülkelerde serbest, bazı ülkelerde yasak. Türkiye’de yasak; terör örgütü kabul edildiği için yasak, hilafet ve şeriat amacını taşıdığı için yasak. Filistin adı altında hilafet yürüyüşlerinin hilafet isteklerinin meşru gösterilmesinden başka hiçbir şey değil. Bugün eski AKP milletvekilleri, bakanları, meclis başkanları, Cumhurbaşkanının damatları ve oğlu hilafet istekli toplantıda yer alabiliyor. Bunu nasıl yorumlayabiliriz? Tehlikenin kat be kat arttığı şeklinde kuşkusuz. Toplum, ‘Anayasa’ya bağlı olmayan bu iktidar yeni anayasa yapamaz’ dediği için Yargıtay üzerinden bir kriz yaratarak bunu topluma meşru gösterip yeni bir anayasayı Türkiye dayatmak istiyorlar. Bu, Türkiye’nin gericiliğe mahkum edilmesi olacak. Laiklik karşıtlığına mahkum edilmesi olacak. Bir anayasa değişikliği adı altında cumhuriyetin ortadan kaldırılması olacak. AYM kararları, dünya hukuk tarihinde ilk kez Türkiye’de bağlayıcı olarak görülmedi ve kabul edilmedi. O halde örgütlü bir mücadele, alanlarda bir mücadeleden hukuk ve demokrasi içerisinde bu mücadeleyi alanlara taşımaktan başka hiçbir çözüm kalmıyor.”

    “TOPLUMSAL FELÇ TABLOSU YARATMAK VE TOPLUMU TESLİM ALMAK HEDEFLENİYOR”

    Prof. Dr. Ahmet Saltık, şunları dedi:

    “Türkiye’de eğitim, rejim, yaşam, dinselleştirilmiyor; dincileştiriliyor. Dinselleştirmek belki bir siyasal tercih olabilir. Ancak dincileştiriliyor apaçık, hatta mezhepleştiriliyor. Türkiye’nin bugün içine sürüklendiği tablo dış güdümlü. Tümüyle son zamanlarda Türkiye’ye dönük saldırıların hem kapsam kazandığını, içerik kazandığını hem de çok yönlüleştiğini, şiddetinin de yoğunlaştığını görüyoruz. Burada siyaset bilimi açısından direncini kırmak, zayıflatmak, yormak, deyim yerindeyse bir politik felç, toplumsal felç tablosu yaratmak ve toplumu teslim almak hedefleniyor. Umutları kırmak, siyasal paralize, siyasal kolektif paralizeye uğraşıyorlar. Ana muhalefetin yapacağı 14 Ocak Mitingi’nde laikliğin de mutlaka en temel, ana temalardan biri olarak yeterince vurgulanmasını muhalefet partileriyle, başta CHP olmak üzere temas ederek sağlamaya çalışmayı öneriyorum. Hatta bir adım öteye atarak Laiklik Meclisi adına bir konuşmacının da kürsüye çıkartılmasını önerelim. Çok tartışılan bir konu da hilafet istemek, Türkiye’de halifelik veya bu tür yeşil birtakım simgeler açmak, Anayasa’nın 26. maddesindeki ifade özgürlüğü kapsamında mıdır? Söz konusu eylemler Anayasa askıdaysa ifade özgürlüğü kapsamında değildir. Eylemli bir kalkışmadır anayasal rejime karşı. Dolayısıyla apaçık TCK 309’un çiğnenmesi demektir. Sivil itaatsizlik, bir meşru aşamaya gelmiştir. Biz çocuklarımızı okula, ulusal bir eğitim alsın diye gönderiyoruz. Ama siz iktidar olarak bu sözleşmeyi bozdunuz. Bizim çocuklarımızın beynini haşat etmek, dinci militan yetiştirmek üzere kullanmaktasınız. Ben çocuklarımı okula göndermiyorum. Türkiye, dünyada dördüncü ya da beşinci AYM’ye sahip ülkedir. Şimdi görüyoruz ki AYM de devre dışı bırakılabiliyor. Dolayısıyla siyasal kuram açısından, demokrasiyi koruyup kollamak bakımından yeni kurumlara, yeni rejimlere, yeni girişimlere gereksinim var. Halkımızı, ulusumuzu yeniden, yüzyıl sonra bir başka postmodern Kurtuluş Savaşı’na davet edelim.”

  • ANKARA’DA, MURAT KURUM’UN BAKANLIĞI DÖNEMİNDE EVLERİ YIKILDI, 2 YILDIR KENTSEL DÖNÜŞÜM BEKLİYORLAR… “NAYLONLARI SATIYORUM, KAPICILIK YAPIYORUM, BU YAŞTA ÇALIŞIYORUM”

    ANKARA’DA, MURAT KURUM’UN BAKANLIĞI DÖNEMİNDE EVLERİ YIKILDI, 2 YILDIR KENTSEL DÖNÜŞÜM BEKLİYORLAR… “NAYLONLARI SATIYORUM, KAPICILIK YAPIYORUM, BU YAŞTA ÇALIŞIYORUM”

    Murat Kurum’un Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olduğu dönemde “çürük raporu” verilerek yıkılan Ankara Keçiören’deki 31 haneli Gökdelen Apartmanı sakinleri yaklaşık iki yıldır kirada oturuyor. Aldığı 7 bin 500 lira emekli aylığının 4 bin lirasını kiraya vermek zorunda kalan 73 yaşındaki Huri Kılınçoğlu, “Naylonları satıyorum, kapıcılık yapıyorum. Komşulara sor. Binalarda bu yaşta çalışıyorum ben. Bir kilo et girmez benim evime. 250 gram et alamıyorum ben. Ekmeğe gidiyorum askıdan istiyorum, 2 ekmek veriyor. Bazen ‘yok’ diyor. Ben onunla kazanmadım ki ne deyim” dedi.

    Eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum döneminde, Ankara Keçiören’deki 19 Mayıs Mahallesi’nde bulunan 31 haneli Gökdelen Apartmanı dayanıklılık testine sokuldu. Apartman sakinleri testin ardından binalarının kentsel dönüşüme girerek, depreme dayanıklı hale getirilmesini bekliyordu ancak olmadı. Binaya “çürük raporu” verildi ve bina Keçiören Belediyesi tarafından yıkıldı. Bina istinat duvarına yapışık ve yeni yönetmelik gereği yeni binanın da istinattan ayrılması gerektiği için hem dairelerin küçülmesi hem de binayı yapmak isteyen müteahhitler fazla kat artışı yapamayacağı için daire sahiplerinden yaklaşık 1 milyon liralık fark alması gündeme geldi.

    Gökdelen Apartmanı sakinlerinin çoğu yaşlı ve emekli aylığı ile geçinen insanlar olduğundan milyonluk farkı ödeyemediler ve mağduriyetleri iki yıldır devam ediyor.

    Bina sakinlerinin bugün enkazın önünde yaptığı basın açıklamasına 19 Mayıs Mahallesi Muhtarı Ali Gölpınar da katıldı.

    Engelli çocuğu ile geçimini sürdürmeye çalışan 73 yaşındaki Huri Kılınçoğlu, 39 yıldır oturduğu apartman yıkılınca zor durumda kaldı. Alışveriş arabasını gösteren Kılınçoğlu, “Muhtacım. Her gün şununla alışverişe gidiyorum. Ne alışveriş yapacaksam. Ekmeği dahi param yok, askıdan alıyorum. 7 bin 500 lira para alıyorum. İmkanımız yok. Şu eve bir kat daha fazla çıkarlarsa, kat verirlerse burayı yaptıracağız. Vermezlerse karşılayamıyoruz. Devlet karşılarsa, azıcık yardımcı olursa kat için” diye konuştu.

    Kılınçoğlu, ev sahibinin kiraya artış yapacağını ve yeni gelecek zamla kirayı nasıl karşılayacağını bilmediğini, kapıcılık yaparak ve topladığı kağıt, plastikleri satarak geçimini sağlamaya çalıştığını aktardı. Kılınçoğlu, “Naylonları satıyorum, kapıcılık yapıyorum. Komşulara sor. Binalarda bu yaşta çalışıyorum ben” dedi.  Kılınçoğlu, geçinemediği için dilenciliği bile denediğini açıklayarak, “Bir kilo et girmez benim evime. 250 gram et alamıyorum ben. Ekmeği gidiyorum askıdan istiyorum, 2 ekmek veriyor. Bazen ‘yok’ diyor. Ben onunla kazanmadım ki, ne deyim? Vermiyor da” dedi.

    Mağdur insanlar sorunlarını şöyle anlattı:

    “5 BİN LİRA AYLIKLA 4 BİN LİRA KİRA ÖDÜYOR”

    50 yıldır Gökdelen Apartmanı’nda oturan 70 yaşındaki Fatma Çelik: “Aldığım 5 bin lira maaş. Kira mı vereyim, geçineyim mi? Kendime göre benim de masraflarım oluyor. Kirada sürünüyoruz bu yaştan sonra. Çocuklar yardım ediyor, o yardım ediyor, bu yardım ediyor” diye konuştu. Çelik binanın yeniden yapılmasına ömrünün yetmeyeceğini düşünerek, “Ben göremem de çocuklarım görür belki.”

    “KİRALARDA MAHVOLDUK”

    Günay Ceyhan: “Kiralarda mahvolduk. Dairemiz yıkıldı. Mahvolduk ya. Geçinemiyoruz. Asgari ücret belli. Hayat pahalı. Mahvolduk. Artık yetişin. 2 senedir kiradayız. Sürünüyoruz. Kiralar arttı. 3 bin 500 lira kira ödüyorum. Artacak. Adam zam istiyor. Aldığımız para belli. El atılmasını istiyoruz. Bir an önce binamızın yapılıp, herkesin evine geçmesini istiyoruz.”

    Abdullah Ferit Özbayram: “Kentsel dönüşüm davasından yıkıldı. Belediyeye defalarca gittik fakat belediye bize hiç yardım etmiyor. Televizyonlarda da anlatıyorlar. ‘Şurada yapıldı, burada yapıldı, belediye bize yardım etti’ diye ama bize yardım eden hiçbir belediye yok. Belediyenin bir yardımını görmedik.”

    “BAKANLIKTAN SONUÇ ALAMADIK”

    Bina sakini avukat Koray Gökoğlu: “Çoğumuz kiralarda ve zor şartlarda yaşamaktayız. Belediye ve gerekli mercilerle görüştüğümüzde de kendileri buranın projesinin değiştirilemediğini, fazla kat izni verilemediğini söylemektedirler. Burada gelen müteahhitler de işe girmeme taraftarılar. Onlar da bir şekilde kazanç elde edememektedirler. Biz mağduriyetimizin giderilmesini istiyoruz. 31 dairenin yarısından fazlası kiracı olarak hayatına devam etmeye çalışıyor. Bu insanlara verilen kira yardımı şu anki koşullarda kiralarını karşılayamıyor. Buranın artık kim sorumluysa, belediyesi veya başka mercileri. Bize artı kat izni veya projede değişiklik, ne yapılabiliyorsa hepsinin yapılarak işimizin kolaylaştırılmasını ve bize yeniden dairelerimizin verilmesini istiyoruz. Bakanlıkla da gerekli görüşmeler yapıldı, sonuç alamadık. Keçiören’de kentsel dönüşüm açısından sıkıntı olduğu da söyleniyor.”

    BAKAN ÖZHASEKİ’YE SESLENDİ

    Gökoğlu, eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikli Bakanı Murat Kurum ve yeni Bakan Mehmet Özhaseki’ye çağrı yaparak, “Kentsel dönüşüm problemini biliyoruz. Ankara’da şu an birçok mağdur var. Biz de mağduruz. Geçmiş bakanımıza katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Şu anki mevcut bakanımıza da yardım ihtiyacında olduğumuzu iletiyor ve bize ellerini uzatmasını talep ediyoruz” diye vurguladı.

    “DEVLETİN KENTSEL DÖNÜŞÜM İÇİN VERDİĞİ DESTEK DE KİRAYI KARŞILAMADI”

    Gökoğlu konuşmasının devamında şunları söyledi:

    “AKP iktidarı Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından kentsel dönüşüm paketi açıkladı ve yurttaşlara destek olunacağını duyurdu. Bu paketin yurttaşların barınma sorununu ne kadar çözeceği tartışılırken Başkent’te yaklaşık 120 kişinin oturduğu 31 daireli apartmanda oturanlar kentsel dönüşüm mağduru oldu. Keçiören İncirli’deki 19 Mayıs Mahallesi’nde Gökdelen Apartmanı sakinleri 2 yıl önce binalarının eski olduğunu ve depreme dayanamayacağını düşünerek, binayı teste soktu. Binaya çürük raporu verildi ve bina mühürlendi. Bina sakinleri evlerini boşaltmak zorunda kaldı, çoğu daire sakini fahiş fiyatlarda kiraya çıkmak zorunda kaldı. Devletin kentsel dönüşüm için verdiği destek de kirayı karşılamadı ve kanser hastasından işsizine geliri düşük olan yurttaşlar evlerinin bir an önce yapılması için çaba sarf etmeye başladı.

    Bina yıkılmadan önce istinat duvarına yapışık olduğu için kentsel dönüşümle yeni yapılacak bina için metre kare ve daire sayısında kayıp oldu. Ayrıca müteahhitler bina sakinlerinden neredeyse bir daire parası istedi. Hem müteahhitlerin istediği parayı karşılayamayan, hem de yapılması daire sayısı nedeniyle bazılarının evsiz kaldığı yurttaşlar çözümü Keçiören Belediyesi ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne giderek emsal artışı istemekte buldu. Fakat her iki belediyeden de olumsuz yanıt aldı. Yurttaşlar şimdi kendi evleri yıkıldığı için fahiş kiralarda düşük gelirlerine rağmen oturmaya devam ediyor.”

    MUHTAR GÖLPINAR: “31 HANE MAĞDUR, HASTA OLAN VAR, KİRASINI ÖDEYEMEYEN VAR, İŞSİZ OLAN VAR…”

    Basın açıklamasına katılan 19 Mayıs Mahallesi Muhtarı Ali Gölpınar: “Burası bu sokağın en eski binası. Zamanında ‘gökdelen’ diye adlandırılan apartmanın adı da Gökdelen olan 31 ailenin yaşadığı bir apartmanken, 3 yıl önce kentsel dönüşüm geldi hevesine kapılarak vatandaşların bu binayı yenileme çabaları ile yıkıldı bina. Çürük raporu alınarak, yıkıldı. Ama şu anda 31 hane mağdur. Kiracı olan var, hasta olan var, kirasını ödeyemeyen var, işsiz olan var. Bütün aileler mağdur. Bu mağduriyetin Keçiören Belediyesi ve Büyükşehir Belediyesi tarafından kolaylık gösterilerek çözülmesini talep ediyorlar. Ben de mahalle muhtarı olarak bu hak sahiplerinin dertlerini dile getirmekle mükellef sayıyorum kendimi.”

     

  • ŞAVŞAT YOLUNA DÜŞEN HEYELAN NEDENİYLE MAHSUR KALAN CHP ARTVİN MİLLETVEKİLİ BAYRAKTUTAN: “BÜTÜN SORU ÖNERGELERİ CEVAPSIZ KALIYOR. İLLA BİR CAN MI KAYBETMEMİZ GEREKİYOR”

    UĞUR İSTANBULLU

    Şavşat’tan Artvin’e geçerken yola düşen kayalar nedeniyle mahsur kalan CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan “Artvin’in kaderi ne yazık ki bu yol üzerinde heyelanların gelmesi. Karayolları çalışanları insanüstü gayretle çalışma ve çaba gösteriyorlar ama ne yazık ki kentin kaderi, bu kara kader yok olmuyor. TBMM’ye vermiş olduğumuz bütün soru önergeleri cevapsız, yanıtsız kalıyor. Bu sorunun halledilebilmesi için illa bir canı mı kaybetmemiz gerekiyor” diye sordu.

    CHP Milletvekili Bayraktutan Şavşat ve Ardanuç ilçelerini ziyaret etti. Çalışmaların ardından Artvin Merkeze dönüş yolunda heyelan nedeniyle kapanan yoldan geçilememesi üzerine Bayraktutan, geceyi Ardanuç’ta geçirdi.

    “İLLA BİR CAN MI KAYBETMEMİZ GEREKİYOR?”

    Yol çalışmalarının devam ettiği bölgede açıklama yapan Bayraktutan şöyle konuştu:

    “Akşamdan beri ne yazık ki Şavşat-Artvin karayolu kapalı. Artvin’in kaderi ne yazık ki bu yol üzerinde heyelanların gelmesi. Karayolları çalışanları insanüstü gayretle çalışma ve çaba gösteriyorlar, ama ne yazık ki bu kentin kaderi, bu kara kader yok olmuyor. Bu konudaki Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu’na, TBMM’ye vermiş olduğumuz bütün soru önergeleri cevapsız, yanıtsız kalıyor. Bu sorunun halledilebilmesi için illa bir canı mı kaybetmemiz gerekiyor? Yetkililerin duyarlılık göstermesini ve sürecin sonuçlanmasını talep ediyoruz.”

     

  • AYDIN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESPOR- FENERBAHÇE OPET VOLEYBOL MAÇINDA ELEKTRİKLER KESİLDİ

    AYDIN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESPOR- FENERBAHÇE OPET VOLEYBOL MAÇINDA ELEKTRİKLER KESİLDİ

    Aydın Büyükşehir Belediyespor-Fenerbahçe Opet arasında, Aydın Mimar Sinan Spor Salonu’nda oynanan voleybol karşılaşmasında salonun elektrikleri kesildi. Kadın voleybol takımları elektrikler gelmeyince yarı karanlıkta maçı oynamayı kabul etti fakat daha sonra Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün sorumluluğundaki salonun tüm ışıkları söndü. Taraftarlar, sloganlar ve İzmir marşı ile elektrik kesintisini protesto etti.

    Vodafone Sultanlar Ligi’nin ikinci devresinin ilk haftasında Aydın Büyükşehir Belediyespor ile Fenerbahçe Opet kadın voleybol takımları, Aydın Mimar Sinan Spor Salonu’nda bugün saat 15.00’te karşı karşıya geldi. Mimar Sinan Spor Salonu’nda oynanan voleybol maçında salonun elektrikleri kesildi. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün sorumluluğundaki Mimar Sinan Spor Salonu’ndaki elektrik sorunu çözülemeyince takımlar, maçı yarı karanlıkta oynamayı kabul etti. Maç bu şekilde devam ederken daha sonra salondaki tüm ışıklar söndü ve ortalık karardı.

    Taraftarlar, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları ve İzmir Marşı ile salondaki elektrik kesintisini protesto etti.

     

  • CHP İZMİR İL ÖRGÜTÜ, AKP’Lİ MENEMEN BELEDİYESİ TARAFINDAN SATIŞA ÇIKARILAN

    CHP İZMİR İL ÖRGÜTÜ, AKP’Lİ MENEMEN BELEDİYESİ TARAFINDAN SATIŞA ÇIKARILAN

    SULTAN EYLEM KELEŞ
    CHP İzmir İl Örgütü, İzmir’in Menemen ilçesi Emiralem Mahallesi’ndeki arazilerin AKP’li Menemen Belediyesi tarafından satışa çıkarılmasını düzenledikleri yürüyüşle protesto etti. CHP Menemen İlçe Başkanı Hüseyin Özbey, “Menemen bu zihniyete ve savurganlığa elbette ‘dur’ diyecek. Menemen ayakta, biz ayaktayız. Hep birlikte gün sayıyoruz. O sandık kurulduğunda; sattıkları her bir karışın hesabı sorulacak. O sandık kurulduğunda; saltanatları, oyunları son bulacak” diye konuştu.

    İzmir Menemen’de Seyrek Mahallesi’ndeki arazi satışlarının ardından AKP’li Menemen Belediyesi Emrialem Mahallesi’nde de konut imarlı 169 bin 142 metrekare arsayı satışa çıkardı. Satışlara tepki gösteren CHP İzmir İl Örgütü, CHP Menemen İlçe Başkanlığı’yla birlikte bugün yürüyüş düzenledi. Yürüyüşe CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, Eski CHP Milletvekilleri ve Büyükşehir Belediye başkan aday adayları Tacettin Bayır, Musa Çam ve Atila Sertel de katıldı. Yayla Mahallesi Mezarlığı önünde başlayan yürüyüş Çilek Heykeli önünde sona erdi.

    Heykel önünde basın açıklamasını okuyan CHP Menemen İlçe Başkanı Hüseyin Özbey, şunları söyledi:

    “MENEMEN’İN MALLARININ YOK PAHASINA SATMANIZA MÜSAADE ETMİYORUZ”

    “Menemen’de halk iradesini, sizlerin iradesini gasp ederek koltuğa oturan AKP’li yöneticiler, Seyrek’i parsel parsel sattıkları yetmezmiş gibi şimdi gözlerini Emiralem arazilerine diktiler. Seyrek’te 1,5 milyon, Maltepe’de 1,5 milyon metrekare olmak üzere 3 milyon metrekare arazimiz yangından mal kaçırır gibi ederinin kat be kat altında satıldı. Seyrek ve Maltepe’den sonra AKP’li Aydın Pehlivan, bu kez Emiralem’de konut imarlı 169 bin 142 metrekare arsamızı daha satmaya kalkışıyor. Menemen’in mallarından elde edilen gelirlerle sözde borç ödediğini, hizmet yaptığını iddia eden AKP’li yöneticiler, yüksek maliyetli şovlar peşinde koşarak kamuyu zarara uğratan hamleler yapmaktan geri durmuyor. 31 Mart 2024 yerel seçimlere az bir zaman kala kaybedeceğini anlayan AKP; giderayak Menemen’i satarak yandaşlarını zenginleştiriyor. Menemen’in mallarını yok pahasına ve belli bir kesime rant sağlamak uğruna satmanıza müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz.

    “BUGÜNE KADAR SATTIKLARINIZLA NE YAPTINIZ?”

    Soruyoruz; sata sata doymadınız… Bugüne kadar sattıklarınızla ne yaptınız? Kalem kalem açıklayın. Seyrek’i borç ödeyeceğiz diye satışa çıkardınız? Ne kadar borç ödediniz? Menemen’e kaç ağaç diktiniz? Hangi taşın üstüne taş koydunuz? Nereye ne harcadınız? Açıklayın. Vatandaş ay sonunu getiremezken Menemen’e yapılması planlanan 3 adet TAK için daha kaç arazimizi satacaksınız? Menemen’i ‘aydınlattık’ diyerek yol kenarlarına yaptığınız ışıklandırmalar için kaç arazimizi sattınız? Açıklayınız. Sattıklarınızla kaç okul, kaç kreş, kaç yol, kaç spor sahası, bakım evi, kaç pazar yeri yapılırdı; hiç hesapladınız mı? Soruyoruz. Menemen’in malını satarak elde ettiğiniz paraları havaya savururken vicdanınız hiç mi sızlamıyor? Menemenliler, bunu görmez mi sanıyorsunuz? Size oy verir mi sanıyorsunuz?

    AKP’li Menemen Belediye Başkan Vekili Pehlivan, halktan almadığı yetkiyi; halkı yok sayarak, hukuku yok sayarak pervasızca kullanıyor. Halkın parasını; dudak uçuklatan bir savurganlıkla kendi reklamını yapmak için kullanıyor. Menemen; bu zihniyete ve savurganlığa elbette dur diyecek. Menemen ayakta, biz ayaktayız. Hep birlikte gün sayıyoruz. O sandık kurulduğunda; sattıkları her bir karışın hesabı sorulacak. O sandık kurulduğunda; saltanatları, oyunları son bulacak.”

    CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu da, 14 Ocak pazar günü Ankara Tandoğan Meydanı’nda yapılacak Anayasa mitingine vatandaşları davet etti. Şenol Aslanoğlu yürüyüş ve açıklamanın ardından Emiralemli esnaf ve yurttaşı ziyaret etti.

  • ATAKUM BELEDİYESİ’NDEN KATIK OTOBÜSÜ İLE GERİ DÖNÜŞÜM ATIĞI

    ATAKUM BELEDİYESİ’NDEN KATIK OTOBÜSÜ İLE GERİ DÖNÜŞÜM ATIĞI

    Atakum Belediyesi’nin geri dönüştürülebilir atıkları ücret karşılığında toplayan “Katık Otobüsü”, hizmete başladığı 2022 yılı Aralık ayından bugüne ayda 23 bin 596 ton ambalaj atığı geri dönüşüme kazandırarak hem çevre sağlığına hem de ekonomiye katkı sağladı.

    Atakum Belediyesi, geri dönüşüm konusunda kentte bir bilinç uyandıran Katık Otobüsü ile 23 bin 596 ton ambalaj, 320 bin 750 kg bitkisel atık yağ, bin 303 kilo pil, 40 kilo elektronik atık, 400 kilo atık ilaç topladı.

    ATAKUMLULARIN İLGİSİ YOĞUN

    “Atığınız katık olsun, bütçenize katkı olsun’’ sloganıyla haftanın her günü bir başka durakta yurttaşların getirdiği geri dönüştürülebilir karton, pet, cam, metal, atık yağ, pil gibi atıkları kabul eden Katık Otobüsü’ne Atakumluların ilgisi devam ediyor. Her yaştan Atakumlu, Katık Otobüsü’nün evlerine yakın bir durakta olduğu gün hafta boyunca topladığı geri dönüştürülebilir atığı otobüse ulaştırıyor. Tartı ve hesaplama işlemlerinin ardından makbuz karşılığında alacağı ücret yurttaşa ödeniyor.

    PAZAR ALIŞVERİŞİNE KATKI

    Pazar yerlerine yakın alanlarda atık toplayan otobüs, Atakumluların pazar alışverişi bütçelerine katkı sağlaması nedeniyle de rağbet görüyor. Yurttaşlar, pazar alışverişine çıkarken biriktirdikleri geri dönüşüm atıklarını Katık Otobüsü’ne bırakarak pazar bütçelerine katkıda bulunuyor.