REMZİ ÇAYIR: “İŞÇİ EMEKLİSİYLE MEMUR EMEKLİSİ ARASINDAKİ ZAM FARKINI KİMSE İZAH EDEMEZ. YANİ BİRİSİ LÜBNAN’DA BİRİSİ SURİYE’DE BİRİSİ TÜRKİYE’DE YAŞIYOR DEĞİL Kİ”

REMZİ ÇAYIR: “İŞÇİ EMEKLİSİYLE MEMUR EMEKLİSİ ARASINDAKİ ZAM FARKINI KİMSE İZAH EDEMEZ. YANİ BİRİSİ LÜBNAN’DA BİRİSİ SURİYE’DE BİRİSİ TÜRKİYE’DE YAŞIYOR DEĞİL Kİ”
Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır, “İşçi emeklisiyle memur emeklisi arasındaki zam farkını kimse izah edemez. Yani birisi Lübnan’da birisi Suriye’de birisi Türkiye’de yaşıyor değil ki. Emeklinin hepsi burada yaşıyor. Sosyal devlette ve hukukun olduğu devlette, insanlar insanca yaşama şartlarına kavuşurlar. Siz tutacaksanız memur emeklisine yüzde 49, işçi emeklisine yüzde 37. İşçiler farklı bir yerde mi yaşıyorlar? Bunlar mandalinayı şekeri tuzu çayı zeytini farklı bir ülkeden mi alıyor?” dedi.

Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır, “İşçi emeklisiyle memur emeklisi arasındaki zam farkını kimse izah edemez. Yani birisi Lübnan’da birisi Suriye’de birisi Türkiye’de yaşıyor değil ki. Emeklinin hepsi burada yaşıyor. Sosyal devlette ve hukukun olduğu devlette, insanlar insanca yaşama şartlarına kavuşurlar. Siz tutacaksanız memur emeklisine yüzde 49, işçi emeklisine yüzde 37. İşçiler farklı bir yerde mi yaşıyorlar? Bunlar mandalinayı şekeri tuzu çayı zeytini farklı bir ülkeden mi alıyor?” dedi.

Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır, bugün parti genel merkezinde yaptığı açıklamada, gündemi değerlendirdi. Çayır, şunları söyledi:

“ÇUKURUN İÇİNDE DEBELENEN BİR DEMOKRASİYE SAHİBİZ”

“Bugün yeni bir yılın içindeyiz. Türkiye 2023’ten 2024’e geçerken gerçekten çok ilginç, tiyatroya güldürüye konu olabilecek acayip malzemelerle dolu bir gün yaşadı. 2023 ile 2024 arasında geçen 24 saatlik zaman zarfında Türkiye aslında yaşadığı o çelişkileri, yönetim çelişkisini, yönetici çelişkisini, Türkiye’nin 130 yıllık ezberini 24 saat içerisinde yaşadı. 24 saat içerisinde asgari ücret komisyonu toplanıyor, sendikalar taraflar... Nihayetinde güya müzakere ediyorlar güya gerçekleri masaya yatırıp insanlarımızın durumlarını iyileştirmek istiyorlar. Yani zammı belirlemek istiyorlar, nihayetinde hiçbir şey konuşmadan olup biteni feodal yapılarda olduğu gibi, ağanın önüne koyup, ağamız ne takdir ederse öyle olur demek sadece ve sadece demokrasiyle yönetilmeyen ülkelerde olur. Üzülerek ifade ediyorum ki bizim gibi ülkelerde adı demokrasi de olsa hala çukurun içerisinde debelenen bir demokrasiye sahibiz. Yani ağamız ne kadar takdir buyurursa o kadar demokrasi ağamız ne kadar takdir buyurursa o kadar hukuk, o kadar adalet, o kadar geçim, o kadar seçim.

“EMEKLİNİN HEPSİ BURADA YAŞIYOR”

 Yüzde 49 asgari ücrete zam geldi, ortada tuhaf bir durum var, işçi emeklisiyle memur emeklisi arasındaki zam farkını kimse izah edemez. Yani birisi Lübnan’da birisi Suriye’de birisi Türkiye’de yaşıyor değil ki. Emeklinin hepsi burada yaşıyor. Sosyal devlette ve hukukun olduğu devlette, insanlar insanca yaşama şartlarına kavuşurlar. Siz tutacaksanız memur emeklisine yüzde 49, işçi emeklisine yüzde 37. İşçiler farklı bir yerde mi yaşıyorlar? Bunlar mandalinayı şekeri tuzu çayı zeytini farklı bir ülkeden mi alıyor? Bu sadece bizim gibi bir kişinin yönettiği ülkelerde olur. Hiçbir ülkede böyle bir komisyonda yok böyle bir karar da yok böyle bir uygulama da yok.

 "SOKAKTAKİ VATANDAŞIN HİSSETTİĞİ ENFLASYON RAKAMI YÜZDE 100’ÜN ÜZERİNDEDİR"

Düşünün, bir ülkede TÜİK bu ülkenin istatistik yani enflasyonunu ve benzeri birtakım hususlarda rakamsal sonuçları çıkaran bir kurumdur. Devletin kurumu yalan söyler mi? Devletin kurumu var olan tabloyu farklı kılar mı? Neden gerçekleri milletinden saklar insanlarımızdan saklar? Kendisinin açıkladığı en son rakam yüzde 64. Yüzde 64 diyor ki Türkiye’de enflasyon var. Siz kaç verdiniz bir yıl yüzde 49. Sonra ENAG var, bu da bağımsız bir ölçüm kurumu, bu da diyor ki ‘Hayır yüzde 64 yalan, yüzde 126’dır Türkiye’deki gerçek enflasyon.’ Doğrusu sokaktaki evindeki mutfaktaki vatandaşın hissettiği enflasyon rakamı da yüzde 100’ün üzerindedir. Bu durumda Türkiye’nin doğru yönetilmediğini defaatle söylüyoruz. Türkiye yanlış yönetiliyor Türkiye akılla yönetilmiyor. Türkiye rasyonel yönetilmiyor, Türkiye matematiksel yönetilmiyor. Türkiye bir kişinin sabah kalktığı ruh haline göre yönetiliyor.

“SİYASET NÖBETLEŞE BU MİLLETE HİZMET ETMEKTİR”

Şu anda sayın iktidarın ve yanındaki partilerin tek bir emeli var; kaybettikleri kaleleri, İstanbul’u Ankara’yı yeniden fethedeceklermiş. Bu siyasi anlayıştan Türkiye kurtulmadığı müddetçe hiçbir şey yapamayız. Hiçbir şey normalleşemez. Bu kaleler, bu şehirler aziz Türk milletinindir. Ne şu iktidarın ne bu iktidarındır. Bu siyasi anlayışı reddetmemiz lazım. Siyaset nöbetleşe bu millete hizmet etmektir, milletin verdiği icazetle. Başka bir izahı olamaz. Başka yöne çekilemez, başka anlamlar yüklenemez. Kendinizi hilafetin temsilcisi ilan etmeye başlarsanız, sonuçta işin nereye varacağını ne sen bilirsin ne ben bilirim ne başkası bilir.

Bunlara bu milletin ihtiyacı yok. Bu milletin bu tür masallara ihtiyacı yok. Milletin neye ihtiyacı var biliyor musun? Bizim söylediğimiz gibi, Türkiye sanayi devrimini kaçırdı, sanayi devriminin sonuçlarını avcunda ve eteğinde buldu, onu da yorumlayamadı ve geride kaldı. Şu anda dünya hızla değişirken Türkiye yapısal değişikliği siyaset kurumundan başlayarak, yapısal değişikliği Milli Yol’un değişim ve dönüşüm projesini uygulamadığı müddetçe, ikinci kez treni kaçıracağız bu millete büyük bir sonuç getirecektir.

Ülkeyi yöneten efendiler bu gerçeğin farkında değiller. Birinci gün yüzde 49 zam verirken ikinci gün otoyola, karayola, köprüye, ÖTV’ye, nüfus cüzdanına yüzde 70-80 zam geliyor. 49 ver yüzde 50-60-70-80 geri al. Az al çok ver. Vatandaşa bütün hükumetlerin yıllardır yaptığı tek bir şey var. Al geri fazlasıyla ver. Yönetim şekli bu. Bunun anlamı şudur: fakirleş ey Türk halkı fakirleş. Fakirleşmek demektir.

Biz ve arkadaşlarımız milleti aydınlatma uyarma ve milleti kendine getirme, titreme hareketi başlattık. Bunun adı itiraz hareketiydi. İtiraz ettik. Partiyi bu sebeple oluşturduk. Yoksa şu an herhalde 140’a varan bir parti sayısı var. Yargıtay’ın sayfasında Anayasa’nın çerçevesinde kurulmuş ama kimisi seçime girebiliyor, kimi seçime giremiyor. Hiçbirisinin de birbirinden farkı yok. Bana birisi diyebilir mi ki CHP siyasetinin İYİ parti siyasetinin veya bu ülkede başbakanlık yapmış bir adamın kurduğu partinin siyasetinin birbirinden farkı var.

Ne diyorlar? Falanca kötü yapıyor ben iyi yapacağım. Özeti bu, CHP de aynısını söylüyor, Meral Hanım da aynısını söylüyor, diğer arkadaşlar da aynısını söylüyor. Cumhur İttifakını teşkil eden partilerden zaten Cumhurbaşkanı bir şey söylüyor onlar da tasdik ediyor. Bir adamın hükümranlığı var, 22 yılda getirdiği yer arabayı devirmiş işte. Hükumet arabayı devirmiş muhalefet devrilmiş arabanın bile farkında değil, nasıl arabayı tamir edeceğinin farkında değil. Arabayı nasıl yola girdireceğini ve yürüteceğinin farkında değil. Böyle bir muhalefet böyle bir iktidarla karşı karşıyayız. Ama biz ne diyoruz? Ey Türk, milleti ey insanlık Türkiye özelinde söylüyorum, 130 yıldır 140 yıldır, İttihat Terakkinin toplantılarında hayat pahalılığı konuşuluyor. Osmanlı’nın son meclisi, Meclis-i Mebusan’da hayat pahalılığından bahsediliyor. Adaletsizlikten bahsediliyor, keyfi yönetimlerden bahsediliyor. Yıl kaç, 1900’ün başı 1800’ün sonu. Sonra Cumhuriyet kuruluyor, aynı şekilde kurucu irade hayat pahalılığının bitirilmesinden bahsediyor. Gerçekten bütün o sistemi reddederek yeni bir yol açıyor. Sonra Demokrat Parti geliyor. İttihat Terakki’nin, Meclis-i Mebusan’da konuşulanların hepsi 1950’lerde TBMM’de konuşuluyor. Aynı şeyler, Demirel Adalet Partisi’ni kuruyor, orada konuşuluyor. Hayat pahalılığı bitirilecek. Enflasyon canavarıyla gerektiği şekilde mücadele edilecek enflasyon canavarının kolları kırıldı bir tek ayakları kaldı denildi.

“NİYE 130-140 YILDIR AYNI ŞEYLERİ KONUŞUYORUZ” 

Sayın Bahçeli’nin rahmetli Ecevit’le kurduğu koalisyonlarda da aynı şeyler konuşuldu. 22 yıllık iktidar da aynı şeyi konuşuyor. Gelme sebepleri, itiraz sebepleri, milletten oy isteme sebepleri bunlardı. 22 yıl sonra, yıl olmuş 2024, 24 yıl sonra neredeyse siz tutmuşsunuz aynı şeyleri konuşuyorsunuz. Burada bir yanlışlık yok mu? Burada bir aldatmaca yok mu? Burada bir tuhaflık yok mu?

Niye biz 130-140 yıldır hala aynı şeyleri konuşuyoruz. Sebep ne hiç düşündünüz mü? Milli Yol Partisi bağırıyor. Ben buradan siz oradan. Olmaz, böyle geldi böyle gitmesin. Bir şey değişecek her şey değişecek derken neyi kastetmiştik? İşte o değişim dönüşümü kastetmiştik. Türkiye böyle gidemez. Türkiye süresiz siyasetle huzurlu bir yere varamaz. Gelişmiş bir topluma dönüşemez. İnsanlar gelecekten endişe duymadan yaşamazlar.

"SÜRELİ SİYASET BAŞKA BİR ŞEY GELİŞMİŞ TOPLUMLARIN İŞİ, SÜRESİZ SİYASET BİR TEK İNSANIN İNSAFINA TERK EDİLMİŞ KEYFİ YÖNETİMLERİN İŞİ"

Süreli siyaset başka bir şey gelişmiş toplumların işi, süresiz siyaset bir tek insanın insafına terk edilmiş keyfi yönetimlerin işi. Süresiz siyaset kendi sadakat sistemini oluşturur. Kendine bağlı insanlar oluşturur, zengin insanlar oluşturur. Adaleti kendi için ister ve dayılar oluşturur.

Burada bir başkaldırı bir itiraz hareketi başlattık ve neyin ne olacağını da söylüyoruz. Diyoruz ki Anayasa’da hüküm haline gelmelidir. Görev süreleri ve görev tanımları belli olan bir sistem olmalıdır. İç tüzük dış tüzük bunu çözmez. Dört artı dört anayasal bir hüküm olmak zorunda ve gelenin görevini yaptıktan sonra gitmesi gerekir. Gelenin ne zaman gideceği belli olmayan bir sistemden bir umut çıkmaz, gelecek çıkmaz, iyilik çıkmaz.

Uyuma zamanı değil, dirilme ve millete koşma zamanıdır. Millete gerçekleri aydınlatmamız lazım. Yerel seçimler bunun için bir araçtır. Eğer yapmazsanız ben söylerim siz söylersiniz sadece vicdanımızı rahatlatırız. Bu hareket milletin istikbal hareketidir. Dört artı ikinci dörtte beni seçmezse ben yokum.

 “TORPİLE DAYALI, DAYIYA DAYALI BİR SİSTEMİN İÇİNDEYİZ”

Bu sistem kendi zengin sınıfını, sadakat sistemini ve mülakat sistemini gerekli kılar. Şimdi Adalet Bakanı’nın elinde bir liste görmüş kamuoyu, bize de geliyorlar. Biz de işin içindeyiz. Bütün siyasilere bu milletin çocukları müracaat ediyor. Neden ediyor? Sistem öyle etmek zorunda. Niye yalan söylüyorsunuz? Torpile dayalı, dayıya dayalı bir sistemin içindeyiz. Bu sistemi bu hale getiren siyasilerin derhal siyaset sahnesinden uzaklaşması lazım. Torpil de var, mülakat da var, adam kayırma da var, milletin parasını yeme de var. Bu sistemde her şey var.

Tarlada 3 lira olan portakal markette 40 lira almaya başlayınca, orada ipin ucu kaçmış demektir. Sattığı portakalı 40 liraya marketten alıyor üretici, ondan sonra çıkıyor kendi yanlışlarını marketçilere vuruyor.

Türkiye farklı seslere sahip olur millet farklı seslere duyarsa Türkiye kazanır sen kazanırsın. Sen konuşur sen dinlersen, sen kaybedersin biz kaybederiz Türkiye kaybeder.

Ülke yönetmek dürüstlük ve samimiyet ister. Hokkabazlık bu ülkenin kaderi olamaz. Bir tarafta başka konuş, diğer tarafta başka işler yap. Bunlar Türk milletinin asaletinde olmayan şeyler. Bizde olmaya şeyler. Bunlara kimsenin tevessül etmemesi lazım. Hele Türkiye’nin hiç etmemesi lazım. Türkiye’nin ortak akla müracaatı şart. 

İki takım süper kupa için kim düşündüyse hayretler içerisinde kalıyorsunuz. Siz başka hiçbir ülke kalmadı, bizim şehirler bitti her taraf bitti de Riyad’a, Suud’lara gitme sebebiniz nedir? Beş on kuruş para mı? Salman ile arayı biraz daha iyi etmek mi? Hangi akla hizmet ediyorsunuz siz?

Türk futbolunun, Fenerbahçe’nin Galatasaray’ın süper kupayı Suud’larda oynama sebebi nedir? Bu kimin aklı? Bunun ne amacı olabilir? İtalya’da, İngiltere’de oynarsın dersin ki futbolun beşiği. Dünyaca geçmişleri var, futbolları ilerlemiş. Suudların neyi var? Gidin Medine’ye bakın. Medine’ye gidin Osmanlı’nın orada tren garını görürsünüz. İstanbul’dan kalkan bir tren tam Medine’ye kadar ulaşabiliyor. Medine’ye kadar ray döşemiş atalarımız. Bunların rayı bile görmeye tahammülleri yok. Osmanlı’nın rayını, otogarını mümkünse ortadan kaldıracaklar. Daha önce kaleyi kaldırdılar Mekke’de, şimdi de bunu kaldırmakla uğraşıyorlar. Bu kini bu Suud sülalesi içinde tuttuğu müddetçe onlardan ne dost olur ne post olur. Buradan hükümete sesleniyorum ticari ilişkiler kurulabilir, konuşulabilir. Ama dost sıfatıyla yaklaşırsan adamı böyle ağız üstü keptirirler işte. Rezil ederler adamı. Uyanık geçiniyorlar, orada gidip battılar. Aynı geçmişte yaşanan Kaddafi örneği. Kaddafi rahmetli Erbakan çok iyi niyetlerle başbakan olduğunda o zaman bizim partinin içinde bulunan bir milletvekili de vardı. Recep Kırış Bey. Çok iyi niyetlerle Erbakan, bütün İslam ülkelerini gezeyim demiş. Oradan da Kaddafi’den başlamış. Adam manyak. Manyak olunca neyi nasıl yapacağını bilemiyorsun. Tutmuş bunları bekletmiş. Koskoca başbakanı bekletmiş. Orada rezalet, rezalet üstüne... Çünkü dengesiz bu toplumlar. Toplumların ölçüleri yok. Bir kişinin insafına bağlı. Aynı Suud’larda olduğu gibi. Onun içinde sayın cumhurbaşkanının bu şekilde hareket etmesine gerek yok. Artık futbola da karışma. Arsaya karışıyorsun, kupon arsalar senin işin. Ben bazen hayret ediyorum arkadaşlar. Bunu söylerken siyaseten söylemiyorum. Ayıp, bu milletin derdi dolu. Bu milletin çocukları, gençleri gelecek arıyorlar. Umut ararken, sen ne yapacaksın Milli Emlak’ın kupon arsalarını? Koyarsın kriteri, kritere kim uyuyorsa satın alan vatandaşlarımız alır. Kimin alıp kimin alamayacağını, nasıl alacağını niye karıştırıyorsun? Ayıp değil mi? Sen bizim hayatımızı kolaylaştırsana. Sana yetki verdi bu millet. O işlerle uğraş. Sen neden öbür işlerle uğraşıyorsun? Değerli kardeşlerim, işte ülkenin bu anlayıştan kurtulması lazım.

“SIRF BİR DÖNEM DAHA BEN CUMHURBAŞKANLIĞI YAPAYIM DİYE, ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ YAPILAMAZ”

Şimdi diyor ki yeni anayasa yapacağız. Evet, Türkiye yeni bir anayasa yapmak zorunda. Bu darbe anayasasından insan haklarının, sendikal hakların gerilediği bu sistemden kurtulmak zorunda. Ama şu olamaz. Sırf bir dönem daha ben cumhurbaşkanlığı yapayım diye, anayasa değişikliği yapılamaz. Şu an sayın cumhurbaşkanının derdi ne, anayasa değişikliğinden kastettiği ne biliyor musunuz? Bir dönem daha ben nasıl bu ülkeyi yönetirim. Yönettin. 22 yıl yönettin. Ne yaptın? Hırsızlığı bitirebildin mi? Yolsuzluğu bitirebildin mi? Yasaklara yeni yasaklar ekledin mi? Adaletsizlik diz boyu. Hayat pahalılığı diz boyu. Ne yaptın göster bize. Çıkıyor, ihracattaki yükselişi anlatıyor. İthalatı niye anlatmıyor? İhracat yüzde 50 yükselmiş. İthalatta yüzde 70 yükselmiş. Milletin aldığı malın ölçüsü yüzde 70 fazlalaşmış. Yüzde 70 fazla döviz dışarıya vermiş. Yüzde elli de döviz içeriye girmiş. Aradaki o yüzde 20 döviz farkını nereden alıyorsun? Borç, borç, borç. Ali’den borç, Veli’den borç. Suud’dan borç, Amerika’dan borç. Bu kadar. Eskiden IMF vardı mahsus ismi kötü ya IMF değil şimdi GMF. Sadece harf değişiyor. Eskiden IMF şimdi GMF bu kadar. Kafa ve ahval değişmediği müddetçe değişen ne olacak?

Değerli arkadaşlar, bize düşen görevler var. Yerel seçim hazırlıklarına elbette ilçelerde, illerde, genel merkezimizde başlıyoruz. Yeter mi, yetmez. Paramız yok, pulumuz yok. Dayımız yok. Amerika arkamızda değil. İsrail yanımızda değil. Ama sizin en büyük silahımız bağımsız ve bağlantısız olmanız. Yani Muhsin Yazıcıoğlu’nun yolunda olmanız, bu size yetmez mi? En büyük gücünüz. Onun için ayağa kalkın. Ayağa kalkın ve hakikatleri milletle paylaşmaya devam edin. Hiç korkmayın. Büyük hareketler ve büyük davalar, haklı ifadelerin ve yürüyüşlerin neticesinde ortaya çıkmıştır. Hiç korkmayın birilerinin büyük paraları, büyük patronları varsa, bizim milletimiz ve yüce Allah’ın kudreti var. Biz nasip olur da bir gün bu millet evet iktidar sizin, o kafanızdaki projeleri, o değişimi dönüşümü o siyasetten başlayarak eğitime, tarıma kadar hatta çevreye kadar yapılacak değişiklikleri buyurun yapın dediğinde; vatandaşlığı al parayı ver karayı diyen anlayıştan kurtaracağız. Vatan toprağı arsa değil, tarla değil. Vatandır, vatandır, satılamaz. Adam beş, on tane daire alıyor vatandaşlığı kapıyor. Başka yerde mafyacılık yapıyor, onu da bize getiriyor. İstanbul’da Türk olmayan mafyalar çatışması var. Arap mafyası, Rus mafyası yok Afrika mafyası dolu. Niye? Gayriresmi parayı bulmuş, gelmiş iki, üç tane rezidans almış, vatandaşlık almış yanına doldurmuş adamları. Biz bu memleketi arsa olarak gören, tarla olarak gören, konut olarak gören anlayıştan kurtaracağız. Siz ayağa kalkın ve yürüyün. O sesi millet ile buluşturun. Bakın bakayım yarın sabah güneş nasıl doğar.”